İnsanın duyumsanabilir veya düşünülebilir olanlara dair sezgi, gözlem veya akıl yürütme etkinlikleriyle ulaştığı betimlemeler veya yaptığı belirlemeler ve kuşaktan kuşağa sürdürülen bu tür aktarımlar (öğrenmeler) bilgi olarak ifade edilebilir. Bilginin oluşumunda en azından bilgi edinen insanın ve bilgisi edinilen varlığın (gerçek ya da düşünsel) olduğu kabul edilir. İnsan; bu açıdan bir varlığa yönelir ve onun özellikleri üzerinde düşünür. Bunun sonucunda da bilgi edinmiş olur. Bilme ve bilgi arayışı; insanın bazı temel ihtiyaçlarını karşılama zorunluluğundan kaynaklandığı gibi daha saf olarak merak, şaşırma veya hayal etmesinden de kaynaklanabilir. Bilgi, bireysel ve sosyal her türlü ilişkide bulunur
Teknik bilgilerden ahlaki veya dinî bilgilere kadar oluşturulan her bilgi hayata yön verir. Bilgiler hayatın rehberidir. Bilgiye dayalı gerçekleştirilen işlerde istendik veya istenmedik sonuçlarla karşılaşılabilir. Doğru bilgi hayat kurtarabilir, yanlış bilgiyse içinden çıkılmaz durumlara neden olabilir. Hatta doğruluğundan şüphe duyulmayan bilgiler bile insanları yanıltabilir. Bilgiden kaynaklanan bazı sorunlar bilginin ne olduğunun sorgulanmasına ve onda bulunan problematik yapıların ayrıntılı olarak incelenmesine neden olmuştur. “Bilme fenomeni” ve bilginin doğasına yönelik yapılan sorgulama ve incelemeler, bilgi felsefesinin alanını oluşturmaktadır.
Epistemoloji (bilgi kuramı) olarak da bilinen bilgi felsefesi öncelikle bilme ve bilgi fenomeni üzerine odaklanır. Aynı zamanda bilginin doğruluğu, kaynağı, sınırı, ölçütü, değeri veya güvenirliliği gibi konular üzerinde de durmaktadır. Felsefe dışındaki bilgi alanları, kendi bilgilerinin doğruluğunu sorgulama ve temel argümanları temellendirme sırasında bilgi felsefesinden yararlanmaktadır. Bilgi felsefesinin konusunu daha iyi anlamak için onun bazı ana problemlerine bakmak gerekir. Bu problemlerin bazıları şunlardır: “Doğru bilgi mümkün müdür?”, “Bilginin kaynağı nedir?”, “Bilginin sınırları ve doğru bilginin ölçütleri nelerdir?” ve “Bilginin güvenirliliği ve değeri nelerdir?
. Doğru Bilginin İmkânı
“Herhangi bir şeyi bilebilir miyiz?”, “Bilme mümkünse hangi şeyleri, nasıl bilebiliriz?” bu sorular, bilgi kuramının en temel sorularını oluşturmaktadır. Bir yanda “kesin doğru bilginin mümkün olduğu”, diğer yanda “sağlıklı hiçbir bilginin mümkün olmadığı” ileri sürülmektedir. Bir varlık hakkında mutlak kesinlikte doğru bilgilere sahip olabilir miyiz? Örneğin domates hakkında “Domates kırmızıdır.” bilgisi kesin midir? Domatesin olgunlaşmadan önce yeşil, daha önce sarı bir çiçek, onun öncesinde yeşil bir fide, daha da öncesinde turuncu bir tohum olduğu düşünülürse bu bilginin mutlak kesinlik taşımadığı anlaşılır. Buna karşılık herhangi biri “Gördüğüm şu domates kırmızıdır.” önermesini ileri sürebilir ve bunun kesin bilgi olduğunu iddia edebilir. Bu kişi, renkleri birbirine karıştırma engeli olan ve bunun da farkında olmayan biriyse yine şüpheli bir bilgi ortaya çıkabilir. Olgusal bir durum üzerinde oluşan bilgiler bile şüpheli olabiliyorsa olgusal olmayanlar için durum daha da karmaşık hâle gelebilir
MÖ 530’larda yaşamış olan Xenophanes’un (Ksenefon) “Eğer insan şans eseri söyleyebilseydi en son gerçeği./Bunun ne olduğunu kendisi bile bilemezdi./Aslında her şey örülmüş bir tahmin ağından ibarettir.” dediği rivayet edilir. Kuşkucu filozoflara göre en sağlam görünen gözlem ve deneyim durumunda bile örneğin suya batırılan çubuğun göze kırık görünmesinde olduğu gibi duyular bizleri yanıltmaktadır. Kuşkucular, algı yanılmalarını örnek göstererek duyular aracılığıyla elde edilen bilgilere güvenilemeyeceğini savunurlar. Aynı zamanda bilginin mutlak yani değişmez olmadığını da ileri sürerler. Septik düşünürler; bazı bilgilerin kesin bir şekilde ispatlanamaması, bazılarının değişime uğraması, bunun yanında insan duyularındaki hata payı ve benzeri her türlü göreceliğe dayanarak doğru bilginin mümkün olmadığı görüşüne varmıştır.