Hakk›n Kazan›lmas›, Kaybedilmesi, Kullan›lmas›ve Korunmas›

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
HAK KAVRAMI VE GENEL ESASLAR
Advertisements

Boğaziçi hukuk söyleşileri… “Mal ReJİmlerİ VE TASFİYE USULLERİ”
M, 30 ha’lık tarlasının 20 ha’ını ölüme bağlı tasarrufla bırakmak istemektedir. M’nin eşi (E) ve iki çocuğu (A ve B) vardır. Bu tasarrufu yapabilir mi?
AİLE HUKUKU İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü
AİLE HUKUKU İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü
TAPU DAİRESİ BAŞKANLIĞI
HAKLARIN KAZANILMASI VE KAYBI
HAKİKİ ŞAHSİYETİN EHLİYETLERİ
TACİR Doç. Dr. Mustafa ÇEKER
KİŞİLER Doç. Dr. Mustafa ÇEKER.
KİŞİLER HUKUKU (ŞAHSIN HUKUKU)
EVLENME Evlenmenin Maddi Şartları
İKİNCİ BÖLÜM KİŞİLER HUKUKU
KİŞİNİN EHLİYETLERİ Doç. Dr. Mustafa ÇEKER.
AİLE HUKUKU İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü
AİLE HUKUKU Ailenin Korunması Projesi Elmadağ ilçe M.E.M. AR-GE BİRİMİ
Miras ortaklığı Mirasın geçmesiyle birlikte mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir. Soru: Miras ortaklığı.
PROF. DR. YASEMİN IŞIKTAÇ
PROF. DR. YASEMİN IŞIKTAÇ
Canik Başarı Üniversitesi Yrd. Doç. Dr. İsmayıl İsmayıllı
AİLE HUKUKU KONULAR AİLE HUKUKU HISIMLIK İKAMETGAH TABİİYET Nişanlanma
Miras hukuku (genel olarak)
İCRA TAKİBİ TARAFLARI VE TAKİP YOLU DEĞİŞİKLİĞİ
ÖLÜME BAĞLI TASARRUFLAR (İradi Mirasçılık)
Temsil eden(temsilci)
İş Sözleşmesinden Doğan Borçlar
İŞ SÖZLEŞMESİNİN YAPILMASI
BM EHS 12.maddesi ve Türkiye Bir paradigma değişikliği; yardıma muhtaç kişiden, haklara, onura ve özerkliğe sahip eşit yurttaşa.
Eşitlik İlkesini Uygula
KİRALAMA-İRTİFAK HAKKI VE KULLANIM İZNİ(İNTİFA HAKKI)
İDARİ DAVALAR Tam Yargı Davaları.
DAVA İŞLEMLERİ 17 – 21 EKİM 2016.
KİŞİLER HUKUKU.
NİŞANLILIK NİŞANLILIK KAVRAMI VE NİŞANLANMA NİŞANLILIĞIN HÜKÜMLERİ
FİİL EHLİYETİ.
EVLENME EVLENMENİN HUKUKİ NİTELİĞİ
VESAYET VESAYET İLE VELAYET ARASINDAKİ FARKLAR VESAYET ORGANLARI
ÇOCUĞUN HUKUKİ KİMLİK ÖZELLİKLERİ
ÇOCUK HUKUKU’NUN HUKUK SİSTEMİNDEKİ YERİ VE ÖZEL HUKUKTA ÇOCUK HAKLARI
VELAYET VELAYET, VELAYETE SAHİP OLANLAR VE VELAYET ALTINDA BULUNANLAR
SOYBAĞININ KURULMASI KAN BAĞINA DAYANAN SOYBAĞININ KURULMASI
AİLE DANIŞMANLIĞI PROGRAMI AİLE HUKUKU DERSİ
LAW 201 INTRODUCTION TO LAW
MEDENİ HUKUK.
KİŞİLER HUKUKU Kişiler hukukuna hakim olan temel ilkeler şunlardır:
HAKLARIN ASLEN KAZANILMASI
HUKUKUN KAYNAKLARI Hukukun kaynakları, asıl kaynaklar ve yardımcı kaynaklar olarak ikiye ayrılır. Asıl kaynaklar: Yazılı ve yazısız kaynaklar Yardımcı.
Dernek, kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen kişi topluluğudur. Derneğin unsurları şunlardır: Kişi.
Kişiler Hukuku-15. Hafta.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Aile Hukuku-27. Hafta.
Kişiler Hukuku-12. Hafta.
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ AYAŞ MESLEK YÜKSEKOKULU
Aile Hukuku-28. Hafta.
MÜLKİYET HAKKI
MEDENİ HUKUKTA SORUMLULUK
Kişiler Hukuku-10. Hafta.
DÜRÜSTLÜK KURALI-GENEL OLARAK
Başlangıç Hükümleri -5. Hafta
Kişiler Hukuku-11. Hafta.
KANUNİLİK İLKESİ HUKUKİ DAYANAĞI KAPSAMI İŞLEVİ
İYİNİYET KURALI.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
T.C. ANKARA ÜNİVERSİTESİ AYAŞ MESLEK YÜKSEKOKULU
Aile Hukuku-20. Hafta.
AİLE.
HUKUKA GİRİŞ ÖZEL HUKUKUN DALLARI.
LAW 201 INTRODUCTION TO LAW
İSPAT KAVRAMI.
9.BASININ MANEVÎ ZARARDAN SORUMLULUĞU
Sunum transkripti:

Hakk›n Kazan›lmas›, Kaybedilmesi, Kullan›lmas›ve Korunmas›

5.2.1. Hakların Aslen Kazanılması 5.2. . HAKLARIN KAZANILMASI -Kişilerin hakları elde etmelerine hakların kazanılması denir. Bir hakkı bir kişi kazanırken, yani elde ederken başka bir kişi hakkı kaybeder. Hak üç değişik şekilde kazanılabilir. Bunlar, aslen kazanma, devren kazanma ve tesisen kazanmadır. 5.2.1. Hakların Aslen Kazanılması -Daha önce hiç kimseye ait olmayan bir hakkın elde edilmesine hakların aslen kazanılması denir. Taşınır ve taşınmaz mallarda aslen kazanma hakkı farklılıklar gösterir. -Araba, televizyon, saat ve bilgisayar, ekmek gibi mallara taşınır mallar denir. Taşınır malların aslen kazanılması altı değişik şekilde olur. Bunlar; Sahiplenme, Bulma, Düşme ve sürüklenme, İşleme, Karışma ve birleşme, Zamanaşımıdır.

-Başkasına ait bir taşınmaz davasız ve aralıksız beş yıl iyi niyetle ve malik(sahip) sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi zamanaşımı yoluyla o malın maliki olur. -Taşınmaz mallar, ev, dükkan, arsa, tarla, bahçe gibi mallardır. Taşınmaz malların aslen kazanılması farklı biçimde karşımıza çıkar. Bunlar; İşgal, Yeni arazi oluşumu, Arazi kayması, Olağan zamanaşımı, Olağanüstü zamanaşımıdır. -Tapuya kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğini bulunduran kişi o taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkı kazanmış olur. Bu durum olağanüstü zamanaşımı yoluyla taşınmazın aslen kazanılmasına örnektir.

5.2.2. Hakların Devren Kazanılması Bir hakkın bir kişiden diğerine tüm kapsamı ile geçmesine hakkın devren kazanılması denir. Daha önce birisine ait olan hakkın o kişiden çıkıp diğerine geçmesidir. Örneğin, bestekarın yeni bestesini bir yorumlayıcıya satması ile yorumcu besteyi devren kazanmış olur. Satınalma devren hak kazanma şekillerinden biridir.  Miras yoluyla da hak devren kazanılabilir. Ölen kişinin mal varlığı ölüm anından itibaren mirasçılarına devren geçer. Örneğin, X kişisinin sahip olduğu bir araba vardır. X kişisi öldüğü an arabasının sahibi X’in mirasçısı olur. Mirasçı arabayı devren hak kazanmıştır. 5.2.3. Hakların Tesisen Kazanılması Hakkın sahibi hakkını kaybetmeden bir başkası da o hak üzerinde hak sahibi olursa bu durumda yeni hak kazanan bu hakkı tesisen kazanmış olur. Örneğin Bay X, arsasında ev yaptırmıştır. Komşusu Bay Y, Bay X’in arsası üzerinden geçmeden evine gitmekte çok zorlanıyorsa ve Bay X’den arsa üzerinden geçiş hakkı elde ederse bu hak tesisen kazanılmış bir hak olur. Arsanın sahibi hala Bay X’dir.  

5.3. HAKLARIN KAYBEDİLMESİ Haklar sonsuza kadar aynı kişilerde kalmaz. Haklar zaman zaman el değiştir ve bir kişiden diğerine geçerler. Hakkın bir başkasına geçişine hakkın kaybedilmesi denir. Hakkın kaybedilmesi iki şekilde gerçekleşir. Bunlar: Hakkın mutlak kaybı ve Hakkın nispi kaybıdır.   Hak tamamen ortadan kalkarsa ve başka hiç kimseye geçmez ise bu duruma hakkın mutlak kaybı denir. Bay X’in sahip olduğu ev yanıp yok olursa, Bay X’in evi üzerindeki hakkı yok olur. Bu hak başka bir kimseye geçmez. Eğer hak tamamen ortadan kalkmamışsa ve bir kişiden diğerine geçmişse hakkın nispi kaybı söz konusudur. Bay X evini Bay Y’ye satarsa, Bay X ev üzerindeki hakkını kaybeder ve Bay Y evin sahibi olma hakkını kazanır. Bu olayda hak el değiştirmiş olur.

5.4. HAKLARI KAZANILMASI VE KAYBEDİLMESİ Hakların kazanılmasında ve kaybedilmesinde etken olan üç unsur mevcuttur. Bunlar; Hukuki olaylar, Hukuki fiiller ve Hukuki işlemlerdir. 5.4.1. Hukuki Olaylar Hukuki olaylar, hukuk düzeninin, insan iradesi sonucu olup olmadığına bakılmaksızın, kendisine hukuki sonuç bağladığı veya tanıdığı her türlü olaylardır. Örneğin bir insanın doğması ile bir hukuki olay gerçekleşir. Ayrıca, kuraklık gibi bir olay doğa olayı gibi görünse de eğer o bölgede yaşayan çiftçiler bu kuraklıktan etkilenirlerse ve sigorta şirketlerinden kuraklık nedeni ile zararlarının karşılanmasını talep ettiklerinde hukuki bir olay doğar.

5.4.2. Hukuki Fiiller Hukuk düzeni tarafından kendilerine hukuki sonuç bağlanmış olan insan eylemlerine hukuki fiiller denir. Hukuki fiiller hukuka aykırı fiiller ve hukuka uygun fiiller olarak ikiye ayrılır. Hukuka aykırı fiiller, hukuk düzeninin onaylamadığı ve kendilerine hukuki sonuç bağlanan insan eylem ve davranışlardır. Kişinin başkasından aldığı borç parayı ödememesi hukuka aykırı fiili ortaya çıkarır. Hukuka uygun fiiller, hukuk düzenini bozmayan ve hukuki sonuç doğuran insan eylem veya fiilleridir. Duygu açıklamaları, bilgi açıklamaları ve irade açıklamaları olarak sınışandırılırlar.

Hukuki işlemler, katılanların sayısına göre Tek taraşı ve Çok taraşı olarak ikiye ayrılır. Tek taraşı işlemde vasiyetname, iptal, fesih gibi işlemler yer alır. İki veya çok taraşı işlemlere ise satış sözleşmeleri ve kurul kararları örnek verilebilir. Malvarlığına yaptığı etkiye göre hukuki işlemler Borçlandırıcı işlemler ve Tasarrufi işlemlerdir. Borçlandırıcı işlemler, genellikle bir borç sözleşmesidir. Örneğin satım ve kira sözleşmeleri borçlandırıcı işlemlerdir. Tasarrufi işlemler, bir hakkı veya ilişkiyi doğrudan doğruya etkileyen, onu karşı tarafa geçiren, değiştiren veya ortadan kaldıran işlemlerdir. Tasarruf işlemiyle kişinin malvarlığında azalma olur. Kişi bilgisayarını diğer kişiye satarsa, bilgisayarı devreder ve onun haklarını kaybeder.

ÖZEL HUKUK

Özel Hukukun Dalları 6. 1. KİŞİLER HUKUKUNUN KONUSU  Medeni hukukun birinci alt dalını oluşturan kişiler ( şahsın ) hukukunu (Medeni Hukuk; Kişiler Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku, Eşya Hukuku, Borçlar Hukuku dallarına ayrılır), kişiliğin ( şahsiyetin ) kazanılması, kapsamı, korunması ve sona ermesini düzenleyen kurallardan meydana gelir. Bu çerçevede kişilerin ehliyetleri, hısımlık( Soyca veya evlilik sonucu aralarında bağ bulunanlardan her biri, akraba), yerleşim yeri ve kişisel durum sicilleri kişiler hukuku tarafından düzenlenir. Kişi, hukukun temel kavramlarından biridir. Çünkü, hukuk zaten “kişiler” için vardır. Kişinin olmadığı yerde hukuka da gerek yoktur. Ayrıca hak da hukuk düzeninde kişiler için düzenlenmiştir. Nitekim hak, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı yetki olarak tanımlanmaktadır. 6.1.1 Kişi Kavramı Hukukta kişi, haklara ve borçlara sahip olabilen varlıklar olarak tanımlanır. Bu ünite içerisinde göreceğimiz, medeni haklarda yararlanma ehliyeti (hak ehliyeti) ile kişi terimi aynı anlamlara gelmektedir.

Hukuk düzeni; hangi varlıkların kişi kabul edileceğini düzenlemiştir Hukuk düzeni; hangi varlıkların kişi kabul edileceğini düzenlemiştir. Bu anlamda, kişi kabul edilecek varlıklar sadece insanlardan ibaret değildir. Hukuk düzeni tarafından tespit edilmiş ve hukukun aradığı şartlara sahip olan varlıklar kişi olarak kabul edilmektedir. Kişilerin gerçek kişiler ve tüzel kişiler olmak üzere iki çeşidi vardır.  Gerçek kişiler insanlardır. Tüzel kişiler ise hukukun aradığı şartlar çerçevesinde bir araya gelmiş “insan ve mal toplulukları “ olarak tanımlanır. 6.1.2 Kişilik Kavramı  Kişilik kavramı, kişi kavramına göre daha geniş kapsamlıdır. Kişilik, haklara ve borçlara sahip olma gücü yanında, kendi eylem ve işlemleriyle haklara ve borçlara sahip olmayı, kişilik haklarını ve kişisel durumları kapsar. Kişi kavramı, sadece medeni haklardan(kişinin varlığına bağlı ve herkesin sahip olması gereken;konuşma özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, oy verme özgürlüğü, angarya yasağı, kamusal alanda eşitlik... gibi hakları kapsayan haklar bütününe denir) yararlanabilme ehliyetini ifade ederken, kişilik kavramı medeni haklardan yararlanma ehliyeti yanında medeni hakları kullanma ehliyeti ile kişisel haklar ve kişisel durumları kapsayan bir değerler bütünüdür. Kişilik hakları ise, kişilerin maddi, manevi bütünlüğü ve varlıkları üzerinde sahip bulundukları hakları ifade eder. Vücut sağlığı ve bütünlüğü, hürriyeti, şeref ve haysiyeti, fikri faaliyetleri üzerindeki hakları ve mal varlığı kişilik haklarına örnek verilebilir.

6.2. KİŞİLER HUKUKUNUN KAPSAMI Hangi varlıkları kişi olarak kabul edileceği hukuk düzeni tarafından belirlenir. Bu gün modern hukuk düzenleri kişilerin iki çeşidi olduğunu kabul etmektedir. Bunlardan biri gerçek kişiler diğeri ise tüzel kişilerdir. Gerçek kişiler insanlardır. Nitekim medeni kanunumuz kişiler hukukunun birinci kısmını ilk maddesinde “her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içerisinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittir.” (md.8) demek suretiyle bütün insanları hak sahibi yani kişi olarak kabul etmektedir. Hukuk düzeni, gerçek kişiler dışında tüzel kişilere de yer vermiştir. Medeni kanunumuzun tüzel kişilerle ilgili ikinci kısmının birinci maddesinde “başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi ve toplulukları belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları kendileri ile ilgili özel hükümler uyarınca tüzel kişilik kazanırlar.” (MK md.47) demek suretiyle gerçek kişiler dışındaki varlıklara da hukuk düzeni sınırları içerisinde kişi olarak kabul edileceğini belirtmektedir.

6.3. GERÇEK KİŞİLER  6.3.1. Kişiliğin Başlangıcı Medeni kanunumuz kişiliğin başlangıcını 28. maddesinde belirlemiştir. Anılan maddeye göre, “Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar…” Kişiliğin başlangıcı için kanunun aradığı, biri “tam olarak doğmak” ve diğeri “sağ olarak doğmak” şeklinde iki şartı vardır. 1) Tam olarak doğmak: Tam olarak doğmuş olmak şartı, genel olarak çocuğun bütün organları ile birlikte ana rahminden ayrılarak, dünyaya gelmesini ifade eder. Anasının vücudundan ayrılmış olan çocuğun göbeğinin kesilmemiş olması veya çocuğunun eşinin ayrılması gerekmez. 2) Sağ olarak doğmak: Sağ olarak doğmak şartı ise, çocuğun çok kısa bir süre dahi olsa anadan bağımsız yaşamış olmasını ifade eder. Çocuğun anadan bağımsız olarak, bir kez nefes alıp vermesi sağ doğmuş olmak şartı için yeterlidir. Çocuk anasının vücudundan tamamıyla ayrılmış olsa bile, eğer sağ olarak doğmamış ise kişiliğini kazanamaz. 3) Ceninin durumu: Medeni kanunumuzun 28/2. maddesi; “Çocuk hak ehliyetini, sağ olarak doğmak koşuluyla, ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder.” demekle birlikte çocuğun hak ehliyetini çocuğun doğumundan önceki bir andan başlatmaktadır. Bu an, cenin ana rahmine düştüğü andır. Cenin, tam ve sağ doğmuş olmak şartıyla, ana rahmine düştüğü andan itibaren hak ehliyetini kazanır.   Bu hükmün özellikle miras hukuku açısından önemli sonuçları vardır. Böylece eğer mirasçılar arasında bir cenin varsa mirası taksim edilmesi ceninin doğumuna kadar beklenir. Cenin tam ve sağ olarak doğduğu takdirde, kişiliğini doğumdan önce kazanmış olur ve mirasçı olarak atanır.

6.3.2. Kişiliğin Sona Ermesi Kural olarak kişilik ölümle sona erer (M.K. md. 28/I). Ayrıca ölüsü bulunamamakla beraber, öldüğü sanılan ve kişiliği sona erdiren hallerde kanunda düzenlenmiştir. Kişiliği sona erdiren halleri inceleyelim.   1) Ölüm  Ölüm hayatın sona ermesidir. Bu andan itibaren kişilik de sona erer bununla birlikte kişinin sahip olduğu şahıs bağlı hakları da sona erer, mal varlığı hakları ise mirasçılarına geçer. Ölüm ile kişilik sona erer. Kişiliğin sona ermesi ile şahsa bağlı haklar da ortadan kalkar. Örneğin ölen kişinin cesedi bir eşya niteliğine dönüşmez ve hukuki işlemlere konu edilemez. Ancak ölen kişi vasiyet yoluyla cesedinin bilimsel araştırmalarda kullanılmasını arzu etmişse, bu isteği yerine getirilir. Kişinin ölümü ile özel hayatına ve şerefine dair haklar onun adına dava edilemez. Ama açılan bir dava mirasçıları tarafından takip edilebilir.

2) Ölüm Karinesi Bir kişinin öldüğü sonucuna ancak cesedinin bulunması ve cesedin o kişiye ait olduğunun belirlenmesiyle varılır. Fakat bazı durumlarda, olayların içinde olanların, cesedi bulunamadığı halde ölümüne kesin gözle bakılabilir. Örneğin bir uçağın havada veya bir geminin denizde infilak etmesi nedeniyle yolcular uçakla veya gemiyle beraber parçalanır ve cesetleri bulunamaz. Bu gibi durumlar için kanunumuzda ölüm karinesi düzenlenmiştir. MK. md. 31’e göre; “ Bir kimse, ölümüne kesin gözle bakılmayı gerektiren durumlar içinde kaybolursa, cesedi bulunamamış olsa bile gerçekten ölmüş sayılır.” Buna ölüm karinesi denir.  Hakkında ölüm karinesi kararı verilecek kişinin, nüfus kütüğünün ilgili yerine, mahallin en büyük mülki amirinin emriyle ölüm kaydı düşürülebilir. Bununla birlikte her ilgili kişi, bu kişinin ölü veya sağ olduğunun tespitini dava edebilir.

3) Gaiplik Medeni Kanunun 32. maddesinde gaiplik; “Ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir” şeklinde tanımlanmaktadır. bir kimsenin gaipliğine iki halde karar verilebilir. Bunlardan biri, “ölüm tehlikesi içerisinde kaybolma”; bir diğeri ise “uzun zamandan beri haber alınamama”dır. Ancak bu hallerde bile gaiplik kararının alınabilmesi için belli sürelerin geçmesi gerekmektedir. Medeni Kanun 33. maddesinde bu süreler, ölüm tehlikesi içinde kaybolma durumu için en az bir yıl ve uzun zamandır haber alınamama durumunda ise en az beş yıl olarak düzenlenmiştir.

Gaiplik kararı verilmesi ile gaibin şahsa bağlı hakları sona erer, malvarlığı hakları ise ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden itibaren gaibin mirasçısı durumunda bulunanlara o anda kendiliğinden intikal etmiş sayılır. Ancak gaibin terekesi mirasçılara teminat karşılığında teslim edilir. Ancak teminat belirli sürelerle sınırlanmıştır ve gaiplik kararı ölüm tehlikesi içinde kaybolmaktan dolayı verilmişse bu süre 5 yıl, uzun zamandır kendisinden haber alınamama durumunda verilmişse bu süre 15 yıl ve her halde gaibin 100 yaşına varacağı süre içinde gösterilir. Son olarak, gaiplik kararı verildikten sonra, gaip ortaya çıkarsa veya hayatta olduğu anlaşılırsa, gaiplik kararı hükümsüz hale gelir. Bu hususun tespitini, hakkında gaiplik kararı bulunan kimse veya herhangi bir ilgili mahkemeden isteyebilir. Gaiplik kararının hükümsüzleşmesi ile kararın sonuçları ortadan kalkar. Mirasa el koymuş olanlar malları geri vermekle yükümlü olurlar. Gaibin ölümünün kesinleşmesi ile gaiplik kararı hükümsüzleşir.

6.3.3. Kişiliğin Ehliyetleri Kişilik kavramına dahil bulunan unsurlardan biri de “kişiliğin ehliyetleri”dir. Kişiler bakımından biri “hak ehliyeti” (medeni haklardan yararlanma ehliyeti) diğeri ise, “fiil ehliyeti” (medeni hakları kullanma ehliyeti) olmak üzere iki ehliyet söz konusudur. HAK EHLİYETİ Hak ehliyeti ( medeni haklardan yararlanma ehliyeti) haklara ve borçlara sahip olabilme gücüdür. Hak ve borç sahibi olabilme gücüne sahip bulunan varlıklar ise, bugünün hukuk sisteminde “şahıslar”dır. Bu itibarladır ki “hak ehliyeti” ile “ kişi” kavramları aynı anlama gelmektedir. Hak ehliyeti pasiftir. Yani bir kimsenin hak ehliyeti sahip olabilmesi için, bir muamele yapmasına, bir irade açıklamasında bulunmasına gerek yoktur. Gerçek kişiler bakımından sadece “doğmuş olmak” hak ehliyetini kazanmak için yeterlidir. Hatta sağ doğmak şartıyla “cenin“ dahi hak ehliyetine sahiptir.

Hak Ehliyetine Hakim Olan İlkeler Hak ehliyeti ile ilgili iki ilke bulunmaktadır. Bunlar “ genellik” ve “eşitlik” ilkeleridir. a) Genellik ilkesi Bu ilke MK. md.8 hükmünün birinci cümlesinden çıkmaktadır. Gerçekten birinci cümleye göre, “her insanın hak ehliyeti vardır.” O halde, hak ehliyetine sahip olmak bakımından kişi olmak yeterlidir. Diğer bir deyimle, hak ehliyetini kazanabilmenin tek şartı, gerçek kişiler için “ sağ olarak doğmuş olmak”, tüzel kişiler için ise “ kanunun ön gördüğü şekilde kurulmuş olmak” , yani “kişilik kazanmış bulunmak”tır.   b) Eşitlik İlkesi Bu ilkede MK. m.8 hükmünün ikinci cümlesinden çıkmaktadır. Anılan maddeye göre “herkes, hukuk düzeninin sınırları içinde eşittir”. Eşitlik ilkesi gereği olarak, hak ehliyetine sahip olabilmek bakımından kişiler arasında herhangi bir ayırım yapılamaz. Örneğin yerli-yabancı, okumuş-cahil, kadın-erkek, zengin-fakir, reşit-küçük gibi farkların hak ehliyetine sahip olma bakımından bir rolü yoktur. Herkes bu ehliyetten eşit şekilde yararlanır.

7. ÜNİTE: KİŞİLER HUKUKU-II 1- FİİL EHLİYETİ Fiil ehliyeti (medeni hakları kullanma ehliyeti), bir şahsın bizzat kendi işlem ve eylemleriyle kendi lehine haklar, aleyhine borçlar yaratabilme iktidarıdır.  Fiil ehliyeti, daha önce gördüğümüz “hak ehliyeti”nden farklıdır. Hak ehliyetine, her şahıs sahip olduğu halde, fiil ehliyetine herkes sahip olmaz. Çünkü fiil ehliyetine sahip olabilmek için kanun bazı şartlar aramıştır. Bu nedenle, hak ehliyetinin pasif bir ehliyet olmasına karşılık fiil ehliyeti aktif bir ehliyettir.

A-Fiil Ehliyetinin Şartları Fiil ehliyetinin ikisi “olumlu”, birisi ise “olumsuz” olmak üzere üç şartı vardır. Olumlu şartlar, “ayırt etme gücüne sahip olmak ya da temyiz kudretine sahip bulunmak “ ile “ ergin (reşit) olmak”; olumsuz şart ise, “kısıtlı olmamak”tır. 1) Ayırt etme gücü Medeni Kanunumuz ayırt etme gücünü şekilde şöyle tanımlamaktadır: “Yaşının küçüklüğü yüzünden, veya akıl hastalığı, akıl zayışığı, sarhoşluk ve bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” (MK md. 13) Maddenin ifade biçiminden anlaşılacağı üzere ayırt etme gücü; akla uygun biçimde davranma yeteneğidir. O halde, akla uygun biçimde davranma yeteneğine sahip bulunan kişiler, ayırt etme gücüne sahip kabul edilirler.   Ayır etme gücü, fiil ehliyetinin en önemli şartıdır. Zira daha sonra göreceğimiz gibi bir kimse diğer iki şarta sahip olsa bile Ayır etme gücünden yoksun bulunduğu takdirde fiil ehliyetine sahip olamaz, yani “ ehliyetsiz” bir kimse durumundadır. Kanun, ayırt etme gücünün hangi hallerde ortadan kalkacağını 13. maddesinde saymıştır. Bunlar “akıl hastalığı” , “akıl zayışığı” , “yaş küçüklüğü” ve “sarhoşluk”tur. Ancak bu haller örnek olarak verilmiş olup, bunlarla sınırlı değildir. Nitekim maddede bunlara benzer sebeplerden biriyle denmiş olması da bunu göstermektedir.

2) Erginlik  Fiil ehliyetine sahip olabilmek için bir kimsenin kanunun tayin ettiği belli bir yaş sınırını aşmasına, “erginlik ” ya da “reşit olma” bu yaşa da “ergin olma yaşı ” ya da “rüşt yaşı” denir. Bu yaş sınırını aşmış olan kişiler “ergin” olurlar; aşmamış olanlara ise “küçük” denir. a) Normal erginlik: Medeni kanunumuzun 11. maddesi; “Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar” demek suretiyle erginlik yaşını belirlemiştir. Anılan madde de düzenlenen ergin olma durumuna “normal erginlik ” denir b) Erken erginlik: Medeni Kanunumuzun 11. maddesinde normal erginlik düzenlenmiştir. Ancak bazı hallerde bir kimse henüz 18 yaşını bitirmemiş olmasına rağmen ergin sayılabilir ki buna da “erken erginlik” denir. Erken erginlik iki halde söz konusu olur. Bunlardan biri, “evlenme ile erginlik”; diğeri ise, “ yargısal erginlik”dir.

Evlenme ile erginlik: MK. md Evlenme ile erginlik: MK. md. 11/II’ ye göre “evlenme kişiyi ergin kılar”. Buna “evlenme ile erginlik” denir. Evlenme ile erginlik MK.m.124’e göre, erkek ve kadın için onyedi yaşın bitirilmesidir. Erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. Aynı maddenin ikinci cümlesine göre ise; “Hakim olağanüstü durumlarda ve pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir. Olanak bulundukça karardan önce ana ve baba veya vasi dinlenir.” Buna da “olağanüstü evlenme ile erginlik” denir. Evlenmeyle kazanılmış olan erginlik kesindir. Yani bu suretle ergin olmuş bir kimse, evlenmenin ölüm, boşanma gibi sebeplerle sona ermesi halinde tekrar önceki küçük (ergin olmamış) durumuna dönmez.  Yargısal erginlik: Medemi Kanunun 12. maddesi yargısan erginliği düzenlemiştir. Sözü geçen maddeye göre “ Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir.”  Yukarıdaki madde hükmüne göre, bir küçüğün yargısal erginliğine karar verebilmek şu şartların bulunması gerekir:

1) Mahkeme hükmüyle ergin kılınacak küçüğün “ 15 yaşını bitirmiş olması” 2) Yargısal erginliğe karar verilmesi isteminde bulunma, şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğu içindir ki, bu talebin bizzat küçükten gelmesi gerekir. Küçüğün isteği olmadan onun yargısal erginliğine karar vermek mümkün değildir. Bu şart, yargısal erginliğin şartlarından en önemlisidir. 3) Küçüğün yargısal erginliğine karar verilmesi, onun ana ve babanın velayeti altından çıkması sonucunu doğuracağından, kanunumuz burada ana ve babanın rızasını da aramaktadır.

3) Kısıtlı Olmamak   Kısıtlı olmak, kısıtlanmış bulunmak demektir. Kısıtlama kanunun belirttiği sebeplerden birinin varlığı halinde bir kimsenin fiil ehliyetini mahkeme kararıyla sınırlandırılması veya tamamen kaldırılması demektir. Kısıtlama sebeplerinin neler olduğunu MK. md. 405-408’de sayılmıştır. a) Akıl hastalığı veya akıl zayışığı: MK. md. 405’e göre; “Akıl hastalığı veya akıl zayışığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.” b) Savurganlık, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı, kötü yönetim: MK. md. 406’ya göre; Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır. c) Özgürlüğü bağlayıcı ceza: MK. md. 407’ye göre; Bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir cezaya mahkûm olan her ergin kısıtlanır. d) İstek üzerine: MK. md. 408’e göre; Yaşlılığı, sakatlığı, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin kısıtlanmasını isteyebilir.   Yukarı da belirttiğimiz sebeplerden biri yüzünden kısıtlanmış ve kendisine bir vasi tayin edilmiş olan kimseye kısıtlı denir. Bu kimse artık fiil ehliyetine tamamen sahip değildir; onun fiil ehliyeti, kısıtlama sebebinin içeriğine göre ya tamamen kalkmıştır veya sınırlandırılmıştır.

B- Fiil Ehliyetinin İçeriği Fiil ehliyeti kavramına dahil olan çeşitli ehliyetler vardır. “Hukuki işlem ehliyeti” ile “ haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti” fiil ehliyetinin içeriğine dahil olan ehliyetlerdir. 1-Hukuki İşlem Ehliyeti: Hukuki işlem ehliyeti bir kişinin hukuki işlemler yapabilme, hukuki işlemlerle kendi lehine haklar ve aleyhine borçlar yaratabilme iktidarıdır. Hukuki işlemler, taraşarı bakımından “tek taraşı hukuki işlemler “ ve “çok taraşı hukuki işlemler” olmak üzere ikiye ayrılır.  “Tek taraşı hukuki işlemler”, sadece bir tarafın iradesini açılmasıyla meydana gelen hukuki işlemlerdir. Örneğin “vasiyet” tek taraşı bir hukuki işlemdir.

Çok taraşı hukuki işlemler” ise, birden fazla kişinin irade açıklamalarıyla tamam olan hukuki işlemlerdir. Bunların içinde en önemlileri iki tarafın karşılıklı ve birbirlerine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen “sözleşmeler”dir. 2- Haksız Fiillerden Sorumlu Olma Ehliyeti Haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti, bir kişinin hukuka aykırı fiilleriyle başkalarına vermiş olduğu zararları bizzat ödemekle yükümlü tutabilme ehliyetidir. 3- Dava Ehliyeti Dava ehliyeti bir şahsın mahkemelerde davacı veya davalı sıfatıyla usul hukukuna ait işlemleri bizzat yapabilme iktidarıdır.

C- Fiil Ehliyetine Göre Kişiler Fiil ehliyetinin şartlarına sahip olup olmamalarına göre gerçek kişiler; tam ehliyetliler, sınırlı ehliyetliler, sınırlı ehliyetsizler ve tam ehliyetsizler olmak üzere dört kategoriye ayrılır. Tam Ehliyetliler: Tam ehliyetliler kategorisine giren gerçek kişiler fiil ehliyetinin bütün şartlarına sahip bulunan kimselerdir. Tam ehliyetliler fiil ehliyetine dahil bulunan bütün ehliyetlere sahiptirler. O halde, tam ehliyetliler her türlü işlemleri hiç kimsenin iznine ihtiyaç duymaksızın bizzat yapabilirler ve bu suretle de kendi lehlerine haklar ve aleyhlerine borçlar yaratabilirler. Tam ehliyetliler, haksız fiilleriyle başkalarına vermiş oldukları zararlardan bizzat sorumludurlar. Bu kişilerin aynı zamanda dava ehliyetleri de mevcut olduğundan mahkemelerde davacı ve davalı sıfatıyla bulunup her türlü usul hukuku işlemlerini de bizzat yapmaları mümkündür.

b- Sınırlı Ehliyetliler Sınırlı ehliyetliler, aslında tam ehliyetli oldukları halde bazı sebeplerden dolayı ehliyetleri belli konularda sınırlandırılmış bulunan kişilerdir. Sınırlı ehliyetliler kategorisine giren kişiler kendilerine kanunu müşavir tayin edilmiş olan kişilerdir. Kendilerine kanuni müşavir tayin edilmiş olanlar, kısıtlanmaları için yeterli bir sebep bulunmamakla beraber, fiil ehliyetlerini kısmen sınırlandırılması kendi menfaatleri gereği olan ergin kişilerdir. Bu gibi kişilere kanunda sayılmış olan önemli hukuki işlemler de oyu alınmak üzere bir “kanunu müşavir” tayin olunur.

c) Sınırlı Ehliyetsizler Sınırlı ehliyetsizler fiil ehliyetinin en önemli şartı olan ayırt etme gücüne sahiptirler. Fakat bunlardan bir kısmı reşit değildir bir kısmı ise kısıtlıdır. Sınırlı ehliyetsizlerin hukuki durumunu hukuki işlem ehliyeti, haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti ve dava ehliyeti bakımından ayrı ayrı inceleyelim: A. Hukuki işlem ehliyeti bakımından:   Sınırlı ehliyetsizlerin hukuki işlem ehliyeti bakımından durumlarını dört halde ayrı ayrı incelemek gerekir. I) Kendi başlarına yapamayacakları işlemler Sınırlı ehliyetsizler satım, kira istisna sözleşmeleri ile kendilerini borç altına sokan işlemleri bizzat yapamazlar. Kural olarak bu gibi hukuki işlemler sınırlı ehliyetsizler adına “yasal temsilcileri” tarafından yapılır. Yasal temsilciler veli veya vasi’dir. Sınırlı ehliyetsizler bu gibi işlemleri ancak yasal temsilcilerinin rızasıyla yapabilirler. Sınırlı ehliyetsiz, kendisini borç altına sokan hukuki işlemleri yasal temsilcileri izni olmadan yaparsa bu işlemler “tek taraşı bağlamazlık” yaptırımına tabi olurlar; yani karşı taraf bu işlemlerle bağlı olduğu halde sınırlı ehliyetsiz bağlı değildir. Bu işlemleri sınırlı ehliyetsizi de bağlışlayabilmesi için yasal temsilcilerinin sonradan rızasını beyan etmesi gerekir.