Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
EĞİTİM VE DEMOKRASİ
2
GİRİŞ “Küreselleşmenin yaşandığı dünyada bugün eğitim; ulusal ve uluslar arası nitelikleriyle ekonomik, hukuksal, toplumsal, dinsel ve kültürel boyutlar taşımaktadır. Bu çok boyutluluk sorunlara disiplinler arası bir bakış gerektirmektedir. Bu bakış açısı sosyal bilimler için hem mikro hem de makro bakış açısı bulunan eğitim sosyolojisi ile olanaklıdır”(Boyacı, 2012, s.7). “Eğitimin, salt terbiye ya da davranış değiştirme olarak ele alınması olanaksızdır.Toplum ve eğitim kurumları arasındaki ilişkiler eğitim alanının önemli çalışma konusu ve sorun alanıdır. Bu bağlamda eğitimde sosyolojik bir bakış açısına gereksinme bulunmaktadır”(Boyacı, 2012, s.7). “John Dewey, 1899 yılında yayınlanan "Okul ve Toplum" isimli yapıtıyla eğitim sosyolojisi alanını güçlendirdi. Dewey eğitim sistemini toplumsal değişmenin doğrudan aracı olarak gördü. Böylece okullara bir reform toplumu olarak baktı”(akt. Tezcan, 1985, s.5).
3
GİRİŞ “Durkheim, eğitimde bilimsel metodolojinin kullanılabileceğinde direndi. Özellikle Fransa'da toplumsal düzensizlikle ilgilendi ve okulların bu durumu önleyebileceğini ileri sürdü. Çocuğun toplumlaşmasında okulun artan önemi üzerinde durdu. Okulun, çocuğun grup yaşamındaki dayanışma duygusunu uyanık tutan gerekli her şeye sahip öldüğünü belirtti”(Tezcan, 1985, s.6). “Durkheim'in eğitim sosyolojisine temel katkısı, eğitime bir toplumsal olay olarak bakışıdır . Ona göre eğitim olgusu, temel olarak toplumsaldır”(akt. Tezcan, 1985, s.6)
4
GİRİŞ “Weber, sanayileşmiş ve teknolojik bir toplum içinde eğitimi ele aldı. Bu çerçevede Weber, örgün eğitimi, bireyleri özel bir yaşam biçimine hazırlayan bir "farklılaşma" kurumu olarak gördü” (akt. Tezcan, 1985, s.7). “Eğitsel kurumların gelecekte toplum için yüksek derecede eğitilmiş uzmanlar yetiştireceğini ileri sürdü”(Tezcan, 1985, s.7). “Eğitim sosyologlarından Halsey ve Floud, Weber'in eğitim sosyolojisine katkılarını incelerken Weber'in eğitimin temel işlevinin bireyin toplumsal yapıdaki statüsü bakımından ilerde dolduracağı konuma hazırlamak olarak gördüğünü belirttiler. Gerçekten Weber, eğitimi, birey ve grupları özel bir yaşam biçimine hazırlayıcı olarak görmüştü” (Tezcan, 1985, s.7).
5
GİRİŞ “K. Mannheim, M. Weber'in etkisinde kalmıştır. Eğitimle ilgili çalışmalarında ise daha çok Durkheim'in etkisi görülür. Eğitimin sadece toplumsal kurumlar tarafından mümkün olabileceğini söyler” (Tezcan, 1985, s.8). “Ona göre eğitimin amaçlarından birisi de, birlikte yaşayan insanların daha başarılı olarak yaşamalarım sağlamak için onlara yardımcı olmamaktır. Eğitimin dinamik bir süreç olduğunu kabul eder” (Tezcan, 1985, s.8).
6
EĞİTİM SOSYOLOJİSİNDE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
İŞLEVSELCİ YAKLAŞIMLAR ÇATIŞMACI YAKLAŞIMLAR ETKİLEŞİMSEL YAKLAŞIMLAR
7
İŞLEVSELCİ YAKLAŞIMLAR
“İşlevselci yaklaşım, toplumun alt sistem biçiminde tanımlanan parçalardan oluştuğunu öne sürer”(Boyacı, 2012, s.9). “Toplumların; üyelerinin ancak ortak algı ve değerleri paylaştıkça birlik ve bütünlük oluşturabileceğini savunur”(akt. Boyacı 2012, s.9). “Konsensüs(uzlaşı) kuramları olarak da adlandırılan bu yaklaşımların temel kavramları; yapı ve işlev, bütünleşme, istikrar ve uzlaşma yani anlaşmadır” (akt. Boyacı, 2012, s.9). “İşlevselci yaklaşımın temelinde yatan kavramların önemlilerinden biri, bütün toplumsal yapı ve birimlerin toplumsal sistem için işlevsel olmasıdır. Buna göre, işlevsel olma bir ihtiyacı karşılama anlamına gelir ki, bu da uyumlu bir bütünleşme ve dengeyi beraberinde getirmektir” (Aslan, 2001).
8
İŞLEVSELCİ YAKLAŞIMLAR
“Durkheim gibi bazı işlevselciler, organik bir yaklaşımla toplumu insan bedenine benzetirler. Böylece insan bedeninde nasıl belli organların belli işlev gördükleri ve karşılıklı bağımlı olarak çalıştıkları söz konusu ise, toplumun çeşitli kurumlarının(örneğin eğitim) da başka kurumlarla(örneğin aile,ekonomi,siyaset v.b.) öyle ilişki içinde olduklarını belirtirler” (akt. Aslan, 2001). "Kurumların kendi içindeki en küçük birimleri rol adını alır ve tıpkı insan bedenindeki hücreler gibi bu roller de sistemin çalışmasına önemli katkıda bulunurlar. Ancak insan bedeninde hücrelerin işlevlerini görmeleri biyolojik programlamayla çözümlenmiştir. Oysa toplumsal rollerin yerine getirilmesi için insanların güdülendirilmeleri ya da zorlanmaları gerekir." (Akt. Aslan, 2001)
9
ÇATIŞMACI YAKLAŞIMLAR
“Çatışmacı yaklaşımlar, “toplumlar; ekonomik güç, meslek ve görev gibi değişkenlerin tanımladığı toplumsal sınıflardan oluşur” sayıltısına dayanır. Bu yaklaşımlar, toplumsal değişimin kaçınılmaz olduğu ve toplumsal sınıflar içinde sürekli bir çatışmanın bulunduğu savındadır”(akt. Boyacı, 2012, s.10). Klâsik Marksizm ve Eğitim “Marks, 1848'de Manifesto'da, "Eğitimin maddî üretimle birleştirilmesi" önerisinde bulunmuştur” (akt. Tezcan, 1993, s.18). “Daha sonraki açıklamalarında (1866), eğitimin içeriğini şöyle belirlemiştir: "Eğitim" ile şu üç şeyi anlamaktayız(akt.Tezcan, 1993, s.18): Birincisi: Zihinsel eğitim. İkincisi: Beden eğitimi. Jimnastik okullarında verilen eğitim. Üçüncüsü: Politeknik eğitim. Öğretimin maddî üretim ile birleştirilmesi. Başka bir deyimle, öğretim ile üretim yaşamındaki uygulamalı çalışmanın birleştirilmesidir”(Tezcan, 1993, s.18).
10
ÇATIŞMACI YAKLAŞIMLAR
“Marx ve Engels, "Üretici eğitim" i savunmuşlardır. Onlara göre eğitim, üretici iş ile birleştirilmiştir. Böylece, salt kuramsal olan ve ezbere dayalı öğretimin karşıtı bir görüş savunulmuştur. Bedensel iş ile zihinsel iş ayrımı da bu yoldan ortadan kalkmış olacaktır. Yâni kuram ile uygulamanın birleşmesini ifade etmektedir”(Tezcan, 1993, s.18). Yeni Marxçı görüşler “A.B.D.de S. Bovvles ve H. Gintis, Fransa'da L. Althusser'ın çalışmalarıyla pekiştirilen yeni Markxçı görüşe göre okul, baskıcı kapitalist düzenin çıkarlarına hizmet etmektedir. Ayrıca sınıf eşitsizliklerini de pekiştirir”(Tezcan, 1993, s.19). “Althusser, eğitimi, kapiltalist devlet aygıtlarından biri olarak ele alır; Ona göre, toplumun üst yapı kurumlarının tümü devlet aygıtının parçalarıdır. Oysaki geleneksel Marksist kuramda devlet, toplumsal üst yapı kurumlarından sadece bir tanesidir” (akt. Tezcan, 1993, s.19-20).
11
ÇATIŞMACI YAKLAŞIMLAR
“Bovvles ve Gintis, Batı sanayi toplumlarının ayırdedici özelliği olarak, servet sahibi ufak bir grubun, emekleriyle para kazanan çoğunluğa egemen olmalarını belirtmektedir” (Tezcan, 1993, s.21). “Kapitalist A.B.D.de Okullaşma (1976), İsimli incelemelerinde Bovvles ve Gintis, olanakların arttırılmasına yönelik liberal eğitim reformlarının niçin iş yaşamında görülmediği sorusu ile başlarlar. Sınıf, cinsiyet ve ırk eşitsizliklerinin dökümünü yaptılar ve Amerikan okullarının hiyerarşik toplumsal ilişkiler tarafından istila edildiğine ve otoriteye boyun eğme olduğuna değindiler. Bu özelliklerin hiçbirisi eğitimin açık amaçları ve demokratik toplum ideallerinden ibaret değildi” (Tezcan, 1993, s.22). “Kapitalist toplumda kitle eğitiminin sosyo-ekonomik eşitliği sağlayacağı ve bireyin yetenek ve potansiyelini geliştirici görüşünü reddederler. Tersine, onların amacı, okul başarısı ve öğrencilerin yaşam şanslarının büyük ölçüde ailelerinin sosyo-ekonomik düzeyine bağlı olduğunu göstermektir”(akt. Tezcan, 1993, s.22).
12
ETKİLEŞİMSEL YAKLAŞIMLAR
“Genelde bireyin davranış kalıplarının çevresiyle etkileşiminin ürünü olduğu savına dayanır” (Boyacı, 2012, s.11). “Semboller ve sembollere verilen anlamlar insan yaşamında önemlidir. İnsanlar çevrelerindeki nesnelere verdikleri anlama göre davranışta bulunur” (Boyacı, 2012, s.11). “Herhangi bir durumda duruma anlam vermek için “insanlar kendi içinde konuşur” ve ona göre nasıl hareket edeceğine karar verir”(akt. Boyacı, 2012, s.11). “Etkileşimsel yaklaşıma göre eğitim kurumlarının örtük programları bulunmakta ve öğrencilere farklı değer, norm, inanç ve tutumlar öğretmektedir”(Boyacı, 2012, s.11).
13
SOSYOLOJİK AÇIDAN DEMOKRASİ NEDİR?
14
SOSYOLOJİK AÇIDAN DEMOKRASİ NEDİR?
“Demokrasi 20. yüzyılın en önemli kavramlarından bir tanesidir. Her ne kadar kökeni itibariyle Antik Yunan’a dayansa da demokrasinin yayılımı ancak 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. Bugün dünya ölçeğinde demokratik toplumların bu denli yaygın olması, çağımız toplumlarının koşullarına en uygun yönetim biçimi olarak değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır” (Suğur, 2013, s.80). “Demokrasi en genel kabul edilmiş tanımı itibariyle “halkın kendi kendisini yönetmesi” anlamını barındırmaktadır” (akt. Suğur, 2013, s.80). “Demokrasi bugünkü çağdaş anlamını Antik Yunan’daki demokrasi anlayışından aldığı mirasa ek olarak 1789 Fransız Devrimi’nin sonucu olarak ortaya çıkan özgürlük, eşitlik, adalet ve kardeşlik ilkelerinden hareket eden yeni yurttaşlık tanımı ile almıştır” (Suğur, 2013, s.80).
15
SOSYOLOJİK AÇIDAN DEMOKRASİ NEDİR?
“Demokrasinin günümüzde farklı biçimleri söz konusudur. Buna göre iki ana grupta demokratik anlayışın varolduğunu söyleyebiliriz” (Suğur, 2013, s.80): Katılımcı demokrasi: “İlkesel olarak nüfusun daha az görüldüğü, her yurttaşın karar süreçlerinde aktif olarak yer alabildiği yönetim biçimidir” (Suğur, 2013, s.80). “Antik Yunan’daki nüfusun göreli olarak daha az bir bölümünün yurttaş olarak kabul edildiği dönemlerde katılımcı demokrasinin ilk örneğini görmekteyiz”(Suğur, 2013, s.80). “Ancak günümüzde katılımcı demokrasinin anlamı değişmiştir. Günümüz toplumlarında nüfusun yoğun olduğu düşünüldüğünde katılımcı demokrasinin imkânsızlığı anlaşılacaktır” (Suğur, 2013, s.80).
16
SOSYOLOJİK AÇIDAN DEMOKRASİ NEDİR?
“Günümüzde çağdaş demokratik kültüre sahip olan toplumlarda, katılımcı demokrasi anlayışı belirli aralıklarla yapılan seçimlerde, bireylerin salt oy davranışı ile benimsenen karar alma süreçleriyle sınırlı değildir. Bireyler bundan daha fazlasının farkındadır. Yani toplum sivil toplum kuruluşları, siyasal ve toplumsal baskı grupları (sendikalar, meslek odaları/birlikleri, medya vb.) gibi siyasal sürece doğrudan etki edebilecek bir güçtür” (Suğur, 2013, s.81). Temsili demokrasi ya da liberal demokrasi: “Temsili demokrasi ise katılımcı demokrasinin günümüz toplum koşullarında en başat olarak nüfus fazlalığının engel olduğu doğrudan katılımı imkânsızlaştırıcı koşullarından dolayı önemlidir” (Suğur, 2013, s.81). “Zira temsili demokraside “bir topluluğu etkileyen kararların, topluluğun üyelerinin bütünü tarafından değil ama bu amaç için onların seçtiği insanlar tarafından alındığı bir politik” yapının varolduğunu söylemek mümkündür” (akt. Suğur, 2013, s.81)
17
SOSYOLOJİK AÇIDAN DEMOKRASİ NEDİR?
“Demokrasinin yerleşmesi, kişi hak ve özgürlüklerinin, bireylerin örgütlenme, seçme ve seçilme haklarının güvence altına alınmasını sağlayan anayasal hukuk devletinin varlığı ile mümkün olmuştur” (Suğur, 2013, s.81). “Siyasal sistemin taşıyıcısı ise belirli bir kişi ya da grup değil, genellikle anayasal sistemin izin verdiği siyasal partiler aracılığı ile iktidarın belli bir süre ile belli kurallara bağlı olarak kullanım hakkının devredilmesidir” (akt. Suğur, 2013, s.81). “Demokrasi bugün için çoğunluk konumunda bulunanların yarın azınlık olabileceğini, sadece çoğunluğun çıkarlarının temsil edilmediği, aynı zamanda azınlık haklarının da yasalarca güvence altına alındığı ve temsil edildiği bir yönetim biçimidir” (akt. Suğur, 2013, s.81)
18
KAYNAKÇA Aslan, A. Kadir (Mayıs 2001). Eğitimin Toplumsal Temelleri. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:5, Boyacı, A.(Editör)(Haziran 2012).Eğitim Sosyolojisi. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları Suğur, N.(Editör)(Mayıs 2013). Sosyolojiye Giriş. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yayınları, No:2551 Tezcan, M.(1985). Eğitim Sosyolojisi.Ankara:Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, No:15, Tezcan, M(1993). Eğitim Sosyolojisinde Çağdaş Kuramlar ve Türkiye. Ankara: Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, No:170,
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.