GÜÇLENDİRME YAKLAŞIMI

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
KENDİNİ TANIMAK NEDİR ACABA?
Advertisements

TED ANTALYA KOLEJİ PDR SERVİSİ
GENÇLERDE ÖZGÜVEN GELİŞİMİ.
ÖZGÜVEN NE DEMEKTİR? Kendine güvenmenin ne anlama geldiği konusunda birçok yanlış görüş vardır ve bunlar özgüven kazanmada insanın önünde engel oluştururlar.Kendi.
Toplumsal Yapı ve Toplumsal İlişkiler
Yrd. Doç. Dr. Yasemin ÇAYIR
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE KAYNAŞTIRMA EĞİTİMİ
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ÖNEMİ
TOKİ ŞEHİT MUSTAFA DOLUMAY ANAOKULU
KRONİK HASTALIK TANISINA İLK TEPKİLER Fadime Şahin
EĞİTİMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ
ÇOCUK EĞİTİMİNİN ANAHTARI: ÖZGÜVEN
SINIF YÖNETİMİ ÇOCUK EĞİTİMİ “ÇOCUĞUN RUHSAL GELİŞİMİ”
REHBERLİK.
MATEMATİK EĞİTİMİ FELSEFESİ
OKULÖNCESİ EĞİTİM NEDİR?
TAHSİN YENTUR İLKOKULU
ÇANKAYA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ
EĞİTİMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ
Erken Eğitim Şeyda Altuntaş
GELİŞİMSEL YAŞAM KRİZLERİNE MÜDAHALE SÜRECİ
Aile İçi İletişim.
ENGELLİLER AİLE VE ÇEVRE
ANNE BABA TUTUMLARI Karatay Rehberlik ve Araştırma Merkezi.
OKUL BAŞARISIZLIĞI.
ÇOCUĞUN OKULA UYUM BAŞARISINI ARTTIRMAK İÇİN VELİYE DÜŞEN GÖREVLER
REHBERLİK HAZIRLAYAN Uzm. Psk. Dan. Elif ÇORUHLU
ÇANKAYA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ
7-19 YAŞ AİLE EĞİTİMİ PROGRAMI
REHBERLİK SERVİSİNİN TANIMI VE İLKELERİ
Mentör Öğretmenlik.
1. GÜÇLENDİRME YAKLAŞIMI
Eğitimin ve Toplum.
BÖLÜM 11 ORTA ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE FİZİKSEL GELİŞİM.
Bölümün Amacı Bu bölümün amacı, örgütlerin çevrelerindeki değişimleri nasıl değerlendirmeleri gerektiği ve bu değişimlere nasıl yanıt verebilecekleri.
6. BÖLÜM EĞİTİMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ
KENDİNİ TANIMA Ses tonumuzun ve davranışlarımızın, yani iletişimde mesajlarımızın % 90'ının kontrolünü elimizde tutabilmemiz ancak kendimizi tanımamızla.
KİŞİSEL GELİŞİM & İKY.
DİĞER TUTUMLAR.
BÖLÜM 7 AHLAKİ GELİŞİM, DEĞERLER ve DİN. BÖLÜM 7 AHLAKİ GELİŞİM, DEĞERLER ve DİN.
BÖLÜM 13 DEPRESYON VE İNTİHAR DAVRANIŞI. BÖLÜM 13 DEPRESYON VE İNTİHAR DAVRANIŞI.
Kişisel Rehberlik.
Sunum Akışı Kuraldışı/Problemli davranış nedir?
ÇOCUK VE SUÇ.
Öğrenciyi Tanıma Yrd. Doç. Dr. İhsan Sarı.
Radardanismanlik.com.tr 1 RADAR EĞİTİM DANIŞMANLIK radardanismanlik.com.tr EĞİTİMDE KALİTE RADAR EĞİTİM DANIŞMANLIK TAKIM ÇALIŞMASI.
BİREY MERKEZLİ TERAPİ.
Okul Öncesi Eğitim Dr. Burcu Çabuk.
Anadolu Üniversitesi, Eğitim Fakültesi,
Aile Katılımı Nedir? Çocuğun gelişimi hakkında anne babaları bilgilendirme. Anne babalara duygusal destek sağlama. Çocuklarına öğretmenlik ve rehberlik.
AİLE, ÇOCUK, ÖĞRETMEN İLETİŞİMİNİN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
2. Sosyal Hizmet – Topluma Hizmet
Eğitim Sisteminde Öğretmenin Görevleri, Rolleri ve Yeterlikleri
Prof. Dr. Yasemin ışıktaç
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ROGRAMLARI-I
Risk faktörleri-koruyucu faktörler perspektifi
ERGENLİK DÖNEMİ ANNE-BABA SORUMLULUKLARI
ŞİDDET.
SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN ZİHİNSEL,DUYGUSAL VE SOSYAL SAĞLIĞIN ERGEN BİREYLER AÇISINDAN ÖNEMİ.
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
Doç.Dr.Mehmet Merve ÖZAYDIN
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
AİLEDE İLETİŞİM.
Erken Çocukluk Döneminde Sağlık Bilimleri Fakültesi
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü
Gruplarla Sosyal Hizmet Dersi (Sosyal Çalışma Mesleğinin Yöntemleri)
1 EĞİTİMDE YARATICI DRAMA EĞİTİMDE YARATICI DRAMA.
Sunum transkripti:

GÜÇLENDİRME YAKLAŞIMI Sosyal Hizmet Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Zafer DANIŞ

“Güç” kavramı; bireylerin bir şeyi bağımsız olarak yapabilmesi veya başkaları üzerinde kontrol ve etkilemeye olanak sağlayan kaynaklara sahip olmak, biçiminde tanımlanmaktadır (Barker, 2003).

Tüm dünyada, “sosyal hizmet uzmanları” genellikle, çeşitli gereksinimlerini karşılayamayan, güçsüz ve zayıf düşmüş bireyleri güçlendirme misyonu olan, profesyonel meslek elemanları olarak kabul görmektedirler.

Buradan hareketle “güçlendirme”; bireylerin güçlerini fark etmeleri ve kullanmalarına yardımcı olmayı hedefleyen bir mesleki müdahale sürecidir. Sosyal hizmet uygulamalarında sıklıkla kullanılan bir yaklaşım olarak

“güçlendirme”; insanların, örgütlerin veya toplumların, “kendi yaşamları üzerinde kontrol yetisine” sahip olabilmesi anlamına gelmektedir. Bireylere, gruplara, ailelere ve toplumlara; kendi içlerindeki ve çevrelerindeki kaynakları keşfetmelerine ve kullanmalarına yardım etme sürecidir.

“Güçlendirme”, “sosyal hizmet uzmanının damgalanmış bir grup içinde üyelik üzerine kurulu negatif değerlendirmelerin oluşturduğu güçsüzlüğü azaltmayı amaçlayan aktiviteleri gerçekleştirmesi sürecidir”

Barker ise güçlendirmeyi, “sosyal hizmet uygulamasında bireylerin, ailelerin, grupların ve toplulukların kişisel, kişiler arası, sosyo-ekonomik ve politik gücünü artırmalarına ve koşullarını geliştirmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bir süreç” olarak tanımlamaktadır.

Diğer bir tanıma göre güçlendirme, bireylerin, grupların ve toplulukların kendi yaşamları üzerinde kontrol sahibi olmaları, kendi amaçlarını başarmaları ve yaşam kalitelerini en üst düzeye çıkarabilmeleri için çalışmaları sürecidir.

Gutierrez ise güçlendirmeyi, “bireylerin yaşam durumlarını geliştirmek üzere harekete geçebilmeleri için kişisel, kişiler arası veya politik gücü artırma süreci” olarak tanımlamıştır.

Güçlendirme süreci, çevre üzerinde hâkimiyet, self-determinasyon ve kişinin yaşamını olumsuz etkileyen sosyal güçlerin tanınması gibi unsurları öne çıkarmakta, sosyal adaleti vurgulayan boyutuyla bireyin özgürleşmesi sürecinde toplum üyeleri arasında ortaklık ve eşitlik kurma idealini savunmaktır.

Tüm bu tanımlarda da görüleceği gibi güçlendirme yaklaşımı, sosyal hizmet mesleği ve disiplini çerçevesinde özellikle önemli bir yere sahip olan ve birey için değil birey ile birlikte başarıya ulaşma felsefesini kabul eden bir yaklaşımdır.

Yaklaşım, bireyi çözüm sürecine dâhil etmeyen ve onu bir özneden çok nesne olarak gören yaklaşımların alternatifi olarak gündeme gelmiştir. Güçlendirme yaklaşımı, sorun yaşayan bireyi kendi çözümünü bulma yönünde güçlendirmek, onu çözümün baş mimarı yapmak ve baş etme kapasitesi gelişmiş güçlü bireyler oluşturmak amacın-dadır.

İnsanlar, kendilerini ekonomik sistem, hukuk ve adalet sistemi, din ve eğitim sistemi karşısında güçsüz hissedebilmektedirler. Gücün olmaması, ekonomik güvencenin olmaması, politik alanda deneyimin olmaması, bilgiye ulaşamama, mali desteğin olmaması,

soyut ve eleştirel düşünce konusunda eğitimin olmaması, fiziksel ve duygusal açıdan stres yaratan faktörlerdir. Bireyler, çevreleriyle ilişkilerinde güçsüzlük yaşarlar ve bu deneyimi içselleştirerek kendilerini çaresiz hissedebilirler.

Güçsüzlük, “kendini suçlama tavrı, genelleştirilmiş güvensizlik duygusu, sosyal etkileşim kaynaklarından uzaklaşma, haklarından men edilme, ekonomik zorluklar ve sosyopolitik zorluklarda umutsuzluk duygusu” gibi yaşam deneyimlerinin bir araya gelmesinden oluşur.

Güçlendirme, sosyal işlevlerini yerine getirmede yetersiz kalan kimselere sorumluluklarını yerine getirebilmeleri için yardımda bulunma yöntemidir. Değişen uygulama rollerini kullanabilmek, genelci sosyal çalışmacıların bir başka uygulama becerisi olup,

sosyal çalışmacının rollerinin çerçevesini şu şekilde çizilmiştir: 1) aracılık, 2) savunuculuk, 3) arabuluculuk, 4) eğiticilik, 5) sosyal eylemcilik, 6) klinisyenlik.

Genelci sosyal çalışma uygulamasında, ailelerin ‘güçlendirilmesi’yle sorunlarla başetme mekanizmaları geliştirmelerinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Parsons (1991: 89), sosyal çalışma uygulamalarının ortak amacının müracaatçı sistemlerinin güçlendirilmesi (empowerment) olduğunu vurgulamaktadır.

Payne (1997)’a göre güçlendirme yaklaşımının temel amacı sosyal adalettir. Kriz ve duygusal gerginlik durumlarında bireyler, doğal yardımcı olarak görülen aile üyeleri ve arkadaşlarının desteğine gereksinim duyarlar. Bu enformal yardımcıların oluşturduğu sosyal destek, bireyin uyum süreci ve sağlığı üzerinde önemli etkilere sahiptir.

1970’li yılların başında, bireylerin stresin zararlı etkilerinden korunmasında sosyal bağların rolü vurgulanmış ve sosyal destekle bireyin, ruhsal ve bedensel sağlıkla ilişkisini inceleyen çalışmalar hızla artmıştır.

Genel olarak “sosyal destek”, bireye çevresindeki insanlar tarafından yapılan yardım olarak tanımlanabilir. Kriz ve duygusal gerginlik durumlarında bireyler, doğal yardımcı olarak görülen aile üyeleri ve arkadaşlarına dayanma gereksinimindedirler.

Sosyal destek kaynaklarının, genel olarak geniş sosyal ağın kişiye sağladığı düzenli olumlu yaşantılar ve toplumsal olarak onaylanan roller aracılığıyla etki yaptığı ileri sürülmüştür. Bu tür destek kişinin yaşam durumları, kendini kabulü ve değeri üzerindeki etkisiyle psikolojik iyilik hali üzerinde önemli rol oynamaktadır.

Ayrıca, sosyal ağ ile bütünleşme, ruhsal ya da bedensel sağlığın bozulmasına yol açabilecek olumsuz davranışlardan da kaçınmaya hizmet etmektedir.

Thoits (1986; akt. Cankurtaran Öntaş, 1999), stresli olaylarda çevreden yapılan yardımların kişinin başaçıkma çabalarını etkilediğini ileri sürmüştür. Sosyal desteği kişinin başaçıkma sürecine, kendisi için önem taşıyan bireylerin katılımı olarak tanımlayan yazara göre,

“sosyal destek”; kişinin içinde bulunduğu stresli durumu, stres yaratan olaylara yüklediği anlamı ve duygusal tepkisini değiştirmesine katkıda bulunmak suretiyle bireyi zorlayıcı olayın olumsuz etkilerinden korumaktadır.

Çevre tarafından sağlanan yardım ister somut ve araçsal, ister duygusal ve kendilik değerini artırıcı biçimde olsun, her ikisi de birey üzerindeki stresli olay/durumun zararlı etkilerini hafifletici işlev görmektedir.

Sosyal destek; “insanın kendisiyle ilgilenildiğine, değer verildiğine ve o toplumun bir üyesi olarak kabul edildiğine inanmasını sağlayan bir süreçtir”.

Caplan (1974)’a göre sosyal destek; “insanın stresli bir olaya hâkim olmasını ve onunla başa çıkmasını kolaylaştıran, sosyal çevreden gelen geri bildirimdir. Sosyal bağlar, bireyin birçok temel gereksinimini karşıladığı için destekleyicidir.

Sosyal destek sistemimizi oluşturan insanlar, bizi dinleyen, gerektiğinde yardım eden, şefkat ve bağlılık gösteren, yeri geldiğinde davranışlarımızı denetleyen kişilerdir. Böyle bir sosyal ağın içinde olmak aynı zamanda bireyde, bir gruba ait olma duygusu uyandırarak,

bireyin kendine güvenini ve benlik saygısını artırmak suretiyle psikolojik uyumu olumlu biçimde etkiler”. İlginin belirtilmesi, dinlemek, yakınlık ve iletişim kurabilmek, maddi yardım, çözüm yollarını paylaşmak, stresin yoğunluğunu hafifletecek ve yükünü azaltacak yaklaşım ve paylaşımlarda bulunmak,

bireyin sosyal çevresinden gelebilecek başlı başına sosyal destek davranışlarıdır. Araştırma sonuçları, sosyal desteğin yetersiz olduğu durumlarda, depresif bozuklukların daha kolay geliştiğini göstermiştir (Sorias, 1987). Tracy (1990), çocuklarına kötü davranan ailelerin somut duygusal desteğe sahip olmadığını,

ebeveynlik göreviyle ilgili komşular ve arkadaş grubundan yardım görmediğini ve sosyal ağlarını oluşturan kişilerle ilişkilerinden doyumsuzluk yaşadıklarını belirlemiştir. Toplumsal düzlemde yaşanan birçok sorunun çözümü için, ailelere sosyal ve ekonomik destek sağlanarak, çevresi ve toplum kaynaklarının harekete geçirilmesi birçok vakada sorunu çözebilir.

Ebeveynlere maddi yardım sağlamada sosyal devletin rolü, duygusal destek sağlamada ve çocuk yetiştirme bilgisini paylaşmada da sosyal ağın önemli rolü öne çıkartılmalıdır. Risk altında yaşayan ailelere yönelik, sosyal hizmet uygulamalarının erken müdahale yaklaşımları, çocukların aileden alınmasının,

kurum bakımına yerleştirilmesinin önünü kesebilir ya da çocukların kurumlarda kalmalarının süresini kısaltabilir. Aileler, yaşamları boyunca birçok olumsuz olayla karşılaşabilir ve olumsuz çevresel etmenler ailenin işlevselliğini engelleyebilir.

Böylesi zor dönemlerde sosyal destek, bireylerin normal, sağlıklı yaşamalarını devam ettirebilmeleri için gereksinim duydukları önemli bir faktördür. Ailelerin geniş aile çevresinden ve tanıdıklarından aldıkları sosyal destek, güçlülük faktörü olarak değerlendirilebilir.

Barker (2003)’a göre ‘güçlülük yaklaşımı’, sosyal hizmet mesleğinde, müracaatçının kaynaklarına, yeteneklerine, destek sistemlerine ve zorlukların üstesinden gelmesinde rol oynayan motivasyonuna vurgu yapan bir yönelimdir.

Bu yaklaşımda sosyal sorunların, bireysel eksikliklerin, aile işlevsizliğinin var olduğu görmezden gelinmeksizin, müracaatçının güçlü yönlerinin sorunları çözmede, bireysel ve sosyal iyilik haline ulaşmada kullanılmasına vurgu yapılmaktadır.

Saleebey (1997; akt. Duyan, 2010: 181), sosyal hizmet uzmanlarının, “güçlendirme” çerçevesinde yerine getirmesi gereken görevleri şöyle sıralamıştır: (1) müracaatçılara yönelik, olumsuz damgaları ortadan kaldırmak, (2) ailelerdeki, kurumlardaki ve toplumdaki kaynaklara, bireylerin farkındalığını artırmak,

(3)müracaatçıların, kendilerini güçlü ve değişimi gerçekleştirebilir olarak görmelerine yardımcı olacak zihin yapısını oluşturmalarını sağlamak, (4)insanlara ve onların güçlerine, kaynaklarına, becerilerine ve hayallerine inanmak, (5)müracaatçıların kendi güçlerini görmelerini engelleyecek, korumacı görüşleri reddetmekle ilgilidir.

Simon (1994; akt. 2010: 178) müracaatçıların güçlendirilmesi için, sosyal hizmet uzmanlarına yol gösterici olabilecek şu dokuz ilkeyi önerilmiştir: 1.Programları, müracaatçıların ve toplum üyelerinin ifade ettikleri tercihlere ve ortaya koydukları gereksinimlerine göre şekillendirmek,

2.Program ve hizmetlerin, müracaatçılar ve toplum için en üst düzeyde uygun olmasını, müracaatçıların ve toplumun onlardan yararlanmasını sağlamak, 3.Müracaatçıların, kendi kendine sorun çözebilmesi yaklaşımını benimsemek,

4.Müracaatçıların ve toplumun güçlerini gündeme getirmek ve onları, bu yönde yapılandırmak, 5.Müdahaleyi, müracaatçıların kendine özgü taleplerine, sorunlarına ve gereksinimlerine uygun olarak düzenlemek ve yeniden tanımlamak,

6.Uygulamanın ve politika geliştirmenin önceliklerini belirlemek için, liderlik yapmalarını sağlamak, 7.Güçlendirme, dikkate değer bir zaman ve sürekli bir çaba gerektirdiği için, sabırlı olmak,

9.Genel iyilik durumuna katkı vermek için, yerel bilgileri kullanmak. 8.Sosyal hizmet uzmanlarının, işteki kendi güçsüzlüğü ve gücünü, sürekli olarak dikkate almak, 9.Genel iyilik durumuna katkı vermek için, yerel bilgileri kullanmak.

Aşağıda, ekolojik sistem yaklaşımının önemli kavramlarından olan ve çocukları ihmal ve istismardan koruyucu olması bakımından “ailelere ilişkin güçlülük faktörleri”ne yer verilmiştir (Fraser ve Jenson, 2006: 31-32):

Aile yapısı açısından; tüm aile üyelerinin kurallara uygun davranmaları ve aileyle ilgili sorumlulukları yerine getirmeleri, Aile ilişkileriyle ilgili faktörler; ebeveynlerine sağlıklı bağlanma, duygularını ifade edebilmeleri,

Ebeveynlerle ilgili faktörler; evde çocukları idare etme ve yol gösterme, en az bir ebeveynle güçlü ve sağlıklı bağlanma, sıcak ve destekleyici ilişkiler, bebeklikte yoğun ilgi ve sevgi görme, ailenin değerleri ve ahlak yapısı konusunda fikir birliği, duygusal ulaşılabilirlik,

çocukların duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için önemli ipuçlarını okuyabilme, çocuklar açısından ebeveynlere ulaşılabilirlik, Karşılıklılık; ebeveyn- çocuk arasında memnuniyet verici ilişkiler,

Aile büyüklüğü; dört ya da daha fazla bireyden oluşmama, Sosyoekonomik durum; orta ya da yüksek sosyoekonomik statü, Geniş aile (ikincil bakımverenler olan hala, teyze, amca büyükanne vb.) ile güçlü, sürekli, destekleyici, samimi, yakın ve iyi ilişkiler içerisinde olma,

Diğer pozitif sosyal ağ desteği, Pozitif arkadaş ilişkileri, Öğretmenlerle yakın ilişki, Ailenin gayri resmi bağlantılarıyla güven ve rehberlik ilişkisi içerisinde olması (arkadaş ve toplum liderlerinden rehberlik, öğüt alma).

Aşağıda, ekolojik sistem yaklaşımının önemli kavramlarından olan ve çocukları ihmal-istismardan koruyucu faktörler bakımından “çocukların güçlü yanları”na yer verilmiştir (Fraser ve Jenson, 2006: 31-32):

İstenen bebek olma (planlı doğum), Sağlık durumu; bebeklik ve çocukluk döneminin sağlıklı geçirilmesi, Etkinlik seviyesi; birçok alanda ilgiler, hobiler, yarışma becerisi,

Gelişim görevlerini yerine getirebilme, Mizaç; uyumlu olma, iyi huylu, olgun, özgecil, meraklı, risk almaya istekli, iyimser, umutlu, başkalarını düşünen, fiziksel bakımdan güzel görünümlü, bağımsız hareket edebilen, Gelişim görevlerini yerine getirebilme, Sağlıklı benlik kavramı; sevgi alma-verebilme becerisi,

Algılaması güçlü olma; tehlikeli durumları hızla değerlendirebilme, incitilmekten kendini sakınabilme ve koruyabilme becerisi, Kişilerarası iletişim becerileri; yaratıcılık, kendini geliştirme ve diğer insanlarla destekleyici ilişkileri sürdürebilme;

atılganlık, güçlü sosyal beceriler, kolay ilişki kurabilme, kendini rahatça ifade edebilme, Bilişsel beceriler; pozitif niteliklere odaklanmak ve negatif faktörleri önemsememek, Entelektüel beceriler; yüksek akademik beceriler, okul başarısı.

Yoksul ailelere yönelik sosyal çalışma müdahalesinde sosyal çalışmacılar; iç ve dış sistemlerle birlikte çalışarak, işsizlik, yapısal sorunlar, ev kirası, ev işleri gibi tipik yoksulluk sorunlarının çözümü, ailenin psikososyal ilişkilerini yeniden düzenlemesine yardımcı olarak,

sorun çözme mekanizmasını düzene koymaya çalışırlar sorun çözme mekanizmasını düzene koymaya çalışırlar. Böylelikle bazı sorunlar çözümlendiğinde, aile yeniden güç toplamaya başlar ve bu yolla aile içindeki etkileşimler birbirini desteklemeye, yardım etmeye dönüşür (Mc Kinney, 1970: 328).

Ancak ülkemizde gereksinim duyan bireylerin kiralarının ödenmesi gibi düzenlemelerin bulunmamaktadır. Bu durum, sosyal çalışmacıların barınma sorunu olan özellikle tek ebeveynli ailelerin sorunlarını çözmesini engelleyen önemli bir eksikliktir.

İşsizlik ve yoksulluk gibi nedenlerle aylarca kirasını ödeyemeyen annelerin daha fazla tutunamayarak çocuklarını yuvaya vermek için müracaatçı oldukları sıkça görülmektedir. Yoksul ailelerle çalışırken, sosyal çalışmacının yaklaşımı tüm aileye yönelik olmalıdır ve ailenin sorun çözme yeteneğinin işlemesi ve bunun artırılması üzerinde çalışılmalıdır.

Sosyal çalışmacılar, ailenin maddi gereksinimlerinin yanı sıra duygusal gereksinimlerinin de karşılanması için çaba gösterirler. Ev ziyaretleri, üyelerle birlikte çeşitli aktivitelere katılma ve konuşma yoluyla anne baba alt sistemini güçlendirirken karı koca alt sistemini destekler ve güçlendirirler.

Görüşme sürecinde, iletişim kalıpları değiştirilmeye çalışılır, aile üyeleri arasında dayanışma ve bütünleşme sağlanır. Aile üyeleri toplumsal olarak soyutlanmış olduğu için sosyal çalışmacı bir köprü rolünü üstlenir. Geniş aile ile çalışılarak, ailenin toplumsal kaynaklara ulaşmasını sağlanır, kaynaklar ile aile arasında bağ kurulmaya çalışılır (Janzen ve Harris, 1986).

Görüldüğü üzere, güçlendirme yaklaşımı doğrultusunda gerçekleştirilecek sosyal çalışma uygulamalarında oldukça geniş bir perspektiften müracaatçı sistemi, sosyal yapılar, toplumsal sistemler, bireylerin çevresiyle olan etkileşim odakları ve toplumsal kaynaklar maksimum düzeyde değerlendirilir.

Çağdaş sosyal çalışma mesleğindeki anlayışla, katılımcı, demokratik değer ve ilkelere önem ve öncelik verilmekte, bireylerin güçlü yönlerinden hareketle bir sorun odağına yönelik çözümler geliştirilmektedir. Ailenin güçlü kılınması, toplumun güçlü kılınması anlamına gelmektedir.