Dil Edinimi ve Anadil Edinim Kuramları (Davranışçı Yaklaşım) DİL EDİNİMİ- 1. HAFTA
Dil Edinimi Dil edinimi, karmaşık bir sistem olan dilin çocuk tarafından ediniminin bilimsel olarak incelenmesidir. Gerçekten de dil sesbilgisel, sesbilimsel, biçimbilgisel, anlambilimsel, sözdizimsel ulamları olan ve maruz kalındığında konuşma ve anlama becerilerini harekete geçiren kurallarıyla son derece karmaşık bir özelliğe sahiptir. Türkiye’de yaşayıp Türkçe konuşan anne-babadan doğan her normal çocuk Türkçeyi bilerek doğmaz. Ancak beş yaşına kadar çok rahat bir biçimde Türkçeyi öğrenebilir, konuşabilir ve konuşulanı anlayabilir. 2+2’nin toplamını öğrenmeden önce bir dilin grameri olarak adlandırılan sistemi kullanır ve tümceler kurabilir, soru sorabilir, uygun kişi zamirlerini kullanabilir, olumsuz tümceler kurabilir.
Çocuk dünyaya gelirken bir dil yetisiyle gelmekte ve dil için, dili kullanmak için gerekli sinirsel altyapıyla bezenmiş durumdadır. İnsan dilinin doğasıyla ilgili bilgilerimiz dil edinirken çocuğun neler yaptığının veya neler yapmadığının ipuçlarını bize vermiştir. Fromkin ve Rodman’ın (1983,326) da belirttiği gibi çocukların dil edinim süreçleri ile ilgi noktalar artık çok iyi anlaşılmıştır: Çocuklar bütün sözcükleri ve tümceleri zihinde depolamak suretiyle dili öğrenmezler; sözcüklerin listesi sınırlıdır ancak sözcüklerle kurulan tümceler sınırsızdır. Çocuklar daha önce hiç kullanmadıkları tümceleri kurmayı öğrenirler.
Çocuklar daha önce hiç duymadıkları tümceleri anlamayı öğrenirler, bunu yaparken de duydukları tümceleri daha önce depolanmış tümcelerle eşleştirme yapmazlar. Bu nedenle çocuklar dili yaratıcı bir biçimde kullanma olanağını ve kuralları öğrenmek zorundadırlar. Hiç kimse bu kuralları kendilerine öğretmez.
Anadil Edinimi ve Davranışçı Yaklaşım Davranışçılık özellikle 1940’lı 1950’li yıllarda etkili olan bir öğrenme kuramıdır. En önde gelen temsilcisi Skinner’dir. Bu kurama göre çevre, insan davranışlarının belirlenmesinde ve öğrenmede belirleyici bir rol oynar. Dil edinimiyle ilgili olarak gelenekselci davranışçılar, çocuğun etrafında konuştuğu dili taklit ettiğini, çevredeki kişilerin çocuğu yetişkinlerin konuştuğu dili öğrenmesi için teşvik ettiğini ve çocuğun dili bu şekilde öğrendiğini savunurlar. Bu şekilde çevresi tarafından teşvik edilen çocuk sesleri ve dilin kurallarını, doğru bir kullanım alışkanlığı kazanıncaya kadar taklit etmeye devam eder. Bu yaklaşım çocuğun öğrenmek için gereksinim duyduğu her şeyin kaynağında çevrenin olduğunu varsayar.
Dil Edinimi ve Taklit Dil edinimi demek, çocuğun kendi dışında var olan bir sistemi kullanmayı öğrenmesi demektir. Dil gibi son derece karmaşık bir işlevi edinmede taklidin rolü büyüktür. Taklit etmenin birçok aşaması vardır. Birinci olarak kendi dışında birisini taklit etme gelir. İkincisi taklit etme anında veya farklı zamanda olabilir. Birinci durumda çocuk, kullanılan dili o dili kullanma anında hemen tekrarlar. İkinci durumda ise model olan eylemin algılanması ile onun yeniden üretilmesi arasında gizli bir zaman, bir kuluçka dönemi geçer.
Alıştırma Yapma Alıştırma yapmak demek çocuğun aynı dil yapısını tekrarlayarak söylemesi demektir. Çocuk bazı hareketleri belli belirsiz bir şekilde yineler, çocuk yetişkin tarafından gerçekleştirilen bir eylemi olabildiğince aslına uygun kalarak yeniden üretir. Çocuk modelin söylediği sözleri yinelemek için bir çaba harcar. Çocuk tıpkı ikinci bir dil öğrenen bireyler gibi, taklit ve alıştırmalar yaparak dili öğrenmeye çalışmaktadır. Daha önce söylenenleri de anımsayabilir ama çoğunlukla konuşma anında söylenenlere odaklanmaktadır. Ama çocuk, her zaman birebir taklit yapmaz. Bazen de kendi yeni sözcükler üretebilir. Bu da dil edinim sürecinde anıştırmanın ve yaratıcılığın da etkili olduğunu göstermektedir.
Pekiştireçler Davranışçı yaklaşımda taklit etme ve alıştırmalar yapma, alışkanlık kazanmayı yani şartlanma yoluyla öğrenmeyi beraberinde getirir. Kurama göre, öğrenme birini, bir şeyi taklit etmeden geçer. Taklit ve alıştırma olgusunun gerçekleşebilmesi ve devam edebilmesi, sonucunda bir alışkanlığın kazanabilmesi için pekiştireçlerin ve deneyimlerin devreye girmesi gerekir. Olumlu görülen davranışların sürekli tekrar edilmesi ve kazanımı için olumlu bildirimlerin yani pekiştireçlerin, olumsuz davranış durumunda ise olumsuz pekiştireçlerin çocuğa verilmesi gerekir. Böylece çocuk neyin öğrenilmesi gerektiğini kavramış olur. Davranışçı kurama göre çocuğun anadilini edinimi de aynı şekilde açıklanabilir. Çocuk dili doğu olarak kullanırsa olumlu pekiştireçler alır, yanlış kullandığında ise olumsuz pekiştireçlerle karşılaşır.
Davranışçı Yaklaşımın Eleştirisi Davranışçı yaklaşıma göre dil, çevre ve etkileşim değişkenlerin birleşimiyle öğrenilir ve insanların kullandığı dil ile iletişim kurmak demek uyarıcı-cevap verme zincirine bağlı olarak gerçekleşir. Dilin doğuştan gelme gibi bir özelliği bulunmamaktadır. Bir başka deyişle çocuğun çevresindeki uyarıcılar onun konuşmasını veya uyarıcılara yanıt vermesini gerektirmektedir. Dil bir yeti olayı değildir, daha çok kültürel öğelerin ağırlıklı olarak rol oynadığı bir süreç sonrasında öğrenilir.
Ancak taklit ve pekiştireç olgusu her zaman çocukların ürettiği dil biçimlerini açıklamada yeterli değildir. Davranışçı yaklaşım, çocuğun taklit yoluyla veya pekiştireçlerle dili öğrendiğini söyler. Ne var ki çocuk her zaman yetişkini birebir taklit etmez ve bu şekilde dili öğrenmez. Yetişkinlerden duyduğu dili birebir tekrarlamaz.
Davranışçı yaklaşıma göre dil edinilmez, öğrenilir. Dilin çocuklar tarafından nasıl öğrenildiğini anlamak için tutarlı ve anlaşılır bir açıklama getirir. Ancak unutmamak gerekir ki çocuklar çok az taklit ederler, ama dili çok kısa sürede edinirler. Sadece taklit ettiklerini öğrenmezler, taklit etmediklerini de kullanmaya başlarlar, özellikle karmaşık tümce yapılarının öğrenimini açıklamada yetersiz kaldığı görülür. Davranışçı yaklaşımın bu sınırlılıkları araştırmacıları daha farklı yaklaşımlar geliştirmelerine neden olmuştur.