Download presentation
Презентация загружается. Пожалуйста, подождите
1
EDEBİ SANATLAR Edebi Sanat:
EDEBİ SANATLAR Edebi Sanat: Edebiyatta, anlatımı zenginleştirmek, renklendirmek ve daha çarpıcı bir duruma getirmek için temelde benzet me esasına dayalı söz ve manaya bağlı anlatım inceliği ve özelliğine «edebi sanat»denir.
2
EDEBİ SANAT TÜRLERİ Mecazlarla İlgili Sanatlar Anlamla İlgili Sanatlar
Sözle İlgili Sanatlar MURAT AYDOĞDU
3
A) Mecazlarla İlgili Sanatlar
Mecaz-ı Mürsel Teşbih İstiare Tariz
4
1. MECAZ Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlamlarla yapılan edebi sanattır. Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılmasına denir. Mecazda benzetme amacı güdülür, kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Kız senin sebebine / Yanar yüreğim yanar” Konuşulanlara kulak verirsen kazançlı çıkarsın” (dikkatli dinlersen) Burnundan yanına varılmıyor” (kibir, büyüklenme) Bugün yine ağırdan alıyor.
5
2. MECAZ-I MÜRSEL Benzetme amacı güdülmeden bir sözün, aralarındaki ilgi dolayısıyla bir başka söz yerine kullanılmasıdır. Bu sanatta benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay, netice-olay gibi ilgiler vardır. yani bunlardan biri söylenerek diğeri kastedilir. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl (bayrak) Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek. (yağmur; çünkü yağmur bereket getirir) Ayağını çıkarmadan girebilirsin. (ayakkabı) Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor. (Ankara’daki siyasiler) Orhan Veli’yi okur musun? (eserlerini)
6
2. MECAZ-I MÜRSEL Sobayı yakmak. (içindeki odunu)
Feneri yakmak. (içindeki fitili) Sınıf ayağa kalktı. (öğrenciler) Anadolu hepinize hınç, şüphe ve emniyetsizlikle bakıyor. (Anadolu halkı) O günlerde Konya’nın nasıl yaşadığını ve ne düşündüğünü bilemiyoruz. (Konya halkı) MURAT AYDOĞDU
7
3. TEŞBİH (BENZETME) Aralarında türlü yönlerden benzerlik ilgisi bulunan iki şeyden zayıf olanı nitelikçe daha üstün olana benzetme sanatıdır. Benzetmede dört öğe bulunur: 1. Benzeyen (zayıf olan) 2. benzetilen (üstün olan) 3. benzetme yönü 4. benzetme edatı Bunlardan ilk ikisi temel öğe; son ikisi yardımcı öğedir.
8
3. TEŞBİH (BENZETME) Eviniz kutu gibi küçücük bir evdi
Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü sürmeli Garibanlar yolunuyor kaz gibi Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem Gül yüzünde güller açar MURAT AYDOĞDU
9
a. Tam Benzetme (ayrıntılı benzetme)
Benzetme unsurlarının tümü kullanılarak yapılan benzetmedir. Ali aslan gibi cesurdur. Cennet kadar güzel vatanımız var. MURAT AYDOĞDU
10
b. Teşbih-i Beliğ (UZ BENZETME)
Benzetme unsurlarından ikisi, temel öğeler, kullanılarak yapılan benzetmedir. Dudaklarının arasından inci dişleri kendini gösteriyordu. Ceylan gözlüm. Sırma saçlım Gül yüzünde güller açar. O adam tilkinin biridir. Ölüdeniz Muğla’dadır. MURAT AYDOĞDU
11
c. Kısaltılmış Benzetme
Benzetme yönü söylenmemiş benzetmelerdir. Sen de baban gibisin. Nokta kadar ağzı vardı. MURAT AYDOĞDU
12
d. pekiştirilmiş benzetme
Benzetme edatı bulunmayan benzetmelerdir. Aşk pırıl pırıl, ilâhî bir mumdur. Yumuşak bir el olmuştu saçlarımda rüzgâr Akşam, yol gibi gezer. Sükûn su gibi dolar. MURAT AYDOĞDU
13
4. İSTİARE Bir sözü benzerlik ilgisiyle kendi anlamı dışında kullanmaktır. Yani bir kelimeyi kendisine benzeyen başka bir varlığın yerine kullanmaktır. Benzetmenin asıl öğelerinden (benzeyen-benzetilen) biriyle yapılan benzetmedir. Türk askeri aslan gibi cesurdur. İkiye ayrılır:
14
a) Açık İstiare Kendisine benzetilen öğe ile yapılır. Benzeyen öğe kullanılmaz. Gökyüzünün kandilleri (yıldız) yanmıştı Bir med zamanı gökyüzü kurşunla (bulut) örtülü Havada bir dost eli (rüzgâr) okşuyor tenimizi Doya doya sevemedim kuzumu (çocuk) MURAT AYDOĞDU
15
a) Açık İstiare Sadece benzetilen öğe ile yapılır.
Bir gün gelecek sen de perişan olacaksın Ey gonca (sevgili) bu cemiyeti her dem mi sanırsın İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece” Aslanlarımız bu maçta da iyi mücadele etti. MURAT AYDOĞDU
16
b) Kapalı İstiare Benzeyen öğe ile yapılır, kendisine benzetilen söylenmez. Ama benzerlik yönü ya söylenir ya da anlaşılır. Her kapalı istiarede aynı zamanda bir teşhis sanatı görülür. Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi. (insan; boynu bükük, tanıyor) MURAT AYDOĞDU
17
b) Kapalı İstiare Yüce dağların başında
Salkım salkım olan bulut (üzüm; salkım salkım) Ahmet, kükreyerek rakibinin üzerine saldırdı. (aslan; kükreyerek) Bükün boynunuzu bayraklar bükün. (insan; bükün boynunuzu) Çamlar hüzünlü, yollara düşmüş söğüt çınar (insan; hüzünlü, yollara düşmüş) Yedi yıl süren hikâyemizi dinlemiş ihtiyar çınardan. (insan; ihtiyar) MURAT AYDOĞDU
18
c. Yaygın İstiare Benzeyenle kendisine benzetilen arasındaki birden çok benzerlik ilgisi sırasıyla anlatılarak benzetme yapılırsa buna yaygın istiare (temsili istiare) denir. Ama iki unsurda biri söylenir. Bu yönüyle yaygın benzetmeden ayırt edilir. Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Burada insan (ruh) bir "sessiz gemi"ye benzetilmiş, dünya da bir "liman" olarak değerlendirilmiştir. MURAT AYDOĞDU
19
5. Teşhis (Kişileştirme)
İnsan dışındaki varlıkların insana özgü davranışlarla anlatılması sanatına teşhis denir. Düşünür ağaçlar aylarca gelecek baharı Çevre yanın lâle sümbül bürümüş Gelin olup süslendin mi yaylalar Öldüğü gün gök ağlamıştı. MURAT AYDOĞDU
20
6. İNTAK (NTK, Konuşturma)
İnsan dışı varlıkları konuşturma sanatına intak denir. (Her intakta bir teşhis sanatı mutlaka vardır. ) Düşünür ağaçlar aylarca gelecek baharı Çevre yanın lâle sümbül bürümüş Gelin olup süslendin mi yaylalar Öldüğü gün gök ağlamıştı. MURAT AYDOĞDU
21
6. İNTAK (NTK, Konuşturma)
Ben gidersem sazım sen kal dünyada Gizli sırlarım aşikar etme Lâl olsun dillerin söyleme yada Garip bülbül gibi âh ü zâr etme Sordum sarı çiçeğe Annen baban var mıdır Çiçek eydür: -Derviş baba, Annem babam topraktır
22
A) Anlamla İlgili Sanatlar
Tevriye Hüsn-i Talil Mübalağa İstifham Tezat Nida Tecahül Arif 10. Tekrir Telmih Sehli-i Mümteni Tenasüp
23
1. TEVRİYE Bir sözün birden fazla anlama gelecek biçimde kullanılması sanatıdır. Bu sanatta sözün bütün anlamları gerçektir. Amaç yakın anlam söylenip uzak anlam kastedilir. Bu kadar letafet çünkü sende var Beyaz gerdanında bir de ben gerek ben: 1. kişi zamiri ve vücuttaki koyu renkli leke (kastedilen, ikincisi, yani uzak olan) Avazeyi bu aleme Davud gibi sal Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş
24
1. TEVRİYE Verdim gönül o gül-ruhun aline aldanıp
Etmezdi kimse eylediğim rengi ben bana al: yakın: kırmızı; uzak: hile Sordum Nigâr’ı dediler ahbab Semt-i Vefa’da doğru yoldadır. Vefa: yakın: sözünde durma; uzak: Vefa semti Doğru yol: yakın: dürüstlük; uzak: sokak adı Ama burada uzak anlamın kastedildiğine dair başka bir iz yok.
25
1. TEVRİYE Koyup kaldırmada ikide bir de
Kazan devrildi, söndürdü ocağı Gül gülse daim ağlasa bülbül acep değil Zira kimine ağla demişler kimine gül
26
2. HÜSN-İ TALİL (GÜZEL SEBEP GÖSTERME)
Gerçek nedeni herkes tarafından bilinen bir olayı daha güzel bir nedene bağlayarak anlatma sanatıdır. Ateşten kızaran bir gül arar da Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi Ey sevgili sen bu ilden gideli Yaprak döktü ağaçlar, coştu gökyüzü
27
2. HÜSN-İ TALİL (GÜZEL SEBEP GÖSTERME)
Tarihini aksettirebilsin diye çehren Kaç Fatih’in altın kanı mermerle karışmış Hâk-i pâyine yetem dir ömrlerdir muttasıl Başını taşdan taşa urup gezer avare su Yemyeşil olmuş hasretinden Bulutlara hasretinden
28
3. MÜBALÂĞA (ABARTMA) veya fazla göstermeye mübalağa denir.
Bir durumu, nesneyi, varlığı olduğundan daha az veya fazla göstermeye mübalağa denir. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda Dağda yaprak kalmadı Yarama bağlamaktan Alem sele gitti gözüm yaşından Akdeniz’in dalgası gönlüm kadar taşmadı
29
3. MÜBALÂĞA (ABARTMA) Biz bülbül-i muhrik-dem-i gülzar-ı firakız Ateş kesilir geçse saba gülşenimizden Merkez-i hake atsalar da bizi Küre-i arzı patlatır çıkarız Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın Gömelim gel seni desem tarihe sığmazsın Sekizimiz odun çeker Dokuzumuz ateş yakar Kaz kaldırmış başın bakar Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz
30
Bir ah çeksem dağı taşı eritir Gözüm yaşı değirmeni yürütür
3. MÜBALÂĞA (ABARTMA) Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müthiş tipidir; savrulur enkaz-ı beşer… Bir ah çeksem dağı taşı eritir Gözüm yaşı değirmeni yürütür
31
4. İSTİFHAM (SORU SORMA) Soru şeklinde söyleme sanatıdır.
Cevap almak için değil de dikkat çekmek için Soru şeklinde söyleme sanatıdır. Hani Yunus Emre ki kıyında geziyordu? Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu? Nerede kardeşlerin cömert Nil yeşil Tuna? Giden şanlı akıncı, ne gün gider yurduna? MURAT AYDOĞDU
32
5. TEZAT düşünceleri bir araya getirme sanatıdır.
Zıtlık ilişkisi içinde olan kavramları, hayalleri, düşünceleri bir araya getirme sanatıdır. Aynı varlığın birbirine zıt iki yönü bir arada ifade edilir veya birbirine zıt iki varlık veya kavram arasında ilgi ve benzerlik kurulur. Dil bilgisi bakımından zıt olan kavram ve kelimeleri bir arada kullanmak sadece tezattır; tezat sanatı değildir. Kanı ol gül gülerek geldiği demler şimdi Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz (Mahir Baba) İçimde kor donar, buzlar tutuşur.
33
5. TEZAT Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Namık Kemal) Çeşm-i âşıkda imtizac etmiş Âb u âteş olup beraber dost Adûlar kahkaha eyler; güruh-ı dostan ağlar. (Burada adû-dost ve kahkaha-ağlamak arasında tezat var demek yerine, düşmanların gülmesi ile dostların ağlaması arasında tezat var demek daha mantıklı olur.)
34
Duygulanma ve heyecanlanma sonucu seslenme
6. NİDA (SESLENME) Duygulanma ve heyecanlanma sonucu seslenme sanatıdır. Ünlemlerle ya da ünlem ifade eden cümlelerle yapılır. Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı! Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!
35
7. TECAHÜL-İ ARİF (TECAHÜL-İ ÂRİFANE)
Anlatımı çekici kılmak için şairin bildiği bir şeyi bilmezlikten gelmesidir. Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mahım Kurbanın olam var mı benim bunda günahım? Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
36
7. TECAHÜL-İ ARİF (TECAHÜL-İ ÂRİFANE)
Ecel tuzağını açamaz mısın Açıp da içinden kaçamaz mısın Azat eyleseler uçamaz mısın Kırık mı kanadın kolların hani
37
8. TEKRİR (Tekrar) Anlatımı çekici kılmak için bazı kelimelerin veya kelime gruplarının cümle içinde veya arka arkaya gelen cümlelerde tekrarlanmasıyla yapılan edebi sanattır. Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince Nefesten yumuşak yağan bu yağmur Bu yağmur, bu yağmur bir gün dinince Aynalar yüzümü tanımaz olur (Necip Fazıl).
38
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi
8. TEKRİR(Tekrar) Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır (Necip Fazıl)
39
8. TEKRİR(Tekrar) Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz. (Yunus)
40
9. TELMİH (Anıştırma-Hatırlatma)
Herkesçe bilinen bir kişi, bir olay veya inanışa şiirde işaret etme sanatına telmih denir. Gözyaşı döksem Nuh tufanına denk Vefasız Aslı’ya yol gösteren bu Kerem’in sazına cevap veren bu Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi
41
10. SEHL-İ MÜMTENİ Söylenmesi kolay gibi görülen fakat aslında zor söylenebilen anlatımlardır. Yunus Emre’de çok görülür. Beni bende demen bende değilem Bir ben vardır bende benden içerü Zannetme ki şöyle böyle bir söz Gel sen dahi söyle böyle bir söz
42
11. TENASÜP (UYGUNLUK) Şiirde anlamca ve çeşitli yönlerden ilgili olan kelimeleri bir arada kullanma sanatıdır. Bir elinde gül bir elde cam geldin sakiya Hangisin alsam gülü yahud ki camı ya seni Ne efsunkâr imişsin ah ey didar-ı hürriyet Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esaretten (Namık Kemal) Burada hürriyet ile kurtulmak; esir ile esaret arasında tenasüp var.
43
11. TENASÜP (UYGUNLUK) Bir şâhda iki gonce-i gül
Birbirlerine olurdu bülbül. Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabib Kılma derman kim helâkim zehri dermanındadır. (Fuzulî) Burada geçen dert, ilâç, tabip, derman, zehir kelimeleri tıbba ait kelimelerdir.
44
B) Sözle İlgili Sanatlar
Cinas Aliterasyon Akrostiş Seci
45
1. CİNAS Ses bakımından (okunuş ve yazılışları) aynı veya birbirine çok yakın; fakat anlamları ayrı olan kelimelerin bir arada kullanılmasına cinas denir.genellikle cinaslı kafiye olarak kullanılır. Sesteş kelimeler cinas için en uygun olanlardır. Gayet çoktur değil benim yaram az Bana yardan gayrı cerrah yaramaz Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya Ben yarimden geçmezem götürseler asmaya
46
1. CİNAS Kısmetindir gezdiren yer yer seni
Göğe çıksan akıbet yer yer seni Dûş olup bir taze yare Cana açtım bir taze yara (End. Vasıf) Yokken güneşin eşi semada Bir eş görünürdü şemse mada (suda) (İsmail Safa) Bir evde dü zen (iki kadın) olsa o evde düzen olmaz. (Fuat Paşa)
47
1. CİNAS Şah verdi, filiz sürdü, sinemde yara dalı
Şu cihanda gülmedim, yaradan yaradalı Eyleme vaktini zayi, deme kış yaz, oku yaz (Sünbülzade Vehbi) Nedir can kim anı sen nazenin canana ermezler Sana âşık olanlar yoluna cana ne vermezler
48
2. ALİTERASYON Tekrar edilerek ahenk sağlanması sanatıdır.
Bir mısrada veya cümlede aynı sesin veya hecenin Tekrar edilerek ahenk sağlanması sanatıdır. Dest-busı arzusuyla ölürsem dostlar Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su Öldük ölümden bir şeyler umarak Bir büyük boşlukta bozuldu büyü Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle (Edip Ayel)
49
Her dizenin ilk harfini, yukarıdan aşağıya doğru
3. AKROSTİŞ Her dizenin ilk harfini, yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda bir kelime çıkacak şekilde düzenle mektir. Adın anılınca yüreğime bir od düşer Yanar da ciğerim, bağrıma bir kor düşer Şâd olmak için, garip gönlüm yollara düşer Emelim olsa da vuslat; talihime hasret düşer
50
4. SECİ Düzyazıdaki kafiyeye denir.
Ey gözlerin nuru, gönüllerin sürûru, başımızın tâcı, ehl-i dilin mirâcı, Gönül hanesinün ziyası, dil hastasının şifâsı! İlâhi, kabul senden, red senden; İlâhi, şifâ senden, derd senden. Her kimi kabul edersen aziz edersin, her ne mikdar hasis ise ve her kimi reddedersen hakîr edersin.. Sinan Paşa, Tazarrunâme MURAT AYDOĞDU
51
Sözün Gücü Sözün gücü denince akla ilk gelen Yunus Emre'nin o güzelim şiiridir: «Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Bal ile yağ ede bir söz.» (Söz vardır, savaşları bitirir. Söz vardır, insanı ipe götürür. Söz vardır, her acıyı mutluluğa dönüştürür.) İnsan her düşündüğünü söylemek zorunda değildir, ama her söylediğini düşünmek zorundadır. MURAT AYDOĞDU
52
BAŞARILAR DİLİYORUZ MURAT AYDOĞDU Hocamıza Teşekkür Ediyoruz
Similar presentations
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.