Fizyolojik Psikoloji Sunumlar

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Gözün kısımlarını yerleştirme oyunu
Advertisements

Ders Kitaplarında Tasarım
ÇOKLU ORTAM UYGULAMALARINDA GÖRSELTASARIM.
Görme keskinliği Hacimli görme Renkli görme İllüzyonlar
9.Sınıf Sağlık Hizmetlerinde İletişim
OTİZM (AUTISM).
EĞİTİMDE İLETİŞİM VE EĞİTİM ARAÇLARI
Beyin Temelli ve Basamaklı Öğrenme S
BİLİŞSEL PSİKOLOJİ BEYİN/Nöro-Psiko-Anatomi
ZiHiNSEL ÖZELLiKLER.
 İnsanlar çevrelerindeki uyarıları beş duyu ile algılayıp bazı olaylara uygun tepkiler gösterirler.  Bu duyular görme, işitme, tatma, koklama, dokunma.
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ANTALYA HALK SAĞLIĞI MÜDÜRLÜĞÜ
ALGILAMA YÖNETİMİ BÖLÜM 7.
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÇOCUKLAR ( OKUDUKLARIM, GÖZLEM VE TECRUBELERİM)
E Ğİ T İ M PS İ KOLOJ İ S İ. GİRİŞ: EN KÜÇÜĞÜNDEN EN BÜYÜĞÜNE KADAR BÜTÜN İŞYERLERİ BELİRLİ BİR ÖRGÜTLENME İLE MEYDANA GELİP ÇALIŞMAKTADIR. BU ÖRGÜTLENMENİN.
Öğretim Durumlarını Planlama
ETKİLİ OKUMA.
RESİMLERİYLE ÇOCUKLARI TANIMA.
SLAYTI MUTLAKA SESLİ İZLEYİNİZ… İYİ SEYİRLER…
0-6 YAŞ GELİŞİM DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ
BÖLÜM 6.
DİSLEKSİ Hakkı CAN Uzm. Psikolojik Danışman
BÖLÜM 5 BEBELİKTE BİLİŞSEL GELİŞİM. BÖLÜM 5 BEBELİKTE BİLİŞSEL GELİŞİM.
Okulöncesi dönemde okuma yazmaya hazırlık çalışmaları
ÖĞRETİMDE STRATEJİ Ali ÇELiK (Biyoloji).
Ankara Halk Sağlığı Müdürlüğü
DİSLEKSİ(ÖZEL ÖĞRENME VE ALGILAMA BOZUKLUĞU)
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÇOCUKLAR (ÖZGÜL ÖĞRENME BOZUKLUKLARI) kaynak:Prof
14 - KAVRAM HARİTALARI KAVRAM HARİTALARI.
KELİME İŞLEMCİ PROGRAMI
ZİHİN ENGELLİ ÇOCUKLARDA ZİHİNSEL GELİŞİM
BEYNİN BÖLÜMLERİNİN İŞLEVLERİ
KISIM 4 Sınıfta Biliş. KISIM 4 Sınıfta Biliş BÖLÜM 12 Öğrenmek İçin Okuma.
BÖLÜM 11 ORTA ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE FİZİKSEL GELİŞİM.
SINIF YÖNETİMİ.
Müşterilere Karar Vermelerinde Yardımcı Olmada Pazarlama Araştırması Kullanma Bu bölüme araştırma sürecini ele alarak başlanmaktadır. Daha sonra.
Çalışma Yaprağı.
HAYAT BİLGİSİ VE SOSYAL BİLGİLERDE BECERİ EĞİTİMİ
KISIM 1 Bilgi İşleme Teorisi
KİŞİSEL GELİŞİM & İKY.
DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI
KISIM 4 Sınıfta Biliş. KISIM 4 Sınıfta Biliş BÖLÜM 11 Okumayı Öğrenme.
NOT TUTMA.
Özel Eğitime Gereksinimi Olan Öğrenciler ve ÖZEL EĞİTİM
KISIM 1 Bilgi İşleme Teorisi BÖLÜM 2 Duyusal, Kısa Süreli ve İşleyen Bellek.
BÖLÜM 5 Birey, Toplum ve Başkaları: Sosyal Beceriler.
BRUNER’İN BİLİŞSEL GELİŞİM DÖNEMLERİ
Reaksiyon Zamanı.
Özel Gereksinimli Öğrenciler ve Fen Öğretimi
BÖLÜM 2 NEREYE VARMAK ÜZEREYİZ: PROBLEM VE PROBLEMİN BÜYÜKLÜĞÜ.
BİLİŞSEL GELİŞİM: İYİ SEYİRLER .
GÖRSEL SANATLAR UYGULAMA ÖDEVİ PORTRE NEDİR? HAZIRLAYANLAR ERHAN ÖZTEP
Okuma bozukluğu olan çocuklar kelime tanıma, okuduğunu anlama ve tipik olarak da yazarken harf karıştırırlar. Bir yazıyı sözlü olarak okuduklarında yaşıtlarından.
BİLİŞSEL GELİŞİM.
SOSYAL BİLGİLERDE BECERİ EĞİTİMİ
RAKAM NEDİR? Rakamlar sayı sembolleridir. Her rakam bir miktarı, yani verilmek istenilen nesnenin ne kadar olduğunu belirtir.
GÖRME ENGELLİLER.
Ders 13 Okuma-yazmaya hazırlık becerileri
GÜRÜLTÜNÜN ÇEVREYLE İLİŞKİSİ
VE İŞTE DİĞER 6 BECERİ.
ADANA İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ
BEYNİN BÖLÜMLERİNİN İŞLEVLERİ
Çoklu Zeka Modeline Genel Bakış
Ders 5 Kavram öğretiminde öğretim yöntemleri
ÖZGÜL ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ Uzm. Psk. Aylin İlden Koçkar
Çoklu Zeka Modeline Genel Bakış
ÇOKLU ZEKA Hazırlayan Figen BERBER.
EĞiTiMDE iLETiŞİM VE EĞiTiM ARAÇLARI
ALGILAMA Duyu organlarının uyarılması akabinde oluşan ani bir ayırt ediciliktir.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Sunum transkripti:

Fizyolojik Psikoloji Sunumlar 1. sunum: Ertan Akdeniz 05010040 2. sunum: Fatma Yaşın 05011135 3. sunum: Gamze Torun 05011047

‘BLINDSIGHT’ (körgörüş) Tanıma yetersizliği (agnozi) olan hastalarda genelde, algılar görece bozulmamıştır. Yine de, kortikal körlük teşhisi konmuş duygusal bozukluğu olan hastalar da vardır; fakat daha fazla alışılmamış problemi olan hastaların görsel uyarıcıların farkında olmadıklarını öne sürmelerine ve beynin yüksek görsel fonksiyonu olan çizgili korteksteki eksikliğe rağmen basit görsel algıları gerçekleştirdiği bilinmektedir. 2

Bu ‘blindsight’ isimli olay, Sanders ve çalışma arkadaşları tarafından adlandırılmıştır (1974). Sanders’a göre bu bozukluk, nesneleri görmekte soruna yol açar ama görünmeyen nesneleri algılamada sorun oluşturmaz. Sanders’ın raporunun ardından Pöppel’in çalışmaları sonucu, silahla yaralanmış bazı hastaların, görsel deneyimi olmadığı; ancak görsel nesnelere karşı hafif göz hareketleriyle tepki verdikleri rapor edilmiştir.

2. Tip ‘blindsight’ olarak adlandırılan durum şu şekilde açıklanmıştır : hasta, uyarıları fark edebilir; fakat hastanın bu deneyimi görsel algı olarak rapor edilmemiştir (Weiskrantz, 1998). İlk ‘blindsight’ vakaları 20. Yüzyılın başlarında rapor edilmiştir (Holmes 1918; Riddoch 1917). Holmes’in hastaları objeleri tanıyabildi; fakat görme mesafesindeki objeleri fark edemediler. Ayrıca hareket eden nesneleri gözleriyle takip edemediler. Riddoch, görememelerine rağmen, hareketli nesneleri kavrayan veya hareket yönünü belirtebilen hastaları rapor etti.

Bu hastalardaki körlüğün, tam körlük şeklinde olması gerekmez Bu hastalardaki körlüğün, tam körlük şeklinde olması gerekmez. Çizgili korteksteki hasar, ‘skotom’ adı verilen tam körlüğe sebep olabilir. ‘Blindsight’ hastaları, çevredeki bazı uyaranları ayırt edebilir; fakat uyaranları fark etmezler. Ünlü ‘blandsight’ vakalarından biri olan DB vakası Oxford’ta görev yapan psikolog Larry Weiskrantz tarafından kapsamlı bir şekilde rapor edilmiştir (1986). DB’nin sağ oksibital lobundaki arteriovenöz bozukluğunun giderilmesi için ameliyat gerekliydi

Sağ çizgili korteksin çıkarılması görüş alanının sol alt kısmın algılanamamasına neden oldu. DB, göremediği alandaki uyaranların farkında olmamasına rağmen, algısal görevlerin sayısı arttıkça iyi performans gösterdi. Görevler şu şekildeydi: bir çubuğun yatay ya da dikey olduğunu belirtmek, uyarının var olup olmadığını belirlemek, uyarının yerini belirlemek ve belirli şekilleri ayırt etmek artı şeklini daire şeklinden ayırt etmek vb.

Diğer bazı görevlerde düşük performans gösterdi Diğer bazı görevlerde düşük performans gösterdi. Örneğin, üçgen şeklini artı şeklinden ayıramamıştır. Kenarları oval olan üçgeni, normal bir üçgenden ayırt edememiştir. Bu konudaki en önemli nokta, ona gösterilen uyarıların farkında olmamasıydı. DB, uyaranlar sol alt kısma konduğunda hiçbir şey göremediğini söylüyordu. Bu olay, görebilme işlemi ve neyin görüldüğünün farkında olmanın muhtemelen farklı olaylar olduğunu gösterir.

Champion ve arkadaşlarının çalışmalarına göre, katılımcılar, uyarandan rastgele yansıtılan ışıkların, burunlarının yan tarafından yansıması sebebiyle algılamışlardır. Cowey (2004) kırılan ışıkları kontrol etmenin bir yolu olarak algılanamayan kısım olan görüş açısının sol alt kısmını küçük bir nesneyle maskelemeyi önermiştir. Bu yöntem nadir olarak kullanılmıştır. Cowey’e göre, ışık kırılmasının kaynağı göz içinde de olabilir, görsel uyaran her zaman retinaya yayılır. ‘Blindsight’ çalışmalarındaki uyaranlar göze çok yakın olduğu için görüntünün retinaya yayılır ve işlenmemiş görsel algıya sebep olur.

Aslında rastgele ışık hipotezi, sevilmeyen bir açıklama olarak görülebilir; çünkü DB, uyarandan gelen kırılmış ışığı indirgeyen, çevreleyen ışıkta da algısal kararlar verebilmiştir. Bunun yanında, DB’nin objenin boyutlarıyla ilgili karar verebildiğini açıklayamıyor

‘DEAF HEARING’ (sağır duyma) SB VAKASI ‘Blandsight’ hastaları, objeleri göremediklerini iddia ederler, fakat bununla beraber görsel uyaranları fark ettiklerine dair kanıtlar vardır. Bir benzer olay, işitme sisteminde ortaya çıkar. Bu olay, ‘deaf hearing’ adıyla bilinir. Hastaların işitme sisteminde hasar vardır ve sağır gibidirler.

Bu nitelikteki ilk araştırma, Engelein ve arkadaşları tarafından yapıldı (2000) ve 22 yaşında, sağ elini kullanan hasta SB rapor edildi.SB, art arda ve duyma sisteminden sorumlu kortekse zarar veren iki darbe almıştı. SB, seslere dikkat etmekle görevlendirildiğinde, seslerin farkındaydı; seslere dikkat etmek için açıkça görevlendirilmediğinde ise farkındalığı çok zayıftı

Engelein ve arkadaşları, SB’nin seslere dikkat ettiğinde, frontal korteksin harekete geçtiğini, temporal korteks ve serebelyumdaki hareketliğin azaldığını öne sürmüşlerdir. Tüm aktiviteler beynin çift tarafındaydı. Bu sonuçlar birincil işitme korteksi, seslerin bilinçli olarak farkında olmak için gerekli olmayabileceğine işaret ediyordu. Aynı şekilde, birincil görsel korteks, bilinçli olarak görme işlemini gerçekleştirmek için gerekli olmayabilir

‘AGNOSIA’ (agnozi) Bauer ‘e göre ‘agnosia’, klasik olarak; zeka sorunu, dikkat eksikliği ve algı bozukluğunu içermeyen ‘tanıma yetersizliği’ olarak tanımlanır. Beyin hasarları bazen; ışık, kontrast, şekil, renk gibi algı boyutlarını etkiler. Renklerin farkına varamayan hastalarda ‘akromatopsi’ görülür ve bu hastalar dünyayı grinin tonlarında görürler. ‘Agnosia’ nın klasik teşhisi, algısal eksikliğin olmadığını vurgular. ‘Agnosia’nın en çok üzerine çalışılan çeşitleri şunlardır : ‘visual agnosia’ (görsel agnozi), ‘auditory agnosia’ (işitsel agnozi) ve ‘tactile agnosia’ (dokunsal agnozi).

‘VISUAL AGNOSIA’ ( görsel agnozi) ‘Visual agnosia’ de, bozulmamış algısal yeteneklere rağmen şiddetli olarak görsel uyaranı algılama yetersizliği vardır. Lissaur(1980)’a göre ‘agnosia’ kendisini iki farklı şekilde gösterir: ‘apperceptive agnosia’ (kavramsal agnozi) ve ‘associative agnosia’ (ilişkili agnozi). ‘apperceptive agnosia’, algısal işlemdeki eksiklikten kaynaklanan görsel nesneyi tanımlayamama sorunudur. ‘Associative agnosia’ ise, algılamanın görece normal olduğu; fakat objenin görünüş ve isminin yanlış eşleştirildiği şeklinde tanımlanan sorundur

‘Agnosia’ terimini ilk defa kullanan Sigmund Freud, kavramı ‘mindblindness’ (zihinkörlüğü) eksikliklerin hem algısal bozukluklardan hem de var olan nesne bilgisiyle yanlış eşleştirilmesinden kaynaklandığını belirtmiştir. ‘Agnosia’, var olan öğelerin birleştirilip, anlamlı bir bütün olarak tanımlanamamasıdır.

‘APPERCEPTIVE VISUAL AGNOSIA’ (kavramsal görsel agnozi Kavramsal agnozi, görsel uyarıcının algılanamaması ya da kalıcı bir bütünlük oluşturamama eksikliğinden kaynaklanan, objeleri tanımlayamama sorunudur. Kavramsal agnozi hastaları, çizimleri ve nesneleri tanımlayabilmelerine rağmen çizimleri kopyalayamaz ve nesneleri eşleştiremezler

Kompleks desenlerin ve şekillerin tanımlanması ve yanlış eşleştirilmesi ‘agnosia’ en akılda kalıcı tartışma konusudur ‘apperceptive visual agnosia’ tartışmaya açıktır; çünkü bazı yazarlar (örn, Humphreys ve Riddoch, 1987) bu bozukluğun form oluşturma ve şekilleri ayırt etme eksikliği olduğunu savunur. Bu yazarlar ayrıca üçüncü ve farklı bir ‘agnosia’ tanımlamışlardır. Bu ‘agnosia’ hastaları, uyarıcının elementlerini birleştirip tanımlanan bir bütün oluşturamazlar. Buna ‘integrative agnosy’ (bütüncül agnozi) demişlerdir (Humphreys ve Riddoch, 1987).

INTEGRATIVE AGNOSIA’ (bütüncül agnozi) : HJA VAKASI Hasta HJA, iki taraflı darbe almış bir işadamıydı. Uzunlukları, pozisyonları ayırt etmesine ve yetileri normal olmasına rağmen görsel hasarı vardı. Çizimleri kopya edebiliyordu, ‘associative agnosia’ hastası değildi. Humphreys ve Riddoch HJA vakasının bazı detaylarını betimlediler, özellikle onun çizimlerinde dikkat ettiği aşamalara. Bir örnekte, resmi tamamlamak 6 saatini aldı ve daha sonra resmi isimlendiremedi. HJA olayındaki asıl alışılmamış bozukluk, uyarıcıların öğelerini birleştirip anlamlı bir bütün haline getirememesidir. Humphreys ve Riddoch bu olayı ‘integrative agnosia’ şeklinde açıkladılar.

‘ASSOCIATIVE VISUAL AGNOSİA’ (ilişkili görsel agnozi) Bu rahatsızlığın gözlendiği hastalarda zayıf nesne tanımlama gözlenir; fakat bu eksiklik hatalı algılamaya neden olmaz. Bunun yerine görsel uyarılardan anlamlı bütünler oluşturmada problem yaşarlar. Ayrıca bu hastalar, araştırmacının, ismini söylediği nesneleri işaret edebilirler. Genel olarak uyaran karışık hale geldikçe anlamsal hatalar artar.

Bu çeşit ‘agnosia’ ile ilgili en sıra dışı örnek Rubens ve Benson tarafından rapor edilmiştir (1971). Bu hasta, üstün sözel yeteneği ve bozulmuş görsel nesne tanımlamaları olan bir fizikçiydi. Nesneleri, dokunarak tanıyabiliyordu; ancak doğru isimlendiremiyordu ‘Associative agnosia’, çok ender görülür ve bazen diğer ‘agnosia’ çeşitleriyle beraber görülür. Örneğin, Hecaen ve Angelergues (1963) 415 hastalarından sadece 4 tanesinde bu hastalığı gözlemlemişlerdir

OPTIC APHASIA (optik afazi) Bu bozuklukta, isimlendirmede sorun vardır; fakat tanımlamada sorun yoktur ‘Optic aphasia’ ile ilgili ilk çalışma Freud tarafından yapılmıştır (1889). ‘Associative agnosia’ ve ‘optic aphasia’ nın birbirinden bağımsızlığı hala sorgulanmaktadır. ‘Optic aphasia’nın, ‘Associative agnosia’, agnozinin hafif bir şekli olduğu söylenebilir. Bu hastalıklar sağ hemisferin sağladığı anlamsal karşılık derecelerine göre birbirinden ayrılır. De Renzi ve Saetti’nin hipotezlerine göre, bu hastalıkların görülmesinde sağ hemisferin anlamsal kapasitesi büyük rol oynar

‘COLOUR AGNOSIA’ (renk agnozisi) ‘Colour agnosia’, renkleri ayırt etmede değil, renkleri adlandırmadaki bozukluktur. ‘Colour agnosia’ hastaları farklı renklerden oluşan parçalardan aynı renkte gruplar oluşturmakta zorlanabilirler. Veya, resimleri boyamada zorluk yaşayabilirler.

Prosopagnosiada Örtülü Tanıma: Yüzleri tanımada prosopagnosianın belirli yeteneksizliğine rağmen, bazı hastaların örtülü bir şekilde bunları yapabildiğine dair kanıtlar vardır. Örneğin; Bauer hastalığı boyunca hastası LF den GSR kullanarak ölçüm alırken, yüksek sesle beş isim okuduktan sonra tanıdık yüzler gösterdi. Okunan yüzlerle isimler birleştirildiğinde, GSR de diğer isimlerin duyulduğu zamankinden daha büyük değişiklikler vardı. Ancak ismin bir resimle birleştirilerek kimliğin saptanması istendiğinde, performans şans düzeyindeydi.

Bauer’in bu fenomen için açıklamaları; açık tanıma ve duygusal uyarıcılara yön vermenin iki geçiş yolu içeriyor olmasıydı. Bunlar; - Ventral Yol: Açık tanımaya izin veren ama prosopagnosiada zarar verilen yoldur. –Dorsal Yol; yüzlere bağlanmış olmada duygusal önemi hesaba katar ve buna izin verir. Bu bağlamda basit bir deneyde; Tranel ve Damasio prosopagnosic hastalara tanıdık olmayan ve ünlü olan yüzlerin bir serisini sundu. Ünlü yüzlere maruz kaldıkları süre boyunca GSR önemli bir şekilde değişti.

Tanımanın farkındalığı olduğunda ama tam tanımanın kaybolmuş olduğu durumlarda ne görünür? Farklı deneysel paradigmalar kullanan iki yeni vaka analizi bazı prosopagnosik hastaların örtük yüz tanıma kanıtlarına sahip olduğunu göstermiştir ama bu örtük ve açık yüz tanıma aynı mekanizmaya dayanabilir. 63 yaşında prosopagnosic hasta olan FE, ard arda sunulan iki resimde aynı ya da farklı kişinin gösterilip gösterilmediği sorulduğunda, şans düzeyinde bir performans göstermiştir.

Burion prosopagnosiada görülen problemin bağlantısızlık nedeniyle olduğunu ileri sürdü. Onun modelinde, yüzlerin görsel görünüşlerini ve kişisel tanımlamaların düğüm noktalarını kodlayan, onların aşinalıkları gibi kişiye özel görünüşleri kodlayan, yüzsel tanıma öğeleri arasındaki bağa zarar verilir. Alternatif bir görüş, tanımanın farklı yolları olduğunu ve bunların kişi hakkında sahip olunan bilgilerle birleştirildiğini ileri sürer (Farah et al. 1993). Bunlar yollar, yüzler ve isimler gibi faktörleri içerir. Uyarıcıya aşinalık ayrı ayrı bu yolların her biriyle işaret edilebilir. Yüzlerin görsel simgelenmesinden sorumlu modül zarar gördüğünde, bu biçimlenmiş olan simgelerde izin verilen işleme süreçlerinin bozulmasına neden olur. Prosopagnosiada; kişisel bilgi, öyle indirilmiştir ki yalnızca örtülü tanımaya izin verilir.

Amigdala ve Yüz İşleme Süreçleri: Yüz işleme süreçlerinin nöral tabanda yapılan her tartışması iki nedenle amigdalayı içermelidir. Birincisi; bu yapıdaki zarar yüzleri tanımadaki belleğin bozulmasıyla bağlantılıdır; ikincisi, insanlar ve primatlarda yüzler için seçici olarak cevap veren hücreler amigdaladaki hücrelerdir. . Jacobson, bir durumda, yeni yüzleri zayıf öğrenmeyi, yabancı yüzleri eşleştirmedeki anormalliklerin sınırını ve bilinen yüzleri tanımada bozulmayı buldu. Amigdalası kısmen ama iki taraflı kaldırılan 51 yaşında bir kadın olan DR’nin çalışması, ameliyat öncesinde bilinen yüzleri tanıyabildiğini ama ameliyat sonrasında öğrendiği yüzleri tanıma ve yüzleri adlandırmada bozulmalar olduğunu göstermiştir.. Aşina olunmayan yüzleri eşleştirme bozulmamıştı ama duygusal yüz ifadelerinin belirlenmesi ve eşleştirilmesi zayıftı.

İyi bilinen bir model Bruce ve Young ve Burton’undur İyi bilinen bir model Bruce ve Young ve Burton’undur. Bruce ve Young modeli, yüz ifadelerini işleme, tanıdık yüzleri tanımlama ve tanıdık olmayan yüzleri eşleştirmenin farklı bilişsel becerileri içerdiğini ileri sürer ve tartışma daha çok tanıdık ve tanıdık olmayan yüzleri tanımlamak için farklı mekanizmalara ihtiyaç olup olmadığına odaklanmıştır.

Yüz ifadeleri analizlerinin yapısal kodlayan aşamada yaratılan görüş-merkezli tanımlamalara bağlı olduğu sanılır, aşina yüzleri tanımlama ifade-bağımsız tanımlamalarını kullanarak yüz tanımlama öğelerinin erişimine bağlıdır ve tanıdık olmayan yüzleri eşleştirme görüş-merkezli ve ifade-bağımsız tanımlamaların ikisine de bağlıdır. Bu nedenle her bir fonksiyon için farklı tanımlama tipi olduğundan geçiş yollarına ihtiyaç vardır.. Bu model için bazı kanıtlar vardır. Yüz tanıma problemli hastalar, örneğin, yüz ifadelerini kolayca tanımlayabilir.

Tanıdık olan yüzleri tanımlama olasılığını araştırmak, tanıdık olmayan yüzü eşleştirme ve ifade analizleri birbirinden bağımsızdır ve bu nedenle, farklı beyin bölümlerini harekete geçirir, Young ve onun çalışma arkadaşları arka sol ve sağ hemisferdeki tek taraflı füze lezyonlarına sahip olan insanlarla çalışmıştır. Yüz tanımlama, tanıdık olmayan yüzleri eşleştirme ve yüz ifadelerinin analizinin her biri için iki test uygulandı ve gizliliğe ek olarak kesinlik ölçüldü. Sağ hemisferde lezyonu olan bir hasta yalnızca bilinen yüzleri tanımlamada kötü performans gösterdi, bir diğeri tanıdık olmayan yüzleri eşleştirmede seçici olarak bozulmaydı ve sol hemisfer lezyonu olan bir adam yalnızca yüz ifadeleri analizinde bozulmaya sahipti. Gizli bilgiler değerlendirilmesi bilinmeyen yüzleri eşleştirme ve tanımlamanın seçici bozulmasına kanıt değildi.

Landmark Agnozi; (yön bulma-işaret) Bazı araştırmacılar beynin bir bina ya da benzerine sahip olan yüz işleme bölümleri olduğuna inanır. Bunlar parahippocampal adı verilen yapının ya da yerlerin algılanmasında seçici olarak aktive edilen extrastriate korteksin parçasıdır. Bununla ilgili araştırmalar, oksipital lobda hasarı olan yön bulmada çevresel işaretleri kullanmada zorluklara sahip bazı hastaların beyin hasarıyla ilgili çalışmalarının gösterilmesiyle başladı. Landmark Agnosia adını alan bu bozukluk, sokak işaretlerini, binaları, manzaraları ve anıtları tanıma ve algılamada bozuklukla karakterize edilir.

Bu hipotezi sağlıklı bireylerin bir örneğinde denemek için, Aquirre yüzlerin, fotoğrafların ve objelerin beyinde nasıl tanımlandığını bulmak için fMRI tekniğini kullandı. Onlar yapı ve yüzlerin farklı beyin bölümlerinde aktive edildiğini buldular. İnsanlar binaları gördüğü zaman, sağ lingual gyrussa yakın olan alanlar gözlendi; insanlar yüzleri gördüğünde yapı-inşa alanına yakın olan fusiform gyruss gözlendi. Araştırmacılar yapı-inşa etkisinin kategorik nedenlerden daha çok seçkisiz bir şekilde olup olmadığını görme amacıyla, yapıların iki farklı şeklini ve bunların karıştırılmış versiyonlarını araştırmaya katılanlara sordu ve sonra farklı diğer şekillerin cevaplarıyla onların beyin aktivasyonlarını karşılatırdı. Onların binalar görüntülenirken sağ lingual gyruss’undaki tepkileri binalar görüntülenirken arabaların görüntülendiğinden 2 kat daha fazlaydı.

İşitme Agnozisi (Auditory Agnosia): İşitsel agnozi işitme sistemindeki sesleri kimlikleme ya da tanımadaki yetersizliktir. Agnozi genel konuşma ya ve sesler için olabilir ya da özel bir ses türüne yönelik olabilir. Bu iki bozukluğun birinde spesifik bozuklukların sayısı daha fazladır. Genel kategoriye işitsel ses agnozisi, işitsel sözlü agnozisi ve tüm bu bozukluklar girer. İkincisine, dar kategoriye işitsel agnozi ve sağırlık girer. Bunlar ayrıca kortical sağırlık gibi bozuklukla ilişkilidir. Saf Kelime Sağırlığı (pure word deafness) ; İşitme agnozisi olarak da bilinen saf kelime sağırlığı, bozulmamış konuşma, yazma ve okumaya sahip olmaya rağmen sözlü konuşmadaki farkedilebilir yetersizliklerdir. Sözlü olmayan sesleri anlama bozulmamıştır. “Saf” diye açıklanır, çünkü genellikle ortaya çıkan bozuklukta karakteristik söz yitimi (afazi) yaygındır. Hastalar yabancı dildeki gibi ya da ağızlarını örtmüş gibi sesler çıkararak konuşurlar.

İşitme Ses Agnozisi; Sözel olmayan seslerle ilgili olan işitme agnozisi ikiye ayrılmıştır. Birincisi sağ hemisferdeki lezyondan gelir ve sözlü olmayan seslerin ince farklarını ayırt edebilmede bozukluğu içerir. İkincisi ise sol hemisferdeki lezyonla ilişkilidir ve objelerin seslerini karıştırmak gibi semantik süreçlerdeki kesintileri içerir. (Örneğin; kuş ötüşüyle bir adamın ıslığını karıştırmak) Receptive Amusia; Bozulmamış bellek ve hassas yeteneklere sahip olunmasına rağmen, melodileri tanımada, ses tonları ayırmadaki yeteneksizliktir. Tanı koymada zorlanılan bozukluklardan biridir, çünkü tanı hastaların önceki yeteneklerinin bilgisine dayanıyor ve bu her zaman elde edilebilir değildir. Bu bozukluğun doğuştan geldiği düşünülür çünkü müzikle ilgili açıklamalar bozuklukta herhangi bir gelişme görülmesine neden olmaz.

SOMOTASENSORY AGNOZİ Dokunsal agnozi ve astereognosis (Cisimlerin şekillerini ve kıvamlarını ayırabilme yeteneğinin kaybolması) terimleri günümüzde yaygın olarak kullanılanlardır. Dokunsal agnozi, yeterli duyulara, zekâ ve sözel becerilere sahip olmaya rağmen objeleri dokunarak tanımadaki yeteneksizliktir. Astereognosis ise 3 boyutlu şekilleri ayırt etme ya da objeler arasında ki biçim ya da boyutları ayırt etmedeki yeteneksizliktir. Duyusal bozulmalarda ki sorun nedeniyle objeleri tanımadaki bozulma da stereoanesthesia olarak adlandırılır. Bu bozuklukların nöral nedeni genellikle contralateral post-central gyruss(SI) ya da motor korteksteki hasardır. Bozukluğun temel nedeni somatosensory fonksiyon bozukluğu olarak açıklanmış olan dokunsal agnozinin tanımlanmasıyla beraber sorulmuştur. Birinci açıklama parietemporal kortekslerinde unilateral hasar bulunduğu için objeleri dokunarak tanımada çok daha büyük sorunlara sahip olan CNS ve PNS bozukluğu olan hastaların çalışmalarından gelmiştir. Bununla beraber son çalışmalar dokunarak biçim algılamanın, uzunluğu algılama, biçimi araştırma ve uzamsal dokunma yeteneğinden ayrı tutulabileceğini gösterir.

Unilateral Spatial Neglect: (Tek Taraflı Mekansal İhmal) Bu bozukluk, motor fonksiyonlar ya da uygun temel duyulara rağmen; beyin yaralanmaları sonucunda hemifield reflekslerdeki kayıt, yanıtlama ya da katılmadaki, olay ya da tepkideki düşüştür. Görsel ihmal yaygın olarak felçle görülen bir bozukluktur. Hastalar sadece dünyanın yarısını görür gibi gözükür, tek taraflı ihmal aylar boyunca ve hatta yıllar boyunca sürebilir. Sol hemisfer lezyonunu takiben çok güçlü olmamakla beraber sağ ihmal görülmesine rağmen, sağ hemisfer lobdaki zararı takiben solda görülen tek taraflı ihmal daha yaygındır.

Mekansal ihmalin tek ve bölünmez olmadığı açıktır, diğer görüşler kullanılırken bazı görüşler bozulur. Örneğin Heilman; ihmalin farklı tiplerinin belli başlı bazı mekanizmalar tarafından belirlendiğini ileri sürmüştür. Yan lop lezyonlarından kaynaklanan ve kişinin, vücudunun lezyonun bulunduğu yerin ters tarafındaki çevresel uyarıcılara karşı tepkisiz olmasıyla, bu uyarıcıları algılamamasıyla tanımlanan görsel-mekansal bir rahatsızlıktır. Aşırı durumlarda kişi vücudunun bir tarafını yıkamaz, ya da tanımaz. Bu bozuklukla bağlantılı 4 standart klinik ödev olmasına rağmen, mekansal ihmal farklı yollarla da ölçülebilir. Bunlar; çizgi bölme, geçersiz kılma-kaldırma testi, kopyalama ve spontan çizimler ve de betimleyici ödevleridir.

Mekansal İhmal Testleri; Çizgi bölme testi; Çizgi bölme testi, düzgün çizginin orta çizgisini bu hattın ortasına işaret koyarak belirlemeyi gerektiren bir ödevdir. Dikey ya da eğik hatlar kullanılmasına rağmen, normalde bu hat yataydır. Tipik olarak hastalar bu testte doğruyu bulmada hata yapar, ya da eğer hatlar yatay ya da eğikse, çizgini üst sonuna gidilir ve ya vücuttan uzaklaşılır. Hat ne kadar uzarsa o kadar çok hata yapılır. Eğer problemli yarıkürede çizgiler-hat gösterilirse, hata yapma sayısı artar.

Kaldırma-iptal etme: Bu testte, hastalara kâğıtta benzer hedefler belli bir düzende sunulur, olabildiğince çok aynı uyarının üstünün çizilmesi gerekir. Hastalar, beyin lezyonlarının karşı tarafında görülen uyarıları çizmede başarısızdırlar. Spontan çizimler ve kopyalama; Hastalar objeleri çizme ya da kopyalamada lezyonlarının karşı tarafıyla ilgili uyarıları çizmede yada kopyalamada eksiklikler yapabilirler. Buna en ünlü örnek saat çizimidir.

Saatin sağ tarafında kalan numaraların tümü çizilmişken, sol tarafta kalanlar bırakılmıştır. Bazı objeler diğerlerinden daha iyi kopyalanır. Örneğin anlamsız asimetrik objeler anlamlı simetrik objelerden daha zayıf koplayanma eğilimindedir. Bununla beraber bozulmanın dereceleri de vardır. Örneğin bazı hastalar bir papatyanın resminin sol tarafındaki otların uzun yapraklarını kopyalayabilir, bazıları ise taç yapraklarını kopyalar.

Zihinsel (mental imagery) imgeleme görevleri hastanın uyarıcıyı temsiline göre tasarlanmıştır. Mekânsal ihmalin bir dikkatsizlik mi yoksa bir temsil bozukluğu mu olduğu, bu konudaki anlaşmazlıklardan biridir. Örneğin; Bisiach ve Luzzatti’ nin (1978) hastalarıyla yaptıkları bir çalışmada Milan’ daki Piazza Del Duomo’ yu hiçbir ipucu vermeden anlatmaları istenmiştir. Sırtları katedralin ön kapısına dönük olduğunda hastalar sol tarafa göre sağ tarafla ilgili daha detaylı bilgi verdiler. Zihinsel imgeleme:

Diğer taraftan (yüzleri katedrala karşı olduğunda) anlatmaları istendiğinde, bir önceki görüş açısında sol tarafta kalan ve anlatmada başarısız oldukları bölge, bu kez sağ taraflarında kalmasına rağmen ilk bakış açısında olduğu gibi yine sağ tarafla ilgili daha fazla bilgi verdiler. Ayrıca farklı bir fenomen Guariglia ve diğerleri (1993) tarafından rapor edildi. 59 yaşındaki hastaları ile yaptıkları testlerde Bisiach ve Luzzatti’ nin yaptığı çalışmadaki İtalyan meydanlarındaki coğrafi özellikleri de kullandılar .

MEKÂNSAL İHMAL (SPATIAL NEGLECT) SENDROMUNU ETKİLEYEN FAKTÖRLER Kısa süreli bellek (özellikle mekânsal çalışan bellek) bozuklukları bazen ihmal semptomları ile görülebilir. Özellikle de zarar sağ parietal lobda ise görülür. Bu bozukluklar ihmalin görülmesinde ilk görünüşlerden daha önemli bir rol oynayabilirler. Çalışma belleğinde mekânsal bilgiyi tutmadaki bir hata, hastaların uyarıcıların yerlerini hatırlayamamalarına yol açar. Örneğin Malhotra ve arkadaşlarının (2004) bir hastası BI sağ temporo- parietal kanamayı takiben sol ihmal göstermiştir.

Görsel bir araştırma görevi verildiğinde (katılımcının karışık bir dizi harfin içinden olabildiğince “R” bulmasının istendiği bir görev) hasta dizinin sağ tarafını tekrar tekrar taradı; aynı zamanda bulduğu ve not ettiği maddelere tekrar döndü. Hastalığının iyileştiği gözlendiğinde, mekânsal çalışan bellek bozukluğu ve ihmal semptomları sıralı bir şekilde gelişti. Bu gizli bellek bozuklukları ihmal hastalarının performanslarının altında yatan etkenler olabilir. Benzer bir araştırma bu genel fenomeni onayladı fakat bununla birlikte çalışan bellek bozukluğunu parietal loba lokalize etti (Pisella ve diğerleri 2004).

Görev yönergeleri aynı zamanda ihmal hastalarının performanslarını da etkileyebilir (Baylis ve diğerleri 2004). Üç ihmal hastasına; Basit bir görüntüde hedef uyarıcıları bulmaları, İki obje içeren bir görüntüde hedef uyarıcıyı bulmaları (katılımcılara “bu görüntüde bir E harfi var mı?” diye sorulur; bu koşul görüntü temelli ihmal olarak adlandırılır); ya da Bir uyarıcının bir başkasının içinde görünüp görünmediğini göstermesi istenir (örn; “üçgen” de bir E var mı?; bu koşul da nesne temelli ihmal olarak adlandırılır). Bütün katılımcılar ilk alıştırmada ihmal sergilediler fakat son görevde sadece obje temelli ihmal gösterdiler.

Humphreys ve Riddoch (2001) ihmal hastalarını şu iki yoldan biriyle hedefi (bir fincan) bulmaları için yönlendirmişlerdir. Ya açık bir şekilde obje temelli bir yönerge (“fincanı bul”) ile ya da anlam temelli bir yönerge (“içmek için kullanılan objeyi bul”) ile objeyi bulmaları istenmiştir. Hastanın hedefi bulmadaki yeteneği ikinci yönergeyi takip ederken, anlamlı derecede daha iyidir.

Bu gelişme hastaya sunulan obje dizisinde artış olduğu zaman da hala daha iyidir ki bu da ihmal hastalarının geniş uyarıcı dizilerindeki objeleri görsel olarak aramalarındaki problemlerin dikkatli bir yönerge ile azaltılabileceğini söyler. Bir ihmal teorisi bunun bir temsil bozukluğu olduğunu ileri sürer: Gördüğünüz gibi Bisiach ve Luzzatti’ nin (1978) hastaları, yerleri zihinden anlatmaları istendiğinde Piazza del Duomo’ nun sol tarafını dışarıda bırakmışlardır. Onların bozuklukları görsel nedenli değildir; zihinsel kapasitedeki görsel imgelerin temsilinde yeteneksizlik içeren bir bozukluktur.

Ayrıca Chokren ve diğerleri (2004) tarafından yapılan bir çalışma görmenin ihmal semptomlarını bastırmada çok önemli bir rol oynayabileceğini ileri sürmüştür. Chokren ve diğerleri ihmal hastalarından çok basit bir görevi tamamlamalarını istemişlerdir: “Açık ya da kapalı gözlerle bir saat çizmek”. Bununla birlikte açık ya da kapalı gözlerle zihinden bazı objeler çizdiler. Bunlar simetrik, asimetrik, değişebilen ya da değişemeyen objelerdi. Görsel feedback olmadığı zaman, ihmal semptomları daraldı: insanlar kapalı gözlerle daha doğru çizdiler. Bu bulgu, ihmaldeki görsel feedback sistemlerinin önemine ışık tutmaktadır.

GELİŞİMSEL İHMAL DİSLEKSİSİ (OKUMA GÜÇLÜĞÜ): NT OLAYI Birincil bir mekânsal bozukluk olmasına rağmen, ihmal görsel uyarıcıları diğer mekânsal objelerden daha çok etkileyebilir. Örneğin; bazı çok nadir kişiler kelimeler için tek taraflı ihmal gösterebilirler. NT “dil problemleri” olduğu belirtilerek 9 yaşında kilinisyenlere getirilmişti (Friedmann ve Nachman- Katz 2004). Herhangi bir beyin hasarı ya da anormallik kanıtı yoktu.

Ancak beklenmedik bir dil semptomu gösteriyordu: sol kelime temelli ihmal disklesisi gösteriyordu; yani kelimelerin sol tarafını okuyamıyordu. Görsel mekânsal ihmal ile ilgili de herhangi bir kanıt yoktu. Doğuştan İbranice konuşan biri olarak NT sağdan sola doğru yazıyordu ve tek kelimelerin son harflerini ya görmezden gelerek dışarıda bırakıyor ya da bir başkasının yerine koyuyordu (kelimelerin yaklaşık %96’ sında bu düzensizliği gösterdi). Tek bir kelimeden daha fazla kelime verildiğinde (örneğin; kelime çiftleri ya da cümleler), kelimenin sol kısmını görmezden gelmiş, fakat hiçbir zaman sayfanın sol kısmındaki kelimenin tamamını görmezden gelmemiştir.

Çoğu ihmal hastasında olduğu gibi eğer hastanın dikkati görmezden gelinen yere çekilirse performansı artmaktaydı. Bu dikkat çekme ihmal edilen kelimenin farklı bir renkle ya da çarpıcı bir şekilde gösterilmesi ile olabilir. Ayrıca eğer kelimeler yatay yerine dikey verilirse okuma artmaktadır. Hala merak edilen nokta, NT’ nin sayılar ve semboller için ihmal göstermemesidir.

MEKÂNSAL İHMALİN AZALTILMASI İhmalden iyileşme yavaş olabilir ve bozukluk, 18 ay (Kinsella ve Ford 1985), 12 yıl (Zarit ve Kahn 1974) ya da belirlenemeyen (Heilman ve Valenstein 1979) bir süre devam edebilir. Çok çeşitli stratejiler hastalardaki mekânsal ihmalin derecesini azaltabilir. Örneğin; hasta okurken, bir şey kopyalarken ya da işaretleme yaparken sol tarafa kırmızı bir ışık flaşı vermek ihmali azaltabilir. Eğer sağ taraftaki uyarıcılar daha az göze çarpıcı yapılırsa da ihmal azaltılabilir.

Sol arka boyun kaslarındaki titreme ihmali azaltır Sol arka boyun kaslarındaki titreme ihmali azaltır. Bu boyun kaslarının uyarılması ile çalışmayı düşündürmüştür. Kalorik vestibular uyarımı daha beklenmedik olan iyileştirici prosedürlerden biridir. Bu uyandırıcı, dikkat çeken yanların tersi bir yönde göz hareketi sağlayan vestibular bir görsel refleksi içerir (Rubens, 1985). Rubens bu tekniği kullanarak kısa süreli bir gelişme sağlamasına rağmen, 18 inme hastasının 17’sinde mekânsal ihmal test bataryalarında ilerleme kaydetti.

İstemli göz bakış hareketlerini geliştirmeyi sağlayan optokinetik uyarıcılar da kısmen başarılı görünmekteler (Bisiach ve diğerleri 1996). Bu prosedürlerin düzeltici görünmesi hastanın dikkatini ihmal edilen bölüme aktarmadaki (otomatik olarak) yeteneksizliğidir. Bir başka başarılı tedavi yaklaşımı üçgen prizma şeklindeki lenslerdir. Bunlar görsel dünyayı sağa ya da sola hareket ettirilebilirmiş gibi gösterebilir (Rossetti ve diğerleri 1998). Rossetti ve diğerleri beş dakikadan daha az bir süre içinde giyinmenin iki saat sonrasında bile ihmal testinde bir gelişme ile sonuçlandığını bulmuştur.).

Geniş, iki haftalık tedavi programları bir kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ihmal hastalarında anlamlı derecede ilerleme göstermiştir (Frassinetti ve diğerleri 2002). Son olarak araştırmacılar ihmal sendromunun düzeltilmesinde teknolojik gerçekliklerle donanma sözü vermektedirler (Kim ve diğerleri 2004)

MEKÂNSAL İHMALDE LEZYON BÖLGELERİ Aslında bozukluğun semptomları frontal ve temporal kortekslerin alt bölümlerindeki bir hasarı ve alt korteksteki bir inmenin devamı olan bazal ganglia ve talamustaki bir zararı takiben gözlemlenmesine rağmen, çoğu ihmal hastasındaki lezyonların sağ parieto- temporal kortekste olma eğiliminde olduğu bulunmuştur (Vallar, 2001). Duyusal ihmalin kesin odağının parietal lobun alt kısımlarında olduğu düşünülmektedir (Heilman ve diğerleri 1994)..

Frontal göz alanları ve cingulate gyrus da zarar görmüş olabilir çünkü pulvinar nukleus ve kuyruklu nukleusun başı ile bağlantılara sahip olan bu yapılar hem hangisinin zarar gördüğü, hem de ne zaman zarar gördüğü ile ilgilidir. Bir uyarıcının gösterimi iki şekilde aktive olur: biri uyarıcının yerini yani mekânsal pozisyonunu belirler; diğeri de onun ne olduğunu belirler. Inferior temporal lobun sonrakiyle, parietal korteksin de ilkiyle bağlantısı olduğu düşünülmektedir.

Mekânsal ihmalde zararın odak noktasının çok çeşitli olabileceği kabul edilmektedir. Karnath ve diğerleri (2004) sağ yarım küre inmesi olan 140 hastanın beyin hasarının herhangi bir özel bölgeyle tutarlı bir şekilde etkilenimde olup olmadığını belirlemek istemiştir. Bu hastaların 78’ i ihmal semptomu sergilemişlerdir. Lezyonlarının bulunduğu yer ihmal olmayan grupla kıyaslandığında mekânsal grup sağ superior temporal korteks, insula, putamen ve bazal gangliada mekânsal olmayan gruptan daha sık hasar göstermiştir

MEKÂNSAL İHMAL AÇIKLAMALARI Daha önce de belirtildiği gibi ihmalin niçin meydana geldiği ile ilgili çoğu tartışmalar dikkat ve temsil etrafında yoğunlaşmaktadır. İhmal ile ilgili çeşitli kuramlar var – en göze çarpanları Halligan ve Marshall (1994)’ da özetlenmiştir - fakat çoğu dikkatin, niyetin ve temsilin veya hepsinin içerikleriyle ilgilidir. Örneğin; “ihmal” bir mekândan habersizlik (Berti ve Rizzolatti 1994), otomatik yönelim (Posner 1980; Gainotti 1994), aşırı ya da az dikkat (Ladavas 1994), sol- sağ eksen boyunca dikkat (Kinsbourne 1987), genel ve yerel dikkat kaynaklarının dağıtımı (Robertson ve Lamb 1991) ve noradrenalin sistemdeki disfonksiyonla (Posner 1993) ilgili bir bozukluk olarak karakterize edilmiştir.

Bir görüş, ihmalin algı organizasyon kortikalinde ve subkortikalin eş zamanlı aktive olan ve mekândan haberdar olmaya olanak veren “faydacı haritaları”nda bir rahatsızlık olabileceğini ileri sürer. Her biri baş, kol, bacak hareketleri gibi farklı mekanizmalardan sorumlu olan bu haritalar kendi “nöral mekân temsillerine” sahiptir (Berti ve Rizzolatti 1994). Bir haritaya zarar gelmesi mekân görüşünde bir ihmalle sonuçlanacaktır. Diğer taraftan Karnath (1994) bir merkezi dönüştürme sürecinin koordinasyonlarının duyusal girdiden (göz, deri ya da kastan) ben merkez (egocentric) ya da beden merkez (body- centred) koordinasyon sistemine dönüştürdüğünü ileri sürmektedir.

Bu sistemdeki bir hata mekânsal referansın yatay olarak aynı yönde karşı alana sapması anlamına gelmektedir. Hastalar etkileyen yöne (genellikle sol) ya az dikkatli, zayıf yönelimli ya da sağ tarafa aşırı dikkat, fazla dikkat göstermekteler (Ladavas 1994). Heilman ve Valenstin (1979) bu hastaların aynı zamanda direkt olarak kaslarda etkinliğin azalmasından zarar görebileceğini, beyindeki lezyona karşıt yatay yönde bir harekete başlamada yavaşlık olabileceğini; ki bunun da iki ayrı görev doğrultusunda açık ihmal semptomlarını artırabileceğini belirtmişlerdir.

Marshall ve Halligan’a göre ihmali, tümüyle bozulmuş dikkat dönemlerinde açıklamaya çalışan hipotezler sorguya açıktır. Onlar çalışmalarını şöyle hastalarla yapmışlardır: çizgileri birbirinden tam olarak ayıramayan ancak bir kare ortasına bir nokta koyabilen (Tegner ve Levander 1991) ya da bir sayfada dört köşeye işaret koyabilen hastalar…( dikkat hipotezlerinin karşıtı olarak). Onun yerine bozulmuş olarak görülen, sağ hemisferdeki genel süreç yeteneğidir.

Görme imgelerine odaklanmış süreç ve genel süreç sağ ve sol hemisferlerin işlevleri olarak görülmektedir (Fink ve diğerleri 1996). İhmal hastalarında sağ hemisfer hasarı genel süreçte bozulma ortaya çıkarır. Ayrıca yazarlar bozulmuş bir dikkat mekanizmasının birçok ihmal durumunun altında yatan neden olduğunu ileri sürmektedirler (Marshall ve Halligan 1996). Bu bozuk mekanizmanın açıklayamadığı, ihmal hastaları tarafından gösterilen bu semptomların bazılarıdır.

İhmal ayrılıklarından ilginç bir olay sağ beyin hasarı ve sol ihmali olan 72 yaşındaki bir hastada görüldü (Cubelli ve Simoncini 1997). Standart ihmal testlerinde beklenildiği gibi davrandı ve sağ tarafa hatalı eğilim gösterdi. Ayrıca kelimeleri kopya etmesi ya da yazması istendiğinde, sadece yüksek sesle okuma görevinde tipik ihmal davranışları gösterdi. Harfleri isimlendirmek ya da kopyalamak yeteneği ise nispeten yaygındı. Okuma görevindeki temel hata başlangıç harflerini silmekti.

Bu hata harfler arasındaki boşluk genişledikçe kötüye gitti. Harfler arasındaki boşluğun artması kopyalama görevini etkilemiyordu. Cubelli ve Simoncini bu ayrılığın kelime süreçlerindeki farklılıklardan kaynaklandığını belirtmişlerdir. Yani bozukluk açıkça kelimenin harf olarak mı yoksa dizi seviyesinde mi olacağına bağlıdır. Yüksek sesle okurken hasta kelimeyi bir harf dizisi olarak süreçler; kopyalarken, kelimeyi harf harf süreçler. Bu hipotez yukarıda da belirtilen Humphreys ve Riddoch (1987) ve Halligan ve Marshall (1994)’ in dediklerine de benzerdir. Onlar da yere veya “obje içi” temsile, sürece ya da genel veya “objeler arası” temsile, sürece vurguda bulunmuşlardır.

TARTIŞMA KONUSU: Beyin hasarları ressamları nasıl etkiler? Bu kitaptaki hemen hemen bütün çalışma konuları beyin hasarının bazı zayıflatıcı etkilerine ve hastaların bu hasar sonuçlarıyla başa çıkma yollarına ışık tutmaktadır. Konuşmanın, bilgiyi geri çağırmanın ya da günlük yaşamı organize etmede ve planlanlamada bir yetenek kaybı normal hayat için genellikle davetsiz misafirler gibi olumsuz karşılanırlar. Fakat ya bu bozulma insan hayatı için önemli ise ve ona yaşam alanı sağlıyorsa?

Renk algısı yeteneğini kaybetmek bir ressamın yüzleşebileceği en çarpıcı zorluklardan biri olurdu. Sacks (1995) bir hasarın, yerini renk körlüğüne bıraktığı bir ressamı anlatmaktadır. Ressamın hayatı “kirli gri” gibi olmuştu ve renkleri hayal edemediğini (hatta renkli rüya bile göremediğini) rapor etmişti. Hasardan önce, hasta renkli, soyut yaratıcı resim çiziyordu; hasardan sonra ise resimler figürsel ve soyut oldu. Tersine figürler ve şekiller rengi anlamada ve tanımlamadaki yeteneği gibi iyiydi fakat rengi kullanımı ölçüsüzdü.

Jung (1974) beyin hasarını takiben ihmal sendromu geliştiren dört ressamın durumlarını tanımlamıştır. Biri Alman ressam Lovis Corinth’ tir ve sağ hemisferinde inme hasarı olmuştur. Resimleri dramatik bir şekilde değişmiştir: çalışmalarının sol kısmı kaybolmuştur ve ayrıntılar da ortadan kalkmıştır. Blanke ve diğerleri (2003) resimlerinin sağ tarafını normal bir şekilde boyayan ancak sol tarafa fazla dikkat etmeyen 71 yaşındaki bir ressamın olayını rapor etmişlerdir. Hastanın resimlerinin çoğunda biçim ihmalindense renk ihmali vardır. Ressam IK bütün planlarını coşkun renklerde yaratabileceği yerde sağ ihmal göstermiştir ancak sağ taraf ayrıntıdan ve biçimden de mahrum kalmıştır (Marsh ve Philwin 1987).

Belki de son zamanların en ünlü tek taraflı mekansal ihmal bozukluğu örneği Cantagolla ve Della Saal (1998) tarafından belirtilen İtalyan film yapımcısı Federico Fellini’ dir. 73 yaşındayken Fellini’nin sağ parietal lobun orta serebral atardamarında inme meydana geldi ve mekansal ihmale neden olan bu durum iki ay boyunca inatla devam etti. Ünlü bir film yapımcısı olan Fellini aynı zamanda başarılı bir çizgi film yapımcısıdır ve onun çizgi film renklendirmeleri ihmal testlerini çekici bir boyuta taşımaktadır. Görsel alanının her iki tarafını da hayal edebiliyordu ve bozukluklarının tümünün farkındaydı. Önceki belirtilen hastalardan farklı olarak, onun artan haberdarlığı ihmal durumunda bir azalmaya yol açmadı (Pizzamiglio ve diğerleri 1992).

Fellini gibi ressamlar yeteneklerini sol tarafa yönelterek iyileşmeye başlayabilirler. Bazen normalden daha fazla çaba gösterecekler ,Loring Hughes ve Louis Corinth’ in yaptığı gibi… En azından ihmal hastaları yaratıcılıklarının farkına varabilirler. Görsel algı bozukluğu olan kimi hastalar bunu yapamazlar. Wapner ve diğerleri (1978) bir inme sonrasında görsel algı bozukluğu yaşayan 73 yaşındaki amatör bir ressamın olayını rapor etmişlerdir. Ressam son derece zahmetli bir şekilde çizim yapıyordu ancak ne çizdiğinin farketmede başarısız oluyordu.

Objenin genel şeklini açıklayıp, işlevini tanımlayabiliyordu ve hatta parçalarını bile anlatabiliyordu; ancak ona ne olduğuna dair bir etiketlemede bulunamadı. Onun yitimi kavramsaldan ziyade algısaldı. Çünkü kimi zamanlar çizdiği objelerin fonksiyonlarını tanımlayabiliyordu ( örn; telefon ne içindir). Agnosic hastalar bazen çizmek istedikleri objeleri hayal edebilirler. Botez ve diğerleri (1985) sağ lateral karıncıkta açılmayı takiben insanları, yerleri ve nesneleri hayal edemeyen 38 yaşında, aynı zamanda amatör ressam olan bir öğretmenin olayını rapor etmişlerdir.

Zihinsel imgeleri yok olmuş gibi görünmekteydi. Nesneleri kopyalamak biraz sorunluydu ancak objeler görüş alanından çıktığı zaman daha şematik ve basit bir hal alıyordu. MH gibi, nesnenin adı verildiği zaman bunu çizmede başarılı olamıyordu. Algı, beyin hasarı ile mücadelede ressamların en olası gücü gibi görünmektedir fakat birkaç durum var ki beklenmedik artistik sonuçlara yol açan kimi bozukluklar var. Örneğin bir hasta, Bulgar ressam Zlatio Boiyadjiev afazide normal bir süreç gösterdi (Zaimov ve diğerleri 1969). Afaziden sonra ise resimleri cesur, zengin ve renkli bir hal aldı. Dikkat çekici, enerjik çizgiler ve değişik imgelerle doluydu.

Bir başka afazili ressam Polonyalı RL (Lublin’ de bir asistan profesor) aşırı sembolik resimleri ile bilinirdi. Afaziden sonra, çok güzel karakalem çizimleri, kendisinin portrelerini ve manzaralar çizmeye başladı (Kaczmarek 1991). Ne kadar denediyse de afaziden önceki var olan resimlerindeki sembolizme hiçbir zaman dönmedi.

ÖZET Kör görüş alanı çizgili (striate) korteks hasarıyla hastaların yeteneklerini tanımlar ve nadirdir. Agnozi algısal bir bozukluktur ve nesneleri duyusal olarak fark edememedir. Çağrışımsal görsel agnozi ya da görsel obje agnozisi obje algısındaki nadir bir bozukluktur ve sağ taraftaki parietal lezyonlara dayandırılır. Marry’ nin teorisine göre idrak agnozisi üç boyutlu imgelerdeki büyük ve küçük eksenleri belirlemedeki hatalardan kaynaklanan bir durumdur.

Bir başka teori de farketmedeki ayrıcı özelliklerde bir bozukluk olduğunu ileri sürer. Çağrışımsal (associative) agnozi hastanın bilgisiyle algısal analizin çıktısı arasındaki bağlantıda meydana gelen bozukluktan meydana gelir. Bir alternatif hipotez de bağımsız sistemlerin değişik farkındalık biçimlerinde aracı olduklarını söylemektedir. Görsel farkındalık yeteneğinde özel sınıflanmış ayrılıklar olabilir. Örneğin; JBR isimli hasta yaşayan şeyleri isimlendiremiyor ancak yaşamayan şeyleri isimlendirebiliyor.

Yüzleri tanımadaki agnozi (prosopagnosic) bireylerin yüzlerini tanıyamama ile görülür. Hasar genellikle sağ hemisferde ve unilateraldir ( bilateral lezyonlar gösterilmiş olmasına rağmen). Bazı prosopagnosic hastaların örtük bir şekilde kişilerin yüzlerini tanıyabildiklerine dair kanıtlar vardır. Unilateral mekansal ihmal bir hemisferdeli uyarıcıların katılmasındaki eksikliği anlatır (genellikle sol). Sağ parietotemporal bölgedeki hasar sol ihmal ile sonuçlanır; en yaygını da budur. Benzer şekilde sol taraftaki hasar sağda ihmale yol açar