ÖĞRENME KURAMLARI Davranışçı Kuram Bilişsel Kuram Duyuşsal Kuram Nörofizyolojik Kuram
DAVRANIŞÇI KURAMLAR Davranışçı kuramlar, öğrenmenin uyarıcı ile davranış arasında bir bağ kurularak geliştiğini ve pekiştirme yoluyla davranış değiştirmenin gerçekleştiğini kabul eder. (İvan Pavlov’un, Klasik Koşullanma’sı Davranışçı akımın en çok bilinen öğrenme kuramıdır.) Öğrenmeyi, Pavlov gibi koşulanmış tepki olarak açıklayan Guthrie, öğrenmedeki tüm zihinsel öğrenmeleri reddetmektedir. Ona göre öğrenme, uyaran ve tepki arasındaki ilişkiden ibarettir. Belli bir durumda bir davranışta bulunan birey, benzer durumla karşılaştığında hep aynı davranışı gösterir. Guthrie göre öğrenme tepkinin uyarana karşı ilk gösterilişinde gerçekleşir.
Davranışçı akımın diğer ünlü çalışması THORNDİKE tarafından yapılmıştır. Thorndike, öğrenmeyi bir problem çözme olarak görmüş ve problemle karşılaşıldığında yapılan deneme- yanılma davranışlarıyla çözüm üretildiğini savunmuştur. ( Kafes-kedi-balık deneyi ve deneme-yanılma) Thorndike’nin çalışmalarından hareket eden SKİNNER, organizmanın davranışlarını uyarıcılara karşı gösterilen otomatik bir tepki olmaktan çok, kasıtlı olarak yapılan hareketler olarak tanımlamaktadır. İnsanların karmaşık uyarıcılara karşı gösterdiği davranışa (operant) edim adı veren Skinner’in çalışması Operant Koşullanma olarak bilinmektedir. Skinner’e göre iki türlü davranış vardır. Bunlar tepkisel ve operant. Tepkisel davranışlar organizmanın dış uyarıcılara karşı verdiği verdiği davranışlardır. (terleme, titreme, göz bebeğinin küçülmesi/büyümesi) gibi.
Operant davranışlar ise, organizmanın hiçbir dış uyarana bağlı olmadan ortaya koyduğu davranışlardır. (Konuşma, yürüme, yemek, yeme vb.). Skinner, davranışların, eylemlerden önceki olaylardan çok, eylemlerin sonuçları tarafından kontrol edildiğini öne sürmektedir. Operant Şartlanma: Ödüle götüren veya ezadan kurtaran bir tepkinin öğrenilmesine, ya da bir davranışın pekiçtireçler ile kuvvetlendirilmesine denir. Davranışçılar, insanların karşılaştıkları problemin çözümünde; genellikle geçmişte yaşadıkları benzer durumları göz önüne aldıklarını ileri sürerler. Yen bir problemle karşılaşıldığında ise, bireyin deneme- yanılma yoluyla yeni çözümler üreteceği kabul edilir. Davranışçı yaklaşımlarda önemli olan; gözlenebilen, başlangıcı ve sonu olan, dolayısıyla ölçülebilen davranışlardır.
Davranışçı Kuramların Öğretim İlkeleri Yaparak öğrenme esastır. Öğrenmede pekiştirme önemli bir yer tutar. Becerilerin kazanılmasında ve öğrenilenlerin kalıcılığının sağlanmasında tekrar önemlidir. Öğrenmede güdülenmenin çok önemli bir yeri vardır. Davranışçı öğrenme kuramları, çevrede değişiklik yaparak gözlenebilir bir davranışın nasıl değiştirileceğini inceler. Bu çerçevede; programlı öğretim, bilgisayar destekli öğretim, tam öğrenme gibi yaklaşımlar davranışçı kuramlar esas alınarak geliştirilmiştir.
BİLİŞSEL KURAMLAR Davranışçı kuramlar bireysel farklılıkları açıklamakta yetersiz kalmaktadır.20. Yüz yılın başlarında Almanya’da bir grup bilim adamı (Werteimer öncülüğünde “Genştalt hareketi ile”) öğrenmede rol oynayan doğrudan gözlenemeyen bilişsel süreçlerle ilgilenmeye başladılar. Bu çalışmalar daha sonra Piaget, Bruner, Ausubel gibi psikologlar ve eğitimciler tarafından geliştirilmiş ve bilişsel kuramlar adı altında toplanmıştır. BİLİŞSEL YAKLAŞIMIN TEMELİNİ GENSTALT PSİKOLOJİSİ OLUŞTURUR. Piaget ve Bruner’e göre öğrenme; kişinin davranımda bulunma kapasitesinin gelişmesidir.
Bilişsel kuramlara göre davranışçıların, davranışta değişme olarak tanımladıkları olay, gerçekte kişinin zihninde meydana gelen öğrenmenin dışa yansımasıdır. Bilişsel kuramcılar, daha çok anlama, algılama, düşünme, duyuş ve yaratma gibi kavramlar üzerinde dururlar. Davranışçı akım eğitimin amaçlarını davranış yönünden tanımlar ve bu davranışları oluşturacak deneyimlerin neler olması gerektiğini belirler. Onlara göre okuldaki eğitimin dış dünyaya transfer edilebilmesi için her ikisi arasındaki benzerliklerin artırılması gerekir. Bilişsel akımın öncüleri ise öğrencilerin zihinlerinde durumlara ilişkin ilkeler kazandırmayı tercih ederler. Bilişsel öğrenme kuramcıları öğrenmeyi dünyayı anlama ve algılama girişimi olarak algılamaktadırlar.
Bilişsel Kuramlara göre öğrenme; bireyin çevresinde olup bitenlere bir anlam yüklemesidir. Öğrenme noktasında bugün ulaşılan nokta, öğrencilerin kendisine aktarılan bilgileri aynen almadığı, aksine kendine ulaşan her bilgiyi süzgeçten geçirip yorumlayarak kendi dünyasında bir anlam yüklemeye çalıştığıdır. Brooks ve Brooks (1993) öğrenmeyi daha çok şey keşfetmek değil, tasavvur ve olgular yoluyla daha çok şey yorumlamak olarak tanımlamıştır.
BİLİŞSEL KURAMLARIN ÖĞRENME İLKELERİ Yeni öğrenmeler öncekileri üzerine bina edilir. Öğrenme bir anlam yükleme çabasıdır. Öğretmen bir otorite figürü olmamalıdır. Öğrenme, öğretmen ve öğrencinin karşılıklı etkileşimi ile gerçekleşir. Öğrenmede, öğrenilenlere uygulama fırsatı tanınmalıdır. Bilişsel alanla ilgili çalışmalarda öğrenme: (gizli öğrenme, ani kavrayış yoluyla öğrenme ve Bilgi -işlem yaklaşımına göre öğrenme şeklinde oluşur.) Bu anlayışta eğtimin asıl amacı: öğrencilerin daha yeterli, daha kapsamlı, daha güçlü ve daha doğru “anlamlar” üretebilmesidir. Bilişsel alanın öğretim yaklaşımları: Sunuş, buluş yoluyla öğrt. Yapılandırıcılık ve problem çözme olarak sıralanabilir.
DAVRANIŞÇI VE BİLGİ İŞLEM YAKLAŞIMI ARASINDAKİ FARKLILIKLAR Davranışçı psikologlar, davranışa neden olan ve davranışı takip eden uyarıcıları gözleyerek öğrenmeyi açıklamaya çalışmışlardır. Davranışçılar için uyaran ve bu uyarana organizmanın verdiği tepki önemlidir. Uyaranla tepki arasında zihinde olup biten süreçler gözlenebilir olmadığı için davranışçılar bunlar ile ilgilenmezler. Bilişsel yaklaşımcılar ise, uyarıcının birey tarafından algılanmasından itibaren bireyde meydana gelen içsel süreçler ve öğrenmeye etki eden bireysel özellikler ile ilgilenir. Davranışçılar, öğrenmeyi davranış değişmesi olarak tanımlarken, Bilişsel Kuramcılar; öğrenmeyi bireyin içsel kapasitesindeki değişme olarak görür. Davranışçı kuramlar; davranışın öğrenildiğini belirtirler. Bilişsel Yaklaşımcılar ise, bilginin öğrenildiğini ve bilgide meydana gelen değişmenin davranışa yansıdığını savunurlar.
Davranışçı yaklaşıma göre; dıştan verilen pekiştireçler öğrenmede önemlidir.Bilişsel yaklaşıma göre, dıştan verilen pekiştireç organizmanın yaptığı davranışla ilgili geri bildirim sağlar. Ayrıca, öğrenmede dışsal pekiştireçlerin yanı sıra başarılı olma gibi içsel pekiştireçler de önem taşır. Davranışçılar, genelde hayvanlar ve basit davranışlar üzerinde deneyler yaparak öğrenmenin kurallarını bulmaya çalışırken; Bilişselciler, problem çözme, kavram öğretimi gibi karmaşık davranışlar ile ilgilenmişlerdir. Davranışçılar,öğrenmeyi açıklayan tüm değişkenlerin çevrede olduğunu belirtir. Bu nedenle, öğrenmeyi anlayabilmek için çevrenin organizma üzerindeki etkisinin incelenmesi gerekir. Bilişsel yaklaşımcılar ise, öğrenmenin zihinsel bir süreç olduğunu belirtir. Öğrenmenin oluşabilmesi için, anlama, anlam verme, problem çözme gibi organizmanın içinde yer alan süreçlerin incelenmesi gerekir.
DUYUŞSAL KURAMLAR Duyuşsal kuramlar, öğrenmenin doğasından çok sonuçlarıyla ilgilenir. Bu kuramlar, sağlıklı benlik ve ahlak gelişimini vurgular. Davranışçı kuramlar, öğrenmenin edimsel, bilişsel kuramlar da zihinsel sonuçlarıyla ilgilenirken; duyuşsal kuramlar, öğrenmenin benlik ve ahlak gelişimi gibi duyuşsal sonuçlarıyla ilgilenir. Kişinin kendisini yeniden yaratması olarak nitelendirilebilecek öğrenme için davranış, duyuş ve zihnin değişmesi gerekir. Zihinsel yapı değişmediği sürece davranışı değiştirmenin fazlaca bir anlamı yoktur. Davranış değişmediği müddetçe de zihnin değişmesi sadece entelektüel duyguları tatmine yarayacaktır. Duyuşsal değişme gerçekleşmediği müddetçe ise kişiliğin değişmesi mümkün değildir. Öğrenmenin sonul hedefi kişiliği değiştirmek ise öğrenme davranışsal ve bilişsel olduğu kadar duyuşsal gelişmeye de ağırlık vermek zorundadır.
Bilişsel kuramcılar benlik ve ahlak gelişiminin belirli dönemle içinde ortaya çıktığını kabul ederler. Davranışçılara göre ise ahlâki yargılar dış etenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Onay gören/görmeyen davranışlar doğru/yanlış kabul edilir. Benlik Gelişimi: Benlik gelişimi bireyin kendisini değerli bir insan olarak hissetmesini, kapasitesine güvenmesini ve farklılıklarına değer vermesini vurgular. Benlik gelişiminin sonul hedefi kendini gerçekleştiren insandır. Kendini gerçekleştiren insan, kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eder. Özerktir, yaratıcıdır ve yaşamdan zevk alır. Kendisi ve çevresi ile barışıktır, demokratik tutumlara sahiptir. Okul yıllarında benlik kavramı zarar gören çocukların kimi, okulda kendisine yakıştırılan benlik algısını değiştirmek için bir ömür boyu mücadele etmekte; kimileri de geri kalan ömürlerini bu benlik algısıyla tamamlamaktadır.
NÖROFİZYOOJİK TEMELİ KURAMLAR Ahlâk Gelişimi: Ahlâk gelişimi, kişinin toplumsal değer yargılarını edinerek içinde bulunduğu çevreye uyumu; fakat sonul olarak kendi ilke ve değer yargılarını oluşturmasını amaçlar. Ahlâk gelişimi toplumun adet, gelenek ve göreneklerinin içselleştirilmesi sürecidir. Toplum içinde nasıl davranması gerektiğinin farkında olmaktır. Ahlâk gelişiminin sonul hedefi, kişinin evrensel ilkeler, doğru-yanlış, hak ve adalet kavramları doğrultusunda kendi doğrularını ve ilkelerini geliştirmesidir. NÖROFİZYOOJİK TEMELİ KURAMLAR Nörofizyolojik Temelli Kuram’a göre öğrenme, biyokimyasal bir değişmedir. Bu kurama göre öğrenme süreci sonunda nöronlarda yeni axon iplikçilerinin oluştuğu iddia edilmektedir. Buna göre her öğrenme yaşantısı yeni sinaptik bağların oluşması demektir.
Araştırmalar biyolojik bilgi depoları niteliğindeki RNA’ların ergenlik yaşlarına doğru arttığını, öğrenme kapasitesinin azalması ile birlikte, yaşlılıkta da azaldığını göstermektedir. Ayrıca, besin yoluyla kendilerine RNA verilen yaşlılarda yakın geçmişi hatırlamada önemli derecede artış olduğu kaydedilmektedir. Bu kuramı sistematik bir hale getiren Hebb, beyindeki devrelerin çalışma şekli bilinmeksizin öğrenmenin doğasının anlaşılamayacağını savunmaktadır. Bu kurama göre öğrenme eğer beyinde gerçekleşiyor ise beynin önceki yapısı ile öğrenme gerçekleştikten sonraki yapısı arasında farklılığın olması gerektiğini ileri sürmektedir. Bu noktadan hareket eden Hebb, beyindeki fizyolojik değişiklikleri araştırmıştır. Araştırmalar neticesinde iki kavram ileri sürmüştür. Hücre topluluğu, Faz ardışıklığı.
Hücre Topluluğu: Hebb’e göre bireyin karşılaştığı her nesne, beyninde hücre topluluğu olarak adlandırılan birbiriyle bağlantılı bir dizi nörondan meydana gelmiş karmaşık bir sistemi ateşler. Örneğin başlangıçta birbirinden bağımsız milyarlarca nörondan bir kısmı, bir kalemi gördüğünde ateşlenir. Kalemin bir tarafından diğer tarafına doğru kayan gözle birlikte ateşlenen nöron sayısı artar. Ateşlenen bu nöron paketi sadece o nesne ile ilgilidir. Başlangıçta kalemin bir ucunda ateşlenen nöronlar ile sonundaki nöronlar birbirinden bağımsızdır. Ama kalemin iki ucuna tekabül eden nöronların ateşleme zamanı arasındaki yakınlık nedeniyle nöron paketinin bu iki farklı bölümü birbiriyle irtibatlı hale gelir. Nöron toplulukarı hem iç hem de dış uyarıcılar ile tetiklenebilir. Onun için bir kalemi veya sevdiğiniz birini düşünmek için onun yanınızda olmasına gerek yoktur. Faz Ardışıklığı: Faz ardışıklı birbiriyle bağlantılı hücre topluluğu serisi olarak ifadelendirilmektedir. Öğrenme bir kez oluştuğunda,
Hücre topluluğunda oluştuğu gibi, iç ve dış uyarıcılar ile ateşlenir Hücre topluluğunda oluştuğu gibi, iç ve dış uyarıcılar ile ateşlenir. Bir faz ardışıklığında yer alan herhangibir hücre topluluğu veya topluluklarının kendi aralarında yaptığı kombinasyonlardan biri ateşlendiğinde, zihinde belirli mantıksal sıra içerisinde düzelenmiş bir düşünce serisi oluşur. Örneğin bir kelimenin olumlu veya olumsuz bir çok duygu ve düşüncenin hatırlanması faz ardışıklığı ile olmaktadır. Nörofizyolojik Temelli öğretim İlkeleri Beyin bir paralel işlemcidir. İnsan beyni bir çok işlevi eş zamanlı olarak yerine getirebilir. Etkin öğretimde aynı anda yapılması gereken işlemler ahenk içerisinde verilmelidir. Öğrenme fizyolojik bir olaydır. Öğrenme yemek içmek, nefes almak gibi doğal bir işlemdir. Beyin kendisine ulaşan verilere anlam yüklemeye çalışır. Anlam yükle örgütleme yoluyla olur.(Etkili bir öğrenme için anlamlı birbiriyle ilişkili bir örüntü yaratılmalıdır.
Duygular örüntülemede önemli bir yer tutar. Beyin parçaları ve bütünü aynı anda algılar. Öğrenme hem doğrudan odaklanan, hem de yan uyarıcılardan alınan bilgileri içerir. Öğrenme kasıtlı ve kasıtsız süreçlerden oluşur. Olgular ve beceriler uzaysal hafızada depolandığında daha iyi öğrenilir.(Tecrübelerin depolandığı hafıza) (Deney, drama,film, resim, resim vb.tek. etkilidir.) Öğrenme zihni zorlayan etkinlikler ile artar, tehditle ketlenir. Hiçbir beyin diğerine benzemez.