SELÇUKLULAR’DA KÜLTÜR VE MEDENİYET
1.İDARİ TEŞKİLAT 1.a. Merkez Teşkilatı Selçuklular’ı meydana getiren Oğuzlar, Orta Asya’dan Maveraünnehir ve Horasan’a geldiklerinde bütünüyle İslamiyet’i kabul etmişler ve eski Bozkır kültürünün İslam’a aykırı olmayan müesseselerini de muhafaza ederek Türk-İslam kültürü’nün en önemli temsilcilerinden biri haline gelmişlerdir. Merkez teşkilatının başlıca unsurları hükümdar, saray ve hükümet olarak sıralanmaktadır.
Hükümdar Yetkisini Tanrı’dan aldığına inanılan(kut) hükümdar, çağdaşı olan diğer devletlerdekinin aksine sınırsız yetkiye sahip değildir. Yönetimde hanedan azası ve komutanlar ortak söz sahibidirler.
Hükümdar Nizamü’l-Mülk Siyasetname’de hükümdarın yapması gerekenleri şu şekilde kaydetmiştir: Kale ve şehirler inşa etmelidir. Tarımın gelişmesi için büyük sulama tesisleri kurmalıdır. Köprüler ve yollar inşa etmelidir. Tüm bunları yerine getiren hükümdar sultan olabilirdi.
Hükümdar Sultanın, Türkçe adının yanında İslami isim de taşıması, Halife tarafından künye ve lakapların verilmesi âdettendi. Sultanın hakim olduğu ülkelerde adına hutbe okunur ve para basılırdı.
Hükümdar Selçuklularda, maddi ve manevi olmak üzere, hükümdarın alâmetleri mevcuttu. Manevi alâmetlerin ilki halife tarafından verilen unvan ve lakaplardı. Tuğrul Bey’e Sultanu’l-Muazzam, Şahenşah ve Ebu Talib gibi ünvanlar verilmiştir. Daha sonra gelen Selçuklu sultanları es-Sultanu’l-Muazzam ve es-Sultanu’l-Azam gibi ünvanları kullanmayı sürdürmüşlerdir.
Hükümdar Manevi hükümdar alametlerinden bir diğeri ise ‘hutbe’ idi. Bütün İslam devletlerinde bağımsızlık göstergesi olarak Cuma ve Bayram namazlarından sonra okunan hutbelerde hükümdarın isim ve ünvanlarının zikredilerek dua edilmesi âdetine Selçuklular’da da uyulmakta idi.
Hükümdar Hükümdarlığın maddi alâmetlerinden olan sikke, hükümdarın ad ve ünvanının yazılı olduğu madeni paradır. Saray, taht ve tac da maddi alâmetlerdir. Hükümdarların alâmetlerinden sayılabilecek, emir ve fermanların üzerine koydurdukları işaretlere ise tuğra ve tevkî denilmekte idi. Hükümdar sarayı ile ilgili olan bir diğer alâmet ise nevbet olup, bando ve günde beş defa belirli mekanlarda bu devlet bandosu tarafından verilen konsere denirdi.
Hükümdar Bayrak(sancak, liva, alem) da hükümdarların bir diğer maddi alâmeti idi. Hükümdarların sefer veya başka yolculuklarda başlarının üzerine tutulan çeşitli renk ve desenlerdeki şemsiyeye ise çetr adı verilirdi. Kenarında hükümdarın isim ve ünvanlarının özel işaretlerle işlendiği kumaş ve elbiseye tırâz, hükümdar tarafından devlet büyüklerine verilen tırâza da hil’at ismi verilmekte idi. Bunların yanında kılıç, yüzük, ok, yay ve gâşiye( hükümdara özel yapılan eyerin altona konan keçe) de hükümdar alametleri arasında sayılmaktadır.
Saray Saray, hükümdarın sadece özel yaşamını sürdürdüğü alan olmayıp, devlet işlerinin yürütüldüğü kısım da mevcuttu. Sultanın saraydaki hayatı da göz önünde bulundurularak saray Harem ve Selamlık olarak iki kısma ayrılmakta, Harem sultanın özel hayatını yaşadığı kısım, Selamlık ise devlet işlerinin yürütüldüğü bölüm olarak işlemekte idi. Hükümdar ile devlet işlerinin halledildiği divanlar arasındaki irtibat, Hâcibü’l-Hüccâb tarafından sağlanırdı.
Saray Sarayda Hâcibü’l-Hüccâb’dan sonraki en rütbeli görevli, sultanın verdiği cezayı uygulayan Emîr-i Hares idi. Vekîl-i Has ise hükümdar dairesi halkının işlerini yürütmekle görevli idi. Vezir ile sultan arasındaki ilişkiyi sağlayan kişi ise Vekîl-i Der; Râyet-i Devlet denilen bayrağı koruyup taşıyan kişi Emîr-i Alem; Hükümdar ve sarayım muhafızı Emîr-i Candar; Avla ilgili işleri yürüten görevli Emîr-i Şikâr; Saray ahırları ile ilgilenen kişi Emîr-i Ahûr olarak isimlendirilmiştir.
Hükûmet (Büyük Divan) Merkez teşkilatının en üst organı olan Büyük divan Vezirin yönetiminde idi. Büyük Divan’ın altında çeşitli işlerle uğraşan bir kısım divanlar vardır.
Divan-ı İstîfa; mâlî işlerle ilgilenir, başkanlığını da Müstevfî / Sahib-i Divan-ı İstîfa denilen kişi yapardı. Divan-ı Tuğra; dış işleri idare etmenin yanında ferman, mektup ve yazışmalara tuğra çekme görevini yerine getirirdi. Divan-ı İşraf; Müşrif tarafından yürütülür ve daire genel teftiş işlerini yerine getirirdi. Divan-ı Arzu’l-Ceyş ise merkez ve taşradaki ordunun her türlü iş ve işlemiyle ilgilenirdi. Divan- ı Berîd; haberleşme ve istihbarat işi ile ilgilenen dairedir. Divan-ı Mezalim; diğer mahkemelerde meselesini halledemeyenlerin başvurduğu üst mahkeme gibi işleyen bir kurumdur. (Kadıların yönetimindeki adalet teşkilatının dışında olup, aynı amaca hizmet etmektedir.)
Divan-ı Mezalim’e devletin kuruluş yıllarında doğrudan sultan başkanlık ederken, daha sonraki dönemlerde vezir, kadı veya büyük emirler başkanlık etmişlerdir. Bunların yanı sıra merkezi yönetim birimlerinde farklı işler yapan daireler de divanlar arasında sayılmaktadır. Hükümdarın şahsen sahip olduğu araziyi yöneten Divan-ı Has, vakıfların iş ve işlemlerini yürüten Divan-ı Evkâf-ı Memâlik, bazı memurların haksız yere edindiği malları devletleştiren Divan-ı Müsâdere, mirasla ilgilenen Divan-ı Terekât bunlardandır.
1.b. Taşra Teşkilatı Yöneticilerin Selçuklu hanedanı ile akrabalık durumuna göre ülke üçe ayrılmakta idi; İlki doğrudan Selçuklu hanedanına mensup kişilerce idare edilen, İkincisi başlarında Türk soyundan gelen kişilerin bulunduğu; Sonuncusu da Türk soyundan olmayan kişilerce yönetilen devlet ve ülkeler idi.
Sivil idarenin amirlerinden bir diğeri de Reis olup, eyaletin iç idaresi, mâlî, adlî, asayiş ve belediye işlerini yürütmekle görevli idi. Müftü ve hatib de isimleri ile müsemma görevlerini icra ederlerdi.
İlk defa Sultan Melikşah döneminde Nizamü’l-Mülk için kullanılan Atabeg veya Ata Hocanın görevi, Sultan tarafından eyalet valiliğine gönderilen şehzadelerin yetiştirilmesini sağlamak idi. Zaman zaman önemli vilayetlere müstakil vali olarak da atanmışlardır.
Adalet Teşkilatı Selçuklu Devletinde hukuk şer i hukuk ve örfi hukuk olmak üzere iki kısımdan oluşuyordu. 1-Şer’î Hukuk Şer’i hukuk sisteminde kadılar, din ve hukuk ile ilgili işlerde yetkili idiler. Evlenme, boşanma, nafaka, miras, hırsızlık gibi davalara kadılar bakar, kadıların başkanına kadiü’l kudat denirdi. Başkentte oturan kadiü’l kudat, bütün kadıları denetleme yetkisine sahipti. 2-Örfî Hukuk Asayişin bozulması ve yasalara karşı gelinmesiyle ilgili davalara bakıyordu. Örfî yargıdan Emir-i Dad sorumluydu. Ayrıca askeri davalara Kadı Asker (Kadıy-ı Leşker) bakmaktaydı. Veziri ve divan üyelerini yargılama ve tutuklama yetkisi vardı.
Ordu Teşkilatı Ordunun başında bizzat Hükümdar, o yoksa Sipahiler bulunurdu. Ordu merkezde olduğu gibi taşrada da daimi ve geçici kuvvetlerden oluşmakta idi. Selçuklu ordusunu diğerlerinden ayıran bir özelliği de gezici hastane ve çerge denilen hamamlarının olması idi.
Ordu Teşkilatı
Ordu Teşkilatı Sipahiyan da denilen Hassa Ordusu mensupları, sâlâr adı verilen komutanlar idaresinde hizmet veririlerdi. Sipehsâlâr ünvanını taşıyan kişi, bu ordunun en başındaki isimdir. Hassa Ordusu mensuplarının askerlik dışında başka bir işle uğraşmaları yasaktı. Askerî teçhizatları, mühimmatları, iaşe ve ibadetleri için gereken her şey Divan-ı Arzu’l-Ceyş tarafından karşılanmakta idi. Hassa Ordusunun yanı sıra sayısal olarak daha fazla olan, vilayetlerdeki arazilerinin başında bulunan, çağrıldıklarında savaşa katılan sipahiler de vardı. Bu ordu mensupları memleketlerine göre isimlendirilirlerdi; Asker-i Horasan, Asker-i Fars gibi. Yine savaş zamanlarında Sultan’ın uğradığı bölgelerden toplanarak orduya katılan Haşer adı verilen birlikler de muharipler arasında yer almakta idi.
Ordu Teşkilatı Selçuklu Devletinde ilk deniz aşırı sefer Kirman Melik’i Kavur Bey tarafından Uman’a yapılmıştır. İlk gemi, Sultan Berkyaruk zamanında Basra idarecisi Emir Kumaç’ın naibi İsmail b. Arslancık tarafından yaptırılmıştır. Selçuklular’da donanma kumandanları Reisü’l-Bahr, Melikü’s-Sevahil, Emir-i Sevahil şeklinde isimlendirilmişlerdir.
Ordu Teşkilatı Selçukluların ordu için gerçekleştirdikleri en önemli düzenleme ikta sistemidir. Bu düzenlemeye göre devlet dahilindeki arazi üç kısma ayrılmakta, bu toprakların öşür ve vergileri hizmet karşılığı olarak ümerâ ve askerlere pay edilmekte idi. İkta sahiplerinin öncelikli görevi belirli sayıda asker besleyip yetiştirmek ve toprağı imar etmekti. Bunları yerine getirmeyenlerin iktaları ellerinden alınmakta idi ki, bu da beraberinde disiplinli bir uygulamayı getirmekte idi.
2.İktisadi Hayat
İktisadi Hayat Selçuklu Devletinin iktisadi hayatı tarım, ticaret ve sanayiye dayanmakta idi. Tarım ve hayvancılık göçebelerin ve köylülerin geçim kaynağı idi. Şehir halkı ise meyvecilik ve bağcılıkla uğraşıyordu. Dokumacılık ve dericilik bu dönemde çok gelişmişti. Maden işçiliğiyle daha çok Hristiyan halk (Rum-Ermeni) uğraşıyordu. Ticaret devletin ana politikasını belirleyen başlıca meselelerden biriydi. Türkiye Selçukluları ticaretin gelişmesi amacıyla tüccarların konaklaması için kervansaraylar yaptırmışlar, Avrupalı tüccarlara düşük gümrük vergisi uygulamışlar, Sinop, Alanya ve Antalya gibi liman şehirlerini fethetmişlerdir. Ayrıca tüccarların mallarını, zarar görmelerine karşı koruyan sigorta sistemini uygulamışlardır.
İktisadi Hayat Devletin gelir kaynakları: 1-Arazi vergisi olan HARAÇ 2-Ziraat vergisi olan ÖŞÜR 3- GANİMET 4-Bağlı devletlerin hediye ve yıllıkları idi.
İktisadi Hayat Ticaret ve ekonomi alanında geliştirilen yeni modellerle birlikte şehir ve bölgeler arasında sermaye aktarımı kolaylaştırılmıştı. Bu dönemde kullanılan çek ve suftace yöntemi para ekonomisinde yürürlüğe konmuş olan ileri düzeydeki anlayışı ifade etmekte idi. Daha sonra bu yöntem çek kelimesiyle birlikte Avrupa’ya aktarılmış ve modern bankacılığın bir uygulaması olarak bugüne kadar gelmiştir. Selçuklularda işleyen ekonomik kurumlardan bir diğeri de fütüvvet teşkilatıdır. Buna göre her zanaat kolu, bir lonca teşkilatına bağlı olup, bu loncalar, meslek ve erbabını kontrol altında tutardı.
3.İçtimaî Hayat
İçtimaî Hayat Selçuklu devletinde siyasi ve askeri yönden hakimiyeti ellerinde tutan Türkler içtimai hayatta da üstün durumda idiler. Saray teşkilatı kadroları ile askeri sınıf mensupları Türklerden oluşmaktaydı. Hükümet teşkilatında İranlılardı. Şehirde büyük nüfuz sahibi aileler vardı. Aydın zümreyi din adamları ve tarikat şeyhleri temsil etmekte olup bunlar halk üzerinde nüfuz sahibi idiler. Türkiye Selçukluları Anadolu’da yaşayan gayri Müslim topluluklara, Müslüman halka kesin bir zarar vermedikleri sürece bütün geleneklerine karşı hoşgörü ile davranmışlardır. Rum olmayan Hristiyanlar artık Bizans kilisesinin sıkıcı baskısından kurtulmaları sebebiyle genellikle Türklerin hakimiyeti altında yaşamaktan memnundular.
İçtimaî Hayat Selçuklularda toplumun çoğunluğunu oluşturan Müslümanların dinî durumuna baktığımızda hanedan ve Türklerin daha çok Hanefî mezhebine bağlı oldukları görülmektedir. İkinci sırada kabul gören mezhep Şafiîlik olmakla birlikte Suriye, Halep, Kûfe, Kum gibi bölgelerin Şiî oldukları dikkat çekmektedir. Bu dönemde dinin birleştiriciliğine önem verilmiş, bu bağlamda İslam karşıtı bir oluşum olan Bâtınîlikle mücadele edilmiştir.
4.İlim ve Kültür Hayatı
İlim ve Kültür Hayatı İlk olarak Tuğrul Bey zamanın açılan medreselerin en önemlisi Vezir Nizamülmülk tarafından Bağdat’ta açılan Nizamiye Medresesidir. Nizamiye Medresesi dünyanın ilk Üniversitesi sayılmaktadır ve sonraki devletlere örnek teşkil etmiştir. Nizamiye medreselerini Medreselerde din konularının yanı sıra matematik felsefe dil ve edebiyat gibi dersler de okutuluyordu. Ayrıca Vezir Nizamülmülk tarafından oluşturulan Siyasetname adlı eser de hükümdarlara devlet yönetimi ve düzeni hakkında bilgi veren bir eser niteliği taşımaktadır.
İlim ve Kültür Hayatı Selçuklu Devletinde bilim alanında Astronomi dalında da önemli çalışmalar mevcuttur. Melikşah döneminde önce Isfahan'da, sonra Bağdat'ta birer gözlemevi kuruldu. Buralarda yapılan çalışmalar sonucu Ömer Hayyam tarafından oluşturulan bir kurulla Celalî Takvimi yapıldı. Bu takvim Sultan Melikşah’ın Celaleddin lakabına nispetle bu isimde hazırlanmıştır.
İlim ve Kültür Hayatı
İlim ve Kültür Hayatı Selçuklularda yönetimin oluşturmaya gayret ettiği siyasi ve ekonomik istikrar ortamı, Anadolu’da da ilim ve fikir hayatını canlandırmıştır. Bu anlamda Muhyiddin Arabî (ö.1240), Mevlana (ö.1273), Sadreddin Konevî (ö.1274) ve Yunus Emre (ö.1320) gibi şahsiyetler 13. yy Anadolusunu fikrî açıdan oldukça hareketlendirmişlerdir. Farabi: 870-950 yılları arasında yaşamış olan Farabi Pozitif bilimlerin başlangıcını oluşturmuştur. Matematik, fizik, astronomi, mantık, psikoloji ve siyaset alanlarında eserler vererek bilimleri ilk kez sınıflandırmıştır. Farabi Batıda Alfarabius adı ile ünlenmiş ve eserleri Latin diline çevrilmiştir. Ayrıca Aristo mantığını en iyi yorumlayan bir bilim adamı olduğundan Muallim-i Sani yani İkinci Öğretmen adını almıştır. İbni Sina: Özellikle Tıp ve felsefe alnında eserler vermiş ve 982-1037 yılları arasında yaşamış olan İbni Sina, Batıda Avicenna adı ile tanınmıştır. El Kanun-u Fit-Tıp adlı kitabı Batı dillerine tercüme edilerek ünivesitelerinde okutulmuştur. Tıbbın Hükümdarı diye anılan İbni Sina, Hipokrat’tan sonra tıbbın ikinci babası olarak kabul edilmiştir.
5. Güzel Sanatlar ve Mimarî Türk -İslam devletlerine ait sayısız sanat eserinin çoğu günümüze kadar gelmiştir. Bu eserlerin çoğunu saraylar, camiler, mescitler, hanlar, kervansaraylar, hamamlar, medreseler, kümbetler, imaretler ve çeşmeler oluşturmaktadır. Büyük Selçuklular döneminde özellikle mimaride büyük gelişme görüldü. Merv, Rey, Isfahan, Hemedan, Nişabur gibi kentler çeşitli mimari eserlerle donatıldı.
Güzel Sanatlar ve Mimarî Selçuklularda, hükümetin imar ve inşaat işlerini Emir-i Mimar yönetiminde bir heyet kontrol ve nezaret ederdi. Ayrıca büyük abidevî eserlerin, ihtiyaçları vakıf gelirinden karşılanan, daimi mimarları da bulunurdu.
Güzel Sanatlar ve Mimarî
Güzel Sanatlar ve Mimarî
Güzel Sanatlar ve Mimarî
SELÇUKLULAR İLE İLGİLİ BATI’DA YAPILAN ÇALIŞMALAR H.Horst, Die Staatsver Waltung der Grosselğuqen und Horazmşahs. (1038-1251). Eine Untersuchung nach Urkundenformularen der/il, Wiesbaden, 1964, s. VIII. Bu eser giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Girişte ‘Sasanilerin başlangıcından Selçukluların yıkılışına kadar’ devlet idaresinin inkişafını (s. 1-6) ve kaynakları bahis konusu etmektedir, (s. 7-13) Esas esere gelince Dr. Horst, ilk bölümde (s. 14-96) devlet idaresini ele almış, ikinci bölümde ise (s.99-170) ilk bölümü işlerken istinat ettiği kaynakların Almanca tercümelerini bazen hemen hemen aynen, bazen de kısaltarak dercetmiştir.
Kaynaklar: İslam Tarihi, Grafiker Yayınları www.tarihportali.org www.meb12k.meb.gov.tr www.kpssci.com www.gozlemci.net www.akademik-tarih.blogspot.com.tr
SÜMEYYE ÖZTÜRK