MSİ 2013 Mühendislik Etiği Etiğin Tarihsel Gelişimi
Etik davranış nasıl kazanılabilir? Etiğin tarihsel gelişim sürecinde, Sokrates’tan başlayan,Hegel’i de içine alan birçok filozof ve düşünür, etiğin bir bilgi sorunu olduğunu ifade etmiştir. Güncel düşünürler de ”Etik iki anlamda bir aydınlatma girişimidir. Ortaya koymaya çalıştığı şey, yaşarken doğru veya değerli eylemlerde bulunabilme bir bilgi sorunudur, geç kalmadan çok genç yaşta onunla hesaplaşmayı gerektiren bir bilgi sorunudur” olarak eğitime işaret etmektedir. Etik bir eğitim sorunudur. Bireylerin amaçlarına ulaşmak için etik dışı yollara başvurmaları açgözlülükten, ideolojik nedenlere kadar çok çeşitli nedenlerden kaynaklanmaktadır. Ancak,bunlar arasında önemli etmenlerden biri de bilgisizliktir. Bu nedenle iyi düzenlenmiş eğitim çalışmaları ile bireylerin etik değerler ve ilkeler konusunda bilgilendirilmesi önem taşımaktadır.
Felsefi Etikten Meslek Etiğine….. Felsefi etiğin alanını “olması gereken”in alanı olarak ele aldığımızda, bütün dinler, amaçları bakımından birer etik sistemdir ve insanın nasıl olması gerektiğini öğretmeye çalışırlar. Dinsel etiğin dışındaki alan genel olarak üç önemli döneme ayrılabilir.bunlar; 1-Eski Grek etiği ve bu etiğin Kant’a kadar aynı yönde işlenişi, 2-Kant tarafından etiğin yepyeni bir şekilde kurulması, 3-Bizim çağımızın bir ürünü olan “değerler etiği”, içerikli materyal değerler etiği dönemi.
ETİK TARİHİ Teorik etik veya yalın etik olarak bilinen bilim eski Yunan ile başlar. Bu bilim dalının ilk temsilcileri Sophistler, Sokrat, Sokrat okulunun başka temsilcileri, Plato, Aristo, Epikür, Stoiklerdir. Bütün bu filozofların ve bilgilerin Ortaçağ sırasında derin bir karanlığı bürünmesinden sonra modern bilimin kurucuları tarafından yeniden keşfi sonrasında çağdaş etik bilimi yeniden kurulabilmiştir. Ortaçağ boyunca kiliseye yenik düşen diğer bilimler gibi etik de dinin baskısı altında kalmıştır.
Ortaçağ sonrasındaki aydınlanma çağında Hobbes ile başlayan yeni bir etik bilimini ortaya çıkmıştır. Hobbes Modern Etiğin babası olarak bilinir. Bu etik öğretisinin iki mantıksal yöntemi vardır; eleştiri ve kıyaslama. Kendisi de bir İngiliz olan Hobbes’tan hemen sonra İngiliz ve Alman etik öğretileri farklılaşmıştır. 19. Yüzyıldan itibaren İngilizler içgüdüsel (intuitionist) ve doğaya dayalı (naturalist) akımları benimserken, Alman filozoflar Kantien etiği geliştirmiştir. Immanuel Kant tarafından ortaya konan bu güçlü etik akımı, günümüzde de geçerlidir. Karşıtı ise faydacı (utilitarian) etik düşüncesidir. Halen de çarpışan bu iki farklı teori, 19. Yüzyıl boyunca Avrupa’da çok ciddi tartışmalara yol açmıştır.
20. Yüzyıl ise Compte, Darwin ve Spencer gibi bilimdeki evrimcilik akımının kurucu ve geliştiricileri etkindir. 20. Yüzyılı kana bulayan iki büyük dünya savaşının ardından toplumdaki etik anlayışı da temelden değişmiştir denebilir. Dünya savaşlarının ardından kalkınma ve toparlanma evresine giren Avrupa’da değişik uygulamalı mesleklerin gelişmesine sahne olmuştur. Mühendislik mesleğinin gelişmesi de bu dönemde hızlanmış, çok farklı mühendislik dalları doğmuş ve kendi etik kuralları ile uygulama alanındaki yerlerini almıştır. 21. Yüzyıldan bu yana ise toplumsal alanda etkili yeni “uygulamalı etik” prensipleri yoğun olarak tartışılmakta, küresel ve evrensel boyutlarda geçerli olabilecek meslek etiği prensipleri ortaya çıkmakta ve benimsenmektedir.
ETİK TARİHİ, BAŞLICA FİLOZOFLAR VE DÜŞÜNCE AKIMLARI Etik kuramları ilk kez SOFİSTLER tarafından tartışılmaya başlanmıştır. Pozitif taraftan konu ele alındığında ilk kez PROTOGORAS (Abdera, M.Ö. 480): İyinin öznel (subjektif) olduğunu ifade eden şu sözleri belki etik tarihinin de ilk önermesi olmuştur; İNSAN HER ŞEYİN ÖLÇÜSÜDÜR (yani bütün davranışlarımıza esas aldığımız bireysel “iyi” pozitif anlamda insan beyninin ürünüdür ve bir grup insan bir araya gelerek sosyal bir yapı oluştuğunda ortaya konan ahlaki kurallar da bundan türemektedir). Negatif taraftan ise; GORGIAS (Leontini, M.Ö.483) (“iyi” ve “doğru” insanın aklındaki öznel değerler olduğundan, bunlar sadece sınırlı bazı duygulardan ibarettir) BAŞKA BİRİNİN “İYİ”LİĞİ BENİM DAVRANIŞLARIMIN SONUCUNU BAĞLAMAZ (Şüphecilik ve egoizm) Sofistlerden sonra bireyi etik davranışın temel öznesi olarak algılayan filozoflar ortaya çıktı. Bunların başında Sokrates sayılmalıdır.
Sokrates… SOKRATES Etik Biliminin de kurucusudur. Aşağıdaki görüşler halen geçerliliği olan temel görüşlerdir: Erdem Bilgidir (Dolayısı İle Öğrenilir ve Öğretilebilir) Bilgili Olan Ona Göre Davranır Kimse Gönüllü Olarak Kötünün İzinden Gitmez Erdemsizlik Sadece İhmalden Doğar İnsan Sadece Kendini Tanıyarak Özgürlüğe Ulaşabilir Kendi Ruhundaki Tutkuları Öğren ve Onları Denetim Altına al ki Akıl Yoluna Ulaşabilesin . 8
Ona göre tutkular kişinin gerçekten özgür olmasını engellemektedir. Sokrates bilginin (erdemin) başlangıç noktasının kişinin kendi yetersizliğini bilmesi olduğunu, ikinci adım olarak ise kişinin kendi ruhunu tanıyarak aklın yolunu seçmesine engel oluşturan tutkularını öğrenip onlara hâkim olmayı öğrenmesini önermektedir. Ona göre tutkular kişinin gerçekten özgür olmasını engellemektedir. 9
Yaşamın en üstün “nihai sonu” ERDEM’dir Sokrates felsefe okulunun çok sayıda öğrencisi ve izleyicisi olmuştur. Bunları iki ana grupta incelemek yerinde olmaktadır: 1) Sinikler (Cynics) Yaşamın en üstün “nihai sonu” ERDEM’dir Acı çekmek ERDEM’e ulaşmanın en iyi yoludur. Sinik okulu Antistenes tarafından kurulmuştur; ona göre en yüksek nihai son “erdem”li yaşamaktır, yaşamda keyif aramak ise şeytani bir amaçtır. “ACI Çekmek ERDEM’e ulaşmanın en iyi yoludur.” 2) Sirenaikler(Cyrenaics) Tek somut “iyi” keyiftir. O halde akıllı bir kişi yaşamdan ne yapıp etmeli ve en büyük keyfi almalıdır. Sirenaiklere göre bilgi ve kültür keyif verdiği sürece değerlidir, akıllı bir kişi yaşamdan en büyük hazzı alabilecek şekilde kendini yönlendirir; ama bunu yaparken keyif veren etkenler tarafından yönetilmemeyi aksine onları yönetmeyi de bilmelidir. 10
Sokrates’in gerçek izleyicileri Plato ve Aristo’dur Sokrates’in gerçek izleyicileri Plato ve Aristo’dur. Buna göre, sosyal iyilik en üstün hedeftir, bireysel iyilik ise daha sonra gelir. 11
SOKRATES’in öğrencileri, Sokratik düşünce okulları PLATO (M.Ö. 427-347) Etik sorunlarını devlet ve toplum kavramlarıyla birlikte ele almıştır; bireysel etikten ziyade toplumsal etik üzerine yoğunlaşmıştır. Bireysel ve sosyal “iyi”yi ve aralarındaki ilişkiyi tanımladı. “Devlet- Republic adlı ünlü kitabında kent ve devlet yönetim düzeninde toplumsal katmanları ele aldı. Plato’ya göre: Devletlere ait dört ana erdem: -akıl, -güç/cesaret, -iyi karakter, -adalet kavramlarıdır. Bunlar arasında adalet en üstün erdem olup diğerlerini de içine alır. Aynı zamanda birey de “adil” olmak zorundadır. 12
Plato; Üst düzey yöneticinin iletişim esasına göre yapılan akıl testlerinden geçirilmesi ve bu testlerde en başarılı olanların seçilmesi gerektiğini söylemektedir.
Adalet yönetici sınıfının akıllıca egemen olmasıdır (bu bir tür entelektüel aristokrasidir). Cesaret savaşanlar sınıfının işidir ve mutlaka ön eğitimle birleştirilmelidir (Plato bunu entelektüellikten hemen sonra gelen değer olarak görür). Duygusallık ve iyi karakter toplumun bütün sınıflarını bağlar; bunlar düzeni sağlayan erdemlerdir ve sınıflar arasındaki uyumu da beraberinde getirirler (tebaanın boyun eğmesi, yöneticilerin akıllıca eğitimi gibi). Bu nedenle de çok önemlidirler. 14
Ancak Plato adaleti tüm toplumsal erdemlerin başında sayar ve devletin mutlaka ve her şeyin başında adil olması gerektiğini savunur. Ona göre adalet gerçekte tüm diğer erdemleri de içermektedir; yöneticiler akıllıca yönetir, askerler cesurca savaşır, çalışanlar istekle ve enerjik bir şekilde çalışıp üretir ise, tümünü temsil eden Devletin de akılcı bir şekilde yaşaması mümkün olur.
PLATO’YA göre en yüksek “iyi” ; fikirler, idealler ve evreni anlamaya çalışan akıldan oluşan mutlak iyidir. Ölümlü beden ve ölümsüz ruhu tanımlamış; “iyi” bireyi bilgi, duygu ve arzu ögeleri uyum içerisinde çalışan, ruhunun hiç bir bileşeni diğerlerini çalışmaz hale getirmeye çalışmayan, her ruhsal bileşeni görevini tam olarak yapan kişi olarak ortaya koymuştur. 16
Ayrıca Plato ideal bir devlette “devletin” işlevlerini tanıttı ve “çalışanlar” sınıfında bulunan herkesin sevdiği ve yetenekli olduğu işi yapması gerektiğini, verdiği hizmetin bir kısmı karşılığında başkalarının ürettiği başka mal ve hizmetleri alarak yaşamını sürdürmesi gerektiğini tanımladı. Plato’nun adalet görüşü Modern Etiğin kurucusu kabul edilen Hobbes tarafından da çok sonraları kabul görmüş ve kullanılmıştır. 17
ARISTO (Stagira, Trakya, M.Ö. 384-322) (bilimlerin ayrımı) Aristo’nun Plato’dan ayrılan en önemli yanı “Bilimlerin Ayrılması” düşüncesidir. Plato yaşadığı dönemde metafizik, teoloji, etik, eğitim ve fizik gibi bilimleri kendi ifadesi ile bir “sentetik sistemin” parçaları olarak tanımlıyordu. Buna göre bütün bunlar çok büyük bir sistemin parçaları idi ve orada bütünleşiyorlardı. Aristo Plato’nun bu tanımını kullanmakla birlikte, bu bilimlerdeki gittikçe artması gereken bilgi dikkate alınırsa toplanan detayların ayrı sınıflandırılması gerektiğini düşündü. Bu nedenle de başta Metafizik, Politika, Etik, Psikoloji olmak üzere doğa bilimlerinin çoğu için ayrı ayrı ele aldı. 18
Aristo, Etik tanımında “herşeyin amacı olan”, “en üstün” ve sadece kendisi için istenmesi gereken (yani nihai son) “iyi”nin tek amaç olduğunu ifade etmektedir. Ancak kendisi Etik biliminin örneğin matematik ya da mantık gibi tam bir bilim olmadığını iddia eder. Bunu tartışabilecek en uygun kişilerin yaşamda uzun deneyimleri olmuş, üst düzeyde ve çok çeşitli konularda eğitim görmüş, tutkularını kontrol altına alma becerisine sahip kişiler olarak görmektedir. Bu kişilerce toplanan verilerin titizlikle değerlendirildikten sonra genel prensiplere dönüştürülmesi gerektiğini yani tümdengelim yönteminin kullanılmasını öngörmektedir. 19
Yani Aristo’ya göre erdem bir tür alışkanlık ya da huydur diyebiliriz. Aristo’ya göre “İyilik” en üstün insani değer olmakla birlikte, sıklıkla yapıldığı üzere haz, zenginlik, şeref gibi değerlerle karıştırılmaması gerekir. Bu sayılanlar sadece kendi erdemimizi arttırmaya yarayan değerlerdir, yani nihai son değildirler. “İyilik” ise kendi içinde tam olan, koşulsuz “iyi” olan ve sadece kendi kendisi için istenen bir (nihai son) özelliktir. “Erdem” ise aynı türden alışkanlıkların ruhumuzda yarattığı akli bir “durum”dur. örneğin, bir kişinin karakteri sürekli karakterli davrandığı için iyi olur. Yani Aristo’ya göre erdem bir tür alışkanlık ya da huydur diyebiliriz. 20
Aristo mantığına göre erdem tanımı: Aristoteles'in etik anlayışındaki en önemli noktalarda biri onun zoon politikon kavramıdır. Zoon politikan özgür insandır, toplumsal (sosyal) insandır. İnsan varlığının toplumsal oluşunun kabulü açısından bu ilk adımdı. Aslında Aristoteles de kölelerin diğer vatandaşlarla bir tutulamayacağı fikrindeydi, köleler birer cansız nesneden farksızdılar ona göre de; yine de teorik zoon politikon tanımı etiğin tarihsel gelişimi açısından önemlidir. Aristo mantığına göre erdem tanımı: Özünde erdem sahibi olabilme yetisine sahip insan, vasat olursa ideal etik seviyeye ulaşır. İki uç kötü davranışın ortası, vasatı, erdemdir. Örneğin kendini çok küçük görme ile kendini çok büyük görme arasındaki orta nokta, erdemli olan durumdur. 21
ANTİK ÇAĞ ETİĞİNİN ÖZETİ Protogoras’ın “iyi” kavramından itibaren uygulamalı etik felsefesi bireysel davranışlara yönelmiştir. Ancak bireysel iyinin aranması mutlaka “egoist” anlamda değildir. Çoğu kez bireylerin “iyi” anlayışı ile toplumların “iyi” anlayışının nasıl ilgilendirilmesi gerektiği araştırılmıştır. Bununla birlikte Protogoras Etik biliminde bireye bağlı öznelliği ilk öne süren kişidir, ona göre “göreceli” değerlendirmelerin yapılması bir etik prensibi olarak ortaya çıkmaktadır. Yani sosyal ahlakın kanunları değişkendir. İlle de keyfi olarak değil, ama sosyal koşullar değiştikçe ve duruma bağlı olarak farklı zaman ve toplumlarda farklı etik kurallarının geçerli olması doğaldır.
Protogoras’ı izleyen Sofistler görecelilik prensibini, insanların, başkalarının iyiliğini istemek zorunda olmaksızın her istediğini yapabilmesi olarak anladılar. Bu ise anarşiye ve Sofistlerin “anarşi” doktrininin ünlenmesine yol açtı. Bu yüzden Sofistler toplumda aşağılandılar, üstelik büyük olasılıkla bu kötü şöhret daha sonraları Sokrat ’ın (Sofizme karşı olmasına rağmen) sırf filozof olduğu için Sofist sanılmasına ve “toplumda gençleri zehirliyor ve kötü yola sevk ediyor, tanrılarımıza da tapmıyor” denilerek idam edilmesine kadar varan sonuçlar yaratmıştır.
Oysa Sokrates, Sofistlerin tam aksine Protogoras’ın öğretisinde bulunan ve kişinin iyiliğinin içinde olduğunu savunan görüşü geliştiren kişidir. Ona göre bireylerin öznel (subjektif) “iyi” anlayışı toplumsal “iyi” anlayışına genellendiğinde nesnel (objektif) hale gelmekte ve toplumsal kanun ve kurallar meydana gelmektedir. Sokrates’e göre “erdem” tektir, o da “bilgi”dir. Diğer bir söylemle “erdem” bilgi gibi öğrenilebilen ve öğretilebilen bir değerdir. Bu kesinlikle entelektüelliğin tanımıdır.
Sokrates bilginin (erdemin) başlangıç noktasının kişinin kendi yetersizliğini bilmesi olduğunu, ikinci adım olarak ise kişinin kendi ruhunu tanıyarak aklın yolunu seçmesine engel oluşturan tutkularını öğrenip onlara hâkim olmayı öğrenmesini önermektedir. Ona göre tutkular kişinin gerçekten özgür olmasını engellemektedir. Etik ve felsefe bilimlerinde derin izler bırakan Sokrates’in acıklı ölümünden sonra filozoflar başlıca Etik sorunlarını “iyi olmak nedir?” ve “mutluluğa nasıl ulaşılır?” olarak tanımlamaya başladılar.
Sokrates’in ünlü öğrencileri arasında, hocasının felsefe tartışmalarını da yayınlayan filozof olan Plato’nun özel bir yeri vardır. Ayrıca onun görüşlerini yorumlayan Cynics ve Cyrenaics okullarına bağlı olmak üzere iki farklı dünya görüşü geliştiren çok sayıda filozof yetişmiştir. Cynic okulu Antistenes tarafından kurulmuştur; ona göre en yüksek nihai son “erdem”li yaşamaktır, yaşamda keyif aramak ise şeytani bir amaçtır. Buna karşılık Cyrenaic’ler ise tam aksini savundular; onlara göre “iyi” pozitif ve somuttur ve tek somut iyi “anlık haz”lardır. Sirenaiklere göre bilgi ve kültür keyif verdiği sürece değerlidir, akıllı bir kişi yaşamdan en büyük hazzı alabilecek şekilde kendini yönlendirir.
Plato Etiği kısmen bireysel kısmen de toplumsal “iyi” ile ilgilenir Plato Etiği kısmen bireysel kısmen de toplumsal “iyi” ile ilgilenir. Aynı zamanda bu ikisi arasındaki ilişki de açıklanır. Plato adaletin doğasını ve değerini tanımlamıştır; ideal “devlet” içerisinde adaletin nasıl sağlanabileceğinin yollarını da tartışmıştır. Plato’nun adalet görüşü Modern Etiğin kurucusu kabul edilen Hobbes tarafından da çok sonraları kabul görmüş ve kullanılmıştır.
Plato devletteki bulunması gereken 4 -temel erdemi sayar; bunlar akıl, cesaret, iyi karakter ve adalettir. Adalet yönetici sınıfının akıllıca egemen olmasıdır. Cesaret savaşanlar sınıfının işidir ve mutlaka ön eğitimle birleştirilmelidir Duygusallık ve iyi karakter toplumun bütün sınıflarını bağlar; bunlar düzeni sağlayan erdemlerdir ve sınıflar arasındaki uyumu da beraberinde getirirler (tebaanın boyun eğmesi, yöneticilerin akıllıca eğitimi gibi). Bu nedenle de çok önemlidirler.
Ancak Plato adaleti tüm toplumsal erdemlerin başında sayar ve devletin mutlaka ve her şeyin başında adil olması gerektiğini savunur. Plato’ya göre adalet sadece toplumsal fonksiyonların dışsal bir düzenlemesi değildir, adil olmak bireylerin ruhsal bir değeridir aynı zamanda. Toplumun tüm fertleri sadece “adil” olmalıdır ve bunu bir “iyi” olma özelliği olarak görmelidir, ancak bu takdirde toplumsal adalet sağlanabilir
Aristo’nun Plato’dan ayrılan en önemli yanı “Bilimlerin Ayrılması” düşüncesidir. Plato yaşandığı dönemde metafizik, teoloji, etik, eğitim ve fizikgibi bilimleri kendi ifadesi ile bir “sentetik sistemin” parçaları olarak tanımlıyordu. Buna göre bütün bunlar çok büyük bir sistemin parçaları idi ve orada bütünleşiyorlardı. Plato’ya göre Sentetik Sistem, devletteki en üstün bilimdir ve bu devletin iyi olması için çalışır. Bu sistemde, diğer her bilimin yapabileceğinden daha üstün olan; daha büyük, mükemmel ve kutsal tek bir bilim vardır o da politika bilimidir. Çünkü bu bilim doğrudan doğruya devletin ve toplumun iyi olması için uğraşır.