Toplumsal Eşitsizlik. Nobel iktisat ödülü sahibi Profesör Joseph Stiglitz’in (2011) bildirdiğine göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) nüfusun en.

Slides:



Advertisements
Benzer bir sunumlar
Siyaset Bilimine Giriş
Advertisements

Sosyalleşme & Sosyal Ahlak
Spor Sosyolojisi Nedir? İlgili Temel Kavramlar
TÜRKİYE’DE ÇAĞCIL DEMOKRASİ, DEMOKRATİK KÜLTÜR VE OLGUNLUK
Yrd.Doç. Dr. Nilüfer YÖRÜK KARAKILIÇ
TOPLUMSAL TABAKALAŞMA
Toplumsal Yapı ve Toplumsal İlişkiler
Siyaset Bilimine Giriş
Siyaset Bilimine Giriş
Farklı Sistemlerde Kentleşme ve Kentleşme Politikası
COĞRAFYA İÇERİSİNDEKİ YERİ
EĞİTİMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ
SOSYOLOJİ DERSİ 2.ÜNİTE TOPLUMSAL YAPI.
Farklı Sistemlerde Kentleşme ve Kentleşme Politikası
Toplumsal Tabakalaşma
SPOR SOSYOLOJİSİ. SOSYOLOJİ: Kelime anlamı toplumbilimidir. Latince toplum anlamına gelen Socius ile Yunanca bilgi demek olan logos sözcüklerinin birleşmesinden.
Kültür.
AİLE Bir toplumda hukuki temele dayalı evlilik ve akraba bağlılığı (anne, baba, çocuklar, büyükanne ve baba ile yakın akrabalar) oluşmuş, aynı mekanda.
ATATÜRK İLKELERİ.
Liberalizmin Tarihsel Kökenleri
Toplumsal Cinsiyet: GÜNDEM
Siyaset Bilimine Giriş 5. Hafta
DEMOKRASİNİN SERÜVENİ
Siyaset Bilimine Giriş
EĞİTİMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ
TOPLUMSAL TABAKALAŞMA
İnsan Hakları Nedir? İnsan hakları, olmadığı koşulda, kişilerin insan olarak onurlarıyla yaşabilmelerinin mümkün olmadığı temel ilkelerdir. İnsan hakları.
SEZGİN ÖZTEK ŞEREF AYAN
TABAKALAŞMA VE SINIF.
KENTSEL SİYASET. KENTSEL SİYASET Kentsel Siyaset-2 Doç.Dr. Ahmet MUTLU.
Eğitimin ve Toplum.
ULS1040 Türk Sİyasal HayatI - I
BİR YAŞAM TARZI OLARAK SPOR Doç.Dr.Sebahattin DEVECİOĞLU
6. BÖLÜM EĞİTİMİN TOPLUMSAL TEMELLERİ
Türk Eğitim Sisteminin Yapısı ve Yönetimi
Mühendislik Ekonomisi
EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ
Klasik Sosyoloji Tarihi
GİRİŞİMCİLİK VE LİDERLİK
Marksizm.
EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ
EĞİTİMİN POLİTİK TEMELLERİ
İSLAM DÜŞÜNCESİNDE YORUMLAR 11. SINIF
Eşitlik İlkesini Uygula
Tarih Sosyolojisi-4- Yöntem-1- Tarihsel Materyalizm.
İktİsadİ ve Hukukİ sİstemler ve polİtİkalar
VII. Ünite SİYASET FELSEFESİ
AİLE ŞİRKETLERİ Yapısı, Sorunlar ve Çözüm Yolları
Öğretmenlik Mesleğine Giriş
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ Hazırlayan = Büşra Kocaman
AİLENİN TANIMI, ÖNEMİ VE TARİHSEL GELİŞİMİ
YONT221 KAMU YÖNETİMİ DÜŞÜNCESİNİ GELİŞİMİ VE DEVLETİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ YÖNETİŞİM.
Tarihin Belirleyicisi Olarak Ulusların Karekterinin Rolü
AYRIMCILIK.
Kırsal sosyoloji ve çalışma alanları-görevleri Prof. Dr
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN EVRİMİ – BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN TARİHİ
İNSAN HAKLARI. İNSAN HAKLARI İnsan hakları nedir? İnsanlar arasında ırk, din, renk, yaş, cinsiyet ayırımı yapmadan sevgi, saygı, dostluk duygularını.
Toplum ve Toplumsal Yapı
Liberalizmin Tarihsel Kökenleri
. DERS.
Doç. Dr. İhsan ÇAPCIOĞLU 14. Hafta: Sosyal Hayatı Etkileyen Din
Tarihsel ve ideolojik arka plan
TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ. TOPLUMSAL CİNSİYET-1 Toplumsal cinsiyet, bireyin belirli bir cinsten olduğuna ilişkin bilgiye, bu bilgi dahilinde olmak üzere.
İşletme kavramı öncesi dönem 1880 öncesi dönemi kapsar.1880 öncesi dönemde yönetim gereken kuruluşların çok az olması, kendi yönetim anlayışlarına göre.
AİLE Bir toplumda hukuki temele dayalı evlilik ve akraba bağlılığı (anne, baba, çocuklar, büyükanne ve baba ile yakın akrabalar) oluşmuş, aynı mekanda.
Demokrasinin Temel İlkeleri Hazırlayanlar:M.Kerem GÜNGÖR Deniz ÇAPAR Kaan CANLI.
AİLEDE İLETİŞİM.
NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ
Siyaset Bilimi II 9. Hafta: milliyetçilik.
İş ve Meslek Sosyolojisi
Sunum transkripti:

Toplumsal Eşitsizlik

Nobel iktisat ödülü sahibi Profesör Joseph Stiglitz’in (2011) bildirdiğine göre, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) nüfusun en zengin %1’lik dilimi milli gelirin yaklaşık 1/4’ünü alırken, toplam servetin de %40’› üzerinde kontrole sahip. Küreselleşme sürecinin “imparatoru” olarak anılan ABD’de gelir eşitsizliğinin eriştiği seviyeyi gözler önüne seren bu veri, daha dramatik bir sonucun göstergesidir; zira Profesör Stiglitz’e göre son 25 yıl boyunca ABD’de gelir eşitsizliği istisnasız bir şekilde büyümüş ve derinleşmiş bulunuyor. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) Sosyal Adaletin Yeni Bir Evresi adını taşıyan 2011 tarihli raporu, gelir eşitsizliğinin dünya çapında büyük bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor: Dünya nüfusunun %80’i dünya zenginliğinin sadece %30’unu paylaşıyor verilerine göre orta büyüklükte bir ülke nüfusu kadar kişinin (61 milyon kişi) toplam geliri, dünya nüfusunun yarısının (3.5 milyar kişi) toplam gelirine eşit durumda (ILO, 2011, s.10).

Eşitsizlik deyince aklınıza ne geliyor? Sokaklarda hakları için eşit iş ya da ücret için protesto hareketinde bulunan kişiler size ne anlatır?

Tüm tarih boyunca her toplumda eşitsizlik vardı ve bazı insanlar refah, güç ve prestij açısından diğerlerinden üstün oldu. Bu grup her zaman azınlıkta kalmıştır. Toplumlarda kaynakların dağılımı toplumsal eşitsizlik yapısını yaratır. Bu yapıda bir uçta yoksulluk öbür uçta varsıllık/zenginlik ortaya çıkar. Bu noktada eşitsizlik yaratan kaynaklara bakarsak, bunların toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel kaynaklar olduğu görülür. Bir diğer deyişle, ekonomik kaynaklar olarak gelir farkları yanı sıra mülkiyet farklılıkları, üretim ve değişim süreçlerinde toplumsal işbölümünün yarattığı farklılıklardan söz edilebilir.

Toplumsal statü ise daha çok toplumda kabul edilmiş statü, unvan, toplumsal itibar gibi kaynakların eşitsiz dağılımı anlamına gelir. Siyasi eşitsizlikler, karar verme mekanizmalarında olup-olmama ve güç ve iktidar yetkilerini elinde tutmak veya en azından yakın olmak-olmamak arasındaki farktır. Kültürel olan eşitsizlik ise kimliğini, duygusunu düşüncesini ifade ve temsil etme şansını elde edememektir.

Yoksul olanın bu kaynaklara ulaşması neredeyse imkânsızdır. Kapitalist üretim sistemi ve kapitalist işbölümü yoksulu sadece piyasanın dışında bırakmaz, aynı zamanda bu kaynaklardan dışlanmasına ve etiketlenmesine de neden olur. Yoksul sadece ekonomik anlamda yoksul değil, sosyal, siyasi ve kendini ifade edememe, toplumda görünürlüğünü yitirme noktasında kültürel anlamda da yok sayılmaktadır.

Nedir? Toplumsal eşitsizlik esasen bireyin toplum içerisindeki yerini, statüsünü etkileyen ilişkiler sonucunda ortaya çıkan bir durumdur. Toplum içerisindeki haklara ve kaynaklara ulaşıp, ulaşamama durumunu anlatır bize: - Oy hakkı, mülkiyet hakkı, eğitim olanaklarına erişim, sağlık hakları... Ekonomik şartlar sosyal eşitsizliğin en temel göstergelerinden biridir. Tüm toplumların ortak özelliğidir.Bütün kültür ve toplumlarda hiyerarşik düzen vardır.

Eşitsizliğin kaynakları Toplumun rollere verdiği anlamlardan ortaya çıkar: Cinsiyet- kadının toplumdaki konumu. Etnik kimlik Ayırımın temel olayı sadece ekonomik değildir. Kültürel bir yapısıdır vardır: Göçmenler ile vatandaşlar arasındaki hak paylaşımı... Toplumlarda bazı grup ya da gruplar diğerlerini denetim altında tutmakta ve bunları ekonomik, sosyal ve siyasal olarak toplumsal haklardan yoksun tutarlar. Bu farklılaşmalar insanları toplumda hiyerarşik bir düzende yaşamalarına yol açar. Bunun adı toplumsal tabakalaşmadır.

Sosyolojide toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlik kavramları toplumda bireyler veya gruplar arasında var olan eşitsizlikleri tanımlamak için kullanılır. Genellikle bu eşitsizliklerin kaynağı olarak ekonomik gelir ve mülkiyet farklılıkları düşünülürse de toplumsal cinsiyet, yaş, farklı etnik köken ve inançlarda toplumsal eşitsizliklere neden olabilir. Toplumun üyeleri arasında ekonomik, siyasi ve sosyal fırsatlara erişim açısından bir farklılık bulunmadığı; kimsenin diğerine göre daha az eşit olmadığı; sosyal adaletin tüm bireyler arasında tümüyle sağlandığı“eşitlikçi” bir toplum daima erişilecek bir hedef olmuştur. Öte yandan en başından beri en basit örgütlenmiş olandan en gelişmiş örgütlülüğe sahip toplumlara kadar tüm toplumlarda toplumsal eşitsizliğin farklı derece ve türlerine rastlamak mümkündür.

Toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlik konusunu daha iyi anlayabilmek için bazı önemli kavramların iyi açıklanması gereklidir. Bu kavramlardan ilki farklılaşmadır. İnsanlar ve gruplar arasında fiziksel, biyolojik, psikolojik, ekonomik, kültürel ve sosyal bir çok farklılık bulunmaktadır. Ancak ne zaman ki egemen değer yargıları ve normlara göre bu olası farklılıkları“normal - anormal”, “iyi - kötü”, “üst - alt”, gibi bir değerlendirmeye, sıralamaya sokmaya veya değerlendirmeye başlarız işte toplumsal tabakalaşma ve eşitsizlik o noktadan sonra bireyin yaşamına girer ve tüm yaşamını belirler. Sıralama yapıldığında bazı farklılıklar daha üst bir değer alırken bazıları daha alt bir değer alırlar. Örneğin, toplumda varlıklı olmak üst bir değer ve olanaklar sağlarken yoksul olmak alt bir değer alır ve olanakları kısıtlar. Eğitimli olmak üst bir değer alarak toplumda yükselmeye olanak tanırken eğitimsiz olmak alt bir değer alır ve bireyin toplumda yükselmesini olumsuz etkiler.

Belli bir gruba, sınıfa ait olmak daha üst bir değer ve imtiyaz getirirken bir başka bir gruba, sınıfa aidiyet alt bir değer ve imtiyazsızlık olabilir. Dolayısıyla toplumda daha çok yapısal olarak ortaya çıkan farklılıklar bu anlam sistemi içinde bireyler ve gruplar arasında çeşitli (ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel) eşitsizliklere neden olabilirler. Sosyolojide, toplumsal eşitsizliğin sosyal sınıf, statü ve güç iktidara göre tanımlanması ve bunların neden ve sonuçlarının çalışılması en temel konulardan biridir. Diğer bir kavram ise imtiyaz kavramıdır. imtiyaz toplumdaki insanların elde etmek istedikleri, herkesin tercih edeceği, özenilen ancak herkesin ulaşamayacağı fırsatları anlatmak için kullanılır. Ekonomik fırsatlara ulaşabilen kişiler aynı zamanda siyasi ve sosyal güce de ulaşabilir ve bu anlamda imtiyazlı olabilir. Ancak “prestij” kavramı toplumda önem verilen ve kültürel ve sosyal olarak anlamlı özelliklere işaret etmektedir. insanların yaşam stilleri, toplumsal konumları, liderlik yeteneği, unvan, şan, şeref gibi özellikler prestij farklılıkları yaratmaktadır. Bu anlamda prestij daha çok subjektif ve değerler sistemine bağlı bir farklılıktır. Örneğin, zenginlik bir imtiyaz olabilirken her zaman prestij sağlamayabilir.

Ayrıcalıklı grup Yaşam Şartları: zenginlik, gelir, daha iyi yaşam koşulları Sosyal Statü: Toplum içerisinde itibarı ve saygınlığı yüksektir. Siyasal Etki: Tahakküm kurma gücü, karar vermede söz sahibi.

Toplumsal Statü Toplumsal yaşamda bireyler yalnızca ekonomik açıdan değil fakat aynı zamanda siyasi güç, eğitim, mesleki konum, saygınlık, itibar, onur ve prestij açısından da farklılaşmaktadırlar. Bu farklılaşma bireylerin farklı toplumsal statülere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır.

2 tip toplumsal statü vardır: Verilmiş statü: Bireylerin herhangi bir çabası olmaksızın doğumdan itibaren kendilerine atfedilmiş sosyal, kültürel, ekonomik, etnik ve siyasal konumlara verilen genel addır. Kazanılmış Statü: Toplumsal yaşamda sahip olduğumuz statülerin bir bölümü sonradan kazanılmaktadır. Bireylerin kendi çabaları, becerileri, yetenekleri ve başarıları ile elde ettikleri toplumsal konumlara kazanılmış statü adı verilmektedir.

Neden Farklıyız? Acaba eşitsizlik doğal mıdır yoksa bizzat toplum tarafından mı yaratılmıştır? Biyolojik yaklaşım: insan davranışlarını biyolojik/ genetik karakteristiklerle açıklar. Hormonal ve kromozom farklılıkları...Beyaz_ zenci ırk. Toplumsalcı yaklaşım: Toplumsal ve sosyal süreçler farklılaşmaya yol açar. İnsanlar oluşturmuştur. Eşitsizlik kurumsallaşmıştır

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA Toplumsal tabakalaşma bir sosyal eşitsizlik biçimidir ve genel anlamda toplumu meydana getiren bireylerin ve grupların, toplumsal ve ekonomik açıdan, eşit olmayan ve çok defa hiyerarşik bir şekilde sıralanmaları anlamında kullanılmaktadır. Bireylerin ve grupların toplumsal ve ekonomik konumlarının eşitsiz dağılımı olarak da tanımlanabilir.

Basitçe insanlar arasındaki farklılık değildir, toplumların en büyük özelliklerinden bir tanesidir. İnsanların kaynaklara ulaşmadaki eşitsizlik durumu gösterir bize. Kuşaklar arası devamlılık gösterir. Bazı şanslılar «sosyal hareketlilik» içerisinde bir yerlere gelir. Evrenseldir. Ama toplumlarda farklılıklar gösterir- Örn: tarım toplumlarından yaş ve cinsiyete göre ayırım.

İnsanlar sosyal sistemdeki pozisyonlarına göre sisteme bağlılık gösterirler. Kendi pozisyonlarının eşit olduğunu göstererek toplum tarafından kabul edilmelerini sağlamaya çalışırlar: İdeoloji/ tahakküm. Aynı tabakadaki insanlar benzer davranış modelleri geliştiriler.

Temel farklılık alanları Sosyo- ekonomik Cinsiyet ayırımı Etnik/ ırk ayrımı Yaş farklılaşması Sağlık/ Engelli vatandaşların farkllılıkları

Toplumsal Farklılıklar Sosyal dışlanma: Belirli bir kesimin toplumun içerisinde kabull edilme durumu... Sömürü: Emek sömürüsü... Toplumsal Statünün Düşmesi: İktidardan ya da güçlü ekonomik pozisyonun kötüye doğru değişmesi... Kültürel Emperyalizm: Bir kültürün evrenselleşmesi ve kendi normlarını oluşturması... Toplumsal Şiddet: Belirli bir kesimin toplum içerisinde gördüğü fiziksel ve psikolojik şiddet...

Tabakalaşma Ölçütleri Uzmanlaşma seviyesi Fonksiyonellik Bireyler arası toplumsal konum farklılıkları Fırsat eşitliği derecesi Sınıf dayanışma derecesi

Temel Unsurları Tabakalaşma olgusunun dört temel unsuru vardır: 1- Toplumsal bir olgudur. Sadece bireylere ait bir durum değildir. Tarihsel süreçteki tüm toplumlarda vardır. 2- Nesilden nesile geçen bir olgudur. 3- Evrenseldir ama farklı şekillerde kendini gösterir. 4- Sadece eşitsizlik değil belirli bir inancı da taşırlar.

Açık ve kapalı sistemler Kapalı sistemleri toplumsal statü hiç değişmez. Doğumdan itibaren edinilen statü ölene dek bireyle beraberdir. Sosyal hareketlilik yoktur. Açık sistemlerde ise statü yetenek ve çaba ile belirlenir. Çalışma ve yeteneklere toplum içerisinde statü ve saygı kazanabilirsiniz. Yani sosyal hareketliliğin olanaklı olduğu sistemlerdir.

Toplumsal Tabakalar Kölelik Kast Sistemi Katman Sistemi (Feodal Yapı) Sınıf

Kölelik İnsanların çok büyük bir bölümü köledir ve köleler köle sahibi olan efendinin mülkiyetindedir. Kölelerin emek güçleriyle birlikte alınıp satılabildikleri birdönemdir. Kölelik sistemi çok katı yasalarla korunmuştur. Sömürü ve eşitsizliğin en derin olduğu bir tabakalaşma sistemidir. Toplumsal statü sabittir.

Kölelik, bir insanın diğer insan üzerindeki mülkiyet hakkını tanımlayan en aşırı eşitsizlik olarak kabul edilir. insanlığın yerleşik düzene geçmesi ve özellikle insan emeğine dayalı tarım topluluklarının gelişmesi ile başlayan tarihsel süreçte ortaya çıkmıştır. Kölelik daha çok doğuştan belirlenen ve babadan oğula geçen bir statüdür. Ancak tarımın temel üretim olduğu bu toplumlarda savaşta kaybeden taraftan olan kişilerde köleleştirilerek tarım işlerinde ve askerî görevlerde kullanılırlar. Bu toplumda insanlar ya köle olarak ya da köle sahibi olarak doğar. Aristo’nun belirttiği gibi kölelerin de köle sahibi olanların da bu konumlarının “olması gerektiği gibi olduğu” düşünülür. Tarım işinin yorucu ve hor görülen bir iş biçimi olarak köleler tarafından yapılması normal karşılanır. Köle sahipleri ise yöneticilik, sanat ve kültürel etkinlikler gibi daha zor ve toplumda daha ‘üst’ görülen görevleri yerine getirmektedir. Buradan görülebileceği gibi “beden işi” ile “beyin işi”nin toplumlarda farklı değerlendirilmeleri konusu çok eskilere dayanır. Kölelik çok katı kuralları olan bir sistemdir. Burada önemli bir farklılığa da değinirsek eski Yunan’da güvenilir ve akıllı olduğu görülen kölelere bazen kâhyalık gibi görevler verildiği, bazı kölelerin de sadakatlerini ispat ederlerse serbest bırakıldıkları görülse de Güney Amerika’da var olan kölelik bundan çok daha katıdır.

Kast Sistemi Sınıf ayrılıklarına dayanır. Bu sınıflandırma öncelikle evlilik ve iş bölümüyle ilgilidir. Kast sistemine göre bireyler bir kast içerisinde doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Bireyler yalnızca doğdukları kastın gerektirdiği eğitimi ve mesleği yapmakla yükümlüdürler. Kast üyelerinin statüsü süreklilik arz etmektedir Toplumsal hareketliliğe kapalıdır. Kast Orta Çağ’da, özellikle Hindistan’da geçerli olan ve Hindu felsefesi, din, töre, gelenek ve mesleki ayrımlara dayalı bir tabakalaşma biçimidir. Kast Hindistan’dan başka tüm Uzak Doğu toplumlarında da görülür.

Brahmanlar: Üst düzey din adamları Kshatriyalar: Soylu savaşçılar Vaişyalar: Tüccar, Toprak sahipleri Şudralar: Köleler, işçiler

Buradan görüleceği gibi Varna sistemi din ve geleneklerin yanı sıra toplumda bir iş bölümü ve meslek bölünmesine de dayanır. Her Varna grubuna üyelik doğuştan kazanılan, kalıtsal bir statüdür ve ortak bir soy ve bir atadan gelir. Kast konusunda çeşitli tanımlar mevcuttur. Kast üyelerinin ortak bir meslek, sosyal ve dinsel yaşam ve ortak kültürü takip etmeleri gerekir. Bu da toplumda çok katı bir hiyerarşi ve parçalanmışlık yaratır. Kast üyelerinin bağlı bulundukları Kast grubunu değiştirmelerine olanak yoktur. Ancak Hindu inanışlarına göre insanlar bu yaşamlarında ait oldukları kast grubunun görevlerini yerine getirdi ve kurallara harfiyen uydu ise ikinci defa dünyaya geldiklerinde bir üst kast üyesi olarak doğar ve bu şekilde ödüllendirilebilirler. Bu dört kast grubundan başka birde herhangi bir kast üyesi olamayan kast dışı(dokunulamayan) gruplar vardır. Bu gruplar toplumda hayvan bakıcılığı ve temiz olmadığı kabul edilen işleri yaparlar. Kast üyelerinin, özellikler Brahmin olanların, kast dışı gruptan birisinin sunduğu bir hizmeti kullanması veya temas etmesi yasaktır. Bu şekilde bir temas olursa kast üyelerinin arınma töreninden geçmeleri gerekir.

Zümre/ Katman Sistemi Genellikle Avrupa'da ortaçağda ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Katman sistemi yasalara dayanan hukuksal bir sistemdir. Buna göre, yasalar, bireyler ve gruplar için siyasal ve ekonomik açıdan eşit olmayan sosyal konumlar/katmanlar belirlemektedir. Bu yapılaşma Feodal sistem içerisinde kendini gösterir.

Feodalite’de topraklar kral tarafından soylular arasında dağıtılır. Bu toprakların büyüklüğü ve kullanım hakları yasal olarak tanımlanır. Her toprak parçası yasal hak ve görevleri, yetkileri ve yükümlülükleri ile birlikte bir soyluya verilir. Bu toprak da soylu derebeyi tarafından üzerinde yaşamakta olan serf aileleri arasında toprağın ekilmesi amacı ile dağıtılır. Bu sistem 9. yüzyıldan yüzyıla kadar bu şekilde devam eder. Ancak 15. yüzyıldan sonra feodalite çeşitli faktörlere bağlı olarak çözülmeye başlar ve 18. yüzyıldan sonra Kapitalizme geçiş ile beraber bu sistem sona erer. Soylular bu toprak parçası üzerindeki üretimden, vergileri toplamaktan ve gerektiğinde kralın hizmetine sunacakları bir ordu yetiştirmekten sorumludur. Serfler ise toprakta çalışıp vergilerini ürün olarak vermek ve askerlik görevlerini yerine getirmekle sorumludur. Öte yandan soylular serflerin doğum, ölüm, pazar yeri gibisosyal gereksinimlerini karşılamak ve bir kuraklık durumunda aç bırakmamaktan sorumludur. Serfler ise kendi yaşamlarını sürdürebilmek için soylulardan üzerinde üretim yapabilecekleri bir toprak parçasını alabilmek hakkına sahiptir.

Katman sisteminde 5 tabaka bulunmaktadır: Kraliyet ailesi (yüksek aristokrasi) Soylular (toprak sahipleri, orta ve alt aristokrasi ve rahipler) Özgür yurttaşlar Serfler (köylüler) Köleler

Zümre tipi tabakalaşmada sosyal grupların hiye-rarşisini belirleyen, esas olarak, servet, tüketim alışkanlıkları, üretim sürecindeki roller değil; şeref, fazilet ve topluma hiçbir üretim ilişkisi olmadan bağlı olmak gibi özelliklerdir. Bu dönemde de­letler yeterince gelişmemiştir. Bu nedenle devletlerin nüfus üzerine doğrudan bir kontrolü olamamıştır ve devlet siyasal güç merkezi değildir. Soylular sahip oldukları top­raklar üzerinde hâkimiyetlerini ilan etmişler ve kendi hukuklarını uygulamışlardır.

Soylular askeri güce sahiptirler ve askeri güç ise zenginlik sonucu oluşmuştur. Bu da geniş bir toprak sahipliğini gerektirmiştir. Soylular sahip oldukları toprağın genişliği oranında ekonomik zenginliğe sa­ hiptirler. Ekonomik zenginlik ve geniş topraklar, daha fazla savaşçının sağlanmasına olanak hazırlar. Böylece soylular hâkimiyetlerini devam ettirmiştir. Feodalizmin ilk dönemlerinde köylü ile soylu arasında ilişki kişisel anlaşmaya bağlıydı ve bu anlaşma taraflardan birinin ölümüyle son buluyordu. Daha sonra soylular ve köylüler statülerini kuşaktan ku­şağa aktardılar.Köylüler toprağa bağlı ve ko­şulları gelişmeyen bir yaşam sürdürdüler.

Özellikleri Tarım ekonomisi geçerli. Katmanlar siyasal ve hukuksaldır. Hareketlilik çok zor. Kuşaklar boyunca aktarılır.

Sosyal Sınıflar Sosyal sınıflar diğer tüm toplumsal tabakalaşma sistemlerinden farklı olarak kişinin içine doğduğu mevkii/statüyü değiştirebilme özelliğine sahip olduğu, bunu da kendi yetenekleri ve kazanımları ile yapabileceği için değişime ve dinamizme en açık sistem olarak tanımlanır. Sosyal sınıfı, ekonomik kaynaklara aynı uzaklıkta veya yakınlıkta olan, üyelerinin siyasi güç ve iktidara erişebilirliği, toplumsal yaşam tarzları ve tercihlerinin birbirine benzediği, büyük bir topluluk kesiti olarak tanımlayabiliriz.

SINIF Sınıf terimi, Roma İmparatorluğu zamanında halk mali ve askeri amaçlara mülk temeline dayalı olarak bölünmesi için kullanıldı. Modern anlamda ise, endüstri Devrimi ile beraber toplumun yeniden örgütlenmesiyle yakından ilintilidir. Aslında sınıf tartışması son 2-3 yy’ın tartışmasıdır.

Toplumsal tabakalaşmanın en önde gelen ve en yaygın kaynağı toplumsal sınıf yapılarıdır. Toplumsal sınıflar dışında, tabakalaşmaya kaynaklık eden faktörler de vardır. Soy ve inanç farklılıkları temelindeki iç ayrımları hiyerarşik bir tarzda bütünleştiren toplumlar olmuştur. Bu toplumların tipik örneklerine kölecilik sisteminin geçerli olduğu kapitalizm öncesi dönemlerde rastlamak mümkündür. Toplumsal tabakalaşması sınıfsal farklılıklara yaslanan toplumlar ile soy ve inanç farklılıklarına yaslanan toplumlar arasındaki en önemli ayrım, tabakalar arası yatay ve dikey hareketlilikle ilgilidir. Toplumsal tabakalaşması soy ve inanç temeline yaslanan toplumlarda, toplum üyelerinin tabakalar arası hareketliliğinden söz edilemez. Sınıf temelli toplumsal tabakalaşma ise aşağı ve yukarı doğru hareketliliğe tümüyle açıktır. Bu son derece önemli bir husustur; açık tabakalaşma, özgürlük, eşitlik ve demokrasi doğrultusundaki yöneliminin ön koşuludur. Kapalı tabakalaşmanın var olduğu toplumlar, özgürlüğe, eşitliğe ve demokrasiye kapalı toplumlardır. Bu açıdan bakıldığında, modern toplumsal tabakalaşma sisteminin soy ve inanç yerine toplumsal sınıflar olgusuna yaslanıyor olması da anlaşılırdır.

Sosyal sınıf kavramı sosyolojik çalışmalarda çok çeşitli kuramlarla açıklanmaktadır. Bu kuramlara altta değineceğiz. Öte yandan sosyal sınıf sisteminin diğer sistemlerden bazı farkları vardır (Giddens, 2001: 282). Bunlar: 1. Sosyal sınıflar herhangi bir kanunla veya dinsel bir açıklama ile yapılanmaz. Sosyal bir sınıfa ait olma durumu aileden miras alınan ve yasal veya geleneksel bir temele oturmaz. Farklı sınıflar arası evlilik daha yaygın ve herhangi bir resmî veya dinî kısıtlanma yoktur. 2. Bir kişinin sosyal sınıfı, yine içine doğulan konum önemli olmakla beraber, bir ölçüde de “kazanılmış” bir konum olmaya izin verir. Tabakalar arası yukarı ve aşağı, dikey ve yatay toplumsal hareketlilik olasılığı vardır.

3. Sosyal sınıf kişiler arasında özellikle maddi kaynakların mülkiyeti ve kontrolü gibi ekonomik temelli farklılıklara dayanır. Ancak diğer sistemlerde unvan, saygınlık, geleneksel ve kültürel kurallar gibi ekonomik olmayan farklılıklar daha önemlidir. 4. Sosyal sınıflar daha çok formal ilişkiler içinde belirlenir. Örneğin, çalışma yaşamında kişiler arasında aldıkları ücret, çalışma şartları, bilgi ve becerileri, meslekleri açısından farklılıklar vardır. Buradan anlaşılacağı gibi çeşitli açıklamalar olmakla beraber, sosyal sınıflar daha çok “modern” ve sanayileşmiş toplumlarda ortaya çıktığı kabul edilen bir eşitsizlik biçimidir. Diğer toplumsal tabakalaşma biçimlerinde ise eşitsizlikler daha çok bireyler arası hak ve görev iliş- kilerine dayanır (soylular ve serfler, veya köleler ve efendiler veya üst alt kastlara ait olan kişiler arasındaki gibi).

Toplumsal Hareketlilik Toplumsal hareketlilik çok genel anlamda, bir toplumdaki bireylerin ve ya grupların sosyal ve ekonomik konumlarını değiştirmelerine verilen genel bir addır. Toplumsal hareketlilik yatay ve dikey olmak üzere ikiye ayrılır.

Yatay hareketlilik: Bireylerin ya da grupların benzer sosyal ve ekonomik konumlar arasındaki hareketliliğine yatay hareketlilik denilmektedir. Dikey hareketlilik: Bu kavram da, bireylerin ya da grupların farklı sosyal ve ekonomik konumlar arasındaki hareketliliğiniifade etmede kullanılmaktadır.

Dikey Hareketlilik ikiye ayrılır: Yukarı Hareketlilik: Sosyal ve ekonomik yönden daha avan­tajlı hale gelmektir. Bakkal sahibinin süpermarket açması, kaymakamın vali olmasıdır. Aşağı hareketlilik: Yukarı hareketliliğin tersidir. Bireyin sos­yal ve ekonomik yönden prestij kaybıdır. Fabrikatörün iflas et­mesi, aşağı ha­reketliliğe örnektir.

Toplumsal Hareketliliği sağlayan en önemli araçlardan bir tanesi... Eğitim’dir.

Sanayileşmiş ve ekonomik olarak gelişmiş toplumlarda genellikle üç sosyal sınıftan söz etmek mümkündür: Üst Sınıf - gayrimenkul ve menkul sahipliği, işveren, sanayici veya üst düzey yönetici konumunda toplumda kaynaklara sahip veya kontrol edebilen grup; Orta Sınıf - beyaz yakalı, masa başı iş yapan konumunda çalışanlar, profesyonel mesleklere sahip olanlar, devlet görevlileri; Alt Sınıf - mavi yakalı, genellikle imalatta çalışan işçiler, el emeği ile çalışanlar, devlet görevinde daha alt ücretli işlerde çalışanlar.

Marx’a göre eşitsizlik toplumda birbiriyle zıt ve çelişkili çıkarlara sahip iki sosyal sınıf arasındaki kutuplaşmaya dayalı olarak oluşur. Öte yandan, Marx’a göre sınıf eşitsizliğinin oluşması toplumdaki sınıflar mücadelesi içinde anlaşılmalıdır. Ayrıca sınıflar kendi çıkarları için diğer sınıflara karşı mücadele verirken tarihi oluşturan tarihsel aktörlerdir. Marx’a göre sosyal sınıflar basitçe gelir farklılıklarına, meslek gruplarına, veya prestij farklılaşmasına göre tanımlanmazlar. Tabakalaşma yazınında sık kullanılan “üst sınıf”, “orta sınıf” ve “alt sınıf” kavramları Marx’ın sınıf tanımı dışındadır. Marx için sınıf temelli toplumsal tabakalaşmanı n odağında sömürü ilişkisi yer alır. Bu ilişkinin bir yanında üretim fazlasını üretenler -ki sömürülen sınıfı teşkil ederler, diğer yanda da üretilen artığa el koyanlar yer alır -ki bunlar da sömürücü sınıfı teşkil ederler. Ara sınıflar ise bu iki temel sınıfın alt katmanları şeklinde tanımlanır. Marksçı gelenekte toplumsal sınıf, kavramsal bir soyutlama olmayıp tarihsel bir oluşumdur. Bu bağlamda sınıf teriminin insanların bilişsel sistemlerinde yer etmesinin 19. yüzyılda, sanayi kapitalizmiyle başlamış olması da not edilmelidir. Bu tür tanımlar sadece bir tür kategorileştirmedir. Hâlbuki Marx’ın tanımladığı sosyal sınıflar sosyal ve ekonomik yapıda iş bölümündeki eşitsizliklere dayalı oluşan gerçek sınıflardır. Marx “gerçek sınıflar” derken her sınıfın kendi şartlarında bizzat yaşadığı deneyimleri kastetmektedir. Tarihsel süreçte sınıf çıkarları mücadelesi içinde oluşan sınıflar bir yandan da kendi tarihlerini yazmakta ve kendi deneyimlerini yaşamaktadırlar. Bu deneyimler sayesinde sınıflar sınıf çelişkisini yaşarlar (Marx, 1974).

Sosyal sınıfların yapısal temelini mülkiyet ilişkileri oluşturur. Mülkiyet ilişkileri içinde üretim araçlarının mülkiyetini ve kontrolünü elinde tutan ancak üretici olmayan sınıf giderek birikimini artırır ve zenginleşirken üretim araçlarının mülkiyetinden dışlanan ancak üretici olan sınıf sürekli kaybeden ve ancak geçimini sağlayabilen bir durumda kalmaktadır. Marx bir üretim tarzı içindeki sosyal sınıfları tanımlamak için üç boyutun gerekli olduğu söyler. Ekonomik alt yapı, yasal, hukuksal üst yapı ve sınıf bilinci. Bu üç düzey birbirleri ile diyalektik bir ilişki içindedir. Üretim ilişkileri kavramı ise üretim sürecindeki iş bölümüne dayalı olarak yaratıcı olan ve değer üreten sınıf ile değerin üretimine katkı yapmayan, üretmeyen ancak üretilen değere el koyan sınıfı tanımlar. Tarih boyunca tüm toplumsal aşamalarda üretimdeki iş bölümüne göre üreten ve üretmeyen iki temel sınıf vardır. Tarihteki aşamalarda temel sınıflar köle - efendi, soylu toprak sahibi - serf, sermaye sahibi burjuva - emek gücünü oluşturan proletaryadır. Üretim ilişkilerinin ve üretim araçları sahipliğinin birbirleri ile olan bütünlüğü o tarihsel aşamadaki üretim tarzını belirler. Bu iki kavramın birbirleri ile olan çelişkisi ise toplumlardaki dönüşümü belirleyen temel unsurdur. Ne zaman ki toplumda var olan üretim ilişkileri üretim araçlarının gelişmesine engel olur o zaman üretim ilişkilerinin çözülüp yeni bir üretim tarzına geçiş gerçekleşir (Marx, 1974).

Endüstrileşen tolumda sınıf yapısı değişti. Yeni sınıflar oluştu. Artık sınıflar doğuştan değil beceri temeline bağlı olarak belirleniyor. Bu kavramın modern toplumların işleyiş ve gelişme süreçleri üzerinde çok büyük etkisi vardır. Katı ilişki ağları yok. Birey yasa önünde eşittir. Sınıflar arası hareketlilik yasak değil. En önemli araç eğitim ve politikadır.

Bir sistemim içerisindeki ilişkiler temelinde sınıfsal ilişkiler kurulur. - Bazı insanlar ortak deneyimlerinin, aralarındaki çıkar birliğini hissedip bunu kendi çıkarlarından farklı olan diğer insanlara karşı ifade etmeye başladıkları anda sınıf oluşur.

Modern Toplumlarda Sınıf Üst sınıf: Üretim araçlarına sahip. Nüfus çok az bir oranını temsil ederler. (Burjuva) Orta sınıf: Üretim araçlarına sahip değil ama kontrol edebiliyorlar. Genel Müdürler... Alt sınıf: Üretim araçlarına sahip değiller. Onu kullanıyorlar ama sadece sahibi için. Tek güçleri emekleri.

MARXİST SINIF ANLAYIŞI “Sınıf” kavramı Marksist doktrinin temel direğidir. Kapitalizmi açıklarken kullanır. «Şimdiye kadarki bütünt oplumların tarihi sınıf savaşlarının tarihidir.» Aslında toplumların ekonomik yapılarının tarihidir.

MARXİST SINIF ANLAYIŞI Tarih boyunca değişik toplum tiplerini belirleyen değişik üretim biçimleri olmuştur. Sosyal sınıflar üretim araçları ile olan ilişkilerine ve durumlarına göre belirlenir. Sınıf ayrımının temeli üretim araçlarının “özel mülkiyetine” dayanır.

MARXİST SINIF ANLAYIŞI Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olanlar bir sınıf meydana getirir. [köle, toprak, fabrika ve işletme sahipleri] Endüstriyel kapitalizmin en büyük gücü: Artık Değer/ Kar yaratmadaki çok verimli bir sistem olmasıdır. Tarihsel süreç içerisinde emek sömürüsünün en üst düzeyde olduğu bir sistemdir. Toplum giderek 2 büyük sınıfa bölünmektedir: «Burjuvazi» ve «Proleterya» Üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayanlar da bir sınıf oluşturur Proletarya: Kapitalist toplumda emeğini satmak zorunda olan sınıf

1789’da ilan edilen Fransa insan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ne göre “insanların eşit doğduğu ve eşit yaşaması”nın gerekli olduğu belirtilmiştir. Daha önceki egemenlerin öne sürdüğü dine ve soy sopa dayalı eşitsizliklerin yerine Fransız Devrimi’nin insanlığa sunduğu özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri evrenselleşmiş ve kayıtsız şartsız eşitlik çok önemli bir insanlık değeri olarak meşruiyet kazanmıştır. Modern toplum artık kralların veya dinî otoritelerin yönlendirmesine bağlı olmayan, insanın kendi aklını kullanarak kendi kaderi ve geleceği üzerine karar verebileceği bir toplumdur. Bu toplumda insanlar arasındaki sosyal adaleti sağlamak için eşitliğin olabilmesi ve bunun için gerekli ekonomik, siyasal, sosyal yapısal mekanizmaların geliştirilmesi gerekmektedir. Eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için tüm bireylerin eğitime, iş gücüne, siyasi yaşama eşit bireyler olarak katılabilmeleri ve kendilerini sosyokültürel düzlemde temsil edebilmeleri gereklidir.

MARXİST SINIF ANLAYIŞI “Hakim sınıf” (egemen sınıf): Toplumlarda mutlaka bir sınıf hakim (egemen) sınıftır [köle, toprak ve fabrika/işletme sahipleri] Burjuvazi, sanayi toplumlarında hakim sınıftır; ekonomik bakımdan topluma hakimdir “Ekonomik üstünlük” aynı zamanda “politik üstünlüğü” de sağlar Siyasal iktidar daima hakim sınıfların elindedir Lenin: “Devlet, hakim sınıfın ‘icra komitesi’”

MARXİST SINIF ANLAYIŞI Sınıf ayrımı için ölçüt “ekonomi”. Sınıf kavramının oluşmasında “sınıf bilinci” kavramı: Üretim ilişkilerinde oynanan rol, yaşama şartları, ekonomik çıkarlar bakımından aynı durumda olanların bulundukları durumu fark etme bilinci. Sınıf bilinci ya ad “bilinçlenme” sınıf kavgasının şekillenmesinde en etkili faktör.

MARXİST SINIF ANLAYIŞI “Ara sınıflar” ve “sosyal tabakalar” da bulunur. Marksist Anlayış:”Sosyo-ekonomik gelişme zamanla toplumu iki ana sınıfın kutuplaşmasına götürecektir”. Diğer ara sınıflar bu iki sınıf arasında toplanacak; çatışma bu iki “blok” arasında olacaktır.

MARXİST SINIF ANLAYIŞI Geleceğin hakim sınıfı “proletarya” olacaktır. Proletarya, tarihin normal akışını hızlandırarak bir devrimle devlet mekanizmasına (siyasal iktidar) el koyarak diktatörlüğünü kuracak. Proletarya diktatörlüğü ile burjuvazi tasfiye edilerek ve zamanla (süresi belirli değil) nihai hedef olan “tek sınıflı topluma” ya da “sınıfsız topluma” geçilecek.

SOSYAL TABAKALAŞMANIN BOYUTLARI: SINIF VE STATÜ Sosyal sınıfların nasıl belirleneceği sorusu Max Weber: Marx’tan sonra en önemli yaklaşım. Weber: Toplumdaki hiyerarşik tabakalaşma “sınıf” ve “statü” (konum) olarak ikiye ayrılır. Weber de sınıf kriterinde ekonomik ölçüyü temel ölçü kabul eder. Üretim araçları mülkiyetine sahip olup olmama onun sınıfını belirleyen başlıca faktör.

Weber’le Marx arasında iki temel fark vardır. Birincisi, Weber’de sosyal sınıfların çoğunlukla ekonomik temeller üzerinden belirlendiğini kabul etmekle beraber, ekonomik faktörlerin sadece üretim araçlarına uzaklık üzerinden değil, vasıflılık derecesi, kişiler arasındaki bilgi beceri farklılaşması gibi çok çeşitli faktörlere göre de belirlendiğini söylemektedir. ikincisi ise Weber sosyal sınıfları tabakalaşmanın sadece bir boyutu olarak görür. Dolayısıyla Weber’in toplumsal tabakalaşma kuramı üç boyut üzerinden tanımlanmaktadır (Bendix ve Lipset,1967; Gerth ve Mills,1948). Bunlar sosyal sınıf, statü ve politik partidir (Kalaycıoğlu, 2002: 300). Kuramsal olarak bu üç boyut birbirinden bağımsız olarak belirlenir. Zengin olmak otomatik olarak kişiye yüksek statü veya iktidar konumu sağlamaz. Öte yandan Weber’in tabakalaşma kuramında önemli olan üç kavram önemlidir: 1. iktidar-Güç; 2. Egemen ve üstün olma; 3. Toplumsal eylem.

Weber Weber: sosyal kademelenme sadece sınıf esasına dayanmaz. Sınıf farklılaşmasının yanında statü farklılaşması da vardır Statü: bireyin toplumda saygı, itibar ve prestij bakımından sağladığı yeri ifade eder. Sosyal statünün belirlenmesinde meslek, eğitim, kültür, yaşam tarzı daha çok rol oynar, servet ve gelir gibi ekonomik faktörlerden çok daha etkilidir. Sosyal sınıfların yanında “statü grupları” yer alır. Belli bir statü grubuna dahil olanlar genel olarak aynı sosyal sınıfta yer alır. Statü grubu ile gelir grubu aynı şey değildir. İnsanların fazla gelir sahibi olmaları onların statülerini yukarıda gösterir.

Weber Sınıf tabakalaşması, üretim ve mülkiyet ilişkilerine göre Statü tabakalaşması ise özel hayat tarzlarının temsil ettiği tüketim biçimlerine göre Belirlenir...

Weber “Sınıflar, sosyal topluluklar değildir; yalnızca toplumsal eyle­min mümkün ve muhtemel temellerini temsil eder. (1) bir grup in­sanın yaşam olanaklarının belli bir nedensel öğesi ortak ise, (2) bu öğeyi, mal sahibi olmak ve gelir sağlamak gibi salt ekonomik çı­karlar temsil ediyor ise, (3) bu öğe; meta ve iş gücü piyasalarının koşullarında temsil ediliyorsa ‘sınıf’‘tan söz edilebilir”

Weber Weber, sınıfları karakterlerine göre üç gruba ayırmaktadır: 1-Toplumsal sınıflar 2-Sosyal sınıflar hiyerarşisi 3-Siyasal iktidar hiyerarşisi

Weber’e göre üç tür sosyal sınıf vardır: 1-Sermayeyi elinde bulunduran; ‘burjuvazi’. 2-Yönetimi elinde bulunduran; ‘bürokratlar’. 3-Ürün ortaya koyan; ‘işçiler’. Her sınıf içinde statü farkları da vardır. Tamamen pazardaki konumlarına göre yer alırlar.

Burjuva ve bürokrat sınıfı da kendi arasında sahiplik derecesine göre ayrılırlar: Pozitif ayrıcalıklı sınıf: Araçların sahipleri. Negaitf ayrıcalıklı sınıf: Sahiplik derecesi yok denecek kadar az ama becerileri sayesinde yarattıkları hizmet önemli.

Sosyal Sınıfların Kesin Belirlenişini Güçleştiren Faktörler Sosyal sınıfların genel niteliklerini saptamanın zorluğu Kesin çizgilerle insanları sınıflara ayırmak için tam objektif kriter yok Hindistan’da dinsel temellere dayalı kast sistemi Fransa’da ihtilal öncesi; aristokrasi, din adamları (ruhban sınıfı), avam (halk) sosyal durumları, hak ve ayrıcalıkları hukuk kuralları ile belirli idi

Günümüzde sosyal sınıflar, hukukun tanımadığı fiili gruplar Örgütlü değil bütün olarak; siyasal partiler bir sınıfın temsilcisi olduğunu iddia edebilir; ancak bir sınıfın bütün olarak örgütlenmesinden farklı Sosyal sınıflar tamamen kapalı gruplar değildir; geçişkenlik mümkün zor olsa da

Çağdaş toplumlarda sosyal sınıflar arasında hareketlilik vardır; sosyal akıcılık Sosyal akıcılığın ölçüsü ve hızı değişik faktörlere bağlı olarak (fırsat eşitliği, eğitim olanakları, gelir dağılımında sosyal adalet ilkelerinin tanınması vb.) toplumdan topluma değişir.

Sosyal sınıflar var toplum içinde; genel bir tanımının yapılması ve kesin çizgilerin belirlenmesi zor olsa da Ekonomik faktör bu gerçeğin temelinde yatar Ekonomik kriter yanında statü ve saygınlık da sosyal tabakalaşmada rol oynar

Sosyal sınıflar; aynı sosyo-ekonomik şartları paylaşan, aralarında eşitsizlik bulunan gruplar olarak nitelenebilir Sosyal sınıfların yapıları, nitelikleri, ayrımları sosyoloji dersinin konusu Siyaset bilimi, sosyal sınıfların iktidar ilişkileri bakımından oynadıkları politik rolle ilgilenir Bu konuda Marksist doktrin üzerinden gitmek iyi bir örnek

Güç bir grubun veya kişinin iradesini diğer kişi ve gruplara rağmen gerçekleştirebilmesi olarak tanımlanır. Gücün meşru olarak siyasi alanda kullanımı otoriteyi oluşturur ve egemenliği sağlar. Toplumsal eylem ise bir konuda benzer düşünen kişilerin beraber bir eylem ortaya koymalarıdır. Bu üç kavram tabakalaşmanın üç boyutunun tanımında kullanılacaktır. Örneğin, statü grupları toplumsal eylemin içinde olabilecekler, politik partiye üyelik egemenlik ve güç getirebilecektir. Marx’tan çok farklı olarak Weber’de sınıfa ait olma bir güç veya siyasi egemenlik sağlamaz. Ancak bazen sınıf partileri veya statü partileri olabilir. Bu durumda gücün bir sınıf tarafından kullanımı olası olur.

Sınıf ve İktidar İlişkisi: Marksist Teorinin Değerlendirilmesi 19. yüzyılın ortalarında kapitalist toplumlardaki şartlar bakımından Marksın yapmış olduğu tahliller ve teorisi gerçeklere uygun Dönemin siyasi çatışması sınıf çatışması niteliği taşıyor Ancak o döneme ait tahliller tarihin tüm dönemleri için geçerli olamaz

Öngörü; burjuvazi ile proletarya arasındaki uçurum gittikçe büyüyecek, orta sınıflar zamanla eriyecek, proleterleşecek, tam bir sınıf kutuplaşmasına doğru gidilecek Bu gelişme modeli sanayi toplumlarında doğrulanmadı Burjuvazi ile proletarya arasındaki uçurum öngörüldüğü gibi genişlemedi

Üretimin artması, genel yaşam düzeyinin yükselmesi, işçilerin milli gelirden daha çok pay alması sonucunda iki sınıf arasında mesafe önemli ölçüde daralmış durumda Orta sınıflar erimek yerine daha çok büyümekte Orta sınıfları meydana getiren bazı gruplar (küçük üretici, zanaatkar, küçük esnaf) azalmış, bu kesimlerin çoğu büyük işletmelerde ücretli işçi ve memur durumuna geçmiştir “Yeni orta sınıflar” ortaya çıkmıştır (beyaz yakalı büro işçileri, teknisyenler, yöneticiler, çeşitli hizmet sektöründe çalışanlar); geniş bir sınıf meydana getirirler

Ana sınıflar (burjuvazi ile proletarya) içinde önemli değişiklikler meydana geldi Burjuvazi, eski homojenliğini ve kapalılığını kaybetti, sosyal akıcılık ve büyük servetlerin bölünmesi ile İşçi sınıfında da sınıf bilincinin zayıflaması, bazı işçilerin burjuvalaşması söz konusu; ekonomik ve teknolojik gelişmeye paralel olarak ve ihtisaslaşma sonucu

Siyasal değişmeler de önemli; “Genel oy” ilkesi ile işçilerin siyasal haklara kavuşması. 19.yüzyılda proletarya oy hakkı mücadelesi vermekte idi 20. yüzyılda özellikle sosyal refah devleti döneminde işçi sınıfı siyasal iktidar üzerinde etkili olma imkanını elde etti. İşçilerin kurdukları/destekledikleri partiler iktidara geldi.

Burjuvazi günümüz toplumlarında “hakim sınıf” durumunda mı? Devlet hayatında önemli ölçüde etkili olmaya devam ettiği açık Çoğulcu toplum anlayışı ve kararların alındığı demokratik siyasal mekanizmalar “hakim sınıfın” öngörülen anlamını kaybettiğini gösterir Bugün, siyasal iktidar sınıf yapısına şekil vermekte olduğu söylenebilir; sosyal devlet politikası güden rejimler için

Sınıflar arası farklılaşma büsbütün ortadan kalktığı söylenemez. Sınıf çatışması eski şiddetini kaybetmiş, yumuşamıştır Sınıf mücadelesi demokratik nitelik almıştır; bunun yolu da sandıktan geçer. Sanayileşme yolunda bulunan toplumlarda çatışma daha keskindir. İşçi sınıfı örgütlenmiş, siyasal ağırlıklarını koymuş ve iktidar hakim sınıfın tekelinde olmaktan çıkmış.