ÜTOPYALAR Ütopya, hiçbir yerde bulunmayan anlamında eski Yunancadan gelen bir sözcüktür. Felsefede bu terim, gerçekleştirilmesi olanaksız tasarı ya da düşünceleri belirtmek için kullanılır. Ütopyalar, "istenilen ütopyalar" ve "korku ütopyaları" olmak üzere ikiye ayrılabilir. Bunlardan istenilen ütopyalar istenilen toplumun, korku ütopyaları de istenmeyenin özelliklerini ifade etmişlerdir.
İstenilen Ütopyalar Korku Ütopyaları
PLATON'UN İDEAL DEVLETİ Platon (M.Ö. 427-347), ideal devleti "Politeia (Devlet)" adlı eserinde ayrıntılı olarak açıklamıştır. Ona göre devlet, bireyler tarafından kurulmuş yapma bir kurum değildir; tıpkı canlı bir varlık, büyütülmüş bir insan gibi yetkin bir organizmadır. Nasıl, bir elin bir bedene bağlı olmadan yaşayabileceği düşünülemezse bireyin de toplum dışında var olabileceği söylenemez.
Platon'a göre insanda üç yeti vardır: İtaat eden duygu, Eylemde bulunan cesaret, Buyuran akıl. Devlette de üç sınıf vardır: Toplumu besleyecek olan köylü, işçi ve zanaatçılar sınıfı... görevi üretmek ve bekçilerin buyruklarına uymak. Toplumsal düzeni koruyacak olan bekçiler (savaşçılar) sınıfı, Amacı buyurmak olan yargıçlar (yöneticiler) sınıfı.
Yönetimlerin Döngüselliği Platon’un Devlet Adamı adlı eserinde anlatmış olduğu yönetimlerin döngüselliği kuramı Monarşiden Tiranlığa ve daha sonrada Tiranlıktan Monarşiye nasıl geçtiğini anlatır. Platon’a göre insan toplumlarının tarihinde kurulmuş olan devletlerin 6 yönetim şekli vardır. Patriarşi, Monarşi ve Aristokrasi, Timokrasi, Oligarşi, Demokrasi, Tiranlık.
Tarihte kabileler döneminde ideal devlete benzer bir yönetim görülmüştür ki, o, “patriarşidir”. Kabilelerin birleşmesiyle oluşan toplumda yönetim tek bir kabile şefinin eline geçmişse, tekin yönetimi “monarşi” kurulur. Birkaç kabile toplumu birlikte yönetmeye başlamışlarsa, en iyilerin yönetimi “aristokrasi” görülür.
Aristokların çocuklar, büyüyüp başa geçtiklerinde babalarının ruha, akla önem vermiş olmalarına karşılık, ruhtan çok bedene, akıldan çok duygulara zevklere önem vermeye başlarlar. Böylece şerefe önem verenlerin yönetimine “timokrasiye“ geçilir. Bilgelikten çok şana, şerefe, şatafata düşkünlük gösteren bir sınıf, ortak mülkiyet düzenini kaldırır, topraklar, evler, zenginlikler, kapışılır, paylaşılır.
Timokrasi’den “oligarşi”ye geçişi, timokraside şeref düşkünlüğünün ürünü olan altın kesesi sağlar. Zenginlik, yeni malların satın alınmasına, yeni yeni ve lüks malların yapılmasına, yeni mesleklerin ortaya çıkmasına yol açar. Alabildiğine zengin olma hırsı, oligarşiden“demokrasi”ye geçişe yol açar. Yoksulla zengin arasındaki bu uçurum polis içinde iç savaş çıkmasına neden olur, bu savaştan yoksullar galip çıkınca demokrasi kurulur. Bu yönetim, herkese eşit haklar sağlar.
Demokrasi döneminde, baştakiler herkese bol bol özgürlük dağıtırlar Demokrasi döneminde, baştakiler herkese bol bol özgürlük dağıtırlar. demokrasi karşısında kendisini güvende hissetmeyen zenginler, demokrasiyi yıkıp oligarşiyi kurmak için hazırlanmaya başlarlar. Silahlı taraftarlara sahip olan halk önderi, onlara dayanarak yönetimi ele geçirip tiran olur. Böylece “tiranlık” yönetimi kurulur. Her aşırılığın ardından sert bir tepki gelir. Demokrasinin özgürlükte aşırıya gitmesi, özgürlüğün zıttı olan köleliği ortaya çıkarmıştır. Bu özgür vatandaşların zorba tek bir yöneticin buruğu altına girmeleri anlamında köleliktir.
Eğer baştaki tiran akıllıysa yanına bilgin insanları toplar ve belli bir süre sonra kendi kararlarını bilge insanların kararı gibi göstererek monarşik topluma geçişi sağlar. Ve böylelikle Platon’a göre yönetimlerin döngüselliği devam eder.