Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Bugün sizlere, bir zamanların İstanbul’unu, eskinin güzel İstanbul’unu, benim İstanbul’umu anlatmak istiyorum. Bu masal 1945 senesinde başlayıp en geç.

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "Bugün sizlere, bir zamanların İstanbul’unu, eskinin güzel İstanbul’unu, benim İstanbul’umu anlatmak istiyorum. Bu masal 1945 senesinde başlayıp en geç."— Sunum transkripti:

1

2

3 Bugün sizlere, bir zamanların İstanbul’unu, eskinin güzel İstanbul’unu, benim İstanbul’umu anlatmak istiyorum. Bu masal 1945 senesinde başlayıp en geç 1965, hadi bilemediniz 1970'de biter.

4 Bir şehri anlatabilmek için ilk önce oranın halkını, ahalisini anlatmak lâzım. Masalımızın başladığı zamanlar İstanbul'un nüfusu bir milyonun epey altında idi. Şehir nüfusunun nerede ise yarısı Ermeni, Rum, Musevi ve Levantenler' den müteşekkil idi. Bir miktarda Rus vardı, ama Ruslar asıl benim devrimden önce varmış, maalesef o günleri göremedim.

5 Bütün bu insanlar o meş’um 6-7 Eylül'e kadar belli bir ahenk içinde, din farkına aldırmadan keyifle yaşarlardı. Müslüman nüfus, gayrı müslimlerin hususi günlerini onlar ile beraber kutlar, gayri müslimler de, müslümanların mukaddes kabul ettikleri günlere iştirak ederlerdi. Komşusunu imrendirmemek için Ramazan'da oruç tutan Museviler, Rumlar, Ermeniler gördüm. Ayrıca bu gayrı müslimler kendi işlerinde çok usta oldukları için, İstanbul'un kültür, mutfak, tıp, ticaret hayatına katkılarda bulunurlardı.

6 Bu adamlar temiz pak, hanımları, kızları şık giyinirler ve şehrin güzelliğine güzellik katarlardı. Ama 6-7 Eylül başta Rumlar olmak üzere gayri müslimleri korkuttu ve kaçırdı. Museviler de yeni kurulmakta olan İsrail'e gittiler. Yine Osmanlı'nın sadık tebaası olarak bilinen Ermeniler iyi dayandılar.

7 1960'lı senelerdeki ve 1974'teki Kıbrıs hadiseleri hemen hemen bütün Rumların İstanbul'u terk etmesine sebep oldu. Peki şimdi durum ne? Ne olacak, bu kaçan 'gavurların' yerlerini Istanbul'a göç edenler aldı, şehrin nüfusu 20 milyonu buldu. Gelen nüfusun ezici çoğunluğu tahsilsiz ve kültürsüz idi. Ayrıca biraz daha medeni olabilmek için pek bir gayret göstermedikleri gibi yerleştikleri yerleri de geldikleri yerlere çevirebilmek için ellerinden geleni yaptılar.

8 Istanbul bir kebap ve lahmacun başkenti haline geldi. Suyu içilmez oldu. Halbuki eskiden İstanbul'daki her musluktan su içebilirdik. Ama kimsenin hakkını yemeyelim. Hiç kimse bu yeni İstanbullular' a 'Böyle yapmayın! Şöyle yapın!' diyerek yol göstermedi, tembih etmedi. Aksine onları oy deposunda birer parça olarak gördükleri için, her türlü hislerini istismar ederek onların geri kalmalarına ve bugünlere gelinmesine sebep oldular.

9 Eskiden Beyoğlu parfüm ve çikolata kokardı. İpek kumaşlar satılırdı. Mezenin en güzeli bulunurdu. En iyi kadın berberleri ve terzileri burada idiler. Yani bugünkü Arap Çarşısı manzarası ile hiç alâkası yoktu. İnsanlari şık temiz ve sessiz idi.

10 Her gece en az 15 tiyatro perdelerini açardı.Saray Sineması'nda ise bazen Münir Nurettin Bey bizleri mesteder bazen de Avrupa'nın en gözde sanatkarları yer alırdı. İstanbul'un bir çok yerinden diğer semtlere tramvay ile gidilirdi.

11 Bir fikir verebilmek için bazı güzergahları sayayım. Bebek-Sirkeci, Tünel-Şişli, Kurtuluş-Tünel, Edirnekapı-Taksim, Kadıköy-Bostancı, Atikali-Harbiye, Topkapı-Sirkeci, Üsküdar-Kısıklı, Üsküdar-Kadıköy ve daha başkaları.

12 Boğazın ve Kadıköy tarafının bugün çoğu kapanmış iskelelerinden de vızır vızır vapur işlerdi. Minibüs denen lânet yoktu. İnsanlar denizden ve vapura binmekten korkmadıkları için Şehir Hatlariı vapurlarına binerlerdi. Bir sade kahve ısmarlar, gazetenizi okuyarak huzur içinde seyahat ederdiniz.

13 İstanbul'un bütün şoförleri, bütün adresleri bilirlerdi; 'Abi, ben karşı tarafın taksisiyim' mazeretini hiç duymazdınız. Satılan gıda maddeleri hep taze, temiz ve ucuz idi. Lokantalarda tatsız sürprizler ile karşılaşmazdınız. Bir ufak rakı, enfes mezeler, güzel bir lüfer ve üstüne kaymaklı ayva tatlısı tutsa tutsa adam başı 5-6 lira tutardı. Beyoğlu, İnci pastahanesinde profiterol 35 kuruşa satılırdı. Simitin küçüğü beş, büyüğü on kuruş, çiroz on kuruş, ekmek ise 15 kuruş idi.

14 Sonbaharda Boğaz lüfere çıkan sandallar ile dolar, bunların yaktığı ışıklar deniz ortasında bir fener alayı meydana getirirdi. Sandal içinde mangallar yanar, komşular ile sohbet ederek yakalanan lüferler taze taze yenilirdi.

15 Boğaz, hakiki bir mücevherdi. Boğaz'daki meyhanelerin çoğunu Rumlar ve Ermeniler işlettiği için, oralarda yenilen mezeler (bugün artık rastlanmayan topik, uskumru dolması, hakiki çiroz) ve İstanbul'un denizinden çıkan istakozlar, kılıç balıkları vesaire deniz mahlûkatı enfesti.

16 Lokantalardaki çoğu Rum olan garsonlar hem ne sattıklarını bilirlerdi hem de neyin ne ile yeneceğini. Günaha girmekten korkmadıkları için dükkanda satılan her lezzeti tatmışlardı. Bugün her neden ise denizden çıkan çoğu şeyi yemenin günah olduğuna dair yanlış bir kanaat var.

17 Ada'ya gitmek, Çamlica'ya çıkmak, Moda veya Fenerbahçe'de yürüyüş yapmak,Beykoz Çayırı'nda eğlenmek, pazar sabahları Taksim'den Taşlık'a yürümek hep birer zevk idi. Pazar sabahlarının diğer bir eğlencesi de onbeş günde bir Şan Sinemasi'nda Münir Nuretti Bey'in idare ettiği Klâsik Türk Müziği konserine gitmekti. Akşam saat altı oldu mu, radyoda fasıl başlardı.

18 Eskiden her değişen rüzgar ile bir başka güzel kokan İstanbul havası, şimdi artık lahmacun ve kebap kokuyor. Biraz moralim bozuldu, neşem kaçtı. Daha fazla yazamayacağım! ? Proje : Sevgi Özten Not : Bana e posta yoluyla gelen bu yazının kime ait olduğunu bulamadım. M.Taşkın / Müzik : Göksel Baktagir - ANILAR


"Bugün sizlere, bir zamanların İstanbul’unu, eskinin güzel İstanbul’unu, benim İstanbul’umu anlatmak istiyorum. Bu masal 1945 senesinde başlayıp en geç." indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları