SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI YRD. DOÇ. DR. Kadri KULUALP
SİNİR SİSTEMİ NEDİR? Canlıların içsel ve dışsal çevresini algılamasına yol açan, bilgi elde eden ve elde edilen bilgiyi işleyen, vücut içerisindeki hücreler ağı sayesinde sinyallerin farklı bölgelere iletimini sağlayan, organların, kasların aktivitelerini düzenleyen sisteme Sinir Sistemi denir. Sinir sistemleri Merkezi sinir sistemi, Çevresel, Sempatik, Somatik, Parasempatik ve Otonom sinir sistemi olarak sayılabilir.
Sinir Sisteminin Görevleri Merkezi Sinir Sistemi Organları Merkezi sinir sisteminin en önemli organı beyindir. Ayrıca, beyincik, omurilik soğanı ve omurilik merkezi sinir sistemini oluşturan diğer organlardır. Sinir Sisteminin Görevleri Sinir sistemimizin görevlerini 3 başlık altında toplayabiliriz; 1. Duyguları algılama: Doyduğunu hissetmek, tat almak, tenine değen yağmuru hissetmek gibi 2. Algıları birleştirme ve bütünleme: Alınan bilgileri analiz etme, bir kısmını depolama, gerekirse tepki ya da yanıt verme ve uyarıcıya göre varsayımda olma. 3. Hareketi sağlama: Kasları hareket ettirmek ve salgı bezlerinin salgı üretmesi gibi.
SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI Sinir sisteminin hastalıkları, son derece çeşitli sebeplerden ortaya çıkabilir. Doğuştan olanlar, travmalardan, iltihaplardan, zehirlenmelerden olanlar bunlardan sadece birkaçıdır. Fonksiyonel hastalıklar ise herhangi bir bozukluk olmaksızın ortaya çıkan durumlardır ki, vücudun herhangi bir bölümünü tutabilirler. Aşağıda sinir sistemiyle ilgili hastalıkların en önemli sebepleri ve bunların örnekleri verilmiştir. 1. Enfeksiyonlar: Menenjit, beyin apsesi, ensefalitis gibi. 2. Damar hastalıkları: Tıkanmaya bağlı felçler, beyin kanamaları. 3. Tümörler: Olduğu bölgeye göre görev aksaklığı, felçler, hafıza ve idrak kusurları. 4. Travma: Beyin kanamaları, sinir kopmaları, zedelenmeler. 5. Gelişme bozuklukları: Mongolizm türü geri zekâlılık, omurilik gelişme bozukluğu (spina bifida).
6. Metabolik hastalıklar: Hormon bozuklukları, kan hastalıkları, karaciğer hastalıkları, metal metabolizması bozuklukları da, sinir sisteminde bozukluklara sebep olabilmektedir. 7. Myelin kılıfı (sinirleri saran kılıf) hastalıkları: Multipl skleroz bunlara en önemli örnektir. 8. Paroksismal (arada bir gelen bozukluklar): Migren, histamin baş ağrısı, epilepsi (sara), meniere hastalığı (tekrarlayıcı başdönmeleri) bunlardandır. 9. Zehirlere bağlı hastalıklar: Bakteri zehirlerine bağlı (tetanoz), metal zehirlerine bağlı (arsenik), organik bileşiklere bağlı ziherlenmeler (alkol, karbonmonoksit) en önemlileridir.
MİGREN Migren, hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen, çoğunlukla ataklar halinde gelen, sık rastlanan bir baş ağrısıdır. Migren, kadınlarda daha sık görülür. Migren ağrısı kişinin normal yaşantısını engelleyecek seviyede olabilir. Bazen kişi, migrenin sebep olduğu ağrıların şiddetinden dolayı yalnızca karanlık bir yerde yatıp uyumak ister. Baş ağrısı, Bulantı, Kusma, Sese ve ışığa karşı hassasiyet de eşlik edebilir.
MİGRENİN NEDENLERİ Migrenin nedenleri ancak varsayımlarla açıklanmaktadır. Bugüne değin yapılan gözlem ve deneyler, hastalığın klinik tablosuyla ilgili sınırlı bilgilere doyurucu bir yorum getirememiştir. Migren uzun zamandır damar ya da sinir sistemine bağlı bir hastalık olarak açıklanmaktadır. Damar sistemiyle ilgili olduğu varsayıma önceleri daha çok benimsenmiştir. Ama son zamanlarda sinir sistemine bağlı olduğu görüşü yaygınlaşmaktadır. Damar sistemini temel alan görüş, migrenin kafa atar damarlarının ağrılı genişlemesinden kaynaklandığım savunur. Gene bu kurama göre genişleme öncesinde de belirli bir odakta şiddetli bir damar büzülmesi görülür. Büzülme nedeniyle beynin bazı bölgelerine gelen kan akımı yavaşlar; buna bağlı olarak da bazı oksijen yetersizliği ve belli noktalarda geçici sinir sistemi belirtileri (aura) ortaya çıkar.
Hastalığı öncelikle sinir sistemine bağlayan yaklaşım, migren nöbetinden sorumlu birincil etkenin beyinde damar gerginliğini denetleyen bir merkez olduğunu savunur. Bu merkezin dış ve iç uyaranlara verdiği yanıtlar, migrenle ilgili damar değişikliklerine neden olur. Bu değişiklikler ve atardamar duvarlarındaki ödem sonucunda migren ortaya çıkar. Sinir sistemi ya da damarlardaki yanıtın serotonin, histamin, prostaglandinler, pıhtılaşma etkenleri, endorfinler ve monoaminoksidazlar gibi bazı maddelerin serbestleşmesi sonucunda ortaya çıktığı da öne sürülmüştür. Migrenin oluşum sürecinde kişisel bir yatkınlık ya da eğilim ve kalıtsal etkenlere bağlı ağrı eşiği düşüklüğü de önemlidir. Bu nedenle birçok olguda migren nöbetini önceden tahmin etmek tümüyle olanaksızdır. Çok çeşitli etkenler nöbeti başlatabilir. Heyecan, bedensel ve/ya da zihinsel yorgunluk, güneşte kalma, kapalı ortam, sigara dumanı, ani hareket, iklim değişildiği, gürültü, alışkanlıklarda değişiklik ve bazı besinler etken olabilir.
MİGRENİN TEDAVİSİ Tedavi, migren ağrısını azaltmaya yönelik ağrı kesici ilaçlar ve migren ataklarını önleyici ilaçlar ile yapılır ve migrenin tedavisi günümüzde oldukça kolaylaşmıştır. Migren ilaçları sürekli yanınızda taşımanız gereken ilaçlardır. Bu ilaçları migren atakları başlarken kullanmak gerekir. Her durumda verilen ilaçların belirtilen ölçülerde ve şekillerde kullanması önemlidir. Ayrıca, migren ilaçları ile birlikte etkileşime girebilecek diğer ilaçlar ve alkol kullanılmamalıdır. İlaç tedavisinin dışında, gevşeme egzersizleri, spor, alkol ve sigaradan uzak durmak, yeterli ve kaliteli uyku ve düzenli bir yaşam da migren tedavisini destekleyici unsurlardır. Tedavi için doktora danışmayı ihmal etmemek gerekir. Akupunktur ve şifalı bitkiler de migren tedavisi için kullanılan yöntemlerdendir. Örneğin, solucanotu migren ataklarını önleyici özelliği ile migrenin bitkisel tedavisi için faydalıdır.
EPİLEPSİ (SARA) Epilepsi, daha bilinen ismi ile Sara, bir sinir hastalığıdır. Beyindeki sinir hücrelerinin bulundukları yere göre farklı belirtiler görülebilir. Bir grup beyin hücresi ani olarak elektrik deşarjı göstermekte ve nöbet ortaya çıkmaktadır. Nöbeti başlatan asıl sebebin sinir hücreleri arası akım geçişiyle vazifeli maddeler arası (nöro transmitterler) dengesizlik olduğu sanılmaktadır. Epilepsi nöbetleri; Dalgınlık şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, İstem dışı kasılmalar, Bilinç kaybı, Kendinden geçme şeklinde de ortaya çıkabilir.
EPİLEPSİNİN NEDENLERİ Epilepsi oluşumunda genelde kesin bir sebep bulunmamakla birlikte, epilepsinin sık rastlanılan sebepleri arasında Doğuştan ya da doğum esnasında olan beyin hasarları, Beyin yaralanmaları, Beyin damarlarındaki hastalıklar, Beyin tümörleri, Alkol ve madde kullanımı gibi durumlar sayılabilir.
EPİLEPSİNİN TETİKLEYİCİ FAKTÖRLERİ Sara nöbeti hiç bir uyarıcı olmadan ortaya çıkabileceği gibi; Stres, Alkol kullanımı, Aşırı yada yanıp sönen ışık gibi beyni uyaran durumlar, Uykusuzluk, Yanlış beslenme vb. sara nöbeti için birer tetikleyici olabilir.
EPİLEPSİ NÖBETLERİNİN EVRELERİ Büyük nöbet (Grand mal): Tonik-klonik nöbet de denen bu nöbet halk arasında sara denince akla gelen nöbettir. Herhangi bir yaşta başlayabilir. Büyük nöbet birçok safhadan meydana gelir. Aura denen ilk safhada hasta kaşıntı, koku, tat, mide ağrısı gibi bir his duyar. Her zaman olmayabilir. Bundan sonra tonik safha başlar, hasta şuurunu kaybeder ve ayakta ise düşer. Hastanın bütün kasları aynı anda kasılır. Bu sebeple önce bir çığlık duyulur. Hasta nefes alıp, veremez ve morarır. Ayrıca idrar ve dışkısını kaçırabilir, dilini ısırabilir. 30 saniye sonra derin bir nefes alır ve klonik safha başlar. Bu safhada kaslar bir kasılıp bir gevşediğinden vücutta silkinti hareketleri ortaya çıkar. Çene ve dil hareketleri sonucu tükürük köpük haline gelir. Bu safha da 30 saniye sürer ve sonra gevşeme safhası başlar, hasta derin uykuya dalar. Görünüş komaya benzer, ama hasta her an uyandırılabilir.
Küçük nöbet (Petit mal): Daha çok çocukluk çağında başlar Küçük nöbet (Petit mal): Daha çok çocukluk çağında başlar. Ancak erişkinlikte de sürebilir, büyük nöbetlere yerini bırakabilir. Nöbete kısa süreli şuur kaybı eşlik eder. Bunların bir kısmında hasta tutulduğunda dik dik anlamsızca karşıya bakar. 10-15 saniye sürer ve gözden kaçabilir. 6-12 yaşında başlar. Bir kısmı daha nadirdir ve kollarda, aniden hareketle belirli kısa süreli şuur kaybıyla gider. Daha çok ergenlik döneminde görülür. En az görülen tipinde hasta aniden şuursuz olarak yere düşer; fakat, hemen şuur yerine gelir geri kalkar. Bu da 2-6 yaşlarında başlar. Bazen yemek yerken elinden kaşık düşecek veya yazı yazarken kalem kayacak kadar kısa sürebilir.
Kısmi (Parsiyel) nöbetler: Genellikle hâdise yeri, beynin temporal lobudur. Koku, tat, işitme, görme hallusinasyonları, hâfıza bozukluğu gibi belirtiler olur. Genellikle ruhi değişiklikler eşlik eder. Nöbet sırasında şuur genellikle bozulur ama kaybolmaz. İrade dışı ağız hareketleri, yalanlama, yutkunma sık görülür. Psikiyatrik hastalıkları taklit eder görünümde olabilir. Kısmi nöbetlerin bir kısmı da adım adım ilerler tarzdadır (Jacksonian Epilepsy). Bunda deşarj bir yerde başlamakta ve komşu yerlere yayılmaktadır. Mesela bu nöbet bir el parmağından başlar ve omuzda sona erer. Bu nöbetlerde şuur kaybı olabilir de olmayabilir de. Bu hastaların bir kısmında nöbetin olduğu kısım felçli kalır (Tedd felci). Status epileptikus (Bitmeyen nöbet): Hiçbir iyileşme zamanı olmayan devamlı bir nöbettir. Çabuk kontrol edilmezse hasta ölebilir. Tedavi acil olup, öncelikle solunum yolları açık tutulur. En iyi ilaç diazepam olup, doktor tavsiyesine göre kullanılmalıdır.
EPİLEPSİNİN TANISI Kesin teşhis, nöbetin görülmesiyle konur. Ancak bu pek mümkün olmaz. Nöbetin tarifi yardımcı olabilir. Beyin elektrosu (elektro-ensefalografi) teşhis koydurursa da bazen nöbetler arasında normal olabilir. Teşhisten sonra sebebin ne olduğu önemlidir. Genç erişkinlerde aniden başlayanları genellikle beyin tümörüne bağlıdır. Yaşlılarda ise beyin damarları hastalığıyla alakalıdır. Ayırım için kafa filmleri ve bilgisayarlı tomografi gibi tetkikler yapılır.
EPİLEPSİNİN TEDAVİSİ Sara, doktorun belirlediği uygun ilaçlar kullanılarak, genellikle büyük oranda kontrol altına alınabilmektedir. Bununla birlikte kimi durumlarda cerrahi müdahale de gerekebilmektedir. Uygun tedavi için bir doktora danışılmalıdır. Sara hastası kişiler, nöbet sırasında kendinden geçebildikleri için kolayca yaralanabilirler. Bu sebeple, epilepsi hastalarının kullandıkları ve yaşadıkları ortamların onlara uygun şekilde düzenlenmesi gerekir: Yerlerin halı gibi yumuşak zeminle kaplanması, Su kullanılan yerlerde elektrikli alet bulundurulmaması, Sivri ve keskin uçlu alet ve eşyaların bulundurulmaması, Epilepsili kişinin taşıt kullanmaması, Kişinin çevresindeki, işyerindeki insanların hastanın durumundan haberdar edilmesi vb. gibi önlemler, yaralanmaları en aza indirecektir.
Yakınlarda bir kişinin sara nöbeti geçirdiği görülürse; Öncelikle kişinin zarar görmesini önlemeye çalışmak, Saralı hastanın çevresindeki sivri uçlu, keskin, sert vb. cisimleri uzaklaştırmak gerekir. Eğer kişi nöbet esnasında kusuyorsa, bunu yutmasını engellemek için kişi yan yatırılmalıdır. Sara nöbeti bir kaç dakika içinde durmamışsa ya da hastanın nefes alamadığı, hastada morarmalar oluştuğu fark edilirse hemen ambulansa yada en yakın sağlık kuruluşuna haber verilmelidir. Başlıca sara ilâçları; fenitoin, fenobarbital, karbamazepin, süksinitin ve diazepam gibi ilaçlardır.
PARKİNSON HASTALIĞI Parkinson, genellikle 50 yaş ve üstündekilerde görülen, nörolojik bir rahatsızlıktır. Yavaş yavaş ilerler ve zamanla insanın hatırlama, muhakeme etme ve günlük olağan işleri yapma yeteneğini yok eder. Bunların dışında, Parkinson hastalığında görülen belirtileri şöyle sıralayabiliriz: Vücut hareketlerinin yavaşlaması, Uzuvların titremesi, Kambur duruş, Yürürken ayakları sürüyerek ve Küçük adımlarla yürüme, Konuşma yeteneğinde bozulma vb. İlerleyen yaşla birlikte hafıza problemlerinin görülmesi normaldir. Hafıza problemi, tek başına Parkinson belirtisi olarak algılanmamalıdır. Fakat hafıza durumu kişinin kendi kendine günlük hayatını idame ettirmesini engelleyecek seviyede ise Parkinson dan bahsedebiliriz.
PARKİNSON HASTALIĞININ TEDAVİSİ Parkinson’dan korunmak için zihni dinç tutmak ve hafızayı sürekli çalıştırmak yararlı olacaktır. Bunun için sürekli yen şeyler öğrenmek, ezber yapmak, bulmaca çözmek vb. faydalı olacaktır. Ayrıca, Parkinson’un derecesine göre de çeşitli Parkinson ilaçları kullanmak gerekebilir. Parkinson tedavisi kesin değildir. Tedavi de amaç Parkinson’un etkilerini azaltmaktadır. Ayrıca, şifalı bitkilerden Ginko, yaşlılığın neden olduğu zihinsel sorunlara karşı koruyucu olarak kullanılmaktadır.
ALZHEİMER HASTALIĞI Demans ya da halk arasındaki söylenişiyle bunama, günlük yaşam işlevlerinin sürdürülmesini engelleyen ilerleyici bir beyin hastalığıdır. Bellek kaybı, günlük yaşamın gereksinmeleriyle başa çıkabilme yeteneğinde azalma, algılamada, toplumsal davranışların düzenlenmesinde ve duygusal tepkilerin kontrolünde bozulma ve yanlış inançlar sık karşılaşılan belirtilerdir. Demans, genellikle geri dönüşümsüz, ilerleyici bir durumdur.
ALZHEİMER NEDİR? Alzheimer hastalığı, en sık görülen demans tipidir. İkinci sıklıkla görülen demans tipi ise, beyin damarlarının tıkanmasına bağlı olan vasküler (damarsal) demastır. Yaşlılarda, kalp hastalıkları, kanser ve inmeden sonra en sık görülen sağlık sorunudur. Kadınlarda biraz daha sık görülür. Alzheimer tanısı konulan hastaların büyük bir kısmı 65 yaşın üzerinde olmakla birlikte, 40’lı ve 50’li yaşlarda da görülür. Hastalık bulaşıcı değildir. Yapılan çalışmalar, hastalığın oluşumunda birden fazla kalıtsal özelliğin rol oynadığını göstermiştir. Bu nedenle ailenizde Alzheimer hastası varsa, bu, ileride en yakınındakilerin Alzheimer olacağı ya da hastalığın çocuklarına geçeceği anlamına gelmez.
ALZHEİMER’İN HABERCİLERİ NELERDİR? Alzheimer hastalığının habercisi olabilecek başlıca 10 belirti bulunmaktadır. 1- Günlük yaşamı etkileyen unutkanlık: İsimleri, telefon numaralarını ve randevuları ara sıra unutup daha sonra hatırlamak normal bir durumdur. Bu hastalıkta ise hastalar yakın geçmişteki olayları, isimleri ve telefon numaralarını daha sık unuturlar ve bir daha hatırlamazlar, aynı soruları tekrar tekrar sorarlar. 2- Günlük yaşam işlevlerini yapmada zorluk: Telaşlı insanlar bazen yemeği fırında unutup yemek yandıktan sonra hatırlar. Alzheimer hastaları ise yemeği fırında unutmakla kalmaz, hazırladığını bile hatırlamayabilir. Kendilerine bakmakta, uygun elbiseler seçmekte güçlük çeker 3- Kelime bulmada güçlük: Hepimiz bazen kelime bulmakta zorluk çekeriz. Alzheimer hastaları çok basit bir kelimeyi bulamayabilir ya da yerine uygun olmayan kelimeler kullanabilir. 4- Zaman ve mekan karmaşası: Hangi günde olduğumuzu ve nereye gideceğimizi bir an için unutmak doğaldır. Alzheimer hastaları günü, ayı, yılı unutabilir. Her gün geçtikleri sokaklarda kaybolabilir. Nerede olduklarını, oraya nasıl geldiklerini ya da evlerine nasıl gideceklerini bilemeyebilir. 5- Yargı ve karara varmada güçlük: Alzheimer hastaları olayları doğru yargılayıp, doğru sonuçlara gitmede, geleceği planlamakta güçlük çekebilir.
6- Pratik düşünmede becerisinde güçlük: Pratik yöntemlerle, günlük bazı karmaşık sorunların üstesinden gelebilir.Alzheimer hastaları ise pratik çözümler üretmede güçlük çekerler. 7- Sık kullanılan eşyaları yanlış yere koyma: Cüzdan ya da anahtarımızı olağan dışı bir yere koyup sonra da aradığımız olur. Alzheimer hastaları ise eşyalarını olmadık yerlere, örneğin gözlüğü buzdolabına, koyabilirler. 8- Ruh hali ya da davranışlarda değişim: Hepimiz zaman zaman üzgün ya da kaygılı olabiliriz. Alzheimer hastaları ise çok çabuk ağlayabilir, alıngan ya da sinirli hale gelebilir, içine kapanabilir, yanlış inançlar gösterebilir ve suçlayıcı olabilirler. 9- Kişilik değişimleri: İnsanların kişilikleri yaşla birlikte bir miktar değişim gösterebilir. Alzheimer hastalarında bu değişim çok belirgindir. Şüpheci, inatçı, agresif (saldırgan) olunabilir. 10- Sorumluluktan kaçınma: Zaman zaman ev işlerinden, iş ve toplumsal sorumluluklardan bıkıp yorulabiliriz. Bununla beraber, bu sorumluluklarla mücadele gücünü tekrar kazanırız. Alzheimer hastaları ise iş ve toplum yaşamında çok pasif hale gelebilir ve bu kalıcı olabilir.
Bu hastalık ilk olarak Alman doktor Alois Alzheimer tarafından 1907 yılında tanımlanmıştır. O günden bu yana yapılan çalışmalarla hastalığın birçok özelliği ortaya konulmuştur. Özellikle gelişmiş ülkelerde yaşam kalitesinin yükselmesi ve sağlık hizmetlerinin gelişmesiyle yaşlı nüfusun artması, Alzheimer hastalığı da AIDS ve kanser gibi çağımızın hastalıkları arasına girmiştir. Kadınlarda biraz daha sık görülen Alzheimer Hastalığı, 65 yaşın üzerindeki her 10-20 kişiden birinde, 85 yaşın üzerinde ise neredeyse her iki kişiden birinde ortaya çıkmaktadır. Yurdumuzda henüz ayrıntılı bir çalışma yapılmamış olmakla birlikte 200 bin kadar hasta bulunduğu sanılmaktadır.
HASTALIĞIN PATOFİZYOLOJİSİ Beynimizde hücreler arasında bilgi alışverişini sağlayan bazı kimyasal haberciler bulunmaktadır. Bunlardan biri olan Asetilkolin, hatırlama yeteneğinde önemli bir rol oynar. Henüz tam olarak bilinemeyen bir nedenle, asetilkolin miktarı azalırsa, hücreler arasında bilgi alışverişi bozulur ve bellek bozuklukları ortaya çıkar. Nedenler kesin olarak bilinmemekle birlikte, çevresel etkenlerin, kalıtsal faktörlerle birleşmesi sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir.
ALZHEİMER HASTALIĞININ EVRELERİ 1.EVRE: Belirtiler henüz farkedilir düzeyde değildir. Hastalar özellikle yakın zamana ait bilgileri hatırlamakta zorluk çeker. Zaman ve mekan tanımlamada zorluk çeker, zaman zaman kaybolur. İşinde verimliliği düşer. Bunların farkına varıp, sinirli, çekingen ve sıkıntılı bir ruh haline girebilir. Oysa yakınları, bütün bunların yaşlılıkta doğal olabileceğini düşünme yanılgı sına düşerler. 2.EVRE: Belirtiler artar, günlük yaşamı olumsuz şekilde etkilemeye başlar. Bellek kaybı arttığı için yakınlarının bile isimlerini unutur. Yıkanma, giyinme gibi günlük işleri kendi başına yapamaz. Para kullanmakta güçlük çeker, konuşması bozulur, hayaller görmeye, yanlış inançlara kapılmaya başlar. 3.EVRE: Artık tümüyle bağımlı hale gelir, bedensel bozukluklar da baş gösterir. Kendi kendine yemek yiyemez, yürüyemez, hatta idrar ve dışkısını kontrol edemez. Ailesini tanıyamaz ve belirgin davranış bozuklukları baş gösterir. Alzheimer Hastalığı, yıllar içinde sinsice ilerleyerek hem hasta, hem de yakınları için ağır bir yük oluşturur. Eğer bir kişide anlattığım belirtiler ortaya çıkmışsa, vakit kaybetmeden, uzman bir hekim tarafından tetkik edilmelidir. Erken dönemde tanınması, hem tedavi hem de bazı pratik önlemlerle hastanın ve yakınlarının yaşam kalitesinin yüksek tutulmasını sağlayacaktır.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TANISI Hastalığın tanınmasında özel bir test mevcut değildir. Sinsi başlayıp yavaş bir ilerleme göstermekle beraber, erken dönemlerden itibaren bazı belirtiler gösterir. Bilgili ve deneyimli hekimlerin, zihinsel işlevleri ve günlük işleri yürütebilme yeteneğini araştırmaları, beynin görüntülenmesi, bazı laboratuar testlerinin yapılmasının yanı sıra benzer belirtiler gösteren diğer hastalıkların araştırılarak elenmesi yöntemiyle Alzheimer hastalığı teşhis edilir. Hastalığın erken teşhisi konusunda hastanın sürekli hekiminin yardımı olabileceği gibi, nöroloji ve psikiyatri uzmanlarına da başvurulabilir.
ALZHEİMER HASTALIĞININ TEDAVİSİ Belirtilere Yönelik İlaçlar : AH'nın sıkıntı verici belirtilerini (huzursuzluk, uykusuzluk, saldırganlık, vb.) azaltmakta faydalı olabilen bir dizi ilaç vardır. Ancak, tıbbi denetim altında verilmedikleri takdirde düzeltmeleri beklenen belirtileri kötüleştirebilir. Bunun sonucunda konfüzyon, inkontinans, vb. yeni belirtiler ortaya çıkabilir. Bu tür ilaçlar arasında şunlar sayılabilir: -ANTİDEPRESANLAR -NÖROLEPTİKLER -ANTİ-ANKSİYETE İLAÇLAR -ANTİ-PARKİNSON İLAÇLAR -TRANKİLİZANLAR -BARBİTURATLAR
YENİ İLAÇLAR AH'da sinir hücresi kaybı dolayısıyla azalan asetilkolin miktarının yeniden dengelenmesini hedefleyen yeni ilaçlara ‘’Kolinesteraz İnhibitörleri’’ adı verilmektedir. Asetilkolin beyne ait süreçlerin bir çoğunda ve özellikle de belleğe ait olanlarda işlev gören bir kimyasal maddedir. İLAÇ DIŞI TEDAVİLER Yurtdışında bu amaçla en sık kullanılan standart tedavi uygulamalarının başında Gerçeklik Yönelimi Tedavisi (Reality Orientation Therapy) ve Geçerlileştirme Tedavisi (Validation Therapy) sayılabilir. Her ikisi de, hasta yakını ve hasta arasındaki iletişimi kolaylaştırmayı hedefler. Bu tedaviler standart biçimleriyle henüz ülkemizde uygulanmamaktadır. Bu tür ilaç dışı yaklaşımların temel ilkesi, karşıdakini anlamak ve kendini ona anlatmaktır. Dolayısıyla, bir AH uzmanıyla görüşme, muayene ve ilaç tedavisi yanı sıra, ilaçsız tedavi yaklaşımlarını da içerecektir.