1 3. Şerh Ve Derlemecilik Dönemî Hicrî 8. asır ortalarından başlayıp, asrımızın başına kadar devam eden bu dönem kelâm ilminin taklid, duraklama ve gerileme dönemidir. Bu dönemde felsefe ile mezcedilmiş kelâm döneminde olduğu kadar sistemli ve hacimli eserler meydana getirilmemiş, daha çok önceki eserler üzerinde çalışılmıştır. Yani kelâm ilmine ait önceki bir esere şerh ve haşiyeler yazılmış, notlar (ta'lîkât) eklenmiş, hülâsalar (özetler) meydana getirilmiş veya bu eserler yeniden düzenlenmiş (tehzîb edilmiş) tir. Yine bu devirde, isbât-ı vâcib, kader, elfâz-ı küfür vb., konularda müstakil risaleler kaleme alınmıştır.
2 3. Şerh Ve Derlemecilik Dönemî Bu dönem kelâmcıları, felsefe ile kelâmı mezcetme metodunu devam ettirmişlerdir. Sa'düddîn Teftâzânî (v. 793/1390), Seyyid Şerîf Cürcânî (v. 816/1413), Adudüddîn İcî (v. 756/1355) ve Celâlüddîn Devvânî (v. 908/1502) gibi şahsiyetler bu dönemin önemli isimleri arasında sayılabilir. İslâm âleminde felsefe cereyanını durduran müteahhirin ilm-i kelâmında felsefi bahislere çok yer verilmesinin iki sebebi vardır: a) Felsefî meseleleri önce ortaya koyup açıklamak ve onun İslâm akaidine uymayan yönlerini tenkit etmek.
3 3. Şerh Ve Derlemecilik Dönemî b) İslâm akaidine ters düşmeyen taraflarından - aslî meseleleri izah ve isbat ederken faydalanmak. Ehl-i sünnet ilm-i kelâmı, ehl-i bid'at mezhebini zayıflattığı gibi, selef cereyanının yayılmasına da engel olmuştur. İslâm düşünce tarihinde akaid sahasında ortaya çıkan ye itikadî konularla ilgilenen cereyanları, peygamberimizin inanç sünnetine en yakın olanından en uzak olanına doğru sıralarsak şöyle deriz:
4 3. Şerh Ve Derlemecilik Dönemî Selefiyye-Mâtürîdiyye-Eş'ariyyenin mütekaddimini-Eş'ariyyenin müteahhirini- Mutezile-Felâsife. Gerçi bazı alimler, matüridiliğin, eş'arilik ile mutezile arasında kâlan bir sistem olduğunu ileri sürmüşlerdir. Fakat bu iddia genelde geçerli olmayıp, belki irade-i cüz'iyye, kader, salâh, ma'rifet-i ilâhiyye, hikmet-illet, husn-kubh gibi konularda Matüridiyye ile Mutezilenin görüşleri arasında yakınlık bulunmasındandır.