Yetim ve Öksüzlere Değer Vermek İslam dininin üzerinde önemle durduğu konulardan biri de yoksulu kollamak, öksüz ve yetimlere sahip çıkmaktır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: ‘‘Yetimi sakın ezme Senden bir şey isteyeni sakın azarlama...!’’(Duha 9-10).
Kendisi de bir yetim olarak büyüyen ve içinde yetiştiği toplumda yetimlere yapılan kötü muameleye şahit olan Hz. Peygamber’in üzerine titiz bir şekilde eğildiği toplum kesimlerinden biri, belki de en başta geleni yetimlerdi. Cahiliye döneminde bakımsızlık, boşama kolaylığı ve vefat gibi nedenlerle dul ve yetimlerin sayısı çok fazlaydı. Anne ve babanın ölmesi halinde yetimleri gözetmek seyyidlerin, yani kabile reislerinin görevlerinden biriydi. Kabileler arasında sık sık savaşlar meydana geldiği için, vesayet altına giren öksüz kızların sayısı fazlaydı. Bir velinin velayeti altında 10-15 kadar öksüz kız bulunduğu olurdu. Yetimler kendilerini müdafaadan aciz oldukları için, büyük vârisler onların haklarına riayet etmez, onlara bir şey vermezlerdi (Prof.Dr. İbrahim Kafi Dönmez, "Yetim", Diyanet İA, XIII, 402).
Yetimler vâris olamadıkları için genellikle önemli bir mal varlığına sahip olamazlardı. Teamüle (yapılageliş) göre bir kimse, velayeti altındaki öksüz kızın üzerine maşlahını (örtü, üstlük) atarsa, örfen bu hareket, ‘Bu kız benimdir.’ anlamına gelirdi. Bu durumda kızın velisinden başka bir kimse onu nikahlamaya asla talip olamazdı. Velî, şayet yetim kız hoşuna giderse, kendisi nikahlardı. Bu takdirde kızın emsali arasındaki teamüle göre takdir ve tayin edilen mehri vermezdi. Bununla birlikte, kızcağızın veraset gereği sahip olduğu malını kendi malıyla birlikte idare eder ve o maldan kendisi faydalanırdı. Yetime ise bir şey vermezdi. Kız hoşuna gitmezse veya dulu nikah etmek istemezse, başkasıyla evlenmesine de engel olurdu. Nikahlamadığını başkasına vermediği gibi, malına bir an önce vâris olabilmek için türlü işkencelerle ağır işlerde kullanırdı (Zebîdî, XI, 78-79).
Görüldüğü üzere yetimlere cahiliye toplumunda uygulanan muameleler, bir sosyal problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple, hem Kur’an’da ve hem de Hz. Peygamber'in hadislerinde, o dönemdeki diğer problemlere olduğu gibi bu hususa da yer verildiği ve üzerinde durulduğu görülmektedir. Nitekim Kur'an'da ve hadislerde yetimlere uygulanan kötü muameleler yerilmiş ve yetim hakları korunarak himaye altına alınmıştır. Kur'an ayetlerinde ve Hz. Peygamber'in hadislerinde, yetimlerle ilgili karşılaşılabilecek her durum için esaslar gösterilmiş; müminlerin bu konuda yapmaları ve kaçınmaları gereken davranışlar geniş bir çerçevede ortaya konmuştur. Konuyla ilgili ayetleri ana hatlarıyla iki kısımda mütalaa etmek mümkündür. Ayetlerden bir kısmı yetime iyi muamele etmeyi emretmektedir. Diğer bir kısmı ise, yetimin malları ve genel olarak yetimle ilgili hukûkî hükümler içermektedir.
Peygamberimiz ve ailesinde yoksullar gözetilir, öksüz ve yetimlere ayrı bir önem verilirdi. Onlar, muhtaç olanlara yardım eder, onlardan bir şey isteyenleri boş çevirmemeye çalışırlardı. Bir defasında kızı Fatıma, ev işlerinden yorgun düştüğünü, el değirmeniyle buğday öğütmekten ellerinin şiştiğini belirterek kendisine bir hizmetçi tutmasını istediğinde Peygamberimiz, yoksul ve kimsesizlerin barındığı yeri kastederek: "Kızım, henüz Suffe'dekilerin geçimini yoluna koyamadım. bu durumda sana nasıl yardımcı olabilirim?’’ demişti.
Şehit çocukları ve yakınları Peygamber ailesinde çok ilgi görürdü Şehit çocukları ve yakınları Peygamber ailesinde çok ilgi görürdü. Sahabeden Beşîr bin Akrebe, henüz çocukken babası Uhud savaşında şehit edilmişti. Peygamberimiz onları evlerinde ziyaret etti. Babası kaybetmiş olan Beşir ağlıyordu. Peygamberimiz onun başını okşayarak: "Ağlama... Ben baban, Aişe de annen olsun istemez misin?" diyerek onu teselli etti. Çocuğun üzüntüsü sevince dönüştü. Peygamberimizin eşi Hz. Aişe'nin koruması altında birçok yetim vardı.
Ocak 2013