Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
Frontal Loblar, Zekaya Aracılık Etmekte midir?
Hebb (1939, 1941, 1945) entelektüel yetenekte (IQ testleri) frontal ve posterior hasarlı hastalar arasında önemli bir fark olmadığını iddia etmiştir. Frontal lobların entelektüel davranış üzerinde herhangi bir rol oynamadığını iddia etmemesine rağmen, Hebb bu alanların diğerlerinden daha fazla dahil olduğuna ilişkin çok az kanıt olduğu sonucuna varmıştır. Bu uyumsuzluğun bir sebebi, küçük örnek ebatları ve kullanılan zeka testlerinin özellikle hassas ölçümler olmadığına dair benzerlik olabileceği ve nörogörüntülemeden elde edilen mevcut kanıtlar, bu bölgelerin karar ve akıl yürütme için önemli olduğunu ileri sürmektedir.
2
Hebb’in frontal lobların zeka üzerindeki etkisini incelemesinden bu yana frontal lob fonksiyonu ve genel zeka güçlü bir şekilde ilişkilendirilmemiştir. Örneğin; Warrington ve diğ.; WAIS ‘i unilateral, pariyetal, oksipital ve temporal veya frontal lob zedelenmesi olan 656 hastaya uygulamışlar ve her hasta grubu için benzer puanlar bulmuşlardır.
3
Duncan ve ark.; da 3 frontal lob hastasının WAIS’ te iyi bir performans sergilediğini ancak Çoklu İş Ödevinde zayıf olduğunu bulmuştur. Bu yüzden frontal lobların deneklerin açık bir şekilde ön bilgileri kullanmasının gerekmediği testlerin yapılmasında dahil olabileceğini öne sürmüşlerdir.Ancak Cattell’in Culture-Fair Testi gibi akışkan zeka testlerinde hastaların IQ puanları arası olup WAIS puanlarından daha düşük çıkmıştır.
4
Bazı çalışmalar bölgesel aktivitenin yüksek IQ’lu bireylerde belirli olduğunu ve düşük IQ ‘lu bireylerde belirsiz olduğunu göstermiştir(Neubauer ve ark.,1995). Yüksek IQ lu bireyler problem çözme esnasında düşük IQ lu bireylere göre uyumlu bir şekilde yüksek EEG alfa gücü göstermektedir.İşler bellek ve aritmetik ödevler sırasında yüksek ve düşük IQ lu bireyler arasında en fazla sözü edilen farklar, frontal bölgelerde bulunmuştur(Jausevec, 1998).
5
Karar Verme Antonio Damasio ve arkadaşlarının frontal lob hasarı olan hastalara yönelik çalışmaları, bu bireylerin doğru kararları vermede çok zorluk çektiğini göstermektedir. (Damasio 1995;) Damasio pozitif ve potansiyel olarak zararlı sonuçlara yol açan karar verme yeteneğinin somatik (bedensel) durumların aktivasyonuna bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Damasio, bunu bedensel marker / işaretleyici hipotezi olarak adlandırmaktadır, çünkü bu tür kararlar otomatik endokrin ve kas – iskelet rotalarını içermektedir. Bu rotalar, önemli olaylara işaret etmektedir ancak bazı frontal lob hastalarında zayıf olduğu görülmektedir. Örneğin, prefrontal korteksin belirli bir alanına hasar almış hastalar, sağlam bilişsel yetenekleri olmasına rağmen, gerçek hayatta karar veremezler. Kararın pozitif veya negatif bir sonucu olduğu zaman, sağlıklı bireylerde bu tür kararlar verdiklerinde yaygın olarak görülen psikolojik aktivite bu hastalarda bulunmamaktadır (Bechara ve diğerleri, 1997).
6
Damasio’nun frontal lob hasarlı Elliot ile yaptığı deneyler sonucu, Elliot’un karar verme mekanizmasında gerçek yaşamı ile laboratuvardaki normalliği arasında bir bağlantısızlık bulmuştur. Elliot’un karar verme bozukluğunun sosyal bilgi eksikliğine,temel bir akıl yürütme bozukluğuna yada işleyen belleğine bağlı olmadığı saptanmıştır. Aksaklık akıl yürütmenin son aşaması olan karar verme ve tepki seçme sürecinde yaşanıyordu.(Damasio; 1995)
7
Vagus Siniri Hakkında Bir Not
Karar vermeyi etkileyen nöroanatomik faktörlerden biri de şaşırtıcı bir şekilde kraniyal (kafa) sinirlerinden biridir. Bedensel işaretleyici hipotezi, vücudun bedensel duyularının beyne ve vücuda iletilmesinde ve daha sonra bilişi etkilemesinde üç yol olduğunu iddia etmektedir: omurilik, endokrin sistemi ve vagus siniri.
8
Vagus sinirinin uyarılması, iyileştirilmiş hafıza performansı ile ilişkilendirilmiştir (Clark ve diğerleri, 1999). Sol vagus siniri uyarıldığında (epilepsi tedavisinin bir parçası olarak), yapılan bir PET çalışması talamus, hipotalamus ve orbito-frontal kortekste bir artış göstermiştir (Henry ve diğerleri, 1998).
9
Vagus sinirleri büyüktür ve esasında fonksiyon bakımından duyusaldır
Vagus sinirleri büyüktür ve esasında fonksiyon bakımından duyusaldır. Sol vagus siniri, mideden projeksiyonları alır ve sağ kalbin kulakçığından, karaciğerden ve on iki parmak bağırsağından projeksiyon alır. Bölümler iç organsal duyular alır ve diğerleri tat duyuları alır. Eğer vagus siniri ve bunun duyudaki rolü karar verme esnasında duygu oluşumu için önemli ise, Martin ve diğerleri (2004), sinirin uyarılmasının karar vermeyi etkileyebileceğini varsaymaktadır. Bunu organ nakli yapılmış vagus siniri uyarılması veren sekiz epilepsi hastasında test etmişler ve uyarılma olduğu zaman karar vermenin iyileştiğini bulmuşlardır.
10
Akıl yürütme Frontal loblar akıl yürütme için önemli ise, o takdirde sağlıklı bireyler bir akıl yürütme ödevi yaptığı zaman, nörogörüntüleme ile bu alanlardaki aktivasyonu tahmin edilebilir. Goel ve diğerleri (1997, 1998), bu hipotezi test ettikleri iki deney yapmıştır. Deneylerden birinde, on katılımcıya tümevarım ve tümdengelim akıl yürütme ile ödevler vermişlerdir. Bunlar arasında, kıyassal akıl yürütme ödevleri vardı, örneğin aşağıdakilerin doğru olup olmadığını belirleme gibi: Bütün marangozlar gençtir. Bütün doğramacılar marangozdur. Bütün doğramacılar gençtir. Ve George, yünlü bir mamut idi. George, çam kozalağı yerdi. Bütün yünlü mamutlar, çam kozalağı yerdi.
11
Deneyler frontal lobların dahil olduğunu göstermiştir: sol alt ve orta frontal gyrideki aktivasyonda önemli artışlar bulunmuştur. Ancak akıl yürütmenin, akıl yürütme ödevindeki içeriğinin türünün insanların ne kadar iyi akıl yürüttüğü konusunda birbirinden farklı olduğu görünmektedir. İçeriğin benzer ve biçimsel olduğu ödevlerde (örneğin; bütün elmalar kırmızı meyvedir; bütün kırmızı meyveler tatlıdır, böylece bütün elmalar tatlıdır), insanlar içeriğinin benzer olmadığı durumlardan daha iyi kıyas yapmaktadır (örneğin; Bütün A’lar B’dir; bütün B’ler C’dir, bundan dolayı bütün A’lar C’dir). İlk örneğin artan sol frontal aktivite ile ilişkili olduğu görülürken, ikincisinin birkaç prefrontal aktivasyon ile artan bilateral paryetal aktivite ile ilişkili olduğu görülmektedir.
12
Bu çalışma belirli akıl yürütme türlerinde frontal lobların rolünü göstermektedir: bunların insanların sosyal olarak daha alakalı ve uygun bilgileri anlamasını gerektiren akıl yürütmede daha dahil oldukları görülmektedir. Böyle yaparak, sol frontal lobun sağa göre daha dahil olduğu görülmektedir.
13
Tartışma Konusu: Frontal Lob Bozukluğunda Nörokimyanın Rolü
Frontal lob hastalarında bazı akıl yürütme zorluklarının kimyasal bir açıklaması, asetilkolinin olmaması veya kaybıdır. Saykin ve diğerleri (2004), işler bellek, sözel öğrenme ve hafıza ve icra fonksiyonları gibi bir dizi bilişsel ödevi tamamlayan ve hafif bilişsel zayıflığı olan bir grup bireye kolinerjik bir ilaç vermiştir. Bunların tepkileri, eşleştirilmiş bir kontrol grubu ile karşılaştırılmıştır. Katılımcıların fMRI taramaları yapılmıştır.Temel çizgide hafif bilişsel bozukluğu olan bireyler, kontrol grubuna göre işler bellek ödevinde önemli derecede az frontal ve paryetal lob aktivasyonu göstermiştir.
14
Ancak ilaç kullanımından kısa bir süre sonra, katılımcılar, ilaç almayan kontrollere göre frontal lob aktivitesinde bir artış göstermiştir. Bu artan aktivite, iyileşen ödev performansı ile pozitif olarak korelâsyonludur ve ayrıca temel çizgide hippokampus büyüklüğü ile ilişkilidir. Araştırmacılar, asetilkolin arttıran ilacın kısa bir süre kullanımının artan frontal lob fonksiyonuna yol açtığını ileri sürmektedir. Bu artış, iyileşen / artan bilişsel fonksiyon ve hippokampüsün bütünlüğü ile ilgilidir.
15
Diğerlerinin Ne Yaptığını Anlama: Akıl / Zihin Teorisi ve Frontal Lob
Zihin teorisi (ToM), bir kişinin diğerlerinin niyetlerini ve zihinsel durumlarını çıkarsama / anlama yeteneğine işaret etmektedir (Leslie 1987). Birçok deneysel dikkat, çocuklarda (ve özellikle otizmde) bu becerinin ortaya çıkmasına yoğunlaşmıştır çünkü bunun bilişsel gelişimin dönüm noktalarından biri olduğu düşünülmektedir. Yaygın kullanılan bir zihin teorisi testi, yanlış inanç testi / ödevidir. Yanlış inanç testinin tipik bir versiyonunda, A kişisi, bir nesneyi dolaba koyar ve odadan ayrılır; B kişisi odaya girer, nesneyi farklı bir yere koyar ve odadan ayrılır; A kişisi tekrar odaya girer ve katılımcıya A kişisinin o nesne için nereyi araması gerektiği sorulur. Çocukların 3 – 5 yaşları civarında yanlış inanç testlerinde yanlış inanç geliştirdiği bulunmuştur (Wellman ve diğerleri, 2001) ve bu alandaki performans kültüre özel değildir – Avrupalı, Kuzey Amerikalı, Doğu Asyalı, Avustralyalı ve Afrikalı çocukların tamamının diğerlerinin inançlarını hemen aynı zaman dilimlerinde anlamayı edindikleri görülmüştür (Wellman ve diğerleri, 2001).
16
Frontal korteks ve diğer bölgelerin açık bir şekilde ToM testini yapmada ilişkili olduğunu gösteren birkaç kanıt bulunmaktadır. Ayrıca bu bölgenin, üç tanımlayıcı karakteristiği olan – sosyal anormallik, dil anormalliği ve stereotip ve yinelemeli davranış kalıpları – otizmde bir rolü olduğunu ileri süren deliller vardır (Frith, 1989) ancak bu delillerin en iyisi dâhi parçalıdır. Aşırı hareketli otistik çocuklardaki sosyal davranışın bir eylemsizlik EEG çalışması, sosyal olarak zayıf olan çocukların daha fazla sağ frontal asimetri gösterdiğini, bunun yanında sosyal zayıflık bakımından daha az zayıflık semptomu olan – ama sosyal kaygı, sıkıntı ve üzülme ve kişiler arası ilişkilerde daha az memnuniyet gösteren – çocukların daha fazla sol frontal asimetri gösterdiğini tespit etmiştir (Sutton ve diğerleri, 2005). Bu frontal kortekslerin pozitif ve negatif duyguda farklı roller oynayabildiğini ileri sürmektedir. Ayrıca otizmde, sosyal fonksiyon ve ToM’de frontal korteks ilişkisi gösteren çalışmalara son zamanlarda yapılan bir ilavedir.
17
Frontal Korteksin Son Zamanlardaki Bir Delili
Frontal korteksin ToM’a dâhil olduğu fikri, frontal lob hasarlı hastaların doğrudan diğer tip beyin hasarı olan hastalar ile karşılaştırıldığı bir çalışma ile desteklenmiştir. Frontal lob hastaları, diğer insanların bakış açıları hakkında çıkarımda bulunurken, beynin diğer bölgelerinden hasarlı hastalara göre daha zayıf idi (Stuss ve diğerleri, 2001). Bu çalışma ayrıca frontal lob hastalarının yanıltma / kandırmayı (yani kişilerin gerçek güdülerini açığa çıkarma) belirlemede diğerlerinden daha zayıf olduğunu bulmuştur.
18
Birinci ve üçüncü kişi perspektifini alma arasında kan akışının farklılık gösterdiği bulunmuştur. Katılımcılar kendileri cevap verdiği zaman, bedensel – duyusal [somatosensori] korteks aktif hale gelmiş; annelerinin nasıl tepki vereceğini hayal ettiklerinde frontal ve pariyetal bölgelerde bir dizi kan akışı değişikliği bulunmuştur. Ayrıca kişi üçüncü kişi olarak duygusal soruya cevap verdiğinde sol temporal bölge aktif hale geçmiş ve kişi aynı durumda kendisi olarak cevap verdiğinde bedensel – duyusal korteks aktivasyonu olmuştur. ToM üzerindeki nöro-görüntüleme araştırması, frontal lobun diğerlerine güdü ve inanç atfetme yeteneğine dahil olduğunu göstermektedir. Ancak çalışmaların tamamı ToM performansı ile frontal korteksin dahil olması arasındaki bağlantıyı desteklememektedir.
19
Sosyal kişilik ve Davranış
Duygusal ve kişilik bozukluğu ile ilişkilendirilen frontal lob hasarının en çarpıcı vakalarından biri, 1848’de Harlow tarafından rapor edilmiştir. Bu, kazası Damasio ve diğerleri (1994) tarafından harika bir şekilde özetlenen Phineas Gage’in vakasıdır. (Descartes’ in Yanılgısı, Antonio Damasio bu konuda tavsiye edilen bir okuma kaynağıdır.)
20
13 Eylül 1848 tarihinde, New England bölgesindeki Ruthland ve Burlington Demiryolu şirketinde inşaat ustabaşı olarak çalışan 25 yaşındaki Phineas P. Gage, çok tuhaf bir kazanın kurbanı oldu. Vermont eyaleti geneline yeni demir yolu rayları döşemek için, kontrollü patlatma yöntemi ile engebeli araziye zemin tesviyesi uygulamak ve düzleştirmek gerekli idi. O öldürücü ve uğursuz günde, anlık bir dalgınlık ile Gage, yardımcısının barutun üzerini kumla kaplama fırsatı bulamadan önce doğrudan barut üzerini döverek sıkıştırmaya başladı. Sonuç, kayadan uzakta ve Gage’e doğru güçlü bir patlama oldu. İnce uçlu, 3 cm kalınlığında, 109 cm uzunluğundaki tokmak demiri roket gibi, Gage’in yüzünden, kafatasından, beyninden geçip gökyüzüne fırladı. Gage, çok kısa bir süre donup kaldı, hemen daha sonra tam olarak bilincini tekrar topladı. Konuşabiliyor ve hatta adamlarının yardımı ile yürüyebiliyordu. Demir, yüzlerce metre ötede yere düştü.
22
Gage, iyi bir fiziksel iyileşme göstermişti ve çoğu bilişsel yetenekleri bozulmadan kalmıştı. Ancak nekahet döneminde ve sonrasında, kişiliği değişmeye başlamıştı. Saygısız, adi, kaprisli ve değişken olmuş, bütün sorumluluk duyusunu kaybetmiş, işinden atılmış ve sosyal hassasiyetlere karşı gelmeye ve başkaldırmaya başlamıştı. Arkadaşları onun artık ‘eski Gage’ olmadığını söylemeye başlamıştı. Harlow’un (1868) gözlemlediği gibi, ‘entelektüel fakültesi ile hayvani arzu ve eğilimleri arasındaki denge kaybolmuştur.’
24
Gage, 1861 yılında San Francisco’da vefat etmiştir
Gage, 1861 yılında San Francisco’da vefat etmiştir. Harlow’un raporu, belki de hasar gören frontal korteksin kapalı gözleminin planlama ve sosyal davranışın icrası / yürütülmesi ile ilişkilendirildiği için çok az nöropsikolojik ilgiye yol açmıştır (Damasio ve diğerleri, 1994). Harlow (1848) ‘yaralanmanın çok saygı durduğum birçok tıp adamı tarafından ciddi bir şekilde sorgulandığı’ gerçeğine dikkat çekmiştir. Otopsi yapılmadığı için, öldükten sonra lezyonun net ve kesin bir betimlemesi elde edilememiştir. Harlow, daha sonra Gage’nin kafatasını geri almıştır, şimdi hem kafatası hem de tokmak, Harvard Üniversitesindeki Warren Anatomik Tıp Müzesinde bulunmaktadır.
26
Damasio ve arkadaşlarının yeniden yaptığı demirin izlediği yol, kazadan sonra hasar gören beyin yapılarının daha net bir resmini ortaya koymaktadır. Bu yapılar, ventro-medyal veya orbito-frontal korteks olarak bilinen kısımdır.
27
Harlow’un raporundan bu yana, frontal korteks hasarına ilişkin birkaç çalışma, korteksin çeşitli kısımlarına gelen hasarın kişilikte bozulmalara yol açtığını göstermiştir (Stuss ve Benson, 1986). Damasio’nun grubu da Phineas Gage tipi semptomların frontal lobların hangi tarafının hasar gördüğüne bağlı olabileceğini rapor etmiştir. Tranel ve diğerleri (2002), sosyal ahlak, karar verme, kişilik ve duygusal süreç zorluklarına ilişkin olarak unilateral sol veya sağ frontal korteks hasarı olan hastaları incelemiştir. Sağ tarafından hasar alan hastaların bu ölçümlerdeki performansta en yüksek ve önemli zayıflığı gösterdiğini ve sol tarafı hasarlı olan hastaların bu testler çok az zayıflık gösterdiğini bulmuştur. Yazarların ileri sürdüğü bu bulgular ‘sağ ve sol sektörlerin asimetrik rollere sahip olduğuna, en azından sosyal ahlak, karar verme ve duygusal süreçler söz konusu olduğunda; dair kanıtlar sunmaktadır.’
28
Aşağıdaki kişilik değişmelerinin, frontal korteks hasarı ile meydana geldiği bulunmuştur (Stus ve diğerleri, 1992): Neşe ve zindelik Çocukça davranış Kısıtlama ve baskının olmaması Depresyon Endişe / anksiyete Huzursuzluk / uykusuzluk Görgü kurallarına daha az dikkat etme Sosyal geri çekilme ve uzaklaşım Amaçsızlık Alınganlık ve asabiyet Düşünmede yavaşlık Umursamazlık, lakaytlık ve kayıtsız kalma Atalet ve tembellik Azalan kişisel kaygı Muhakeme eksikliği Hırs eksikliği Düşüncesizlik Güvenirliğin olmaması Diğerlerinin fikirlerine kayıtsızlık Dikkatin dağılması Alaycılık ve patavatsızlık Benmerkezcilik ve enaniyet
29
Kaynakça-3: Martin, G.N. (2006). The Frontal Lobes:Cognition, Social Behavior And Personality. Human Neuropsychology (2. edition), Damasio, A.R. (2006). Duygu,akıl ve insan beyni. Descartes’ in Yanılgısı (3. baskı). İstanbul: Varlık Yayınları
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.