Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

ANDLAŞMALARIN ÇATIŞMASI ve SONA ERMESİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "ANDLAŞMALARIN ÇATIŞMASI ve SONA ERMESİ"— Sunum transkripti:

1 ANDLAŞMALARIN ÇATIŞMASI ve SONA ERMESİ

2 ANDLAŞMALARIN ÇATIŞMASI Devletler aynı anda tarafları farklı devletlerden oluşan pek çok andlaşmanın tarafı olabilirler. Zaman içerisinde taraf olunan bazı andlaşmalar, eski andlaşmalarla aynı konu ve kapsamda olabilir. Aynı konuda, taraflarından en az birini aynı devletin oluşturduğu birden fazla andlaşma bulunması, andlaşmaların çatışması olarak adlandırılır. Zira böyle bir durumda devlet aynı anda, aynı konuda farklı yükümlükler altına girmiş demektir.

3 Andlaşmalar bazen, başka andlaşmalara açıkça gönderme yaparak, çatışma durumunda hangi andlaşmanın üstün tutulacağını belirtebilir. Bu durumda, söz gelimi, yeni yapılan bir andlaşmanın, eski tarihli bir andlaşmaya tabi olduğu, dolayısıyla çatışan hükümler söz konusu olduğunda eski andlaşmanın üstün tutulacağı belirtilmiş olabilir. Eski andlaşmanın mı yoksa yeni andlaşmanın mı geçerli olacağı hakkında eski andlaşmada herhangi bir madde yoksa Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi Madde 30’ a göre hüküm verir.

4 Bu Madde’den çıkarılacak hükme göre; Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesi andlaşmanın taraflarının hepsinin aynı olması olasılığı ile tarafların farklı olması olasılığını ayrı ayrı hükme bağlar. Buna göre, eski tarihli bir andlaşma ile yeni tarihli bir andlaşmanın taraflarının hepsi aynı ise yeni tarihli andlaşma üstün tutulur ve eski tarihli andlaşmanın sadece yeni tarihli andlaşmayla çatışmayan hükümleri uygulanmaya devam eder.

5 İki andlaşmanın taraflarının farklı olması durumunda ise eğer iki andlaşmaya da taraf olan devletler var ise bu devletler arasındaki ilişkide yine yeni tarihli andlaşma hükümleri üstün tutulacak, eski tarihli andlaşmanın yeni tarihli andlaşmayla çatışmayan hükümleri uygulanmaya devam edecek, sadece bir andlaşmaya taraf olan devlet ise bu durumdan etkilenmeyecektir.

6 ANDLAŞMALARIN SONA ERMESİ
Her devlet çeşitli konularda pek çok iki veya çok taraflı andlaşmanın tarafıdır. Bu andlaşmalar devletlere bazı yükümlükler yükler. Devletler bu andlaşmaların sonsuza dek bağlayıcı olmasını istemeyebilir. Bu durumda devletler doğal olarak andlaşmaların sona ermesini isteyebilirler. Uluslar arası hukuk, andlaşmanın sona ermesini mümkün kılan hükümlerin yanında, keyfiliği ortadan kaldıran, güvence sağlayan hükümler de içermektedir.

7 A-) Andlaşma Hükmüyle Sona Erme: Andlaşmaların kendi içlerinde sona ermeyle ilgili barındırmış oldukları maddeden dolayı Andlaşma Hükmüyle andlaşmalar sona erdirilebilir. Örneğin: andlaşmanın belli bir zamana kadar olduğu veya belli bir olayın gerçekleşmesiyle sona ereceği zaten daha baştan taraflarca belirlenmişse andlaşma içinde bulundurduğu hükümle sonra erebilir.

8 B-) Tarafların İradesiyle Sona Erme
Bir andlaşmanın, taraflarının hepsi aynı yönde karar verdiği takdirde, tamamen veya kısmen sona erdirilmesi yahut yeni bir andlaşmanın bazı hükümlerinin geçersiz kılınması mümkündür. Tarafların iradesiyle sona erme nedenlerine subjektif sona erme nedenleri denilir.

9 C-) Fesih veya Çekilmeyle Sona Erme:
Viyana Andlaşmalar Hukuku Sözleşmesinin 56. Maddesine göre: Taraflar fesih veya çekilme ihtimalini andlaşmada belirledikleri takdirde taraflar andlaşmayı sonlandırabilir. Eğer andlaşma metninde fesih ya da çekilmeyle alakalı bir madde yoksa andlaşmanın sona ermesi için tarafların bu yönde beyanlarını ortaya koymuş olmaları gerekir.

10 D-) Andlaşmanın İhlali Sonucu Sona Erme
Viyana Andlaşmalar Hukuku’nun 60. maddesine göre: Bir andlaşmanın önemli bir şekilde ihlal edilmesini, andlaşmanın kısmen veya tamamen sona erdirilmesi yahut yürürlüğün durdurulması (askıya alınması) için bir sebep olarak kabul eder. Sözleşmeye göre önemli ihlal, sözleşmenin kabul ettiği sona erme nedenleri olmaksızın bir andlaşmanın tanınmaması yahut andlaşmanın konusu veya amacının gerçekleşmesi için temel olan bir hükme aykırı davranılmasıdır.

11 ULUSLAR ARASI HUKUK KİŞİLERİ A-) DEVLETLER B-) ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLER

12 DEVLETLER Devlet, uluslar arası hukukun önde gelen kişidir. Uluslar arası hukuk öncelikle devletin hak ve yükümlülükleriyle ilgilenir. Hukuk kurallarının varlığı ve uygulanması devletlere dayandığı için, uluslar arası hukuk için geleneksel olarak ‘Devletler Hukuku’ deyimi kullanılmıştır.

13 Tanım ve Kapsamı Devlet, belirli bir coğrafi alanda yerleşmiş, bir siyasal otorite altında yaşayan insan topluluğunun oluşturduğu sürekli egemen varlık, olarak tanımlanabilir. Uluslar arası Hukuk’ta kabul gören tanıma göre devlet, belirli bir ülke parçası üzerinde teşkilatlanmış olan bir siyasi otorite altında yaşayan insan topluluğunun oluşturduğu sürekli egemen varlıktır.

14 Devlet’in kişilik olarak uluslar arası alanda sağladığı hak ve yetkiler şu şekildedir:
A-) Uluslar arası alanda hak sahibi olma ve bu hakkı ileri sürebilme ehliyeti, B-) Borçlanma ve eylem işlerinden sorumlu tutabilme ehliyeti C-) Diğer uluslar arası hukuk kişileri ile hukuki ilişki kurabilme ehliyeti.

15 Genelde bir devletin var olabilmesi için 4 unsur aranmaktadır
Genelde bir devletin var olabilmesi için 4 unsur aranmaktadır. 1-) Ülke (Belli bir coğrafi alana sahip olma) 2-) İnsan Topluluğu 3-) Siyasal Otorite 4-) Egemenlik

16 I-) ÜLKE Devlet ülkesi, bir devletin egemenlik yetkilerine sahip olduğu yeryüzü parçası olarak tanımlanabilir. A-) Kara Ülkesi: Toprak, toprağın altı, nehirleri ve gölleri kapsar. Her devletin kara ülkesi mevcuttur. B-) Deniz Ülkesi: Denize kıyısı olan devletlerin iç sularını ve karasularını kapsar. C-) Hava Sahası: Hava sahası ise yukarıda zikredilen yerlerin üstündeki esas itibariyle atmosfer tabakasından oluşur. Buna karşılık uzay devletin hava sahası dışında kalır.

17 I.1. Sınırlar Bir ülkenin sınırları ilke olarak andlaşmayla belirlenir. Andlaşmada sınırların hangi öğelere göre belirleneceği saptanır ve eylem ve boylamlarla gösterilir. Taraflar sınır konusunda anlaşamadıkları takdirde sınır belirlerken ulusulararası yargı organlarına başvurabilir. BM Örgütü Andlaşmasının 4. maddesine göre; devletlerin ülke bütünlüğüne ve siyasal bağımsızlığına karşı kuvvet kullanılamaz. Dolayısıyla, sınırlar kuvvet yoluyla değiştirilemez.

18 * Uti Possidetis İlkesi:
Latince bir kelime olan Uti Possidetis Türkçe’de neye sahipsen ona sahip kal demektir. Bu ilke mevcut sınırların korunması gerektiğini dile getirir. Mevcut sınırların korunması yani Uti Possidetis günümüzde artık genel bir uluslar arası hukuk kuralıdır.

19 2- İNSAN TOPLULUĞU Ülkede yaşayan insan nüfusunun kalabalık olup olmaması, devletin unsuru bakımından önemli değildir. Devletin uyruklarının yanında yabancı uyruklarda bulunabilir. Devletin unsuru olarak insan topluluğunun aynı ırk ve dinden olması gerekmez. Eşitlik Problemi: Nüfusları farklı olsa da devletlerin birçoğu eşitlik ilkesinden kaynaklı problemlere maruz kalabilmektedir. Nüfusu bir milyardan fazla olan bir devletle (Çin) nüfusu on bin civarı olan bir devlet (Tuvalu) BM genel kurulunda eşit oya sahip olabilmektedir.

20 2.1 Halkların Geleceklerini Belirleme Hakkı- (Self-Determination ilkesi)
Kendi geleceğini belirleme anlamına gelen “self-determination”, kökenini xıx. yy daki “milliyetler ilkesinde” bulan bir siyasi kavramdır. Bir ulusa mensup bireylerin bağımsız devlet kurma hakkına sahip olmaları anlamına gelen bu esas 1789 ve 1848 Fransız devrimlerinin etkisiyle Batı’da yayılarak, xıx. Yy. da İtalya’nın ve Almanya’nın birliğinin fikri temelini atarken aynı esas Osmanlının parçalanmasında etkili olmuştur.

21 Birinci Dünya Savaşı sonrası ABD başkanı Wilson’un 1918 yılında ortaya attığı 14 ilkeden biri olan “self-determination” genellikle çift anlamlıdır: Her Devletin Halkının, kendi siyasi rejimi ve anayasal düzenini serbestçe belirleyebilmesi; Ülke topraklarının ayrılması veya katılmasının, ilgili nüfusların serbestçe ortaya koydukları iradeye uygun şekilde gerçekleşmesi.

22 BMÖ’nün 1. maddesine göre “halkların hak eşitliği ve geleceklerini belirleme hakkına dayalı dostane uluslar arası ilişkilerinin geliştirilmesi esas alınmaktadır”. Self-determination ilkesi uygulamada bazen referandum düzenlenmesine yol açmaktadır. Bir devlete katılma ya da ayrılma için halk oylaması gereklidir (BM Genel Kurul, 1514 sayılı kararı). Benzer şekilde UAD’nin 1975 tarihli Batı Sahara Danışma Görüşüne göre, halkların serbestçe ifade ettikleri iradesine saygı esas alınmalıdır.

23 *Self Determination’un Sınırları
Her ne kadar BM andlaşmasının 1. maddesinde halkların geleceklerini belirleme hakkı halkların insiyatifine bırakılmışsa da bu hak hak eşitliğine saygı gösteren devletlerin zoraki parçalanmasına yol açmamalıdır. Referandum yoluyla ayrım olabilmesi için referanduma giden ülkenin iradesi şarttır. Egemen ve eşit devletler referanduma gitmeyi öngörmemişse normal şartlar altında bir ülkeden self-determination ilkesine dayanarak ayrılmak mümkün değildir.

24 Sonuç olarak halkların geleceklerini belirleme hakkı, uluslar arası belgelerde bir “ayrılma hakkı” (right to secession) olarak kabul edilmemektedir. Devletler kendi bütünlüklerini bozmak istemediklerinden, uluslar arası hukukun geleneksel ilkeleri (egemen eşitlik, ülkenin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık) ağır basmaktadır.

25 3-) SİYASAL OTORİTE Bir devletten söz edebilmek için belirli bir ülkede yerleşmiş bir insan topluluğu, halk yeterli değildir. Ayrıca, devlet işlerini görebilecek bir örgütlenme olmalıdır. BMÖ Genel Kurulunun 2625 sayılı kararı gereği; “her devlet bir başka devletin herhangi bir müdahalesi olmaksızın, dilediği siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel sistemini seçme hususunda vazgeçilmez bir hakka sahiptir”

26 Siyasal otorite (geniş anlamda “hükümet”) sayesinde devlet uluslar arası ilişkileri yürütür. Hükümet, devleti diğer devletlerle ilişkilerde temsil ettiği için, varlığı ve kimliği uluslar arası ilişkileri ve uluslar arası hukuku ilgilendirmektedir. Devletin oluşabilmesi için, siyasal otoritenin etkin olması gerekir. “Etkinlik” ise, ülkede düzen ve asayişin sağlanması, uluslar arası taahütlerin yerine getirilebilmesi gibi temel devlet fonksiyonlarını gerçek anlamda yerine getirme yeteneğini ifade eder.

27 Kısaca uluslar arası hukukta önemli olan, siyasal otoriteye sahip devleti uluslar arası alanda taahhüt altına sokabilecek kurumların bulunması ve ülkede meydana gelebilecek olaylardan doğan sorumluluğun devletçe üstlenilebilmesidir. *** Federal devletlerde uluslar arası alanda yetkili mercii federal hükümettir. Federe birimlerin yetki alanına giren eylemler bir üçüncü devlete zarar verdiği zaman dahi sorumlu ve muhatap birim, federal devlettir.

28 4-) EGEMENLİK Egemenlik, devletin temel ölçütüdür. Devletlerin egemenliği aynı zamanda uluslar arası hukukun temel ilkesidir. Egemenlik, devletin herhangi üst bir otoriteye tabi olmaksızın iç ve dış işlerinde bağımsızlığını, yetkilerin tam ve münhasır olmasını ifade eder. Dolayısıyla; Devlet, kendi yetkilerini bizzat kendisi belirler.

29 Egemenliğin Özellikleri
A-) Yetkinin Genel Olması: Devlet, ülkesindeki siyasal rejimi, kamu hizmetlerini ve özel kişiler arasındaki ilişkileri düzenleme konusunda genel bir yetkiye sahiptir. B-) Yetkinin münhasır olması: Yetkiler ülke devletinin tekelinde olup, onun rızası alınmadan başka devletler bu ülkede herhangi bir eylemde bulunamaz.

30 4.1. EGEMENLİĞİN KORUNMASI
İç İşlere Karışmama İlkesi: Devletlerin bağımsızlığı ve egemen eşitliği prensibinin zorunlu gereği, iç işlerine karışılmaması ve müdahale edilmemesidir; zira bir devletin iç işlerine karışıldığı takdirde ilgili devletin egemenliği zarar görecektir. İç işlere karışmama (non-intervention prensibi), uluslar arası toplumun, bir devletin siyasal rejimi ve genel olarak ulusal yetki alanına giren konularla ilgilenmemesi anlamına gelmektedir.

31 Müdahale Yasağı İç işlerine karışmama ilkesinin spesifik bir yönü “müdahale yasağıdır”. Buna göre, başka bir devletin ülkesinde onun rızası olmadan herhangi bir eylemde bulunulmayacaktır. Müdahale yasağı, özellikle 19. yüzyıl boyunca Avrupa ve ABD’nin çok sayıda müdahalelerine maruz kalan Latin Amerika ülkelerinde geliştirilen bir ilkedir ve 1948 yılında Amerikan Devletleri Örgütünün Kurucu belgesi Bogota Şartında en geniş ifadesini bulmuştur.

32 Bu şarta göre, devletin kişiliğine, siyasi, ekonomik, kültürel unsurlarına karşı sadece silahlı saldırı değil, her türlü tehdit ve karışma uluslar arası hukuka aykırıdır. Benzer şekilde BM Genel Kurulunun 2625 sayılı kararı da iç işlere karışmama ve müdahale yasağı ilkelerine yer vermektedir. BM temel ilkelerini belirten BM Andlaşması 2. Maddesine göre, “devletlerin özü itibarıyla ulusal yetkisine giren işlere BMÖ’nün karışmasına izin verilemez” şeklindedir.

33 Müdahale Yasağı İlkesinin Sınırları:
İç işlerine karışmama ilkesi mutlak ve sınırsız değildir. Bazı durumlarda devletlerin iç işlerine karışılabilmektedir. Esas itibariyle ilgili devletin kendi rızasına dayanarak bazı konularda iç işlerine müdahale olabilir. Bazı durumlarda ise, müdahaleye mevzu bahis olan konu uluslar arası bir sorun teşkil ediyorsa devletlerin rızasına gereksinim duyulmadan müdahalede bulunulabilir.

34 Devlet andlaşma yoluyla taahüt altına girerek ulusal mahfuz alanını (yetki alanını) daraltabilir. Özellikle bazı uluslar arası örgütlere üyelik sonucunda milli sayılan ya da iç işleri diye nitelendirilebilecek konular uluslar arası alana intikal edebilir. Örnek: Avrupa Konseyi Statüsü (1949 Londra Andlaşması), üyeler için çoğulcu parlamenter demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı koşullarını öngörür. Bu örgüte üye olan devletler artık söz konusu ilkelere bağlı kalmak hususunda uluslar arası alanda taahhüt altına girmişlerdir. Bir ulus-üstü oluşum olan AB’ye üye devletler kendi rızalarıyla bir andlaşma çerçevesinde bazı durumlarda iç işlerine müdahale edilebileceği olasılığına kapı aralamıştır.

35 İnsani Müdahale Sorunu
Kesin ve açık bir tanımı olmamasına rağmen genellikle insani müdahale bir ülkede yaşayan insanları pek yakın ve hayati tehlikeden korumak için o ülkede girişilen eylemler olarak tanımlanabilmektedir. Ama uygulamadaki bazı örnekler insani müdahalenin kötüye kullanılmaya elverişli olduğunu da göstermektedir. Müdahalenin kötüye kullanılmaması için önerilen bazı ölçütler ise, tehlike arz eden durumla müdahale arasında orantının gözetilmesi, müdahalenin süresi ve amacına ilişkindir.

36 Her ne kadar BMÖ Güvenlik Konseyinin 688 sayılı kararına göre insani müdahale insani yardım şeklinde lanse edilip kuvvete başvurmayla alakalı herhangi açık bir madde içermese de bazı devletler insani müdahalede gözetilmesi gereken -ölçüt ve müdahale- kriterlerini gözetmeksizin ilgili devlet üzerinde kendi amaçları için kuvvet kullanabilmektedir. Örnek 1, 1991 Körfez Savaşında BMÖ Irak hükümetini ülkedeki bazı sivil nüfuslara uygulanan baskı ve şiddetten dolayı kınamış ve yapılacak yardım faaliyetine izin verilmesini istemiştir. Bu karar Batılı Devletler tarafından askeri müdahaleye zemin oluşturularak değerlendirilmiş ve Irak devletine askeri müdahalede bulunulmuştur.

37 Örnek 2: ABD’nin 1983’de birkaç günde gerçekleştirdiği Grenada müdahalesi, vatandaşlarını korumaya yönelik bir insani operasyon olarak sunulmuştur. Ancak, bu müdahale aslında mevcut yönetime karşı girişilen bir askeri harekattır. Örnek 3: Nato’nun 1999 başında gerçekleştirdiği Kosova Müdahalesi: BM Güvenlik Konseyi Kosova örneğinde uluslar arası barış ve güvenliğin tehdit altında olduğunu saptamasına rağmen almış olduğu 1160 ve 1199 sayılı kararlarda herhangi bir askeri müdahaleyi meşrulaştırmamıştır. Ama buna rağmen NATO Kosova’ya askeri müdahalede bulunmuştur.

38 Örnek 4: 1994 yılında gerçekleştirilen Ruanda örneğinde ise ülkedeki soykırımın son bulması için BM Güvenlik Konseyi 924 sayılı kararıyla Ruanda’da insani yardım operasyonuna (en son aşamada kuvvet kullanılabilir ibaresiyle) izin vermiştir. Genelde “uluslar arası hukuka uygunluğu” sağlamak ve bir hakkı korumak” silahlı kuvvet kullanmayı meşrulaştırma da bazı istisnai durumlarda BM Andlaşmaları kuvvet kullanmayı meşru sayar.

39 Kuvvete Başvurma Yasağının İstisnaları
1-) Meşru Müdafa: Meşru müdafa hakkı bir örf ve adet kuralı olup, BM Andlaşmasının 51. maddesinde teyit edilmiştir. Ülkesini saldırıya karşı korumak ve kurtarmak üzere kuvvet kullanmak doğal bir haktır. 2-) Terör: BM Genel Kurulunun 1970 tarihli Dostça İlişkiler Bildirisi teröre desteği uluslar arası hukuka aykırı saymaktadır. Teröre destek olan devletlere uygulanacak önlem bakımından, eğer ağır, ciddi terör hareketlerine bir destek mevcutsa, meşru müdaafa çerçevesinde bu devlete karşı kuvvet kullanılabilir.

40 3-) Soykırım: “Bir milli, etnik, ırksal veya dini grubu bu sıfatları nedeniyle tüm olarak veya kısmen yok etmek amacıyla öldürmek, bedeni ve zihinsel olarak ciddi zarar vermek, böyle bir amaçla tasarlanmış yaşam koşullarına bilerek sokmak, grup içinde doğumları önlemeyi amaçlayan önlemler almak, çocukları zorla bir başka gruba aktarmak fillerinden her biri soykırım sayılır”… Yukarıdaki tanımda geçen her bir ayrı fiili işleyen devlet için BMÖ kuvvet kullanmayı meşru görebilir…

41 DEVLETİN TANINMASI Devletin tanınması, yeni bir varlığın bir devlet oluşturduğunun, tüm hukuki sonuçlarıyla kabul edildiğini bildiren işlemdir. Bir devlet hukuki olarak tanınmamışsa bu devletin kendisini tanımayan devletlerle ilişkide devlet muamelesi görmesi ve eşit düzeyde ilişkilerde bulunması zordur. Ayrıca, bu devletin uluslar arası toplumda andlaşma yapma, yargı bağışıklığından yararlanma, andlaşmalara taraf olma ve uluslar arası örgütlere üye olabilme hakkı yoktur.

42 Hukuki olarak tanınan bir ülkenin hukuki tanınmışlığı geri alınamadığı gibi tanınma işlemi tanıyan ve tanınan devlet arasında kalır. Bu işlem öteki devletleri bağlamaz. Diplomatik ilişkilerin kesilmesi demek o ülkenin tanınmadığı anlamına gelmez. Tanınmanın Koşulları: Bir devletin tanınıp tanınmaması devletlerin takdirindedir. Uluslar arası hukukta bir tanıma veya tanımama yükümlülüğünden söz edilemez. Dolayısıyla, devletler siyasi tercihleri doğrultusunda hareket edebilirler. Tanıma bir hukuki işlem aynı zamanda serbestçe kullanılan bir yetki, bir siyasi karardır.

43 Siyasi yönü ağır basan “tanıma” ilişkisinde bazı devletler erken tanınabilirken bazı devletler ise geç tanınabilmektedir. Örnek 1: 1903’de bir ayaklanma sonucu Kolombiya’dan ayrılarak kurulan Panama’nın henüz tüm unsurlarıyla bir devlet mahiyeti kazanmamış olmasına rağmen, Panama birkaç gün içinde ABD tarafından tanınarak inşa edilecek kanal hakkında andlaşma imzalamıştır. Örnek 2: Tüm unsurlarıyla bir devlet mahiyeti kazanan SSCB’yi ise ABD 15 yıl, Portekiz ise 50 yıl tanımamıştır.

44 ***Stimson Doktrini: Günümüzde BM tarafından birçok kez (1948 Bogota şartı, 1970 BM Dostça İlişkiler Bildirisi vs) dikkate alınan siyasi ve ahlaki nitelikte bir öğretidir. Stimson Doktrinine göre uluslar arası hukuka aykırı bir şekilde kuvvet kullanma sonucu oluşan devletlerin tanınmaları şaibeli olup devletlerin bazı devletleri tanırken gözetmiş olduğu kriterler tartışılmalıdır. Kısacası Stimson Doktrini; uluslar arası hukuka aykırı bir biçimde kuvvet kullanımı sonucu oluşan devletlerin ve ülke kazanımlarının tanınmaması yönünde görüş bildiren siyasi ve ahlaki bir ilkedir.

45 De Facto Tanıma: Filli tanımadır
***De Facto Tanıma: Filli tanımadır. Tanıma siyasi olaylar sonucu geri alınabilir. ***De Jure Tanıma: Hukuki tanımadır ve bağlayıcılığı vardır. Geri alınamaz. Genellikle devlet kurumları yerleşip anayasal statüye eriştiğinde hukuki tanıma yoluna gidilir.

46 ÜLKENİN EL DEĞİŞTİRMESİ VE ARDILLIĞI Ülkeler iki şekilde edinilebilir: sahipsiz ülkelerin edinilmesi ve ülkenin bir devletten diğerine geçmesi. A-) Sahipsiz Ülkelerin Edinilmesi Genelde tarihte kalmış bir tür ülke edinme şekli olan sahipsiz ülke edinme Batılı güçler, büyük keşifler döneminden itibaren XX. Yüzyılın başına kadar devam etmiş bir olgudur. Fiili işgal 1885 Berlin Konferansı Genel Senedinde bir ülke edinirken ilk şartlardan biri olarak değerlendirilirken günümüzde işgal uluslar arası hukuka aykırı sayılmaktadır.

47 Günümüz uluslar arası alanında sahipsiz ülke olmadığı gibi yerli halkların yaşadığı mekanların işgal suretiyle edinilmesi 1975 tarihli Batı Sahra Danışma Görüşünde UAD’nın belirttiği üzere kabul edilmemektedir. Aynı şekilde UAD’nin ilgili kararı üzerine kabilelerin ve sosyal ve siyasi bir örgütlenmeye sahip halkların yaşadığı yerleri sahipsiz ülke saymak mümkün değildir.

48 B-) Ülkenin Bir Devletten Diğerine Geçmesi Ülkenin el değiştirmesi prensip olarak andlaşmayla olur; başlıca şekilleri de barış andlaşmaları, sınır andlaşmaları, para karşılığı ülke kazanılması ve birleşmedir. Fransa 1803 tarihinde Louisiana’yı; Rusya’da 1867 de Alaskayı ABD’ye para karşılığında bırakmıştır tarihinde ise İngiliz Roy Bates sahibi olduğu dünyanın en küçük devleti olan “Sealand” i satışa çıkarmıştır.

49 Bazen ülkeler andlaşma dışı yöntemlerle de el değiştirebilir: A-) Tek yanlı Örgüt Kararı: Uluslar arası örgüt kararıyla ülke kazanılmasının tarihte bazı örnekleri vardır: 16 Aralık 1925 tarihli Milletler Cemiyeti Konseyi kararıyla Musul Irak’a verilmiştir. BMÖ ise 1947’de Filistinin Bölüşmesini kararlaştırmıştır. Oysa günümüzde uygulamada her ne kadar aksaklıklar olmuş olsa da ülkeler BM andlaşmasında yer alan “halkların geleceklerini belirleme” hakkı ekseninde el değiştirebilir.

50 B-) Dağılma ya da Bağımsızlık Kazanmayla Ülkelerin El Değiştirmesi: yılları arasında birçok ülke bağımsızlık sonucu el değiştirmiştir. Bazı durumlarda ise bir imparatorluğun çökmesiyle beraber ülkeler el değiştirebilir yılları arasında SSCB’nin, 1993’te ise Yugoslavyanın dağılması olaylarından sonra yeni bağımsız ülkelerin ortaya çıkması gibi.

51 Devletlerin Ardıllığı
Devletlerin ardıllığı (halefiyeti) ülke üzerinde meydana gelen egemenlik değişikliğinin hukuki sonuçlarını belirleyen uluslar arası hukuk kuralları olarak tanımlanabilir. Daimi bir ülkesel değişim sonucu bir ülkede uluslar arası ilişkilerden sorumluluğun bir devletten diğerine geçmesi olarak da tanımlanan ardıllık, bu gibi durumlarda nasıl davranılması hakkında hukuk doğurur.

52 Devletler tarafından özel bir düzenleme yoksa uluslar arası hukuk andlaşmaları için genelde aşağıdaki kriterlere bağlı kalma zorunluluğu vardır. farklı öngörülmemişse, yeni devlet önceki devletlerin yaptıkları andlaşmalara bağlıdır. Ayrılan devlet, sömürge durumundan bağımsızlığa kavuşan bir devlet değilse, önceki devletin yaptığı andlaşmalara ilke olarak bağlıdır. Bağımsızlığına yeni kavuşan bir devlet, daha önce dış ilişkileri bir başka devletçe yürütülmüş bir devlet ise önceki devletin yaptığı andlaşmalara bağlı değildir. Bu ilkeye “tabula rasa” ilkesi denir.

53 *** Bölünme ve ayrılma hallerinde ortaya çıkan devletlerin ise uluslar arası örgütlere üyelik bakımından otomatik bir ardıllık söz konusu değildir. *** Ana ilke olarak, ardıl devlete önceki devletin tüm malvarlığı geçmektedir. Bu intikal kendiliğinden gerçekleşir ve herhangi bir ödeme yapılmaz…


"ANDLAŞMALARIN ÇATIŞMASI ve SONA ERMESİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları