SADETTİN UYSAL SOMA ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ EDEBİYAT ÖĞRT.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Advertisements

RUBAİ.
AHMET YESEVİ ve DİVAN-I HİKMET
SÜLEYMAN CURA İLKÖĞRETİM OKULU
İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI
Rumeysa Ukuş Hale Karabulut Ebru Ergen
YAZILI EDEBİYAT Türklerin GÖKTÜRK alfabesini kullanmasıyla başlayan dönemdir. Daha eskilere ait maalesef herhangi bir eserimiz yoktur. Tarihi bilinen en.
İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI (..?-11.yy.)
Dİnİ tasavvuFİ Türk şİİRİ İslamiyet‘in temel ilkelerine dayanarak nefsi arıtıp, ahlâkı güzelleştirerek dini yaşama ve bu yolla allah'a ulaşma düşüncesine.
1 ) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
İSLAMYET ÖNCESİ VE İSLAMİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
ANLATMAYA BAĞLI EDEBİ METİNLER
TÜRK HALK EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ.
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATINDA ŞİİR
DESTAN, HALK HİKAYESİ, MESNEVİ
DESTAN, HALK HİKAYESİ, MESNEVİ
DİVAN EDEBİYATI NAZIM ŞEKİLLERİ
Orhun abideleri / göktürk yazıtları
9. Sınıf Türk Edebiyatı 24-28/02/2014 HALK HİKAYELERİ.
İSLAMİYET  ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI (GEÇİŞ DÖNEMİ EDEBİYATI ) ( yy)
DESTAN NEDİR? Destan bir ulusun yaşamını yakından ilgilendiren savaş, göç, yıkım , felaket , yangın … gibi tarih ve toplum olaylarının çerçevesi içinde.
Türklerin İslam Medeniyetine Katkıları
BİYOGRAFİ Sanatta, bilimde, politikada veya başka alanlarda tanınmış kişilerin yaşamlarını anlatan yazı türüne biyografi (yaşam öyküsü) denir. "Biyografi"
MİT-(MİTOLOJİNİN KISALTMASI)
Olay çevresinde oluşan metinler DESTAN
Hazırlayan Muhammed ARTUNÇ
İÇİNDEKİLER Orhun Yazıtları Göktürk (Orhun-Köktürk) Yazıtları
ÖMER NASUHİ BİLMEN A.İ.H.L SENANUR BEKTAŞ 10/E ARSLAN KÖSE.
İslami Dönemde İlk Dil ve Edebiyat Ürünleri
TÜRK EDEBİYATI.
EDEBİYAT PERFORMANS ÖDEVİ
ÖMER NASUHİ BİLMEN A.İ.H.L SENANUR BEKTAŞ 10/E ARSLAN KÖSE.
TARİHİ RİSK! İLK TÜRK DEVLETLERİ.
Bu kavramlardan oluşan bir paragraf
GEZİ YAZISI GEZİ YAZISI.
EDEBİYAT PERFORMANS ÖDEVİ DESTAN DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
13 VE 14.YÜZYILDA ANADOLU’DA GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI
Hazırlayan Leyla DENİZ. Dilde biri nazım diğeri nesir olmak üzere iki anlatım biçimi vardır. Nazım, ölçülü ve uyaklı anlatım biçimidir. Manzume: Ölçü.
DESTAN.
Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri
TASAVVUF NEDİR? İslamiyet'in temel ilkelerine dayanarak nefsi arıtıp, ahlâkı güzelleştirerek dini yaşama ve bu yolla Allah'a ulaşma düşüncesine tasavvuf.
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
Erbaa | 2009 DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ Erbaa | 2009.
İSLAMÎ DÖNEMİN İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
ESKİ TÜRK DESTANLARI.
BEYŞEHİR MESLEKİ TEKNİK VE ANADOLU LİSESİ İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN
ERBAA SINAV DERGİSİ DERSHANESİ. 1. SORU İstanbullu Hoca olarak da anılan Reşit Efendi hangi romanın kahramanıdır?
D İ VAN-I H İ KMET EDEBıYAT PROJE ÖDEVI. DIVAN- ı HIKMET NEDIR ? K ı SACA TAN ı YAL ı M -> Ahmed Yesevi’nin söyledigi “hikmet” adlı siirleri bir araya.
Turklerin İslam dinini kabul etmelerinden sonra, halk arasında İslam öncesi Türk edebiyatı geleneğinin sürdürülmesiyle gelişen edebiyat türüdür. Türklerin.
DİNİ TASAVVUFİ HALK ŞİİRİ
Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi
HALK EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ
Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme almıştır. Sonraki yıllarda.
YGS PRATİK TARİH DERS NOTLARI -1-.
ÂŞIK TARZI HALK ŞİİRİ.
Kültürümüzde Hz. Muhammed Sevgisi
   Halk edebiyatı -Halk edebiyatı adı üzerinde halkın yaşayışı,hayata bakışı,edebi zevkini yansıtan bir edebiyattır.
Altı adet Göktürk Kitabesi vardır. Ama bunlardan üç tanesi önemlidir. Bunlar; 1. KÜLTİGİN KİTABESİ(ABİDESİ) 2. BİLGE KAĞAN KİTABESİ(ABİDESİ) 3. TONYUKUK.
TANZİMAT EDEBİYATI’NIN OLUŞUMU
Aşağıda verilen bilgileri (dönem / ulus – destan) eşleştiriniz.
Edebiyat,sanat,siyaset,ticaret,spor gibi alanlarda başarılı olan; insanlık adına faydalı işlerde bulunan insanların hayatlarının.
 Divan edebiyatı, Türklerin İslamiyet’i kabulünden sonra meydana gelen yazılı edebiyattır. Arap ve Fars edebiyatı etkisi altında gelişmiştir. Bu etki,
YAHYA KEMAL BEYATLI ( ). Selanik’te yaşadığı yıllarda şiire başlamış, sonraları Agah Kemal takma adıyla Servet-i Fünun’u destekleyen yazılar kaleme.
DESTAN NEDİR? Destan bir ulusun yaşamını yakından ilgilendiren savaş, göç, yıkım , felaket , yangın … gibi tarih ve toplum olaylarının çerçevesi içinde.
DESTAN NEDİR? Destan bir ulusun yaşamını yakından ilgilendiren savaş, göç, yıkım , felaket , yangın … gibi tarih ve toplum olaylarının çerçevesi içinde.
TÜRKLERDE YAZI.
BİYOGRAFİ Sanatta, bilimde, politikada veya başka alanlarda tanınmış kişilerin yaşamlarını anlatan yazı türüne biyografi (yaşam öyküsü) denir. "Biyografi"
DESTAN 1. Deniz Hoca Youtube Kanalı ⇒
ANONİM HALK EDEBİYATI Anonım halk edebiyatı, ilk söyleyeni unutulan ağızdan ağıza aktarılak, halkın ortak malı olmuş bır edebiyattır. Anonim edebiyat ürünleri,
DESTAN NEDİR? Destan bir ulusun yaşamını yakından ilgilendiren savaş, göç, yıkım , felaket , yangın … gibi tarih ve toplum olaylarının çerçevesi içinde.
Sunum transkripti:

SADETTİN UYSAL SOMA ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ EDEBİYAT ÖĞRT. TÜRK EDEBİYATI TARİHİ SADETTİN UYSAL SOMA ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ EDEBİYAT ÖĞRT.

TÜRK EDEBİYATININ DEVRELERİ İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı A- Sözlü Dönem Türk Edebiyatı (…- 8.yy.) B- Yazılı Dönem Türk Edebiyatı (8.yy.-11.yy.) İslami Dönem Türk Edebiyatı(11.yy.-1860) A- İlk İslami Türk Edebiyatı Eserleri B- Divan Edebiyatı C- Halk Edebiyatı (1.Anonim Halk Edebiyatı, 2.Aşık Edebiyatı,3.Tekke (Tasavvuf) Edebiyatı Batı Kültürü Etkisindeki Türk Edebiyatı A- Tanzimat Edebiyatı(1860-1895) B- Servet-i Fünun Edebiyatı (Edebiyat-ı Cedide) (1895-1901) C- Fecr-i Ati Edebiyatı (1909-1911) D-Milli Edebiyat Akımı (1911-1923) E-Milli Mücadele Dönemi Edebiyatı F-Beş Hececiler G- Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı (1923-…) (1. Yedi Meşaleciler, 2.-Garipçiler( l.Yeni Hareketi), 3. İkinci Yeni Hareketi, 4. Hisarcılar, 5. Toplumsal Gerçekçiler )

İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı A-SÖZLÜ DÖNEM(Destanlar Dönemi): Türklerin yazıyı henüz kullanmadıkları dönemde oluşmuş bir edebiyattır. Yazı olmadığı için bu dönemde sadece şiirle ilgili ürünler vardır. Olağanüstü olayları anlatan destanlar bu dönemin en önemli ürünleridir.

Özellikleri: . Sözlü edebiyat ürünleri din törenlerinde doğmuş, din dışı törenlerde gelişmiştir. . Şiir söyleyen kişilere “ozan”, “kam” , ”baksı” , “şaman” gibi adlar verilmiştir. .Şairler,şiirlerini “kopuz” adı verilen saz eşliğinde söyler. . Dini törenlerde söylenen şiirlere “yır” adı verilir.Şiirler hece ölçüsüyle söylenmiştir. . Kafiye olarak genelde yarım kafiye kullanılmıştır.Kafiye düzeni (abab-cccb-dddb….) biçimindedir.

Şiirlerde yalın bir dil kullanılmıştır; dil, yabancı etkilerden uzaktır. Şiirlerde kullanılan nazım biçimi dörtlüktür. Şiirler “sığır”,”şölen”,”yuğ” denilen törenlerde söylenmiştir. Sözlü dönemin başlıca edebiyat ürünleri: koşuklar, destanlar, savlar ve sagulardır. Tabiatla iç içe oldukları için sanatçılar benzetmelerde tabiattan yararlanmışlardır. İşlenen konular; doğa sevgisi, yaşama sevinci, savaş ve kahramanlık, ölüm acıları, sevgi vb. Bu dönemin tüm ürünleri anonim özellikler taşır.

Sığır: Sürek avının bereketli olması için ava çıkmadan önce yapılan bir törendir. Şölen: Öküz avından sonra düzenlenen bir ziyafet törenidir. Yuğ: Çok sevilen bir kişinin ölümü üzerine düzenlenen cenaze törenidir.

SÖZLÜ DÖNEM EDEBİYAT ÜRÜNLERİ Koşuk: Genellikle yiğitlik,aşk ve doğa sevgisini işleyen, hece ölçüsüyle ve dörtlükler halinde söylenen şiirlerdir. Sığır ve şölen törenlerinde söylenirdi. Kafiye düzeni aaab-cccb-dddb… şeklindedir. İlk koşuk örneklerine Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugati’t-Türk adlı eserinde rastlanır. Halk edebiyatındaki karşılığı ‘’koşma’’, Divan edebiyatındaki karşılığı ‘’gazel’’dir.

Sagu: Eski Türklerde, ölenler için düzenlenen “yuğ” törenlerinde söylenen şiirlerdir. Sagular, ağıt ve mersiye türlerinin ilk örnekleri sayılabilir. Sagularda sadece ölenler için duyulan ıstıraplar değil; ölenin kahramanlıkları, cömertliği ve iyilikleri de dile getirilir. Bu yönü ile sagular destan türünün devamı gibidir. Nazım biçimi, kafiye düzeni ve hece ölçüsü bakımından koşuğa benzerler.(Sagular aslında birer koşuktur. İşledikleri konular bakımından koşuklardan ayrılır.) Halk edebiyatındaki karşılığı “ağıt” ; Divan edebiyatındaki karşılığı ise “mersiye” dir.

Sav: Eski Türklerde söylenen atasözleridir. Anonim özellik taşırlar. Savların bir gerçek anlamı , bir de yan anlamı vardır. Gerçek ( sözlük )anlamı açıktır. Savlarda verilmek istenen mesaj; ikinci (yan) anlamda gizlidir.

Destan: Tarihin bilinmeyen dönemlerinde bir milleti derinden etkileyen savaş, kahramanlık, göç, kıtlık,doğal afetler gibi olayların ağızdan ağıza; nesilden nesile aktarılarak oluşmuş uzun manzum eserlere denir.

Destanların Özellikleri: Destanlar anonimdir,halkın ortak belleğinin belli bir ulusun özelliklerini yansıtır. Genellikle manzum,şiir şeklindedir. Az olmakla beraber nazım-nesir karışık olan destanlar da vardır.Ancak bazı destanlar, manzum şekli unutularak günümüze nesir halinde ulaşmıştır. Destanlarda olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir.Bu olaylar toplumun, halkın hafızasında önemli iz bırakmış olaylardır.

Destan kişileri, beden yapısı ve karakter özellikleri bakımından hem olağan hem de olağanüstü özellikler taşır. Destanlarda anlatılan olayların zamanı ve meydana geldiği yerler aşağı yukarı bellidir. Dize sayıları sınırsızdır. ( Manas Destanı 400000 dizedir. ) Destanlarda daha çok “kahramanlık, yiğitlik, dostluk, aşk, ölüm, yurt sevgisi vb.” konular işlenir. Bazı rakam ve nesneler kutsaldır.

Destanların Oluşum Evreleri Doğal destan 3 aşamada oluşur: Doğuş Safhası : Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihi ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevi kahramanlar görülür. Yayılma Safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır.Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesile geçer. Derleme (Yazıya Geçirme) Safhası: Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün halinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir.Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.

Oluşumuna Göre Destan Türleri Oluşumuna göre destanlar ikiye ayrılır: 1. Doğal destan, 2. Yapma ( suni ) destan. 1. DOĞAL DESTAN : Çok eski dönemlerde milletin vicdanında derin izler bırakan bir tarih ya da toplum olayının yine o devirlerde milli bir ozan ya da çeşitli saz şairleri tarafından söylenen destanlardır.

Dünyanın Başlıca Doğal Destanları Sümer destanı : Gılgamış. Yunan destanları : İlyada ve Odissea. İran destanı : Şehname. Fin destanı : Kalevala. Hint destanları : Mahabharata ve Ramayana. Alman destanı : Nibelungen. İngiliz destanı : Boewulf. Rus destanı : İgor. İspanyol destanı : Le Cid. Fransız destanı : Chansen de Röland. Japon destanı : Şinto.

2.YAPMA DESTAN: Yeni ve yakın çağlarda, herhangi bir tarih olayının bir ozan tarafından destan kurallarına uygun olarak yazılmış destandır. Bunlar, bireysel yaratıma dayanan, sanatsal amaçlı destanlardır. Yapma destanlarda,toplumsal katkının yeri yoktur.

Dünyanın Başlıca Yapma Destanları Latin edebiyatı: Aeneis ( Vergilius ). Fransız edebiyatı: Henriade ( Voltaire ). Portekiz edebiyatı: Os Lusiadas ( Camoens ). İngiliz edebiyatı: Kaybolmuş Cennet (John Milton). İtalyan edebiyatı: Kurtarılmış Kudüs ( Tasso ) İtalyan edebiyatı: Çılgın Orlando ( Ariosto ) İtalyan edebiyatı: İlahi Komedya ( Dante ).

Türk Edebiyatında Yapma Destan Kuvay-ı Milliye Destanı : Nazım Hikmet Üç Şehitler Destanı : Fazıl Hüsnü Dağlarca Çanakkale Destanı: Mehmet Akif Ersoy Satuk Buğra Han Destanı Cengiz-name Timur ve Edige Destanları Seyid Battal Gazi Destanı Danişmend Gazi Destanı Köroğlu Destanı Genç Osman Destanı ( Kayıkçı Kul Mustafa ) Selçukname (Yazıcıoğlu Ali)

İlk Türk Destanları 1.Altay - Yakut Yaradılış Destanı 2.Sakalar Dönemi a.Alp Er Tunga Destanı b.Şu Destanı 3.Hun Dönemi Oğuz Kağan Destanı 4.Köktürk Dönemi a.Bozkurt Destanı b.Ergenekon Destanı 5.Siyenpi Destanı 6.Uygur Dönemi a. Türeyiş Destanı b. Göç Destanı c.Mani Dininin Kabulü Destanı

İslamiyetin Kabulünden Sonraki Türk Destanları : 1.Karahanlı Dönemi Satuk Buğra Han Destanı 2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi Manas 3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi Cengiz-name 4.Tatar-Kırım Timur ve Edige Destanları 5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri a. Seyyid Battal Gazi Destanı b. Danişmend Gazi Destanı c.Köroğlu Destanı d.Genç Osman Destanı ( Kayıkçı Kul Mustafa )

İslamiyet Öncesi Türk destanları şunlardır: Yaratılış Destanı: Türk ulusunun, evrenin nasıl var olduğu üstüne düşünüşünü,inanışını ve buluşlarını efsanevi bir biçimde anlatır. Bu destanın, Türk boylarından hangisine ait olduğu bilinmemektedir. W.Radloff tarafından 19.yy.da Altay Türklerinden derlenmiştir.

Saka destanları: 1. Alp Er Tunga Destanı: Bu destan Saka Türklerinin komutanı olan Alp Er Tunga(?- mö.624) nın İranlılarla yaptığı savaşlar anlatılır. Destanda Alp Er Tunga’nın kahramanlıkları, başarıları ve ölümünden duyulan acı dile getirilmiştir. Alp Er Tunga destanının metinlerine İran destanı Şehname’de ve Divan-ı Lugati’t-Türk’te rastlanmıştır. Şehname’de Alp Er Tunga’dan “Efrasiyab” diye bahsedilir. 2. Şu Destanı: Saka Türkleri hükümdarı Şu’nun Makedonya hükümdarı İskender’e karşı verdiği mücadeleler (mö.330) anlatılır. Destanın aslı bulunamamıştır. Destanla ilgili bilgileri Divan-ı Lugati’t-Türk’te bulmaktayız

Hun-Oğuz Destanları: 1. Attila Destanı: Avrupa Hun hükümdarı Attila’nın yaptığı savaşları ve gösterdiği kahramanlıkları anlatmaktadır. 2. Oğuz Kağan Destanı: Bu destanda Hun hükümdarı Oğuz Kağan (Mete mö.209-mö.174)’ın Orta Asya’daTürk birliğini kurması anlatılır. Destanın Uygur yazısıyla yazılmış bir kopyası Paris’tedir.

Göktürk Destanları: 1. Bozkurt Destanı: Göktürklerin dişi bir kurttan nasıl türediklerini ve çoğaldıklarını anlatır. Bu destanla ilgili bilgiler Çin kaynaklarından alınmıştır. 2. Ergenekon Destanı: Bu destanda Göktürklerin Ergenekon denilen bir yere sığınmaları, orada 400 yıl oturup çoğalmaları, sonra da demir bir dağı delerek oradan çıkmaları ve büyük bir devlet kurmaları(ms.552) anlatılır. Destan, 13.yy.da Moğol tarihçi Reşidüddin tarafından yazıya geçirilmiştir.

Uygur Destanları: 1. Türeyiş Destanı (Dokuz Oğuz – On Uygur Destanı): Uygurların bir kurttan nasıl türedikleri ve çoğaldıkları anlatılır. 2. Göç Destanı: Uygurların Kırgız baskılarına dayanamayarak Doğu Türkistan’a göç edişleri (ms.840) anlatılmıştır.

Satuk Buğra Han Destanı: Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han X. yüzyılda islâmiyeti resmen devlet dini olarak kabul etmiştir. İslâmiyetten sonra ilk teşekkül eden destan da bu hükümdarın İslâmiyet’i kabul ve yaymak için yaptığı mücadelelerin efsanelerle zenginleştirilerek anlatımıyla doğmuştur.

Manas Destanı: Kırgız Türkleri arasında doğan Manas destanı Kazak-Kırgız Türk kültür dâiresi içinde bugün de bütün canlılığı ile yaşamaktadır. Bu destanın XI. veya XII. yüzyıllarda meydana geldiği düşünülmektedir. Destanın kahramanı Manas da, Oğuz Kağan destanının İslâmî rivayetindeki ve Satuk Buğra Han gibi İslâmiyeti yaymak için mücadele eden bir kahramandır. Böyle olmakla beraber Manas destanında İslâmiyet öncesi Türk kültür , inanç ve kabullerinin tamamını görmek mümkündür. Bazı varyantları 4oo.ooo mısra olan Manas destanı Türk-Bozkır medeniyetinin Kazak -Kırgız dâiresinin kültür belgeseli niteliğindedir. Dünyanın en uzun destanıdır.

Cengiz-name: Ortaasya'da yaşayan Türk boyları arasında XIII. yüzyılda doğup gelişmiştir. Cengiznâme Moğol hükümdarı Cengiz'in hayatı, kişiliği ve fetihleri ile ilgili olarak Cengiz'in oğulları tarafından idare edilen Türkler tarafından meydana getirilmiştir. Orta Asya'da yaşayan Türkler özellikle de Başkurd, Kazak ve Kırgız Türkleri, Cengiz destanını çok severek günümüze kadar yaşatmışlardır.

Cengiz-nâme'de, Cengiz bir Türk kahramanı olarak kabul edilmekte ve hikâye Türk tarihi gibi anlatılmaktadır. Cengiz, Uygur Türeyiş destanının kahramanları gibi gün ışığı ile Kurt-Tanrı'nın çocuğu olarak doğar. Cengiz-nâme, Moğol Hanlarının destanî tarihi olarak kabul edildiğinden tarih araştırıcılarının da dikkatini çekmiştir. XVII. yüzyılda Orta Asya Türkçesinin değerli yazarı Ebü'l Gâzi Bahadır Han, “Şecere-i Türk" adlı eserinde "Cengiz-Nâme"nin 7 varyantını tesbit ettiğini söylemektedir.

Timur ve Edige Destanları: Bu destanda XIII. yüzyılda Hazar denizi kıyısında kurulan Altınordu Hanlığının XV. yüzyılda Timurlular tarafından yıkılışı anlatılmaktadır. Destanın adı, Altınordu Hanı ve bu destanın kahramanı Edige Mirza Bahadır'a atfen verilmiştir. Edige Mirza Bahadır'ın devletini ayakta tutabilmek için yaptığı büyük mücadeleler, ölümünden sonra XV. yüzyılda destan haline getirilmiştir. 1820'yılından itibaren yazıya geçirilen Edige destanının Kazak-Kırgız, Kırım, Nogay, Türkmen, Kara Kalpak, Başkırt olmak üzere altı rivâyeti tesbit edilmiştir.

Seyyid Battal Gazi Destanı: Bu destanın kahramanı Türkler arasında Battal Gâzi adıyla benimsenmiş bir Arap savaşcısıdır. Asıl destan, VIII. yüzyılda, Emevî'lerin Hristıyanlarla yaptıkları savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş olan Abdullah isimli bir kişiyle ilgili olarak doğmuştur. Battal Arapça kahraman demektir, Battal Gâzi, Arap kahramanına verilen unvanlardır. Türklerin Müslüman olmalarından sonra Battal Gâzi destan tipi Türkleştirilmiş önceki destan epizotlarıyla zenginleştirilmiş ve anlatım geleneği içine alınmıştır.

XII. ve XIII. yüzyıllarda Battal-Nâme adı ile ve nesir biçiminde yazıya geçirilmiştir. Hikâyeci âşıkların repertuarlarında da yer almıştır.Seyyid Battal adıyla da anılan bu kahraman hem çok bilgili, çok dindar ve cömerttir. Müslümünlığı yaymak için yaptığı mücadelelerde insanların yanında büyücü, cadı ve dev gibi olağanüstü güçlerle de savaşır. “Aşkar Devzâde" isimli atı da kendisi gibi kahramandır.

Danişmend Gazi Destanı: Anadolu’nun fethini ve bu mücadelenin kahramanlarını anlatan, X11. yüzyılda sözlü olarak şekillenen X111. yüzyılda yazıya geçirilen İslâmî Türk destanıdır. Danişmendnâme'de hikâye edilen olayların tarihi gerçeklere uygunluğu, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri olmalarından, Anadolu coğrafyasının gerçek isimleriyle anılmasından dolayı, Danişmendnâme, uzun süre tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.

Köroğlu Destanı: Köroğlu metni destan adıyla anılmakla ve bazı destanî niteliklere de sahib olmakla birlikte XX. yüzyılda Anadolu'dan derlenen örnekleri daha çok halk hikâyesi geleneğine yakındır. Bazı kökleri Orta Asya ve Kafkaslara bağlansa da esas biçimi Anadolu’da oluşturulmuş bir destandır. Acımasız Bolu Beyi’ne karşı Köroğlu’nun verdiği mücadeleler işlenir. Destanın Anadolu, Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan’da söylenmiş 24 ayrı biçimi vardır. Bunların her biri değişik şairlerce söylenmiştir. 16.yy.ın yazılı kaynaklarına göre Köroğlu’nun asıl adı Ruşen’dir.

YAZILI DÖNEM TÜRK EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ: Yazılı Türk edebiyatı 8. yy.da başlar.10.yy.a kadar devam eder. Türklerin en eski yazılı eserleri 6.yy.a ait olan Yenisey Yazıtları’dır;ancak okunamadığı için belge niteliği taşımazlar. Bu bakımdan Türk tarihi ve edebiyatının ilk yazılı ürünleri Göktürk Yazıtları’dır.

Dönem ürünleri Göktürkçe ve Uygurca ile verilmiştir. Hem halk diline dayalı bir anlatım ( Tonyukuk Anıtı), hem de sanatlı bir söylev diliyle yapılan anlatım (Kültigin ve Bilge Kağan anıtları) kullanılmıştır. Hem dini hem de din dışı ürünler verilmiştir. Bazı atasözleri ve destanlar ( Oğuz Kağan Destanı) bu dönemde yazıya geçirilmiştir.

Şiirlerde hece ölçüsü ve dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Göktürkçe ile ortaya konan ürünlerde dil, yabancı etkilerden uzaktır.Uygurca eserlerde ise yabancı etkiler görülür. “Bağımsızlık, yurt ve millet sevgisi, komşularla olan ilişkiler” anlatılmıştır. Anlatımda bir içtenlik ve açıklık vardır. Dolambaçlı yollara kaçılmamıştır. Bu dönemi Göktürk edebiyatı ve Uygur edebiyatı olmak üzere iki bölümde inceleyebiliriz:

A-GÖKTÜRK EDEBİYATI Bu devrin ele geçen yazılı metinleri daha çok mezar taşlarıdır. Bunlardan başka dikili taşlar, aynalar, paralar ve kâğıt üzerine yazılmış metinler de vardır. Ancak Göktürk devrinin ele alınan ve gerçekten edebî ve tarihî değer taşıyan metinleri Orhun Âbideleri’dir. Orhun Irmağının eski yatağı ile Koşu Çaydam Gölü havâlisinde olan ve Göktürk tarihini aydınlatan bu kitabeler Tonyukuk, Kültigin ve Bilge Kağan adına dikilmişlerdir. İlteriş Kağan ile Kapagan Han zamanında baş vezir ve büyük devlet müşaviri olan Tonyukuk’un adına dikilen kitabe, Tonyukuk Yazıtı olarak adlandırılmıştır.

Tonyukuk Yazıtı, 720 tarihlerine doğru, ölümünden önce, kendisi tarafından yazdırılmış bir âbidedir. Âbide’de İlteriş ile Kapagan Kağan devirlerinde devletin durumu anlatılmış ve bazı öğütler verilmiştir. Bilge Kağan’ın da kayınbabası olan Bilge Tonyukuk, bu itibarla Türk tarihini ilk defa kaleme almış ve edebiyatımızda tarih şuurunun hakim olduğu bir hâtırât da yazmıştır.

Kültigin Yazıtı, bu devir edebiyatının ikinci mühim eseri durumundadır. 20 günde yazılan bu âbide, 732 yılında dikilmiştir. Kültigin adına yazılan âbidedeki sözler, Bilge Kağan ağzından verilmiş ve ikinci Türk tarihçisi Yulug (Yollug) Tigin tarafından yazılmıştır. Bilge Kağan Yazıtı’na gelince, bu âbide, Göktürk Kitabeleri içinde en mühim mevkii işgal eder. Yulug Tigin tarafından yazılan ve 735 tarihinde dikilen Bilge Kağan Yazıtı, kısa cümlelerle yazılmıştır.

Bilhassa tekrir sanatını ihtiva etmekte; tarih, dil ve edebiyat bakımından üstün bir değere sahip bulunmaktadır. Bu âbidelerde Türkçenin bir hayli işlenmiş olduğu görülmektedir. Âbideleri ilk defa Danimarkalı Wilhelm Thomsen, 1893 yılında okumuş, ondan iki yıl sonra 1895’te de aslen bir Alman olan meşhur Rus araştırmacısı Wilhelm Radloff çözmüştür.

Her iki araştırmacı da yazının okunmasında, âbidelerdeki Çince tercümeden faydalanmışlardır. Bizde ise ilk olarak Necib Asım, daha sonra Hüseyin Nâmık Orkun, Nihal Atsız, Talat Tekin, Osman Nedim Tuna, Osman Fikri Sertkaya ve Prof. Dr. Muharrem Ergin, âbideler üzerinde çalışmalar yapmışlar ve gerek dil incelemesi, gerekse metin neşri olmak üzere yayınlarda bulunmuşlardır.

GÖKTÜRK YAZITLARININ ÖZELLİKLERİ Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleridir. Yazıtlarda, dağılan Göktürklerin, Bilge Kağan ve kardeşi Kültigin tarafından bir araya getirilişi ve Göktürk devletinin yeniden kuruluşu anlatılmaktadır. Anıtların yazarı Yuluğ(Yollug) Tigin’ dir.

Dil, yabancı etkilerden uzak ve yalın bir Türkçedir. Yazıtlarda yer yer gerçekçi bir tarih dili, yer yer eleştiri cümleleri, yer yer de güçlü bir söylev dili kullanılmıştır. Yazıtlarda, Türk ulusunun benliğini unutmaması ve birlik olması gerektiği, düşmanların tatlı sözlerine ve hediyelerine aldanmayıp uyanık olması gerektiği vurgulanmıştır.

Yazıtların varlığından ilk kez, 13. yy Yazıtların varlığından ilk kez, 13.yy.da İlhanlı dönemi tarihçisi Cüveyni “Tarih-i Cihan-Güşa” adlı eserinde bahsetmiştir. Orhun yazıtlarını, bilim dünyasına ilk kez, İsveçli bir subay olan Strahlanberg tanıtmıştır. Anıtlar üzerindeki yazıları ise ilk kez Danimarkalı bilgin Thomsen 1893’te okumuştur. Yazıtların tamamının okunması 1922’de tamamlanabilmiştir.

B-UYGUR EDEBİYATI Göktürk Devleti'nin yıkılışından sonra idareyi ellerine alan Uygurlar devrinde Türk Edebiyatı, eskiye nispetle gelişme göstermiş ve birçok mevzuda eserler yazılmıştır. İlk devri 745-840 yıllarında olmak üzere iki kısımda ele alınan Uygur devri dil yadigârları, bir hayli zenginlik gösterir. Bu metinler, Uygurların mensup olduğu dinlere göre; 1. Mani, 2. Burkan (Buda) 3. İslâm muhiti eserleri olmak üzere üç kısımda ele alınabilir.

Bu devirde Türk Edebiyatında; koşug, kojang “şarkı, türkü,koşma,” taşkut “beyit”, takmak “türkü, bulmaca”; ır, yır “şarkıcı”, küg “aheng”, şlok, soluka “manzume”, padak “mısra”; kavi, kavya “şiir”, baş, başik “ilâhi” gibi bir kısmı Sanskritçe'den alınmış edebî terimleri de görmek mümkündür. Bundan başka Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Sınku Seli Tutung, Ki-Ki, Pratyaya-Şiri, Asıg Tutung, Çisuya Tutung, Kalım Keyşi, Çuçu ve Yusuf Has Hacib gibi şairler, eserleriyle görülürler. Bunlardan son ikisi İslâmî devirdeki Türk edebiyatı içine girmektedir. Çuçu adındaki şaire, Kaşgarlı Mahmud, Dîvânü Lügâti’t-Türk adlı eserinde yer vermiştir.

9. ve 10.yüzyıllarla 11. yüzyılın ilk yarısını içine alan Uygur Türk Edebiyatı da, yazıtlara yer vermiştir. Bunlardan ilki, Uygurların ikinci hükümdarı Moyuncur adına dikilmiştir. Moğolistan’ın Şine Usu Gölü civarında bulunan yazıt, Kutlug Bilge Kül ve Moyunçur devirlerinden bahsetmektedir. 8. yüzıla ait olan bu yazıt, daha çok Şine Usu adıyla anılmıştır.

Maniheizm'in kabulüyle Maniheist olan Soğdların yazısı alınmış, fakat Göktürk yazısı az da olsa kullanılmıştır. İkinci bir sebep, 840 yılından sonra Uygurlar, yerleşik bir medeniyete geçmişlerdir. Dil, gerek sentaks bakımından, gerekse yabancı kelimelere açıldıkları için, bozulmuş ve açıklığını kaybetmiştir. Bu devirde Nesturiliğe ait metinler de olmakla birlikte, daha çok Budizm ve Maniheizm dinlerine ait eserler ağır basarlar.

Bu kitabe de dil ve yazı bakımından Göktürk Âbidelerine benzemektedir. Eser, Ramstedt ve Hüseyin Nâmık Orkun tarafından neşredilmiştir. Uygurların ikinci devresinde ortaya konan eserlerde, mühim değişiklikler görülür. Her şeyden önce Göktürk yazısı bırakılmış, Soğd alfabesiyle eserler verilmiştir. Bunun sebebi dindir.

Ayrıca hukuk, tıp, tarih ve coğrafya ile ilgili kitapların bulunduğunu zikretmek gerekir. Bu eserlerin bazıları tercümedir. Belirli bölgelerde parça parça bulunan metinler, toplama olarak belirli isimlerde, eser olarak ele geçenlerse, taşıdıkları adlarla neşredilmişlerdir. Prof. W. Bang, V. Gabain ve büyük Türk filologu Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat’ın birlikte çalışmalarının sonucu; On cüzden meydana gelen ve Berlin Prusya Akademisi yayınları arasında yer alan Turfan Türk Metinleri; Turfan’da Bulunan İki Kazık Üzerindeki Yazılar;

Hoça’da Bulunan Türkçe Mani Metinleri; Dört cüzden meydana gelen ilk üçü Müller, dördüncüsü Gabain tarafından hazırlanan ve Prusya Akademisince neşredilen Uygurica; Radloff’un hazırlamaya başladığı ve Prof. Malov’un 1928 yılında neşrettiği yedisi Buda, ikisi Mani ve biri Hıristiyanlığa ait olan Uygur Dili Yadigârları; Von le Cog’un 1910 yılında Berlin Akademisi yayınları içinde neşrettiği "Mani Dinine Âit Bir Metin Parçası"; Bang ve Reşit Rahmeti’nin birlikte 1932 yılında neşrettikleri "Eski Turfan Şarkıları“; Reşit Rahmeti Arat tarafından neşredilen tıbba dâir eserler, parça parça eserlerdir.

Bunlardan başka Altun Yaruk ile İki Kardeş Hikâyesi, başlı başına eser olarak Uygur Türk Edebiyatı içinde, hususî bir değere sahiptir. Altun Yaruk(Altın Işık), 1697 yılında istinsah edilen, Budist Sarı Uygurlara ait olan bir eserdir. Prof. Malov tarafından bulunan eser, Budizm’e ait olup, bu dinin akide ve ahlâkla ilgili esaslarından bahsetmektedir. 1908 yılında Kansu vilayetinde bulunan İki Kardeş Hikâyesi’nin aslı Paris’te Bibliothèque Nationale’dedir.

Eser ilk önce Cl. Huart, 1914 yılında da Pelliot tarafından neşredilmiştir. Türkiye’de Hüseyin Namık Orkun, Pelliot neşrine dayanarak Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesinin Uygurcası adıyla, Dil Kurumu yayınları arasında bastırmıştır. Turfan Türk Metinleri adlı eserin bunlar içinde ayrı bir yeri vardır. Bilhassa 8. cüzde yer alan Sekiz Yükmek(Sekiz Yığın) adını taşıyan metin, kelime zenginliği bakımından dikkati çeker. Ayrıca açık bir ifadenin hakim olduğu metinde yer alan mefhumların Türkçe'de karşılanışı, esere ayrı bir değer katar.

Uygurların edebiyatlarının bir devamı olarak teşekkül eden İslâmiyet'ten sonraki eserlerde, Uygur yazısı, kendisini uzun müddet korur. İslâmiyet'in kabulüyle alınan İslâmî Türk yazısıyla atbaşı yürüyen ve ikili bir alfabenin içine giren Türklük âlemi, eserlerinde her ikisine de yer verir. Uygur yazısını bilen kâtipler “bahşı” adıyla anılır ve Uygur yazısı, paralarda da görülürdü. Hakâniye (Karahanlılar) Devletinde, Moğol İmparatorluğunda, İlhanlılar zamanında, Timurlular ve Altınordu Devleti'nde İslâmî Türk yazısına yer verilmekle birlikte, resmî kitabette daima Uygur yazısı kullanılmıştır.

Hattâ Anadolu Türkleri de bu yazıyı bilip kullanmışlar ve bu durum Fatih zamanına kadar kendini korumuştur. Bilindiği üzere Fatih Sultan Mehmed Han zamanında bazı yarlıklar, bu harflerle yazılmıştır. Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lügâti’t-Türk adlı eseri bir tarafa bırakılırsa, İslâmî Türk Edebiyatının başlangıcında yer alan eserler; “Kutadgu Bilig”, “Atabetü’l-Hakâyık”, “ Bahtiyarnâme”, “Miracnâme”,” Tezkiretü’l-Evliyâ” ve Mîr Haydar’ın “Mahzenü’l-Esrâr Tercümesi” Uygur yazısıyla yazılan eserlerin başında gelmektedir. Fakat bu eserlerin İslâmî Türk yazısına yer veren nüshalarını da zikretmek gerekir.

İSLAMİ DÖNEM TÜRK EDEBİYATI Türkler, 8.yy.dan itibaren Müslümanlığın etkisinde kalarak yeni dini kabul etmeğe başlamışlardır. 10.yy.dan itibaren İslamiyet, Türkler arasında tam anlamıyla yayılmıştır. 10.yy.da Abdülkerim Satuk Buğra Han ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar devletini kurmuştur.

11.yy.dan itibaren Türkler Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardır. İslam dini, Türklerin sosyo-ekonomik yapısını, sanatını derinden etkilemiştir. Türk kültürü, İslam dininin etkisiyle yeni bir görünüm kazanmıştır. İslam inancının izlerini taşıyan destanlar,halk hikayeleri oluşmaya başlamıştır.

Bu dönemde İslam’ı yerinde öğrenmek için Arap ve Fars bölgelerine giden Türk aydınları bu ülkelerin edebiyatlarından etkilemişlerdir.Yalnız bu etkilenme körü körüne bir taklit değildir. Edebiyatımızda Arap ve Fars edebiyatlarından etkilenme sonucu Divan edebiyatı; İslamiyet öncesi Türk edebiyatı geleneğinden Halk edebiyatı ortaya çıkmıştır.

İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler, iki lehçe ile eserler ortaya koymuşlardır:

A- Doğu Lehçesi (Hakaniye Türkçesi): Karahanlılar, Müslümanlığı kabul eden ilk Türk devletidir. 10.-12.yy.larda Karahanlılar döneminde konuşulan Türkçe’dir. 14.yy.dan itibaren Çağatayca adını alan bu lehçe aslında Uygurcanın devamıdır. Bugünkü Özbekçe ise Çağataycanın devamıdır. Karahanlılar döneminde yazılan en ünlü eserler; “Kutadgu Bilig”, “Divan-ı Lügati’t-Türk” ve “Atabetü’l-Hakayık” tır.Bunların dışında bir diğer eser ise Satuk Buğra Han Tezkiresi(Destanı) ‘dır.

B- Batı Lehçesi (Oğuzca): Göktürkçenin devamıdır. Selçuklu İmparatorluğu döneminde Batıya doğru yayılmıştır. 14.yy.dan itibaren Azeri Türkçesi ve Anadolu Türkçesi olarak ikiye ayrılmıştır. Anadolu Türkçesinin yerini bugünkü Türkiye Türkçesi almıştır.

A- Divan Edebiyatı B- Halk Edebiyatı İslami Dönem Türk Edebiyatı 2 bölümde incelenir: A- Divan Edebiyatı B- Halk Edebiyatı 1. Anonim Halk edebiyatı, 2. Aşık edebiyatı, 3. Tekke (Tasavvuf) edebiyatı

İLK İSLAMİ TÜRK EDEBİYATI ESERLERİ 1. Kutadgu Bilig (Yusuf Has Hacib - 1070) 2. Divan-ı Lügati’t- Türk (Kaşgarlı Mahmut - 1072/1074) 3. Atabetü’l-Hakayık (Edib Ahmet Yükneki - 12.yy.) 4. Divan-ı Hikmet (Ahmet Yesevi - 12.yy.)

KUTADGU BİLİG 11. yy’da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. İslam kültürü etkisindeki ilk edebi eserdir. Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. Kutadgu Bilig ‘’saadet veren bilgi, ilim’’ anlamına gelir.

Didaktik bir eserdir. Edebiyatımızın ilk mesnevisidir. Mesnevi şeklinde aruz vezniyle 6645 beyit olarak yazılmıştır. Eserde 173 tane de dörtlük vardır. Eserde amaç,toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek,insanı mutlu edecek yollar bulmak;bu yolları,devrin hükümdarına öğütler halinde göstermektir. Ahlak,dinin önemi,devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir. Eser ilk siyasetname kitabı olma özelliği de taşır.

Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır: - Gündoğdu: Adaleti temsil eden hükümdar, - Aytoldı: Mutluluğu temsil eden vezir, - Ögdülmüş: Vezirin aklı temsil eden oğlu, - Odgurmuş: Akıbeti temsil eden bir dindar. Hakaniye lehçesiyle yazılan eserde Arapça ve Farsça sözcükler de kullanılmıştır.

DİVAN-I LUGATİ’T-TÜRK 11.yy’da (1072-1074) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Ebul Kasım Abdullah’a sunulmuştur. Eser Türk dilinin ilk sözlüğü, ilk dilbilgisi kitabı olma özelliği taşır. Türkçe’nin ilk sözlüğü ve dilbilgisi kitabıdır.

7500 Türkçe kelimenin Arapça karşılığı verilmiştir. Türk dilini Araplara öğretmek amacıyla yazılmıştır.Bu nedenle Arap Alfabesiyle kaleme alınmıştır. Yazar Türkçe kelimelerin karşılıklarını halk dilinden derlediği örneklerle delillendirmiştir. Eserde kelimelerin anlamlarının yanında; kelimenin türü, yapısı,cümledeki kullanımı, sözcüğün, değişik Türk boyları arasındaki kullanımı da verilmiştir.

Türk boyları ve coğrafyası ile Türklerin örf ve gelenekleri üzerine önemli bilgiler vardır. Devrinin Türk dünyasını gösteren bir harita da vardır. Hakaniye lehçesi kullanılmıştır. Eser,ansiklopedik bir özellik taşır.Tarih, coğrafya, folklor vb. bilimler açısından temel bir kaynaktır.

ATABETÜ’L-HAKAYIK 12.yy.da ‘’Edip Ahmet Yükneki’’ tarafından kaleme alınmıştır. Eser Dad Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur. Atabet’ül Hakayık ‘’hakikatler eşiği’’ anlamına gelir. Aruz vezniyle(Kutadgu Bilig’in kalıbıyla) mesnevi tarzında yazılmıştır. Ayet ve hadislere dayanarak İslam ahlakını öğretmeye çalışan didaktik bir eserdir. Cömertlik,doğruluk,ilim, cahilliğin zararı,dünyanın geçiciliği, alçakgönüllülük, kibirlilik gibi konular işlenmiştir.

Eserde 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir. 46 beyitlik bölüm, eserin giriş kısmı (Allah’ın, Peygamberimizin ve dört halifenin övüldüğü bölüm) olup gazel biçiminde kafiyelenmiştir. 101 dörtlükten oluşan bölüm ise asıl konuyu anlatır.Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir. Eserin dili biraz ağırdır.Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır. Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır.

DİVAN-I HİKMET 12.yy’da Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır. Hikmet: Ahmet Yesevi’nin şiirlerine verdiği isimdir. Eserin dili sadedir. Eserin yazılma gayesi, halka İslamiyet'i hikmetli bir şekilde öğretmektir. Dörtlüklerle(koşma nazım biçimi) ve hece vezniyle yazılmıştır. Gazel ve mesnevi biçiminde yazılmış hikmetler de vardır. Hakaniye lehçesi kullanılmıştır. Arapça ve Farsça sözcükler azdır. Eser, başta Yunus Emre olmak üzere, birçok tasavvuf şairini etkilemiştir.

DİVAN EDEBİYATI Türklerin İslam kültüründen etkilenmeleri sonucu oluşturdukları bir edebiyattır. “Klasik Türk Edebiyatı”, “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Havas Edebiyatı” adları ile de anılır. Belirli ilkeler çevresinde gelişen bu edebiyat; şairlerin, şiirlerini “Divan” denilen yazma kitaplarda toplamalarından dolayı daha çok “Divan Edebiyatı” adıyla ifade edilmektedir.

Divan edebiyatının ilk ürünleri olan Kutadgu Bilig, Atabetü’l- Hakâyık gibi eserler daha Orta Asya’da iken(11.ve 12 .yy.da) verilmiştir. Anadolu’ya göçen Türkler, Divan edebiyatını burada da sürdürmüşler, yeni eserler vermişlerdir. Divan edebiyatı 11.yy.dan 1860’a kadar ürünler vermiştir. Bu edebiyatta hem şiir hem düzyazı alanında eserler vardır; ancak Divan edebiyatı, şiir ağırlıklı bir edebiyattır.

DİVAN EDEBİYATININ KAYNAKLARI İslam inançları (ayetler ve hadisler), İslami bilimler(tefsir, kelam, fıkıh), İslam tarihi, Tasavvuf felsefesi ve terimleri, İran mitolojisi( kişiler ve olaylar ), Peygamberlerle ilgili öyküler, mucizeler, efsaneler, söylentiler… Tarihî, efsanevî, mitolojik kişiler ve olaylar, Çağın bilimleri, Türk tarihi ve kültürü, Dönemin edebiyat anlayışı, Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalar. Yunan mitolojisi

DİVAN ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır. Nazım birimi beyittir.Dörtlük ve bentlerle yazılan şiirler de vardır. Konular oldukça sınırlıdır: “İslam mitolojisi, klasik aşk öyküleri,kadın, şarap, din ve tasavvufla ilgili konular ile bazı felsefi düşünceler” en çok işlenen konulardır.

Tüm şairlerin kullandığı mazmunlar (klişeleşmiş,kalıplaşmış sözler) aynıdır. “servi”_”boy” yerine; “ok”_ “kirpik” yerine kullanılır. Dil süslü ve sanatlıdır.Arapça ve Farsça kelime ve tamamlamalara sıkça yer verilir. Şiirde konu bütünlüğü aranmaz.Beyit bütünlüğü esastır.Her beyit ayrı bir konuyu işler. Anlamdan çok söyleyiş önemlidir.Ne söylediği değil nasıl söylediği önemlidir. Kafiye, göz içindir. Genellikle tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.

Şiire başlık konmaz.Her şiir, redif veya türünün adı ile anılır. İnsanın iç dünyasına yönelik, soyut ve kitabî bir edebiyattır. Özgün değil taklitçidir.(Arap ve Fars edebiyatları etkisindedir. Nazım biçimi olarak gazel, kaside, rubai gibi Arap ve Fars edebiyatlarından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi tuyuğ ve şarkı gibi; divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.

Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir. Divan şiirinde konudan çok konunun işlenişi ( üslup, anlatım ) önemlidir. Aynı konu, birçok şair tarafından değişik biçimlerde anlatılmıştır. Şiirde en küçük nazım biçimi tek dizeden oluşur.Bir manzum parça içinde yer almayan böyle dizelere “mısra-ı azâde” denir. Şiirde, tasavvuf, Sebk-i Hindî ve Mahallîleşme akımlarının etkileri görülür. Divan şiirinde Âşık Paşa, Nedim ve Şeyh Galip heceyle birer şiir denemesi yapmışlardır.

DİVAN DÜZYAZISININ (NESRİNİN) ÖZELLİKLERİ Divan edebiyatında düzyazı ikinci plandadır. Divan düzyazısı “inşâ”; düzyazıyla uğraşan kişiler “münşî”; düzyazıdan oluşan eserler de “münşeât” olarak adlandırılmıştır. Divan düzyazısında bir düşünceyi anlatmaktan çok, onu süslü bir biçimde ifade etmek önemli sayılmıştır. Cümleler oldukça uzun ve sanatlıdır.

Yer yer çok ağır bir dil kullanılmıştır. Süslü nesirde “seci” adı verilen “içuyak”lara yer verilmiştir. Noktalama işaretleri yoktur. Divan edebiyatında düzyazı 3 bölümde incelenir: 1- Sade nesir, 2- Orta nesir, 3- Süslü nesir

A-SADE NESİR Halk için, sade bir dille yazılır, temelde konuşma dili özelliğini kaybetmemiştir. Sade nesir, “kolay anlaşılır olma”yı esas almıştır. Din ve tasavvuf konulu bazı eserlerde, ahlâk kitaplarında ve tarihle ilgili kitaplarda halkın anlayacağı bir dil kullanılmıştır. Sade nesirde yabancı sözcükler az kullanılmıştır. Evliya Çelebi’nin “Seyahatname”si, Mercimek Ahmet’in “Kâbusname”si, Kul Mesut’un “Kelile ve Dimne” çevirisi ile Kâtip Çelebi’nin bazı eserleri sade nesrin örnekleridir.

B-ORTA NESİR Halkın konuştuğu dilden ayrılmış, yer yer süslü nesrin niteliklerini taşımakla beraber anlatmak istediğini anlaşılır bir şekilde ortaya koyan nesirdir. Bu nesir türüne daha çok tarihle ilgili kitaplarda, Divan şairlerinin yaşamlarından söz eden tezkirelerde ve vakanüvistlerin eserlerinde rastlanır. Âşıkpaşazade, Naimâ, Peçevî…gibi tarih yazarlarının eserlerinde orta nesir özellikleri görülür.

Sinan Paşa’nın “Tazarruname”si süslü nesrin tipik bir örneğidir. C-SÜSLÜ NESİR Ustalık göstermek amacıyla yazılmış, yabancı kelimeler ve tamamlamalarla yüklü şekillerin kullanıldığı söz ve anlam sanatlarıyla dolu, bağlaçlarla uzayıp giden cümlelerle örülmüş,güç anlaşılır bir nesirdir. Süslü nesirde “seci”lere çok yer verilmiş,şiirsel bir dil kullanılmıştır. Sinan Paşa’nın “Tazarruname”si süslü nesrin tipik bir örneğidir. Bunun yanında Veysî, Nergisî gibi sanatçılar bu nesrin ünlü temsilcileridir.

Nesirle Yazılmış Ünlü Eserler: Kâbusname : Mercimek Ahmet Tazarrûname : Sinan Paşa Seyahatname : Evliya Çelebi Keşfü’z-Zünûn : Katip Çelebi Naimâ Tarihi : Naimâ “Münşeat”: Süslü nesir örneklerinden oluşan kitaplara denir.

Nesir Alanında İlkler Edebiyatımızda ilk tezkire: Mecalisü’n-Nefais – Ali Şir Nevai İlk Osmanlı tezkiresi: Heşt Behişt – Sehi Bey Edebiyatımızdaki ilk rapor örneği: Koçi Bey Risalesi 4.Murat’a sunuldu. Divan nesrinin son örneği: Sefaretname – Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi(18.yy.)

DİVAN EDEBİYATINDA NESİR TÜRLERİ TEZKİRE: Ünlü kişilerin hayat öykülerinin toplandığı eserdir. İlk kez İran’da ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatının ilk tezkiresi, Ali Şir Nevai’nin Mecalisü’n-Nefais’tir. Şairlerin hayat hikayelerini anlatan tezkirelere “Tezkiretü’ş-Şuara”; din adamlarının hayat hikayelerini anlatan tezkirelere “Tezkiretü’l-Evliya” denir.

TARİH: Geçmiş olayları, geçmiş belli bir dönemi anlatan sanatlı düzyazıdır. “Peçevî Tarihi, Naimâ Tarihi” SEFARETNAME: Siyasi bir görevle yurt dışına gönderilen elçilerin, devlet adamlarının gittikleri yerin durumuna ilişkin izlenimlerini, görüşlerini anlatan eserlerdir. Bu tür eserlerin en önemlisi, Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet’in “Sefaretname” adlı eseridir.

SEYAHATNAME: Yazarların gezip gördükleri yerlerden edindikleri izlenimleri anlatan eserlerdir. En önemlisi, Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” adlı eseri ve Pirî Reis’in “Kitab-ı Bahriye” adlı eseridir. Türk edebiyatında ilk seyahatname örneği, Ahmet Fakih’in “Kitab-ı Evsaf-ı Mesacid-i Şerife” (Peygamberimizin mescidinin güzellikleri anlatılır) adlı eseridir.

SİYASETNAME: Devlet adamlarına, yöneticilik sanatına ilişkin bilgiler veren edebi eserlerdir. Genellikle padişahlar için kaleme alınmıştır. Siyasetnamelerde padişahların sahip olması gereken nitelikler, saltanatın koşulları ve kuralları, ideal devlet örgütünün nasıl olması gerektiği, kötü yönetimin zararları anlatılır. En ünlüsü; Selçuklu veziri Nizamülmülk’ ün Melikşah’ın isteği üzerine kaleme aldığı “Siyasetnamesi”dir. İlk siyasetname örneği; Yusuf Has Hacib ’in “Kutadgu Bilig” adlı eseridir.

MÜNŞEAT: Sanatlı nesir türünde yazılan bir edebi türdür. Münşeatlarda konu birliği yoktur. Resmi yazılardan oluşan münşeatlar, genellikle devlet büyüklerince kaleme alınmıştır. Şairlerin mektuplarından oluşan münşeatlar da vardır: En önemlisi Fuzuli’nin Şikayetname adlı eseridir. Veysî ve Nergisî münşeatlarıyla ünlüdür.

KISAS-I ENBİYA: Peygamberlere ait kıssaları içeren eserlerdir. Türk edebiyatında ilk kısas-ı enbiya Çağatay hükümdarı Termaşir’in emiri Nasuriddin Tokboğa’nın emri üzerine Rabguzi’nin kaleme aldığı “Kısas-ı Enbiya” adlı eserdir. Tanzimat döneminde Ahmet Cevdet Paşa’ nın Kısasü’l-Enbiya ve Tevarih-i Hülefa adlı eserleri önemlidir. SURNAME: Sünnet, düğün, şenlik gibi sevinçli olayları anlatan eserlerdir.

DİVAN ŞİİRİ NAZIM BİÇİMLERİ

Divan şiiri nazım biçimleri – mısraların dizilişi ve uyak örgüsü bakımından – üç ana grupta incelenir: Beyitlerle kurulan nazım biçimleri Dörtlüklerle kurulan nazım biçimleri Bentlerle kurulan nazım biçimleri

BEYİTLERLE KURULANLAR: GAZEL: Aşk, ayrılık, hasret,felsefi ve didaktik düşünceler, ölüm gibi lirik konuların işlendiği şiir türüdür. Konu yönünden Halk şiirindeki “koşma”ya benzer. Türk edebiyatına Arap edebiyatından girmiştir. Aruzun her kalıbıyla yazılabilir. İlk beytine‘matla’ son beytine ‘makta’denir.

En güzel beyite “beytü’l-gazel” denir. Son beyitte şairin mahlası yer alır.Makta beytine “Tac-beyit” de denir. Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna “yek-ahenk gazel” denir.

Genellikle gazelin beyitleri arasında konu birliği yoktur. Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse “yek- avaz gazel” denir. Beyit sayısı 5-15 beyit arasındadır. İlk beyit kendi arasında kafiyelidir.Diğer beyitlerin ikinci beyitleri birinci beyit ile kafiyelidir.Yani aa,ba,ca,da,ea şeklindedir.

Aşkın verdiği mutluluğu,sıkıntıyı,sevgiliden yakınmayı,sevgiliye karşı yakarışları, içli ve duygulu olarak anlatan gazellere “âşıkâne(garami,lirik)gazel” adı verilir.Divan edebiyatında bu alanın tek temsilcisi Fuzûli’dir. Genellikle içkiyi, içki zevkini, içki ile ilgili düşünceleri, hayata karşı kayıtsızlığı, yaşamaktan zevk almayı konu olarak işleyen gazellere “rindâne gazel” denir.Bu türde en başarılı sanatçı Bâki’’dir.

Kadını ve aşkın güzelliklerini konu alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazellere “şûhâne gazel” denir.Nedim bu yoldaki gazelleriyle tanınmıştır.Bu tür gazellere Nedimâne gazel de denir. Ahlakla ilgili öğütler veren, türlü hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellere “Hikemî gazel” denir. Nâbi bu tarz gazelleriyle ün kazanmıştır.

KASİDE: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere denir. Arap edebiyatından geçmiştir. Kafiye düzeni gazelin kafiye düzeniyle aynıdır. İlk beytine “matla”; son beytine “makta” denir Şair matla beytini kasidenin her hangi bir yerinde yineleyebilir. Birden fazla matla beyti olan kasidelere “zatü’l- metali” denir.

Kimi kasidelerde fahriye ve tegazzül bölümleri olmayabilir Kimi kasidelerde fahriye ve tegazzül bölümleri olmayabilir.Ama diğer bölümlerin bulunması zorunludur. Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir. En güzel beytine “beytü’l - kasid “ denir. En az 31(33)en fazla 99 beyit olur. Kasidelerin özel bir adı yoktur. Adlandırma nesib bölümünde işlenen temaya, uyağın son harfine ya da rediflere göre yapılır: “Bahariye,ramazaniye,şitaiye,….”vb. Kimi zaman kasideyi oluşturan beyitlerin dize ortalarında uyaklı olduğu görülür. Bunlara “musammat kaside” denir.

Kaside belli bölümler halinde yazılır. a) Nesib ya da Teşbib: Kasidenin ilk bölümüdür. Bahar mevsimi , kış manzaraları betimlenir ya da kurban ve ramazan bayramı anlatılır.Genellikle kasidenin en uzun ve sanatlı bölümüdür. Kasidelere ismini veren bölümdür. b) Girizgah: Nesib bölümünden asıl konuya geçişi ifade eden bir veya birkaç beyittir . Nükteli, ince sözlerin söylendiği bölüm. c) Medhiye : Asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne denecekse açıklanır .Asıl bölümdür.

d)Fahriye: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür. e)Tegazzül : Kasideyle ayni ölçüde ve uyakta gazel yazılır. f)Dua : Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması, ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.

Kasideler Konularına Göre de Değişik Adlar Alır Kasideler Konularına Göre de Değişik Adlar Alır. Bunlara Divan edebiyatı nazım türleri de denir. Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasideler. Münacaat: Allah’a yalvarmak,dua etmek amacıyla yazılan kasideler. Naat: Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler. Medhiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler. Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler. Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler. Fahriye: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları kasidelerdir.

KIT’A: Belli bir uyak düzeniyle yazılmış olan,dizeleri arasında ölçü birliği bulunan;herhangi bir düşünce ya da duyguyu en az ikiden başlamak üzere,en çok on iki beyitte anlatan nazım biçimine denir. Aruzun her kalıbıyla yazılır. İki beyitten fazla olan biçimine “kıta-i kebire” denir. Kıtada genellikle şairin mahlası yoktur. Genelde beyitler arasında anlam birliği vardır. Gazelden farklı olarak matla ve makta beyitleri yok. Kafiyelenişi xa,xa,xa... Daha çok felsefi ve toplumsal düşünceler, eleştiriler, hicivler kıta biçimiyle anlatır.

MESNEVİ : Mesneviler öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir. (savaş, aşk, tarihi olaylar, evlenme ve sünnet törenleri, didaktik konular, din ve tasavvuf…) İran edebiyatından geçmiştir. Mesneviler, Divan edebiyatında, bir bakıma günümüzdeki roman ve hikayenin yerini tutuyordu. Beyit sayısı sınırsızdır. Divan şiirinin en uzun nazım biçimidir.

Beyitler arasında anlamca bağlılık vardır. Her beyit kendi arasında kafiyelidir. (aa,bb,cc,dd...) Aruzun kısa kalıpları ile yazılır. Beş mesnevinin bir araya gelmesiyle “hamse” oluşur. Divan edebiyatındaki hamse sahibi ilk şairimiz Ali Şir Nevai’dir. Türk edebiyatının ilk mesnevisi Yusuf Has Hacib(11.yy.)’in yazdığı Kutadgu Bilig’ dir. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin 25700 beyit olan ve 6 cilt tutan ünlü eseri de mesnevi adıyla bilinir.

Mesnevinin bölümleri şunlardır: Mensur ya da manzum dibace, Tevhid, Münacaat, Naat, Miraciye (Kimi mesnevilerde bu bölüm yoktur). Medh-i Çehar-ı Yar-i Güzin(Dört halifeye övgü) Eserin sunulduğu kişiye medhiye, Sebeb-i telif ya da sebeb-i nazm-ı kitab, Ağaz-ı destan Hatime

MÜSTEZAT: Gazelin özel bir biçimine denir Bir uzun bir kısa dizeden oluşan nazım şeklidir. Kısa dizelere ziyade denir. Aruzun bir tek kalıbıyla yazılır. Kafiyelenişi gazel gibidir. Makta beyti yoktur.

Nazım Birimi Dörtlük Olanlar RUBAİ: İran edebiyatından geçmiştir. Dört dizeden oluşur. Kafiye düzeni aaxa şeklindedir. Şarap,dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma,hayatın anlamı ve hayat felsefesi ve ölüm gibi konular işlenir. Dizeler arasında anlam birliği vardır. Kendine özgü 24 kalıbı vardır. Rubai biçiminin en büyük şairi, İranlı Ömer Hayyam (12.yy.)’ dır. Divan edebiyatında rubai yazmayı meslek edinmiş tek şair Azmizade Haleti(17.yy.)’dir. Cumhuriyet döneminde Y.Kemal Beyatlı rubaileriyle tanınmıştır.

TUYUĞ: Türklerin bulduğu bir nazım biçimidir. Dört dizeden oluşur. Kafiyelenişi rubai gibidir(aaxa).Tüm dizeleri uyaklı tuyuğlar da vardır. Aruzun Failatün,Failatün,Failün kalıbıyla yazılır. Konu sınırlaması yoktur.Rubaide işlenen konular tuyuğda da işlenir. Halk şiirindeki maninin karşılıdır. Azeri ve Çağatay edebiyatlarında gelişmiştir. Nesimi, Kadı Burhaneddin, Ali Şir Nevai… tuyuğlarıyla tanınmıştır.

Bentlerle Kurulanlar MURABBA: Dörder dizelik bentlerden oluşur. En az 3, en çok 7 bent halinde yazılır. İlk dörtlük kendi arasında kafiyelidir.Diğer dörtlüklerin 4. dizeleri 1. dörtlük ile kafiyelidir.(aaaa,bbba,ccca,) Murabbalarda övgü, yergi, dini ve öğretici konular işlenir. Bizde bu türün en başarılı şairi Namık Kemal’dir.

Murabbanın en yaygın türleri şunlardır: TERBİ ( DÖRTLEME): Bir şairin bir gazelinin her beytinin üstüne başka bir şairin ikişer dize eklenmesiyle oluşan murabbadır. Eklemelerin ölçüye ve uyağa uyma zorunluluğu vardır.

ŞARKI: Besteyle okunmak için yazılan,dörder dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir. Halk edebiyatındaki türkünün etkisiyle oluştuğu söylenebilir. Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır. Birinci dörtlükte 2. ve 4.;diğer dörtlüklerde ise 4. dize tekrarlanır.Bu dizelere nakarat denir.

Kafiye örgüsü abab,cccb,dddb veya aaaa,bbba,ccca gibi Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir. Günlük hayat,aşk,sevgi gibi konular işlenir. Şarkı türünün en büyük şairi Nedim’dir. Cumhuriyet döneminde Yahya Kemal de bu türde şiirler yazmıştır. Lale Devri’nde(18.yy.) gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. 

MUHAMMES: Beşer dizelik bentlerle kurulan bir nazım biçimidir. Kafiye düzeni aaaaa,bbbba,cccca… biçimindedir. BAŞLICA TÜRLERİ: Tahmis(Beşleme): Bir gazelin üstüne üçer dize eklenmesiyle oluşturulan muhammestir. Taştir: Bir gazelin her beytinde iki dize arasına üçer dize eklenmesiyle oluşturulan muhammestir. Tardiye: İlk iki bendinin son dizesi, diğer dizeleriyle uyaklı olmayan muhammestir. Şeyh Galib Türk edebiyatının en güzel tardiyelerini yazmıştır.

TERKİB-İ BENT: Bentlerde kurulan bir nazım şeklidir. Her bent 7 ile 10 beyit arasında değişir. Bent sayısı 5 ile 10 bent arasında değişir. Gazeldeki gibi kafiyelenir. Her bent arasında vasıta beyti bulunur.

Vasıta beytinin üstündeki beyitlerin tümüne “terkibhane” denir. Talihten,hayattan şikayet;dini , tasavvufi ve felsefi düşünceler anlatılır. Terkib-i bentlerde her bentten sonra vasıta beyti değişir. Bağdatlı Ruhi ve Ziya Paşa bu nazım biçiminin usta şairlerindendir.

TERCİ-İ BENT: Biçim ve uyak yönüyle Terkib-i Bende benzer. Terkib-i Bentte değişen vasıta beyti Terci-i Bentte değişmez. Vasıta beytinin aynen tekrarlanması bütün bentlerde aynı konuyu işlemeyi zorunlu kılar. Her bent terci-hane ve vasıta olmak üzere iki bölümden oluşur. Felsefi konular,Allah’ın kudreti, kainatın sırları, tabiatın zıtlıkları gibi konular işlenir. Ziya Paşa terci-i bentleriyle ünlüdür.

NOT Ünlü bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı ölçü ve kafiye ile yazılan benzerlerine “nazire” denir. Ünlü bir şiire, aynı ölçü ve kafiye ile şaka yollu ve alay edilerek yazılmış nazirelere “tehzil” denir. Bir mısra veya beytin, başka bir şair tarafından herhangi bir nazım biçimine tamamlanmasına ve bu şekilde oluşturulmuş şiirlere “tanzim” denir.

DİVAN EDEBİYATI ŞAİRLERİ

MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ (1201-1273): Tasavvuf edebiyatının en önemli sanatçısıdır. Mevlevi tarikatını kurmuş, “Mesnevi” adlı eseriyle İslam dünyasını etkilemiştir. Mesnevi Farsça yazılmıştır. Mesnevisinde tasavvufun açıklanması ile ilgili hikayeler, semboller, öğütler vardır. Mevlana sanatı mabede sokar, sanatı ibadetten sayar.

Onun için hayatın her anı, her davranış; şiir, müzik, sema ve bütün güzel sanatlarla uğraşmaktan ibarettir. Allah’a ulaşmanın tek yolu,insandaki nefsi yenmek, üstün insan olmaktır. Ölümü “şeb-i arus” (düğün gecesi) olarak telakki eder. Eserlerini dönemin edebiyat dili olan Farsça ile yazmıştır.

ESERLERİ: “Mesnevi”: “Divan-ı Kebir”:En coşkun olduğu dönemlerde söylediği gazel ve rubailerinin toplandığı eser. “Fih-i Mafih”:Mevlana’nın bazı düşünce ve sözlerinin toplandığı eseri. “Mektubat”: Selçuklu büyüklerine yazılmış 147 mektubu içerir. “Mecalis-i Seba”: Yedi hutbe yer alır.Hutbelerden sonra açıklayıcı öykülere geçilir. “Rubailer”

SULTAN VELED (1226-1312): Mevlana’nın oğludur. Ömrü boyunca Mevlevilik tarikatını yaymaya çalışmıştır. Farsça şiirlerin yanında Türkçe şiirler de yazmıştır. ESERLERİ: “İbtida-name”, “İntiha-name”, “Rübab-name”

HOCA DEHHANİ (13.YY.): Divan şiirinin ilk temsilcisi, din dışı divan şiirinin kurucusu sayılır. Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Konya’da Selçuklu sarayına girmiş, 3.Alaaddin’in emriyle “Selçuklu Şehnamesi” ni yazmıştır. Vatan hasretini yansıtan şiirlerini Divan’ında toplamıştır. Arapça, Farsça ve Türkçe’ye aynı değeri verir.

GÜLŞEHRİ (1250? – 1335) Esas adının Şeyh Ahmet olduğu sanılmaktadır. Gençliğinde tasavvuf ve edebiyat öğrenmiştir. Arapça ve Farsça öğrenmiş;ancak şiirlerini Türkçe yazmıştır. Türkçeyi sanat dili haline getirmeye çalışmıştır. Düşüncesi ve edebi kimliği bakımından bir tasavvuf şairi olmakla birlikte, Türkçeyi idealist bir görüş ve duyuşla kullanmıştır. ESERLERİ: Mantıku’t-Tayr, Felekname (Farsça olarak kaleme almıştır.) , Aruz Risalesi, Kudûri Tercümesi

AŞIK PAŞA (1272-1333): Kırşehir doğumludur. Anadolu Türkleri arasında tasavvufu yaymak için uğraşmıştır. Türkçenin gelişmesi ve yayılmasında hizmetleri bulunan ilk Türkçeci şairlerimizdendir. Yunus Emre’nin etkisinde kalan, hem hece hem de aruzla şiirler yazmıştır. En önemli eseri “Garibname” adlı eseridir.(Bu eserinde devrin aydınlarından, Türkçeye gereken önemi vermemelerinden dolayı sitemle bahseder.

AHMEDİ (1334-1413): 14.Yüzyıl’ın en önemli şairidir. İran edebiyatının tüm güzellik ve zenginliklerini edebiyatımıza aktarmaya çalışmıştır. Zekaya dayanan ölçülü şiirleriyle divan edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Tamamen din dışı konularda şiirler yazmıştır. Dili, kendinden önce yetişen sanatçılardan ağırdır. ESERLERİ: “İskendername” adlı mesnevisi önemlidir. Bunun dışında “Cemşid ü Hurşid”, “Divan”.

KADI BURHANEDDİN(1344-1398): Kayseri kadısının oğludur.Macera dolu bir hayat sürmüş,kendisi de kadılık yapmıştır. 1381’de Sivas’ta tahta çıkmış ve 18 yıl Sivas sultanlığı yapmıştır. Çoğunu aruz, bir kısmını da hece ile yazdığı Türkçe şiirlerinde Azeri şivesini kullanmıştır. Gazel ve tuyuğlarıyla tanınmıştır. Arapça ve Farsça şiirlerinin yanında Türkçe Divan’ı vardır.

NESİMİ(?-1404): Bağdat doğumlu olan Nesimi için üslubundan dolayı “Divan şiirinin Yunus Emresi” denir. Hurufilik tarikatini yaymaya çalışmıştır. Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüştür. Şiirlerini Azeri Türkçesi’yle yazmıştır. Şiirlerinde düzgün bir anlatım, coşkulu bir lirizm vardır. Ölümünden sonra özellikle Bektaşiler arasında kutsallaştırılmıştır. Tuyuğlarıyla tanınır. ESERLERİ: Farsça Divan, Türkçe Divan

ŞEYHİ (1371-1431): Germiyanoğulları ve Osmanlı saraylarında bulunmuş devlet büyüklerine kasideler sunmuştur. İran’da tasavvuf ve tıp eğitimi almıştır. Padişahtan aldığı tımarın verilmemesi üzerine “Harname”yi yazmıştır.İkinci Murat’a sunduğu söylenir. “Harname” 126 beyitlik küçük bir mesnevidir. Fabl türünün bir örneğidir.Didaktik ve alegorik bir eserdir. Divan şiirinin ortak malzemesini derli toplu kullanan ilk şairdir. “Harname” dışında “Hüsrev ile Şirin” adlı mesnevisi ve Divan’ı vardır.

AHMET PAŞA ( ? – 1497): Fatih Sultan Mehmet’in yol arkadaşı,hocası ve veziridir. Gazel, kaside ve murabbalarıyla ün kazanmıştır. Din dışı konularda şiirler yazmıştır. Kendinden sonraki Türk şairlerini etkilemiştir. Tek eseri Türkçe yazdığı Divan’dır.

ALİ ŞİR NEVAİ (1441-1501): Büyük bir devlet adamı ve büyük bir edebiyatçıdır. Türkçenin Farsçadan üstünlüğünü ortaya koymaya çalışmıştır. “Muhakemet’ül Lügateyn” adlı eserinde Türkçeyle Farsçayı karşılaştırarak Türkçenin daha üstün bir dil olduğunu söyler. Sanatıyla birçok Divan şairini etkilemiş bilinçli bir Türk milliyetçisidir. Türk dil birliğini kurmaya çalışmış ve bu amaçla şiirleri yazmıştır. Çağatay lehçesini kullanmıştır. 5 Mesneviden meydana gelen hamse sahibidir. Düz yazıları da vardır.

ESERLERİ: Mahzenü’l –Esrar (Sırlar Hazinesi) Mantıku’t-Tayr (Kuşların dili) İlk şairler tezkiresi olan Mecalisü’n-Nefais, Mizanü’l-Evzan (Vezinlerin terazisi “aruz ölçüsünü sistemleştirmeye çalışmıştır.”) , Türkçe şiirlerini 4 divanda; Farsça şiirlerini bir divanda toplamıştır. Muhakemet’ül Lügateyn(Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu belirtmiştir.

NECATİ(BEY)( ?- 1509): Ahmet Paşa’dan sonra 15.yy.ın en ünlü divan şairidir. Şiirlerinde atasözlerine ve halk söyleyişlerine yer vererek Divan edebiyatında “Mahallileşme” akımını başlatmıştır. Divan şiirine yerli ve milli bir özellik katmış, yön vermiştir. Derin anlamları çağındaki herkesin anlayabileceği bir şekilde dile getirmiştir. Türkçeyi, Arapça ve Farsçanın etkisine karşı korumaya çalışmıştır. Divan sahibidir.

FUZULİ(1495-1565): Asıl adı Mehmet’tir.Tüm yaşamını Irak topraklarında geçmiştir. Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Şiirlerini Azeri Türkçesiyle yazmıştır. Divan şiirinin en lirik şairidir. Aşkı kendine özgü bir üslupla ve bütün boyutlarıyla işlemiştir.

Şiirlerinde özellikle tasavvufu işlemiştir. Şiirlerinde aşk acısıyla kıvranırken, bu acılardan duyduğu mutluluğu dile getirir. “Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibi olur” düşüncesindedir. Gazel ve kasideleriyle tanınmıştır. Kendinden sonra gelen divan şairleri, şiirde onun seviyesine yaklaşabilmek için şiir yazmaya çalışmışlardır.

ESERLERİ: “Beng ü Bade”(Şarap ve Esrar)-Şah İsmail’e takdim edilmiştir. Leyla ile Mecnun” – İlahi aşk anlatılmış, en güzel şekilde yazılmıştır. “Hadikatü’s-Süeda”(Kutlu Kişiler Bahçesi) – Kerbela olayı anlatılmıştır. “Rind ü Zahid”, “Sıhhat ü Maraz”(Sağlık ve Hastalık), “Şah ü Geda”(Şah ve Kulları), “Enisü’l-Kalb”(Gönül Dostu), “Terceme –i Hadis-i Erbain”, “Şikayetname”, “Türkçe Divan”, “Arapça Divan”, “Farsça Divan”

SÜLEYMAN ÇELEBİ(15.YY.): Çağına göre sade bir Türkçe ile yazmıştır. Edebiyatımızdaki en güzel mevlidi yazmıştır. “Vesiletü’n-Necat” ( Kurtuluş Yolu ) adlı mesnevisi ünlüdür.

BAKİ (1521-1600) : İyi bir Medrese eğitimi görmüş ve çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır. 16.yy.da “Sultanu’ş-Şuara” adıyla anılmıştır. Şiirlerde tasavvufa yer vermiştir.Genellikle din dışı konuları işlemiştir. Baki’ye göre insan Dünya nimetlerinden zevk almasını bilmelidir. Aşk,tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır.

Gazel türünün tanınmış şairlerindendir. Dili kullanmada başarılıdır.Şiirlerinde İstanbul Türkçesini kullanmıştır. Divan şiirinin tüm kurallarını, edebi sanatları şiirde ustaca kullanmıştır. Ahenkli,akıcı,zevkli bir dili vardır. Söz sanatlarını başarıyla kullanır. Türkçe Divanı ile nesir türünde Fezailü’l-Mekke adlı eseri vardır. Divan’daki Kanuni Mersiyesi önemlidir.

BAĞDATLI RUHİ( ? – 1605): Daha çok sosyal konuları işlemiştir. Terkib-i bendinde ve gazellerinde yer yer tasavvufun etkileri görülür. Bilgili, çok gezen, rind açıksözlü bir şairdir. Ömrünün sonuna doğru yazdığı terkib-i bendiyle ün kazanmıştır. Bu şiirinde döneminin insanlarını, ikiyüzlülüklerini, ahlakça düşük taraflarını eleştirmiştir. Bu nedenle bir çok şair bu esere nazire yazmıştır.Eserindeki dil sade ve sanatlardan uzaktır. Şairin bir Divan’ı vardır.

NEFİ (1582-1636): Erzurumludur.İyi bir eğitim görmüştür. Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır. Divan şiirinin en büyük övgü ve yergi şairidir. Ölçüsüz birimidir. Övdüğünü göklere; kötülediğini yerin dibine sokar. Kasideleriyle tanınır. Dili süslü ve sanatlıdır.Dilini çok iyi kullanır. Hicivlerini “Siham-ı Kaza” isimli eserinde toplar. Bunun dışında Türkçe ve Farsça divanları vardır.

NABİ (1642-1712): Divan edebiyatında didaktik şiirin en büyük ustasıdır. “Şeyhü’ş-Şuara” ünvanına sahiptir. Şiir ile düşünceyi birleştiren şair olarak görülür. Şiirlerde hikmetli sözlere,atasözlerine yer verilmiştir. Dili akıcı ve pürüzsüzdür. Şiirlerde toplanan düzensizlikleri hayatın kişiyi kötülüklere götüren yönlerini göstermeye çalışmıştır. Amacı iyiye ve doğruya ulaşmaktır.

ESERLERİ: “Hayriyye” Didaktik bir mesnevidir.Oğluna öğütler verir, deneyimlerini anlatır. “Hayrabat” adlı eseri de didaktik mesnevidir. “Tühfetü’l-Harameyn” de hac yolculuğunu anlatır. “Münşeat” adlı kitapları da vardır. “Surname” sinde ise 4.Mehmet’in şehzadelerinin sünnet törenlerini anlatır. Bunların dışında Türkçe ve Farsça Divanı vardır.

NEDİM (1681-1730): Lale devrini yaşamış ve şiirlerinde yansıtmıştır. Şiirlerdeki zevk,sefa,eğlence,nükte,musiki bir aradadır. Şiirdeki inceliğe büyük önem verilir. Divan edebiyatının kuralları dışına çıkmıştır.Kendine özgü bir dil oluşturmuştur. Edebiyatımızda mahallileşme cereyanı Nedim’le başlamıştır. İstanbul Türkçesini şiire getirmiştir.

Şiirde İstanbul’un mesire yerlerini anlatır. Dini konulara hiç yer vermemiştir. Dili açık,yalın,ahenklidir. “Şarkı” türünün bulucusu ve önemli bir ismidir. Soyut bir dünyası olan Divan şiirine somutu sokmayı başarmış, kendine özgü mecazları, mazmunları ve sade bir İstanbul Türkçesiyle Divan şiirinde önemli bir yer edinmiştir. Gazelleriyle ünlüdür. Divanı vardır. Divanda hece vezniyle yazılmış bir de türkü vardır.

ŞEYH GALİP (1757-1799) : Divan edebiyatının son büyük şairidir. Mevlevi tarikatının üyesi olmuş, Galata Mevlevihanesi’nde şeyhlik yapmıştır. Divan şiirinin daralan ufkunu yeni imajlarla genişletmiştir. Tasavvuf düşüncesini şiirleştirmiş,Allah aşkını dile getirmiştir. Süslü ve çeşitli söz sanatları ile yüklü,ağır bir dili vardır. Sebk-i Hindi adı verilen üslubun edebiyatımızdaki temsilcisidir.

Düşünce ve tasvirlerdeki örülü yoğun bir hayal gücü vardır. Şiirlerinde musiki önemlidir. Tardiyye biçimini ustaca kullanmıştır. Şairin hece ile yazılmış bir türküsü de vardır. ESERLERİ: “Hüsn üAşk”: Nabi’nin “Hayrabad” adlı mesnevisinden daha güçlü bir eser yazabileceğini kanıtlamak için bu eseri yazar. Eserde ilahi aşk yolunda, kişilerin katlanması gereken zorlukları işler.Alegorik bir eserdir. Sanatçının bir de Divan’ı vardır.

DİVAN EDEBİYATI YAZARLARI SİNAN PAŞA(15.YY.): 15.yy. Divan edebiyatının süslü nesir yazarıdır. En önemli eseri “Tazarruname”dir. Bu eser secilerle ve söz oyunlarıyla sanat göstermek amacıyla yazılmıştır. Cümlelerin bağlaçlarla bağlanması; uzun cümlelere yer verilmesi eserin dikkati çeken önemli özelliklerindendir.

MERCİMEK AHMET(15.YY.): 15.yy. sade nesir örnekleri veren sanatçıdır. En önemli eseri “Kabusname”dir. Eser didaktik nitelikli olup hemen herkesin anlayacağı biçimde kaleme alınmıştır. Eser aslında bir çeviridir. 2.Murat tarafından açık bir anlatımla tercüme edilmesi istendiği için dilimize çevrilmiştir.

KATİP ÇELEBİ(1609-1657): İstanbul doğumludur. Uzun yıllar divan katipliği yapmış,çeşitli seferlere çıkmıştır. Arapça,Farsça,Fransızca ve Latince bilir. Tarih, coğrafya, bibliyografya, toplumbilim alanlarında yazılmış güçlü eserleri vardır. Daha çok didaktik amaçlı eserler vermiştir. Eserlerinin bazılarında sade nesir; bazılarında ise orta nesir özellikleri görülür.

“Cihannüma“ adlı coğrafya eserinde Japonya’dan Irak sınırına kadar olan ülkelerin coğrafyasını, kısa tarihini, bitkiler ve hayvanlar dünyasını anlatır. “Fezleke” adlı eserde 17.yy.ın tarihi olaylarını işler. “Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar” da Türk denizcilik tarihinden söz eder. “Keşfü’z-Zünun” bibliyografya sözlüğüdür. “Mizanü’l-Hak fi İhtiyari’l-Ahakk” ta dönemin tartışma konularını aktarır.

EVLİYA ÇELEBİ: Babür Şah’ın “Babürname” ve Seydi Ali Reis’in “Mir’atü’l-Memalik” adlı eserlerinden sonra edebiyatımızda gördüğümüz, adıyla anılan önemli bir seyahatname örneğini Evliya Çelebi yazmıştır. Osmanlı topraklarının hemen her yerini dolaşmıştır. Bunun yanında komşu ülkeleri, Kuzey Afrika’yı, Avrupa’nın bir bölümünü dolaşmıştır. Eserinde 17.yy. toplumlarının yaşayışlarını, gelenek, töre, kültür ve uygarlıklarını anlatması bakımından önemlidir. Söyleyeceklerini çoğunlukla açık, anlaşılır,ama abartılı bir anlatımla hikaye etmiştir. Yabancı sözcükler kullandığı uzun cümleleri de vardır.

HALK EDEBİYATI A – ANONİM HALK EDEBİYATI B – AŞIK TARZI HALK EDEBİYATI C – TEKKE (Dini-Tasavvufi Halk)EDEBİYATI

Halk Edebiyatının Genel Özellikleri: Hem şiir hem düzyazı alanında ürünler verilmiştir; ancak şiir ağırlıktadır. İslamiyet’in kabulünden önceki dönemden büyük izler taşır. Halk hikayelerinde eski destanların; şiirlerde ise koşuk ve saguların etkileri açıkça görülür. Kullanılan dil halkın kullandığı,konuştuğu dildir. Halk deyimlerine ve güzel halk söyleyişlerine yer verilir.

Şair, şiirlerini saz eşliğinde,belli bir ezgi ile söyler. Nazım birimi dörtlüktür. Hece ölçüsü kullanılmıştır (genellikle 7’li,8’li ve 11’li). Yarım kafiye kullanılır.Rediften yararlanılmıştır. Az da olsa benzetmelerden faydalanılmıştır. (Boy serviye, yüz aya, kaş kaleme, diş inciye, yanak güle vb. benzetilir.)

İşlenen konular; “Aşk,tabiat,ayrılık,hasret,ölüm,yiğitlik,toplum,din, zamandan şikayet” sık sık işlenen konulardır. Şiirlerin başlığı yoktur. Nazım şekilleri ile adlandırılır. Divan şiirinden etkilenmeler sonucu bazı Halk şairleri aruz ölçüsü de kullanmışlardır. Halk edebiyatında anlatım içten, canlı ve yalındır. Masal ve destanlardaki bazı olağanüstülükler dışında, genelde somut ve gerçekçi konular işlenmiştir. 

HALK ŞAİRLERİNİN GRUPLANDIRILMASI Halk şairleri, halk şiirinin yerleşmiş kurallarına bağlı kalmakla birlikte, türlü kültürel nedenlerle dil, anlatım, ölçü kullanımı bakımından farklı yönelişler içine girebilmektedirler. Ayrıca yaşadıkları çevre de onların sanat anlayışlarını farklılaştıran bir etmen olarak karşımızı çıkmaktadır. Halk şairlerini, işte bu gibi noktaları dikkate alarak şöyle ayırıyoruz:

GÖÇEBE(GEZGİN) ŞAİRLER Bir yere bağlı kalmadan gezerler. Genellikle eğitim görmedikleri için, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmezler. Dilleri sadedir. Hece ölçüsüne bağlıdırlar. Geleneksel şiir anlayışını sürdürürler.

YENİÇERİ ŞAİRLER Osmanlılar zamanında askerlik, hayat boyu süren bir meslekti. Orduda görev arasında şairler yetişmiştir. Bunlar, katıldıkları savaşlarla ilgili yiğitlik şiirleriyle dikkati çekerler. Dil, anlatım, ölçü bakımından, göçebe şairler gibi geleneksel şiir anlayışına bağlıdırlar.

KÖYLÜ ŞAİRLER Hayatları köylerde, kasabalarda geçer. Büyük kentlerle ilgileri olmadığı için, kent kültüründen, Divan Edebiyatı’ndan etkilenmeden, halk şiiri geleneklerine bağlı kalmışlardır.

KENTLİ ŞAİRLER Genellikle Divan Edebiyatı’nın etkisinde kalırlar. Hem Halk, hem de Divan Edebiyatı tarzında şiirler söylerler. Dillerinde Arapça ve Farsça sözcüklerin oranı yüksektir. Hece ölçüsüyle birlikte aruza da yer verirler.

TASAVVUF (TEKKE ) ŞAİRLERİ Tekkelerde yetiştikleri, din ve tasavvuf konusunda eğitim gördükleri için, dilleri, göçebe, yeniçeri ve köylü şairlere göre bazen daha ağırdır. Zaman zaman Divan Edebiyatı’nın dil, anlatım, biçim, ölçü özelliklerini taşıyan şiirler söylerler. Örneğin Yunus Emre bile, aruz ölçüsü ve mesnevi düzeniyle Risaletü’n-Nushiyye adlı bir eser vermiştir.

Sözlü geleneğe dayanır. Dili yalın,akıcı bir halk Türkçesidir. ANONİM (ORTAK) HALK EDEBİYATI: Kim tarafından söylendiği bilinmeyen halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır. Sözlü geleneğe dayanır. Dili yalın,akıcı bir halk Türkçesidir. Şiirde hece ölçüsü kullanılır. En çok 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Nazım birimi Türkçedir.

Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır. Anonim halk edebiyatı ürünleridir; “Mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal,atasözleri,halk hikayeleri, karagöz ve orta oyunu” vb. Bu ürünlerde “ölüm, aşk, hasret, yiğitlik,sıla özlemi, toplumsal aksaklıklar” gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenir. Mecazlara ve diğer söz sanatlarına fazla yer verilmez.

A-ANONİM HALK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ MANİ: Tek dörtlükten oluşan, çok çeşitli konuları işleyebilen ve genelde “aaxa” biçiminde uyaklanan nazım biçimidir. Aşk, sevgi, yiğitlik, evlat sevgisi, toplum olayları ve ölüm gibi temaları işleyen bir türdür. Hecenin 7’li kalıbı ile söylenir. Bir dörtlükten oluşur. İlk iki dize hazırlıktır;yani doldurmadır. Asıl maksat son iki dizelerde söylenir. Kafiye örgüsü aaxa şeklindedir. Dört dizeden fazla olan maniler de vardır. İki kişinin karşılıklı söyledikleri manilere “deyiş” denir.

NİNNİ Annelerin çocuklarını uyutmak için belli bir ezgi ile söylediği sözlü edebiyat ürünüdür. Hece ölçüsü ile söylenir.(7’li 8’li ve 9’lu). Anne çocuğuna ilişkin isteklerini, iyi dileklerini, kendi sevincini, üzüntülerini anlatır.

TÜRKÜ Kendine özgü bir ezgi ile söylenen bir nazım biçimidir. Daha çok hecenin 8’li ve 11’li kalıbıyla söylenir. İki bölümden oluşur.Birinci bölüm türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.Buna bent denir. İkinci bölüm ise her bendin sonunda tekrarlanan nakarat bölümleridir.Bunlara da kavuştak denir. Bentler ve kavuştaklar kendi aralarında kafiyelidir. Aşk,tabiat,ayrılık,gurbet,hasret,sevgi ve güzellik gibi konular işlenmiştir. Konusu ve şekli devirden devire ve çevreden çevreye değişir. AĞITLAR: Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü dile getiren ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir. Ağıtlar, aslında bir türkü çeşididir

B)AŞIK TARZI HALK EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ: Bu edebiyatın yaratıcıları usta – çırak ilişkisiyle yetişen gezgin aşık (ozan)lardır. Din dışı konuları işleyen ve “aşık” denen saz şairleri tarafından oluşturulan Halk edebiyatı türüdür. 15.yy.ın sonlarına doğru halk, Anadolu’da göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeye başlamış; böylece Halk şiirinde “ozan”ın yerini “aşık”; “kopuz”un yerini “saz” almıştır. Aşık adı verilen halk şairleri tarafından oluşturulmuştur.

Aşıklar genellikle okur yazar değillerdir. Aşıklar, köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir. Konu,“genellikle doğal güzellikler, aşk, sosyal olaylar, ayrılık, özlem, ölüm, yoksulluk vb.” Hece ölçüsünün 7,8,11’li kalıpları çok kullanılmıştır. Daha çok yarım kafiye kullanılmıştır. Cinaslara yer verilmiştir.

Şiirlerin son dörtlüğünde şairin mahlası(veya adı) kullanılmıştır. Kullanılan dil halk dilidir.Söyleyiş yalın, sade ve özlüdür. Aşık edebiyatına ait şiirler, meraklı dinleyiciler tarafından “cönk” adı verilen defterlerde toplanmıştır. Cönkler, bir çeşit şiir antolojisi sayılabilir. Aşık edebiyatı nazım biçimleri: “Koşma, semai, varsağı, destan” Aşık edebiyatı nazım türleri: “Güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt”

Aşık TÜRK Halk Edebiyatında XVI yy'ın başından itibaren görülen şair tipidir. Aşığın şairlik gücünü rüyasında. pirin sunduğu "aşk badesini" içmekle ve "sevgilisinin hayalini" görmekle kazandığına inanılır. Rüya da genellikle aşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır. Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır. Bardağın rüyada tas halinde görülmesine de sık sık rastlanır. Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere "aşk dolusu" denir. Fars Edebiyatı'nın etkisiyle bade adını da almaktadır. Bunlar;erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılır. Aşıklarımız genellikle bir usta aşığın yanında yetişirler.

Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler. Aşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlar da kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder.

Aşık, bilgi, duygu ve becerisini gösterir. Atışmalardaki amaç; .yarışmak ve kazanmaktır. Atışmalarda (deyişme) en az iki aşık karşı karşıya gelir. Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar. Ayağa (uyak) uygun dörtlük söyleyemeyen aşığın yenilgisiyle atışma sona erer. Aşık edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikaye anlatımı oluşturur. Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu aşık meclislerinde hikaye anlatırlar. Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikayeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri, ürettikleri hikayeleri anlatırlar.

Aşık edebiyatı, kökü çok eskilere dayanan bir gelenekler zinciridir Aşık edebiyatı, kökü çok eskilere dayanan bir gelenekler zinciridir. Bu edebiyatın içinde yer alan isimlerin geleneğe göre uymaları gereken bir takım kurallar vardır. Bunu yerine getirmeyen kişi, aşık sayılmaz ve dolayısıyla saz çalıp şiir söyleme hakkını kazanamaz. >Mahlas alma >Rüya sonrası aşık olma (Bade içme) >Usta - Çırak ilişkisi >Aşık karşılaşmaları Aşıklık geleneğini şu şekilde sıralamak mümkündür: >Leb – değmez tarzı söyleyiş >Askı (muamma) >Dedim – dedi tarzı söyleyiş >Tarih bildirme >Nazire söyleme >Saz çalma

1.Mahlas alma Mahlas, şairlerin yazdıkları şiirlerde asıl adlarının yerine kullandıkları takma ada denir. Halk edebiyatında mahlas, geleneğe bağlı uygulanan bir kuraldır. Aşıkların çoğunun asıl ismi unutulmuş, mahlasları isim olarak kullanılır olmuştur. Dadaloğlu'nun asıl adı Veli, Sümmani'nin Hüseyin, Gevheri'nin Mehmet vb.dir

2.Rüya Sonrası Aşık Olma(Bade İçme) Rüya motifi Türk Halk Edebiyatında sıkça karşımıza çıkan bir motiftir. Genellikle halk hikayelerinde yer alan bu motif bazı aşıkların hayat hikayeleri içinde de görülmektedir. Aşıklar aşıklığa başlamayı ya da yetişip usta aşık olmayı geleneksel bir unsur olarak gördükleri iki önemli yol, usta yanında yetişme ya da rüyada bade içerek badeli aşık olmaya bağlarlar. İnanışa göre aşık olmak için ya usta ya da mutlaka “pir” elinden bade içmesi gerekir.bade, şerbet, su gibi içilecek bir içecek olabileceği gibi elma, nar, ekmek, üzüm gibi herhangi bir yiyecek de olabilir. Bade aşığa; bir pir, üçler, beşler, yediler, kırklar tarafından verilir

3.Usta – Çırak Aşık edebiyatında yüzyıllar boyu yaşatılan geleneklerin en önemlilerinden biri de usta-çırak geleneğidir. Aşıklar genellikle bir usta aşığın yanında onun çırağı olarak yetenekler ölçüsünde olgunlaşırlar. Gelenek gereği icracılık ve aşığın şairlikteki ustalığı için üstat da denilen bir aşığın yanında ders almaları gerekmektedir. Genç aşığın ustasının yanında çok büyük bir sabır göstermesi gerekmektedir. Sabrın sonunda çırak ustasının hayır duasını alarak tek başına halk önüne çıkma iznine kavuşur.

4. Aşık Karşılaşmaları Atışma, aşıkların dinleyenler karşısında, deyişme sırasında birbirini iğneleyici fakat mizah çerçevesi içinde söyleşmeleridir. Karşılama, aşıkların rakibine üstün gelmek için soru cevaplı tarzı seçmesi ya da onu mat etmenin yollarını aramasıdır. Aşıkların doğaçlama, karşılıklı olarak belirli bir kural çerçevesinde söyleşmelerine "atışma" denir. Atışma, en az iki aşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek birbirlerini sazda ve sözde belli kurallar çerçevesinde denemeleri esasına dayanır

5. Leb-Değmez Aşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir biçimdir. İçinde (b, p, m, v,n)”dudak ve diş-dudak sesleri bulunmadan söylenilen şiir demektir. Aşıkların dudakları arasına iğne koyarak yarıştıkları bir atışma biçimidir

6. Askı (Muamma) Muamma, Halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Aşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır. Aşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek bilgi ve zeka ister.

7.Dedim – Dedi Tarzı Söyleyişi Halk şiirinde yaygın olarak kullanılan bir biçim olup koşma ve semailerdeki aşık ve sevgilinin karşılıklı söyleşmeleridir.

8.Tarih Bildirme Aşık, kıtlık, yangın, sel, felaketleri, salgın hastalık, önemli savaşlar vb. toplumu yakından ilgilendiren sosyal hayatla ilgili olaylarla kendi doğum tarihini şiirlerinde tarihi bir belge olmasını istemiş ve genellikle ilk ya da son dörtlükte bazen de ara yerde tarih belirtmiştir

9. Nazire Söyleme Nazire, bir şairin şiirini diğer bir şair tarafından aynı uyak ve ölçüde benzer bir biçimde yazma, söyleme demektir

10. Saz Çalma Saz aşık için ilhamı kamçılayan bir alet olup aşıklık geleneğinin en önemli unsurlarından biridir.

AŞIK EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ KOŞMA “Sevgi,doğa,türlü acılar,insanlık sevgi ve yiğitlik” gibi konuları işleyen bir türdür. Genellikle lirik konularda söylenir. 11’li hece ölçüsüyle söylenir.(6+5 ve 4+4+3). Nazım birimi dörtlüktür. (en az 3,en fazla 5). Son dörtlükte ozanın adı yer alır. Kafiye düzeni abab,cccb,dddb.... şeklindedir.

Koşmalar konuları yönüyle kendi içinde de isimlendirilmiştir Koşmalar konuları yönüyle kendi içinde de isimlendirilmiştir.Bunlara Halk şiiri nazım türleri de denir: a) Güzelleme: Sevilen herhangi bir şeyin(kadın, at doğa,ördek…) güzelliklerini övmek için söylenen lirik koşmadır. En ünlü şairi Karacaoğlan’dır. b) Taşlama: Bir kimseyi yermek ya da toplumun bozuk yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlerdir. Divan edb .nda karşılığı; “hicviye”, Batı edb.nda; “satir”, Çağdaş edb.ta ise “yergi”dir.

c) Koçaklama: Coşkun ve yiğitçe bir üslupla savaş ve dövüşleri anlatan şiirlerdir. En başarılı sanatçıları Köroğlu ve Dadaloğlu’dur. d) Ağıt: Bir kişinin ölümünden duyulan acı ifade edilir. Belli bir ezgi ile söylenir. Ağıt, bir nazım biçimi değil bir şiir türüdür.Koşma biçiminde söylendiği gibi türkü biçiminde de söylenebilir. Divan şiirinde karşılığı; ”mersiye”, Eski Türk şiirinde ise “sagu”dur. Batı edebiyatında ise “dramatik şiir” dir.

SEMAİ: Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir. Koşma gibi kafiyelenir. En az 3,en fazla 5-6 dörtlükten oluşur. Kendine özgü bir ezgisi vardır. Koşmada işlenen temaların ve konuların hepsi,semai de kullanılır. Koşmada ayrılan yönleri;bestesi ölçüsü ve dörtlük sayılır. Halk şiiri nazım türleri semailerde de kulanılır. Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer de vardır.Bunlar Divan şiirine özenmiş şairler tarafından söylenmiştir.

VARSAĞI: İlk olarak Toroslarda yaşayan Varsak boyundaki ozanlar tarafından kullanılmıştır. Kendine özgü bir bestesi vardır. Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan,babacan, erkekçe bir hava duyulur. Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir. Diğer nazım şekillerinden farklı “bre,behey,hey” gibi ünlemlere yer verilmesidir. Hayattan ve talihten şikayet işlenir.Koşma ve semailerde işlenen konuların aynısı işlenir. Karacaoğlan’ın varsağıları ünlüdür.

DESTAN: “Yiğitlik,savaş,deprem,yangın gibi toplumsal açıdan önemli konular”ın işlendiği bir türdür. Nazım birimi dörtlüktür.(En uzun 100 dörtlük olanları vardır. Genellikle 11’li hece ölçüsü ile yazılır. Son dörtlükte şair mahlasını söyler. Kendilerine özgü bir söyleyişi vardır. Kafiye örgüsü koşma ile aynıdır. Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir. Kayıkçı Kul Mustafa’nın Genç Osman Destanı ‘’en ünlüsüdür’’. NOT: Aşık edebiyatındaki destanla “epope” anlamındaki destan birbiriyle karıştırılmamalıdır.

AŞIK EDEBİYATI SANATÇILARI KÖROĞLU 16.yy’li halk şairlerimizdendir. Bolu Beyi ile yaptığı mücadele ile tanınır. Köroğlu’nun şiirleri, onun adının çevresinde oluşturulan halk hikayeleri arasına serpiştirilmiştir. Hikayelerin 24 farklı söylenişi vardır. Şiirleri arasında yiğitçe,coşkun bir seslenişle söylenmiş koçaklamaları önemli bir yer tutar. Aşk,tabiat gibi konuları işlediği şiirleri de vardır.

KARACAOĞLAN: 17.yy halk şairidir. Bütün aşık edebiyatı şairlerini etkilemiştir. Şiirlerinden yola çıkarak onun Anadolu’nun birçok yerini,Mısır, Rumeli ve Trablusgarb’ı gezdiğini anlıyoruz. Aşk ve tabiat şairidir. Dili sadedir arı ve duru bir Türkçe’dir. Süsten gösterişten uzak bir anlatımı vardır. Şiirlerinde tasavvufa ve dini konulara yer vermemiştir. Şiirlerini hece ölçüsü ile yazmıştır. Sevgililerin gerçek isimleri ilk kez onun şiirlerinde söylenmeye başlanmıştır.

KAYIKÇI KUL MUSTAFA: 17.yy.ın ilk yarısında üne kavuşmuştur. Yeniçeri Ocağı’ndan yetişmiştir. Divan şiirinin etkisinden uzak, halk zevkine bağlı, doğal bir söyleyişi vardır. Kahramanca bir eda ile söyleyişi, nazım kusurlarını kapatır. 2. Osman’ın şehit edilişi, 4.Murat’ın Bağdat’ı kuşatması gibi tarihsel olayları işleyen şiirler, destanlar söylemiştir. Şiirleri uzun süre yeniçeriler arasında, sınır boylarında sevilerek okunmuştur. “Genç Osman Destanı” en tanınmış şiiridir.

AŞIK ÖMER( ? – 1707): Konya doğumlu olan Aşık Ömer gençliğinde bir çok yerleri gezmiş,savaşlara katılmıştır. 17.yy. şairlerince “üstad” sayılmıştır. Saz şairleri arasında en çok şiiri olan şairdir. (1500 civarı). Şiirlerinde Divan şiirinin etkisi açıkça görülür. Hem aruz hem de heceyle şiirler yazmıştır. Heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır. Dili diğer halk şairlerine göre biraz ağırdır.

DERTLİ(1772-1845): Aşk yüzünden usturayla kendini öldürmeye kalkışmış ve yara izinden ötürü “Dertli” mahlasını almıştır. Halk, Tekke ve Divan edebiyatlarını yakından tanımış; bu alanda şiirler söylemiştir. Şiirlerini hem aruz hem de heceyle söylemiştir. Sanatçı kişiliğini ve başarısını, lirik koşma ve semailerinde görürüz. Şiirlerini Dertli Divanı’ında toplamıştır.

GEVHERİ ( ? – 1737?): 17.yy sonu ve 18.yy başında yaşamıştır. Şiirden Şam’a, Arabistan’a gittiğini bir kaynaktan da Rumeli’de bulunduğunu ve bir paşanın yanında katiplik yaptığını öğreniyoruz. Şiirlerinde divan edebiyatının etkisi vardır. Yer yer aruz ölçüsünü de kullanılmıştır. Heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır. Şiirlerinde yabancı kelimelere ve divan edebiyatı mazmunlarına yer vermiştir.

ERZURUMLU EMRAH( ? – 1860): Erzurum’un köylerinde doğduğu için “Erzurumlu Emrah” olarak anılan şair, Anadolu’nun çeşitli yerlerini gezmiştir. Saz şairleri içinde Divan şiirini en iyi bilenlerden biridir. Heceyle yazdığı koşma ve semaileri yanında aruzla yazılmış gazel, murabba ve muhammesleri vardır. Heceyle yazdığı şiirlerinde daha başarılıdır.

SEYRANİ(1807-1866): Kayseri’nin Develi kasabasında doğmuştur. İstanbul’a gelmiş ancak devrin büyüklerini hicvettiği için memleketine dönmek zorunda kalmıştır. Hicivleriyle tanınır. Çağın aksaklıkları, yetersiz yöneticileri, bilgisiz sofuları taşlamalarıyla yermiştir. Aruzlar da yazmakla birlikte asıl şöhretini hece ölçüsüyle bulmuştur.

DADALOĞLU(1785?-1868?): Toroslardaki göçebe Türkmenlerin Avşar boyundan olan Dadaloğlu’nun hayatı hakkında fazla bilgimiz yoktur. Şiirlerinde yiğitçe bir sesleniş olduğu gibi içli söyleyiş de vardır. Şehir yaşamından uzak olduğu için Divan şiirinden hiç etkilenmemiştir. Semai, varsağı,koşma, destan yazmakla beraber asıl sanatçı kimliğini türkülerinde gösterir. Dili, halkın konuştuğu Türkçedir;halk söyleyişini şiirleştirmiştir. İçinde bulunduğu tarih ve toplum olaylarını şiirlerine yansıtmıştır.

RUHSATİ(19.YY): Lirik bir saz şairidir. Tasavvufa bağlı bir şair olarak aruzla didaktik şiirler yazmıştır. Hece ile yazdığı şiirllerinde daha başarılıdır. SÜMMANİ(1860-1915): Doğu Anadolu’da aşık geleneğine bağlı olarak aşık olmuş, şiirler söylemiştir. Hayali sevgilisi Gülperi’yi bulmak için pek çok ülkeyi gezmiştir. Destanlarında sosyal konuları, deprem ve yangın gibi acıları dile getirir. Koşma ve semailerinde aşk, doğa ve insan sevgisini işlemiştir. Orijinal buluşlarıyla halk söyleyişinin en güzel örneklerini vermiştir.

BAYBURTLU ZİHNİ(1802-1859): Medrese öğrenimi görmüş,divan katipliği yapmış,memurluk yapmıştır Hece ve aruzla şiirler yazmıştır.Kaside, gazel ve tahmisler yazmıştır. Asıl ününü, hece ile yazdığı,Divan’ına bile almadığı yergi ve taşlama türündeki şiirleriyle kazanmıştır. Şiirlerini topladığı bir Divan’ı ve “Sergüzeştname” adlı bir mesnevisi vardır.

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU(1894-1973): Sivas’ın Sivrialan Köyü’nde doğmuştur. Aşık şiirinin son büyük ustasıdır. Yedi yaşındayken bir çiçek salgınında gözlerini kaybetmiş, babasının avunsun diye verdiği kırık sazla çalıp söylemeye başlamıştır. Bir arkadaşı ile birlikte 3 ay yaya yürüyerek Ankara’ya gelmiş ve Cumhuriyet’in 10.yıl törenlerine katılmıştır. Şiirlerinde aşk, yurt, sevgisi, toprak sevgisi dikkati çeker. Gözlerinin dış dünyaya kapalı olması, ona zengin bir iç dünya kazandırmıştır. Şiirlerinde sade bir Türkçe görülür. Şiirleri Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından “Dostlar Beni Hatırlasın” adlı kitapta toplanmıştır.

C-TEKKE EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ: Dini tasavvufi düşünceyi yaymak düşüncesiyle gelişen bir edebiyattır. Bu edebiyatın konusu; “Allah aşkı ve Vahdet-i Vücud” düşüncesidir. Aruz vezni ve hece vezni birlikte kullanılmıştır. Dili halkın anlayabileceği bir dildir. Tekke şairlerinin çoğu, tarikatlardan yetişmiş şeyh ve dervişlerdir.

Tekke şairleri, cehennemden korkutmayı değil;aşk yoluyla Allah’ı sevdirerek, insanları Allah’a yaklaştırma yolunu seçmiştir. “Tevhid inancı, peygamber sevgisi, ahlak, iyilik, dinle ilgili konular,ölüm vb.” temalar işlenmiştir. Bu edebiyatın kendine has nazım şekli yoktur. Hem divan edebiyatı hem de halk edebiyatı nazım şekilleri kullanılmıştır. “Gazel, mesnevi ve koşma” tarzını sıkça kullanmışlardır. Tekke edebiyatı nazım türlerinin başlıcaları şunlardır: “İlahi, nefes, nutuk, deme, tapuğ, şathiye, devriye”

Saz şairlerine ve divan şairlerine göre daha geniş kitlelere seslenirler. Amaçları saraydaki padişahtan dağdaki okumayan çobana kadar herkese Allah sevgisini aşılamaktır. Şiirlerin besteli olması etki alanını genişletir. Halkın ruh yükselişinde, irfan ve hüner sahibi olmasında, nefis ve karakter eğitiminde büyük emekleri vardır. Bu yüzden halk tarafından çok sevilirler. Tekke şairleri çoğunlukla bilgin kişilerdir.Çağın bütün ilimlerini bilirler. Din ve tasavvufla ilgili tüm kahramanlar, efsaneler, timsaller sık kullanılır.

İLAHİ: Allah’ı övmek ve ona yalvarmak için yazılan şiirlere denir. Özel bir ezgiyle okunur. Hecenin 7’li 8’li 11’li kalıbıyla söylenir. Divan şiirindeki tevhid ve münacaatın Halk şiirindeki karşılığıdır. İlahiye Mevleviler “ayin”; Bektaşiler “nefes”; Gülşeniler “tapuğ”; Halvetiler “durak”; diğer tarikatlar “cumhur” adı verir. En ünlü şairi Yunus Emre’dir.

NEFES Bektaşi şairlerinin söyledikleri şiirlere denir. Allah’a ulaşma yolları, mürşide duyulan hayranlık, müridliğin adabı gibi konularda yazılır. Tasavvuftaki Vahdet-i Vucud düşüncesi anlatılır. Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söyler. Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslup vardır. NUTUK  Pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren dervişlere tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek için söyledikleri şiirlerdir.

DEVRİYE Devir kuramını anlatan şiirlere denir. Yaradılış felsefesini işler. ŞATHİYE İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu şiirler, gerçekte tasavvuf ile ilgilidir.

HİKMET İnsanlara Allah inancını aşılamak ve İslam’ı öğretmek amacıyla Ahmet Yesevi’nin yazmış olduğu tasavvufi şiirlerdir. DEME Alevi tarikatiyle ilgili temaları işleyen şiirlerdir.

NOT: Halk şiirinde aruz ölçüsüyle düzenlenmiş şiirler de vardır. Bunlar Divan edebiyatının Halk edebiyatına etkisiyle oluşmuştur. Halk edebiyatında özel bir adla anılan ve aruzla oluşturulan bu yoldaki nazım biçimleri şunlardır: Divan(divani), selis, semai, kalenderi, satranç, vezn-i ahar

TEKKE EDEBİYATI SANATÇILARI AHMET YESEVİ: Tekke şiirinin kurucusudur. Yesevi tarikatini kurmuştur. Halk dilini coşkulu bir lirizmle, özentisiz bir söyleyişle kullanır. Tasavvuf prensiplerine sıkı sıkıya bağlıdır. Şairlik iddiası içinde değildir. İnançla ilgili fikir ve duygularını halka daha iyi duyurabilmek için şiir söyler. Şiirlerini hece ölçüsü ve halk edebiyatı nazım biçimleriyle yazar. ”Divan-ı Hikmet” adlı eseri vardır.

MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ (1201-1273): Tasavvuf edebiyatının en önemli sanatçısıdır. Mevlevi tarikatını kurmuş, “Mesnevi” adlı eseriyle İslam dünyasını etkilemiştir. Mesnevi Farsça yazılmıştır. Mesnevisinde tasavvufun açıklanması ile ilgili hikayeler, semboller, öğütler vardır. Mevlana sanatı mabede sokar, sanatı ibadetten sayar.

Onun için hayatın her anı, her davranış şiir, müzik sema ve bütün bütün güzel sanatlarla uğraşmaktan ibarettir. Allah’a ulaşmanın tek yolu,insandaki nefsi yenmek, üstün insan olmaktır. Ölümü “şeb-i arus” (düğün gecesi) olarak telakki eder. Eserlerini dönemin edebiyat dili olan Farsça ile yazmıştır. ESERLERİ: “Mesnevi”, “Divan-ı Kebir”, “Fih-i Mafih”, “Mektubat”, “Mecalis-i Seba”, “Rubailer”

HACI BEKTAŞ-I VELİ (1209-1270): 13.yy’da yaşamıştır,Türkistan’ın Nişabur şehrinde doğmuştur. Ahmet Yesevi’den ders almıştır. A.Yesevi’nin isteğiyle Anadolu’ya gelmiştir. Orhan Gazi’ye düzenli ordu kurma fikrini benimsetmiştir. Yenilikçi ve yol göstericidir. Ondaki sevginin kaynağı Allah sevgisidir. Bilinen en önemli eseri “Makâlât” tır. “Sohbetler, sözler” anlamına gelir. Eserde “Hz Adem’in yaratılışı, Şeytan ve Şeytani işler, Allah’ın birliği” gibi konuları ele alınmıştır.

YUNUS EMRE (1249-1322): Eskişehir’de doğup öldüğü söylenir. Şiirlerindeki bilgilerden ümmî olduğu çağrışımı anlaşılmaktadır.Bazı kaynaklarda ise iyi bir eğitim aldığı söylenir. Hayatı efsanelerle örülmüştür. Tekke edebiyatının en güçlü, en büyük şairidir. Halk dilini özentisiz, coşkulu bir şekilde kullanmıştır. Türk diline dinamik bir anlatım yeteneği katmıştır.

Şiirlerinin özünde derin bir Allah ve insan sevgisi, tasavvufa bağlılık görülür. Şiirlerinde coşkun bir lirizm vardır.Lirik bir şairdir. Şiirlerinde hem aruz hem de hece vezni kullanılmıştır. İşlediği konular yönüyle evrenseldir. Her sınıfı, ırkı; her dini sınırsız bir hoşgörüyle kucaklar. Şiirlerinde “Allah aşkı,sevgi,ölüm, varlık-yokluk” kavramlarını işler. Eserleri:Divan, Risaletü’n- Nushiye

HACI BAYRAM VELİ(1352-1429): Güçlü bir medrese eğitimi görmüştür. Bayramiye tarikatinin kurucusudur. Mutasavvıf bir halk şairidir. Hece ölçüsüyle söylediği manzum “Nutuk”u önemlidir. Şiirlerinde Yunus Emre’nin söyleyiş özelliği görülür.

AŞIK PAŞA(13.-14.YY.): 13. ve 14. yy. Tekke şairidir. Bilim dilinin Arapça; şiir dilinin Farsça olduğu bir dönemde bilinçli bir Türkçecilik anlayışıyla şiir yazmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerinde Yunus Emre’nin etkisindedir.Aruzla da şiirler yazmıştır. Anadolu Türklerine tasavvufu öğretmek amacıyla yazdığı “Garibname” adlı eseri ünlüdür.

KAYGUSUZ ABDAL(15.YY.): Alevi-Bektaşi halk şiirinin kurucusu sayılır. Yunus Emre’nin etkisinde hem hece hem de aruzla şiirler yazmış; bunları “Kaygusuz Abdal Divanı” nda toplamıştır. Nükteli ve iğneli bir dili vardır. Şiirlerinde hicivli,mizahlı, yer yer sembollerle tekerlemeli bir övgü içerisinde hem sofularla hem de insanlık kusurlarıyla alay eder. İyi bir öğrenim görmüştür. Kimi şiirlerinde “Sarayi” mahlasını kullanmıştır. Nesirle yazılmış eserleri de vardır: “Budalaname”. Diğer eserleri: Mugalaatname/Mu(i)glataname, Esrar-ı Huruf, Cefriyye-i Kaygusuz (fal kitabı)

EŞREFOĞLU RUMİ( ? -1409): 15.yy. tasavvuf şairlerindendir. Hacı Bayram Veli’ye derviş ve damat olmuştur. Yunus Emre’nin izinde yürümüş, hem aruz hem heceyle şiirler yazmıştır. Bir divanda topladığı şiirlerinde tasavvuf ilkelerini yaymaya çalışmıştır.

PİR SULTAN ABDAL (?-1560): 16.yy!da yaşamış bir Bektaşi şairidir.Bektaşilerin en büyük şairidir. Sivas’ın Banaz köyünde doğmuştur.Hızır Paşa tarafından Sivas'ta öldürülmüştür. Tasavvuf,tabiat,aşk ve halkın gerçek yaşayışıyla ilgili konular işler. Divan edebiyatında etkilenmemiştir. Bütün şiirlerini hece ile söylemiştir. Şiirlerinde sade bir halk dili vardır. Şii-Batıni inanışları coşkun bir lirizmle dile getirmiş, nefesleri çok geniş coğrafyada sevilerek okunmuştur. Şiirlerinde derin bir tasavvufa rastlanmaz.

HALK EDEBİYATINDA NESİR BİLMECE: Tabiat,insan,hayvan,bitki,eşya gibi çeşitli varlıkların bazı özellikleriyle ilgili ipuçları verilerek bunların bilinmesine yönelik sorulardır. Hem düzyazı hem de şiir şeklinde olabilir. MENKIBE: Tarihi şahsiyetler ve din büyüklerinin hayatları etrafında oluşturulan olağanüstü hikayelerdir EFSANE: İnsanın dünyaya gelişiyle, çeşitli kavimler arasında doğup gelişen gelenek ve göreneklerin oluşumunda az çok etkisi olan olağanüstü anlatımlardır.

HALK MASALLARI: Olağanüstü kişi ve olayların görüldüğü bu ürünler, halk yaşayış ve bakış açısını anlatır. ATASÖZLERİ: Uzun deneyim ve gözlem ürünü olan, topluma öğüt vererek doğru yolu göstermeye çalışan kısa, özlü sözlerdir. İslamiyet öncesi edebiyatta “sav” adı ile bilinen atasözlerinin çoğu hece ölçüsüne uygun ve sanatlıdır. FIKRALAR: İnsanı güldürürken çoğu kez düşündürmeyi de amaçlayan kısa, nükteli öykücüklere denir. Nasreddin Hoca, Bektaşi, İncili Çavuş… fıkraları halkın ortak malı olmuştur.

HALK TİYATROSU: Türklerin eski çağlardan bugüne dramatik seyirlik oyunları yaşayagelmiştir. Bunlar; “Karagöz”,“Ortaoyunu” , “Kukla oyunu” ve “Meddah”tır. Halk oyunları hem göze hem kulağa seslenir. Sözlü tiyatro örneğidirler. Şive (ağız) taklitlerinden yararlanılır. Güldürü öğesine yer verilir. Halk söyleyişine ve deyimlere yer verilir.

KARAGÖZ: Seyirlik halk oyunlarından biri olan Karagöz, bir gölge oyunudur. İki temel tip vardır: Karagöz: Cahil,saf, temiz yaratılışlı halkı temsil eder. Hacivat: Okumuş, ukala, kibar geçinen,aydın tipini temsil eder. Bunların dışında, Beberuhi, Zenne, Tiryaki, Sarhoş, Bekri Mustafa gibi tipler yer alır. Oyun cinaslı ve nükteye dayalı sözler ve komedi öğeleriyle oluşturulur.

MEDDAH: Tek kişilik oyundur. Meddah, bütün kişileri küçük değişiklerle(kostüm değiştirerek, konuşma ağzını değiştirerek,jest ve mimiklerini değiştirerek) canlandırır, oynar. Türk halk zekasının ve halkın, hikayeleri karikatürize ederek anlatma yeteneğinin ürünüdür.

ORTAOYUNU: Dekorsuz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur. Temeli diyalogdur. Oyunlarda nükte ve cinasa büyük önem verilir. İki tip vardır: Kavuklu: Hacivat’ın özelliklerini gösterir. Pişekar: Karagöz’ün özelliklerini gösterir. “Zenne” ise bir diğer tiptir.

HALK HİKAYELERİ: Destanların zaman içinde değişime uğramış biçimleri sayılır. Destanlara göre gerçeğe daha yakındır. Hikayeleri destanlardan ayıran en önemli özellik; hikayelerin mitolojiye dayanmamalarıdır. Halk hikayelerinde şiirle düzyazı iç içedir.

Hikayelerin anlatımı iki şekilde olur: - Aşık,bizzat kendisi aşık olmuştur. Kendi başından geçenleri anlatmaya başlar. - Aşık, başkalarına ait hikayeleri toplayıp söyler. Hikayelerdeki kişiler gerçek yaşamdakilere yakındır; olağanüstülükler sınırlıdır. DİKKAT: Masal ve destandan farklı bir anlatımı vardır;masalda aşk konusu yoktur. Hikayede ise “aşk” ana konudur. Destanların konusu bütün toplumu ilgilendirir, hikayedeki konular ise belli bir kesime hitap eder.

Hikayelerdeki kahramanlar, diğer türlerdekinden farklı olarak ayrıntılı bir şekilde verilir. Halk hikayeleri oluştukları çağdaki sosyal yapıyı ve iç mücadeleleri yansıtır. Olaylar düzyazı biçiminde anlatılır. Araya serpiştirilen manzum parçalar ise aşığa sazı ve sözüyle sanatını gösterme imkanı verir.

Halk hikayeleri konuları yönünden ikiye ayrılır: 1-“Aşk” konusunu işleyen halk hikayeleri; (Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Ferhat ile Şirin…) 2-“Kahramanlık” konusunu işleyen halk hikayeleri; (Köroğlu hikayeleri, Battalgazi hikayeleri) Hikayelerde genellikle “mutlu son” yoktur. Yapı bakımından 3 bölüme ayrılır: “Döşeme”(Kalıplaşmış 3-5 cümleden oluşur.) “Olay”(Olay anlatılır) “Dilek” (Aşıklara rahmet okunur) En eskisi Dede Korkut Hikayeleridir.

DEDE KORKUT HİKAYELERİ *Destandan halk hikayesine geçiş döneminin ürünüdür. *12 hikayeden oluşur. *Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir. *Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özelliklerde vardır. *Eserde geçen ‘’Dede Korkut’’meçhul bir halk ozanıdır. *Hikayelerde oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer alır. *Hikayelerin konuları;aşk,yiğitlik gösterisi, karamanlık, boylar arasındaki savaştır. *15. yy’da kaleme alınmıştır. *Eserin yazarı belli değildir.

*Nazım ile nesir iç içedir. *Hakaniye lehçesi kullanılmıştır. *Dil oldukça yalındır. *Hikayelerin yazarı belli değildir.Her hikayenin sonunda bilge bir kişi olan Dede Korkut’un yaptığı değerlendirme ve dua yer alır. *Eserde aliterasyonlara sıkça yer verilmiştir. *Eserin yazma nüshaları Vatikan ve Dresten kitaplıklarındadır.