MEDDAHLIK.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
1/20 Yazı Türleri “Seçilmiş bir konu üzerinde, yapılan araştırma ve incelemelerin sonucunu bildiren yazılara denir.” Yukarıda hangi türün tanımı yapılmıştır.
Advertisements

SANAT VE SANAT DALLARI HAZIRLAYAN:EMRE BOYUN
Sincabi öykücü can özoguz Fon müziği: Ezginin Günlüğü.

METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
Dost Genç adamın biri, Dermiş babasına her gün; 'Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi'
HAZIRLAYAN : EBRU ÖZÇİFTÇİ NO: 1257 SINIF: 6-B
Hazırlayan: Zeynep Adsoy Türkçe Öğretmenliği/2 No:
TÜRK EDEBİYATINDA HİKAYE
TIKANDI BABA Seval KEMERTAŞ tarafından düzenlenmiştir.
5. SINIF TÜRKÇE KONU ANLATIMI
Sevgili günlük, Bugün çok yoruldum. Neden mi bugün hem eğlendik hem öğrendik… Merak mı ediyorsun? Peki anlatayım…
MEDDAH.
Öykü ( Hikaye ).
ÜÇ İHTİYAR MİSAFİR ÖYKÜSÜ
Ömer Hayyam Rubailer BÖLÜM-2
Osmanlı Devleti Ho ş görü Anlayı ş ı II. BAYEZiT Yahudilerin Osmanlı’ya Sığınması 1492’de İspanya tarafında sürgün edilen 200 binden fazla Sefarad Yahudisinin.
GÖREVLİ KELİMELER: EDATLAR
TİYATRO ve GÖLGE OYUNU.
NASREDDİN HOCA ‘ DAN FIKRALAR
Sen hangisini seçerdin?
DESTAN, HALK HİKAYESİ, MESNEVİ
KARAGÖZ OYUNU.
DESTAN, HALK HİKAYESİ, MESNEVİ
Şinasi Şair Evlenmesi.
CÜMLEDE ANLAM.
KARAGÖZ İLE HACİVAT MEKTUP HÜSEYİN ÖZDEMİR 6/B 1230.
BİR ÖYKÜ.
1-5 NİSAN GÖSTERMEYE BAĞLI EDEBİ METİNLER
SABIR Değerler Eğitimi.
9. Sınıf Türk Edebiyatı 24-28/02/2014 HALK HİKAYELERİ.
HALK EDEBİYATI DERLEME SUNUMU
İBRETLİK BİR HİKAYE.
İndim kuyu dibine sildim süpürdüm silkildim çıktım.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI.
OTUZ BEŞ YAŞ ŞAİRİ ( ).
KOMPOZİSYON YAZMA GİRİŞ BÖLÜMÜ.
Binbir Gece Masalları.
MEDDAH
SÜLEYMAN TARIK BUĞRA ( 2 EYLÜL ŞUBAT 1994 )
Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları
Modern hukuk literatüründe; haksız iktisab, sebepsiz zenginleşme, sebepsiz iktisab tabirleriyle de ifade edilen haksız kazanç, hukuki bir sebebe dayanmaksızın,
Hazırlayan: Muammer Harmandar
EDAT GRUBU ve BAĞLAMA GRUBU
MİSKET OYUNU BERKAY İPEKOĞLU 2/A SINIFI. Yıllar önce köylerden birinde bir delikanlı ile bir kız severler birbirlerini.
Kaybetsem de Vazgeçmem
Hz. Peygamberin Selâmı Dini Hikayeler serisi 2.
Hazırlayan Leyla DENİZ. Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır. Nazım, ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir. Manzume: Ölçü.
KÜLTÜR VE KÜLTÜRÜN ÖĞELERİ
SELÇUK TÜREYEN SELÇUK TÜREYEN DERİNCE 19 MAYIS ANADOLU LİSESİ UZMAN TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI ÖĞRETMENİ.
GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR ( ) Naturalizm’in temsilcisidir. Ahmet Mithat geleneğini sürdürür. Dili sadedir. Kahramanlarını çevrelerinin.
HALK HİKAYELERİ. Gerçek ya da gerçeğe yakın olayların anlatıldığı uzun soluklu anlatım türüdür. Geleneksel bir içeriği olan, kuşaktan kuşağa sözlü olarak.
Servet-İ fünun edebİyatI
“Şikayetname” Elif Keskin. Hiç olmazsa eskiden,arada bir uğrar, Hal,hatır sorarlardı, Hani yasak savmak kabilinden diyelim, Senden sonra evin yolunu unuttu.
Keloğlan ve Kuyu Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir Keloğlan’la ninesi varmış. Bunlar çok yoksul insanlarmış. Keloğlan’ın.
Düşünceye Dayalı Ve Konusunu Yaşamdan Alan Yazı Türleri
Garipçiler (1. Yeniçiler) Geleneksel şiir anlayışına tepki olarak doğdu Garip atıl kitapta görüşlerini ortaya koymuştur Şiirde her kurala karşı çıkmışlardır.
ERBAA SINAV DERGİSİ DERSHANESİ. 1. SORU İstanbullu Hoca olarak da anılan Reşit Efendi hangi romanın kahramanıdır?
Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi
Hikaye.
Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi
GÖREVLİ KELİMELER: EDATLAR
Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, Tanzimat Edebiyatı'nın birçok türünde eserler vermiş yazarlarından Şemsettin Sami tarafından kaleme alınmış bir romandır.
UNUTULAN OSMANLI ADETLERI. 1. Zimem Defteri  Ramazan günlerinde zenginler bakkal, manav gibi dükkânlara giderdi ve zimem defterini çıkarmalarını isterdi.
HALİDE EDİP ADIVAR.
Sarı Gelin türküsü hikayesi Sarı Gelin türküsü, Kuzeydoğu Anadolu Erzurum coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Türklerin büyük bir kolunu teşkil eden Kıpçakların.
Öykü ( Hikaye ). Gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi mümkün olayların kişi, zaman ve mekâna bağlı olarak farklı bir kurguyla anlatılmasına "öykü (hikâye)"
Sunum transkripti:

MEDDAHLIK

Tanım:Çok öven, metheden manasına gelen kelime dini bir telmih taşır ve Peygamberin övücüsü manasında kullanılır. Daha sonraları taklitlerle hikaye anlatan manasını kazanmıştır.Meddah bugünkü tek kişilik tiyatroların başlangıcı sayılabilir.

Eski ozanlarla onların devamı saz şairlerini hatırlatan meddah, hikaye anlatıcısı demektir. Meddahlık, hikaye ve taklit yapma sanatıdır. Meddah, bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikaye anlatır. Bu hikayelerin bir kısmı anonim eserlerdir; bazılarının yazarları bellidir. Karagöz ve Ortaoyunu’nda görüleceği üzere günlük hayat hadiseleri, masallar, destanlar, hikaye ve efsaneler meddahın repertuarına girerler. EROL GÜNAYDIN MEDDAHLIK YAPARKEN

Anadolu ve Rumeli Türkleri’nin eski edebi hayatında meddahlığın çok büyük bir yeri vardır; çünkü, bizde halk hikayeciliğini temsil edenler, asırlardan beri, meddahlar olmuştur. Halk kahvehanelerinden saraylara kadar her sınıf ve seviyede insanlara mahsus toplantı yerlerinde aranan ve sevilen, hikayeler, taklitler, nüktelerle her sınıf halkı eğlendiren bu hikayeciler, edebiyat tarihimiz için çok mühim bir mevzudur.

Meddah hikayenin kahramanlarını kendi yöresinin dili ve şivesiyle konuşturan insandır. Bu konuşmaları arka arkaya, hata yapmadan ve zaman kaybetmeksizin yürütme kabiliyetine sahip olan meddah, Karagöz ve Ortaoyunu’nda yer alan yerli Türkleri mesela, Kastamonuluyu, Kayseriliyi, İmparatorluğumuza dahil, Arap’ı, Arnavut’u, Ermeni, Rum, Yahudi gibi azınlıkları: İstanbul’un muhtelif tiplerini; mirasyedi, muhtekir, vb. dramatik bir sahne halinde ortaya koyar. Elindeki mendil, sesini değiştirip, çeşitli konuşmaları taklit edebilmek için ağzına istediği şekli vermekte kullanılır. Kısa sopası, kapı çalma veya sert vuruşları ifade için lüzumludur.Okumanın gelişmediği, dinlemenin rağbet gördüğü zamanlarda Osmanlı Sarayında şehirlerde, kasabalarda, ramazan gecelerinde, sünnet düğünlerinde, kahvehanelerde bu sanatı sürdürürdü.

Sühansazı gülistanı nezaket nihali goncesi bağı zarafet Şimdi eski tarzı takip eden meddahlar umumiyetle iptida ellerini çırparak ve “Hak dostum hak” diye söze başlıyorlar. Hikayede mevcut taklitleri sıraladıktan sonra başlangıçta bir kıta okunuyor: Sühansazı gülistanı nezaket nihali goncesi bağı zarafet Söyledikçe sergüzeşti verir bezme letafet Dinle imdi bendei acizden bir hoş hikayet Bu sözlerden sonra hikayenin güzeran ettiği yer ve hikaye kahramanlarının ismi söyleniyor. Fakat her türlü iştibahın önünü almak için: “isim isime, kisip kisbe, semt semte benzer, geçmiş zaman söylenir yalan gerçek vakit geçer.” Hikaye bittikten sonra da: bu kıssadır. Bir mecmua kanarına kaydolunmuş. Biz de gördük söyledik. Sakıya sohbet kalmazmış baki her ne kadar sürçü lisan ettikse affola, inşallah gelecek defa daha güzel bir hikaye söyleriz. Tarzında bir hatime ile bitiyor.

Meddahlar repertuarlarında her zaman hazır bulunan Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun, Arzu ile Kamber, Aslı ile Kerem gibi halk hikayelerinin yanı sıra yaşanmış gerçek olayları, duydukları yeni aşkları derleyerek, sanatçı içgüdüleri ile bunları yeniden yorumlayarak, harmanlayarak, yerine göre uzatarak ve ya kısaltarak, seyircinin profiline ve izleme coşkusuna göre, o anda doğaçlayarak bu hikayelerini yer yer anlatarak, yer yer oynayarak mesleklerini icra ederlermiş.

Meddah gerçek bir mizah ve taklit ustasıdır Meddah gerçek bir mizah ve taklit ustasıdır. Her anlatışında yeni bir oyun çıkarır. Seyirci ile arasında yakın bir münasebet kurulmuştur. Seyirciden gelen tepkiye göre anlatışını derhal değiştirebilir. Meddahların kahvelerde oyun göstermeleri 16.yüzyılın ikinci yarısında kahvelerin açılmasıyla başlar. Bazı belgeler meddahların belirli zümrelere hitap ettiğini göstermektedir.. Dördüncü Muradın nedimi Tıflı ilk önemli meddah sayılır. Meddahların piri olarak tanınır, dördüncü Murad devrinin pek dikkate şayan bir simasıdır. 20.yüzyıl meddahları arasında Aşki, Borazan Tevfik, Tevfik Bey, Şükrü Efendi, İsmet Efendi, Kadri, Sururi, Tahsin Efendi en önde gelenleridir. Bu meddahlardan sonra tiyatromuzda daha ziyade taklitlerle meddahlık denemesi yapan aktörleri meddah saymak zordur.

Yabancı gözünde, meddah şairdir, tarihçidir, masalcıdır, efsane yazarıdır; o insanın hayal dünyasına giren bütün konulara değinir. O, içinde bulduğu yaşamı canlandıran gerçekçi bir hikayecidir. Bunu yaparken de kendi halkının mizahını,duygularını, özlemlerini ve düşüncelerini dile getirmede ustadır.

BİR MEDDAH HİKAYESİ İkinci Osman dönemi. Teması aşk ve uçarılık ile işlenmiş bir senaryo, mirasyedilik, işret, hile yapma, İstanbul’dan Mısır’a gitme ve sonunda da Bedesten’de dükkan sahibi olma gibi durumlarla gelişen olaylar dizisinde sevdiği kadını hile ile kocasının elinden alan kişi hikayenin kahramanıdır. Bu hikayede de kahramana sevdiği kızı vermezler, o da Mısır’a kaçıp para pul sahibi olup İstanbul’a döner ve bir hileyle sevdiği kadını kocasından ayırır.

Karagöz ve ortaoyununda zaman sınırlaması (yaklaşık bir-iki saat) vardır.Fakat meddah oyunlarının yer ve zaman sınırlaması yoktur.Bir rivayete göre, meddahın anlattığı hikayenin içeriğine uygun olarak meddahın gösterisi saatlerce, çoğu zaman ikindiden gece yarısına, hatta sabaha, hatta birkaç hikayenin birbirine bağlanarak ve o anda doğaçlanarak (coşkuyla uydurularak) günlerce, haftalarca sürdüğü olurmuş.

EBE, HALLAÇ, ABDULLAH AĞA Hotun Fatihi Osman Han zamanında, İslamboli Abdullah Ağa pederi Haci Ali vefat. Mal-ı pederi tüketti, iflas. Pederinin karındaşlığı hem-cıvarı Hacı Veli’nin Emeti nişanlısı iken, “Böyle sefihe kız vermem,” demiş idi. Terk-i diyarına sebeb budur. Bu parasız Mısır’a vusul. Zen-i mükellefeye harf-endaz; hanesine vusul buldu. Fail mef’ul, mef’ul fail. “Zira seni ben sayd eyledim.” Kaide üzre olur mu? Cariye ile zevk-i vafir-germ. “Ne zaman gelürsün?” “Eski nazarla istimal ederim,” der. Vusul ila İslambol. Sultan Hamamı. Ebe kadına sual. “Oğul Abdi, ölüler dirilür mi?” Kızı sual. “Ayasofya kurbunda bir hallaca verdiler. Misbahı belinde, dükkanı zir-hane,” der. “Canım, Ebe Hanım!” Ebe: “Hele bir kerre bakayım,” dedi. Mürekkebi sof ferace, kemik başlı hizran asa, ol semte varub ilk muhibbesine verdi. “Biz de istedik mi idi, oğlum!” Seyr eden güğümbaşılıktan ekmek aldı.

“Eli dedik, avuçla cevahir, ev ister “Eli dedik, avuçla cevahir, ev ister. Kızlar Aydın Ağa’nın sarayı, odalığı andıran düz, bekçi bile odalar. Müezzin Çelebi evi karanlıktır, gündüz mumla oturmalı, dağlara,taşlara ölüsü çarşıda yıkanur. Ah, büyük kadın, dört ay evvel olsa! Rüstem Ağa evi , deriz; sonra İvaz Çelebi aldı, sonra Derviş Hoca aldı. Şimdi dört aydır bu hallaç aldı. Mezadda gezdi, yattı. Kelimatından üç,dört sahibin haber aldı, oğul. İbtida Rüstem, sonra Müezzinzade Hacı Çelebi , sonra Derviş Hoca, oğul.” “Kadın, niçün ağlarsın?” “Üsküdarda olurum.” “Pek söyle, arkadan işitdirmezler.” “Dergehde şeyh değildim, şimdi öksüzüm!” Biri de onlar gibi açdı elile,içeri,dükkanda bekler. Yüzün bile yumdu; sonra evine. Hasta. “Evvel dil, ağız verme, karınız gündüz de duysun,” der, gider. “Abdi, başlankıçın yaptım; sandık amade. Akşam namazı sine,” “hay kara saplı bıçak hamleye kan düşürme!”

Sultan Hanımı’nda Ebe: “Hin-i sehre dek gidemem, bre zalim adam Sultan Hanımı’nda Ebe: “Hin-i sehre dek gidemem, bre zalim adam. Eyi mi olacak? Sevdayı mehenklidir. Ahşama dak ta’viz, ta’vik, sandıkla erhandır, deyü hallaca tahmil geldi. Tabirat-ı garibe ile ilaç nakli. Hasta-ciğerim, kokum tiryaktır, kurdularbürüncekli. İki bardak balıklı ayazma, sulu manastır, kalfa kapusu murad savmaktır. Ertesi, Üsküdar’da Eski Çamlıcadan yedi kozalak, yalnız selviden, toprak alem dağından bir karış Koca Yemişi. Çubuğunu kocası kendi eline kesmelidir. Abdi’yi duyrurmalıdır,” der. Bi-vakt Ayasofya, Et Meydanı, Firuz Ağa,Acı Hamam, Asmalı Mescid,Dikilitaş, Sedefciler, Irgat Pazarı,Keresteciler aşub Kadın Çeşmesi, Okcularbaşı,Eski Darphane, Simkeşhane önü, Sultan Bayezid Hamamı, Kıymacılar Kol. Tabanı yassı yeniçeri ağası tuttular. Bulunmak kabil değil.

“Haseki Bostancısıyım,” diye düştü. “Eve gönder “Haseki Bostancısıyım,” diye düştü. “Eve gönder!Tövbekar hanım villada ihtifa’acaiben. Garaib ademdir, kukladır.” Villada da acaib oynadılar. Zarafetle kaçdılar. Oyun tamam, bahşiş. “Bir dahi artık olmaz,” mırıldandı. Anlattı: nakl-i macera. Eve geldi. “Yetmiş yaşımda, elime daire aldım da oynadım, duydun mu?” “ne zaman kavga olsa bunu söylersin.” Murad da ayrıldı, Abdi Ağa’ya vardı. Pederinden kalan, Abdi Çelebi’nin Mısır’dan fazladan getirdiğiyle zam, bedesten, dolap. Evleri durur kirada idi. “Bir miktar akarat da kazan var,” der. Baki ömürlerin itmam.