Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanFarida Lie Değiştirilmiş 5 yıl önce
1
MAKRO İKTİSADİ MODELLER Keynes Öncesi İktisat Okulları
Ders Notu 2 Keynes Öncesi İktisat Okulları Doç. Dr. Oktay KIZILKAYA
2
Keynes Öncesi İktisat Okulları
MERKANTİLİZM ( ) Rönesans, reform, coğrafi keşifler ve ulus devletçilik anlayışının yarattığı yeni dünya düzeninin ekonomik yansımasıdır. Merkantilist Okulun Görüşleri: O dönemin parası olan altın ve gümüş başta olmak üzere değerli madenler servetin ve zenginliğin temel kaynağı sayılmıştır. Devlet ekonomiye yoğun bir şekilde müdahale etmeli ve değerli maden stoku artırılmalıdır. Devlet büyük ve güçlü olmalıdır. Toplam dünya serveti sabittir. Dış ticaretten sadece tek bir taraf kazançlı çıkar İhracatın arttırılması, değerli maden stokunun artırılması için birinci derecede önemlidir. Üretim tüketimden fazla olmalıdır. Üretim fazlası ihraç edilmelidir. İthalat mümkün olduğu kadar azaltılmalıdır. (Hammadde ithalatı hariç) Dış ticarete müdahale ile dış ticaret fazlası sonucu değerli maden girişi sağlanmalıdır.
3
Keynes Öncesi İktisat Okulları
MERKANTİLİZM ( ) Merkantilist Görüş: Ülkelerin tek taraflı zenginleşmesinin yarattığı para stoku artışı ve beraberinde gelen enflasyon, İhracat için sanayi üretimi esas olduğundan diğer sektörlere (tarıma) fazla önem verilmemesi, İhraç mali maliyetlerini azaltmak için ücretlerin bastırılmasından kaynaklanan toplumsal huzursuzluklar gibi sebeplerle işlemez hale gelmiştir. G. Malynes, E. Misselden, T. Mun, J. Colbert, G. King, T. Gresham, A. Serra, M. Sully, F. Vitora, D. Soto, L. Molina, A. Monctchretien, T. Camponella, F. Gallani, A. Gevonesi, L. Seckendorf, J. Becher, P. Hornick, J. Justi, G. Ortes, G. Montanari gibi isimler Merkantilizmin temsilcilerindendir.
4
Keynes Öncesi İktisat Okulları
FİZYOKRASİ ( ) Merkantilizme tepki olarak ortaya çıkmışlardır. Fizyokrat Okulun Görüşleri: Fizyokratlara göre merkantilist dönemde tarıma yeterince önem verilmemiştir. Ekonomide yaratılan servetin kaynağı tarımsal üretimdir. En önemli ve üretken sektör tarımdır. Tanrı ekonomiyi doğal düzen bağlamında kendi işleyişini sağlar şekilde yaratmıştır. Doğal düzeni savunurlar. Merkantilizm devlet müdahalesi fikrine şiddetle karşı çıkarlar. Mülkiyet haklarına ve özgürlüklere büyük önem verilir. İç ve dış ticaret, doğal düzenin gereği olduğu için katma değer ve servet yaratmasa da serbest olmalıdır. Tek vergi sistemi uygulanmalı, vergi sadece katma değer yaratılan tarımdan ve toprak sahiplerinden alınmalı. Para servet yaratmadığı için sadece bir değişim aracıdır. Fizyokrasinin en önemli temsilcisi olan Quesnay, “Ekonomik Tablo” adı eserinde net tarımsal hasılanın ekonomik sınıflar arasında nasıl paylaşılacağını ifade etmiştir. F. Quesney, P. Numours, M. Mirebeau, L. Trosne, A. Baudeau, M. Riviera gibi isimler fizyokrasinin temsilcilerindendir.
5
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Fizyokratlar ve Merkantilistlerin Farkları Merkantilistler servetin kaynağını altın gümüş gibi değerli madenler olarak görürken, Fizyokratlar servetin kaynağını tarıma bağlarlar. Merkantilistler, dış ticareti ve sanayiyi önemli bulurken, Fizyokratlar tarımsal üretimi önemli bulurlar. Merkantilistler yoğun devlet müdahalesini savunurken, Fizyokratlar devlet müdahalesine genelde karşı çıkarlar. Çünkü Fizyokratlara göre, doğal düzen işlemektedir. Bu doğal düzeni Tanrı yaratmıştır. Merkantilistler sanayiye dayalı gelişmeye, Fizyokratlar ise tarıma dayalı gelişmeye önem verirler. Para Merkantilizme göre birinci derece önemli iken, Fizyokratlara göre tarımsal üretim birinci derecede önemlidir. Para, ürünlerin değişimini sağlamaktadır. Dış ticaret konusunda Merkantilistler devletin müdahaleci karakterde davranarak yönlendirici olmasını savunurken, Fizyokratlar doğal düzenin işlemesi nedeniyle dış ticaretin de doğal kanunlara tabi olduğunu bu nedenle serbest, liberal bir dış ticareti savunurlar. Merkantilizmde öncelikli olan devlettir. Bireysel özgürlükler sonra gelir. Ancak Fizyokratlarda bireysel özgürlükler, mülkiyet hakkı, serbest girişim hakkı bireye vurgu ön plandadır. Merkantalizm görüşü milliyetçidir. Ancak Fizyokrasi mutlak anlamda hürriyetçidir.
6
Keynes Öncesi İktisat Okulları
KLASİK-NEOKLASİK İKTİSAT Ortaya çıkışında teknolojik yeniliklerin, sanayi devriminin, Merkantlizmin ve Fizyokrasinin payı büyüktür. Merkantilizmin devlet müdahalesini ve tek tarafın kazancına dayalı dış ticaret anlayışını eleştirmişlerdir. Klasiklere göre toplam dünya serveti sabit değildir ve iki taraf da dış ticaretten kazançlı çıkar. Fizyokratların doğal düzen görüşünden esinlenmişler onun yerine görünmez el kavramı kullanmışlardır. Devlet müdahalesinin gereksiz olduğunu savunmuşlardır. Fizyokratların üretken sektörü olan tarımı, toprağın veri oluşu ile eleştirmişler, en önemli üretim girdisini emek olarak görmüşlerdir. Smith, Ricardo, Malthus, Say, Mill, Bastiat, Bentham, Senior, Marx Klasik iktisadın önemli temsilcilerindendir. Klasik iktisadın önemli temsilcileri iktisat literatürüne katkıları bağlamında kısaca incelenmiştir:
7
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat / Adam Smith Klasik iktisadın en önemli temsilcisidir. 1776 yılında yayımlanan “Milletlerin Zenginliği” eseri ile klasik iktisadın kurucusu olarak anılır. Milletlerin Zenginliği eserinde iş bölümü ve uzmanlaşmanın verimlilik artışı üzerindeki etkilerini vurgulamıştır. “Ahlaki Duygular Teorisi” adlı eseri 1759 yılında yayımlanmıştır. Devletin düzenleyici rolünün dışında ekonomiye aktif müdahalelerde bulunmaması gerektiğini savunmuştur. Piyasaların kendiliğinden dengeye geleceğini (süpürüleceğini, temizleneceğini) savunmuştur. Emek Değer Teorisini ifade etmiştir. Buna göre bir malın değerini üretimde kullanılan üretken emek miktarı belirler. Bireysel çıkarların maksimize edilmesinin toplumsal çıkarları da maksimize edeceğini savunmuştur. Serbest dış ticareti savunmuştur. Mutlak Üstünlükler Teorisini savunmuştur. Görünmez eli ifade etmiştir. Bir malın değerini kullanım değeri ve değişim değeri şeklinde ikiye ayrılmıştır. Kullanım değeri malın kullanımından elde edilen toplam fayda iken, değişim değeri malın elde edilebilmesi için ödenen bedeldir. Buna göre bir malın kullanım değeri ne kadar yüksekse değişim değeri de o kadar yüksek olacaktır. Kullanım değeri ve değişim değeri ilişkisi elmas ve su örneği için bir çelişkiyi ifade etmektedir. Buna göre kullanım değeri çok yüksek olan suyun değişim değeri oldukça düşük iken, kullanım değeri oldukça az olan elmasın değişim değeri çok yüksektir. Ortaya çıkan bu duruma Değer Paradoksu veya Elmas-Su Paradoksu denir.
8
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat / David Ricardo 1817 yılında en çok tanınan eseri “Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri” yayımlanmıştır. “Külçelerin Yüksek Fiyatı, Banknotların Değer Kaybının Bir Kanıtı” ve “Hisse Senedi Karları Üzerinde Mısır’ın Düşük Fiyatlarının Etkisi” diğer eserleridir. Mukayeseli (Karşılaştırmalı) Üstünlükler Teorisini savunmuştur. Rant teorisi üzerinde açıklamalar yapmıştır. Ricardo’ya göre rant, değişim değerinin dışındadır ve doğal düzenin toprak sahiplerine sunduğu bölüşüm payıdır ve toprakların verimlilik farklarından kaynaklanır. Ricardo toprak sahiplerinin ekonomi geliştikçe daha yüksek bir rant (toprak kirası) elde edeceğini açıklamaktadır. Ricardo’ya göre insanlar önce en verimli toprakları ekmişlerdir. Ancak zamanla nüfus arttıkça en verimli topraktan sağlanan hasat yetersiz kalmıştır. Bu nedenle zaman içerisinde verimliliği daha düşük topraklar, tarımsal kullanım alanı olarak işlenmeye başlamıştır. Bu durumda verimliliği düşük toprakta, üretimde verimlilik daha az olacağından, yüksek verimliliğe sahip toprak sahipleri (daha az olanlara göre) daha yüksek bir toprak kirası elde etmeye başlamışlardır. Böylece nüfus arttıkça giderek daha verimsiz topraklar tarımsal kullanıma açıldığından zamanla daha yüksek verime sahip topraklar daha fazla rant elde etmişlerdir. Ricardo’ya göre elde edilen bu rant, bir servet kaynağı olmayıp bir değer veya para transferidir.
9
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat / David Ricardo Ricardo’ya göre tarımsal ürün iki şekilde artar; - Aynı büyüklükteki toprakta daha fazla emek ve sermaye kullanılarak üretim arttırılabilir, buna Kıtlık Rantı denir, toprak sahibine kalmalıdır. - Aynı miktar emek ve sermaye ile daha az verimli toprakların da üretime açılması ile üretim arttırılabilir, buna Diferansiyel Rant (Klasik Rant) denir, üretken sınıfa (çiftçilere) kalmalıdır. Ricardo’nun Değer Teorisi: Emek değer teorisine dayanır farkı ise değeri, malın üretiminde kullanılan üretken emeğin yanı sıra malın nadirliğine de bağlı olarak açıklamasıdır. Nakit Prensibi İlkesini ifade etmiştir. Buna göre fiyat istikrarının bozulmaması için Merkez Bankaları %100 altın karşılığında emisyona gitmelidir. Ricardocu Denklik Hipotezi’ni ifade etmiştir. Buna göre devletin ekonomiyi yönlendirmek için örneğin kamu harcamalarını arttırması durumunda rasyonel olan bireyler, bu harcama artışının ileride yeniden kendisinden tahsil edileceğini bilir. Bu nedenle rasyonel olan iktisadi ajanlar devletin gerçekleştirdiği kamu harcamaları sonucunda tüketimlerini arttırmak yerine tasarruflarını arttırırlar. Dolayısıyla bir denkleştirme mekanizması ortaya koyarlar. Böylece uygulanan politikanın ekonomide herhangi bir etkisi ortaya çıkmaz.
10
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat / Robert Malthus 1798 yılında yayımlanan “Nüfus İlkesi Üzerine Özet Bir Görüş” adlı eserinde nüfus teorileri üzerine önemli açıklamalar yapmıştır. “Rantın Doğası”, “Ekonomi Politiğin İlkeleri”, “Ekonomi Politikte Tanımlar” Malthus’un diğer bazı eserleridir. Nüfus Tuzağı Teorisini ifade etmiştir. Buna göre gıda üretim artışı aritmetik, nüfus artışı ise geometriktir. Bu nedenle hızlı nüfus artışı üretim ve refah artışı değil kıtlık, felaket ve toplu ölümlere sebep olabilecektir. Malthus’a göre, nüfusun hızla artışı gıda yetersizliği sorununu ortaya çıkartacağından ülkede nüfus artışının kontrol altına alınması gerekmektedir. Malthus, efektif talebin yetersizliği üzerine de teoriler geliştirmiştir. Teorinin özünde zengin sınıfın planlanandan daha çok tasarruf yapması, böylece yatırımların artması yatmaktadır. Yatırım artışı, üretimde arz fazlasını ortaya çıkartır. Bu nedenle Say Yasası’nın geçerliliğini inkâr eden Malthus, her arzın kendi talebini yaratmayacağını, meydana gelen gelişmelerin bir şekilde buna engel olacağını savunmaktadır. Malthus tasarruf-yatırım eşitliğini reddetmiştir. Malthus’a göre aşırı üretimden kaynaklanan bir aşırı tasarruf görülebilir. Bu nedenle planlanan tasarrufları planlanan yatırımlara her zaman eşit olmayabilir.
11
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat / Jean Baptiste Say “Ekonomi Politika İlkeleri” ve “İktisat Bilimi” adlı eserleri vardır. Ekonomiye devlet müdahalesine şiddetle karşı çıkmış Say Yasasını (Mahreçler, Pazarlar) ifade etmiştir. Buna göre her arz kendi talebini yaratır. Ekonomik liberalizmin Say’a göre temelleri, meslek seçiminde özgürlüğe, üretimde özgürlüğe, tüketimde özgürlüğe, sözleşmede ve ticarette özgürlüğe bağlıdır. Bu özgürlükler ekonomik atılımın gerçekleşmesi için en temel unsurlardır. Girişimciliğin bir üretim faktörü olarak sayılması ilk kez Say tarafından dile getirilmiştir. Dolayısıyla üretim faktörlerinden biri olan girişimciliğin iktisat literatürüne kazandırılmasını Say sağlamıştır. Sermaye ve toprağını da değer yaratan üretim faktörleri olduğunu ileri sürerek Emek Değer Teorisini reddetmiştir.
12
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat /John Stuart Mill Dış ticaretle karşılıklı talep koşullarına ilk kez yer veren iktisatçıdır. Buna göre ticaret ortağı olan ülkelerin birbirlerinin mallarına olan şiddetinin derecesi Mill’e göre dış ticarette ilişkinin de derecesini belirleyecektir. Hangi ülke diğer ülkenin malına daha fazla ihtiyaç duyuyorsa o ülkeye daha fazla ürün teklifinde bulunacaktır. Bu nedenle Mill’e göre serbest olması gereken dış ticaret, ülkelerin karşılıklı talep koşullarına göre ortaya çıkacaktır. Mill’e göre, üretim doğal kanunlara, bölüşüm ise insanların yönettiği kanunlara tabidir. Doğal kanunlara müdahale etmek mümkün değildir, ancak insanların yönettiği kanunlarda değişebilir. Bu nedenle sosyal reformların hazırlanması mümkündür. Dolayısıyla J.S. Mill, ekonomide zaman zaman uçta bir liberal düşünür olsa bile, sosyal reformlar konusunda müdahaleciliğin piyasa mekanizmasının etkin bir biçimde işlemesine engel olamayacağını dile getirmektedir. Dolayısıyla J.S. Mill’in hem liberal hem de müdahaleci bir yönü vardır. Mill, “paradan daha önemsiz hiçbir şey yoktur” diyerek paranın önemsizliğine değinmektedir.
13
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat Klasik iktisadın temel görüşleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: Ekonomide mal ve faktör piyasalarında tam rekabet koşulları geçerlidir. Tam rekabet şartlarının geçerli olmasını görünmez el prensibinin bir sonucu olarak ortaya koymaktadır. Klasik iktisat okulunun savunduğu görünmez el prensibine göre, piyasaların mükemmel biçimde işlediği bir ekonomide, tüketiciler ve üreticiler kendi çıkarlarını maksimize edecek biçimde davrandıklarında, hiç amaçlamadıkları halde toplumsal çıkar da maksimize edilir. Bu nedenle devlet bireylerin haklarını kısıtlamamalıdır. Ekonomi daima tam istihdamdadır. Piyasalar sürekli temizlenmektedir. Ücretler, fiyatlar ve faizler esnektir. Piyasasında bir arz fazlalığı söz konusu olduğunda fiyatlar anında azalmakta, tersine talep fazlalığı olduğunda fiyatlar anında artmakta; böylece esnek olan fiyatlar piyasada arz ve talebi birbirine anında eşitlemektedir. Emek piyasasında, bir emek arz fazlası ortaya çıktığında işçilerin ücretleri anında azalmakta, emek talep fazlası olduğunda ise işçi ücretleri anında artarak fazlalıkları ortadan kaldırmaktadır. Tam istihdamdan geçici sapmalar meydana gelirse esnek ücret fiyat mekanizması sayesinde yeniden ve kendiliğinden denge kurulur. Klasik iktisatçılara göre ekonomide ortaya çıkabilecek işsizlik türü yalnızca iradi işsizliktir.
14
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Klasik İktisat Klasik iktisadın temel görüşleri aşağıdaki gibi sıralanabilir: Klasik iktisatçılara göre, Emek Değer Teorisi geçerlidir. Buna göre bir ekonomide yaratılan değerin kaynağı emektir. Devletin bütçesi küçük, denk bir bütçe olmalıdır. Devlet kamu harcaması yaparken tarafsız davranmalıdır. Ekonominin itici gücü birimlerin tasarruflarıdır. İktisadi birimler rasyonel davranırlar ve tam bilgilidirler. Tam bilgili ekonomik birimler para aldanmasına (yanılgısı, ilüzyonu) düşmezler. Devletin ekonomiye müdahalesine karşıdırlar. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler görüşü hakimdir. Say yasası geçerlidir (Her arz kendi talebini yaratır). Toplam arz toplam talebe eşittir. Arz yanlı iktisattır. Verimlilik artışı için iş bölümüne gidilmeli ve gidilen iş bölümünde uzmanlaşmalıdır. Dış ticaret tüm ticaret ortağı ülkeler için faydalıdır Bu nedenle ülkeler arasında dış ticaret teşvik edilmelidir.
15
Keynes Öncesi İktisat Okulları
Neo-Klasik İktisat 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren 1929 Krizine (Büyük Buhran) kadar klasik iktisatçıların görüşlerinin bir kısmını değiştirmesine rağmen Klasik geleneği sürdürme üzerine Neo-Klasik düşünce kurulmuştur. Neo-Klasikler değerin marjinal fayda ile açıklanması ile iktisatta büyük devrim yapmışlardır. Bu nedenle neo-klasik okul, Marjinalist Devrim Okulu olarak da adlandırılır. Klasik iktisadın esasları olan tam rekabet şartlarının varlığını, ekonominin tam istihdamda olmasını, Say yasasını, görünmez elin varlığını, ücret ve fiyatların esnekliğini, bireylerin rasyonelliğini kabul etmişlerdir. Temel iktisadi düşünce olarak, soyut çözümlemelerin ve varsayımların işlevini yitirdiğini bunun yerine somut, matematiksel anlamda geçerliliği olan iktisadi çözümleme yapılması gerektiğini savunmuşlardır. Neo-klasiklere göre bir malın marjinal faydasını yüksek olması, o malın değerinin yüksek olmasının en temel nedenidir. Bu nedenle bir malın marjinal faydası ne kadar yüksekse bu malın değeri o kadar fazla olacaktır. Aksine bir malın marjinal faydası ne kadar az ise malın değeri o kadar az olacaktır. Dolayısıyla Neo-Klasik İktisatçılar değeri, emekten daha çok faydaya dayandırarak Klasik Okulun Emek Değer Teorisini, Fayda Değer Teorisi çerçevesinde açıklamışlardır. Neo-Klasik iktisatçıların açıklamaları daha çok mikro iktisadi analizler şeklindedir ve Klasik iktisattan mikro analizler bağlamında farklılıklara sahipken makro ekonomi teorisi açısından dikkate değer farklılıklar yoktur. I. Fisher, A. Marshall, R. Hawtrey, D. Robertson, C. Pigou, W. Pareto, S. Jevons, L. Walras, C. Menger, H. Gossen, F. Wieser, K. Wicksell, F. Edgeworth, A. Cournot, P. Sraffa, I. Clark, G. Haberler, E. Hecksher, J. Schumpeter, G. Antonelli Neo-Klasik İktisatçılar arasındadır.
16
Temel Makro İktisadi Kavramlar
Milli Gelir Özdeşlikleri Devletin Olmadığı Kapalı Ekonomi (Basit Ekonomi Modeli) Kapalı bir ekonomide kamu kesiminin de yer almadığı iki sektörlü basit bir ekonomide toplam üretim (toplam gelir, Y), özel kesim tüketim harcamaları ile özel kesim yatırım harcamalarından toplamından oluşur. Y = C + I Ancak ekonomide elde edilen gelirin tamamı tüketim ve yatırıma gitmeyip, bir kısmı tasarruf edilmektedir. Bu durumda gelirin kullanımı, aşağıdaki gibi olur. Yd = C + S Devletin olmadığı kapalı bir ekonomide harcanabilir gelir (Yd) aşağıdaki gibi yazılır. Yd = Y – T + Tr →𝒀𝒅=𝒀 T = Vergiler, Tr=transfer Harcamaları Devletin yer almadığı bir modelde harcanabilir gelir yaratılan gelire eşittir. C + I = Y = C +S Buradan da yatırımların tasarruflara eşit olduğu görülür: I = S Özellikle sol tarafı talebin unsurlarını, sağ tarafı ise gelirin ayrıştırılmasını göstermektedir. Buna göre, üretilen çıktı (tüketim ve yatırım malları) satılan çıktıya eşittir. Sonuçta elde edilen gelir tamamen harcanmakta ve tasarruf edilmektedir. Bir diğer ifade ile, bir ekonomide gerçekleşen yatırım daima gerçekleşen tasarrufa eşittir.
17
Temel Makro İktisadi Kavramlar
Milli Gelir Özdeşlikleri Devletin Olduğu Kapalı Ekonomi (Kapalı Ekonomi Modeli) Kamu kesiminin yer aldığı üç sektörlü bir ekonomide toplam üretim (toplam gelir, Y), özel kesim tüketim harcamaları, özel kesim yatırım harcamaları ve kamu harcamaları (G) toplamından oluşur. Y = C + I + G Kamu kesiminin yer aldığı bir ekonomide harcanabilir gelir aşağıdaki gibi yazılır. Yd = Y-T+Tr Harcanabilir gelir, tüketim ve tasarruf için kullanıldığına göre aşağıdaki gibi yazılabilir. C + S = Yd = Y – T + Tr Yukarıdaki ifade tüketim harcamalarına (C) göre düzenlenir ve Y=C+I+G’de yerine konulursa: C + S = Yd = C + I+ G – T + Tr Yukarıdaki ifadede gerekli düzenlemeler yapılırsa aşağıdaki gibi yazılır: S + T = I + G + Tr veya S – I = G + Tr - T Kamu harcamaları ile vergi gelirleri karşılaştırılırsa bütçe dengesine ilişkin açıklamalar yapılabilir. Buna göre: Kamu harcamaları vergi gelirlerine eşit ise denk bütçe söz konusudur: G + Tr = T→𝑮+𝑻𝒓−𝑻=𝟎 Denk Bütçe G + Tr > T→𝑮+𝑻𝒓−𝑻>𝟎 Bütçe Açığı G + Tr < T→𝑮+𝑻𝒓−𝑻<𝟎 Bütçe Fazlası Özel Sektör Dengesi Bütçe Dengesi
18
Temel Makro İktisadi Kavramlar
Milli Gelir Özdeşlikleri Devletin Olduğu Açık Ekonomi (Açık Ekonomi Modeli) Kamu kesiminin yer aldığı açık bir ekonomide (dört sektörlü) toplam üretim (toplam gelir, Y), özel kesim tüketim harcamaları, özel kesim yatırım harcamaları, kamu harcamaları, ihracat ve ithalat toplamından oluşur. Y = C + I + G + X - M Kamu kesiminin yer aldığı açık bir ekonomide de harcanabilir gelir kapalı ekonomideki gibi yazılır: Yd = Y-T+Tr Harcanabilir gelir, tüketim ve tasarruf için kullanıldığına göre aşağıdaki gibi yazılabilir. C + S = Yd = Y – T + Tr Yukarıdaki ifade tüketim harcamalarına (C) göre düzenlenir ve Y=C+I+G+X-M’de yerine konulursa: C + S = Yd = C + I+ G + X – M – T + Tr Yukarıdaki ifadede gerekli düzenlemeler yapılırsa sızıntılar – enjeksiyonlar veya üçüz açık modeline ulaşılır: S + T + M = I + G + Tr + X veya S – I = (G + Tr – T) + (X-M) S – I :Özel sektör dengesi, tasarruf-yatırım açığı / dengesi / fazlası G + Tr – T : Bütçe açığı /dengesi / fazlası X – M : Dış ticaret açığı / dengesi / fazlası Bütçe dengesi ile dış ticaret dengesinin birlikte açık vermesi «ikiz açık»; bütçe dengesi, özel kesim dengesi ve dış ticaret dengesinin üçünün de birlikte açık vermesi literatürde» üçüz açık» olarak ifade edilmektedir. Sızıntılar Enjeksiyonlar Özel Sektör Dengesi Bütçe Dengesi Dış Ticaret Dengesi Yandaki ifadelere göre ekonomide özel sektör dengesi sağlanmışken (S=I) bütçe açıkları (G+Tr>𝑇), dış ticaret açığı (X<𝑀) ile finanse edilir.
19
Soru Çözümü Bir ülkede, bir yılda dış ticaret fazlası meydana gelmişse aşağıdakilerden hangisi kesinlikle gerçekleşmektedir? A)Toplam tasarruf, toplam yatırımı aşmış; ihracat ithalatı aşmıştır. B)Toplam yatırım, toplam tasarrufu aşmış; ihracat ithalatı aşmıştır. C)Toplam yatırım, ihracatı aşmış; toplam tasarruf, ithalatı aşmıştır. D)Toplam yatırım ile ithalatın toplamı, toplam tasarruf ile ihracatın toplamını aşmıştır. E)Toplam tasarruf, ihracatı aşmış; toplam yatırım, ithalatı aşmıştır. KPSS 2010 *
20
Emek Piyasası / Klasikler
Tam istihdam düzeyi ve dolayısıyla toplam çıktı düzeyi emek piyasasında belirlenir. Klasik modelde fiyat ve ücretlerin tam esnek olduğu, işçilerin istedikleri anda iş bulabildikleri, firmaların istihdam ettikleri iş gücü miktarını herhangi bir maliyete katlanmadan diledikleri gibi değiştirebildikleri, firmaların ürettikleri tüm malları satmayı bekledikleri varsayılır. Emek Talebi Y Karını maksimize etmeye isteyen bir firmanın emek talebi, üretim fonksiyonu çerçevesinde ele alınır. Buna göre sermaye stoğu kısa dönemde sabittir ve tek değişken faktör emektir. Kısa dönem üretim fonksiyonu aşağıdaki gibidir: Q= f (𝐾, L) Q: Çıktı L: Emek Miktarı (değişken) K: Sermaye Miktarı (sabit) Klasiklerin üretim fonksiyonu için emeğin azalan getirisi söz konusudur. Başka bir ifadeyle emek miktarı arttıkça emeğin marjinal ürünü azalmaktadır. Y=f( K ,L) L
21
Emek Piyasası / Klasikler
İlave her birim emeğin getirisi, aynı birim emeğin maliyetinden büyükse firma emek talep etmeye devam eder. Emek için azalan getiri söz konusu olduğuna göre; her ilave emek için firma daha az ödeme yapmak ister. Bu nedenle emek talep eğrisi negatif eğimlidir. İlave bir birim emeğin getirisi >İlave bir birim emeğin maliyeti ise emek talep etmeye devam edilir. Emek Piyasası / Klasikler Reel Ücret . A D . . B . E (W/P)0 . C MPL (Emeğin Marjinal Ürünü) L2 L0 L1 L Toplam emek talebi, ekonomideki tüm firmaların her bir reel ücret düzeyinde talep ettikleri iş gücü miktarlarının toplamıdır ve negatif eğimli bir eğri ile temsil edilebilir. L2 emek düzeyinde emeğin marjinal ürünü, reel ücreti (W/P)0 aştığı için firmanın daha fazla işçi çalıştırması karını artırır. L1 emek düzeyinde emeğin marjinal ürünü, reel ücreti (W/P)0 ‘ten aşağıda olduğu için firma emek talebini azaltarak karını arttırabilir. L0 emek düzeyinde emeğin marjinal ürünü, reel ücrete (W/P)0 eşittir ve bu düzey optimum istihdam hacmini verir.
22
Emek Piyasası / Klasikler
Emek talebi reel ücretin azalan bir fonksiyonudur. Çünkü, firmanın kar maksimizasyon koşulu; bir faktörün marjinal ürünün, o faktörün marjinal maliyetine eşit olmasını gerektirir. Bir firmanın karının maksimum olabilmesi için toplam satış gelirleri ile toplam üretim maliyetleri arasındaki farkı maksimum yapacak emek bulunmalıdır. Herhangi bir firmanın kar fonksiyonu aşağıdaki gibidir: 𝝅 = TR-TC Firmanın toplam satış gelirleri TR=PxQ=Pxf(K,L) ve toplam üretim maliyetleri de TC=wL+rK olduğu için kar fonksiyonu aşağıdaki gibi yazılabilir: 𝝅 = Pxf(K,L) –wL-rK Kar fonksiyonun her bir üretim faktörüne ilişkin türevi alındığında, o faktör için talep fonksiyonu elde edilir. Buna göre, kar fonksiyonun emek faktörüne göre türevi emek talep fonksiyonunu verir: ∆𝜋 ∆𝐿 =P ∆𝑄 ∆𝐿 −w=0 Üretim fonksiyonun L’ye göre kısmi türevi emeğin marjinal ürünü verir: ∆𝑄 ∆𝐿 =MPL
23
Emek Piyasası / Klasikler
Emek fiyatı düştükçe kullanılan emek miktarı artmakta ancak emeğin marjinal verimi azalmaktadır. Yani firmanın emek talebi marjinal ürün değerine göre belirlenmekte ve emek talep eğrisi de marjinal ürün eğrisinin azalan kısmına karşılık gelmektedir. Buna göre firmanın denge istihdam koşulu aşağıdaki gibidir: PxMPL= W MPL= 𝑾 𝑷 Tam rekabet koşullarında çalışan firma, ücret ya da malın satış fiyatını etkileyemediği için, emeğin marjinal ürünü firmanın emek talep fonksiyonu gösterir: LD=f( 𝑾 𝑷 ) Kısa dönemde azalan verimler yasası altında, reel ücret arttıkça emek talebi azalmakta, reel ücret düştükçe emek talebi artmaktadır. Emek talebi reel ücretlerin azalan bir fonksiyonudur. W/P W/P LD=(W/P), (W/P)↓ LD↑ LD LD LD LD
24
Emek Piyasası / Klasikler
Emek Arzı Emek sahibinin tek amacı, çalışarak kazanacağı gelirle boş zaman arasında bir tercih yapıp, faydasını maksimum yapmaktır. İşçiler arz edecekleri emek miktarını belirlerlerken reel ücreti dikkate almaktadır. Reel ücret arttıkça daha fazla gelir elde edecekler ve böylece daha fazla tüketim yaparak faydalarını artıracaklardır. Bu nedenle emek arzı da emek talebi gibi reel ücretin fonksiyonudur. LS=f( 𝒘 𝑷 ) Buna göre reel ücret arttıkça emek arzı artmakta, reel ücret azaldıkça emek arzı azalmaktadır. Emek arzı reel ücretlerin artan bir fonksiyonudur. W/P LS LS=(W/P), (W/P)↑ LD↑ LS
25
Emek Piyasası / Klasikler
Ücret Geliri W Bir bireyin emek arzı (çalışmak istediği sürenin), sadece Klasik Model’de değil birçok modelde, boş zaman ile çalışma arasındaki tercihin bir fonksiyonudur. Başlangıçta kişi OZ1 kadar boş zaman ve Z1Z0 kadar çalışma ile W1 kadar ücreti geliri elde etmektedir ve E1 noktasında faydasını maksimize etmiş bulunmaktadır. Ücret haddi arttığında kişi daha fazla çalışma süresi ayıracak, boş zaman talebini azaltarak daha yüksek ücret geliri elde etmeye çalışacaktır. Boş zaman talebi 0Z2’ye gerileyecek, çalışma süresi Z2Z0’a çıkacaktır. Böylelikle ücret geliri de yükselmiş olacaktır. Bütün bunlar emek arz eğrisinin pozitif olduğu anlamına gelir. . W2 E2 . I2 W1 E1 I1 Z2 Z1 Z0 Z / Boş Zaman(Saat) W/P LS L
26
Emek Piyasası / Klasikler
W LS GE>İE İE=GE Terse Dönen Emek Arz Eğrisi İE>GE L Emek arzı analiz edilirken, ikame ve gelir etkilerinden yararlanılabilir. Reel ücret arttıkça, boş zaman daha pahalı hale gelir ve boş zaman talebi azalır. Bu ikame etkisidir. Öte yandan reel ücret arttıkça, gelir artar bireyler bu geliri harcamak için daha çok boş zaman talep ederler. Buda gelir etkisidir. İkame etkisi, gelir etkisinden büyük olduğu ölçüde reel ücret artışları emek arzını artırır. Fakat gelir etkisi, ikame etkisinden büyük olursa reel ücret arttıkça emek arzı azalır. Bu durumda emek arz eğrisi negatif eğimli olur ve Terse Dönen Emek Arz Eğrisi olarak adlandırılır.
27
Emek Piyasası / Klasikler
(W/P) Reel Ücret LS . . B E (W/P)2 Emek piyasasında denge emek arz ve talebinin eşitlendiği noktada gerçekleşmektedir. (W/P)0 reel ücret düzeyinde emek arz ve talebi A noktasında kesişmektedir. Bu durumda L0, denge emek düzeyidir. (W/P)2 reel ücret düzeyinde BE kadar emek arz fazlası vardır. Yani işsizlik söz konusudur. Bu durumda firmaların istihdamı genişletmesi karlı olur. Üretim düzeyi Q1’den Q0’a gelir. (W/P)1 reel ücret düzeyinde CD kadar emek talep fazlası vardır. Bu durumda reel ücret yükseleceği için ilave işçi çalıştırmak daha maliyetli olacaktır. Üretim düzeyi Q2’den Q0’a gelir. . A (W/P)0 . . C D (W/P)1 LD L L1 L0 L2 Q . Q=f( K ,L) Q2 . Q0 . Q1 Q0:Tam İstihdam Üretim Düzeyi L0:Tam İstihdam Emek Düzeyi L L1 L0 L2
28
Emek Piyasası / Klasikler
(W/P) Reel Ücret LS . . B E (W/P)2 Böyle bir ekonomide oluşan istihdam düzeyi tam istihdam düzeyidir ve herhangi bir işsizlik söz konusu değildir. Çünkü cari ücret düzeyinde çalışmak isteyen herkes iş bulabilmektedir. Yine de bir işsizlik var ise bu iradi (gönüllü) işsizlik olacaktır. Ücretler ve fiyatlar esnek olduğu için herhangi bir dengesizlik halinde ekonomi kendiliğinden tam istihdam dengesine yönelir. Ekonomide emek arzında bir artış olursa, emek arz eğrisi sağa kayar. Emek arzında meydana gelen bu artış, bir gayri iradi işsizliğe yol açsa bile, ortaya çıkan bu işsizlik işçiler arasındaki rekabet sonucu önce parasal ücretlerin (w) düşmesine, bu ise fiyatlar genel düzeyinin veri olması durumunda reel ücretlerin düşmesine neden olur. Reel ücretlerdeki bu düşüş emek talebini artırarak, ekonominin yeniden istihdam düzeyine dengeye gelmesini sağlar. . A (W/P)0 . . C D (W/P)1 LD L L1 L0 L2 Q . Q=f( K ,L) Q2 . Q0 . Q1 L L1 L0 L2
29
Emek Piyasası / Klasikler
W Nominal Ücret LS2(P2) . E2 LS1(P1) W2 . W1 E1 LD2(P2) LD1(P1) L* L Fiyatlar Genel Düzeyi ↑ Reel Ücret ↓ Emek Arzı ↓ Emek Talebi ↑ Klasiklere göre, ekonomi işgücü anlamında tam istihdam düzeyine kendiliğinden yönelir. Fiyatlar genel düzeyi yükselirse reel ücret düşer, emek talebi artar, emek arzı azalır. Nihai olarak ekonomi yine tam istihdam düzeyine gelir. Fakat nominal ücretler W1’den W2’ye çıkar.
30
Mal Piyasası / Klasikler
Tasarruf ve Yatırım Eşitliği Klasik modelde mal ve hizmetler piyasasında denge, Say Yasasından hareketle sağlanmaktadır. Her arzın kendi talebini yaratabilmesi için belli bir dönemde üretilen malların ve hizmetlerin tamamının tüketilmesi gerekir. Bu durumda ekonomide tasarrufun olmaması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Say Yasası çerçevesinde tasarrufların varlığı ancak faiz mekanizmasının işler olması ile açıklanabilir. Bireyler gelirlerinin bir kısmını finansal piyasalar aracılığı ile ihtiyaç sahiplerine kiralar, ihtiyaç sahipleri de bu birikimleri belli bir faiz oranı karşılığında kullanmayı göze alırlar. Faiz, Klasik modelde, gelecekte daha fazla tüketmek için bugünkü tüketimden vazgeçmenin karşılığıdır. Ayrıca, tasarruflar ödünç verilebilir fon arzını oluşturur. Tasarruflar faizin artan bir fonksiyonudur. S=f(i) (i)↑ S↑ Klasik modelde temelde tasarrufları hane halkları yapar, Ortaya ödünç verilebilir bir fon arzı çıkar. Yatırımları ise firmalar yapar ve bu yatırımları yapabilmek için finansman kaynağına ihtiyaç duyulduğundan ortaya ödünç verilebilir fon talebi çıkar. Faiz oranı ödünç verilebilir fon arz ve talebinin (yatırım=tasarruf) eşitliğinin sağlandığı yerde gerçekleşir. Klasik modelde hane halkları tasarruflarını tam olarak ödünç verilebilir fon piyasasına getirirler. Başka bir ifade ile tasarrufların ekonomiye aktarılmayan kısmı (gömüle) yoktur. i S=f(i) S
31
Mal Piyasası / Klasikler
Tasarruf ve Yatırım Eşitliği Faiz, bugünkü tüketimden vazgeçmenin karşılığıdır (imsak teorisi) ve reel bir büyüklüktür. Tüketim faizin azalan bir foksiyonudur. C=f(i), Bu noktada faizin, tüketim (tasarruf) üzerindeki etkisine değinilebilir. Faiz değişmeleri tüketimi (tasarrufu) ikame ve gelir etkisi yoluyla etkiler. İkame Etkisi: Faiz artışı bugünkü tüketimin fiyatını artırır ve dolayısıyla gelecekteki tüketimi artırır. Gelir Etkisi: Faiz artışı önceki birikimlerin getirisini artırır ve bu nedenle bugünkü tüketimi artırır. Sonuçta ikame etkisi, gelir etkisinden büyük olduğu sürece faiz oranı ile tüketim arasında negatif ilişki vardır. Gelir etkisinin daha güçlü olması durumunda ise faiz oranı ile tüketim arasında aynı yönlü bir ilişki bulunmaktadır. (i)↑ C↓
32
Mal Piyasası / Klasikler
Tasarruf ve Yatırım Eşitliği Yatırımlar ve faiz oranı arasında ise negatif bir ilişki söz konusudur. Yatırımlar faizin azalan bir fonksiyonudur. I=f(i), i↓ I↑ Yatırımların faize duyarlılığı yüksektir. i I=f(i) I Denge faiz oranı mal piyasasında, yatırım tasarruf eşitliğinde belirlenir ve reel bir büyüklüktür. i Faiz oranı, bugünkü tüketimden vazgeçmenin ödülü veya sermayenin maliyeti olarak tasarruf-yatırım ve dolayısıyla toplam talep-toplam arz dengesinin kuran bir fiyattır. Buna göre, faiz oranı yükseldikçe tasarruflar(yani, ödünç verilebilir fon arzı) artmakta, faiz oranı düşünce tasarruflar da azalmaktadır. Buna karşın faiz oranları düşükken talep edilen fon miktarı artmakta, faiz oranları artınca talep edilen fon miktarı azalmaktadır. S i0 I I,S I=S
33
Para Piyasası / Klasikler
Klasiklere göre fiyatlar genel düzeyi para piyasasında belirlenmektedir. Klasik ve Neo-Klasik iktisadın paraya ilişkin görüşleri Mübadele (değişim) denklemi ve Miktar Teorisi çerçevesinde birlikte değerlendirilir. Miktar teorisi, ilk olarak 16. yüzyıl ortalarında Merkantilist iktisatçılardan J. Bodin tarafından ortaya konulmuş ve kesin ifadesini D. Ricardo ile bulmuştur. Teorinin en genel biçimine göre, fiyatlar genel düzeyi dolaşımdaki para miktarı tarafından belirlenmekte ve para miktarı ile fiyatlar genel düzeyi aynı yönde ve aynı oranda değişmektedir. Bu teoriye göre para bollaştığında değeri düşmekte ve sonuçta mal fiyatları artmaktadır. Aksine para kıtlaştığında satın alma gücü artmakta ve fiyatlar genel düzeyi düşmektedir. Miktar teorisi, Fisher Yaklaşımı ve Cambridge Yaklaşımı olmak üzere iki ayrı biçimde incelenir. Fisher Yaklaşımı (İşlem Yaklaşımı, Değişim Yaklaşımı, Yale-Fisher Yaklaşımı) Bu yaklaşım Mübadele Denklemi de denilen M.V=P.Y denklemi üzerine kurulmuştur. M:Dolanımda bulunan para miktarı(arzı) V:Paranın dolanım hızı P:Fiyatlar genel seviyesi Y:Üretilen nihai mal miktarı Klasik modelde para arzı, sadece fiyatlar genel düzeyini etkiler (paranın miktar teorisi). Para arzındaki değişikliler yalnızca ekonomideki fiyatları değiştirir, reel değişkenler (T,Y) üzerinde herhangi bir etki yaratmaz. Parasal bir değişikliğin, reel değişkenlerde herhangi bir değişim yaratmamasına Klasik Dikotomi de denir.
34
Para Piyasası / Klasikler
Fisher Yaklaşımı (İşlem Yaklaşımı, Değişim Yaklaşımı, Yale-Fisher Yaklaşımı) Mübadele Denklemi M.V=P.Y Mübadele denklemine göre belli bir dönemde bir ülkede yapılan toplam mal ve hizmet alımları ile toplam mal ve hizmet satımları birbirine özdeştir. Buna göre, ekonomide kısa dönemde paranın dolanım hızı (V) ve üretilen nihai mal miktarı (Y) sabittir. Fisher’e göre paranın dolanım hızı, halkın tüketim ve tasarruf alışkanlıkları, para ve kredi kurumlarının gelişmişlik düzeyi, gelirin elde ediliş sıklığı, ödeme şekilleri, firmaların dikey entegrasyon dereceleri ve kurumsal unsurlar gibi kısa dönemde değişmeyen etkenlerden etkilenmektedir. Bu nedenle paranın dolanım hızı sabittir. Ekonomi tam istihdam koşullarında olduğu için de üretilen nihai mal miktarı sabittir. İşlem hacmi, ülkedeki emek miktarı ve niteliğine, doğal kaynaklara, teknolojik düzey vb. büyümeyi etkileyen faktörlere bağlıdır ve ekonomi daima tam istihdam düzeyinde dengede olduğu için kısa dönemde sabittir. Paranın dolaşım hızı (V) ve üretim nihai mal miktarı (Y) (reel gelir) sabit olduğu için para arzı (M) ne yönde değişirse fiyatlar (P) da para arzı ile aynı yön ve aynı oranda değişir. Bu durum yüzde değişim cinsinden aşağıdaki gibi ifade edilebilir. ∆𝑀 𝑀 = ∆𝑃 𝑃
35
Para Piyasası / Klasikler
Fisher Yaklaşımı (İşlem Yaklaşımı, Değişim Yaklaşımı, Yale-Fisher Yaklaşımı) Mübadele Denklemi M.V=P.Y Ayrıca Y reel geliri ifade ettiği için P.Y nominal gelir olarak değerlendirilip aşağıdaki eşitlik de yazılabilir: M.V = P.Y (Nominal GSYİH) Yukarıdaki ifadeden paranın dolaşım hızı cinsinden aşağıdaki düzenlenebilir: V= 𝑷.𝒀 𝑴 = 𝑵𝒐𝒎𝒊𝒏𝒂𝒍 𝑮𝑺𝒀İ𝑯 𝑷𝒂𝒓𝒂 𝑨𝒓𝒛𝚤 Yukarıdaki ifadede yer alan paranın gelir dolanım hızı (V), dolaşımdaki paranın nominal hasılayı satın almak için bir yılda kaç kez el değiştirdiğini ifade etmektedir ve nominal hasıla (P.Y) ile aynı; para arzı (M) ile ters yönlü ilişkidedir. Para piyasası dengede iken para arzı (M) = para talebi (Md) olduğu için nominal para talebine (Md) ve reel para talebine (Md/P) aşağıdaki gibi ulaşılabilir: Md= 𝟏 𝑽 .P.Y ve 𝑴𝒅 𝑷 = 𝟏 𝑽 .Y V sabit olduğu için Klasiklere göre reel para talebi fonksiyonu aşağıdaki gibi yazılır: 𝑴𝒅 𝑷 =f (Y) (Artan ilişki) Klasik Para Talebi Fonksiyonu Md:Nominal para talebi Md/P:Reel para talebi Buna göre Klasiklere göre reel para talebi gelir ile aynı yönde değişir. Klasiklere göre para talebi faize duyarsızdır.
36
Para Piyasası / Klasikler
Cambridge Yaklaşımı (Nakit Dengesi Yaklaşımı) Cambridge yaklaşımında mikro iktisadi bir bakış açısı ile bir ekonomide yer alan iktisadi birikimin ne kadar para talep etmek istedikleri üzerinde durulur. Buna göre iktisadi birimler gelirlerinin (servetlerinin) bir kısmını nakit olarak ellerinde bulundurmak isterler. Bu yaklaşımda, Fisher yaklaşımından farklı olarak A.C. Pigou ve A. Marshall, k=1/v tanımlaması ile değişikliğe gitmişlerdir. Bu bağlamda Cambridge yaklaşımına göre miktar teorisi aşağıdaki gibi yazılır: M=k.P.Y Ayrıca Cambridge yaklaşımına göre; para bir değişim aracı olmanın yanı sıra servet tutma aracı olarak da görüldüğü ve para tutmanın üst sınırı servet olarak belirtildiği için yukarıdaki eşitlik reel gelir (Y) yerine reel servet (w) yazılarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir. M=k.P.w M:Nominal para talebi P:Fiyatlar genel düzeyi Y:Reel gelir w:Reel servet k:Nakit tutma katsayısı
37
Para Piyasası / Klasikler
Cambridge Yaklaşımı (Nakit Dengesi Yaklaşımı) M=k.P.Y M=k.P.w Bu yaklaşımda, paranın dolaşım hızının (v) tersi olan nakit tutma katsayısı (k), Marshall’ın k’si olarak da adlandırılır. İktisadi birimlerin gelirlerinin (servetlerinin) ne kadarını para olarak tutmak istediklerini gösteren orandır. Miktar teorisinin, Fisher yaklaşımı ve Cambridge Yaklaşımı k= 1 𝑣 üzerinden birbirine dönüştürülebilir. Cambridge yaklaşımına göre; para talebi nominal ve reel olmak üzere aşağıdaki gibi ifade edilir: Nominal Para Talebi = Md = k.P.Y Reel Para Talebi = 𝑴𝒅 𝑷 = k.Y Yukarıdaki ifadeye göre reel para talebi reel gelirin artan bir fonksiyondur. Nakit tutma katsayısı ile para talebi arasında aynı yönlü bir ilişki vardır. Paranın Miktar Teorisi’nin hem Fisher hem de Cambridge Yaklaşımı’na göre: Para arzında meydana gelen değişiklikler, yalnızca ekonomideki fiyatlar genel seviyesini değiştirir, reel değişkenler (T,Y) üzerinde herhangi bir etki yaratmaz. Parasal değişikliğin, reel değişkenlerde herhangi değişim yaratmamasına Klasik Dikotomi denir. Para yansızdır. (Para nötrdür.) İktisadi birimler parayı işlemlerine aracılık etmesi (mübadele, işlem) amacıyla talep ederler.
38
Toplam Arz-Toplam Talep / Klasikler
Toplam arz, her fiyat düzeyinde (P) firmaların arz etmek (üretmek) istedikleri çıktı (Y) miktarıdır. Söz konusu iki değişken arasındaki ilişkiyi gösteren eğriye toplam arz (AS) eğrisi denir. Firmaların arz etmek istedikleri miktar satıştan elde edilecek gelir ve katlanılmak zorunda kalınan maliyet koşullarına bağlıdır. Dolayısıyla, toplam arz eğrisi girdi ve mal piyasalarındaki koşulları yansıtır. Klasiklere göre bir ekonomi daima ve kendiliğinden tam istihdam hasıla (gelir) (YN) düzeyinde bulunacağından toplam arz eğrisi (AS), yatay eksene dik bir doğrudur. AS eğrisinin sağa kayması yalnızca faktör verimliliğinin artmasına, teknolojik gelişmeye ve reel büyümeye bağlı olarak görülmektedir. Ters yönlü değişmeler ise AS eğrisinin sola kaydırır. P AS Y YN I
39
Toplam Arz-Toplam Talep / Klasikler
Toplam talep (AD), belli bir dönemde tüketilmek (satın alınmak) istenen toplam mal ve hizmet miktarını ifade eder. Klasiklere göre ekonominin talep yanı, Say Yasası ve Miktar Teorisi bağlamında ele alınır. Ekonomi tam istihdam düzeyinde dengede iken toplam arz (AS) toplam talebe (AD) eşit olduğundan aşağıdaki ilişkiler türetilebilir: AS=Y AD= 𝑴.𝑽 𝑷 Y= 𝑴.𝑽 𝑷 P= 𝑴.𝑽 𝒀 P AD Y Buna göre para arzı sabitken toplam üretim (Y) artınca fiyatlar genel düzeyi (P) düşmekte ve toplam talep (MV) artmakta; toplam üretim azalınca fiyatlar genel düzeyi yükselmekte ve dolayısıyla toplam talep azalmaktadır. O halde toplam taleple fiyatlar genel düzeyi arasında ters orantılı bir ilişki vardır.
40
Toplam Arz-Toplam Talep / Klasikler
Klasiklere göre toplam arz-toplam talep dengesi (ekonominin genel dengesi), tam istihdam düzeyini temsil eden toplam arz eğrisi ile toplam talep eğrisinin kesiştiği E0 noktasında oluşur ve fiyat düzeyi belirlenir. Tam istihdam koşulları geçerli olduğundan uygulanacak para ve maliye politikaları ile hasılanın artıp azalması söz konusu olamaz. Diğer bir ifade ile toplam talep ne kadar arttırılırsa arttırılsın toplam arz eğrisi bundan etkilenmez. Fiyatlar genel düzeyi değişir. (Dengenin E0’dan E1’e gelmesi) AS P P1 E1 P0 E0 AD1 AD0 YN Y
41
Klasik Modelde Ekonomi Politikaları
Para Politikası Para ekonomi üzerinde bir peçedir. Paranın ekonomide reel değişkenler (işsizlik-istihdam-büyüme) üzerine etkisi yoktur sadece nominal değerler (fiyatlar genel seviyesi) üzerine etkisi vardır. Klasik Dikotomi (paranın yansızlığı) kuralı geçerlidir. Ekonomiye herhangi bir müdahale olmaksızın dengeye dönüldüğüne göre, herhangi bir politika uygulanmasına da gerek yoktur. Parasal değişmeler sadece parasal faktörleri etkileyebilir.
42
Klasik Modelde Ekonomi Politikaları
Maliye Politikası Klasikler devletin ekonomide etkin bir rol almasına iki nedenle karşıdırlar. Birincisi, devlet kötü bir yatırımcıdır dolayısıyla yaptığı harcamalar kötüdür. Devlet bütçesinin büyümesine kesinlikle karşıdırlar. İkincisi, devlet yatırım harcaması yapmak için ya vergi almayı arttıracak ya da para piyasasından borçlanacaktır. Bu durumda özel kesimin harcama yapabilme kapasitesi sınırlandırılacaktır. Bu da Dışlama (Crowding Out) (Engelleme) etkisinin görülmesine neden olacaktır.
43
Klasik Modelde Ekonomi Politikaları
Ticaret Politikası Klasik modelde dış denge, otomatik altın standardı sistemi çerçevesinde serbest altın giriş-çıkışı ile sağlanır. Ülkeden altın çıkışı (ithalat) para arzını azaltır, ülkeye altın girişi (ihracat) ise para arzını artırır. Bu durumda fiyat mekanizması sayesinde bir ülkede uzun süreli cari işlem dengesizliği oluşamaz. Dış ticaret açığı varsa, altın çıkışı olur, para arzı azalır, miktar teorisine göre fiyatlar düşer; rekabet gücü artar, ihracat artar, ülkeye altın girer, para arzı artar ve süreç kendiliğinden dış dengeyi sağlayacak şekilde devam eder.
44
Soru Çözümü Klasiklere göre, uzun dönemde aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A)Nominal para arzının artması, fiyat düzeyini düşürür. B)Kamu harcamalarının artması, hasılayı artırır. C)Nominal para arzının artması, fiyat düzeyini değiştirmez. D)Nominal para arzının artması, fiyat düzeyini artırır. E)Kamu harcamalarının artması, hasılayı azaltır. KPSS 2014 *
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.