EDEBİYAT NEDİR? ÖZELLİKLERİ NELERDİR?
"Edebiyat" kelimesi köken bakımından Arapça "edeb" kelimesinden gelmektedir. "İyi huy, ahlâk" anlamlarına gelen "edeb" kelimesinin Arapçadan dilimize geçişi çok eskilere dayanır. Hâlbuki kavram olarak "edebiyat", Tanzimat döneminde Fransızcadaki "literatüre”ün karşılığı olarak aynı kökten (edeb) türetilmiştir. Dolayısıyla Tanzimat yıllarına kadar dilimizde manzum edebî metinler için “şiir” mensur edebî metinler için de "inşâ" kelime/kavramları kullanılmıştır.
- Dille yapılan güzel sanat; Edebiyat kelimesi Türkçede birden fazla anlamda kullanılmış ve hâlen de kullanılmaktadır. Bunlardan en çok kullanılan ilk iki anlamı şudur: - Dille yapılan güzel sanat; - Bu sanat üzerine yapılan her türlü araştırma, inceleme, değerlendirme, eğitim-öğretim faaliyeti.
"Edebiyat" kelimesinin dilimizdeki en yaygın kullanımı ve bu kullanımda karşıladığı anlam, ilk sıradaki güzel sanatların ana kollarından biri olan ve dille yapılan sanat türüdür. Bu bağlamda denilebilir ki, edebiyat sanatı, en eski ve en yaygın sanat türlerinden birisidir.
Edebiyat nedir? Herhangi bir söz veya metni, "edebiyat" olarak isimlendirmemize imkân veren nesnel değer ve nitelikler söz konusu mudur? Sözlü veya yazılı bir metni "edebî" kılan nitelikler ne/neler olabilir? Herkesin bildiği ve konuşabildiği dil, şair ve yazarın kaleminde nasıl sanata dönüşür? Sözü edebî kılan sır, onun içe riğinde mi, şeklinde mi, dilinde midir?
Hemen belirtelim ki, edebiyatla ilgili bu soruları bütün berraklığı ile cevaplaya bilmek hiç de kolay değildir. Zorluk, temelde üzerinde durulan konu veya objenin "sanat" olmasından kaynaklanır. Çünkü değişen bakış açısı, dünya görüşü ve estetik değerlere göre, bu konuda farklı cevaplarla karşılaşmak her zaman için mümkündür. O zaman edebiyat ile ilgili tanımlardan bazıları üzerinde durarak onun kavram anlamını anlamaya çalışalım.
TURAL’A GÖRE EDEBİYAT? Edebiyat; "Hayatın yer yer çelişir görünen gerçeklerini idrak ettikten ve onların içinden birtakım ayıklamalar, seçmeler; değiştirmeler ve eklemeler yaptıktan sonra lisânın imkânlarından faydalanarak, yeni bir bütünlük, özel bir yapı hâline getirmek, seviyesi yüksek bir haberleşme vasıtası kılmak üzere yapılan çalışmaların sonunda ortaya konan kompozisyon"dur (Tural, 1993, s.57).
Prof. Dr. Sadık Kemal Tural tanımında, edebiyat eserinin itibârîlik/kurgusallık, bütünlük ve estetik iletişim gibi üç temel niteliğine vurguda bulunur. Yani edebiyatta sanatkâr, ilk önce içeriğe ait malzemesini hayatın gerçekleri içinden "birtakım ayıklamalar, seçmeler, değiştirmeler ve eklemeler" yaparak elde eder (itibârî lik/kurgusallık). İkinci adımda bu malzemeyi dille "yeni bir bütünlük ve özel bir yapı"ya dönüştürür. Sanatkârın bütün bu gayretlerinin amacı, hayatın gerçeklerine dair estetik bir edebiyat eseri ortaya koyabilmektir.
AYTAÇ’A GÖRE EDEBİYAT? "Edebiyat, malzemesi dil, kaynağı yaşantılar ve hayal gücü olan bir yaratıcılık, başka bir deyişle bir sanat dalıdır." (Aytaç, 2003, s.9)
Prof. Dr. Gürsel Aytaç ise tanımında, edebiyatın malzemesi (dil), kaynağı (yaşantılar ve hayal gücü) ve mahiyetinin temel niteliğine (yaratıcılık veya sanat) vurguda bulunmuştur.
İNCE’YE GÖRE EDEBİYAT? "Edebiyat, okuyana estetik bir tat vermek amacıyla yazılmış olan ya da böyle bir amacı bulunmasa bile, biçimsel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı yapıtlar" dır. (İnce, 1993, s.97)
Özdemir İnce edebiyata, okuyucu ve ona verdiği estetik haz açısından yaklaşır. İnce'ye göre edebiyat, sahip olduğu "biçimsel özellikleriyle" okuyucuya "estetik bir tat" veren eserler bütünüdür.
TARLAN’AGÖRE EDEBİYAT? Edebiyat, dil bahçesinde esen bir rüzgârdır. Yaprakları kımıldatır, bir fırtına olur, onu savurur, bütün bu kımıldanışlar, savruluşlar dil üzerindedir ve esaslı izler bırakır. İşte dil üzerinde bu muvakkat (geçici) veya devamlı izler, yani duygu, duygu ile imtizaç (kaynaşmış uyuşmuş) etmiş fikir; bu ikisinin kendilerini ifade için sarıldıkları muhayyile tezahürleri (görünüm), bunları harekete getiren ilk heyecanın dile akseden ahengi, edebiyat dediğimiz şeydir. Edebiyat, heyecan ile dilin izdivacından doğan bir bebektir." (Tarlan, 1981, s.22/24)
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan'ın edebiyatı tanımı, bir hayli öznel, sembolik ve bir o kadar da edebîdir. Tarifte vurgulanan asıl husus; edebiyat eserinin insanın duygu dünyası ile dilin sentezinden doğan estetik bir güzellik objesi olduğudur. Edebiyat eserindeki "duygu" ve duygu ile kaynaşmış "fikir", "muhayyile"nin yarattığı çeşitli görünümlerle okuyucuya takdim edilir.
PEKİ BU BİLGİLER IŞIĞINDA SİZE GÖRE EDEBİYAT NEDİR?
ÖZETLEMEK GEREKİRSE? Bize göre edebiyat veya edebî eser; kurgusal bir dünya ekseninde şekillendirilmiş çok çeşitli yorumlara imkân veren ve nice beyin ve ruh sancılarının eseri olan bir içerik; bu içeriğin en güzel ve en etkili biçimde sunulmasını üstlenmiş ve dil zevki imbiğinden sabırla damıtılarak elde edilmiş bir edebî dil; içerik-dil ikilisinin ferdî ve orijinal kompozisyonundan teşekkül etmiş bir yapı; bunlar ve bunların dışındaki duba pek çok unsurun birbirleriyle birlik ve bütünlük prensibi dâhilindeki çok yönlü ilişkileri ve edebîlik potası içindeki sentezinden meydana gelmiş bir üslûp çerçevesinde teşekkül etmiş karmaşık, ama estetik bir terkiptir.
Doğrudan doğruya edebiyat eserini esas alan ve onu birçok unsurdan oluşmuş "estetik bir terkip" olarak belirleyen bizim tanımımızda, edebî eseri meydana getiren temel unsurlar ve bunların nitelikleri vurgulanmaya çalışılmıştır. Edebiyat sa natının somut hâli olan herhangi bir edebî esere yaklaşıldığında, onun üç temel unsurdan meydana gelmiş olduğu görülür. Bunlar; "içerik", "dil" ve "yapı"dır.
Edebiyat eserindeki içeriğin temel niteliği, "kurgusal bir dünya ekseninde şekillen dirilmiş çok çeşitli yorumlara imkân veren ve nice beyin ve ruh sancılarının eseri" olmasıdır. Dil, "içeriğin en güzel ve en etkili bir biçimde sunulmasını üstlenmiş ve dil zevki imbiğinden sabırla damıtılarak elde edilmiş"tir. Edebiyat eserinin yapısı ise, "içerik-dil ikilisinin ferdî ve orijinal kompozisyonundan teşekkül etmiş"tir.
Bu üç temel unsura ilâve edilebilecek dördüncü bir unsur ise "üslûp'tur. Ancak üslûp, diğer üç unsur gibi bağımsız bir kimliğe sahip olmaktan çok, söz konusu üç unsurun "birbirleriyle birlik ve bütünlük prensibi dâhilindeki çok yönlü ilişkileri ve edebîlik potası içindeki sentezinden" meydana gelir. İşte edebiyat eseri bu dört temel unsurdan meydana gelmiş karmaşık, ama estetik bir terkiptir
Edebiyat eseri, belli bir sanatkârın kaleminden çıkmış olması sebebiyle öncelikle bireyseldir. Ancak unutulmamalıdır ki, sanatkâr dediğimiz insan, bir topluma/millete mensuptur ve mensup olduğu toplum/milletin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel şartları içinde kimlik ve kişiliğini bulur. Ayrıca o, sanat veya eserinde çağının ve kendinden önceki çağların sanatının tesiri altındadır. Bütün bunlar bize, edebiyat eserinin var olduğu toplum, millet, devir, edebî gelenekle ne kadar iç içe olduğunu düşündürür.
Onun ötesinde edebiyat eserleri, sanatkârın kaleminden çıktığı andan itibaren okuyucuya hitap etmesi, onu var eden sanatkârı ve özünü oluşturan içeriği, estetik yapısı ve dili bakımından sosyal, toplumsal ve kültürel bir değerdir. Bir başka ifadeyle edebiyat, tarihî varlığı, söz konusu varlığının var oluş zemini, var edeni, ifade malzemesi, bünyesini oluşturan iç ve dış unsurları, tarih içinde şekillenen geleneği, estetik değerleri ve topluma hitap edip onu şekillendirmesi bakımlarından da hep kültürel bir değerdir.
Bunun da ötesinde edebiyat, aynı zamanda kültür potasının tümünü kucaklama kudretine sahip bir sanat dalıdır. Hiçbir kültür unsuru düşünülemez ki, edebiyatın estetik dünyası içinde yer almamış olsun. Son bir husus ise, edebiyatın hem kendi değerlerini hem de diğer kültür değerlerini, dün-bugün-yarın devamlılığı içinde saklanması, korunması ve geleceğe taşınmasında üstlendiği büyük görevdir. Bu noktada edebiyat, önemi inkâr edilemeyecek çok açık bir "kültür köprüsü"dür.
ÖZLEM YÜCEL EDEBİYAT ÖĞRETMENİ HAZIRLAYAN: ÖZLEM YÜCEL EDEBİYAT ÖĞRETMENİ