2013 TÜRK DİLİ DERS NOTLARI I. HAFTA
Dil Nedir? Dilin Özellikleri Nelerdir? Kültür Nedir? DİL-KÜLTÜR MÜNÂSEBETİ VE DİLİN MİLLET HAYATINDAKİ YERİ
DİL: İnsanların günlük hayatlarını sürdürebilmeleri için yemeye, içmeye ihtiyaçları olduğu kadar duygularını, düşüncelerini, sevinç ve kederlerini başkalarına anlatabilmeleri için de dil denilen bir anlaşma sistemine ihtiyaçları vardır.
İnsanoğlu yaratıldığı ilk günden beri birbiriyle anlaşma ihtiyacı duymuştur. Bu, birlikte yaşamanın bir gereksinimidir. Bu yüzden dilin tarihi, insanlık tarihi kadar eskilere dayanır.
Dil, gücünü toplumun kültüründen alır Dil, gücünü toplumun kültüründen alır. O toplumu meydana getiren insanların aralarında anlaşmaları için kullanılır. Öyle ki, bu sistemi sadece o toplumun insanları bilir. Böylece her milletin kendine has, kendi insanları tarafından anlaşılan bir dili ortaya çıkar.
İlleri var bizim ile benzemez Güzelleri şarkı söyler çağrışır Karacaoğlan bir dörtlüğünde şöyle der: "Çıktım seyr eyledim Frengistan’ı İlleri var bizim ile benzemez Güzelleri şarkı söyler çağrışır Dilleri var bizim dile benzemez”
Bir konuşma ve anlaşma sistemi olan dilin bilim adamlarınca çeşitli tarifleri yapılmıştır. Muharrem Ergin: “İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık, temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimaî bir müessesedir.” (Muharrem Ergin (1985) Türk Dil Bilgisi, İstanbul, s.3).
Ünlü Yunan düşünürü PLATON, Kratylos adlı yapıtında dili “kendi özel düşüncelerini sesin yardımıyla, özne veyüklem’ler aracıyla anlaşılabilir duruma getirmek" biçiminde tanımlıyordu. ( Platon . Cratylos ( Louis Meridier Neşri) , - Paris, 1931.) Ferdinand de Saussure: Dil bir kâğıda da benzetilebilir: Düşünce kâğıdın ön yüzü, ses ise arka yüzüdür. Kâğıdın ön yüzünü kestiniz mi, ister istemez arka yüzünü de kesmiş olursunuz. Dilde de durum aynı: Ne ses düşünceden ayrılabilir, ne de düşünce sesten. (Ferdinand de Saussure (1980) Genel Dilbilim Dersleri I, TDK, Yayınları, Ankara, s.105). Tahir Nejat Gencan: “Duygu, düşünce ve dileklerimizi anlatmaya yarayan işaretlerin -daha çok, ses işaretlerinin- hepsine birden dil denir...Dil, düşüncenin, -daha geniş anlamıyla içbenligimizin - aynasıdır.” (T. N. Gencan (1966) Dilbilgisi, İstanbul, s.1 Dil, insan hayatının merkezinde yer alan ve onun kendisini, evreni ve sosyal çevresini tanımasını, insanlarla iletişim kurmasını, içinde yaşadığı toplumun geçmiş birikimlerini edinmesini sağlayan bir bildirişim sistemidir, diyebiliriz. Genel anlamıyla dil, insanların anlaşmalarını çeşitli işaretlerle sağlayan bir sistemdir: Jest dili, mimik dili, pandomim dili , flama ya da bayrak dili, pırıldak dili, borazan ya da düdük dili, mors dili, çiçek dili, müzik dili, dans ya da raks dili, trafik dili...
Dilin niteliğini daha iyi anlamak için yukarıdaki tanımlarımızın birçoğunun içinde de geçen dile ait öne çıkartılmasını düşündüğümüz bazı özelliklerini incelemek gerekir. 1. Dil Anlaşma Aracıdır: Dilin birinci ve asıl işlevi anlaşma aracı olmasıdır. Ancak onun vasıtalığını yanlış anlamamak lâzımdır. Zira dil, tabiî bir vasıtadır. Gelişigüzel bir vasıta, maddî bir vasıta, gelip geçici iğreti bir vasıta, bir alet değildir. Dil, canlı bir vasıta gibidir. İnsanlara, fertlere hizmet eder; fakat insanların, fertlerin keyfine tâbi değildir. İnsanlar, onu istedikleri biçime sokamazlar, ona değişik bir şekil veremezler. Onu olduğu gibi kabul etmeğe, onun hususiyetlerine dikkat etmeğe, onun tabiatına uymağa, onun kanunlarına boyun eğmeğe mecburdurlar.” 2. Dil Doğaldır: Dilin önemli özelliklerinden biri de doğal olmasıdır. Çevremizde doğal olarak nitelendirdiğimiz (ağaç, su, toprak, güneş, deniz, at... gibi) varlıkların tabiatını değiştirmek mümkün olmadığı gibi öz itibariyle dilin tabiatı da değiştirilmez. Nitekim dil yapay olsaydı, insanlar farklı farklı dillerle konuşmak ve yazmak yerine ortak bir dil yaparlar, onu kullanırlardı.
3. Kuralları vardır: Her dilin kendine özgü kuralları vardır 3. Kuralları vardır: Her dilin kendine özgü kuralları vardır. Bu kurallar dilin tabiatından ortaya çıkmaktadır. Daha açık bir ifadeyle söylemek gerekirse biz önce kuralları koyup bu kurallara göre konuşmuyoruz. Mevcut kuralları, dilin doğal yapısından tespit ediyoruz. Meselâ; Türkiye Türkçesinde fiilin, gelecek zamanda yapılacağını belirtmek için –acak, -ecek ekini kullanıyoruz. Bu eki değiştirmek, yeni bir ek kural ortaya atmak gibi bir tasarrufumuz olamaz. 4. Canlıdır: Dil, kendi kanunları içerisinde yaşayan canlı bir varlıktır. Canlıların ortak özelliklerinden olan doğma, büyüme, gelişme gibi özellikler dil için de geçerlidir. Dil, gelişmesini doğal olarak gösterecektir. Ölü bir kelimeyi zorla günlük dile sokmaya çalışmak bir ölüyü diriltmeye benzer ve bir netice vermez. Ahmet Haşim, dilin kelimelerini yapraklara benzetiyor. Yapraklar ilkbaharda büyümeye başlıyor; yazın hâlâ dallardadır; sonbaharda sararmaya başlıyor ve kış gelirken dökülüyor; bir anlamda ölüyor. Bunun gibi dilde de bir kelime ihtiyaçtan ortaya çıkıyor bir süre kullanılıyor ve belli bir zaman sonra kullanımdan kalkıyor.
5. Gizli anlaşmalar sistemidir: Dilin doğuşu konusunda çeşitli teoriler ortaya atılmış ve bu teorilerle ilgili tartışmalar bugün de devam etmektedir: Acaba ilk insanlar nasıl anlaşıyorlardı? Niçin milletlerin dilleri farklı farklıdır? gibi soruların sayısı artırılabilir. Bu sorulara verilecek cevaplar da birbirinden farklı olacaktır. Şurası bir gerçektir ki bir dildeki kelimeler ve kelime dizileri konusunda o milletin bütün fertleri tarihin bilinmeyen döneminde gizli bir anlaşma yapmış gibi; kavramların, nesnelerin, eylemlerin... anlatımında aynı kelimeleri kullanırlar Aynı nesneler farklı milletlerin dilinde farklı kelimelerle ifade edilir: Türklerin taş; Arapların hacer; Farsların seng; Rusların kamen, İngilizlerin stone demesi gibi. 6. Milletin ortak malıdır: Milleti millet yapan unsurların başında dil yer alır. Her milletin konuştuğu dil kendi milletinin adıyla anılır: Türk-Türkçe, Rus- Rusça gibi. “Dil bazı insanların veya zümrelerin değil, bütün bir milletin ortak malıdır... O yalnız, yaşayan neslin değil, ecdadın da torunların da üzerinde hakkı olan derinliğine ve genişliğine bütün bir millet malıdır, millet emanetidir, millet mirasıdır, millet istikbâlidir.” Dil herşeyden önce sosyal ve milli bir varlıktır. Fertlerin üstünde, bir milleti ilgilendirir. Bütün bir milletin duygu ve düşünce hazinesini teşkil eder. Bir milleti ayakta tutan, fertleri birbirine baglayan, sosyal hayatı düzenleyen ve devam ettiren, milli şuuru besleyen bir unsur olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bağımsızlığın temeli milli şuurdur. Milli şuurun en kuvvetli kaynağı ise dildir.
7. Sosyal bir varlıktır: Dilin kuralları ve söz varlığı, onun sosyalliğini gösteren özelliklerdendir. Dil, bütün yönleriyle toplumdan topluma değişiklik gösterir. Dilin yapısı, kuralları ve kelime hazinesi; milletin anlayışı, dünya görüşü ve felsefesiyle yakından ilgilidir. Bir anlamda milletin karakteri, kültürü, yaşadığı coğrafya... diline yansımaktadır. “Söz gelişi Türkçe’de devenin rengini gösteren bir tek deve tüyü kelimesi bulunduğu hâlde, Arapçada bu rengin ton farklarını gösteren yüze yakın kelimenin varlığından söz edilmesi; Aymara Kızılderililerinin patates çeşitlerini anlatmak için 200 ayrı kelime kullanması; Eskimoların karın yağış şekillerinden her birini ayrı kelimelerle anlatması dilin; toplumların duygu ve düşünce tarzına, sosyal durumlarına, oturdukları yerlere ve iklim şartlarına, tarihteki geçmişlerine, zaman içinde uğradıkları değişime ve gelişmelere göre, şekil ve işleyiş bakımından birbirinden ayrı biçimlenmeye uğradığını göstermektedir.”
KÜLTÜR Kökü Latince olan, Fransızcada “culture” şeklinde yer alan ve bizde “hars”, “ekin” kelimeleriyle de karşılanan “kültür” kelimesinin sözlüklerde “bireyin kazandığı bilgi”, “bir topluluğa has düşünce ve sanat eserleri”, “toprağı ekip biçme”, “üreme, gelişme”, “idmanla vücudu geliştirme”, “güzel sanatlarla ruhu terbiye etme” gibi değişik anlamları vardır. Bir milletin veya bir topluluğun tarihî süreç içinde meydana getirdiği maddî ve mânevî ortak değerleri yine kültür kelimesiyle ifade edilir. Maddî değerlere yaşanılan mekanlar, kullanılan alet ve eşyalar, yeme ve içme, giyim ve kuşam; mânevî değerlere de dil, din, gelenek ve görenekler, örf ve adetler örnek gösterilebilir.
M.Kaplan ise “Kültür ve Dil” adlı eserinde konuya şöyle yaklaşır: “Bir milletin bütün duygu ve düşünce hazinesi dil kabına veya kalıbına dökülür ve bu dil kabı ile yerden yere, nesilden nesle aktarılır. Yazı, dilin sesini kaydeden bir vasıta olarak dilin bir parçasıdır. Fakat kültür, söz ile de bir millet arasına yayılır. Dil, kültürün temeli olduğuna göre bir milletin dil ile ifade ettiği sözlü, yazılı her şey kültür kavramına girer. Sabahtan akşama kadar evde, sokakta, çarşıda, iş yerinde konuşan halk, farkında olmadan dil tarlasını eker, biçer. Dilin duygu ve düşünce ile dolmasının sebebi hayata çok yakın olmasıdır. Aslında dili yaratan hayat, daha doğrusu sosyal hayattır. Anne çocuğuna bir oyuncak verir: "Bak sana otomobil getirdim." der. Böylece çocuk, oyuncak otomobil ile beraber "otomobil" kelimesini öğrenir.”
Çin filozofu Konfiçyüs'e, "Bir ülkenin yöneticisi olsanız ilk yapacağınız iş ne olurdu?” diye sorulduğunda, "Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle başlardım.” der ve şöyle devam eder: "Dil düzensiz olursa sözler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz. Görevler gereği gibi yapılamazsa, âdetler ve kültür bozulur. Âdetler ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Yahyâ Kemal’e “Ne zaman şâir olduğunuza inandınız. ” diye sorarlar Yahyâ Kemal’e “Ne zaman şâir olduğunuza inandınız?” diye sorarlar. Büyük şâir hiç tereddüt etmeden cevap verir: “Türkçeyi hissettiğim zaman!...”
Dil birliği bozulmuş ve geçmişiyle irtibatı kesilmiş nesiller, kendilerini devrinin ve geçmişinin eserleriyle besleyerek kültürlü birer kişi olamazlar. Özetler ve ilkelerle yetinmek zorunda kalarak düşüncelerini kuruturlar. Bu nesillerin oluşturduğu milletin yıkılması kaçınılmazdır. Bir milletin tarih boyunca akıp gelen fikir, kültür din, örf, âdet ve hayat tecrübelerinin kelimelere yansımasından oluşan ve gelişerek o milletin dehasından doğan tarih ve kültürünü nesilden nesle ulaştıran dilin bozulması o milletin de bozulması, yıkılması demektir.
Özgür bir devlet, kendi kültürüyle bütünleşmiş bir millet olarak yaşayabilmemiz, millet hayatındaki faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz dilimizin korunmasına ve iyi bilinmesine bağlıdır. Yaşamak için havaya, suya ihtiyacımız olduğu kadar, dile de ihtiyacımız olduğunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmayalım ve canlı bir varlık olan dilimizi her yerde ve her zamanda koruyalım.