Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanErtac Baykara Değiştirilmiş 10 yıl önce
1
Cumhuriyetin İlk On Yılında Ekonomideki Gelişmeler
İkinci Bölüm adresinden indirebilirsiniz.
2
Giriş Birinci bölümde Osmanlı Devleti’nin üretim sisteminin nasıl geri kaldığını ve nasıl açık pazar haline getirildiğini görmüştük. Türkiye Cumhuriyeti işte bu ekonomik mirası, Kurtuluş Savaşı’nın yaralarıyla birlikte devralmıştır. Ekonomi politikası ile ilgili arayışlar, Kurumsal yapılaşma çabaları,
3
İktisadi gelişme alanında elde edilen sonuçlar, hep bu miras üzerine inşa edilmiştir.
Şimdi bu gelişmeleri, kuruluşun ilk yıllarından itibaren, ele alıp incelemeye başlayalım…
4
Temel Ekonomik Hedefler ve Tercihler
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M.K.Atatürk ve O’nun silah arkadaşları, Anadolu’nun gerçek kurtuluşunun iktisadi zaferler kazanılması ile mümkün olacağını biliyordu. Bu nedenle, henüz Lozan Barış Antlaşması imzalanmadan önce ve hatta cumhuriyet ilan edilmeden önce, Şubat 1923’te İzmir’de “İktisat Kongresi” düzenlenmiştir.
5
“Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olmaz, az zamanda söner. Bu nedenle en kuvvetli, en parlak zaferlerimizin daha temin edebileceği faydalı sonuçları temin etmek için iktisadiyatımızın, iktisadi egemenliğimizin sağlanması, kuvvetlendirilmesi zorunludur. Yeni Türkiye’mizi layık olduğu mertebeye çıkarmak için vakit geçirmeden iktisadiyatımıza önem vermek zorundayız. Zamanımız tamamen iktisat devridir” 17 Şubat 1923 – İzmir
6
Cumhuriyetin kuruluşunu gerçekleştiren kadro, batılılaşmaktan yana idi.
Amaç, batılı devletlerin gücüne ulaşmak hatta onları geçmek olarak seçilmişti. Batıya bu gücü veren şeyin, Kapitalist ekonomik sistem olduğuna inanıyorlardı. Bu kadronun iktisadi gelişmeden anladığı şey ise, sanayileşmekti. Ekonominin her kesimine önem verilecekti, ancak sanayileşme olmadan iktisadi gelişme olmayacağı düşünülüyordu.
7
“Sanayileşme en ileri ve gönençli Türkiye’ye ulaşmak için en kısa yoldur. Vatan savunması da buna bağlıdır.” M. K. Atatürk
8
Sanayileşmek için öncelikle tarım sektöründen artık değer elde edilmesi gerekliydi.
Ayrıca nüfusun %80’ninin de tarım ile geçindiği hatırlanırsa, bu kesime destek kaçınılmaz hale geliyordu. Ayrıca sanayi sektörünün ürünlerini satın alabilmesi için bir pazar yaratılmalıydı. Bütün bu gereklilikler, sanayi kurulurken, tarım kesiminin göz ardı edilmemesi gerektiğini göstermiştir.
9
Üzerinde hassasiyetle çalışılması gereken bir diğer konu da ulaştırmaydı.
Hem ekonomik anlamda pazarlara ulaşabilme yeteneği için, hem de ülke savunması için, bir an önce ulaştırma ağının kurulması kaçınılmazdı. Milli birliğin sağlanması da yine ulaşım imkanlarının geliştirilmesi ile mümkün olacaktı.
10
İktisat Politikası Arayışları
Kurtuluş Savaşı’nı kazanan kadro batılılaşmaktan yana idi. Her ne kadar bu savaş batılı devletlere karşı verilmiş olsa da, batılı devletlerin ekonomik sistemlerinin örnek alınması gerektiğine inanıyorlardı. Batılılaşma, batılıların kurum ve kurallarını alarak gerçekleştirilebilirdi.
11
Batılı kurum ve kurallardan kastedilen şey, kapitalist sanayileşme ve iktisadi gelişmedir.
Hatırlanacağı üzere, İttihat ve Terakki hükümeti de aynı yolu izlemiştir. Cumhuriyeti kuran kadro ile İttihat ve Terakki kadrosunun, neredeyse aynı kişilerden oluştuğu hatırlanırsa, bunun bir tesadüf olmadığı kolayca anlaşılabilir. Bu ortak politika “Milli İktisat Politikası” olarak isimlendirilmiştir.
12
İttihat ve Terakki Fırkası’nın Osmanlı’nın son dönemlerinde verdiği destek ile oluşan varlıklı sınıf, azınlıkların da çekilmesi ile önemli bir güç haline gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yöneticileri yeni oluşan bu sermaye gücünü sanayiye kaydırmak arzusundaydı. Zaten oluşan bu yeni güç de genç cumhuriyetin gelişmesine katkı sağlamak için istekli görünüyordu. Böyle bir ortamda M.K.Atatürk “İzmir İktisat Kongresi”ni düzenledi.
13
İzmir İktisat Kongresi
Bu kongreye; sanayici, tüccar, çiftçi ve işçi olmak üzere 4 farklı gruptan 1135 delege katılmıştır. Her grup temsil ettiği kesimin sorunlarını ve isteklerini dile getirerek çözüm bulma arayışına girişmiştir. Gruplar arasında en hazırlıklı kesimin İstanbul tüccarları tarafından oluşturulan tüccar grubu olduğu görülmüştür. Kongreye tüccarlar damgasını vurmuştur.
14
Kongrede alınan kararlar iki kategoride toplanabilir:
İktisadi misak ile ilgili kararlar ve Grupların istekleri ve teklifleri ile ilgili kararlar. Şimdi ilk olarak iktisadi misak ile ilgili kararları görelim…
15
İktisadi Misak İle İlgili Kararlar
Yerli üretim teşvik edilmeli, lüks ithalattan kaçınılmalı, Girişim ve çalışma özgürlüğü esastır, ancak tekelleşmeye izin verilmemelidir ve Ekonomik gelişmemize katkısı olan ve kanunlarımıza uyan yabancı sermayeye izin verilebilir.
16
İlk karar, korumacı ve ithal ikameci bir politika uygulanacağının işaretini vermektedir.
Nitekim, 1920’li yılların ikinci yarısından sonra, özellikle de 1929’dan sonra etkin bir gümrük koruması politikası uygulanmıştır. İkinci karar, (başta Tütün Rejisi olmak üzere) her alandaki tekellerin ortadan kaldırılması isteğini yansıtır. Son karar ise, batıyı küstürmemek için alınmıştır…
17
Grupların Önerileri (Çiftçiler)
Tütün ekimi ve ticareti serbest bırakılsın, Tütün rejisi ve aşar vergisi kaldırılsın, T.C.Ziraat Bankası kanunu değiştirilsin, banka kaynakları güçlendirilsin, tarımsal kredi amaçları dışında kullanılmasın, tarımsal kredi imkanları artırılsın, Ziraat bankası kanalıyla kurulacak olan kooperatifler bir an önce faaliyete geçsin,
18
Tarımsal eğitim geliştirilsin,
Yatılı köy okulları açılsın, Tarım alet ve makineleri standartlaştırılsın…
19
Grupların Önerileri (Tüccarlar)
Hükümetin de ortak olacağı bir ticaret bankası kurulsun, Ticaret odaları, gümrük, borsa ve kambiyo işlemlerine çeki-düzen verilsin, Gelir vergisi yeniden düzenlensin, Ulaştırma ve haberleşme alanlarında ticari işlemlere kolaylık sağlansın,
20
Yabancı sermayenin hangi şartlarda kabul edileceğinin belirlenmesi ve
Yabancı sermayeye ayrıcalık tanınmaması…
21
Grupların Önerileri (Sanayiciler)
Sanayinin teşvik edilmesi, bu amaçla Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun yeniden düzenlenerek yürürlüğe konulması, Bir sanayi bankası kurulması, Gümrük duvarlarının yükseltilerek yerli sanayinin korunması, Makine, araç-gereç ithaline vergi istisnası sağlanması,
22
Sanayicilere ucuz kredi yollarının oluşturulması,
Sanayi odalarının ve sanayi eğitiminin düzenlenmesi, Teknik eleman yetiştirilmesi için teknik okulların açılması, Yerli malı kullanımının artırılması için teşviklerin sağlanması, Hükümet alımlarında (pahalı bile olsa) yerli ürünlerin tercih edilmesi…
23
Grupların Önerileri (İşçiler)
Çalışma şartları iyileştirilsin, Çalışma saatleri 8 saat ile sınırlandırılsın, 12 yaşından küçük olanlar çalıştırılmasın, Asgari ücret uygulaması kabul edilsin ve 3 ayda bir asgari ücret tespit edilsin, Gece çalışmalarına çift ücret ödensin, İşçi ücretleri tüm iş yerlerinde nakit olarak ve düzenli bir şekilde ödensin,
24
Ücretli izin ve sigorta imkanları sağlansın,
İşçilere sendika ve grev hakkı sağlansın, Sosyal güvenlik önlemleri yasalaştırılsın, İşçi çocukları gece okullarında bedava okutulsun, 1 Mayıs işçi bayramı olarak kabul edilsin…
25
Peki, sonuç ne? Bu isteklerin büyük çoğunluğu karar altına alınmıştır,
Ancak alınan bu kararlar hükümet için bağlayıcı değil, sadece tavsiye niteliğindedir, Tüccar ve sanayi grupları, işçilerin ücret ve çalışma şartlarının iyileştirilmesi konusundaki taleplerine şiddetle muhalefet etmiştir.
26
Her ne kadar birbiriyle çelişen isteklerin nasıl karara bağlanacağı belirsiz olsa da,
Alınmış olan kararlar, dönemin hakim iktisadi görüşü hakkında önemli ip uçları vermekteydi. Bu hakim görüş “Milli İktisat” görüşüdür.
27
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki iktisat politikası, İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda yürütülmeye çalışılmıştır. İlke olarak, özel girişim eliyle, serbest piyasa koşulları içerisinde, bir sanayileşme politikası izlemek, İktisadi hakimiyetin milli unsurlara geçmesini sağlayacak şekilde korumacı bir politika izleme yolu seçilmiştir…
28
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ekonomi politikaları, Lozan Barış Antlaşması’nın da etkileriyle şekillendirilmiştir denilebilir. Söz konusu antlaşma, gümrük oranlarının 5 yıl süre ile, 1 Eylül 1916’da düzenlenen seviyede kalmasını, İthalat ve ihracatta (olağanüstü durumlar hariç) kısıtlayıcı düzenlemelere gidilmemesi hükümlerini içermektedir. Bu kısıtlayıcı hükümler farklı politikaları gündeme getirmiştir…
29
Hükümet bazı malların dış ticaretini tekel kapsamına alarak,
Bazı malların üreticilerine prim ödeyerek, Ve ucuz girdi temin ederek desteklemeye çalışmıştır…
30
Lozan’ın bu hükümleri kalktıktan sonra, dış ticaret rejimi, pozitif bakiye verecek şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca, yabancıların elinde bulunan demiryolu ve madenlerin millileştirilmesi için döviz tasarrufu sağlamak ve ödeme yapmak zorunda kalmıştır…
31
Bu da, Osmanlı’dan bize kalan borçların ödenmesini zorlaştırmıştır.
1929 Büyük Buhran yılları, dış ticaret hacminin daralmasına neden olmuş, Bu da, Osmanlı’dan bize kalan borçların ödenmesini zorlaştırmıştır. 1932’de Paris’te yeni bir antlaşma imzalanmış, borç miktarı bir miktar daha azaltılarak 84.6 milyon TL’den 79.8 milyon TL’ye indirilmiştir. Bütçenin %11-18’ini götüren bu ödemeler 1954 yılında son bulmuştur… 2inci saatin sonu
32
Dönemin Başbakanları Mustafa İsmet Paşa (İnönü)
1 Kasım 1923 – 22 Kasım 1924 Ali Fethi Bey (Okyar) 22 Kasım 1924 – 3 Mart 1925 Mustafa İsmet Paşa (İnönü) 4 Mart 1925 – 25 Ekim 1937
33
Kurumsal ve Yasal Düzenlemeler ve Ekonomi Politikası Uygulamaları
İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlar doğrultusunda, yasal ve kurumsal alanda şu düzenlemelere gidilmiştir 1924’te, ihracata dönük üretimde bulunan sanayilerin kullandıkları ithal hammaddeler gümrükten muaf tutulmuştur.
34
2. 1925’te Aşar vergisi kaldırılmıştır.
1924 yılında aşar vergisi devlet gelirlerinin %28.6’sını oluşturuyordu. Bu büyük gelir kaybı; muamele vergisi, arazi vergisi koyarak, tütün, tuz, şeker, ispirtolu içkiler, PTT hizmetleri, oyun kağıdı vb mali tekeller kurularak, harç ve resimlerin oranını yükselterek karşılanmaya çalışılmıştır. Aşarın kaldırılması ile çiftçi üzerinden kalkan vergi yükü, tekel ürünlerini daha çok kullanan şehirli nüfusa kaydırılmıştır.
35
arasında; yabancı sermaye mülkiyetindeki demiryolu hatları millileştirilmiş, Reji İdaresi devlet tekeli haline dönüştürülmüş ve kabotaj hakkı ülke sakinlerine tanınarak yabancılara yasaklanmıştır. yılında İsviçre Medeni Kanunu kabul edilmiş, toprağın mülkiyeti konusu yasal zemine oturtulmuştur. ve 1929’da çıkarılan 2 yasa ile topraksız köylülere kamu arazilerinin bir kısmı dağıtılmıştır.
36
6. 15 Ağustos 1925 tarihinde, Atatürk’ün talimatıyla, uçak ve uçak motoru imal etmek amacıyla, Ankara’da TOMTAŞ (Tayyare ve Motor Türk AŞ) kurulmuştur. TOMTAŞ’ın ilk tesisleri Eskişehir’de, eski uçakların tamir edilmesine yönelik olarak kurulmuş, ve ardından uçak imal eden fabrika, 6 Ekim 1926 tarihinde Kayseri’de faaliyete geçmiştir. Fabrikanın açılışına dönemin Milli Müdafa Vekili Recep Peker, TOMTAŞ İdare Maclisi Başkanı Refik Koraltan ve dönemin Kayseri Belediye Reisi İbrahim Safa katılmışlardır.
37
M. Kemal Atatürk ve Milli Müdafaa
Vekili Recep Peker TOMTAŞ İdare Meclisi Başkanı Refik Koraltan Kayseri Belediye Reisi İbrahim Safa
39
Mustafa Kemal Atatürk, Kayseri erkanı ile birlikte, halkı selamlıyor
40
7 - 1924 yılında yarı resmi bir banka olan İş Bankası kurulmuştur
yılında yarı resmi bir banka olan İş Bankası kurulmuştur. Bu banka cumhuriyet döneminin ilk özel sermayeli kuruluşu olmuştur. Bankanın görevi; gayri menkul alım-satımı dışında, her türlü sınai, ticari işlerle uğraşmak ve bu alanda çalışan kuruluşlara kredi açmak olarak tanımlanmıştır. Adından da anlaşılacağı gibi, klasik bir mevduat-kredi bankası gibi faaliyet göstermemiş, doğrudan doğruya İŞ yapmıştır.
41
8. 1925 yılında devlete ait olan Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur.
Bu banka, Osmanlı’dan Türkiye’ye kalan bazı sanayi kuruluşlarını özelleştirinceye kadar işletecek, özel sektör tarafından sanayi ve madencilik kuruluşlarına kredi temin edecektir. Bu dönemde devlete ait hiçbir kuruluş özel sektöre devredilmemiştir. Banka tamamen bu kuruluşların finansmanına yoğunlaştığı için, özel sektöre kredi de açamamıştır. Amaçlarına ulaşamadığı gerekçesi ile kapatılmıştır. Bankanın sanayi işletmeciliği ile ilgili faaliyetleri 1932 yılında Devlet Sanayi Ofisi’ne devredilmiştir.
42
Bu yetki devrinden sonra banka yeni bir isimle (Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası) yeniden kurulmuş, sadece özel sektör elindeki sanayi ve madencilik kuruluşlarına kredi verme işine yoğunlaşmıştır. 1933’te ise, her iki kuruluşun (yani Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası ile Devlet Sanayi Ofisi) görev ve yetkileri Sümerbank’a devredilmiştir.
43
9. Cumhuriyetin ilk 10 yılında yabancı bankaların ağırlığı oldukça fazla idi.
1923’te 18, 1928’te 39 adet olan ulusal bankalar çoğunlukla yerel düzeyde faaliyet gösteriyordu. 1930’da 13 adet yabancı banka vardı. İş Bankası’nın kurulması ve Ziraat Bankası’nın sermayesinin artırılması ile ulusal bankaların sistem içerisindeki ağırlığı bir miktar artmıştır.
44
1924’de toplam mevduatın %78’i, döneminde ortalama %57’si, ’de %22’si yabancı bankalarda idi. Yabancı bankaların toplam kredilerdeki payı da giderek azalmıştır. 1924’te %53 olan oran, döneminde ortalama %47, döneminde ise %25 olmuştur.
45
yılında şeker fabrikalarının kurulmasına ilişkin bir kanun çıkarıldı. Bu kanunla; şeker fabrikası kurulması teşvik edilmiş, şeker fabrikası kurmak isteyen özel girişimcilere ayrıcalıklar tanınmış, şeker ithalatı zorlaştırılmıştır. Kanunda tanınan ayrıcalık ve istisnalar şunlardır: Pancar üretimi yapılan arazi 10 yıl süre ile arazi vergisinden muaf, Fabrika inşaatı için yapılan her türlü nakliyenin üçte biri vergiden muaf,
46
c. Fabrika personeli 10 yıl süreyle kazanç vergisinden muaf,
d. Üretilen şeker 8 yıl süre ile tüketim vergisinden muaf Cumhuriyet döneminde desteklenen ilk sektör şeker’dir. Bu bir rastlantı değildir. Hammaddesi yurt içinde bulunabilen, tüketime hazır şekilde üretilebilen ve piyasaya doğrudan sunulabilen bir maldır. Yurtiçi üretim ihtiyacın ancak %14’ünü karşılamaktaydı ve bu sektördeki canlanma ile ulaştırma ve tarım sektörlerini de canlandıracaktı.
47
İlk Kurulan Şeker Fabrikalarımız
Uşak Şeker Fabrikası (1926) Alpullu Şeker Fabrikası (1926) Turhal Şeker Fabrikası (1934) Eskişehir Şeker Fabrikası (1933)
48
’de yeniden yürürlüğe konulan Teşvik-i Sanayi kanunu, şeker kanununun teşviklerini genişletmiştir. Kanun eski teşviklere ek olarak şu teşvikleri uyguladı: Kapsam dahilindeki kuruluşlara vergi muafiyeti, Yatırım mallarının gümrüksüz ithali, Bazı kamu tekeli maddelerinin indirimli satışı, Demiryolu taşıma bedellerinde indirim,
49
e. Kapsam dahilindeki tesislerin üretimlerinin %10’una varan prim ödemesi,
f. Kamu kuruluşları için ihtiyaçları olan malları, bu mallar ithal mallarından %10 daha pahalı bile olsa, satın alma zorunluluğu… Teşvikten yararlanacak kuruluşların büyük ölçekli olmasına ve modern teknoloji kullanmasına özen gösterildi. Yine de modern sanayinin oluşması için teşviklerin etkisi marjinal düzeyde kalmıştır. 1932’de 1473 firma ile en üst düzeye ulaşmış, 1938’de 1103’e gerilemiştir.
50
12. Lozan Antlaşması gereği, 1929’a kadar etkin bir gümrük koruması sağlanamamıştır.
Yine de; ithal malları üzerine tüketim vergisi koyarak, yerli sanayiye prim ödeyerek ve vergi istisnaları sağlayarak yerli sanayiyi korumaya çalışmıştır. 1929’da yeni bir gümrük kanunu çıkarılarak, etkin korumacılık başlatılmıştır. Bu yasa ile, ithal malları gümrük oranı 1929 öncesi ortalama %26 iken 1929 sonrası %38’e yükselmiştir.
51
Gümrük yükselişinden bazı mallar muaftı
Gümrük yükselişinden bazı mallar muaftı. Tüm tarım makineleri ve araç-gereçleri gümrükten muaf tutuldu. Ulaştırma araçlarının gümrük oranı düşürüldü. İplik, kumaş, gıda maddeleri, deri, ağaç ürünleri, çimento gibi ikamesine uğraştığımız malların gümrükleri oldukça yükseltildi. Böylece gümrük tarifeleri hem yerli sanayiyi korumuş hem de ithalattan caydırarak döviz tasarrufu sağlamıştır. Aralık 1929’da Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kuruldu…
52
13. Cumhuriyetin ilk yıllarında özel sektöre öncelik verilmiş, ekonomiye müdahale sınırlı olmuştur. Buna karşılık kurumsal yapılaşma süratli bir şekilde oluşturulmuştur. 1925 yılında Sanayi ve Ticaret Odaları ile ilgili yasa çıkarılmıştır. 1926’da Başbakanlığa bağlı Devlet İstatistik Umum Müdürlüğü (daha sonra DİE adını aldı) kurulmuştur. Bu kurum 1927’de nüfus, sanayi ve tarım sayımları yaparak, ülkenin beşeri ve maddi envanterini çıkarmıştır. 1927’de Ali İktisat Meclisi ve 1928’de Ticaret ve Tarım Vekaletleri birleştirilerek İktisat Vekaleti kurulmuştur.
53
14. Merkez Bankası yoktu. Bu işleri Osmanlı Bankası yürütmekteydi
14. Merkez Bankası yoktu. Bu işleri Osmanlı Bankası yürütmekteydi. Osmanlı Bankası’nın imtiyaz sözleşmesi 1925’te uzatıldı. Ancak, yeni sözleşmeye bankanın yabancı sermayedarlarının yeni bir Merkez Bankası kurulmasını engellemeyecekleri maddesi konuldu. Bu söz tutulmadı ve TCMB’nin kurulmaması için her türlü çaba gösterildi. Bütün bu çabalara rağmen, TCMB 11 Haziran 1930’da çıkarılan 1715 sayılı kanun ile kuruldu. 3 Ekim 1931’de faaliyete geçti. Merkez Bankası’nın bağımsız çalışabilmesi için Hazine’nin payı sadece %15 tutulmuştu. Bu anlayış çağının ötesine geçmiş bir anlayıştır…
54
Merkez Bankası’nın kuruluş sermayesini temin etmek için “American-Turkish Investment Corporation (ATIC)” adında bir yatırım şirketi kurulmuştur. Bunun karşılığında 10 milyon Dolar kredi alınmıştır. Bu kredi cumhuriyetin ilk 10 yılında alınan tek dış borçtur. Bu krediye karşılık 25 yıl süreyle kibrit ve çakmak tekeli bu şirkete verilmiştir. Ayrıca bu şirket Türkiye’ye her yıl 1.75 milyon Dolar ödeme yapmıştır.
55
15. İktisat Kongresi’nde alınan kararın tersine Tütün Reji’si kaldırılmamış, millileştirilip devlet kuruluşu haline getirilmiştir. Bu tekelin yanına; ispirto, kibrit ve şeker ithali tekelleri de eklenmiştir. Bunun nedeni devlete gelir sağlamaktır. Aşar’ın kaldırılması ile uğranılan gelir kaybı bu yolla telafi edilmiştir. Önemli bir birikim sağlanmış ve bu birikim 1933 sonrası devletin kurduğu sanayi kuruluşlarının finansmanı için kullanılmıştır.
56
GSMH ve Ekonomik Sektörlerdeki Gelişmeler
dönemi baz alındığında (100 kabul edildiğinde) 1929 yılı GSMH’si 209,8’e ulaşmıştır. Yıllık ortalama %17 oranında bir artış olmuştur. Tarım %125.8, Sanayi %66.9 ve diğer sektörler %96.1 oranında artmıştır. En hızlı büyüme tarım sektöründe olmuştur. 1929’daki buhran nedeniyle daralmalar görülmeye başladı.
57
GSMH endeksi 1929’da ulaştığı 209
GSMH endeksi 1929’da ulaştığı seviyesinden, 1932 yılında 118’e kadar düşmüştür. En hızlı gelişmenin tarımda olması gibi en hızlı daralma da yine tarımda olmuştur. 1932’deki tarımsal üretim düzeyi, 1929’dakinin neredeyse yarısı kadar (%56.3) gerçekleşmiştir. Tarımsal üretimdeki bu gerilemenin tek nedeni büyük buhran değildir. Olumsuz hava koşullarının da etkisi vardır. Sanayi ve hizmet sektörlerinde reel üretim çok az artmasına rağmen, fiyatlardaki düşüş nedeniyle hasıla olarak düşüşler yaşanmıştır.
58
aralığında kişi başına GSMH ortalama 110 TL iken, yine buhranın bir etkisi olarak 1932’de 78 TL’ye kadar gerilemiştir. Dönemin refah göstergesi olarak şu rakamlar verilebilir: döneminde Almanya’da 4.5, Fransa’da 4, İngiltere’de 6.5 ve ABD’de 13 kat daha yüksek gelirler elde edilmekteydi…
59
Tarım Sektörü 1927’de yapılan ilk sayıma göre, nüfusun %75.6’sı kırsal kesimde yaşıyor ve %80.9’u geçimini tarım sektöründen sağlıyordu. Genelde küçük aile işletmeleri hakimdi ve teknoloji oldukça geriydi. Cumhuriyetle birlikte tarımsal makinelerde artış olmuştur sayımında adet değişik tür ve nitelikte tarım makinesi sayılmıştır. Ekilen alan miktarı 4.36 milyon hektardır. Bugün ekilen arazinin yaklaşık 5’te biri kadardır.
60
Tarımla uğraşanların %17’si topraksızdır. 1929-30 döneminde 1
Tarımla uğraşanların %17’si topraksızdır döneminde 1.5 milyon hektar tarıma açılmış, köylülere ve göçmenlere verilmiştir. Tarımsal krediler artmıştır. Ziraat Bankası’nın verdiği krediler 1924’te 17 milyon TL iken 1930’da 35.7 milyon TL’ye yükselmiştir. Yine de toplam krediler içinde tarımsal kredilerin oranı düşük kalmıştır döneminde %14, döneminde %18 ve döneminde %15’te kalmıştır. Bunun nedeni ağırlığın sanayi sektörüne verilmiş olmasıdır. Tarım ikinci planda kalmıştır.
61
Tarımsal eğitime önem verilmiş, tarım okulları ve deneme istasyonları açılmış, yurt dışına öğrenci gönderilmiş ve tarım kredi kooperatifleri yaygınlaştırılmıştır. Tarımsal üretim büyük ölçüde hava koşullarına bağlı kalmıştır. Özetle, devlet elinden geldiği kadar tarımı desteklemeye çalışmış, ancak bu çaba yeterli olmamıştır…
62
Sanayi Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayide istenilen düzeyde bir gelişme sağlanamamıştır. Bunun nedeni, Osmanlı’dan devralınan yetersiz sanayileşme ve alt yapı eksikliğidir. Sermayedar ve girişimci ruhun eksikliği de önemli bir faktördür. Bir diğer etken de 1929’a kadar etkin koruma uygulanamamasıdır. Korumadaki eksiklik sanayi yatırımlarını riskli kılmıştır.
63
1927 sayımında 65245 civarında işyeri tespit edilmiştir.
Rakamın 1917’de yayınlanan sayım ile çok farklı olduğu aşikardır. Bunun nedeni sayım kapsamının çok geniş tutulması ve sadece bölgesel değil ülke çapında sayım yapılmış olmasıdır. 65 bin civarındaki bu işyerlerinde kişi istihdam edilmiştir. 100 işçiden fazla çalıştıran işyeri sayısı 155 iken, 10 işçiden fazla çalıştıran işyeri sayısı 6 binden fazladır.
64
4 işçiden az işçi çalıştıran işyeri oranı %46’dır
4 işçiden az işçi çalıştıran işyeri oranı %46’dır. Yani yarıya yakın bir kısmında 4 işçiden az işçi çalışmaktadır. Zaten işyeri başına ortalama 3.9 kişi düşmektedir. Çok sayıda çocuk işçi vardır ve sosyal güvenlik yetersizdir. İşyerlerinin yaklaşık %25.7’si İstanbul ve İzmir’dedir. Çevirici güç konusunda bir gelişme olmamıştır. 65 bin civarındaki işyerinin %95.7’sinde motor yoktur. Sadece 2822 işyerinde 4850 motor vardır.
65
4850 motorun %53.5’i elektrik ile çalışmaktadır.
İmalat sanayi işyerlerinde ortalama BG 0.6’dır. Sınai işletmelerin %43.6’sı gıda ve tütün, %23.8’i dokuma, %22.6’sı maden, metal, toprak ve makine yan sanayi ve %10’u ağaç sanayi koluna dahildi. Bu sanayi dallarının istihdamdaki payları ise şöyledir: %43 tütün ve deri, %18.7 tekstil, %20.6 metal ve madencilik, %9.5 ağaç işleri Üretilen 201 milyon TL’lik katma değerin dağılımı şöyledir: %64.4 gıda, tütün ve deri, %18.3 tekstil, %8.9 metal, kimya ve kağıt ve %5 ağaç.
66
Sahip olunan üretim tesisleri genelde Osmanlı’dan kalan ve askeri amaçla üretim yapan tesislerdi.
Yabancıların mülkiyetinde bulunan maden, çimento, dokuma ve zeytinyağı fabrikaları henüz satın alınmamıştı. Yabancılar belirsiz ortamın bir gereği olarak üretimi düşürmüşlerdi. Azınlıkların ülkeden ayrılması, en çok sanayi sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir.
67
Özetle, her türlü teşviğe rağmen özel sektör sanayi kesimine yatırım yapmaktan kaçınmıştır. Ticaretin sanayiden daha karlı olması da bunda etkili olmuştur. Yerli sanayi daha çok tüketim malları üretmek üzerine yoğunlaşmış olsa da, yine de iç tüketime cevap verememektedir. Örneğin şeker üretimi iç talebin ancak %14.5’ini karşılarken, ithalatın %41.5’i dokuma ve giyim ürünlerinden oluşmaktadır. Devlet sanayileşmek için çok çabalamaktadır ama, kaynak yetersizliği buna engel olmaktadır. Mevcut kaynaklar demiryolu gibi altyapı eksikliklerinin tamamlanması ve yabancıların elindeki demiryollarının millileştirilmesi için kullanılmaktadır.
68
1931’e kadar bu amaçla 225. 6 milyon TL harcanmıştır
1931’e kadar bu amaçla milyon TL harcanmıştır. Bir yandan eski demiryolları millileştirilirken, diğer yandan 1500 km’nin üzerinde yeni demiryolu yapılmıştır. 1939’da toplam demiryolu uzunluğu 7324 km’ye ulaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra demiryolu yapımı terk edilerek karayollarına ağırlık verildi. Bu dönüşümde ABD’nin rolü çok büyüktür. döneminde milli sermayeli 34 yeni bankanın kurulması ve yabancı bankaların ülkeyi terk etmesi ile hakimiyet yerli bankalara geçti.
69
Dış Ticaretin Yapısı ve Gelişimi
Ekonominin tarımsal ağırlığı değişmemişti, sanayi istenilen düzeye getirilememişti, iç üretim yetersizdi, iç talep ithalat ile karşılanabiliyordu. İthalat için gerekli döviz hammadde satarak temin edilebiliyordu. Bu da dışa bağımlı bir ekonomik yapı demekti. Dış ticarete oldukça açık olan Türkiye ekonomisi, bu bağımlılık nedeniyle açık politika uygulamıştır. 1929’da Lozan maddeleri hükmünü yitirince, 1950’li yıllara kadar pozitif bakiye hedefleyen korumacı politika izlenmiştir.
70
1923-29 döneminde ihracatın GSMH’ye oranı %10
döneminde ihracatın GSMH’ye oranı %10.6 iken, ithalatın oranı %14.4’tür. Bu oranlar Osmanlı’nın dışa açıklık oranlarından daha düşük olsa da, Türkiye için aynı açıklık oranı 1980’li yıllara kadar yakalanamamıştır. İthalatta tüketim mallarının payı %70 civarındadır. Madeni eşya ve makine ithalatı 1924’te %11.8 iken 1928’de %21.9’a yükselmiştir. Tarımsal ürünlerin toplam ihracat içindeki payı %85’den fazladır, madencilik %4-5 iken sanayi mallarının payı %10’dan daha düşüktür.
71
1927 yılı hariç, 1929’a kadar dış ticaret hacmi sürekli artmıştır
1927 yılı hariç, 1929’a kadar dış ticaret hacmi sürekli artmıştır. 1929’dan sonra korumacı politikanın etkisiyle düşüşe geçmiştir. İhracatın ithalatı karşılama oranı %77.8’dir. Dış açık milyon TL civarındadır. 1924’te ithalatın GSMH’ye oranı %16.1 iken, 1929’da %13.3 olmuş 1929’dan sonra çok daha hızlı bir şekilde azalmıştır.
72
Dış ticaret bilançosu 1930’dan sonra fazla vermeye başlamış, 1938 hariç, 1947 yılına kadar sürekli fazla vermiştir. Bu tarihten sonra ise günümüze kadar hep açık vermiştir. İlk yıllarda dış ticaret hacminin artması oldukça normaldir. Bu dönem, dünya ekonomisinin canlandığı ve tarımsal ürünlere talebin yüksek olduğu bir dönemdir. 1929’a kadar ithalat da artmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri de 1929’da ithalatın yasaklanacağının bilinmesi ve bu nedenle stokçuluk yapılmasıdır.
73
1929 yılında dış ticaret açığında çok büyük bir artış olmuştur
1929 yılında dış ticaret açığında çok büyük bir artış olmuştur. Bu durum büyük ölçüde buhrandan kaynaklanmıştır. Buhran nedeniyle azalan ihracat ithalattaki artışla birleşince, dış ticaret açığı birden yükselmiştir. 1929’dan itibaren hem ihraç malları fiyatları hem de ithal malları fiyatları düşmüştür. Ancak ihraç malları fiyatları daha hızlı düştüğü için, dış ticaret hadleri aleyhimize değişmiştir.
74
Hükümet ikili antlaşmalar imzalayıp, ithalata miktar kotaları koyarak dış dengeyi kurmayı başarmıştır. Ancak bu durum, hızlı sanayileşme ve hızlı kalkınma arzusu ile tezat teşkil etmiştir. Bu tezat, ithalat kısıtlamalarının nihai tüketim mallarına kaydırılması ile giderilmiştir. Böylece hem sanayileşmek için gerekli yatırım malları ithal edilebilmiş, hem de yurt içi üretim dış rekabete karşı korunabilmiştir.
75
1923-1932 döneminde en önemli dış ticaret partnerimiz İtalya’dır.
Ülkeyi terk eden azınlıklar İtalya’nın Trieste kentine yerleşip ticaretlerini oradan yürütmüşlerdir. Diğer taraftan, İtalya Çukurova pamuğunun ticaretinde hakimiyeti ele geçirip, Türkiye’nin kumaş ithalinde söz sahibi olmak arzusunda idi. Bu artışta bunun da etkisi olmuştur.
76
Dış ticaretimizde payları artan diğer iki ülke Almanya ve ABD’dir.
İkili antlaşmalarla Türkiye dış ticaretini neredeyse tekeline alan Almanya’nın ihracatımızdaki oranı %45’e, ithalatımızdaki oranı ise %47’ye yükselmiştir. Fransa ile olan dış ticaret giderek azalmış, 1940’lı yıllarda neredeyse sıfırlanmıştır.
77
Para ve Maliye Politikası
Osmanlı Bankası halen Devlet Bankası olarak faaliyet gösteriyordu. Bütün finansal güçlüklere rağmen, hükümet para basmamıştır. Neredeyse 1930 yılına kadar para arzı sabit kalmıştır denilebilir. Bunda savaş yıllarında yaşanan enflasyon olgusu etkili olmuştur. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan kağıt para 161 milyon TL’dir. 1926’da bunun 8 milyon TL’si dolaşımdan çekildi. 1929’da 6 milyon TL’si tekrar piyasaya sürüldü.
78
1925’de 52. 5 milyon TL olan banka mevduatları, 1928’de 91
1925’de 52.5 milyon TL olan banka mevduatları, 1928’de 91.9 milyon TL ve 1929’da milyon TL olmuştur. Bir görüşe göre mevduatlardaki bu hızlı artış para arzındaki daralmayı dengelemiş, tedavül ihtiyacı bu şekilde karşılanmıştır. Karşı görüşü savunanlar, o dönemki mevduatın ne kadarının vadesiz olduğunun bilinmediğini, ayrıca çek kullanımının çok yaygın olmadığını iddia etmişlerdir.
79
Hükümet fiyat istikrarına çok fazla önem vermiş, bunu bir prestij meselesi olarak görmüştür.
döneminde TL’nin diğer dövizler karşısındaki değeri ortalama %4 düşmüştür. TL o dönemde değer saklama aracı olarak talep edilmeyip sadece mübadele amaçlı talep edilmekteydi. Bu nedenle TL’nin değeri aylık bazda dahi çok hızlı dalgalanmalar göstermekteydi.
80
TL’nin bu şekilde spekülasyon aracı olarak kullanılmasını önlemek amacıyla 1930’da 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu (TPKKK) çıkarıldı. Geçici olacağı düşünülen bu kanun 1970’e kadar 14 defa uzatıldı. Halen yürürlüktedir. İç ticaret hadleri tarım aleyhine değişmiştir. Bunun nedeni buhran nedeniyle tarımsal ürünlere olan talebin düşmesidir. Para değerindeki düşmeye rağmen arası fiyat istikrarı sağlanmıştır. Hatta 1929’dan sonra buhranın etkisiyle deflasyon olduğu bile görülmüştür.
81
Fiyatlar 1923-28 döneminde, 1925’teki %13
Fiyatlar döneminde, 1925’teki %13.6’lık enflasyon hariç, ortalama %9.3 oranında artmıştır. arası %46.5 oranında düşmüştür. Yani deflasyon olmuştur. 1935’ten sonra ılımlı bir şekilde artışa geçmiştir. Para politikasında “sağlam ve istikrarlı para” ilkesini güden hükümet, maliye politikasında da “denk bütçe, düzgün ödeme” ilkesine sahip çıkmıştır.
82
Bütçe dengesi ile dış ödemeler dengesi arasındaki ilişki hep korunmuş, mali saygınlığın hem iç hem de dış dengenin sağlanması ile elde edileceği düşünülmüştür. TL’nin dış istikrarının korunması hem Osmanlı borçlarının ödenmesinde hem de yabancı sanayi kuruluşlarının millileştirilmesi konusunda ödeme kolaylıkları sağlamıştır.
83
Vergi yükünün adil dağılımı ve köylü kesimin vergi yükünün azaltılması, bu dönemin en önemli maliye politikalarından biri olmuştur. Tarımsal üretimin vergi dışı olması ve verginin kolay alındığı ücretler üzerine yoğunlaşması, o günlerden günümüze kalmış bir mirastır. Bu görünüm günümüz Türkiye’sinde de devam etmektedir. Kamu harcamaları kamu gelirlerine göre yapılmıştır. Yani gelir yoksa harcama da yapılmamıştır.
84
Bu anlayış sayesinde 1926’da denk bütçe sağlanmış, hatta bütçe fazlaları verilmiştir.
arasında, 1931 ve 1932 hariç hep bütçe fazlası vardır. Bu anlayış, sanayileşme hedefi ile ters düşüyor gibi görünse de, dönemin hakim iktisadi görüşüne ve hükümeti oluşturan kurucu kadronun ekonomiye ilişkin kötü tecrübelerine bağlandığında, hak vermemek olası değildir.
85
İlk bütçe kanunu 1924’te çıkmıştır
İlk bütçe kanunu 1924’te çıkmıştır. Daha önceleri gelir ve harcamalar, geçici bütçelere ve avans kanunlarına dayanmaktadır. Bütçe GSMH’nin yaklaşık %10-14’ünü oluşturmaktadır. Bu yüksek oran buhranın Türkiye’deki etkilerini zayıflatmış, piyasayı canlandırmıştır. Kamu harcamaları arasında; borç ödeme, demiryolu yapımı, savunma ağırlık taşırken, sağlık ve sosyal yardım çok az pay almıştır. Bölüm Sonu
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.