Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanEren Tuncer Değiştirilmiş 9 yıl önce
1
İNSAN HAKLARI BAĞLAMINDA SOSYAL SORUMLULUK: İHMAL EDİLEN BİR PRENSİP
2
Kurumsal Sosyal Sorumluluk algılamalarında, son zamanlarda önemli bir değişim yaşanmaktadır. Etik anlamda, sosyal sorumluluk fonksiyonu, bir kısım büyük şirketler tarafından başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Sosyal sorumluluğa duyulan ihtiyacın evrensel olarak kabul edildiğini söylemek zor olsa da, bu sorumluluğu ihtiyaç olarak görmeye başlayan şirket sayısı, her geçen gün artmaktadır.
3
Bunun sebebi; şirketlerin hem kar sağlama hem de hissedar değerlerini maksimize etmenin yanı sıra, sosyal sorumluluk anlayışını davranışlarına yansıtmalarının uzun vadede kendilerine; hem prestij kazandıracağını düşünmeleri, hem de saygın birer kuruluş olarak rekabet ortamında kendilerine katma değer kazandıracak olmasının farkında olmalarıdır.
4
1.BRUNDTLAND RAPORU VE SONRASI ‘Sürdürülebilir kalkınma’ ve ‘sürdürülebilirlik’ kavramları, aynı anlama sahip iki farklı söylem olarak birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Brundtland Raporu; başlangıç noktası olarak kabul edilmelidir. Çünkü o raporun içeriği genel anlamda benimsenmiş ve sürdürülebilir kalkınmanın bu çerçevedeki tanımı büyük oranda kabul görmüştür. Brundtland Raporu siyasi tablonun bir parçasıdır ve özellikle iklim değişikliği ile ilgilidir.
5
Gelecekte olacak seçenekler üzerine şimdi yapılan eylemin etkisi ile ilgili endişeler, sürdürülebilir kalkınmanın hem genel kabul gördüğünün hem de mümkün olan bir vizyon olduğunu göstermektedir. Brundtland Komisyonu’nun ‘sürdürülebilir kalkınma’ tanımı, herkes tarafından en çok kabul edilen tanımdır ve sürdürülebilir kalkınmanın standart bir tanımı olarak kullanılmaktadır.
6
Sürdürülebilir kalkınma, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılamasına şimdiden engel olmadan, günümüzdeki ihtiyaçları karşılamak amacıyla kalkınmaktır. Sürdürülebilir kalkınmayı yakalama hedefi, birlikte hareket ederek ve konu üzerinde sosyal sorumluluk bilinciyle odaklanarak mümkündür.
7
Brundtland raporunda bir varsayıma göre sürdürülebilir kalkınma mümkündür ve arzu edilen bir kalkınma türüdür; bu varsayımın üzerine yapılan tartışmalar ise sürdürülebilir kalkınmanın nasıl uygulanacağı üzerine odaklanmaktadır.
8
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, çok geniş yelpazeli bir kavramdır ve sürdürülebilir kalkınma politikaları, ekonomik, çevresel ve sosyal politikalar olmak üzere üç genel politikayı kapsamaktadır.
9
1.1 Brundtland ve Sürdürülebilirlik Kavramı Sürdürülebilir kalkınmadan kasıt şudur: bir kurum, varlığını sürdürürken, çevrenin dokusuna zarar verecek etkenleri bünyesinden arındırmalıdır. Buna göre ‘sürdürülebilir kalkınma’ aşağıdaki söylemlerle örtüşen bir kavram olmuştur.
10
Sürdürülebilirlik, ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ ile eş anlamlıdır Sürdürülebilir bir şirket, ancak çevresel ve toplumsal sorunları tanıma ve stratejik planlama kapsamında hareket etme bilinciyle var olacaktır. Hart, sürdürülebilir kalkınmayı sadece bir iş fırsatı olarak ele almaktadır; şirket kendi çevre stratejisini ne zaman tanımlarsa, o zaman yeni ürün ve hizmetleri üretmek için yeni fırsatlar üretme anlayışını da tanımlamış olacaktır.
11
Tüm şirketler kendi sürdürülebilirliğini ve sürdürülebilirlik terimiyle aslında neyin kastedildiğini kendi menfaatleri açısından ele almaktadırlar. Buda çevresel sürdürülebilirlikten uzak bir anlam ifade etmektedir. Tüm kurum ve kuruluşlar, sürdürülebilir bir kalkınmayı sağlamak istiyorlarsa, sosyal sorumluluk bilincinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Diğer bazı düşünürler, sürdürülebilir bir şirketin, sadece çevresel ve toplumsal sorunların farkına vararak ve bunları stratejik planlama içine dahil ederek var olacağı görüşündedirler.
12
2.İNSAN HAKLARI VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Sürdürülebilirlik için önemli olan şey unsurların her birini ayrı ayrı ele almak değildir, aralarındaki dengeyi korumak için gerekli önemin verilmesidir. Sürdürülebilirliği yönetmenin en önemli yolu bu dengenin bozulmadan devam ettirilmesini sağlamaktır.
13
Sürdürülebilirliğin Dört Unsuru 1. Ekonomik faaliyeti sürdürmek, 2. Çevreyi korumak, 3. Sosyal adaleti sağlamak, 4. Manevi ve kültürel değerlerin geliştirilmesi
14
İnsan haklarına saygı, insan haklarının temel konulardan biri olarak kabul edilir. Çünkü insan hakları aynı zamanda sosyal sorumluluk ilkelerinden biri olarak kabul edilmektedir. İnsan hakları konularında herhangi bir uluslararası farkındalığı önlemek veya geciktirmek için her zaman bir eğilim olmuştur. Bunun yeni bir örneği de sosyal sorumluluk konusunda rehberlik demek olan ISO 26000’dir.
15
Bu belgeyi imzalayan ülkeler büyük baskılarla bu standardı etkilemeye çalıştılar ve bir yönetim sistemi standardı olan ISO 26000’i her cümlesi dikkatli bir şekilde hazırlanmış sade bir kılavuza dönüştürdüler. Bu standart uygulamaya koyulunca, ISO 9000, ISO 14000 ve önceki diğer yönetim standartları gibi, klasik anlamda maddeler içeren bir standart haline geldi. Oysa bu standardın, sosyal sorumluluk bilincini aşılayan bir standartlar serisinin öncüsü olması bekleniyordu.
16
Bu tür insan haklarını ihmal etmekle suçlanan ülkeler şu gerçeği ihmal ettiler: İnsan hakları kavramının bir kuruluş için ifade ettiği anlam, bir devlet için ifade ettiği anlamdan farklıdır ve aynen sürdürülebilir kalkınma kavramı gibi sosyal sorumluluk da kuruluşlar ile ilgili bir kavramdır. Bu sorumluluk, sadece devletin omuzlarına yüklenmiş yükümlülükleri içermiyor, aynı zamanda hepimizin paylaştığı sorumlulukları da içermektedir.
17
3.İNSAN HAKLARI VE KÜRESELLEŞME 1879 yılında, Babil kalıntılarında yapılan kazılar arasında son derce önemli olduğu anlaşılan bir kil silindir ortaya çıkarılmıştır. Kil tablet üzerinde yazanların tercümesinden sonra Kiros tarafından verilen fermanın bir kopyası olduğu anlaşılmış ve günümüze kadar Kiros Silindiri olarak bilinegelmiştir.
18
Silindir tablet şimdi British Museum’da bulunmaktadır.
19
Silindirin çevirisi şöyle başlar: Ben Kiros, dünyanın kralı, büyük kral, güçlü kral, Babil kralı, Sümer ve Akad topraklarının kralı, dört yönün kralı…
20
Bu beyan, 2500 yıldan daha önceki bir tarihte verilmiştir ve genellikle insan haklarının ilk bildirgesi olarak kabul edilir. Bu bildiri, ABD anayasası ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirgesi dahil olmak üzere, daha sonra yapılan tüm bildirgelere göre, sıradan insanların haklarını daha fazla garanti altına alan bir bildiridir.
21
4. İNSAN HAKLARI SORUNLARI Bir şirket ile iş yapan tedarikçilerde ne olup bittiği ve orada çalışan insanların çeşitli haklarıyla ilgili sorunları konusunda, ana işletmenin sorumluluğunun neler olduğu konusu, oldukça sorunlu bir durum arz etmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki taşeron işletmelerde çalışan insanlar sömürülmekte ve asıl işletmeler ise bu duruma seyirci kalmaktadır. Bu tür işletmelerde, çocuklar çalıştırılmakta; bu çocukların çalışma şartları ve işçi hakları gibi meseleleri göz ardı edilmektedir.
22
Sorunları kabul eden ve bu hataları düzeltmek için adım atan şirketlerin popülaritesi artmış ve daha saygın şirketler konumuna gelmişlerdir. Bu şirketler, böyle bir davranış modelini sergilemenin bir dürüstlük olduğunu görmüş ve başka hiçbir davranış modelinin, dürüstlükten daha iyi olamayacağının bilincini kavramışlardır. Ayrıca müşteriler de bu durumu görmekte ve bu tür şirketlere karşı sempatisini artırmaktadır.
23
Şirketler, Kurumsal Sosyal Sorumluluğu artık çok daha fazla ciddiye almaya başlamışlardır. Çünkü bu şirketleri KSS’nin hem yaptıkları işin başarısı için bir anahtar olduğunun ve onlara stratejik bir avantaj sağlayabileceğinin hem de bu kuruluştaki insanların sosyal sorumluluğu dikkate alarak bireysel ‘‘Sosyal Sorumluluk’’ sergilediklerinin farkına varmışlardır.
24
5.NÜFUS VE SOSYAL SORUMLULUK ABD Nüfus Sayımı Bürosu verilerine göre, dünya nüfusunun 25 Ocak 2006 tarihi itibariyle 6,5 milyara yükseldiği bildirilmiştir. Dünya nüfusu artmaya devam etmiş şu anda oran olarak hızla artmaya devam etmektedir. Geçen yüzyılda nüfusun hızlı artmasının birçok nedeni vardır. Faktörlerden birisi, çocuk ölümlerini önlemeye ve yaşlı insanların ömrünü uzatmaya yönelik tıbbı gelişmelerin olmasıdır.
25
O 1960-1995 yılları arasındaki dönemde tarımsal verimlilikte yaşanan önemli bir artış ile birlikte artan refah seviyesinin giderek artması ve insanların daha sağlıklı ve verimli yaşam standartlarını sağlamalarıdır. O Artan bir nüfus profili sürdürülebilirlik konusundaki şüpheleri ve tüketim mallarına yönelik gereksinimler konusundaki endişeleri artırmaktadır. O Yiyecek ihtiyaçlarına yönelik tarımsal üretim konusunda kıtlık, kuraklık, küresel ısınma
26
gibi handikaplar ve artan nüfus miktarının orantısızlığı bu endişeleri daha fazla artırmaktadır. O Bu endişe Malthus’un Nüfus Teorisi’nin tekrar gündeme gelmesini ve analiz edilmesini günün konusu haline getirmiştir. O Onun öngörüsüne göre, nüfus artışı gıda tedariğine oranla daha hızlı artacağı için ilerleyen zamanlarda gıda sıkıntısı olacak, bu yüzden de kitlesel açlık yaşanacaktır.
27
O Onun argümanı kendisine ait olan Nüfus Prensibi’ ne dayanır. Bu argüman savaş veya veba gibi şeyler olmadığı sürece nüfusun geometrık bir oranda arttığını ileri sürmektedir, öte yandan, aynı şartlardaki gıda üretimi yalnızca aritmetik bi oranda artacaktır. O Son yıllarda bir şekilde yine moda haline geldi ve insanlar onun görüşlerinin günümüzdeki şartlarla ilgili olup olmadığı konusunda ikilem içinde bulunmaktadır.
28
6. ZİHİNSEL ENGELLİLER VE İNSAN HAKLARI O Zihinsel engelli konusu ve onların rehabilitasyonu sürdürülebilirlik açısından oldukça önemlidir. O Zihinsel engelliler normale yakın olanlar ve aşırı zihinsel engelli olarak ayrılırlar. O Batı da engelli olanı ayırmak ve gözden uzak bir yerde tecrit etmek standart bir yaklaşım haline gelmişti.
29
O Psikoloji ruh bilimi adıyla İran’ da önemli bir felsefe dalı olarak bin yıldan fazla bir süre öğretildi. El Razi,İbni Sina,Nasır- Hüsrev ve Molla Sadra gibi filozofların çoğu bu bilim ile ilgilenmişlerdir. O Eserlerinde algı, duyu, sempati, düşünce, hayal gücü ve zihinsel yetenekler gibi psikolojinin temel tartışmalrı üzerinde durmuşlar ve aynı zamanda aegorık ve yarı pratik yöntemlerle duyu ıle algı ya da zevk ile acı üzerinde zıt teorileri değerlendirmişlerdir.
30
O Son zamanlarda engelli olmanın insan haklarına, normal insanlar gibi sahip olmaya ve topluma tam olarak entegre olmaya engel olmaması gerektiği genel kabul gören bir prensip haline gelmıstir. UNESCO, insan hakları genel ilkelerine dayalı olarak engelli olanların tedavisi için benzer şekilde bir takım prensipler ortaya koymuştur. Bunlar, İnsanlık onuruna yaraşır bir şekilde engellilere yaklaşım, Kişisel bağımsızlık ve kişisel sorumluluk duygusunun kazandırılması İsteksiz olanlara karşı saygılı davranmak
31
Savunmasız olanlara karşı saygılı davranmak, Adalete saygı duymak Farklı kültür ve ırklara saygı duymak, Sosyal sorumluluk duygusunu taşımaktır. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı zihinsel engelli insanların tedavisi için insan hakları genel ilkelerine açık ve eşit olarak dayanan bazı prensipler geliştirdi. Bunlar ; Adalet olgusuna eşit erişim sağlamak, Erişebilirlik olgusunu yaymak, Bağımsız yaşam standardı geliştirmek, İradesi dısnda tedavı sağlamak,
32
Yasal kapasiteler geliştirmek, Siyasal katılım sağlamaktır. Aslında bütün bunlar insanları toplumdan ayırmak yerine onları topluma entegre etmeyi ayrımcılık ve dışlama yerine toplumun potasında eritmeyi ve sosyal hayata uyum sağlamayı amaçlayan prensiplerdir O Bourdieu’ye göre (1984),her birimizin sahip olduğu üç tür sermaye vardır: sosyal sermaye, kültürel sermaye, ekonomik sermaye.
33
O Sosyal sermaye, en basit şekliyle kendimizinde içinde bulduğu sosyal ortamı ve toplumda uygun şekilde davranma yeteneğimizi ifade eder. O Kültürel sermaye, kişinin ilişki kurduğu ağ ile ilgilidir. Kültürel sermaye bildiğimiz ve iletişime geçebileceğimiz insanlardan oluşur. Kültürel sermaye ve sosyal ağ özünde eşittir. O Ekonomik sermaye ise iki şekilde olur: servet ve gelir Hangi formda olursa olsun, zenginlik miras olarak alınmasına karşın; gelir için aynı durum söz konusu değildir. Bu bizim kendi çabalarımız ile elde edebileceğimiz bir olgudur.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.