UYGARLIK TARİHİ KISIM 10
ÇU LAR (MÖ 1030-223) Çin felsefesinin altın çağıdır. İlk yüzyılları boyunca, çoğu Kuzey Çin'deki Sarı Nehir vadisinin etrafında gruplanmış olan çok sayıda küçük devlet, kabaca ortaçağ Avrupa'sındaki feodal sisteme benzer şekilde Chu kraliyet ailesine ortak bağılılık bağlarıyla birbirlerine bağlandı. Ancak, zaman ilerledikçe bu feodal sistem, Chu kraliyet gücünün gözden kaybolmasına, bağımsız devletler arasındaki sürekli artan keskin savaşa ve diğer şiddetli siyasi, toplumsal ve ekonomik karışıklıklara yol açacak şekilde, tedricen dağıldı. Bir takım insanların karşılaştıkları problemlere cevap bulma çabaları, söz konusu çağın kültürel ihtişamını meydana getiren ilk Çin organize felsefi düşüncenin orta çıkmasına sebep oldu. Konfüçyüs (MÖ 551-479), bu felsefecilerin en eskisiydi ve o, birbirinden önemli ölçüde farklı düşünce okullarına mensup bri grup başka felsefeci tarafından takip edildi. Han Hanedanı ile verdiği savaşlar sonunda MÖ 223 yılında yıkıldı.
Monarşinin ortadan kalkışı Yunan devletleri İtalya Fenike coğrafyası Salt dinsel bir göreve dönüştü Kendiliğinden silahlanma-monarka bağlı kalmama ve korsancılık Etrüsk ve fenike-cumhriyete geçiş yaptı
Tiranlık Tiran (Yunanca: τύραννος, tyrannos), hukuk ve anayasa kurallarından bağımsız bir yönetim biçimi sergileyen önder. Terimin kökeni Klasik Yunanistan'a dek uzanmaktadır. Platon ve Aristoteles'e göre; aldığı kararlarda hukuk dışına çıkan, egemenliği altındakilerden çok kendi hakkını gözeten, başkalarına olduğu kadar kendi halkına da şiddet gösterenler tiran olarak tanımlanır.
Tiranlığın ortaya çıkışı Hanedan yok Tanrı kral olmadılar Denetim ve para üzerinde oynama ami Hırslılar Yeni endüstrilerin doğuşu
Atina Tiranları Atina Uygarlığı, 2500 kilometrekare büyüklüğündeki "Attika yarımadası"nda kurulmuş olup denize yakın ve tek bir nehir tarafından (Sefis) sulanan verimli bir ova üzerindeydi. Liman olarak şimdiki Pire limanını kullanırlardı. Atina'daki Akropol ülkenin yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Yaşlılar Kurulu" ise az ötede Ares tepesi denen tepede toplantı yaparlardı. Halk Meclisi Phyx Tepesinde ama bu kez tepenin eteklerinde toplantı yaparlardı. Atina uygarlığında bu düzeni sağlayan kral, belgelerde Theseus olarak görülmektedir. Atina Uygarlığında toplum 3 sınıfa ayrılmıştı: Öpatridler (soylular) Geomoreler (burjuva) Köleler ve metekler Ancak bir süre sonra burjuva sınıfını kendilerine borçlarından öpatridler zamanla bu sınıfın ortadan kalkmasını sağladılar ve ülkede çok az sayıdaki soylular tüm toprakların ve kölelerin sahibi haline geldiler. 7. yüzyılın sonlarında soylular kralın da yetkisini sınırlandırarak 10 kişiden oluşan ve yürütme organı görevi üstlenen "arhont" adı verilen bir meclis kurarlar. MÖ 620 yılında kölelerin dışarıdan fethedilen toprakların halklarından oluşmasını isteyen köleler ayaklandığında başlarındaki Kylon adındaki köle lideri yakalnıp öldürülür çünkü Kylon tam bir halk desteği alamamıştır arkasına. Ancak bu gelişme "Arhont" meclisi içinde bir anayasa yazma gereksinimi doğurur. Bir arhont üyeri olan Drakon bu işle görevlendirilir. En küçük suçlara bile ölüm cezası getirdiği için sonraları Drakon'un hazırladığı bu anayasa ile ilgili olarak "mürekkeple değil kanla yazılmış" denecektir.
Atina Kölelik Köleler genellikle çocuklara bakmak, hastalarla ilgilenmek, kapıyı açmak ve gözetlemek, yemek ve dikiş yapmak, su taşımak ve alışveriş yapmakla yükümlüydü. Vatandaşların çoğunun bu görevlerin herhangi birinde uzmanlaşmış kişilere ayıracak maddi gücü bulunmadığından çoğu köle bu görevlerin birçoğunu günlük olarak veya yaşamı boyunca yerine getiriyordu. Bu faaliyetler ayrıca kölelerin evin hür üyeleri ile yakın ilişkiler kurmalarına olanak sağlıyordu. Hesiodos, bir çiftçinin hanesinde ‘toprak sürmek için bir kadın ve bir öküz - öküzleri güdecek, satın alınmış ve evlenmemiş bir kadın’ bulunması gerektiğini yazar. Bu tarihten yaklaşık olarak 350 yıl sonra yaşamış antik Yunan dünyasının önemli filozoflarından Aristoteles de haneyi tanımlarken, hane halkının hür vatandaşlar ve kölelerden oluştuğunu; efendi ile köle arasındaki ilişkinin, bir ailede karı ile koca arasındaki ve baba-çocuk arasındaki ilişkilerden sonra üçüncü temel ilişki olduğunu söyler. Daha geç tarihli kaynaklar, MÖ 4. Yüzyıl sonlarında Makedonyalılar adına Atina valiliği yapan Phaleronlu Demetrios tarafından yaptırılan bir nüfus sayımında, tam vatandaşlık haklarından faydalanan 21 bin Atinalı ve 400 bin köle olduğu ortaya çıkmıştır.
Köle Aileler Atina kanunlarında kölelerin aile kurmasına hak tanınmıyordu. Ancak pratikte, kadın ve erkek köleler ilişki kurup, çocuk sahibi oluyorlardı. Bu, efendileri tarafından onlara verilmiş bir lütuftu. Efendilerinin iyi niyetine bağlı olan bu aileler, toplumun diğer tabakalarındaki ailelere kıyasla son derece kırılgan bir yapıya sahipti. Ancak bazıları, bu tür düzenlemelerin kölelerin efendilerine olan sadakat ve itaatini teşvik ediyor olabileceği konusuna şüphe ile yaklaşmaktadır. Ksenophon’un diyaloglarından birinde, Atinalı zengin İskhomakhos, evlenmek ve çocuk sahibi olmanın iyi köleleri daha iyi, kötü köleleri ise daha kötü hale getireceğini söyler. Ancak kölelerin aile kurmasına izin veren efendilerin, bu hareketlerinin ardında daha farklı sebepler de yatıyor olabilir, ne de olsa kölelerin çocukları da efendinin malı sayılmaktadır. Ayrıca, köle sütannelerin kendilerinin de çocuk sahibi olmaları gerekmektedir
Köleliğe eleştiri Antik Yunanistan'da kölelik, o dönemde diğer toplumlardaki kölelik kadar yaygın bir durumdu. Eski Yunanistan'daki bazı yazarlar (en belirgin olarak Aristoteles) köleliği doğal ve hatta gerekli görmüşlerdir. Bu paradigma, Sokratik diyaloglarda özellikle sorgulamıştır; Stoacılar, kayıtlara göre köleliği kınayan ilk kişilerdir. Vatandaşlar için ayrılmış olan siyaset dışında çoğu etkinlik kölelere serbestti. Kölelerin başlıca kullanıldığı yer tarımdı ama yüzlerce köle de taş ocaklarında veya madenlerde çalıştırıldı. Atina, yoksul aileler dışında, hane başına üç veya dört köle olmak üzere, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda en çok 80.000 köle ile en büyük köle nüfusa sahipti. Modern tarihyazımı yöntemi, kişisel (chattel) kölelik (kölenin, toplumun gezen bir üyesine karşı bir mülk parçası olarak görüldüğü kişisel mülkiyet) ile Tesalya'nın penestaları ya da Orta Çağ serfleri gibi olan Spartalı helotlar gibi karaya bağlı gruplar arasında ayrım yapmaktadır. Chattel helot, özgürlüğünden mahrum bırakılmış bir bireydir ve bunları başka bir chattel gibi satın alabilecek, satabilecek veya kiralayabilecek bir mal sahibine göndermeye zorlanır. Antik Yunanistan'daki köleliğin akademik çalışması, önemli metodolojik problemlerle kuşatılmıştır. Belgeler, öncelikle Atina şehir-devletine odaklanmış, tutarsız ve parçalarına ayrılmıştır. Konuya özel olarak herhangi bir bilimsel inceleme yapılmamıştır ve hukuk ilmi, yalnızca bir gelir kaynağı sağladığı için köleliğe ilgi duymuştur. Yunan komedileri ve trajedileri stereotipleri temsil ederken ikonografi, köleler ve zanaatkârlar arasında önemli bir ayrım yapmamıştır.
Köle - Hür İlişkisinden Doğan Aileler MÖ 4. yüzyıl sonlarında Hyperides, Atina jürisine yaptığı bir konuşmada, Epikrates adında genç bir vatandaşın başından geçenleri anlatır. Bir parfüm dükkanında babası ve abisi ile çalışan genç bir erkek köleden hoşlanan Epikrates, köleyi ve kölenin tüm ailesini satın alarak azat etmiş, bunun üzerine bir de parfüm dükkanını devralmıştır. Bu hikayenin sonu, genç köleyi evine alarak onunla birlikte olmak isteyen Epikrates için pek de iyi sonuçlanmamıştır. Bu hikaye, hane içerisinde veya hane üyeleri arasında - hür veya köle fark etmeksizin- geçebilecek her türlü cinsel ilişkinin işleri nasıl karmaşık bir hale getirebileceğini göstermektedir. Bu ilişkilerden çocuk dünyaya geldiğinde ise olaylar içinden çıkılmaz bir hale gelecektir.
Roma dönemi Yönetim Anlayışı: Magistratus ordinarii (olağan magistralar) ve Magistratus extraordinarii (olağandışı magistralar) Roma Cumhuriyeti'nde siyasi, askerî ve bazı durumlarda dinî iktidarı elinde bulunduran yetkililerin oluşturduğu iki kategori idi. Olağan magistralar (censura dışında) senede bir seçilir ve bir yıl süreyle hizmet verirlerdi. Genellikle tek kişinin elinde çok fazla güç toplamasını engellemek için her olağan magistralığa en az iki kişi seçilirdi. Buna karşılık olağandışı magistralar yalnızca özel durumlarda seçilir ve kesinlikle ikinci bir meslektaş seçilmezdi. Olağandışı magistraların olağan magistraların üstünde yetkisi vardı
Olağan magistralar (yönetim kademeleri) Tribün Quaestor Aedile Praetor Konsül Censura
Tribün Tribün, (Latince: tribunus; Yunanca tribounos) Roma Cumhuriyeti ve İmparatorluğunda 2-3 seçilmiş magistra ve idari veya da askeri görevlilerce paylaşılan unvan. Kelime, Antik Roma'da insanların askerlik ya da oy verme amacıyla bölünmüş oldukları kabile anlamındaki Tribe (tribus) sözcüğünden türetilmiştir.
Quaestor , Roma'da devlet hazinesinden,cezai işlerden ve finansal işleri denetlemekten sorumlu, seçilmiş devlet memurlarıdır. Başlangıç itibarıyla vatandaş olmayan pleplerin isteklerini karşılamak amacı güdülerek ihdas edilmiş bir kurumdur. Fakat cumhuriyet (respublica) devrinin savaşlar ve fetihlerle genişleyen Roma'sındada consullerin işlerini hafifletmeye yardımcı bir memuriyet olmuştur. Sayıları başlangıçta iki iken daha sonra kırka kadar çıkmıştır
Aedilis Aedilis (Latince: aedes, aedis kökünden "Tapınak", "yapmak"), Roma İmparatorluğunda bir memuriyet biçimidir. Aedilis devlet binalarının yapılması ve halk festivallerinin düzenlenmesi ile ilgili ödeneklerden sorumludur. Halk düzeninin yürütülmesi konusunda da yetkisi vardır. Memuriyet, MÖ 494 yılında kurulmuştur. Roma'da Belediye hizmetlerini yürütmek ve yurttaşlara açık oyunlar düzenlemekle görevli olan memurlardır. Başlangıçta pleb tribünlerinin yardımcıları durumundaydılar. Görevleri de Aventin tepesi üzerinde Ceres Tapınağı'na yerleştirilen pleb cemaati kasası ve arşivlerini korumaktı. Daha sonra Patricilerden'de 2 adet Aedilis seçildi. Bunlar Curia meclisleri tarafından seçildiklerinden Aedilis Crulis adını aldılar. Bu tarihten sonra görevleri kentte ve pazarda düzeni sağlamak, açık eğlenceler düzenlemek şeklindeydi.
Praetor Praetor, Eski Roma'da Sezar'ın muhafızlarina verilen isim. Sözcük anlamı olarak "ülkeyi yöneten" anlamına gelmesi muhtemel sıfat. Birden fazla ülkeyi yöneten modeli için Eski Roma'da vatandaşlar arasındaki uyuşmazlıkları çözen yargıç ve yönetici konumunda olan yetkililere verilen isim. Bunlar kuralları, yargılamalar sonucu belirleyip bağlayıcı hükümler hale getirme yetkisine (içtihatı birleştirme) de sahiptiler aynı zamanda. Başlangıçta sadece bir tane praetorluk vardı. Bu da, şehirde oturan ve Roma vatandaşlarının birbirleriyle olan ilişkilerinden doğan ihtilaflara bakan kimseydi. Savaşlara katılmayıp şehirde kaldığı için bu praetora, şehir praetoru anlamında "Praetor Urbanus" denildi. Daha sonra Romalıların diğer yabancı kavimlerle ticari ilişkilerin artması sonucu, bu ilişkilerden doğacak ihtilaflara bakmak üzere yeni bir praetorluğa ihtiyaç duyuldu. Bu ihtiyacın sebebi Praetor Urbanus'un sadece vatandaşlar arasında doğacak ihtilaflara bakmakla görevli olması ve Ius Civile'nin yabancılara uygulanmamasıydı. Bu nedenle, "Praetor Peregrinus"(Yabancılar Praetor'u) adı ile anılan praetorluk kuruldu. Adı "Yabancılar Praetor'u" olmakla beraber bu praetorun görevi yabancılarla yabancılar arasındaki ihtilaflara değil, yabancılarla Romalılar arasındaki ihtilaflara bakmaktı. Roma Meclisleri tarafından seçilen her iki praetorun görev süresi de bir yıldı.
Konsül Romalı konsül, Antik Roma medeniyetinin cumhuriyet ile yönetildiği dönemdeki en üst düzey yöneticileri ifade eder.
Censura Censor, Antik Roma'da beş yılda bir yurttaşların sahip oldukları servetlerin sayımını (census) yapmak, kaydını tutmak, senatörlerin listesini belirlemekle yükümlü memuriyettir (Magistra). Censor nüfus sayımlarından, yurttaşların morallerinden ve devlet hazinesinin denetiminden mesuldür. Censor kelimesi bugün İngilizcede hâlen kullanılan censor ve censorship kelimelerinin atasıdır. Censor'ların imperium yetkileri yoktur. Çoğunlukla daha önce konsüllük yapmış kişilerden seçilirlerdi. Cato en tanınmış Censorlerden birisidir.
Olağandışı magistralar Roma diktatörü Magister Equitum Decemviri Konsüler tribün Triumvir
Diktatörlük, Roma Cumhuriyeti'nde siyasi bir makamdı. Diktatör kelimesi Latincede emir veren, dikte eden anlamına gelir. Roma Cumhuriyeti'ne özgü bir siyasi kurum olan bu makam normal magistraların yetkisinin üzerinde olağandışı görevler üstlenen olağandışı bir magistralıktı (magistratus extraordinarius). Resmî adı Magister Populi ("Halkın Efendisi"), Praetor Maximus ("Yüksek Praetor") ve Magister Peditum ("Piyadelerin Efendisi") idi.
Ragister Equitum (Atların (Süvarilerin) efendisi), Roma Cumhuriyeti'nde var olan az sayıda olağanüstü makamlardan birisidir. Diktatör ve Süvarilerin efendisi Roma Cumhuriyeti'nde Atların Efendisi (Magister Equitum), Roma Diktatörü tarafından atanan ve görevden alınan, aynı zamanda da diktatör'ün görevden ayrılmasıyla mevcudiyeti sona eren resmi bir makamdı. Magister Equitum, diktatörün baş teğmen'i olarak görev yapardı. Magister Equitum olarak göreve atanacak kişinin seçimi Senatus consultum'a ihtiyaç duymadan doğrudan diktatörün yetkisine bırakılmıştı. Bir diktatör, Magister Equitum'un yardımı olmadan görev yapamazdı ve eğer birinci Magister Equitum ölmüş ya da diktatörün altı aylık görev süresi dolmadan görevden uzaklaştırılmışsa yerine hemen yenisi seçilirdi. Magister Equitum, Praetorian imperium yetkisiyle donatılmıştı ve diktatörün yokluğunda onun temsilcisi olarak bir diktatörle aynı güce sahip olacak şekilde görev yapardı. Magister Equitum'un sahip olduğu imperium (emir verme yetkisi), bir konsülden daha fazla değildi ancak bir Praetor'a eşitti. Genellikle birisi Magister Equitum olarak atanmadan önce Praetor olarak görev yapmış olmasına dikkat edilmekle birlikte bu düzenli olarak uygulanan bir kural değildi. Bu sebeple Magister Equitum bir praetor'un nişanlarını taşırdı: toga praetexta ve eşlik eden altı lictor. Belki de en ünlü Magister Equitum, Sezar'ın birinci diktatörlüğü sırasında görev yapan Marcus Antonius'tur. Atların (Süvarilerin) efendisi Magister Equitum, diktatör piyadelerden oluşan lejyonların başı olduğundan süvarilerin komutanını ifade etmek için kullanılırdı. İsim, diktatörlerin Cumhuriyetin erken dönemlerindeki adı olan Magister Populi'den (halkın efendisi) türetilmiş olup diktatörün ahırı ile ilgilendiğinden dolayı verilmiştir. Magister Equitum, antik Roma'da "at", süvari anlamında kullanıldığı için günümüzde "atların efendisi" olarak çevirilmektedir (Equitum, eques yani "at adam" sözcüğünün çoğul genitif (ismin -in hali) halidir). Benzer bir terim olan magister peditum, belki de arkaik "ayakların efendisi" ya da daha moderni olan "piyadelerin efendisi" anlamında çevirilmiş olabilir.
Decemviri (tekil decemvir), Roma Cumhuriyeti'nde bir görevi yerine getirmeleri için atanmış ve Latince "On Adam" anlamına gelen terim. Bu on kişilik görev takımları, Konsüler imperium ile kanunların yazılması (legibus scribundis consulari imperio), açılan davaların değerlendirilmesi (stlitibus iudicandis), kurbanların kesilmesi (sacris faciundis), ve kamu arazilerinin bölüştürülmesi (agris dandis adsignandis) gibi değişik konularda görev yapmak üzere atanmışlardır.
Konsüler tribün ya da Tribuni militum consulari potestate, Roma Cumhuriyeti'nde, Patriciler ve Plebler arasında MÖ 444 yılında başlayan ve ardından önce MÖ 408'den MÖ 394'e, sonra MÖ 391'de yeniden başlayıp MÖ 367'ye kadar süren Sınıf çatışmaları sırasında Konsüler güce sahip olarak seçilen tribünler için kullanılan unvan. Livy ve Halikarnaslı Dionysius'a ait hikâyelere göre, Tribuni militum consulari potestate magistralığı, Patriciler ve Plebler arasındaki Sınıf çatışmaları sırasında, Plebler'in devletin üst kademelerinde görev alabilmelerini sağlamak amacıyla Konsül makamında bir reform yapmaksızın Censor magistralığı ile birlikte oluşturuldu; böylece plebler Konsüler Tribün seçilebileceklerdi. Konsüler Tribünlerin sayısı 2 - 6 arasında değişkenlik gösterir çünkü genellikle iki meslektaş Censor olarak kabul edilirler ve bazen "sekiz tribünler" olarak bahsedilirler. Konsüler Tribün seçilmesi uygulamasına MÖ 366 yılında Pleb sınıfının Konsül makamına seçilebilmelerinin önünü açan Lex Licinia Sextia'nın (Licinius ve Sextius kanunları) yürürlüğe girmesiyle son verildi.
Triumvirlik (Latince "tres viri", "üç adamdan oluşan"), Roma Cumhuriyeti’nin ilanının ilk yıllarından itibaren devletin yönetim ve idare mekanizmalarının bir parçası olarak oluşturulmuş, gerekliliği mevcut devlet idaresi tarafından öngörüldükten sonra farklı yetkilerle donatılmış, üç memurun bu birimlere atanmasıyla oluşturulmuş teşkilatlanmadır.
Rex Roma Kralı (Latince: rex, regis) Roma Krallığı'nın baş magistrası. Romanın kurucusu olan ve bu sebeple kendiliğinden kral olan Romulus hariç tüm Krallar Roma halkı tarafından yaşam boyu seçilmişler, Krallardan hiçbiri tahta çıkmak için askeri gücüne güvenmemiştir. İlk dört kralın seçimlerinin kalıtsal ilkelere göre yapıldığına dair bir bilgi yoksa da, beşinci kral Tarquinius Priscus'tan itibaren kraliyet mirası kralın soyundan gelen kraliyet kadınları tarafından devam ettirilmiştir. Sonuç olarak, antik tarihçiler kralların seçiminde soylarından çok erdemlerine bakıldığını vurgularlar.
Genel Tarihi-Roma Roma Krallığı MÖ 753 – MÖ 510 Roma Cumhuriyeti Roma İmparatorluğu MÖ 27 – 476 Principatus Batı İmparatorluğu Dominatus Doğu İmparatorluğu
Senato Roma Senatosu (Latince: Senatus) MÖ 509'da kurulan Roma Cumhuriyeti ve onun devamı Roma İmparatorluğu'nun başlıca yönetim meclisiydi. Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda sona erdiyse de Roma Senatosu 6. yüzyılın sonlarına kadar toplanmaya devam etmiştir. Senatus kelimesi Latincede yaşlı anlamına gelen senexden gelir. Etimolojik olarak Senato "Yaşlılar Meclisi" demektir
Senato bileşimi Cumhuriyetin orta ve geç dönemlerinde Senato'nun yaklaşık 300 üyesi vardı. Geleneksel olarak çoğunluğun oyunu alan tüm magistralar - questorlar, aedileler (curuliler ve plebler), praetorlar ve konsüller - yaşam boyu Senato üyesi oluyorlardı. Ancak sulh hâkimlerinin senatoya dahil olması tarih içinde çeşitlilik göstermiştir. Magistra olarak seçilmemiş olan senatörlere senatores pedarii denirdi ve konuşmalarına izin verilmezdi. Sayıları Sulla döneminde çarpıcı biçimde artmıştır ve MÖ 78-49 yılları arasında pedariinin neredeyse yarısı (yüzde 49,5) novi homines (yeni adamlar) idi. Bunlar daha evvel ailesinden üst düzey magistralık yapmamış kimselerdi. Pedariinin dışında novi hominesin sayıları daha düşüktü. Sulh hâkimlerinin (tribunus) yaklaşık yüzde 33, aedilelerin yaklaşık yüzde 29, praetorların yüzde 22 ve konsüllerin yalnızca yüzde 1'i gerçek novi hominesden oluşuyordu.
Arsitokratlar Patrici başlangıçta antik Roma'daki seçkin ailelerden oluşan bir gruba verilen addı. Roma imparatorluğunun sonraki dönemlerinde bu sınıf daha geniş kesimleri içine dahil etmiştir. Patrici kelimesi Latince kökenini pater'in (baba) çoğulu olan patres'den alan patricius'dan gelir. Pater Roma Senatosu'nun esas üyeleri için kullanılan bir kavramdı. Patricilerin Roma vatandaşları olarak özel bir konumları vardı. Rahiplik pozisyonlarının çoğu patriciler dışındakilere kapalıydı. Patricilerden zaman zaman Senato sınıfı olarak da bahsedilir ancak patricilerin hepsi de Roma Senatosu'nda yer almıyordu. Cumhuriyetin son dönemindeki senatörlerin büyük bölümü patrici değildi.
Normal Vatandaş Plebler (Latince: plebeius) antik Romada ayrıcalıklı patrici sınıfından ayrı olarak Roma vatandaşlarının genel bütününü oluştururlardı. Bu kavram günümüzde bazı toplumlarda genellikle orta ve alt sınıflar için kullanılsa da Roma döneminde plebler oldukça zengin ve nüfuz sahibi olabiliyorlardı.
Dinler- Budizm Asoka hem Hint tarihinin kabul edilen en büyük İmparatoru ve Budizm tarihinin de kilit isimlerdendir. Asoka Fermanları Asoka fikirlerini yaymayı çok istiyordu. Bunun için Budist misyonerlerini Vietnam, Sri Lanka hatta Akdeniz’e kadar gönderdi. Hint İmparatoru, Maurya Hanedanlığı’nın 3. kuşak yöneticisiydi ve aynı zamanda Şandragupta Maurya’nın yani hanedanlığın kurucusunun öz torunuydu. Hint İmparatoru’nun doğum yılı kesin olarak bilinmese de tarihçiler M.Ö. 300 civarlarında kabul ediyor. Hanedanlığın başına M.Ö. 273 yılında çıkan Asoka, dedesinin yolundan giderek askeri fetihlerle ülkenin topraklarını büyütmeye çalıştı. Hint İmparatoru tam bir gaddardı. Ele geçirdiği yerlerde büyük kıyımlar gerçekleştiriyordu. Hint Kralı, unutulmasın diye yaptıkları işlerin ve uyguladığı politikanın krallık çapında sütunlara ve duvarlara yazılmasını emretti. Hala birçoğu ayakta olan bu fermanlar bulundukları yerler itibariyle krallığın sınırları hakkında önemli bilgiler vermektedir. Aynı zamanda muhteşem birer sanat eseri olan bu fermanlara “Asoka Sütunları” da denmektedir. Asoka’nın isminin anlamı gamsızdır. Mizacı da ismi gibiydi. Ancak Asoka bir gün galip çıktığı bir savaşın ardından, savaş alanında yarattığı tahribatı ve askerlerin yanı sıra masum insanların da öldüğünü gördüğünde belki de tarihin en büyük siyasi ve ruhani değişimini yaşadı. -Hiçbir yaşam formu katledilmeyecek veya kurban edilmeyecek. -Diğer dinler eleştirilmeyecek. -Yaşlılara, fakirlere ve kederlilere, hizmetli ve işçilere saygı gösterilecek. “Zafer nedir? Bir ülkenin ele geçirilmesi, yanında ölümü, katliamı ve sürgünü de getiriyor, sadece askerleri değil tüm toplumu yok edebiliyorsun” diye düşündü. Yaptıklarından büyük pişmanlık duydu ve Budizm’in barışçıl Hindu değerlerine geri döndü. Asoka’nın bildirilerine Birleşmiş Milletler’den 2,000 yıl önce yayınlanmış “İnsan Hakları Bildirisi” olarak bakabilirsiniz. Ardından Asoka imparatorluğunu değiştirmeye başladı. Köleliği yasakladı, okullar, hastaneler kurdu. Her canı kutsal saydığı için hayvan barınakları, çeşmeler, yolcular için yollar, konaklama yerleri yaptırdı.
Gotama Gotama Buda, MÖ 563-483 arasında Hindistan'da yaşadığı tahmin edilen ruhani öğretmen ve Budizm'in kurucusu. Doğduğunda adı Sidarta Gautama'dır. (Sanskrit; Pali: Siddhāttha Gautama). Prens Sidarta ya da Śākyamuni (Sakya kabilesinden gelen bilge) adlarıyla da anılır. Budistler tarafından tüm dünyada Buda olarak kabul edilir. Sanskritçede "uyanmış kişi" anlamına gelen Buda, peşine düştüğü yaşam ve ölümün ardındaki gerçeğin arayışı sonucu Sidarta Gotama'da oluşan ruhani aydınlanmayı anlatmak için kullanılan bir unvandır. Başka dinlerde de kutsal bir figür olarak kabul edilir. Kimi Hindu metinlerde insanları Vedik dinden soğutmaya çalışan tanrı Vişnu'nun avatarı olarak betimlenmiş, Bahailikte ise bir peygamber sayılmıştır.
Zerdüştlük Zerdüşt (Avesta dilinde: Zarathustra, Farsça: Zartoşt), Zerdüştlük dininin kurucusudur. Bazı akademisyenlere göre gerçek adı Sipitama’dır. Zerdüşt'ün İranlı olduğu bilinse de doğum yeri hakkında ortak bir kanı yoktur. Antik İran'ın doğusunda doğduğuna dair genel bir düşünce hakimdir. Zerdüşt'ün Avesta'da toplanan ve Zerdüştlük ile ilgili günümüze ulaşan tek belge olan kutsal Gatalar ve Yasna Haptanghaiti ilahilerinin yazarı olduğuna inanılır. Zerdüşt dinler tarihinde başlıca iki açıdan önem taşır: Bir yandan Yakın doğu ile Akdeniz bölgesinin Helenistik döneme (MÖ 323 - 30) özgü gizli bilimleri ve büyü uygulamalarıyla bağlantılı olduğuna inanılan efsanevi bir kişiliğe dönüşmüş, öbür yandan da tek tanrılı öğretisi ile batılı araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Zerdüşt'ün ya da eski İran düşüncesinin Yunan, Roma ve Yahudi düşüncelerini etkilediği tezi tartışmalı olsa bile, Zerdüşt’ün dini düşüncelerinin yaygın etkisi malumdur. (bkn. Zerdüştilik) Zerdüşt dinini inceleyenlerin karşılaştığı sorunların başında, bu dinin ne oranda Zerdüşt'ün bağlı olduğu kabilenin dininden, ne oranda da onun kendi görüşlerinden ve yaratıcılığından esinlendiği konusu gelir.
Olimpos-Yunan paganizmi Antik çağda toplam 19 dağ Olimpos ismini taşımıştır (eski Yunanca’da ve bağlı kaynaklarda Olympos, Latince’de ve bağlı kaynaklarda Olympus). Bunlardan bazıları, Olimpos, Eski Yunan Mitolojisi’nde tanrıların oturduğu kabul edilen ve 2919 m. yükseklikle Yunanistan’ın en yüksek zirvesini oluşturan Tesalya bölgesindeki dağ, Mysia Olimpos Dağı (Uludağ), Bursa’da, antik çağda Mysia Olimposu olarak da anılmış olan ve Marmara Bölgesi’nin en yüksek zirvesini oluşturan dağ, Paphlagonia Olimpos Dağı (Arıt Dağı), Antik çağda ve 19. yüzyıl Batılı gezginleri tarafından Paphlagonia Olimpos’u olarak anılan bu dağ, Bartın merkezi doğusunda, il merkezi ile Arıt beldesi arasındaki Arıt Dağı’na denk düşmektedir.[3] Olimpos Köyü, Antalya’da antik kent kalıntıları bulunan bir vadi ve aynı zamanda tatil yöresi, Olimpos Tepesi (Kıbrıs), Kıbrıs adasının 1952 m. ile en yüksek zirvesini oluşturan dağ,
Pytogoras Pisagor ya da Pythagoras (Yunanca Πυθαγόρας), M.Ö. 570 - M.Ö. 495 yılları arasında yaşamış olan İyonyalı filozof, matematikçi ve Pisagorculuk olarak bilinen akımın kurucusudur. En iyi bilinen önermesi, kendi adıyla anılan Pisagor teoremidir. "Sayıların babası" olarak bilinir. Pisagor ve öğrencileri her şeyin matematikle ilgili olduğuna, sayıların nihâî gerçek olduğuna, matematik aracılığıyla her şeyin tahmin edilebileceğine ve ölçülebileceğine inanmışlardır. Kendisini filozof (Yunanca φιλοσοφος), yani bilgeliğin dostu olarak adlandıran ilk kişiydi. Pisagor, düşüncelerini yazıya dökmediği için hakkında bilinenler öğrencilerinin yazılarında anlattıklarıyla sınırlıdır. Pisagor'a atfedilen birçok eser, gerçekte onun öğrencilerinin olabilir.
Pisagorcular Pisagor'un öğrencileri kendilerini Pisagorcular olarak adlandırıyorlardı. Pisagorcuların iki yüzyıl sonra Öklid'in "Ögeler" adlı eserinde yazmış olduğu aksiyomatik geometrinin başlangıcında etkileri olmuştur. Pisagorcuların çiğnenmesi hâlinde cezasının ölüm olduğu sessizlik kuralları vardı. Çünkü bir insanın sözlerini genellikle dikkatsizce söylediğine inanıyorlar ve bir insan eğer ne söyleyeceği konusunda şüphe duyarsa susmalıydı. Diğer bir kural ise acısı çoğalırken bir adama acısını unutması konusunda ısrar etmemekti, çünkü kaygısızlığı desteklemek büyük bir suçtu. Ayrıca Pisagorcular biri evden çıktığında öfke onun uşağı olmasın diye geri dönmemesini söylerlerdi. Bu aksiyon onlara matematik, tanrı ve Evren hakkında hiçbir şeyi öğrenmemenin yine bunlar hakkında çok az bir şey bilmekten daha iyi olduğunu anlatıyordu. Pisagorcular ikiye ayrılıyordu: Matematikçiler ve dinleyiciler. Matematikçiler daha detaylı bir eğitim görürken, dinleyiciler Pisagor'un yazılarının özetlerini duyabiliyorlardı. Dinleyicilerin Pisagor'u görmeye ve tapımın sırlarını öğrenmeye izinleri yoktu. Genelde davranış kurallarını ve erdemi öğreniyorlardı. Pisagor, kadınların bir eşya gibi görüldüğü ve işlerinin sadece evi yönetmek olduğu bir zamanda onların toplulukta eşit şekilde çalışmalarına izin verdi. Orfeusçu tapımın üyesi olan Brontinus'un kızı ve Pisagor'un eşi olan Theano da bir matematikçiydi.
Felsefeleri-soyutlaşma Pisagorcularda örneğin anamadde ya da varlığın temeli sayı olarak belirtilecektir. Elea Okulu'nda Bir Olan diye adlandırılan tek ve değişmez ilke öne çıkacaktır. Empedokles bu iki yöndeki gelişmeleri birleştirmeye çalışan bir ana ilke arayışında olmuştur. O temel ögelerden ya da elementlerden bahseder ve ona göre bunlar hava,toprak, su ve ateş olarak belirtilirler. Bu dört element evrenin yapısının unsurlarıdır. Onların birleşmeleri ya da dağılmalarından diğer her şey meydana gelir. Anaksagoras düzenleyici bir ilke düşüncesini de işin icine katarak oluşun temel ilkesini nous olarak belirtir.
orpheus Orfe ve Eurydike Orfe (Orpheus), kimilerince gerçekten yaşamamış efsanevi bir isim veya mitolojik bir şair olarak görülmesine karşın, ezoterizmde, Antik Yunan'a bilgeliği Pisagor ve Platon’dan önce getirmiş, en büyük inisiyelerden biri olarak kabul edilir. Eldeki verilere göre Orfe Yunanistan’a Trakya’dan ya da Asya’dan gelmiş olmalıdır. Kimi kaynaklara göre Orfe MÖ 8. yüzyılda bir Trakya kralı ile bir Apollon rahibesinin oğlu olarak dünyaya geldi. Semadirek (Samothrake) Adası’ndaki misterler eğitiminden geçtikten sonra Mısır’a gidip İsis Misterleri inisiyasyonundan geçti. (Fakat kimi kaynaklar Orfe’nin Mısır’a gitmemiş olduğunu inisiyatik eğitimini Asya’da almış olduğunu ileri sürer.) Daha sonra Yunanistan’a geçip Delf kentinde kendi inisiyatik organizasyonunu kurdu. Orfe’nin Delf’te kendi ekolünü kurmasını bazı araştırmacılar, aynı zamanda, eski Yunanistan’daki yozlaşmış inanışlarda yapılan bir tür reform hareketi olarak kabul ederler. Orfe eski inanışları tümüyle reddederek tepki çekmek yerine, eski inanışlardaki ilahlara ezoterik anlamlar yükleyerek, bu batıl duruma gelmiş inanışları -kimilerince Apollon kültü olarak adlandırılan- ezoterik öğretisi içinde eritme yöntemine başvurmuştur. Örneğin Orfe, Yunanlara “eski ilahınız Diyonizos yoktur” demek yerine “Diyonizos aslında tezahür etmiş İlahi Kelam’dır ve bu, insanların içinde sezgi ve vicdan tarzında belirir” demeyi tercih etmiştir.
brahmancılık Brahman, Hint felsefesi geleneğinde, hem içkin hem de aşkın olan, hem evrende ve hem de kendisinde var olan en yüksek varlığa kendisiyle birleşmenin nihai ve en yüksek hedef olarak addedildiği dünya ruhudur. Brahmanlar, prensip olarak bir yaratıcıya inanırlarsa da, Peygamberlere inanmazlar. Bâtıl inançlarına göre Brahma, en olgun ve hep sükut eden bir ilah olup, her şeyin aslıdır. Fakat bu ilah, diğer iki ilah vasıtası ile işlerini yapar. Bunlardan biri Vişnu, diğeri Siva’dır.
Doğa felsefesi Doğa felsefesi, felsefe tarihinde ilk çağ Yunan felsefesinin başlagıcında merkezi tema olarak doğanın ele alındığı felsefe yönelimidir, daha sonra çeşitli biçimlerde sürmüş, yeni nitelikler kazanmış ve yeniden değerlendirilmiştir. Varolanların nedenin ne olduğunun araştırılması ve bu yönelimle doğanın düşüncenin temel meselesi olarak düşünülmeye başlanması doğa felsefesinin çerçevesini oluşturmuştur. Din ve mitolojinin dışına çıkarak varolanların ve nedenlerinin araştırılmasını başlatan Thales olmuştur.
thales Thales için ana madde su 'dur; belirli bir maddedir. Anaksimandros bunu sonsuz olan ile değiştirir, cünkü su nitelik ve nicelik bakımından sınırlıdır; her şeyin kedisinden çıkıp geldiği kaynak sonsuz olmalıdır ona göre. Bu belirsiz ve soyut varlık ilkesini apeiron olarak belirtir. Onun öğrencisi olan Anaksimenes'de, arkhe'nin birlik ve sonsuzluk niteliğine sahip olması gerektiğini öne sürer; ancak buradan itibaren hocasında ayrılarak daha çok Thales'e yakın bir düşünce geliştirir. O da Thales gibi anamaddeyi belirli bir madde olarak değerlendirir; ona göre arkhe hava'dır. Hava hem somut belirli bir varlıktır, hem de soyut sınırlanamaz bir varlıktır. Hayatın ve ruhun temel maddesidir hava.
anaksagoras Anaksagoras, (Yunanca: Ἀναξαγόρας, MÖ 500-428), Klazomenai'lı olup, Sokrates öncesi düşünürlerden bir tanesidir. Ana madde ve ilk hareket ettirici neden öğretisi vardır. Varlığın temel köklerini tohum olarak adlandırmıştır. Ona göre doğada nitelik bakımından ne kadar çeşit varsa o kadar da tohum vardır. Duyularımızla algıladığımız nesnelerde tüm tohumların bulunduğunu ve bu nesnelerin kendilerinde ağır basan tohumun karakterini aldığını, onun adıyla anıldığını söyler. Kendi kendine hareket eden tohumlardan ayrı bir hareket ettirici neden bulunması gerektiğini düşünmüştür. Bu nedenin de Nous (ruh, akıl) olduğunu ileri sürmüştür. Nous tohumların birbirleriyle karışması ve birbirlerinden ayrılmasına neden olan hareket ettirici kuvvettir. Anaksagoras hiçten hiçbir şeyin meydana gelmeyeceğini ve hiçbir şeyin hiçliğe gitmeyeceğini düşünür. Dolayısıyla mutlak anlamda bir oluş ve yok oluş yoktur:
hippokrates Hipokrat (Yunanca: Ἱπποκράτης, Hippokrates) (d. MÖ 460, İstanköy - ö. MÖ 370, Larissa), tıbbın babası olarak anılan İyon hekim.[1] Hekim olan babası tarafından yetiştirilip birçok yerde hekimlik yapmıştır. Anadolu’nun kuzey illerini gezdikten sonra İstanköy adasına dönerek hekimliğini sürdürdü. Antik İyonya’da bilimsel gelişme ve felsefe ile sımsıkı bağı olan hekimlik gözdeydi. Bu gelişme Hippokrates ile doruğa ulaştı. Kendisine göre tıbbın ilk kuralı “Primum non nocere” (Önce zarar verme!) ilkesidir. Çağdaşı Eflatun Protagoras adlı yapıtında Hipokrat’tan “Koslu Asklepiades” olarak bahseder. Hipokrat'ın öğrencilerini para karşılığında eğittiğini ve hekimlik alanında Polykleitos ile Phidias'ın heykelcilikte kazandığı üne yakın bir ün kazandığından bahseder. Eflatun, “Phaidros” adlı yapıtında ise Hipokrat'a değinerek onun tıbba felsefi bir yaklaşım getirmiş ünlü bir Asklepiades olduğunu ve insan vücudunu bir bütün olarak ele aldığını anlatır.
anaksimandros Miletos'da Sokrates öncesi dönemde yaşamış İyonlu bir filozoftur. Thales'in öğrencisidir. Aynı zamanda tarihsel kaynaklara göre öğretilerini kaleme almış ilk filozoftur ve eseri Grek dilinde düzyazı olarak kaleme alınmış ilk kitaptır. Ancak yazdıklarından sadece bir cümle günümüze ulaşmıştır. Onun buluşlarıyla ilgili birincil kayıtlar sonraki yazarların bize aktardıklarıdır. (Söz konusu tek cümlede su ve ateş gibi tözlerin ortaya çıkışı, haksızlıkların cezalandırdığı insan toplumundan elde edilen mecazlarla betimlenir. Örneğin ne sıcak ne de soğuk süreklidir, ikisi de aralarındaki dengeyi korumak için ödün verirler.) O hem bir doğa filozofu hem de bir doğa araştırıcısıdır. Her iki alanda da çığır açmıştır. Bilime önderlik yapan ve evrene farklı gözle bakıp inceleyen ilk kişidir. Birçok kişi tarafından astronominin kurucusu sayılır ve ilk kez kozmoloji ya da dünya üzerinde sistematik felsefe görüşü geliştiren filozoftur. Felsefeye ‘arkhe’ terimini de ilk o getirmiştir.
Ephesoslu herakleitos Efes'in yerlisi olduğu ve babasının adının Bloson olduğu gibi detaylar dışında hayatı hakkında pek az şey bilinmektedir. Batı felsefe tarihinde dinamik bir felsefî sistem ortaya koyan ilk kişidir.
Kolophonlu ksenophanes Ksenofanes (Antik Yunanca: Ξενοφάνης, MÖ 570-480). Sokrates öncesi düşünürlerden bir tanesi olan Ksenofanes Kolophonlu'dur (şimdiki İzmir-Değirmendere). Geleneklere, dolayısıyla da Yunan sporcularının yüceltilmesine, kehanetlere ve özellikle de halkının insan biçimli çoktanrıcılık anlayışına karşı çıkmıştır.
sokrates Özel yaşamına ilişkin fazla bir şey bilinmemekle beraber Sokrates, Platon ve Ksenophon’a kadar uzanan bir geleneğe göre kendisine üç çocuk veren Ksanthippi ile evlidir. Platon ve Ksenophon’un çizdiği portreye göre basık burunlu, patlak gözlü, sarkık dudaklı ve göbeklidir. Alçakgönüllü, alışkanlıkları ve felsefeden başka bir uğraşı olmadığı bilinen Sokrates, başta öğrencisi Platon olmak üzere Yunan gençleri üzerinde giderek kendisini taklit etmeye varan derecede yükselen bir etki yaratır. Onun gibi yalın ayak yürürler. Hatta bu grup özentisini alaya almak için Aristophanes Kuşlar adlı komedyasında bir terim icat eder. Bu terim Esokraton’dur. Uzun saçlı olurlar, açlık çekerler, Sokrateslik taslayanlardır. Ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilen Sokrates’in yaşamının en belirgin olaylarından biri MÖ 399 yılında hakkında açılan davadır. Platon'un Sokrates'in Savunması adlı eserinde anlattığı kadarıyla Sokrates, şehrin tanrılarına inanmamak onların yerine başka tanrılar koymak ve böylece gençliği zehirlemekle suçlanır. Sokrates bu suçlamalar sonucunda ölüme mahkûm edilir. Sokrates, yazılı bir kaynak bırakmamıştır. Yaşamı ve düşünceleri ile ilgili bilgiler Aristophanes gibi çağdaş yazarlar, Platon ve Ksenophon gibi ardıllarının yazdıkları ve Sokrates’in ölümünden on beş yıl sonra dünyaya gelen Aristoteles’in dolaylı anlatımlarıyla günümüze ulaşmıştır
platon Platon ya da İslâm dünyasında Eflatun olarak bilinen (Yunanca: Πλάτων, Plátōn; M.Ö. 427 - M.Ö. 347), Antik klâsik Yunan filozofu, matematikçi ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi'nin kurucusudur. M.Ö. 427'de Atina'da asil bir ailenin Aristokles[3] adındaki oğlu olarak Dünya'ya gelmiş, ancak daha sonra geniş omuzları ve atletik yapısı sebebiyle Yunanca "geniş" anlamına gelen Platon lakabını almıştır. Hayatının muhtemelen politikaya atılmak için şekillendirilmesine rağmen Sokrates'in öğrencisi olmuş ve Sokrates'e dair bilgilerin çoğu Platon'un eserlerinden edinilmiştir. Çok seyahat etmiş, M.Ö. 385'te Atina'ya geri dönmeden önce İtalya'nın güneyinde ve Sicilya'da bir süre kalmıştır. Burada Akademi olarak bilinen okulu kurmuş ve ölümüne kadar başında kalmıştır. Bu akademi aynı zamanda günümüzdeki modern üniversite oluşumunun başlangıcı olarak da kabul edilir. Platon, akıl hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini atmıştır.
aristoteles Aristoteles ya da kısaca Aristo (Yunanca: Ἀριστοτέλης Aristotelēs; Eski Yunanca /aristoˈtelɛːs/; Yeni Yunanca /ˌaris̩toˈteʎis̩/) (MÖ 384 – 7 Mart MÖ 322) Antik Yunan filozof. Platon ile Batı düşüncesinin en önemli iki filozofundan biri sayılır. Fizik, gökbilim, ilk felsefe, zooloji, mantık, siyaset ve biyoloji gibi konularda pek çok eser vermiştir.
polybios Polybius (Yunanca: Πολύβιος; İngilizce: Polybius), (d. MO 203 – o. MO 120), Helenistik dönem ayrıntılarla ele alan antik Yunan tarihçisi. Yunanca (Ἱστορίαι - Historíai) (Tarihler) adını taşıyan 40 ciltten oluşan ama günümüze ancak ilk 4 cildi elimize geçmiş olan tarih eserinde MO 264 - MO 146 döneminindeki Akdeniz havzasındaki tarihsel gelişmeleri antik Grekler ve Romalılar görüş açısından ve evrensel tarih anlayışı ile ayrıntılı olarak incelemiştir. Bu dönemde Polibios Antik Roma Cumhuriyeti'nin antik dönemde Akdeniz havzası dünyasında hakim devlet olmasına doğru gelişmeleri anlatmaktadır. Bu Romalılar üstünlüğünun en zirveye eriştiği Üçüncü Pön Savaşı'nı ve şahsen katıldığı MÖ 146'da Kartaca Muharebesi ve Kartaca'nın Romalılara tarafından alınıp talan edilip harap edilişini anlatmaktadır.
homeros Homeros (Grekçe: Ὅμηρος, Hómēros) Antik Çağ'da yaşamış İyonyalı ozan. Batı edebiyatının ilk büyük eserleri kabul edilen İlyada ve Odysseia destanlarının yazarı veya derleyicisi olduğu kabul edilmektedir. Smyrna (İzmir) bölgesinde yaşamış olduğu sanılmaktadır.
Makedonya-antik dönemin başlangıcı Makedonya Cumhuriyeti topraklarında antik çağlarda Paeonia krallığı yer almaktaydı. Bu krallık Makedonya krallığının kuzeyindeydi;[12] Paeonia halkıysa Traklara mensuptu. Kuzeybatıda Dardani, güneybatıda Enchelae, Pelagones ve Lyncestae adlı kabileler yerleşikti. Bunlardan ilk ikisi İliryalıydı, diğer ikisiyse kuzeybatı Yunanların Molosyalı kolundandı MÖ 6. yüzyılın sonlarında I. Darius komutasındaki Pers Ahameniş İmparatorluğu bölgeyi ele geçirdi.Yunanistan'a ikinci Pers saldırısının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Persler günümüzün Makedonya Cumhuriyeti toprakları da dahil olmak üzere Avrupa'daki topraklarını terk etti. MÖ 356 yılında II. Filip Yukarı Makedonya ve güney Paeonia'yı Makedonya krallığına kattı. Oğlu Büyük İskender Paeonia'nın geri kalanını Scupi bölgesine ulaşacak şekilde ele geçirdi; ancak Scupi ve çevresi Dardani hakimiyetinde kaldı. MÖ 146 yılında Roma İmparatorluğu Makedonya eyaletini kurdu. Diocletianus dönemine gelindiğinde, bu eyalet güneyde antik Makedonya krallığını kapsayan "Macedonia Prima" ("İlk Makedonya") ve kuzeyde Paeonia'nın tamamıyla Dardania'nın bir kısmını, yani günümüzde Makedonya Cumhuriyeti topraklarının çoğunu kapsayan "Macedonia Salutaris" bölgelerine bölünmüştü. Stobi şehri bölgenin başkentiydi.[25] Domitian döneminde (MS 81-96) Scupi bölgesi Roma egemenliğine geçti ve Moesia Superior eyaletine bağlandı.[26] İmparatorluğun doğu bölgesinde Yunanca egemen dil olarak statüsünü korusa da Makedonya'da Latince yayılım gösterd
Helenistik Dönem Helenistik Dönem, Büyük İskender'in istilalarıyla başlayan Antik Dünya'da Grek etkisinin doruğa ulaştığı dönemdir. Helenistik Dönem, Klasik Grek Dönemini izlemiştir ve Helenistik Dönem'in ardından, Klasik Grek egemenliğindeki bölge Roma Cumhuriyeti hakimiyetine geçmiştir. Bu dönemde dahi Klasik Grek kültürü (din, sanat ve yazın olarak) halen Roma hakimiyetine sızmaktadır. Öyle ki Latince'nin yanı sıra Grekçe konuşulmaya ve yazılmaya devam edildi. Helenistik Dönem bazen, Klasik Grek Uygarlığı'nın gerileme ve çöküş dönemi olarak görülmektedir. Bir başka açıdan da Klasik Grek Uygarlığı ile Roma Uygarlığı arasında bir geçiş dönemi olarak görülür. Dönemin başlangıcı çoğu kez Büyük İskender'in ölüm tarihi olan MÖ 323 olarak alınır. Dönemin sonu ise Yunanistan Yarımadası'nın Roma Cumhuriyeti tarafından işgal edildiği MÖ 146 olarak kabul edilir. Bazı tarihçiler ise Büyük İskender'in imparatorluğu'ndan kalan son devlet olan Ptolemaios Hanedanlığı'nın Aktium Savaşı'nda yenilgiye uğrayıp yıkıldığı tarih olan MÖ 31-30 tarihini Dönem'in sonu olarak kabul ederler. Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'nu yenilgiye uğratmasından sonra Güneybatı Asya'da Makedonya Krallığı'na bağlı yeni krallıklar kurulmaya başlanmıştır. Bu yeni krallıklar, Klasik Grek kültürünü ve dilini söz konusu topraklara taşımıştır. Aynı şekilde bu krallıklar da yerel kültürlerden etkilenmiş, yerel uygulamaları ve kurumları benimsemiştir. Bu anlamda Helenistik Dönem, Antik Grek uygarlığı ile Yakın Doğu'nun, Orta Doğu'nun, Güneybatı Asya'nın bir kaynaşmasını ve bu toplumları "barbar" olarak gören eski Grek tutumundan bir uzaklaşmayı, bir kopmayı temsil etmektedir. Bununla birlikte gerçek anlamda karma bir Grek - Asya kültürünün yaygın olduğunu ileri sürmek güçtür. Varlıklı sınıflar ve siyasi erki elinde bulunduran zümreler yeni karşılaştıkları kültürel öğeleri ya da tutumları, kendileri açısından yararlı ya da ilginç buldukları ölçüde benimseme eğilimideydiler, fakat nüfusun büyük çoğunluğu eskiden olduğu gibi yaşamaya devam etmiştir.
Büyük İskender III. Aleksandros (Yunanca: Μέγας Ἀλέξανδρος Megas Aleksandros, Makedonca: Александар Велики Aleksandar Veliki)(20 Temmuz MÖ 356, Pella, Makedonya - 10/11 Haziran MÖ 323, Babil), MÖ 336 - MÖ 323 yılları arasında Makedonya kralı ve tarihteki en büyük imparatoru. Makedonya kralı II. Filip'in oğlu. Türkçe kaynaklarda Büyük İskender, İskender Rumî, İskender Yunanî ve Makedonyalı İskender adlarıyla da geçmektedir.
fetih Ele geçirdiği ülke halklarından yeni askerler toplayarak engebeli arazide savaşma yeteneğine sahip yeni bir ordu oluşturan İskender, MÖ 327 yazında Hindistan üzerine yürümek amacıyla Baktriane'den ayrıldı. Daha hafif silahlar kullanan piyade birliklerinin yanı sıra ok ve mızrak kullanan süvari birliklerinin yer aldığı bu ordunun asıl savaşçı gücü 35 bin askerden oluşuyordu. Plutarkhos'un bu ordu için verdiği 120 bin rakamının, yedek kuvvetleri, katır ve deve sürücülerini, sağlık görevlilerini, seyyar satıcıları, askerleri eğlendirmekle görevli gösteri gruplarını, kadın ve çocukları da kapsadığı sanılmaktadır. Hindukuş Dağları'nı ikinci kez geçen İskender, MÖ 326 baharında İndus Irmağı yakınındaki Taksila'ya (bugün Takshaşila) girdi. Hydaspes (bugün Cihelum) ile Akesines (bugün Çenab) ırmakları arasındaki bölgenin hükümdarı Poros'u, Hidaspes Çarpışması'nda yenilgiye uğrattı. Esir olarak ele geçirilen Poros'a Nasıl bir muamele görmek istiyorsun? diye sorduğunda Poros Krallara yakışır bir muamele cevabını verdi. Daha sonra Poros'u affetti ve dost oldular. Başarısını kutlamak üzere Aleksandreia Nikaia kentini, ayrıca burada ölen atı Boukefalos'un adını verdiği Bukefala (Boukephalia) kentini kurdu. Asya'nın doğusuna doğru yoluna devam etmek için Hifasis (Beas) Irmağı'na kadar gitmesine karşın, ordusunun ayaklanmak üzere olduğunu görerek geri dönmeye karar verdi.
İbrani Peygamberler AMOS, HOŞEA, İŞAYA ilk din adamları İbraniler sami ırkına mensupturlar. MÖ 1500’lerde Kudüs merkezli olmak üzere Filistin ve Lübnan çevresinde yaşamış olan bu kavim Hz. Musa döneminde birlik haline gelmişlerdir. Hz. Davud döneminde ise devletleşmişlerdir. Hz. Süleyman döneminde en parlak dönemini yaşayan İbraniler, bu dönemin ardından İsrail ve Yahudi devleti olmak üzere ikiye ayrılmışlardır. İsrail devletine Asurlular, Yahudi devletine ise Babilliler son vermiştir. yıkılmalarından sonra birkaç bin yıl sürgün hayatı yaşamışlardır. Kendilerinden önce yaygın şekilde inanılan tanrıları ruhsallaştırmıştır.
Mitraizm Mitraizm, Mitra tarikatı ya da Mitras Gizemleri, Antik Yunan ve Roma dünyasının, Eleusis ve İsis Sırları olarak bilinen diğer gizli kültlerde, yani ezoterik olarak nitelendirilebilecek geleneklerde olduğu gibi, sadece bu tarîkata kabul edilenlere açıklanan sırlar etrafında gelişmiş bir mistik Roma kültüdür. Milattan sonra birinci yüzyıl ile dördüncü yüzyıl arası Roma İmparatorluğu askerleri arasında yaygınlaşmıştır. Mitraizm öğretisiyle ilgili hiçbir yazılı belge ele geçmemiştir fakat bunun yanında arkeolojik olarak antik dünyaya dair oldukça dokümana sahiptir. Ancak açıklayıcı antik belgeler olmadığı sürece bunların yorumlanması da karmaşık bir hal almaktadır