Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Nisan 2014. İnsan, insanın fikirlerini (ideolojileri) kendine referans (merkez) olarak kabul ederse, işine gelmediğinde merkezini değiştirmeyi kendine.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Nisan 2014. İnsan, insanın fikirlerini (ideolojileri) kendine referans (merkez) olarak kabul ederse, işine gelmediğinde merkezini değiştirmeyi kendine."— Sunum transkripti:

1 Nisan 2014

2 İnsan, insanın fikirlerini (ideolojileri) kendine referans (merkez) olarak kabul ederse, işine gelmediğinde merkezini değiştirmeyi kendine hak sayar. Tıpkı; cahiliye dönemindeki Arap’ların helvadan yaptıkları putlara önce tapıp, sonra yedikleri gibi… “Zihni kölelik silindiri” bu topraklarda uzun yıllardır değişik adlarda çalışıyor ve “değer olan” her ne varsa ezip/değiştirip geçiyor… İnsanımızda ne merkez kaldı, ne de ufuk. Ateistim diyen tanrıya inanıyor, Müslümanım diyen seküler veya zihnen batıya köle… Günümüzün bazı Müslümanları pergel olmuş; ayağını merkeze basmış, korkmadan pergelini açmış ve “bize yakışanı” çiziyor da çiziyor. Bize düşen pergele mürekkep taşımak. Bunu yapmadığı gibi, bir de (totemleri adına) engel olmaya çalışanlara “yuh olsun”.

3 VAROLMA SAVAŞI Ülkeler arasındaki yarışta; gelişmiş ülkelerin oluşturduğu “türbülans” kimi zayıf ülkeleri yol dışına savururken, bizim gibi ülkeleri de zorlamaktadır… Yarışı önde götürenlerle aynı hizaya gelmedikçe, onların türbülansını hep hissedeceğiz. “TÜRBÜLANS”A GİRENLER Türbülans: “Sıvının veya gazın hareket halindeyken gösterdiği düzensizliktir.” Fiziğe ait bu terim, günlük hayatta sosyal ve ekonomik “çalkantılar” için kullanılır. Örnek: “ABD’nin kararlarının doğurduğu türbülans borsamızı etkiledi” demek gibi… Türbülanstan etkilenmeden yol almak isteyenler; eğitimli olmalı, araçlarını büyütmeli ve donatmalı. DONANIMLI OLMAK TÜRBÜLANSA DİRENCİ ARTIRIR. “KAFES”E GİRENLER Sandalla gemiye yakın gidilmez, “burun dalgaları” sandalı devirir. Arkasından da gidemezsiniz; bu defa “uskur dalgaları” sandalı devirir. Özetle: Aracınız sandalsa gemiyle baş edemezsiniz; o, sizi ezer geçer. Gemi için sandal “lazım olunca denize atılacak (harcanacak) güvertedeki filika” gibidir. Filika olmayı kabul edenler “yarışı değil kafesi tercih etmiş” demektir. KAFESE GİRMEYİ KABULLENMEK, KÖLELİĞİ KABULLENMEKTİR. 1.GRUP 2.GRUP

4 BAĞIMSIZ OLMAK, “BAĞIMSIZ KALMAYA” TEMİNAT DEĞİLDİR Bağımsızlık, varken yeteri kadar kıymeti bilinmeyen bir değerdir. Korunması “ter” isterken, kaybedilmesi halinde geri kazanılması “kan” ister. Bir başka ifadeyle korunması geri kazanılmasından daha kolaydır. Bizim toplum bunun farkında mı? Toplumun iki temel katmanını ele alarak “analiz - sentez” yapalım. SEKÜLERLER Toplumun bir kesimi var ki; hayata materyalist felsefenin gözlüğüyle bakmakta, bunun doğal sonucu olarak nefsinin istekleri doğrultusunda yaşamak istemektedir. Nefsin olduğu yerde şeytan da olacağına göre “hayat tarzı” olarak geriye “Sadece ben” tercihi kalır… Hayatının merkezine “hazlarını ve çıkarını” koyan birinden “başkalarının haklarını” koruması beklenemez. ÖRFİ MÜSLÜMANLAR Bu ülkede Müslümanım diyenlerin “din” olarak bildiklerinin ve “ibadet” diye yaptıklarının çoğunun dine ait değil, içinde bulunduğu topluluğa ait olduğunu anlayamaması, yaşanılan sorunların kaynağıdır… Ayrıntıya girmeyip sadece “vahyi hayatına yeterince sokmayanlar sömürgecilerin oyunlarına alet olmaktan kendilerini koruyamazlar” demekle yetinelim. Bir devletin bağımsızlığını BM değil, o devletin kendi insanı koruyabilir. Bir ülke, “hür kafalı ve donanımlı” insanı çoksa güçlüdür. Tersi: “Kafası köleliğe yatkın olanlar” ülke yönetiminde etkili oluyorsa, o ülke “yerli - yabancı efendi”nin insafına terk edilmiş demektir. Sonrası mı? Onlarda insaf yok ki… SEKÜLERLİK Bireyin / grubun; “Allah yokmuş gibi yaşamak ve yaşatmak” isteği. ÖRFİ MÜSLÜMAN İslâm’ın temel kaynaklarına bakmaksızın “duyduklarını, gördüklerini” din yapanlar.

5 Bir ülkede yönetim; bugünü ve yarını düşünmek / planlamak zorundadır. Tersi; kendinden başkasını düşünmeyenlerin oluşturduğu “kaos toplumuna” gidiş olur. Yani; kimileri “sahip olma hırsı”, kimileri “tüketme hırsı”, kimileri “şehevi arzuları”, kimileri de “cahillikleri” sebebiyle aklını (doğru sandığı) yanlış işlerde kullanarak kendine ve çevresine zarar verir. Bunlar; “hayat tarzlarını”da tartışmaya açmaz, açanlara (güçleri yettiği ortamlarda) şiddetli tepki gösterirler. Sebebi: “Tarzlarını” kendilerine totem, başkalarına dokunulmaz yapmalarıdır. VARLIKLARI TOPLUMDA BİRLEŞTİRİCİ UNSUR DEĞİL; AKSİNE, ÇÖZÜCÜDÜR. Biri “Ülken ve kendin için pozitif ne üretiyorsun?” sorusuna dolu dolu cevap veremiyorsa, “sorumluluk taşımadan yaşıyor” demektir… Bir ülkede hayat tarzını “boşvermişlik” üzerine kurup; üretmediği gibi, üretenin önünü kesenler çoğalıyorsa, bağımsızlık tehlikede demektir. BAĞIMSIZLIK ve BİREYSEL SORUMLULUK “Vatanımı seviyorum” demek yeterli değildir. Sözün önce “sorumluluk bilincine” sonra “eyleme” dönüşmesi gerekir. Aksi halde; insan “Biz” yerine “Ben” demeye başlar ve diğer insanların kurdu olur, onları yer bitirir. Bunu önlemenin yolu kitle eğitiminden geçer… Çocuklarımızın “süpermen(!)” veya “dünyayı taşıyacak adam(!)” olmalarını hayal etmeden, sadece “adam gibi adam” olmalarını isteyelim, bunun eğitimini verelim. GÖRECEKSİNİZ ÇOK ŞEY DEĞİŞECEKTİR.

6 “Büyük balık, küçük balığı yutar”… Hayvanların beslenme zinciri için geçerli bu kuralın benzerini emperyalist ülkeler uygulamaktadır. Bilgi üretebilen, bilgiyi teknolojik ürünlere dönüştürebilen bu ülkeler başkalarını sömürmektedir. Bazıları; “Benim pergel ancak bu kadar çizebiliyor” diyerek “mazeret” üretiyor. Böyle bir pergelle büyük projeler yapılamaz. Böyleleri küçük işlerde kullanılmak üzere masadan uzaklaştırılmalıdır. Bu pergel örneği “yönetim hiyerarşisi” için de geçerlidir. Unutulmasın: Her insan, istemesi ve gereğini yerine getirmesi halinde “mevcut kapasitesini” artırır. “İlim müminin yitik malıdır, bulduğu yerde alır.” … Çabalar boşa gitmez; sahiplerine ve ülkeye basamak atlatır… Bağımsızlık böyle korunur. İnsanın yaradılışla gelen özellikleri (beden ve beyin özellikleri) hemen hemen aynı iken insan davranışlarının ve üretim kapasitelerinin toplumdan topluma değiştiğini görüyoruz. Bunun sebebi: Her toplumun “alışkanlıkları, eğitim düzeyleri ve maddi imkânları”nın farklı olmasıdır. Pergel örneğinden hareketle; pergelinin kapasitesini artırabilenler daha büyük çember çizerek başkalarını kuşatabilir. Çember çizebilmek için pergele ve sabit bir noktaya ihtiyaç olduğunu, mevcut pergelin istenilen büyüklükteki çemberi çizememesi halinde “pergelin değiştirilmesi” veya “kol uzunluğunun artırılması” gerekliliğini hepimiz biliriz. BAĞIMSIZLIK Ve KAPASİTE ÇEMBERİ

7 Müslümanlar, önünü tıkayanlara seçimlerde derslerini verse de; onlar bir fırsatını bulup geri geliyorlar. Yeni icat pergelleriyle çizdikleri kapkara çemberlerle “karabasan” gibi milletin üzerine çöküyorlar… Sonuç: Sandık gerekli; ancak, yeterli görünmüyor.YORUM Bir toplumun başına gelebilecek en büyük felaket, kendi “okumuşunun” ihanetidir. Böyle bir ihaneti Anadolu Müslümanı gördü ve görmeye devam ediyor. Bu ihanet “resmi ideoloji” adı altında milli kültürün üzerinden silindir gibi geçerek yapıldı… Hasar tespiti yeni yeni yapılabiliyor ve “yitiklerimiz” tek tek aranıyor, onarılıyor. TÜRKİYE’NİN YAKIN TARİHİ ve ÇEMBER Bugünkü topluma ‘vahyin penceresinden’ bakarsak “Burası bir İslâm ülkesi değil” diyebiliriz. Bu bir sonuç. Sebebi ise: Siyaseti “masonların”, parayı “baronların”, basılı / görsel medyayı “aydınların(!)”, sokağı “mafyanın” ele geçirip senelerce yönetmesidir. Bir başka deyişle: Devşirme kafalılar’ın “Osmanlı düşmanlığı” üzerinden milli değerler üzerinde senelerce tepinmeleri, vatandaşın “merkez değerlerini” bozmuş, yerine işgalcilerin değerleri yerleşmiştir. Böyle bir yönetimden pozitif ne ürer ki?.. Bu ülkede; milletin yavaş yavaş açmaya çalıştığı pergelin ayağı her on senede yapılan doğrudan veya postmodern “darbelerle” ya kırıldı, ya da geri çekildi. Yani: Her on senede (her konuda) en az yirmi sene geriye çekildik. Daha vahimi: Seküler sivillerin ve din adına yapılanmalardan bazılarının bunlara “alkış tutmuş” olmasıdır. “SEN EŞEK OLURSAN SEMER VURAN ÇOK OLUR.” (Atasözü) Osmanlı, Avrupa’dan çocuk toplar (devşirir), eğitir, asker yapar ve Avrupa’ya karşı kullanırdı… Son yüzyılda iş tersine döndü; batılı bizden devşiriyor, beynini yıkıyor, bize karşı kullanıyor.

8 MÜSLÜMAN ve BİREYSEL SORUMLULUK “Madde ve madde dışı” yönleriyle bir bütün olarak dünyaya getirilen insan, görünümüyle değil, kendisine yüklenen sorumluluğu yerine getirdiği oranda insandır. Bu sebeple; iman etmiş insan (Müslüman) kendisine yüklenen sorumluluk gereği “üç maymunu” oynamaz. Müslüman, insan olarak diğer canlılara göre özel olduğunu, “vahye iman” etmekle imansızlardan farklı olduğunu, dünyada imtihan edildiğini, her anının gözlendiğini, kayıt altına alındığını, bu hayatın geçici olduğunu ve hızlı bir şekilde ölüme yaklaştığını, ahirette hesap vererek cennet - cehennemde ebedi yaşatılacağını, bilir. Özetle: Müslüman “kendisi, çevresi ve ümmeti” için duyarlı olmak zorundadır. Bunlar olmuyorsa “neye inandığını bilmeyen, sözde Müslüman” olur; yani, sadece kendini kandırır. DOĞUM: DÜNYA HAYATININ KAPISI ÖLÜM: AHİRET HAYATININ KAPISI YARINLARA DUYARLILIK Müslüman dinini yaşamak,müminlerle ilişkisini güçlendirmek, iman etmek isteyenlerin önünü açmak vb. sebeplerle “aklen, kalben, ekonomik ve siyasi” olarak “özgür olmak” zorundadır. Bunun “ter ve kan” olarak bedelini ödemeyi kabullenmelidir. BUGÜNE DUYARLILIK Müslüman, toplumun “kendisini ve ailesini” bir şekilde etkileyeceğini bildiğinden gelişmelere “Bana ne” diyemez. Çünkü; Müslüman bir kötülüğü “eliyle-diliyle-kalbiyle” defetmekle; iyiyi-güzeli de benzer yolla yaymakla yükümlüdür. İKİ KAPILI HANDAKİ YOLCU DUYMADIM GÖRMEDİM BİLMİYORUM

9 MÜSLÜMAN ve ÇEMBER Müslüman vahiyle sınırları belirlenmiş alan içinde kalarak dinamik hayat sürmek zorundadır. O, köşeye çekilip “Bir lokma bir hırka” diyemez. O, yapması gerekenleri yapabilmek için yarıçapını büyütür, yapmaması gerekenler için de küçültür. Bunları kendine ve ümmete faydalı olmak için yapar. Bilir ki, vahye uygun her “niyet ve eylem” ibadettir. PERGEL AÇIKLIĞI İslâm’ın merkez seçilmesinde bir sorun yok; sorun, Müslümanın çizdiği çemberin yetersizliğinde; yani, insanda (pergelin diğer ayağında)… ● Aile, sokak, okul, medya vb. insanımızı “çağdaşlık adına” seküler yapıyor. ● Bazı yapılanmalar mensuplarını “din adına” modern köle yapıyor. ● Kurum ve kuruluşlar çalışanını “bürokrasi adına” şahsiyetsiz yapıyor. Sonuç: BU MİLLET, MEVCUT ÇEMBERİYLE SÖMÜRGECİLERLE YARIŞAMAZ. İnsanın referans alacağı “doğru bir merkezi” yoksa, hayatını (inanç ve eylem olarak) oradan oraya savrularak geçirir. Özde Müslümanın inanç sorunu olamayacağından savrulması söz konusu değildir; “vahiy dini İslâm”, kendi içindeki bütünlüğüyle onu korur… Semazen, tek ayağı üzerinde kendi ekseni etrafında dönerken, diğer ayağı ile yatay hareket hamlesi yapar. Bir diğer ifade ile; bir ayağını merkez gibi kullanırken diğer ayağını pergel gibi kullanır ve dairesel hareketle zeminde özgürce gezinir. SEMAZENÖRNEĞİ

10 Milletin menfaatlerini “casusluk ve karşı casusluk” ile koruması beklenen MİT’in, birileri tarafından Amerikan ve İsrail istihbaratının “taşeronu” olarak çalıştırıldığını; insanları fişleme ve darbe ortamı hazırlama gibi faaliyetleri üstlendiğini yeni öğreniyoruz. Demek ki: İçimizden bazıları başkaları adına milletin önüne tıkaç olmayı kabullenmişler. Neyse ki, o günler geride kaldı; çünkü, millet önünü tıkayanlar olduğunu fark ettikçe tedbirini de alıyor… Sermayeyi, askeri / sivil bürokrasiyi elinde tutan “batıcı zihniyet” siyaseten de hakimiyetini sürdürebilmek için milleti “irticacı-bölücü” olarak kamplara ayırmış ve bir şekilde ülkeyi senelerce yönetmeyi başarmıştır. Sonuç mu? İçine kapanık, birbirine düşman bir millet… “KAMU”DAN BİR ÖRNEK Atalarımız “At sahibine göre kişner” der. Ne de doğru bir tespit. Hedefi ve ufku olmayan yönetimlerce sadece içte faaliyet gösteren kurum haline getirilmiş MİT, yeni sahibince “büyük hedefe ve daha uzaklara” uygun dizayn edilince bacağı açılmış pergel gibi “daha büyük çember” çizmeye başlamıştır… Evet, bu çemberin çizgisi bugün için ince ve yer yer silik de olsa, büyük çember çizilmeye başlanmıştır; arkası gelir… Birileri bizi de içine alan çemberleri çizebiliyorsa, biz de onları içine alan çemberleri çizmeliyiz. Bu talep “hayal kurmak” değildir; dün de örneği var, bugün niçin olmasın? Yeter ki biz; uygun pergeli seçelim, sağlam bir merkeze bağlanalım ve pergelin kolunu uzatmayı becerebilelim. Bir başka deyişle; ortaya irade koyup, gereğini yapalım; arkası gelir… HAYDİ BİSMİLLAH.

11 BİTİRİRKEN Müslüman, ‘cemaatle ilişkilerinde’ asla “zihni köleliğe” izin vermemelidir; yoksa, başkalarının isteklerini / tercihlerini “din gibi algılamaya” başlar ve “dine hizmet diye din dışı davranışlar” içine girer, Müslümana zarar verir. Müslüman, “Hizmet için cemaat oluşturmak” başka; “cemaati kutsayıp totem haline getirmek veya cemaati diğer Müslümanlara zarar vermek için kullanmak” başkadır, diyebilmelidir. “İKİ GÜNÜ EŞ OLAN ZARARDADIR.” (Hadis) Müslümanlar kendi aydınını zamanında ve yeterince yetiştiremediği için “her okumuşu aydın sandı” ve hayat tarzını (pergelini), varlığını “hayvanlara” bağlayanların peşine düşerek ayarladı. Müslüman, imanını sorgulamalı ve “pergel ayarlarını” gözden geçirmelidir… Müslüman, ülkesinin bağımsızlığına destek için, doğruyu / yanlışı ayırt edebilme kapasitesine sahip olmalıdır; yetmez, pergel açmanın önemini, yollarını ve engellerini “bilecek - uygulayacak” kapasitede olmalıdır. Müslüman, bireysel pergelini açtıkça “içte düşmanının” olacağını, üyesi bulunduğu cemaatin pergelini açmasıyla yapıya “ajanların” dolacağını, ülkesinin pergelini açmasıyla “dış düşmanlarının” artacağını bilmelidir.

12 Faydalandıklarıma teşekkürlerimle... Nisan 2014


"Nisan 2014. İnsan, insanın fikirlerini (ideolojileri) kendine referans (merkez) olarak kabul ederse, işine gelmediğinde merkezini değiştirmeyi kendine." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları