ULUSLARARASI HUKUKTA İNSANİ MÜDAHALE Kara Harb Okulu ULUSLARARASI HUKUKTA İNSANİ MÜDAHALE Kıvılcım Romya Mayıs 2009
İnsan Hakları Egemenlik İnsani Güvenlik İnsani Müdahale XX. yüzyılın ortalarından itibaren Uluslararası İlişkiler terminolojisinde kendine yer edinmiş olan İnsancıl müdahale kavramı üzerinde tartışmalar bugüne dek devam etmektedir. Bu kavram her ne kadar uluslararası hukukun gündemine son on yılda yerleşmiş olsa da, kökeni çok eskiye dayanmaktadır. Antik çağlardan bu yana özellikle filozoflar ve sosyal bilimciler savaşların nedenlerini sorgulamışlar, devlet adamları ise farklı bir bakış açısı ile savaşlar için geçerli nedenler bulma arayışına girmişlerdi. Salt insancıl amaçlarla gerçekleştirilen doğrudan uluslararası müdahale, 1990’lı yıllarda iki olgunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi, insan hakları kavramının son elli yılda giderek evrensel bir nitelik kazanmış olması, diğeri de Soğuk Savaş’ın bitmesiyle dünyanın çeşitli bölgelerinde insanlık dramlarına yol açan etnik, dinsel ve ulusal çatışmaların patlak vermesidir. (19. yüzyılda insancıl müdahale anlayısı politik nedenlerle genis bir devlet desteginden yoksun oldugu için daha çok insanlık ve adalet duyguları ön plana çıkarılarak savunulmustur. nsancıl müdahale karsıtları ise her ne kadar bu ahlaki yönü reddetmese de, gerek örnek bir devlet uygulamasının olmaması gerek de uluslararası bir kural olarak tanımlanamaması nedeniyle bu kavramı uluslararası hukukun bir parçası olarak kabul etmemislerdir.) Kuvvet Kullanımı Adil Savaş Önleyici Müdahale
İnsani Müdahale Nedir? ‘Bir devletin, başka bir devletin vatandaşlarını, o devletin kendi zulmünden kurtarmak için ülkesi dışında münferiden kuvvet kullanmasıdır.’1 ‘Herhangi bir devlet tarafından insan haklarının veya uluslararası insancıl hukuk kurallarının ağır ve yaygın biçimde ihlal edilmesini veya devlet otoritesinin çökmesi sonucunda ortaya çıkan insancıl nitelikli krizleri önlemek veya engellemek amacıyla, ihlal veya krizden sorumlu devletin izni olmaksızın ona karşı, bir başka devlet veya devletler topluluğu yahut uluslararası örgüt tarafından gerçekleştirilen askeri kuvvet kullanımıdır.’2 Müdahale dar ve geleneksel anlamda, bir devletin ya da devletler topluluğunun diğer bir devlete güç kullanılması ya da güç kullanma tehdidinde bulunulması anlamına gelmektedir.[1] Ancak günümüzde uluslararası ilişkilerin ekonomi-politiğe dayanması bu kavramın daha geniş bir biçimde ele alınmasına neden olmaktadır. Bu bağlamda müdahale, ekonomik, siyasi, askeri açıdan bir devletin egemenlik alanına yönelik dolaylı dolaysız her türlü karışmadır.[2] Başka bir ifadeyle müdahale, diğer bir ülkenin iç ve dış işlerine, o devletin bağımsızlığını zayıflatıcı yönde her türlü diktatöryel karışmalardır.[3] Müdahale, illegal (yasadışı) bir olaydır. Devletlerin dış politikalarında ahlaklı davrandıklarını varsayarsak müdahale ahlak dışı bir girişimdir.[4] [1] Yasemin Özdek, Uluslararası Politika ve İnsan Hakları, Öteki Yayınevi, Ankara, 2000, s.11 [2] Ibid, s.12 [3] Jack Donnelly, Teoride ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları, Mustafa Erdoğan- Levent Korkut (çev), Yetkin Yayınları, Ankara, 1995, s.245 [4] Jack Donnelly, Humanitarian Interventıon and American Foreign Policy: Low, Morality and Politcs, Richard Piere Claude and Burns H.Weston (ed), Human Rights in the World Community Issues and Action, University of Pennsylvanıa Pres, Philadelphia, 1989, s.251 1S. Başeren, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara, 2003, s. 174. 2 F. Türkmen, İnsan Haklarının Yeni Boyutu: İnsancıl Müdahale, Okumuş Adam Yayınları,İstanbul, 2006, s. 24.
İnsani Müdahalenin Çeşitleri 1- İnsani Amaçlı Ekonomik Müdahale 2- İnsani Amaçlı Siyasi Müdahale 3- İnsani Amaçlı Askeri Müdahale 1- İnsani Amaçlı Ekonomik Müdahale İnsani Amaçlı Ekonomik Müdahale, özellikle 90’lardan sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları uyarınca başlatılan, uygulanan devletin insan haklarını ihlal ettiği gerekçesine bağlanan yaptırımlardır. Soğuk Savaş dönemi boyunca bu yaptırım türü sadece iki kez -Rodezya ve Güney Afrika- uygulanmışken, Sovyetlerin çökmesi ile Irak, Haiti, Yugoslavya, Libya ve Afganistan gibi çok sayıda devlete uygulanmıştır.[1] Ekonomik yaptırımlarda amaç, hedef ülke ekonomisini çökertmektir. Bu yaptırımlar, kredilerin durdurulması, yardım ve fonların kesilmesi gibi mali önlemleri içermekte, ticari ambargo ve temel mallarda ithalat sınırlamasına yönelik kararlarla da hedef ülkenin uluslararası alanda ticaretini engellemektedir. Bu yaptırımlar daha çok gelişmiş ülkelerden azgelişmiş ülkelere yapılmakta olduğundan yaptırıma uğrayanın tebaası oldukça zarar görmektedir.[2] [1] Özdek, s.48 [2] Ibid, s..50 2- İnsani Amaçlı Siyasi Müdahale Siyasi Müdahale daha çok insan hakları ihlalinde bulunan devletlerin uluslararası arenadan izole edilmesi anlamına gelmekte ve genel olarak diplomatik girişimleri içermektedir. Diplomasi türlerinde biri olan sessiz diplomasi literatürde müdahale olarak algılanmazken, açık diplomaside kamuoyuna açık beyanatlar verilmesi ve sembolik politikalar yürütülmesi ve bu bağlamda insan hakları ihlallerinin kınanması, uluslararası platformda uluslararası toplumun harekete geçmesi için çağrıda bulunulması, resmi ziyaretlerin ertelenmesi ve insan haklarını ihlal eden hükümetin temsilcileri ile bir araya gelinip açıkça konunun gündeme getirilmesi hedef alınan hükümetler tarafından tepkiyle karşılanmakta ve içişlerine müdahale olarak değerlendirilmektedir.[1] Bir görüşe göre; diplomatik girişimler dış politika da ne kadar meşru ise insan haklarına yönelik kullanımları da o kadar meşrudur[2]. [1] İhsan Dağı, İnsan Hakları Küresel Siyaset Ve Türkiye, Boyut Yayınları, İstanbul, 2000, s.45 [2] Donnelly, , Teoride ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları, s.245 3- İnsani Amaçlı Askeri Müdahale Hiç şüphesiz insani müdahale sürecinde en ağır sonuçlar veren müdahale türü askeri müdahalelerdir. Bu yüzdende uluslararası aktörler tarafından insan haklarını ihlal eden devlete yönelik olarak en son başvurulacak müdahale türü olarak tanımlanmaktadır. Bu müdahale türünün ilk örneği, ABD’nin 1989’da Panama’ya müdahalesidir. Bunun dışında; Bosna, Haiti, Doğu Timor, Somali, Kosova, Soğuk Savaşın sona ermesiyle gerçekleştirilmiş insani amaçlı askeri müdahalelerdir. Heuer ve Schirmer, “devletleri insan hakları taahhütlerine uygun davranmaya zorlamak için uluslararası hukukun üzerinde anlaşılmış kuralları çerçevesinde davranılabileceğini, ancak askeri müdahalenin bunun için meşru bir yol olmadığını söylemektedirler”.[1] [1] Mehmet Akif Okur, “Hegemonya Yaklaşımları Çerçevesinde Bir Dış Politika Aracı Olarak İnsan Hakları” Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, GÜ. SBE, Ankara, 2003,s.153
Meşruiyet ve İnsani Müdahale a- Haklı Nedenler Eşiği: İnsanlara yönelik ciddi ve telafi edilemez zararların olması veya zararların verilmek üzere olması gerekmektedir. b- Doğru Amaçlar: Müdahalenin öncelikli amacı, insani acıyı ortadan kaldırmak olmalıdır. c- Son Çare: Krizin önlenmesi için öncelikle barışçı yollar denenmelidir. d- Orantılı Yollar: Askeri Müdahalenin yoğunluğu ve süresi insanların korunabilmesi için gereken düzeyde olmalıdır. e- Mantıklı Beklentiler: Askeri Müdahalelerin mutlaka başarı şansı olmalıdır. f- Doğru Makam: İnsani amaçlı askeri müdahale yetkisi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kapsamında olmalıdır. BM Müdahale ve Devlet Egemenliği Uluslararası Komisyonuna göre (BM tarafından oluşturulan bu komisyon insani müdahale hakkı kavramını koruma yükümlülüğü olarak yeniden tanımlamıştır.); a.Haklı Nedenler Eşiği: İnsanları korumak amacıyla yapılacak askeri müdahaleye onay verilebilmesi için insanlara yönelik ciddi ve telafi edilemez zararların olması veya zararların verilmek üzere olması gerekmektedir. “Ciddi ve telafi edilemez zararlar” ifadesinde belirtilmek istenen, soykırım amaçlı olsun olmasın, devletin bilinçli bir eylemi veya ihmali veya harekete geçmemesi sonucunda veya terör ve tecavüz eylemleri ile gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi beklenen geniş çaplı etnik temizliktir. Ayrıca eşik kriterleri sadece Bosna Hersek’te, Kosova’da ve Ruanda’da olan veya olması beklenen dehşet olaylarını değil, aynı zamanda devletlerin çöküşü ve bunun sonucunda nüfusun kitle halinde açlık ve/veya iç savaşla karşı karşıya kaldığı Somali türünden durumları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. b-Doğru Amaçlar: Müdahalede bulunan devletler veya devletler grubunun insan hakları ötesinde amaçları olabilmektedir. Ancak müdahalenin öncelikli amacı; insani acıyı ortadan kaldırmak olmalıdır. Bu yüzden askeri müdahaleler tek bir ülke tarafından değil de çok taraflı veya topluca yapılmalıdır. Ayrıca, müdahale de korunması amaçlanan insanların bu müdahaleyi destekleyip desteklemedikleri araştırılmalı ve bir destek zemini yaratılmalıdır. c-Son Çare: İnsani müdahale açısından krizin önlenmesi için öncelikle barışçı yollar denenmelidir. Askeri eylem dışında hiçbir eylemin başarılı olmaması durumunda son çare olan askeri müdahaleye başvurulmalıdır. d-Orantılı Yollar: Askeri Müdahalenin çapı, çapı yoğunluğu ve süresi insanların korunabilmesi için gereken düzeyin minimum düzeyinde olmalıdır. e-Mantıklı Beklentiler: Askeri Müdahalelerin mutlaka başarı şansı olmalıdır. Harekât sonuçları hiçbir şey yapmamanın sonuçlarından daha kötü olma ihtimalini bulundurmamalıdır. f-Doğru Makam: İnsani amaçlı askeri müdahale yetkisi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kapsamında olmalıdır. Müdahale edilmesi gerektiğinin son derece açık olduğu bir durumda Güvenlik Konseyi harekete geçmekte yetersiz veya isteksiz olması halinde olması durumunda sadece iki kurumsal çözüm mevcut olacaktır.
İnsani Müdahale Nedir?
İnsani Müdahale Ne Değildir?
Uluslararası Hukuk ve İnsani Müdahale Md. 2/4 – Md. 51 b- İnsani Müdahaleyi Uluslararası Hukuka Uygun Bulan Görüşler a- İnsani Müdahale’yi Uluslararası Hukuka Uygun Bulmayan Görüş Uluslararası hukukta klasik görüş, bir sözleşmenin amaçlarını sözleşmenin metninde açıkça ortaya konduğu ve sözleşme karşılıklı imzalarla değiştirilinceye veya tamamen yürürlükten kalkıncaya kadar amaca sözleşmeye taraf olan tüm devletler tarafından eksiksiz uyulması gerektiğinin gerekliliği üzerine odaklanmaktadır.[1] Klasik görüş mensupları, diğer devletlerin insan haklarına ilişkin uygulamalarıyla aktif bir şekilde ilgilenmenin egemen devlet ilkesi ile bağdaşmayacağını düşünmektedirler.[2] Bir devletin kendi ulusundan olanlara karşı nasıl davranacağı, kendisine ait bir ulusal yetki sorunudur. Bu bağlamda insan haklarının dış politikadan dışlanması gerekmektedir.[3] Klasik görüş mensupları, BM Antlaşması madde 2/4 ve 2/7 gereği insancıl nedenlerle karışmayı uluslararası hukuka aykırı kabul etmektedir. Askeri müdahale ve diğer bütün girişimler ile bir ulusun kişiliğine veya siyasal, iktisadi ve kültür unsurlarına karşı olan tehditler uluslararası hukukun ihlalidir. Bu maddelerin insani müdahaleye izin verecek bir şekilde yorumlanması, istisnanın kötüye kullanılmasına neden olacaktır. Klasik görüş mensuplarına göre, yapılan müdahaleler sadece insancıl nedenler içermemektedir. Devletler, ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek için insan haklarını araç edinmektedirler. Başka bir ifadeyle, insan hakları ihlalleri devletlerin ulusal çıkarlarının gerisinde kalan bir faktördür. İnsancıl nedenlerle karışma birçok olayda ileri sürülmesine rağmen tam anlamıyla insancıl nedenlere dayanan bir örnek bulmak imkânsızdır.
Kuvvet Kullanma ve İnsani Müdahale “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir baska devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasi bağımsızlığına karşı, gerekse Birleşmiş Milletler'in Amaçları ile bağdasmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına basvurmaktan kaçınırlar.” (BM Şartı, 2/4) Birlesmis Milletler Antlasması’nın 2. maddesinin 4. fıkrası (madde 2/4) “Tüm üyeler, uluslararası iliskilerinde gerek herhangi bir baska devletin toprak bütünlügüne ya da siyasi bagımsızlıgına karsı, gerekse Birlesmis Milletler'in Amaçları ile bagdasmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına basvurmaktan kaçınırlar.” demek suretiyle Örgüt üyelerinin uluslararası iliskilerinde kuvvet kullanımını veya kuvvet kullanma tehdidinde bulunmalarını yasaklar. Öncekilerden farklı olarak savas yerine kuvvet kullanma teriminin kullanılmasının nedeni yalnızca savası degil resmi olarak savas adı ile kabul edilmeyen silahlı çatısmaları da yasagın içine almaktır. Sonuç olarak, madde 2/4 daha önce mesrulugu tartısmalı olmakla beraber fiilen uygulama alanı bulan ihkak-ı hak, misilleme, vatandasların korunması ve insancıl müdahale gibi kuvvet kullanımlarını tamamen yasaklamıs olmaktadır. Yasagın kesinlikle her türlü kuvvet kullanımını kapsadıgını savunan düsünce elbette ki insancıl müdahaleyi de bu yasaga dahil etmektedir. Bir devletin kendi vatandaslarının haklarını ihlal etmesi veya bu ihlallere müdahale etmekten kaçınması Antlasma’nın hedefledigi sistem ile bagdasmamaktadır. Öte yandan, devlete kendi vatandaslarına uyguladıgı muamele nedeniyle dısarıdan müdahale etmek Antlasma’nın hükümlerine açıkça aykırılık teskil etmektedir.96Yasagın bu ifadeler nedeniyle dar yorumlanması gerektigini düsünen yazarlar ise kuvvet kullanımının tamamen degil yalnızca “…herhangi bir devletin toprak bütünlügüne veya siyasi bagımsızlıgına karsı ya da Birlesmis Milletler’in amaçlarıyla bagdasmayacak herhangi bir sekilde…” kullanılmasının yasaklandıgını ileri sürmektedirler.98 Baska bir deyisle, bir devletin toprak bütünlügünü, siyasi bagımsızlıgını tehdit etmeyen veya Birlesmis Milletler Antlasması’nın amaçlarına aykırılık tasımayan kuvvet kullanımları yasagın kapsamına dâhil degildir. Daha çok neorealist okulun ileri sürdügü bu görüse göre, maddede “toprak bütünlügü ve politik bagımsızlıgına karsı” ifadesinin kullanılmasının sebebinin kuvvet kullanımının her durumda degil ancak bunlara tehdit olusturdugu noktada yasaklanmak istenmesi oldugudur. Örnegin bir devletin bir digerini ilhak etmesi, isgal etmesi veya bir hükümeti devirmek için eylemde bulunup bir digerini getirmek üzere harekete geçmesi tamamen yasaklanmıstır, çünkü bunlar diger bir devletin politik bagımsızlıgına ve toprak bütünlügüne karsı eylemlerdir.99 Ancak, askeri kuvvet içeren diger eylemler, örnegin bir devletin baska bir devletin kanunsuz bir davranısına isgal amacı gütmeksizin askeri kuvvetle karsılık vermesi, o devletin politik bagımsızlıgını veya toprak bütünlügünü ihlal etmedigi için antlasmada yasaklanmıs görünmemektedir. Aynı sekilde insancıl müdahale de kuvvet kullanımı yasagına tabi degildir çünkü bir devlete insancıl amaçlarla müdahalede bulunanlar devletin politik bagımsızlıgına veya toprak bütünlügüne zarar vermek için hareket etmemektedirler ve hedefleri BM’nin amaçları ile çelismemekte bilakis bu amaçları desteklemektedir
İnsani Müdahalenin Uluslararası Hukuka Uygunluğunu “Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, GK uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen GK'ne bildirilir ve Konsey'in işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.” (BM Şartı, 51) İnsani Müdahaleyi Meşru Müdafaa Esasında İzah Eden TeoriÇ İnsani müdahale meşru müdafaa hakkının bir biçimidir.[1] İnsani müdahalenin Meşru müdafaa kapsamında ele alınıp alınmayacağı tartışma konusudur. Ele alınamayacağını düşünenler, “meşru müdafaanın ön koşulu olan silahlı saldırının insani müdahale bakımından gerçekleşmesinin mümkün olmayacağını”[2] düşünmektedirler. İnsani Müdahaleyi İnsan Haklarına Dayanarak Açıklayan Teori : Bu teori çerçevesinde BM Antlaşması kapsamındaki insan hakları düzenlemeleri ele alınmaktadır. Kimi düşünürlere göre, insan hakları ihlalleri uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği sürece bu madde kapsamında insani müdahalelerde bulunmak bir sorun oluşturmayacaktır. Bu görüş mensupları, uluslararası insan haklarına ilişkin emredici normlar mevcut olduğunu İnsan hakları politikası bu normlara dayandırıldığı sürece ahlaki emperyalizm olarak değerlendirilmeyeceğini savunmaktadırlar. Mesru savunmanın diger hukuk dallarında oldugu gibi uluslararası hukukta da saldırı ile orantılı olması gerektigi asikârdır. Devlet karsı tarafa zarar vermek amacıyla degil yalnızca kendisine yönelmis bulunan silahlı saldırıyı def etmek amacıyla hareket etmeli ve bu amaca ulastıgı an eylemine son vermelidir, aksi takdirde uluslararası hukuk kurallarını ihlal etmis olacaktır. Aslında 51. maddede yer alan hali ile mesru savunma silahlı saldırıya karsılık olarak öngörülmüstür. Böyle bir yorum ile insancıl müdahale mesru savunmanın bir yöntemi olarak kabul edilemez, sonuçta insancıl müdahalede saldırıya ugrayan kuvvet kullanan devletin vatandasları degil, hedef devletin vatandaslarıdır.126 Ancak, mesru savunma hakkı da özellikle politikacılar tarafından genis yorumlanmak istenen bir haktır.127 Genis bir yorumlama ile silahlı saldırıya varmayan eylemler; gelecekte olacagı düsünülen bir saldırıya karsı yapılan saldırılar, bunlarla birlikte vatandaslarını dısarıda korumak amacıyla yapılan saldırılar da mesru savunma olarak nitelendirilebilir. Bu düsüncede mesru savunma için sart kosulan silahlı saldırı kavramı mesru savunma hakkının kullanılmasını bununla sınırlandıran bir ifade olarak degil yalnızca mesru savunma yapılabilecek durumlara bir örnek vermek amacıyla konuldugu kabul edilmektedir. Böyle bir düsünce sistemi ile insancıl müdahale bir devletin ortak mesru savunma hakkının içine dâhil edilebilecektir. Çünkü bir devlette insan haklarının genis çaplı ihlali küresel olarak dünya barısının tehdidi olarak algılanabilir ve kolektif bir mesru savunmaya zemin hazırlar. Ancak böyle bir yorum kuvvet kullanmayı yasaklayan hükümlerin temelini oyarak kuvvet kullanımını büyük ölçüde yaygınlastırmıs olacaktır. İnsani Müdahale Uluslararası Örf- Adet Hukukunun Bir Parçası Kabul Eden Görüş İnsani Müdahaleyi uluslararası örf-adet hukukunun bir parçası kabul eden görüş mensupları, insani müdahaleyi 19.yüzyıla hatta daha öncesine dayandırmakla beraber, insani müdahalenin uluslararası hukukun oluşumunda önemli bir yer tutan örf-adet hukukunun parçası olarak görürler. Onlara göre, BM Antlaşması insani müdahalelerin meşruluğunu ortadan kaldırmamış, düzenlemiştir.[1] [1] Başeren, s.175
düzen ve adalet arasındaki çelişkinin doruk noktasını oluşturur." SONUÇ "İnsani müdahale, düzen ve adalet arasındaki çelişkinin doruk noktasını oluşturur." Nicholas J. Wheeler 1 İnsani müdahale kavramı tüm bunların ısıgında degerlendirildiginde, aslında amacına hizmet etmek için dönüstürülmesi gereken bir kavram oldugu ortaya çıkmaktadır. İnsancıl müdahale devletler tarafından kuvvet kullanımını mesrulastırmanın bir yolu olmaktan çok sorunların kalıcı sekilde çözümü ve iç çatısmalarda yasanan insanlık onuruna aykırı eylemlerin engellenmesi için Birlesmis Milletler çatısı altında basvurulan bir uzlasma yolu olarak görülmeye baslanırsa gerçekten uluslararası topluma faydalı olacak ve uluslararası barısın korunmasına katkı saglayacaktır. 1 Senior Lecturer in the Department of International Politics, University of Wales, Aberystwyth