PERİODONTAL DOKULAR DİŞİN TUTUCU AYGITI Periodonsiyum diş çevresi anlamına gelir ve kapsamı içinde, dişin gömüldüğü alveol kemiğini, alveol kemiği ile kendi arasında kalan ve içini bağdokusunun doldurduğu periodontal aralığı ve dişetini alır.
Periodontal aralığı dolduran bağdokusu içindeki kollagen liflerin bir grubu, özel bir yapı gösterirler. Bunların bir ucu, semente gömülü iken, bir diğer ucu da alveol çukurunun duvarını oluşturan kemiğe gömülü kalmıştır. Bu liflere periodontal ligamentler (periodontal lifler) adı verilir. periodontal oluşumlar ve kök yüzeyini örten sement dokusu, dişin periodontal lifler aracılığı ile organizmaya mekaniksel olarak bağlanmasını sağladıklarından bu oluşumların tümüne birden “dişin tutucu aygıtı” denir.
KEMİK DOKUSU VE ALVEOL KEMİĞİ Kemik dokusu; “özel bir yapı gösteren, mineralize olmuş bağdokusudur” diye tanımlanabilir. Bu sert, destek doku, bağdokusu prensiplerine göre hücre, lif ve aramadde taşır. Sertlik derecesi mine, dentin ve sementten sonra gelir. KİMYASAL YAPISI Kemiğin kimyasal yapısını %71 inorganik tuzlar (çeşitli Ca-Fosfat tuzları ve Ca-Hidroksiapatit), %18,5 Kollagen, %0,25 Mukopolisakkarit, %1.75 Protein ,%8.5 su oluşturur
FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ Kemik 1 mm2 başına 15 kg basınca ve 10 kg çekme kuvvetine karşı dirençlidir. Bu kemiğin elastik özelliğidir. Bu değerler birden bire aşıldığında, kemik dokusunun devamlılığı bozulur, yani kemikte çatlak ve kırıklar oluşur. Bu değerlerin altındaki uzun süreli kuvvet uygulamalarında, kemik bu statik koşul değişikliğine biçim değiştirme reaksiyonu ile, bir tarafta rezorpsiyon diğer tarafta appozisyon (yığılma-birikme) olayı ile, diğer bir deyişle biolojik bir olay ile karşılık verir. Bu özellik kemiğin plastisitesi (plastiklik özelliği) dir. Kısaca kemik hem elastik özellik, hem de plastik özellik gösterir. Elastik özellik kemik yapısından (organik matriks içinde inorganik tuz kristallerinin çökelmiş olmasından), plastik özellik ise kemiğin biolojisinden ileri gelmektedir. Kemiğin bu aktif biolojisi, damardan zengin olmasına bağlıdır.
KEMİK DOKUSUNUN GÖREVLERİ Kemik dokusunun organizmada üç görevi vardır: Organlara destek olmak, Madensel tuzları tutmak, Hemopoeziz (kan yapımı).
OSTEOGENEZİZ (Kemik Yapımı) Kemik dokusu, ilkel mezenkimal bağdokusundan gelişir. Mezenkimal bağdokusu, pluripotent mezenkim hücreleri, glikoprotein ve mukopolisakkaritlerden zengin, jel kıvamındaki aramaddeden oluşur. Osteogeneziz iki ayrı türde desmal kemikleşme (direkt kemikleşme= doğrudan kemikleşme) ya da kondral kemikleşme (indirekt kemikleşme=dolaylı kemikleşme) şeklinde olur. s
Desmal Kemikleşme: (Direkt kemikleşme=doğrudan kemikleşme) Osteogenezizin ilk belirtisi; mezenkimal bağdokusunda yer yer damarların çoğalması, yani vaskülarizasyonun artmasıdır. Bu, damardan ve dolaşımdan zenginleşen bölgelerdeki, pluripotent mekenzim hücreleri de kemik yapımını üstlenecek yapıda hücrelere osteoblastlara dönüşürler.
Osteoblast hücreleri içinde yaygın granüler tipte endoplazmatik retikulum, golgi aygıtı; bol mitokondri ve sekret granülleri vardır. Glikojenden zengindirler. Hücreler içinde genetik informasyona bağımlı olarak sentezi yapılan ve mineralizasyon olayında etkili olan bazı enzimler, özellikle, oksidatif ve hidrolitik enzimler bulunur.
OSTEOBLAST
Osteoblastlar görevlerini iki aşamada tamalarlar: 1. Kollagen lifden zengin, glikoprotein ve mukopolisakkaritten oluşan bir fenotipik organik matriks (diğer adı ile osteoit madde) salgılarlar. 2. Sonra da, yapılarında bulunan bazı enzimlerin de etkisiyle, bu matriks içine kalsiyumfosfat tuzlarının çökelmesini yani bir fenotipik mineralizasyonu sağlarlar.
Osteoblastlar kemik organik matriksinin lifsel elemanı kollagenini sentez ederler. Bu sentez sertdoku gelişimi konusunda anlatıldığı şekilde olur. Osteoblast hücresi çevresindeki organik matriksin mineralizasyonu sonunda sertdoku içinde hapsolur ,“osteosit” e dönüşür. Osteositler protoplazmik uzantıları olan ve bu uzantıların, aracılığı ile birbirleriyle ilişki kurabilen hücrelerdir.
Bir kemirgenin kafatasından elde edilen dekalsifiye kemik kesiti 3 osteoblast lakün içine hapsolmuş ve osteosite dönüşmüş. İkisi spikülün alt kısmında merkezde konumlanmış ve bir tanesi spikülün üst kısmındaki görüntü alanının sağ kenarında görülmekte.
Osteoblast, osteosite dönüştüğünde sitoplazması içindeki yaygın granüler tipte endoplazmatik retikulum, glikojen ve mukopolisakkaritler azalır. Bu hücrelerde alkalenfosfataz ve fosforilaz enzimleri de bulunmamaktadır. Anlatılan mekanizma ile mezenkimal bağdokusunun kemikleşmesine, desmal kemikleşme” ya da “direkt (doğrudan) kemikleşme” denir .
DESMAL KEMİKLEŞME
Kondral Kemikleşme : Kondral kemikleşme genellikle uzun kemikler için söz konusudur. Kondral kemikleşmede, önce, ilerde oluşacak kemiğin bir kıkırdak modeli yapılır, ve sonra bu kıkırdak model kemiğe dönüşür. Kemiğe dönüşümde ilk olay perikondral kemikleşme ile başlar.
Perikondral Kemikleşme: Kıkırdak modelin çevresindeki periokondriumdaki mezenkimal bağdokusu hücrelerinin osteoblastlara dönüşmesiyle, önce modelin diafizinde, çepeçevre, desmal bir kemikleşme olur. Bu desmal kemik, manşet modeli daha stabil (dengeli, değişmez) hale getirir.Desmal kemik tabakalar halinde çökelir ve aralarında kalan osteoblastlar osteositlere dönüşürler.
Kemik manşetin çevresindeki periokondrium bağdokusuna da artık “periost” adı verilir. Kemik manşet, kemiğin boyunca yayılır ve kıkırdak epifize ulaşır. Kıkırdak model, bir tür desmal kemik kılıf ile sarılmıştır . Bu dönemde, kıkırdak hücrelerinin de arasına Ca tuzları çökelirler ve kıkırdak yer yer kalsifiye olur. Bu durumda, hücrelerin beslenmeleri zorlaştığından, kondrositler canlılık belirtilerini kaybederler.
Nihayet, desmal kemik manşetin üzerinde bulunan periosttan, ilerde foramina nutritia olacak bir noktadan, bir damar kıkırdağın içine doğru prolifere olur. Damarlarla birlikte mezenkimal bağdokusu da bu kireçleşmiş kıkırdak içine girmiş olur. İşte bundan sonra ikinci aşama, yani enkondral kemikleşme başlar.
Enkondral Kemikleşme Kireçleşmiş kıkırdak içindeki mezenkimal bağdokusu içinde, yapı ve sitokimyasal açıdan osteoklastlara çok benzeyen kondroklastlar ortaya çıkarlar. Kondroklastlar kıkırdak dokusunu yer yer rezorbe edip, damardan zengin mezenkimal bağdokusuna geniş alanlar açarlar. “Primer kemik iliği” adı da verilen bu alanlarda çevredeki kıkırdağı ortadan kaldırmaya devam eden kondroklastların yanı sıra osteoblastlar ve osteoklastlar da vardır.
Yıkılmış kalsifiye kıkırdak alanları dolduran, damardan zengin mezenkimal bağdokusu desmal kemikleşme ile kemikleşir ve kemik trabekülleri oluşur. Ancak; bu bölgede kemik trabekülleri, henüz kemikleşmemiş mezenkimal bağdokusu ve henüz yıkılmamış kalsifiye kıkırdak alanları karmaşık şeklide bulunurlar. Olayın daha ileri dönemlerinde, kalsifiye kıkırdak ortadan kalkacak ve onun yerini alan mezenkim, desmal kemikleşmeye uğrayacak ve model, kemik trabeküllerinden oluşacaktır.
KEMİKTE YENİDEN BİÇİMLENME VE KEMİK HİSTOLOJİSİ Gerek desmal, gerekse kondral kemikleşme sonucu kaba lifli düzensiz bir kemik “woven bone” yapılır. Bu kemiğe bazı araştırıcılar “embriyonal kemik” adı da verirler. Embriyonal kemik içinde organik matriks kollagen lifleri çeşitli kalınlıklarda olup, düzenli bir yönelişleri yoktur. Yer yer embriyonal kemiği trabeküller oluşturur ve embriyonal kemiğin kollagenleri trabeküller arasında bulunan bağdokusu liflerine karışırlar. Osteositler genellikle büyüktürler ve düzensiz bir dağılım gösterirler. Sertdoku olmalarına rağman, yapı olarak iskelet sisteminin işlevliğine hizmet etmeleri olanaksızdır .
Embriyonal kemiğinin (kaba lifli kemiğin) yerini lameller yapılı ince lifli kemiğin alması olayına “yeniden biçimlenme” adı verilir. Yeniden biçimlenme, embriyonal kemik trabekülleri arasında kalmış olan bağdokusu alanlarında osteoklastların belirmesi ile başlar. Osteoklastlar embriyonal kemiği rezorbe ederler.
Osteoklastlar 10-100 çapında, içinde 3-30 hatta 100 e yakın çekirdek taşıyan dev hücrelerdir. Nasıl oluştukları tartışmalıdır. Bazı araştırıcılara göre; mitoz sırasında hücrenin yalnız nukleusunun bölünmesi sonucu, bu çok çekirdekli dev hücreler ortaya çıkmaktadırlar. Günümüzde çoğunluğun kabul ettiği görüş; pluripotent mezenkimal bağdokusu hücrelerinin sitoplazmalarının kaynaşması ve sonrada differansiye olmaları sonucu bu hücrelerin oluştuğudur. Bu hücrelerin yaşam süreleri yalnızca 1-2 gündür, canlılık belirtilerini kauybettikten sonra, ne şekilde ortadan kaldırıldıkları bilinmemektedir.
Şekil: Kaba lifli,düzensiz kemik (woven Bone) ya da embriyonal kemik (Osborn ve Ten Cate’den).
OSTEOCLAST
Osteoklastlar, özellikle asit fosfataz ve çeşitli hidrolaz enzimleri taşırlar. Hatta, sertdoku yıkımı sırasında bazı organik asitleri bile salgıladıkları bildirilmektedir. Osteoklastlar kemikte “Hawship Lakün”leri içinde bulunurlar. Önce enzimleriyle kemiğin organik ve inorganik elemanlarını birbirinden ayırırlar, ve sonra pinositoz olayı ile, yani hücrenin sitomembranı tarafından sarılıp bir vezikül içinde hücre içine taşınırlar. Osteoklastların rezorbe ettikleri embriyonal kemik alanlarını, mezenkimal bağdokusu doldurmaktadır. İşte, bu mezenkimal bağdokusundan gelişen osteoblast hücreleri, rezorbsiyonun konkav yüzeylerine yerleşip konsentrik lameller halinde kemik yapmaya başlarlar.
Lamellerin kalınlıkları 5-10 kadardır Lamellerin kalınlıkları 5-10 kadardır. Lameller arasında osteositler bulunur. Bunların bulundukları yerlere “Lakuna Ossium” adı verilir. Hücreler, protoplasmik uzantıları aracılığı ile birbirleriyle anastomozlar yaparlar. Konsentrik kemik lamellerinden oluşan ve ortada ancak bir damarın geçebileceği kadar bir kanalın kaldığı bu kemik ünitesine “osteon” adı verilir. Ortadaki kanala ise Hawers kanalı denir. Hawers kanalları da onlara dik kanallar aracılığı ile birbirlerine bağlanırlar. Bu kanallar “Volkman kanalları” denir.
Lameller kemik yapısının arasında duraklamalar “dinlenme çizgileri (resting-line)” adı verilen, konsentrik çizgiler halinde görülür. Ayrıca osteonda rezorpsiyonun genişlediği sınırı belirten bazı çizgilerde bulunur. Bunlara “reversel line” denir. Bu tür özellikler gösteren kemiğe “lameller kemik” adı verilir. Embriyonal kemikte, lifler kaba ve düzensizken, lameller kemikte kollagen lifler incedir. Her lamel içinde kollagen lifler aynı kalınlıkta olup birbirine paralel dizilmişlerdir.
A. Haversian bone B. Bundle bone C. Resting line D. Reversal line E. Contour lines of Owen
Ancak, bu özellikleri, lamelden lamele ayrıcalık göstermektedir ve lameller arasında lifler birbirlerini kesmektedir. Bazı araştırmalar ise; bu liflerin her lamelde spiral şekilde yöneldiklerini ve lamel içinde bile birbirleriyle kesiştiklerini ve böylece hem lamel içi, hem de lameller arası güçlü bir bağlantının olduğunu göstermektedir. Lameller içinde kollagen lifler bağdokusu içinde olduğu gibi dalgalı seyretmezler. Lifler gergindir ve bu lifler basınca karşı kemiğin direncini sağlarlar. Kollagen liflerin çeşitli yönelişleri kemiğe yüksek mekaniksel özellikleri sağlarlar. Kalsiyum tuzları bir kılıf şeklinde kollagen lifciklerinin üzerine çökelmişlerdir.
Lameller ya da diğer bir deyişle olgun kemik, kompakt ya da spongios kemik tipi olarak karşımıza çıkar. Aslında her iki kemikte yapı olarak aynıdır. Ancak sertdoku ile aradaki mezenkimal bağdokusu kökenli gevşek bağdokusu oranları farklıdır. Kompakt kemik büyük solit kemik bloklarından oluşur ve arada çok az oranda gevşek bağdokusu vardır. Sponginoz kemik ise; arada geniş gevşek bağdokusunun bulunduğu kemiktir.
KOMPAKT VE SPONGİOZ KEMİK
Kemikte yeniden biçimlenme yani osteon yıkımı ve yapımı (remodeling) tüm yaşam boyunca özellikle 5. yaş dekadının sonuna kadar olabilir. Kemiğin üzerine düşen görev, bir morfolojik değişimi gerektiriyorsa, kemikte bir yeniden biçimlenme söz konusudur. Bazı osteonlar “rezorbe edilip, yenileri yapılabilir. Bu kemiğin plastik özelliğini sağlar.
ALVEOL ÇIKINTISI VE ALVEOL KEMİĞİ Diş köklerinin alt çene (mandibula) da ve üst çene (maksilla)’da gömülü bulundukları kemik bölümüne alveol çıkıntısı (prosessus alveolaris) adı verilir. Her iki çenede de at nalı şeklinde olan bu alveol çıkıntısı içinde diş köklerinin yerleştikleri çukurlara da alveol çukurları adı verilir. Diş köklerinin vestibul ve oral tarafında bulunan iki taraflı alveol çıkıntılarını Septum alveolarisler birbirine bağlar. Septum alveolarisler dişleri ve çok köklü dişlerde de aynı dişin köklerini birbirinden ayırır. Prosessus alveolarisin üzerini kortikal bir kemik (lamina kortikalis) örter. Alveol çukurunun içini ise “alveol kemiği” ya da alveolar lamina” adını verdiğimiz ve Sharpey lifinin kemik içinde gömülü olduğu derinlik kalınlığında bir kemik kaplar. Bu alveol kemiği lamelli kompakt kemik yapısındadır. Röntgende bu kemik x ışınının teğet geçmesi nedeniyle radyoopak, açık renli görünür.
Radyologlar bu radyoopak olan (röntgende açık renkli görülen) ve alveol çukurunu döşeyen alveol kemiğine “Lamina dura” adını verirler. Alveol çukurunu döşeyen kemik “lamina dura” ile alveol çıkıntısının üzerine kaplayan kemik kortikal kemiğin birbiriyle karşılaştıkları noktaya da “limbus alveolaris” adı verilir. Kortikal kemik ile alveol kemiği (alveolar lamina) ya da (lamina dura) arasında Spongios kemik vardır. Lamina dura üzerinde bir çok ufak delik bulunur. Bunlar “foramina alveolaris” adı verilir. Bu deliklerden gerek periodontal aralığa, gerekse dişetinin bir bölümüne kan damarları gelirler. Alveolar lamina bir eleğe benzer, alveol çıkıntısının vestibül yüzünde “juga alveolaris” adı verilen girinti ve çıkıntılar vardır. Ayrıca limbus alveolaris diş koleleri çevresinde dalgalı bir sınır çizer. Limbus alveolaris çizgisi interdental alanlarda tepe noktalara erişir.
LAMINA DURA
Kortikal lamina’nın vestibul ve oral taraflardaki kalınlığı çene kemiğindeki lokalizasyonuna göre farklar gösterir. Frontal dişler bölgesinde premolerlere kadar vestibüler kortikal lamina, oral kortikal laminadan daha incedir. Alt çenede genellikle vestibüler kortikal lamina ve alveolar lamina arasında spongios kemik bulunmaz, hatta bazen vestibülde koleye yakın bölgelerde kemik bulunmayabilir. Üst çenede, alt çenedeki kadar olmasa da vestibüler kortikal kemik, palatinal kortikal kemikden incedir.
Her iki çenede de premolerlerden sonra, distale doğru vestibüler kortikal kemik kalınlaşır. Büyükazılar bölgelerinde özellikle alt çenede vestibüler kortikal kemik, lingualdekinden daha kalındır. Bunun çekimlerde önemi büyüktür. Üst çenede premolerlerden ikinci büyükazılara kadar alveol çukuru sinus maksillarisler içine doğru girinti yapabilir. Arada ince bir kortikal kemik bulunur. Bazen, alveol çukurunun en dip bölgesi ile maksiller sinus boşluğunun arasında ancak bir mukoza membranı bulunur.
Her iki çenenin alveol çıkıntılarının spongios kemik bölümünde çeşitli trabeküller bulunur. Bunlar basınçları, periodonsiyum aracılığıyla kemiğe düzenli bir şeklide dağıtırlar. Alveol çukurunun içini döşeyen alveolar lamina (alveol kemiği); “demet kemiği” adı verilen kompakt kemik tipindedir. Ancak dişlerin fizyolojik mezializasyonu nedeniyle alveol çukurunun mezialini döşeyen alveolar lamina rezorbe olur ve bu bölümde spongios kemik ortaya çıkar. Distalde ise lamelli kompakt kemiğin appozisyonu olur. Aynı olaya, ortodontik tedavi görmüş çenelerin alveol çukurlarında da rastlanılır.
PERİODONTAL ARALIK VE PERİODONTAL LİFLER Alveol çukurunun içini döşeyen lamina dura (alveol laminası) ile diş kökü arasında genişliği ortalama 0,2 mm olan bir aralık vardır. Bu aralığa periodontal aralık adı verilir. Periodontal aralık apikal bölge ve koleye yakın olan bölgede biraz geniş, kök boyunun ortasına gelen bölgede ise dardır. Periodontal aralığı kollagenden zengin bağdokusu doldurur. Bu periodontal aralığı dolduran bağdokusunun bir grup kollagen lifleri, kalın demetler oluşturup, embriyonal dönemde bir uçlarıyla semente, diğer uçlarıyla kemiğe gömülerek dişi alveol kemiğine bağlar
Bu liflere periodontal lifler ya da “periodontal ligamentler” denir . Bu liflere periodontal lifler ya da “periodontal ligamentler” denir. Periodontal aralık ve periodontal liflerin tümüne birden dişin çene kemiğine bağlanmasına yarayan oluşum olmaları nedeniyle “desmodonsiyum” adı da verilir. Bazı araştırıcılar, periodontal aralığı “desmodontal aralık”, periodontal lifleri ise “desmodont” olarak isimlendirirler.
Periodantal ligamentin fonksiyonları: Formatif Destek Koruma Beslenme Duyu
Sementoblastlar ve osteoblastların sement ve kemik yapımı formatif fonksiyondur, fibroblastlar da periodontal lifleri yaparlar, Destek fonksiyonu dişin sert ve yumuşak dokulara olan bağlılığının teminidir. Koruyucu fonksiyonları ise ligamentin basınç gören sahalarında işlev görerek dişin çiğneme sırasındaki hareketlerini limitler. Duyu ve beslenme faaliyeti ise periodontal ligamentler arasındaki sinir ve damarlar tarafından sağlanır. Ek olarak alt ve üst dişlerin birbirleriyle olan ilişkilerini sağlayan ve sentrik kapanışta rolü olan proprioseptif reseptörleri de taşır. Ayrıca mekano receptörlerde çiğneme esnasında ağıza sert bir şey geldiğinde ağzın aniden açılmasını sağlayan receptörlerdir.
Periodantal ligamentin yapısı: Ana yapısı semente bağlı liflerdir, bu lifler; sementten alveol kemiğine interdental septum üzerinden komşu dişin sementine sementten gingival doku içerisine uzanır Ana lifler beyaz kollojen liflerdir, bu lifler herhangibir şekilde uzama göstermezler. Periodontal ligament elastik liften yoksundur. Ligamentte görülen elastiklik liflerin dizilimi nedeniyledir.
Periodontal lifler, alveol kemiğinden sementuma kesintisiz değildir, bunu intermediate pleksus varlığıyla izah edebiliriz. Dentoalveolar lifler içinde aynı durum olmasına rağmen sementogingival lifler direkt olarak semetten gingivaya uzanırlar. Bu liflerde pleksus söz konusu değildir. Periodontal lifler, ligamentleri meydana getirirler. Gingival ligament: Sementumdan serbest ve bağlı gingivaya uzanırlar. Gingivadaki fibröz doku ve dairevi liflerle kaynaşırlar. İnterdental (transseptal ligament): Alveol septumu üzerinde 2 dişin sementleri arasında yer alırlar.
B: Transseptal periodontal ligament A: Gingival periodontal ligament B: Transseptal periodontal ligament
Dentoalveolar ligament: Alveol kemiği ile sement arasındadır, 3 gruptur. Alveol kreti lifleri: Alveol kretiyle kole sementi arasında bulunurlar. Horizontal lifler: Horizontal olarak üst kısımda sementle alveol arasında bulunurlar. Oblik lifler: Apikal lifler: Apikal sementle alveol fundusu arasında bulunur.
A: Gingival B: Krestal C: Horisontal D: Oblik E: Apikal F: İnterradiküler
Periodontal lifler, periodontal aralıkta başlıca üç şekilde dişi alveol kemiğine bağlarlar. Bu çeşitli şekilde yönelişleriyle, dişe gelen kuvvetlere karşı koyabilirler. Periodontal liflerin yönelişleri şöyledir : Radiyer (ışınsal) yönelen lifler: Bunlara dişlerin özellikle apikal bölgesine rastlanır. Oblig (teğet) yönelen lifler Yatay yönelen lifler. Periodontal lifler kollagen lif yapısında olup dalgalı seyrederler. Bu özellikleriyle elastik yapıları olmadığı halde kuvveter karşısında belirli bir ortamda gerilebilirler ya da daralabilirler.
APİKAL LİFLERİN IŞINSAL DİZİLİMİ
Periodontal aralıkta, bu periodontal liflerin dışında serbest seyreden bağdokusu kollagen lifleri de bulunurlar. Bu liflere “indiferent lifler” denir. Periodontal liflerin arasında damarlar, lenf damarları, sinirler ve bağdokusunun kollagen lif ve hücre elemanları bulunurlar. Damar ve sinirler paket halinde seyrederler. Ayrıca kapillerde Sharpey lifleri arasında kapiller yumaklar oluşturup, dişe gelen kuvvetlere karşı hidrolik süspansiyon oluştururlar. Periodonsiyumun damarları ve sinirleri 1. dişe gelen damar ve sinirlerden 2. kemiği besleyen damar ve kemiğin periostunu innerve eden sinirlerden 3. dişetini besleyen damar ve dişetini innerve eden sinirlerden gelirler. Periodonsiyumun lenf damarları ise, damarları izlerler ve dişetinden kemiğe doğru ilerlerler. Periodontal aralıkta Malassez epitel kalıntıları ve sementikeller bulunabilir.
DİŞ ETİ(GİNGİVA) Ağız mukozasının alveol çıkıntısını dişlerin apikal 1/3 ünden yukarı örten ve dişlerin kolelerini bir manşet gibi saran bölümüne diş eti yada gingiva denir. Klinikte soluk,pembe renkte,sert ve elastik bir oluşum görünümünde olan diş eti kollagen lifden zengin bir bağ dokusu olan lamina propria ve onu örten keratinleşmiş epitelden oluşmuştur.
DİŞ ETİNİN YAPISI Diş etinde 3 bölüm vardır: 1-Serbest diş eti 2-Yapışık diş eti 3-İnterdental diş eti
GINGIVAL MARGIN UNATTACHED GINGIVA GINGIVAL SULCUS EPITHELIAL ATTACHMENT ATTACHED GINGIVA ALVEOLAR MUCOSA MUCOGINGIVAL JUNCTION
SERBEST DİŞ ETİ Dış yüzeyinde epitel keratinleşmiş ve bağ dokusu papiller yapmaktadır Buna karşılık diş eti cebinin dış duvarını oluşturan epitel keratinleşmemiştir ve bu duvarda bağ dokusu ile epitel birbiri içine giren papiller oluşturmaz. Epitel bağ dokusu duvarı düzdür. Cebin dibine doğru epitel katlarında belirgin bir azalma olur.
DİŞ ETİNİN DİŞE TUTUNMASI Cep epiteli diş minesine ilginç bir mekanizmayla tutunur. Gençlerde koleye yakın bölgelerde nasmyth zarı aşınıp ortadan kalkmamıştır Kolede mine yüzeyinde kütikula adı verilen ameloblastların son salgıladıkları lifsel organik matriks (mine organik matriksi) ve onların da üzerinde kütikulayı salgılayan ameloblastlar ve dış mine eoiteli hücreleri de bulunmaktadır. Genç kişilerde epitelin dişe tutunması, işte bu nasmyth zarının dış tabakalarını oluşturan epitel hücreleri ile diş eti cebinin dibini döşeyen epitel hücrelerinin desmosomal bağlantı kurmalarıyla gerçekleşir.
Ancak yaşı ilerlemiş kişilerde, kolede, nasmyth zarı ve kütikula kalmamış olsa bile cep epiteli bu kez de hemidesmosom oluşumu ile düz cilalı mine yüzeyine tutunur. Bazı araştırıcılar altın kron ya da inley dolgulara bile cep epitelinin hemidesmosom oluşturarak , bu yapay diş yüzeyine bile fizyolojik bir tutunma yapabildiklerini kanıtlamıştır.
YAPIŞIK DİŞ ETİ Çiğneyici mukoza özelliğinde olup, processus alveolarisin üzerini apikal 1/3 den sonra örten diş eti bölümüdür.
İNTERDENTAL DİŞ ETİ Oral ve vestibul diş eti dişler arasında diş eti papili adı verilen ve üçgen şeklinde diş eti bölümü ile birleşirler. Papilin tepe noktasında kratere benzer bir çukurluk vardır. Bu bölgedeki epitel , yüzeyde keratinleşmiş hücre tabakası taşımaz ve altındaki bağ dokusu ile papiller bir yapı göstererek kaynaşmaz. Bu histolojik özelliklerinden dolayı diş eti papilinin tepe noktası zararllı etkilere karşı dirençsiz olup, irkiltici ajanlara karşı duyarlıdır.