Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi:

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi:"— Sunum transkripti:

1 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Hegel, bir sistem filozofudur. Zira felsefesini ortaya koyarken bilgi, irade, mantık, tarih ve hukuk gibi ayrı alanları birlikte ele alır ve bunları tek bir kavramlaştırma altında birleştirmeye çalışmaktadır. Ona göre felsefe: “Varlığın salt düşünme yoluyla kavranmasıdır. Varlık ile düşünce aynı özden gelir; bu anlamıyla felsefi bilgi de varlığın özüne aittir. Felsefi düşünce, bütünsel bir sistem kurmak amacı ve gereksiniminden doğmuştur.”

2 “Akla uygun olan her şey gerçek, gerçek olan her şey akla uygundur.”
G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Hegel’in felsefesi, Kant eleştirisi üzerine kurulmuştur. Kant’ın insan bilgisinin sınırlı olduğunu ve nesnenin özünde (numen) ne olacağını bilemeyeceğimizi belirtmesinin aksine Hegel insan aklının bilme yeteneğinin şüphe duyulamaz biçimde tam olduğunu ifade eder. Bu yüzden; “Akla uygun olan her şey gerçek, gerçek olan her şey akla uygundur.”

3 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Ayrıca Hegel, Kant’ın “akıl” ile “salt anlama yetisi” arasındaki ayrımını daha da ileri götürmüş, anlama yetisinin sıradan tanımlama, sabitleştirme ve düzenleme faaliyetlerine karşın spekülatif ve pratik aklın daha farklı bir kullanıma elverişli olan, sentez yapma kapasitesinin alanını genişletmek ister. Ona göre Kant’ın saf ve pratik akıl ayrımı ile estetik ve yargı gücü ayrımları, son tahlilde, insanı dışlamaktadır.

4 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Hegel’in iç ayrımlara dayanan bütünlükçü felsefesinde, kökeni Herakleitos’a kadar götürülebilecek diyalektik yöntemin etkisi ve karşılıklı dönüşümlere yapılan vurgu önem taşımaktadır. “Varlık”, “yokluk” ve “oluş” diyalektik süreçte bir arada barınır. Bunlarla birlikte okunabilecek “tez”, “antitez” ve “sentez” de varlığın yokluğa ve yeni bir oluşa yöneldiği iç içe geçmişliği ifade eder.

5 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Tüm bunlar, diyalektik sürecin durdurulamaz bir değişim vurgusunu içinde barındırdığına işaret etmektedir. Her kavram ya da varlık, kendi antitezini kapsar ve onunla birleşerek bir sentez yaratır. Bu üçlü yapı, Hegel felsefesinin hem temelini hem de diyalektik akışın ve yöntemin ritmini oluşturur.

6 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Hegel felsefesinin önemli boyutlarından birini de, Türkçe’de “Tin” “Ruh” ya da “Espri” olarak anılan “Geist” kategorisi üzerine düşünceleri oluşturur. Geist, sanatta izlenim, dinde içgörü, felsefede ise düşünce (idea) olarak ortaya çıkar. Hegel, “Sübjektif Geist”, - “Objektif Geist” ve - “Mutlak Geist” biçiminde diyalektik bir oluş sürecine göndermede bulunan gelişimi, fenomenolojik yaklaşımı ile felsefesinde ele alır.

7 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Sübjektif Geist; antropolojinin ele aldığı, insan bireyi kılığında kendisini gösteren ve fakat insanda henüz uyku halinde bulunan tindir. Bu aşamada insan, benlik bilincinden uzak ve yalnızca güdüleri ve duygularıyla hareket eden pozisyondadır. Objektif Geist; Doğa halinde, kör bir kuvvet, türün yayılması içgüdüsü şeklinde görünen şey, bir sonraki gelişme düzeyinde varlığını şekil değiştirmiş olarak sürdürür; o, artık evlenme aktinde, yasal kovuşturmada, yasanın düzen ve disiplin altına sokarak, soylulaştırmış olduğu içgüdü olmak durumundadır. Böylece sübjektif geist da kendisini, sosyal ve politik ilişkiler alanında nesnelleştirir. Tin felsefesinin ikinci alanını oluşturan objektif geist, işte bu şekilde etik ve siyaset felsefesi olarak kurulur.

8 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi: Mutlak Geist; Hegel’in felsefesinin son durağı mutlak geist’dır. Daha doğrusu, onun sistemi Mutlak’ın bilgisinde doruk noktasına erişir. Diyalektik süreçte, Mutlak’ın bilgisi sübjektif geist ile objektif geistin sentezinde bulunur. Akla uygun olan her şey gerçek, gerçek olan her şey akla uygun olduğu için, yani aynı anlama gelecek şekilde, düşünce veya İdea olduğu için Hegel’e göre, buradan bir kimsenin Mutlak’a ilişkin bilgisinin gerçekte Mutlak’ın kendisini insanlığın sonlu ruhu aracılığıyla bilmesi olduğu sonucu çıkar. Mutlak’ın ben bilincinin insanlığın ruhunda nasıl ortaya çıktığını, Hegel son bir diyalektik hareketle, insan zihninin sırasıyla sanat, din ve felsefe evrelerinden geçerek ilerleyişiyle açıklar. Bu husus Hegelci İdealizmin berraklaşmasına işaret eder.

9 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Mülkiyet: Hegel felsefesinde nesnelere sahip olmak, bireyin kişiliğini keşfetmesidir. Mülkiyet, insanın kendisini kişi olarak somutlaştırdığı etmen halini almaktadır. Buradan da toplumsal-objektif ahlâka kapı açılmaktadır. Zira böylece birey, topluluğun aklî yasalarına uymak ve hatta boyun eğmek durumunda kalır.

10 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Mülkiyet: İradenin nesneye yönelmesi olarak mülkiyet, insanın nesneyi kendi isteklerinin tatmini için kullanmasını olanaklı kılar. Burada bahsi geçen mülkiyet, özel mülkiyettir. İnsanlar kişilik olarak eşit sayılsa da, yetenek yönünden eşit değildir. Ortak mülkiyet ise, insan iradesinin özgür biçimde belirmesi olanağını kaldırdığı için Hegel tarafından kabul edilmez.

11 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Sözleşme: Hegel’e göre birey ne zaman ki kendi denetimi altındaki bir şeyi başkasına devretmeye karar verir, o zaman bu işlemler sözleşme yoluyla geçerlilik kazanır. Dolayısıyla sözleşme, mülkiyetin antitezidir. Eşyaya sahip olan kişi, eşya üzerindeki haklarından birbiri adına ve karşılıklı olarak vazgeçebilir. Bu vazgeçmeyi gerçekleştiren kurum sözleşmedir.

12 Sözleşme: Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı:
G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Sözleşme: Sözleşme, mülkiyetin el değiştirmesi olarak da kabul edilebilir. Hegel’e göre mülkiyet yalnızca maddi nesneleri değil, çalışmayı, hizmet faaliyetlerini de kapsar. Bu açıdan sözleşmeyle birey, hem kendine hem de başkalarına karşı korunur. Çünkü sözleşme Hegel felsefesinde özgürlüğün gelişmesi için zorunlu, vazgeçilemez ve kaçınılamaz bir zorlama olarak algılanmaktadır.

13 Devlet: G. W. F. HEGEL (1770-1831) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı:
Hegel, Hukuk Felsefesinin Prensipleri başlıklı kitabında devleti, sadece bilincin kavradığı bir ihtiyaç ya da model olarak değil, tarihin kavranışında bir zorunluluk olarak almaktadır. Bu yaklaşımla, evrensel aklın devlette varlık bulmasını, yani devletin akla ve böylece gerçeğe uyması anlamında ussallaştırılmasını kabul etmektedir. Hegel’de sivil toplum ile devlet, birbirleriyle ilişkili iki bağlam olarak ele alınır. Hegelci devlet, bireyin maddi ve ekonomik ilişkiler alanını, yani sivil toplumu da içermektedir. Hegel’in devleti, böylece, aileden itibaren toplumla örtüşen ve toplumun kendisi olan bir varlığa dönüşmektedir.

14 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Devlet: Devlet, bütün vatandaşların gerçek bir birlik yaratacak şekilde kaynaşmasının sonucudur. Dolayısıyla kişi, devlet ölçeğinde, kendi evrensel varlığını tanır ve gerçekleştirir. Devlet bir araç değil, amaçtır. Böylece devlet, siyasal egemenliğin aracı olan bir aygıt olarak ele alınmamış olur. Bireyden daha yüksek bir amaç olduğu için bireylerin fedakarlıklarını gerektirir.

15 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Anayasa ve Egemenlik: Hegel’e göre anayasa, halkın ve ona ait, onunla bütünleşik devletin ruhunu ifade ve temsil etmektedir. Bir yandan devletin, diğer yandan yurttaşların eylem ve işlemlerinin tümü yalnızca anayasaya bağlıdır. Anayasa, devletin varlığı ile bitimsiz ve sınırsız yaşama süresini de güvence altına almaktadır. Bu ise devletin tarihsel sürekliliğinin güvence altına alınması demektir. Hegel’e göre anayasa, bir ulusun ve onun devletinin sağ kalması için ülküleştirilmiş bir gereklilik olarak gözükmektedir.

16 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Anayasa ve Egemenlik: Hegel’e göre anayasayı genel süreç içinde ortaya çıkmış ve yaratılmamış bir şey olarak varsaymak gerekir. Anayasa, kendi başına ve kendisi için var olan, kutsal, değişmez ve yaratılmış olan yer kürenin üstünde yer alır. Anayasanın ilkelerinin ihlal edilmeden ve yozlaştırılmadan uygulanmasının garantisi ise halkın yükümlülüğüdür.

17 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Anayasa ve Egemenlik: Hegel’in egemenlik anlayışında Rousseau ve Montesquie’yü eleştirerek konum aldığı gözlemlenebilmektedir. Özellikle Rousseau’nun halk egemenliği kuramını açıkça reddeder; zira ona göre halk, kendi kendini yönetmek için yetişkin ya da ergin değildir. Halkın iktidarını reddetmekle kalmaz ve onun yerine bir monark ve yasama erkine sahip bir hükümeti yerleştirir.

18 G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Hukuk ve Devlet Anlayışı: Anayasa ve Egemenlik: Hegel’in Montesquie’nün “kuvvetler ayrılığı” görüşünü de reddeder. Ona göre kuvvetler ayrılığı, devlete, özellikle monarşik devlete güvensizlik içerir. Oysa yasama, yürütme ve yargı erk ve fonksiyonları tek bir merkezde toplanmalıdır. Gerçek ve akla uygun olan yönetim, monarşidir. Hükümdar, devlette nihai karar yetkisine sahip olan iradedir. Bu sistemde devlet, ortak iradenin veya çoğunluk iradesinin değil, evrensel ve ussal iradenin ifadesidir.

19 Karl Marx( ) Marksizm: Marksizm; bilim, felsefe ve politikadan oluşan bütünsel bir yapıdır. Marksizm, bilimde determinist, felsefede materyalist, politikada ise devrimcilik unsurlarını bir yapı olması nedeniyle birbirleriyle ilişkili biçimde ve bir arada barındırır. Marx ismiyle anılsa da, Marksizm, tarihsel ve biyolojik bir varlık olarak Marx denilen insandan ibaret değildir. Marksizm, Marx ve Engels tarafından bilimsel temelleri atılan ve kendi tarihinde farklı dönemlerde, farklı coğrafyalarda ve farklı isimlerce çeşitlenen ve kendi iç diyalektiğini haiz bir düşünce dünyasını da içerir.

20 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe: Düşünce tarihi açısından bir dönüm noktası olan Marksizmin önemi, daha çok sosyolojik ve iktisadi açıdan ele alınmaktadır. Ancak Marx, kurmuş olduğu perspektifle tüm insanlık ve zamanlar için bir açıklama şeması sunmuş, böylelikle felsefi bütünlüklü ele alışa yaslanmıştır. Bu felsefi yaklaşım aynı zamanda bir praksis felsefesi olarak şekillendiği için Marksizmin düşün alanı yanında eylem alanına da eş önem verdiği söylenebilir. Bu, Marx’ın filozofa biçtiği misyonla da ilgilidir. Bu misyon en iyi biçimde, 11. Tez olarak bilinen kendi sözleriyle özetlenebilir: “Filozoflar dünyayı, sadece çeşitli biçimlerde yorumladılar; oysa sorun onu değiştirmektir.”

21 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe : Böylece, pozitivizmin dışladığı felsefe Marksist anlayışla yeni bir biçim almış ve bilimsel bilgi ile bütünleşme noktasına taşınmaya başlamıştır. Marx’ın düşünsel etkileşim temelleri üç başlık altında toplanabilir: Diyalektik ve bütünlük gibi kavramlar açısından Alman idealist felsefesi ve özellikle Hegel. Burjuvazi, sınıf ve devrim gibi kavramların temellendirilmesi açısından Fransız sosyologları Saint-Simon ve Fourier. Mübadele değeri, sermaye, üretim ve dağıtım gibi kavramlar açısından İngiliz iktisatçılar Adam Smith ve David Ricardo.

22 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe : Marksist felsefe, toplumsal gelişimin belirleyici gücünün ne dış doğa, ne de insan doğası olduğunu kanıtlama uğraşındadır. İnsanlar, toplumsal üretim, yani kendilerinin ve başkalarının gereksinimlerini karşılama süreci içinde dünyayı dönüştürürler. Üretim güçlerinin gelişimi, toplumsal ilişkilerin niteliklerini ve insanların yaşam tarzlarını belirler.

23 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe : Marx, özellikle diyalektikle ilgili görüşleriyle ve kapitalizme ilişkin eleştirileriyle bilinir. Marx’a göre gerçekten var olan her şey, maddenin diyalektik hareketi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, diyalektik sadece düşünceler için değil, doğadaki her şey için de geçerlidir. Marx, Hegelci diyalektiği ödünç alır; ancak Hegel’in diyalektik kavrayışında temele Geist’ın yani Tin’in başatlığı, Marx’ta yerini Madde’ye bırakır. Bu yüzden Marksizmin diyalektiği ele alışı İdealist değil, Materyalist bir çerçevede gerçekleşir.

24 Marksizmin diyalektik anlayışında içerilen kurallar şunlardır:
Marksizm - Karl Marx( ) Marksist Felsefe : Marksizmin diyalektik anlayışında içerilen kurallar şunlardır: Her şey her zaman değişir. Değişim sırasında bütün varlık ve öğeleri, zıtları da dahil olmak üzere birbirlerini etkiler. Her şey kendi zıddını beraberinde getirir ve kendi zıddını yaratır. Nicel alanda ortaya çıkan değişme, bir süre sonra, nitel alana da yansır.

25 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe : Diyalektik yöntem toplumsal yaşama uygulandığında, gelişmenin harekete geçirici gücü Hegel’de olduğunun aksine bir ulusun Geist’ı değil, verili toplumsal formasyondaki üretim süreçlerini de belirleyen, çatışmalı bir sürecin bileşenleri olan sınıflardır.

26 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe : Marksist felsefenin bir diğer önemli kavramı ise yabancılaşma’dır. Yabancılaşma, genel olarak, insanın kendi kendisinden kopmasına, asıl bilincinden uzaklaşmasına yol açarak, onu insanlığından uzaklaştırmaktadır. İnsanın kendi yarattığı şeylerden kopması, bunları kendi dışında soyut, üstün bir varlık ve güç olarak görmesi bunlara tabi olması Marx tarafından yabancılaşma olarak adlandırılır.

27 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marksist Felsefe : Marx, temelde üç yabancılaşma tipi öngörür: - Ekonomik Yabancılaşma: İşçi, iş gücünü satarak, makul koşullar altında kalmak suretiyle onu kapitaliste bırakır. İşçinin, ürettiğine ulaşmasını engellemeyle sonuçlanan bu süreç, ekonomik yabancılaşmadır. Dinsel Yabancılaşma: Marx, insanı dünyaya razı etmek anlamında ele aldığı dini, sömürünün üzerinden gerçekleştirildiği temel araçlardan biri olarak görmektedir. Din, egemen sınıfların ideolojisi olarak yabancılaşmaya hizmet etmektedir. Politik Yabancılaşma: Asıl üretici sınıfın siyasal iktidarda olmaması anlamında bir yabancılaşmadır.

28 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marks’ın Hukuk ve Devlet Anlayışı: Marx, maddi-ekonomik ilişkiler alanı ile siyasal ilişkiler alanı olan hukuk ve devlet arasındaki ilişkinin, Hegel’in idealist yaklaşımıyla kavranmasının eleştirisi ile siyaset felsefesine giriş yapmıştır. Bu noktada Hegel’in iddialarının aksine, maddi-ekonomik ilişkiler alanını düzenleyen devlet değildir. Hukuku ve devleti koşullandırıp biçimlendiren maddi ve ekonomik ilişkilerdir.

29 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marks’ın Hukuk ve Devlet Anlayışı: Marksizmde maddi ve ekonomik ilişkiler altyapıyı, bu ilişkiler üzerinde yükselen kurumlar ise üstyapıyı oluşturur. Ekonomik temelli olan bu altyapı, üstyapıyı belirler; üstyapı altyapıyla etkileşir.

30 Toplumun Materyal Temeli: Altyapı
Marksizm - Karl Marx( ) Marks’ın Hukuk ve Devlet Anlayışı: Marksizmde maddi ve ekonomik ilişkiler altyapıyı, bu ilişkiler üzerinde yükselen din, sanat, felsefe, ahlâk ve hukuk ise üstyapıyı oluşturur. Ekonomik temelli olan bu altyapı, üstyapıyı belirler; üstyapı altyapıyla etkileşir. Toplumun Materyal Temeli: Altyapı Materyal Üretim Koşulları Toplumsal Üstyapı Devlet, Hukuk, Din vs.

31 Marksizm - Karl Marx(1818-1883)
Marks’ın Hukuk ve Devlet Anlayışı: Altyapı karşısında ikincil ve bağımlı bir özellik gösteren devlet, Marksizme kadar olan değerlendirmelerde belirleyen olarak gözükmüş olsa da aslında bunun tam zıddı söz konusudur. Bu tespitten, devletin aynı zamanda toplumsal evrim sürecinin son aşaması olmadığı ve mutlak da olmadığı sonucu çıkmaktadır. Devleti var eden tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşullar ortadan kalktığında devlet de kural olarak ortadan kalkacaktır.

32 Marks’ın Hukuk ve Devlet Anlayışı:
Marksizm - Karl Marx( ) Marks’ın Hukuk ve Devlet Anlayışı: EKONOMİK ÜRETİM İLİŞKİLERİ Toplumsal sınıf yok Çatışma yok İLKEL KOMÜNALİZM Devlet ve hukuk, ilkel ve organik düzeyde Efendiler ve köleler Çatışma ve sınıf mücadelesi KÖLECİ ÜRETİM TARZI Devlet ve hukuk, yönetici sınıfın çıkarlarını korumak ve çalışanları sömürmek için gelişmekte Feodal lordlar ve serfler FEODAL ÜRETİM TARZI Devlet ve hukuk, toprağa bağlı serflerin sömürülmesini sağlamakta Burjuvazi ve proletarya KAPİTALİST ÜRETİM TARZI Devlet ve hukuk, üretim araçlarının özel mülkiyetini korumakta Diktatörlük ve proletarya Devrimci sınıf mücadelesi SOSYALİST ÜRETİM TARZI Devlet ve hukuk, kapitalist yapıları kırmak ve komünizmi kurmak için kullanılmakta Sınıf mücadelesi yok KOMÜNİST ÜRETİM TARZI Devlet ve hukuk, anlamsız olduğu için bitmiş ve komünist ahlakla yer değiştirmiş


"G. W. F. HEGEL ( ) Hegel’in Felsefesi:" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları