Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanUke Neftci Değiştirilmiş 10 yıl önce
1
Moral Tedavi Philippe Pinel ( ) akıl hastanelerinde ruh hastalarının insancıl tedavisine yönelik harekette önemli bir kişi. Paris’te La Bicetre olarak bilinen büyük bir akıl hastanesinde göreve başlıyor. Hastanedeki koşulları şu şekilde tarif ediyor:
2
“Hastalar hücrelerindeki duvarlara zincirlenmişlerdi
“Hastalar hücrelerindeki duvarlara zincirlenmişlerdi. Duvara paralel durmalarını sağlayan demirden tasmalar yüzünden çok az hareket edebiliyorlardı… Kural gereği geceleri yatamıyorlardı… Hastaların bellerinde genellikle demir bir kasnak takılıydı… Hem elleri hem de ayakları zincirliydi ve bu zincirler ancak hastanın kendisini bir çanaktan besleyebilmesine yetecek kadar uzundu…Yiyecek ise yalnızca yulaf lapası idi… Hayvan oldukları varsayılıyordu ve yiyeceklerinin iyi ya da kötü olmasına dikkat edilmiyordu”.
3
Pinel, La Bicetre’de hapsedilmiş bu insanların zincirlerini çıkarttı ve onları bir hayvan değil, hasta insanlar olarak tedavi etmeye başladı. Bu yolla, tamamen kontrol edilemez hale gelmiş olan bazı hastalar sakinleşti. Önceden tehlikeli olarak değerlendirilenler hastanede dolaşıyorlardı ve kimseye zarar verme eğilimleri yoktu. Zindanların yerini ışıklı ve havadar koğuşlar aldı. Yıllardır hapsedilmiş olanlar sağlıklarına kavuştu ve hastaneden taburcu oldu.
4
Hastaları kısıtlı durumlarından kurtarmak Pinel’in savunduğu tek insancıl reform değil.
Hastaları şefkat ve anlayışla yaklaşılması gereken, özünde normal insanlar olarak görüyor. Bu kişilerin ağır kişisel ve toplumsal sorunlar nedeni ile delirdiklerine inanıyor. Rahatlatıcı tavsiyelerle ve amaçlı faaliyetlerle düzelebileceklerine inanıyor. Ancak, tüm bu olumlu yönlerine rağmen eşitlikçi bir yanı yoktu. Daha insancıl tedavileri üst sınıftaki kişilere uygulanıyordu. Düşük sınıftan hastalar baskı ve korkutmaya maruz kalıyorlardı.
5
Pinel’in La Bicetre’deki devrimci uygulamalarının izinden Avrupa ve ABD’deki hastaneler de devam etti. William Tuke, İngiltere’deki York akıl hastanesinin olumsuz koşullarından çok etkilendi ve “York Dinlenme Evi” adı altında kırda bir villa ayarladı. Burası ruh hastalarına yaşayacakları, çalışacakları ve dinlenecekleri sessiz ve dindar bir ortam sağlıyordu. Hastalar sorunlarını görevlilerle tartışıyor, bahçede çalışıyor ve yürüyüşler yapıyorlardı.
6
ABD’de, 1817’de Pennsylvania’da kurulan Dostlar Akıl hastanesi, York Dinlenme Evi örnek alınarak yapıldı. Moral Tedavi olarak bilinen bu yaklaşımla uyumlu olarak, hastalar görevlilerle yakın temas içindeydiler. Bu görevliler onlarla konuşuyor, onlara kitaplar okuyor ve çeşitli faaliyetlerle onları cesaretlendiriyorlardı. Hastalar olabildiğince normal bir hayat sürüyorlardı.
7
Son yıllarda, York Dinlenme Evi’nin ayrıntılı hasta kayıtlarının incelenmesi sonucunda iki bulgu ortaya çıkarıldı. İlki, uyuşturucular en yaygın tedavilerdi ve alkol, cannabis, afyon ve kloral hidrat en sık kullanılan uyuşturuculardı. İkincisi, sonuçlar çok istenir düzeyde görünmüyordu. Hastaların üçte birinden azı düzelmiş ya da iyileşmiş olarak taburcu ediliyorlardı. Sonuç olarak moral tedavi denilen şey uyuşturmaktan başka bir şey değildi aslında.
8
Moral tedavi, ondokuzuncu yüzyılın son bölümünde terk edildi.
Bu değişimde Dorothea Dix’in çabaları, ironik bir biçimde, etken oldu. Dix, Boston’da bir öğretmen ve ilgisi akıl hastanelerindeki koşullar ve oradaki ruh hastalarına yönelik. Birçok ruh hastasını iyileştirmek için kuvvetli bir kampanya düzenledi ve yardımları ile 32 tane devlet hastanesi yapıldı. Ancak, ne yazık ki, personel yetersizdi ve hastalara bireysel dikkat, özen gösteremiyorlardı. Dahası, bu hastaneler hastalığın biyolojik yönleriyle ve hastaların psikolojikten çok fiziksel iyilik halleriyle ilgilenen doktorlar tarafından yönetiliyorlardı.
9
Çağdaş Düşüncenin Başlangıcı Somatogeneze Dönüş
Greko-Romen uygarlığının çöküşünden sonra Orta Çağ’a kadar herhangi bir olgu ortaya çıkmadı. Yüzyıllar sonra Hipokrat tarafından desteklenen somatojenik görüşlere geri dönüldü. Emil Kraepelin ( ) tarafından bir psikiyatri ders kitabı yazıldı ve 1883’de yayınlandı.
10
Bu kitap, ruhsal hastalıkların organik doğasını oluşturmak üzere bir sınıflandırma sistemi de getirdi. Sendrom diye adlandırdığı, düzenli olarak bir arada görülen belli bir grup belirtiyi, hastalıkları tanımlamak ve birbirinden ayırmak için kullandı. Herbir ruhsal hastalığın diğerlerinden farklı olduğunu, kendi başlangıcı, gidişi ve sonu olduğunu düşündü. Tedavileri açıklanmamış bile olsa en azından hastalığın gidişi tahmin edilebiliyordu.
11
Kraepelin, ağır ruhsal hastalıklar için iki büyük grup önerdi: Bugün şizofreni için kullanılan terim olan erken bunama ve manik-depressif psikoz. Şizofreninin nedeni olarak kimyasal bir dengesizliği, manik-depresif psikozun nedeni olarak da metabolizmada bir düzensizliği öngördü.
12
1800’lerin ortalarına gelindiğinde, sinir sisteminin işleyişi bir miktar biliniyordu, ama çeşitli ruhsal bozuklukları açıklayabilecek düzeyde değildi. 1860 ve 1870’lerde Louis Pasteur hastalıkların mikrop kuramını oluşturmuştu. Buna göre hastalıklara bedene bulaşan ve gözle görülmeyen çok küçük organizmalar yol açıyordu. Bu kuram, frengi ve genel felç arasındaki ilişkiyi gösteren ön hazırlığı oluşturdu. Bu dönemdeki en çarpıcı tıbbi başarı, Krafft Ebing tarafından zührevi bir hastalık olan frenginin kökeninin ve tüm doğasının keşfedilmiş olması.
13
O güne dek, genel felç, sihirli ve geriye dönüşü olmayan, fiziki ve zihinsel yıkıma neden olan korkutucu bir hastalık olarak görülüyordu. Bu hastalığın, frengiye neden olan mikroorganizmaların merkezi sinir sistemini ve beyni etkilemesi sonucu oluştuğunun keşfi, tıbbi modelin öne çıkmasına yol açtı. Somatogenez güvenirlik kazandı ve daha fazla biyolojik neden arayışı hız kazandı.
14
Psikogenez Somatojenik nedenlerin arayışı psikiyatride 20. yy’a dek başat olmaya devam etti. Ancak, 18. yy sonları ve 19. yy boyunca batı Avrupa’nın diğer bölgelerinde akıl hastalıkları tümüyle farklı bir kökene bağlı olarak görülüyordu. Akıl hastalıklarını psikolojik işleyişteki bozukluklara yükleyen çeşitli psikojenik görüşler Fransa ve Avusturya’da moda olmuştu. O dönemde pek çok insan histerik durumlardan şikayetçi idi. Fiziksel bir nedenin bulunamadığı körlük ya da felç gibi fiziksel kapasite yetersizliklerinden şikayetçiydi.
15
Mesmer ve Hipnotizma Modern psikojenik kuramın tarihçesi Avusturyalı bir hekim olan Franz Anton Mesmer ile başlar. Mesmer, çok renkli ve çarpıcı bir kişilik. 18. yy. sonlarında manyetik çekim ve elektriklenme konularında yapılan buluşlardan etkilenmiş. Bu bilgileri kullanarak insanın zihinsel durumunu açıklamaya çalışmış. Mesmer’e göre, gezegenlerin hareketi, evrensel manyetik sıvıların dağılımını etkilemekte ve bu dağılımda meydana gelen değişmeler insanın zihin ve ruh sağlığını etkilemekte.
16
Mesmer bu ilkeye “hayvansal manyetizma” adını veriyor ve histerinin tedavisinde kullanılabileceğini savunuyor. Histerik hastalara uyguladığı tedavi çok ilginç. Hastaları içinde değişik sıvılar olan ve birbirine demir çubuklarla bağlanmış şişelerin yer aldığı büyük bir fıçının çevresinde oturtuyor. Loş bir ışıkla aydınlatılan odada yumuşak bir müzik çalmakta ve bu sırada Mesmer, elinde manyetik bir çubukla içeri girerek hastalar arasında dolaşıyor. Dolaşırken elindeki çubuk ile hem hastaların vücutlarına hem de şişeleri birbirine bağlayan çubuklara dokunarak hastaların manyetik sıvı dağılımını düzenliyor.
17
Bu tedavinin en ilginç yanı, çoğu hastada işe yaramış olması.
Bu yöntem, özel bir komisyon tarafından incelenerek red edilmiş Ancak, komisyondaki doktorlar Mesmer’in zihinsel hastalıkların tedavisinde telkin yönteminin gücünü/etkisini keşfederek anormal psikolojiye büyük bir katkıda bulunduğunu kabul etmişler. Suni olarak oluşturulan bir tür trans hali olan hipnoz, tarihte mesmerizm olarak da bilinir.
18
Mesmer’in psikopatolojiye olan katkısı, telkinin zihinsel hastalıkların tedavisinde etkili olarak kullanılabileceğini ortaya koymasıdır. Mesmer, hastanın suni olarak oluşturulan bu trans durumundayken her türlü telkine açık olduğunu ve bu yol kullanılarak hastalara yapılan telkinlerle iyileştirilmelerinin mümkün olduğunu ileri sürmüş. Bu yöntem, özellikle Avrupa’da histeri tedavisinde çok kullanıldı.
19
Mesmer, çağdaşlarınca bir şarlatan olarak değerlendirilmesine rağmen, hipnoz çalışmalarına giderek artan bir saygı oluştu. Paris’li bir nörolog olan Lean Martin Charcot, sadece anestezi ve felç gibi histerik durumları değil, körlük, sağırlık, konvulsif ataklar ve histerinin neden olduğu bellek boşluklarını da çalıştı. Başlangıçta somatojenik görüşü destekliyordu, ancak bir gün öğrencileri normal bir kadını hipnotize ettiler ve belli histerik semptomları telkin ettiler.
20
Charcot kadının gerçek bir histerik hasta olduğuna kanmıştı.
Öğrencileri kadını uyandırarak semptomlarının nasıl çabucak ortadan kalktığını ona gösterdiklerinde, histeri hakkındaki düşünceleri değişti. Histerinin psikojenik nedenlerden kaynaklandığı görüşünü benimsedi.
21
Charcot’un öğrencilerinden biri, genç bir Viyana’lı hekim olan Sigmund Freud.
Viyana’ya döndükten sonra hipnoz yöntemi ile çalışan Joseph Breuer ile birlikte çalışmaya başladı. Tıp tarihinde daha sonra Anna O. olarak bilinen bir kadın hastayı tedavi etmeye başlayan Breuer, Anna O.’nun hipnoz tepkisi altında iken sorunlarını rahatlıkla tartışabildiğini ve bundan sonra da belirtilerinin bir miktar rahatladığını gözlemlemiş. Bu duygusal boşalmanın terapötik değerini farkeden Breuer, bu yönteme katarsis ya da konuşma tedavisi adını vermiş.
22
Breuer ve Freud, yoğun bir biçimde bu tedavi üzerinde çalışmışlar ve bir süre sonra histeri ve bazı bozuklukların hipnoz altındayken ortaya çıkabilen “bilinçaltı” çatışmalardan kaynaklandığına karar vermişler. Bu çatışmalar açığa çıkınca da belirtilerin ortadan kalktığını söylüyorlar. Freud ve Breuer 1895 yılında “Histeri Üzerine Çalışmalar” adlı eseri yayınlıyorlar. Bilinçaltına ilişkin kuramlarını yayınladıkları bu kitap, psikoloji tarihinin en önemli dönüm noktasıdır.
23
Freud, daha sonra yalnız başına çalışmaya başlıyor.
Herkesin kolaylıkla hipnotize edilememesi ve serbest çağrışım adını verdiği bir teknik ile aynı sonucu elde edebilmesi nedeni ile, hipnozun çok işe yaramadığına karar veriyor. Freud’un serbest çağrışım dediği teknik.... 1909 yılında ABD’de Clark Üniversitesi’ne davet ediliyor ve orada kuramında erken çocukluk deneyimlerinin öneminden söz ediyor.Beş yaşında at fobisi olan Küçük Hans vakası... Psikoanalitik formülasyonlar ile Hans’ın bilinçaltı çatışmalarını nasıl incelediğini gösteriyor.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.