GESTALT VE İNSANCIL YAKLAŞIMDA ÖĞRENME
Gestalt Kuramında Öğrenme Davranışçı yaklaşıma tepki olarak Wertheimer, Koffka ve Köhler ve “yaşam alanını” öne süren,bireyi gereksinmeleri, istekleri ve amaçları ile bir bütün olarak ele alan Kurt Lewin, Gestalt kuramını öne sürmüşlerdir. Bu kuram, psikolojik olayların bütününe ve örgütüne dikkat çekmiştir.
Temel görüşleri : 1. İnsanlar gördüklerini bir bütün olarak algılarlar Temel görüşleri : 1.İnsanlar gördüklerini bir bütün olarak algılarlar.Bütünü oluşturan parçaların aralarındaki ilişkiler önem taşır. 2.Bir nesnenin ya da parçanın algılanışı, onun diğer parçalarla olan ilişkisine bağlıdır. 3.İnsanlar, nesneleri bazı örgütleyici eğilimlere göre algılarlar. Bir resimde görülen nesne şekil, geride kalan ise zemin olarak algılanır.
4. İnsanlar, çevrelerini bir düzen içinde görürler 4.İnsanlar, çevrelerini bir düzen içinde görürler. Eşya ve olaylar tek başlarına değil, organize edilmiş bir bütünlük içinde anlam kazanırlar. 5.Davranış, kişinin karşılaştığı durumu algılamasına ve durumu kendi amaçları açısından yorumlamasına bağlıdır.
6.Bazı Gestalt psikologları algısal alan, bilişsel alan gibi terimlerle kişinin çevresini ve dünyayı algılayışını belirtirler. 7.Öğrenme, kişinin karşılaştığı bir durumu algılaması ve yorumundaki bir değişmedir. Bir seziş veya kavrama tamamen davranıştan ayrı olabileceği gibi davranışla da birlikte olabilir.
8. Herhangi bir durumun ya da konunun öğeleri birbiriyle ilgilidir ve bunların her biri bütünlük içinde anlam kazanır. Bütün, onu meydana getiren parçalarının toplamından daha farklıdır. Bir konuyu oluşturan parçaları ayrı ayrı incelenirse bütün görülemez.
Gestaltçılar ile davranışçılar arasında görüş farklılıkları bulunmaktadır.Davranışçı yaklaşımda öğrenen pasif ve çevresel uyarıcılara bağlı olarak ele alınırken, Gestalt yaklaşımında birey aktiftir ve çevrenin yorumlanmasında doğuştan algısal kolaylığa sahiptir. Davranışçılıkta uyarıcı-tepki bağının öğrenildiği, Gestalt’ta algısal yeniden organizasyonların aracılığıyla anlamlı bütünlerin kazanıldığı ileri sürülmektedir. Gestalt Davranışçı Bütüncü Atomcu Bütüne ait Moleküler Öznel Nesnel Doğuştancı Çevreci Bilişsel, fenomenolojik Davranışsal
Algılama Wertheimer manzarayı anlamlı bir bütün olarak gördüğümüzü ve bu bütünün, farklı renk ve gölge parçalarına bölünebileceğini ileri sürmektedir. Aynı şekilde düşüncelerimizin de anlamlı algılar olduğunu savunan Wertheimer, bir yerde bir ışık söndürüldüğünde ve hemen başka bir yerde ışık yakıldığında, sanki tek bir ışığın bir yerden bir yere hareket ettiği olgusunu yaşattığına dikkati çekmiş ve bu illüzyonun, ışıklı reklam işaretlerinin görünüşteki hareketinin temeli olduğunu vurgulamış, bu görünüşteki hareket olgusuna, phi fenomen adını vermiştir.
Phi fenomene bir melodi örnek olarak verilebilir Phi fenomene bir melodi örnek olarak verilebilir. Çünkü melodi, notaların bir araya toplanmasından çok notalar arasındaki ilişkiye bağlıdır.
Birincil olarak algı ile ilgilenen bu hareket, daha sonra öğrenme ve diğer konuları da içine aldı.Hareketin vurgusu, parçaların birbirleriyle ilişkili olduğu bir bütünsel yapıyı vurguluyordu. Wertheimer, bu dinamik bütünleri ifade etmek için Gestalt kelimesini kullanmıştır.
Herhangi bir algıda, şekil, algıladığımız şeydir Herhangi bir algıda, şekil, algıladığımız şeydir. Zemin, görünen şekle karşı büyük ölçüde farklılaşmamış arka plandır. Örneğin, bir melodi, diğer bir çok sesi içeren zemine karşı bir şekildir. Eğer dinleyen kişi arkadaşının söylediklerini duymak için dikkatini melodiden uzaklaştırırsa, arkadaşının konuşması şekil ve melodi zeminin bir parçası haline gelir.Şekil-zemin ilişkilerindeki bu tür değişiklikler yalnızca algıda değil, öğrenme ve düşünmede de rol oynarlar.
Algı Yasaları Gestalt kavramları ve yasaları ilk olarak algı alanında geliştirilmiştir. Gestalt yaklaşımına göre algı, bir örgütlemedir.
Şekil-Zemin İlişkisi Çevrede (ya da algısal alanda) dikkatimizi çeken obje şekil olarak bilinirken, onu çevreleyen ortam zemin olarak adlandırılır. Örneğin, bu sayfada okumakta olduğunuz yazılar şekil, yazının arkasındaki beyaz alan ise zemindir. Eğer dikkatimiz yer değiştirirse şekil ve zemin yer değiştirebilirler. Birey, bir yönden baktığında sekili, zemin olarak algılayabilir. Bir diğer yönden baktığında da zemin, şekil özelliği kazanabilir. Ancak aynı anda her ikisi de şekil olarak algılanamaz.
Çevrede (ya da algısal alanda) dikkatimizi çeken obje şekil olarak bilinirken, onu çevreleyen ortam zemin olarak adlandırılır. Örneğin, bir sayfada okumakta olduğunuz yazılar şekil, yazının arkasındaki beyaz alan ise zemindir. Eğer dikkat yer değiştirirse şekil ve zemin yer değiştirebilirler. Birey, bir yönden baktığında sekili, zemin olarak algılayabilir. Bir diğer yönden baktığında da zemin, şekil özelliği kazanabilir. Ancak aynı anda her ikisi de şekil olarak algılanamaz.
Örneğin ya bir vazo (beyaz) veya iki yüz (siyah) görürüz, beyazın şekil, siyahın zemin ya da tersi olup olmadığına bağlı olarak Şekil-zemin ilişkisi, uyarıcıya onu çevreleyen algısal alandan ayrı olarak bakmanın zorluğunu gösterir. Bir başka ifade ile şekildeki yüzler ve vazonun her ikisi de aynı anda şekil olarak algılanamaz.
•• •••• • ••• Yakınlık (Proximity) Yasası Bu yasaya göre birbirine yakın olan uyarıcılar algısal alanımızda birlikte gruplandırılmaktadır. İşitsel uyarıcıların gruplanarak algılanması ise zaman içinde birbirlerine olan yakınlıklarına göre gerçekleşmektedir. Örneğin, müzikteki ritim algılaması,zaman içinde birbirine değişik yakınlıklarda bulunan vuruşlara dayalıdır. •• •••• • ••• buradaki 10 nokta; 2, 4, 1 ve 3 nokta grubu şeklinde görülmektedir.
Süreklilik (Continuity) Yasası Süreklilik yasasına göre bir alandaki öğeler ya da elementler aynı yönde giden bir örüntü veya akış, bir şekil olarak algılanırlar. Süreklilik yasası, ani, birdenbire olan değişikliklerden çok düz giden sürekliliği algılamaya yöneldiğimizi ifade etmektedir.
4. Tamamlama (Closure) Yasası Gestalt kuramına göre tamamlanmamış maddeler tamam gibi algılanmakta ve anımsanmaktadır. Tamamlama yasası yalnızca algılarımızı değil motivasyonumuzu da etkilemektedir. Gestalt yasaları içinde öğrenme ve bellek konularına doğrudan bağlı olan tek ilke olarak da sunulmaktadır. Tamamlama yasası ile tamamlanmamış yaşantıları tamamlamaya eğilimimiz olduğu ifade edilmektedir.
5. Benzerlik (Similarity) Yasası Benzer biçimde veya renkte olan nesneler birlikte gruplandırılarak algılanmaktadır. Örneğin birbirini izleyen birimler, gruplar şeklinde görülmekte ve isimlendirilmektedir. Benzerlik faktörü görsel uyarıcıların algılanmasında olduğu kadar, işitsel uyarıcıların algılanmasında da önem taşır. Örneğin; kalabalık, gürültülü bir yerde, karşımızdaki konuştuğumuz kişinin ses kalitesinin bir andan diğerine benzerliği nedeniyle sadece onun konuşmalarını algılarız. Oysa gürültüyü bir andan diğerine ses benzerliği olmadığı için gruplandırıp anlamlandıramayız.
Basitlik (Simplicity) Yasası Bu yasaya göre, diğer öğeler eşit olduğu takdirde birey basit, düzenli bir şekilde organize edilmiş figürleri algılama eğilimindedir. Bu yasa da, algılamanın simetrik, düzenli, düzgün olan iyi bir biçime, sekile, bütüne (Gestalt) doğru olduğunu göstermektedir.
Pragnanz Yasası Gestalt kuramcıları algısal örgütlemeye yardımcı olan yasaların hepsini kapsayan daha genel bir yasa oluşturmuşlar ve buna Pragnanz yasası adını vermişlerdir. Koffka bunu şu şekilde açıklamaktadır: "Psikolojik örgütlemeler, kontrol eden koşullar izin verdiği ölçüde, olabildiği kadar iyi olacaktır." Her psikolojik olayda anlamlı, tam ve basit olma eğilimi vardır.
Pragnanz yasası Gestalt psikologları tarafından algılama, öğrenme ve bellek konuları çalışılırken yol gösterici bir ilke olarak kullanılmıştır. Koffka'ya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları anlamlandırma ve örgütlemede sadece Pragnanz yasası değil, aynı zamanda bireyin inançları, değerleri, gereksinmeleri, tutumları da etkili olmaktadır.
Algıda Değişmezlik Bir objeyi, koşullar değişmesine rağmen aynı obje olarak görmemize algısal değişmezlik denir. Kapının pozisyonuna bağlı olmaksızın (örneğin kapalıyken ya da açıkken) onu kapı olarak, kişiyi önümüzde durmasına ya da daha uzakta olmasına bağlı olmaksızın aynı kişi olarak algılarız.
Sonuç olarak denilebilir ki; Gestaltçılar gerçek görüntü oldukça köklü bir şekilde değişse de, objenin anlamının değişmediğine, aynı şekilde algılandığına işaret etmekte ve sonuç olarak beynin dışarıdan gelen duyusal bilgiyi daha anlamlı hale getirmek için organize ettiğini ileri sürmektedirler.
Bellek İzi ve Unutma Koffka'ya göre, kazanılmakta olan yaşantı, bellek sürecini harekete geçirir. Çevresel yaşantının, beyinde meydana getirdiği etkinliğe bellek süreci denir. Bu etkinlik bittiğinde bir iz kalmakta ve bu ize bellek izi adı verilmektedir. Gestaltçılar unutmayı ise iki nedene bağlamaktadırlar. Bunlardan birincisi; test etme sırasında, bellek izini geriye getirme, anımsama ile ilgili güçlüktür. İkinci neden ise bellek izinin yeniden düzenlenmesi sırasında, orijinal olayın kaybedilmesi, bozulmasıdır.
İçgörüsel Öğrenme Gestalt kuramın öğrenme anlayışımıza sağladığı en önemli katkı, içgörü çalışmasıdır. Gestalt dili ile algısal yeniden organizasyon denilen bu durumda, öğrenen kişi bütün durumu, araçlar ve amaçlar arasındaki bağları algılamayı ya da mantıksal ilişkileri anlamayı içeren yeni bir şekilde görür.
İçgörüye dayalı öğrenmede, Çözüm öncesinden çözüme geçiş ani ve tamdır. İçgörü ile edinilen, çözüme dayalı performans genellikle pürüzsüz ve hatasızdır. İçgörüyle kazanılan problem çözümü uzun süre anımsanır. İçgörüyle kazanılan bir ilke, diğer problemlerin çözümüne kolayca uygulanır. Yunanlı bilim adamı Arşimet'in "Buldum!" diye bağırması tam bir içgörü örneğidir.Arşimet araçlar ve amaçlar arasındaki bağları algılayarak ya da parçalar arası mantıksal ilişkileri kavrayarak içgörü yolu ile öğrenmiştir.
Yaşam Alanı Lewin,Gestalt kuramcıları tarafından geliştirilen ve her bir parçanın diğerlerini etkilediği dinamik bir sistemin işleyişini inceleyen alan kuramını kullanarak insanın motivasyonu ile ilgili bir kuram öne sürmüştür. Lewin, Öğrenme, motivasyon,kişilik ve toplumsal davranış kavramlarının tümünün tartışılabildiği bir kuram geliştirmiştir.
Yaşam alanı kişinin bilinçli olarak farkında olduğu şeylerden oluştuğu gibi, bilincinde olmadığı faktörlerden de etkilenebilir. Örneğin, bir lise öğretmeni yöneticilik görevi almak isteyebilir ve bu işi yapabileceğini hissedebilir. Bununla birlikte, bu iş için bir fırsat ortaya çıktığında, başvurmamak için bazı mazeretler öne sürer. Bu, birkaç kez tekrarlandığında, arkadaşları, bazı şeylerin örneğin kişinin kendi yeteneğine olan güven eksikliğinin engel olduğundan kuşkulanırlar. Lewin'in terimleriyle, bu kişinin yaşam alanında kendisi ile yönetici olma amacı arasında bir engel vardır. Burada kişinin neyi algıladığı bir başka ifadeyle kişinin psikolojik gerçekliği önemlidir.
Gestalt Kuramın Eğitim Açısından Doğurguları Gestalt kuramcılara göre insanlar dünyayı bir bütün olarak algılamaktadırlar. Gelen uyarıcılar birbirinden ayrı bir şekilde değil, bir arada anlamlı bütünler halinde örgütlenmiş bir biçimde algılanmaktadır. Algılamada şekil-zemin ilişkisi, yakınlılık, süreklilik, tamamlama, benzerlik, basitlik ilkeleri söz konusudur.
Gestalt kuramcılar psikolojik gerçekliğin önemini vurguladıkları için öğrencinin inançları, değerleri, gereksinmeleri, tutumlarının dikkate alınması gerekir. Öğretmenler öğrenme-öğretme ortamlarını öğrencinin gereksinmelerine yanıt verecek şekilde düzenlemelidirler.
Gestaltçılara göre öğrencinin körü körüne ezberleyerek değil de anlayarak öğrenmesi önemlidir. Bunun için öğrenci yalnızca mantıklı değil çok yönlü ve yaratıcı düşünebilmelidir.Bu amaçla öğretmen-öğrenci etkileşimi yoğun bir şekilde sağlanmalıdır. Öğrencinin 'sıradan' değil, farklı çözümleri teşvik edilmelidir. Gestalt kuramcılar, öğrenme ile ilgili olarak yapılan tekrarları yararlı görmektedirler. Öğretmenler bu tekrarların, çok sayıda problem durumu sunarak, anlamaya dayalı olmasına özen göstermelidirler. Uygulamalı ödevler de bu amaca hizmet eder.
İnsancıl Yaklaşımda Öğrenme Bireyi diğerlerinden farklı kılan ve ona özgü olan duyguları, algıları, inançları ve amaçları ile ilgilenen insancıl psikolojinin üç önemli ismi Combs, Rogers ve Maslow'dur. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında, Gestalt yaklaşımından geniş ölçüde yararlanan ve aynı zamanda "insanı merkez alan", Varoluşçuluk Felsefesi görüşlerini benimseyen insancıl yaklaşım bu alanda "üçüncü güç" olarak adlandırılmaktadır. Hümanist psikologlar, özellikle insanı görüş açısından gerek davranışçılardan, gerekse psikanalistlerden ayrılırlar. Öyle ki, davranışçılara göre doğuştan ne iyi, ne kötü olan ve çevreye göre biçimlenen bir yapıdadır.
Psikanalistler, insanın tepkilerinin nedenlerini daha derinde arasalar da, bireyi iç-tepileri ve bilinçaltının yönlendirdiğini savunurlar. Freud'a göre, insan doğası doğuştan şiddet, saldırganlık gibi olumsuz dürtülere sahiptir. Oysa hümanist psikologlar, insanın doğuştan iyi olduğu, ve hızını içten alan bir varlık olduğunu ve yaşam boyu kendini geliştirme amacına yönelik olarak etkinlikte bulunduğunu kabul ederler.İnsancıl yaklaşım kaynaklarda benlik kuramları, kendini gerçekleştirme kuramları veya fenomenolojik kuramlar gibi adlarla da bilinmektedir.Bu yaklaşımın temelini benlik kavramı oluşturmaktadır.
Benlik Kavramı Benlik kavramı ya da benlik bilinci kendimizle ilgili bütün düşünceler, algılamalar, duygular ve değerlendirmelerin tümünün etkileşiminden doğan genel bir algıdır.Benlik; (a) Ben neyim? (b) Ben ne yapabilirim? (c) Benim için neler değerlidir? (d) Hayatta ne istiyorum? sorularının yanıtlarını içermektedir. İlk iki madde gerçek benliğe, son iki madde, gerçekleştirilmek istenen istek, özlem ve emelleri gösteren ideal benliğe aittir. Gerçek benlik özben, ideal benlik ise benlik tasarımı olarak da bilinmelidir.
İnsancıl Eğitimin İlkeleri 1."İnsanın tek ve temel güdüsü kendini gerçekleştirme gereksinmesinden kaynaklanmaktadır." Daha iyiyi, daha mükemmeli elde etmeye yönelen birey, kendisi için neyin iyi olduğunu bilir.Bunun için ona seçenekler sunmak, seçim hakkı tanımak kısaca ona güvenmek gerekmektedir.
2. "Davranış bozuklukları, güvensizlik sonucunda ortaya çıkmaktadır 2."Davranış bozuklukları, güvensizlik sonucunda ortaya çıkmaktadır." Gerçekte, doğası gereği iyi olan insan normal koşullar altındayken benliği geliştiren davranışlar ortaya koymaktadır. Ancak bir tehdit ve güvensizlikle karşılaştığında, birey benliği koruyucu davranışlar sergilemektedir. Böyle durumlarda saldırganlık, gerçeği yadsıma ve çarpıtma gibi davranış bozuklukları söz konusu olmaktadır.
3. "İnsan hem reaktif, hem de aktif bir yaratıktır" 3."İnsan hem reaktif, hem de aktif bir yaratıktır". İnsanın davranışları hem dış uyarıcılar hem de kendi iç dünyası tarafından saptanmaktadır. Gelişimini bu şekilde sürdüren birey geçmiş yaşantılarını değerlendirme, yeniden düzenleme ve yaşamına yön vermede aktif bir roldedir ve kendi kaderini kendi belirleyebilecek bir güce sahiptir.
4. "İnsanın davranışlarını, kendi öznel gerçeği tayin etmektedir" 4."İnsanın davranışlarını, kendi öznel gerçeği tayin etmektedir". Kişi içten ve dıştan gelen uyarıcıları, kendine özgü ve farklı bir gerçekle algılar ve kendi verdiği anlama göre bunlara tepki verir. Her davranışın (kimine göre mantıklı, kimine göre mantık dışı) gerisinde, o kişiye özgü bir mantık bulunur ve bunu da kişinin geçmiş yaşantıları tayin eder ve kişi yeni yaşantıları eski yaşantıları çerçevesinde özümser.
5."İnsanın davranışlarını tayin eden en önemli gerçek, onun kendini algılayış biçimidir." Kişi kendini nasıl görüyorsa öyle davranmaktadır.
6."İnsan davranışlarını değiştirmek için önce onun öznel gerçeğini değiştirmek gerekmektedir". Bizim gereksinme ve inançlarımızla tutarlı olan yaşantılar bir anlam kazandığı ve algılandığı için, benlikle tutarlı olmayan veya benliğin anlam vermediği yaşantılar davranışlarda bir değişikliğe neden olmamaktadır.