Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ"— Sunum transkripti:

1 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ
TÜRK DİLİ I HAFTA: 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ

2 HAFTA İÇERİK 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ 1. Dilin Yapısındaki Değişmeler 2. Türkçenin Özleşme Evreleri 3. Dil Devrimi a) Atatürk’ün Dil Devrimindeki Hedefi Ne İdi? b) Dil Devriminin Dönemleri c) Dil Devriminin Sonuçları ve Bugünkü Durumumuz 3.1. DİLİN YAPISINDAKİ DEĞİŞMELER İ ç Y a p ı s ı n d a k i D e ğ i ş m e l e r : Dillerin kuruluş devrindeki özelliklerinin zaman içinde doğal bir gelişme göstererek değişmesidir. Eski Türkçedeki “a d a k”ın bugün bizde “ayak” olması veya “k e l e y o r u r” şeklinin “geliyor”a dönmesi, iç değişmedir. D ı ş E t k i l e r l e D e ğ i ş m e : Bunlar genellikle yabancı etkilerden kaynaklanan değişmelerdir. Eski Türkçede “b a l ı k”ın yerine Sogotça “kent”, Farsça “şehr” kelimelerinin; “e r d e m” yerine Arapça “fazilet” şekillerinin geçmesi dış yapı ile ilgili değişme ve gelişmelerin ifadesidir. Bir milletin siyasi varlığındaki çöküntüler, göçler, yeni bölgelerde yerleşme, yerleşilen yerlerde yeni kavimlerle tanışıp kaynaşma, din değiştirme veya yeni medeniyet alanlarına girişle başlayan kültür aşılamalarının bir toplumun dünya görüşünde ve yaşayış tarzında meydana getirdiği yeni şekillenme ve değişmeler, ister istemez aksini sosyal yapının ve kültürün sadık bir aynası olan dilde de gösterecek ve o dile yabancı dillerden gelme bazı kelime ve şekillerin girmesine yol açacaktır. Eğer bir yabancı dilin yerli dil üzerindeki etkisi sınırlı ve geliştirici olmaktan çıkarak yerli dili yıpratacak ve o dilin kendi kültüründen kaynaklanan özünü kurutacak kadar kuvvetli ve yoğun olursa, o taktirde, o yabancı dil, yerli dile yalnız kelimeleri ile değil kuralları ile de nüfuz ederek, o dilin iç yapısını zorlamaya başlar. Bu zorlama dilin iç yapısındaki değişme ve gelişmeleri bastırarak onu tıkanıklığa sürükler ve kendi benliğinden kopma tehlikesi ile karşı karşıya bırakır. 3.2. TÜRKÇENİN ÖZLEŞME EVRELERİ Köktürklerden kalan Orhun Yazıtları’nda son derece işlek ve edebi bir dil ile karşılaşıyoruz. Türk milliyetçiliğinin taşlara kazınmış ilk ifadeleri olan bu yazıtların dilinde, yabancı kelime yok denecek kadar azdır. VIII. yy. Türklerinin ortak edebi yazı dili olan Köktürkçede bir kaç Çince ünvan ve kişi adı dışında yabancı kelime bulunmaz. Ancak Köktürklerden sonra gördüğümüz Uygur Türkleri kabullendikleri Budizm, Maniheizm ve Nesturilik gibi dinler sebebiyle Sanskritçe, Sogotça, Çince ve Tibetçeden bir hayli kelime ve terim almışlardır

3 HAFTA İÇERİK 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ 1. Dilin Yapısındaki Değişmeler 2. Türkçenin Özleşme Evreleri 3. Dil Devrimi a) Atatürk’ün Dil Devrimindeki Hedefi Ne İdi? b) Dil Devriminin Dönemleri c) Dil Devriminin Sonuçları ve Bugünkü Durumumuz Ancak hemen belirtmemiz gerekir ki, din ve kültür alışverişlerinin ortaya koyduğu bu yabancı kelime akımından doğan sorun, Uygur Türklerindeki yüksek dil bilinci ve Türkçenin daha o yüzyıllarda var olan yüksek yaratıcılık gücü sayesinde kolayca çözülebilmiştir Dile giren yabancı kelimelere ve özellikle de dini ve felsefi terimlere tercüme ve türetme yoluyla Türkçe karşılıklar konabilmiş; böylece dilin, yeni kültür alanının ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir anlatım gücüne erişmesi sağlanmıştır. Eski Uygurca metinlerde, Sanskritçe kelimelere Türkçe karşılıklar bulunduğu görülmektedir.Bu çaba ve gelişmeler Türklerin İslamı kabülünden sonraki ilk yıllarda da süregelmiştir. Karahanlı Türkçesinde Allah adının ve vasıflarının bile Teri, idi ‘Rap, tanrı’, idi Teri ‘sahip Tanrı’, Ugan ‘Kâdir, Allah’, Ugan Teri ‘ Kâdir Tanrı’, yarlıkaguçı Teri ‘bağışlayıcı Tanrı’ gibi Türkçe kelimelerle karşılanması, bu tutum ve anlayışının belirgin bir göstergesidir. İşte XI. yy.da ilk müslüman Türk devleti olan Karahanlılar zamanında Yusuf Has Hacip eliyle 6654 beyitlik “Kutatgu Bilig” gibi Türkçemizin pırıl pırıl bir şaheserinin ortaya konabilmiş olması da böyle bir gücün eseridir. XI. yüzyıldan sonra dilimizin lehçe yapılarına göre dallanma ve yeni yazı dilleri oluşturma diyebileceğimiz dönem başlar. Bu dönemin giriş basamağından Doğu Türkçesi yeni şartlara göre şekillenirken Batı Türkçesinin temellerini oluşturan Oğuzca, İran ve Horasan bölgelerinde kurulan Büyük Selçuklu devrinde, daha yazı diline geçme imkanı bulamadığı için sosyal şartların zorlayıcı etkileri altında devlet dili olarak Farsça hakim olmuştur. Aynı durum Anadolu Selçuklularında da süregelmiştir. Böylece, XI-XII. yüzyıllar arasındaki dönemde İslam medeniyeti alanına girişin gerekli kıldığı kültür değişmelerine ayak uydurabilme ihtiyacı dolayısıyla, din ve dış yazışmalar dili olarak Arapça, devlet ve edebiyat dili olarak da Farsçanın devreye girmesi, dil tarihimizde büyük kapsamlı, önemli bir dil sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunun çözümü için başlatılan mücadele bir yandan Arapça ve Farsçaya karşı Türkçeyi hâkim kılma, diğer yandan Oğuzcayı konuşma dilinden yazı dili haline getirebilme mücadelesi şeklinde kendini göstermiştir.

4 HAFTA İÇERİK 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ 1. Dilin Yapısındaki Değişmeler 2. Türkçenin Özleşme Evreleri 3. Dil Devrimi a) Atatürk’ün Dil Devrimindeki Hedefi Ne İdi? b) Dil Devriminin Dönemleri c) Dil Devriminin Sonuçları ve Bugünkü Durumumuz Orta Asya’daki Doğu Türkçesinde ise, Ali Şir Nevai gibi bilinçli Türkçecilerin gayretlerini görüyoruz. Ali Şir Nevai, “Muhakemetü’l-Lugateyn” (iki dilin mukayesesi) adlı eserinde Türk dilinin Farsçadan geri kalmadığını, hatta bazı bakımlardan Farsçadan üstün ve zengin olduğunu örneklere dayanarak kanıtlamıştır. Dilimiz için çok büyük ve sürekli sorun oluşturan bir başka dönem, Anadolu bölgesinde Osmanlı Devletinin imparatorluk haline gelişine paralel olarak kendini gösteren Osmanlı Türkçesi dönemidir. İslam medeniyeti alanına girişimizden sonra, Türk devletleri olarak medeniyet alanına büyük çapta hizmetler vermiş, öğünç kaynağı olan eserler ortaya koymuşuzdur. Ancak, konuya Türkçe, Arapça ve Farsçanın karşılıklı etkileşmeleri açısından bakıldığında, durum aleyhimize işlemiştir. Ortak din ve medeniyetin gerekli kıldığı ihtiyaçların karşılanabilmesi için, Arapça ve Farsçadan alınan kelime ve eklerin kısa zamanda dilin normal dengesini bozacak düzeylere çıkmış olması ve aydınlarda baş gösteren Farsça hayranlığı, bir süre sonra, Türkçenin kendi kültüründen kaynaklanan iç yapısını bozmaya ve özünü kurutmaya başlamıştır. XVII. ve daha sonraki yüzyıllara ait nesir dili ile yazılmış eserlerin bir-iki sayfalık bir metninde, Türkçenin fiil, zarf-fiil ve edat gibi birkaç kelimeden ibaret kaldığı görülmektedir. Böylece, sınırlı bir aydınlar kesiminin “yapma yazı dili” durumuna gelmiş olan Osmanlı Türkçesi, konuşma dilinden koptuğu için, aydınların dili ile halkın dili de birbirinden ayrılmıştı. Bu dil anlayışına göre, en basit kavramlar bile tumturaklı söyleyiş biçimine sokuluyordu. XVII. yüzyılın ünlü nesir yazarı Nergisî’de görüldüğü gibi, bir tek “DÜŞÜNDÜKÇE” kelimesi bile, “dest-i endişe, keyzümpâre-i mülâhaza ile tahrîk-i âteşdân-ı efkâr ettikçe” kılığına girebiliyordu. XV. yüzyılda Aydınlı Visalî, XVI. yüzyılda Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmîi, Divan edebiyatının ağır dil yapısına ve İran edebiyatını örnek alan içeriğine bir tepki olmak üzere, yine aruz vezni ile, fakat sözleri, tamlamalar ve benzetmeleri ile tamamen Türk ruh ve zevkine uygun şiirler yazma modasını başlatmışlardır:

5 HAFTA İÇERİK 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ 1. Dilin Yapısındaki Değişmeler 2. Türkçenin Özleşme Evreleri 3. Dil Devrimi a) Atatürk’ün Dil Devrimindeki Hedefi Ne İdi? b) Dil Devriminin Dönemleri c) Dil Devriminin Sonuçları ve Bugünkü Durumumuz Doğuş nedeni ne olursa olsun, üzülerek belirtmek gerekir ki, Türkî-i Basıt (Basit Türkçe) akımı, dilin o dönemdeki durumunu etkileyebilecek sürekli bir akım haline gelememiştir. Temsilcilerinin şahısları ile birlikte sönüp gitmiştir. Dilde sadeleşme hareketlerinin, bilinçli olarak ele alınıp bir fikir mücadelesi halinde yürütülmesi, Tanzimat (1839) döneminde başlar. Bu devirde, dil konusu artık bilinçli düşünce olarak ortaya çıkmış, dilin sadeleştirilmesi, imlâsı, grameri ve sözlüğü ile konularda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Paşa, Ahmed Midhat, Şemseddin Sami, Süleyman Paşa sadeleşme konusunda önemli görüş ve tedbirler ileri süren Tanzimat yazarlarıdır. Namık Kemal, yazdığı yazılarda, dil ve üslubun anlaşılmaz şekilde ağırlığından şikayet etmiştir. Nergisî gibi memleketimizin en ünlü edibinin eserlerini anlamanın, yabancı dilde yazılmış olan Gülistan’ı anlamaktan zor olduğuna; iki sayfalık bir yazıyı okumak için seksen kez sözlüğe başvurmak gerektiğine ve bunun da bir marifet sayıldığına işaret etmiştir. Tanzimattan sonra, Servet-i Fünun ( ) döneminde de dilde sadeleşme hareketi, ateşli bir fikir mücadelesi halinde devam etmiştir. Servet-i Fünun döneminde bazı yazarlar, artık kullanıştan kalkmış bir çok kelimeyi sözlüklere başvurarak yeniden kullanış alanına çıkarmışlardır: Dildeki bu aşırılık, tepki de görmüş ve Servet-i Fünun döneminde “tasfiyecilik” dediğimiz hareket doğmuştur. Tasfiyecilerden Fuat Kösearif, Arapça ve Farsça kelimeleri atarak, bunların yerine Çağatayca, Özbekçe, Kırgızca, Azerice gibi lehçelerden karşılıklar bulunup getirilmesi görüşünde idi. M e h m e t A k i f ise, hem Veysi’nın dili gibi bir ağır Osmanlıcayı, hem de Fuat Kösearif’in kastettiği Çağatayca, Özbekçe, Kırgızca kelimeleri Türkçe için anlaşılmaz ve yararsız bulduğunu söylüyordu. Dilde sadeleşmenin en önemli basamağı, “Y e n i L i s a n” akımıdır. 1911 yılında Selanik’te çıkmaya başlayan “G e n ç K a l e m l e r ” dergisi etrafında toplanan Ömer Seyfeddin, Ziya Gökalp, Kazım Nami, Akıl Koyuncu gibi kalemler, “mill bir edebiyat, ancak mill bir dil ile yaratılır” görüşünden hareketle yazılarını eski dile tepki olmak üzere, “Yeni Lisan” başlığı altında yazdıkları için, “Yeni Lisancılar” diye ün yapmışlardır.

6 HAFTA İÇERİK 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ 1. Dilin Yapısındaki Değişmeler 2. Türkçenin Özleşme Evreleri 3. Dil Devrimi a) Atatürk’ün Dil Devrimindeki Hedefi Ne İdi? b) Dil Devriminin Dönemleri c) Dil Devriminin Sonuçları ve Bugünkü Durumumuz Yeni Lisan akımının dayandığı temel esaslar şunlardır: Dilimizdeki Arapça ve Farsçaya ait gramer kurallarının dilden atılması. Bu kelimelerle kurulacak yeni isim ve sıfat tamlamalarında Türkçe kuralların işletilmesi. İstanbul Türkçesine dayalı canlı bir yazı dilinin oluşturulması 3.3. DİL DEVRİMİ 1923 yılında modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Atatürk, sadece bir devlet kurucusu değil, aynı zamanda kurmuş olduğu devleti, Türk milletinin sosyal ve tarihî şartlarının gerekli kıldığı sağlam temellere oturtmuş olan bir devrimcidir. O, sosyal yapısı sağlam temellere dayanmayan bir milletin uzun zaman hür ve bağımsız kalamayacağını bildiği için, ne Osmanlı Devleti’nin enkazı altından çekip çıkardığı Türk unsurunu bağımsız bir devlet haline getirmeyi yeterli bulmuş, ne de yarım yamalak düzeltme önlemleri ile yetinebilmiştir. Osmanlı Devleti’nde III. Selim ve tanzimat devrinden beri yapılagelen ve ıslahat diye adlandırılan düzeltme denemelerinde, çözüm bekleyen sosyal sorunlara kısmî çözümler aranmış; bunları sosyal gerçekler ile bağdaştıracak ve toplum yapısına sindirecek köklü önlemler üzerinde durulmamış olduğundan, beklenen sonuçlara ulaşılamamıştır. Bu bakımdan Atatürk, Türk milletinin bağımsızlığını bir bütün olarak ele almış; Türk milletine kültür ve medeniyet düzeyi bakımından, varlığı boyunca güç kaynağı olabilecek, köklü, sağlam ve geliştirici bir yol çizmek istemiştir. Bir başka konuşmasında: “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin! Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır” sözleriyle, dilin bir keşmekeş içinde bırakılamayacağını ve köklü bir devrimle Türk milletinin kalbi ve hafızası olan bu dilin layık olduğu muameleye tabi tutulacağının haberini veriyordu. Nitekim, Cumhuriyet dönemimizde Atatürk’ün çok planlı ve bilimsel yöntemlerle el attığı bu devrim işi de başarıldı.

7 HAFTA İÇERİK 3 TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ 1. Dilin Yapısındaki Değişmeler 2. Türkçenin Özleşme Evreleri 3. Dil Devrimi a) Atatürk’ün Dil Devrimindeki Hedefi Ne İdi? b) Dil Devriminin Dönemleri c) Dil Devriminin Sonuçları ve Bugünkü Durumumuz ATATÜRK’ÜN, DİL DEVRİMİNDEKİ HEDEFİ NE İDİ? Dili, karma ve yapma bir dil durumunda olan Osmanlıcadan arta kalan pürüzlerden ayıklamak. Bu yolla aydınların dili ile halkın dili; yazı dili ile konuşma dili arasındaki açıklığı kapatmak. Türk diline milli bir gelişme yolu çizmek. Türkçeyi uzun vadede, çağdaş uygarlığın gerektirdiği her türlü ihtiyacı karşılayabilecek kelime ve kavramlara sahip, işlek ve zengin bir kültür dili durumuna getirebilmek. DİL DEVRİMİNİN DÖNEMLERİ Dil inkılabını milli eğitim temeline oturtan yazı devrimi, Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)nin kurulması ve Türk dili çalışmalarının başlatılması, Türk dili araştırmalarını bilim temeline oturtacak önlemler getirilmesi (Bu Kurultaylar aracılığıyla yapılıyor.) DİL DEVRİMİNİN SONUÇLARI VE BUGÜNKÜ DURUMUMUZ Dil devrimimiz sayesinde dilimizdeki Arapça ve Farsça unsurların boyunduruğundan kurtulmuş durumdayız. Ancak, son 15 yıldır dilimiz başka bir istila ile karşı karşıya gelmiş durumdadır. Toplumların kültüründeki pek çok yönler gibi, dilleri de Amerikanlaşma hastalığına tutulmuştur. Osmanlıca döneminde pek çok yarı aydın kişinin Arapça ve Farsçaya özenmesi gibi, günümüzde de Amerikan kültürünün etkisi ile İngilizce sözlere özenenler türemiştir. Özellikle televizyon yayınlarının en küçük köy evlerine kadar ulaşması ve yapılan programların hem içerik hem de dil açısından özensizce hazırlanması bu salgın hastalığı körüklemektedir. Pek çok işletmeci, işyeri veya firma adlarını İngilizce kelimelerden seçmektedirler. Hatta, tercih edilen bu İngilizce kelimeler, Türkçenin ses ve alfabe düzenini dahi göz ardı etmektedir. Örneğin, 1928 yılında bir devrimle hazırladığımız alfabemizdeki “c” sesi, artık bazı yerlerde “s (center)” veya “k (cola)” ses değerleri ile de okunmaya başlamıştır. Dilimize yerleşmiş olan “merkez” sözünün İngilizcesi olan “center” hayatın her alanına girmiş, İngilizcedeki gibi “center” yazılıp, yine İngilizce telaffuzu olan “/sentır/” şeklinde telaffuz edilir olmuştur. Alfabemizdeki “ş” harfi, yabancılaşma özentisi içineki kişilerce “sh” olarak yazılmaya başlanmıştır. İş yeri adlarında “PASHA KEBAP”, “ASHK BAR” şeklindeki yazımlar, dilimize büyük zarar vermektedir. “ş” sesinin “sh “olarak yazılması, devrim yasamıza da aykırıdır.

8 Bölüm (Hafta) Özeti Bir dili kendi içine hapsederek dış etkilerden korumak mümkün değildir. Normal olarak her dil başka dillerden ihtiyaçların gerekli kıldığı yeni kelimeler alabilir. Onlara da yeni kelimeler verebilir. Belli başlı dünya dillerinde bunun pek çok örneği vardır.

9 Kaynaklar 1. SARI, Mehmet, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011. 2. GÜLSEVİN, Gürer vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Vakvfı Yayını, Afyonkarahisar, 2008. 3. Türk Dil Kurumu, İmla Kılavuzu, Ankara,2000. 4. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2000 5. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.


"TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ II VE DİL DEVRİMİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları