Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

TARİHTE İLK HASTANELER : ŞİFAHANELER

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "TARİHTE İLK HASTANELER : ŞİFAHANELER"— Sunum transkripti:

1 TARİHTE İLK HASTANELER : ŞİFAHANELER

2 SAĞLIK ÜZERİNE ÇALIŞMALARIN ORTAYA ÇIKIŞI
Batıda bilinen en eski tıp alimi Hipokrat'tır. Dönemin büyücü zihniyetine karşı çıkmış ve kendi adını taşıyan bir tıp okulu kurmuştur. Eski çağlarda batıl din inananları tapınakları bir şifa merkezi görmüş buraya gelip geceyi geçirerek şifaya kavuşacaklarına inanmışlardır. Bunlara M.Ö Hint, İran ve Mısırda rastlanmaktadır. İlk karantina Hz Muhammed dönemi Tebük seferinde Şam'da veba salgının yayılmaması amaçlı uygulanmıştır.

3 İlk seyyar savaş hastanesi Hz Muhammed dönemi Hendek Savaşında yaralanan askerler için kurulan çadırlardır. Bilinen ilk hastane Emevi halifesi Velid b. Abdülmelik tarafından 707 yılında kurulmuştur. Orta çağda hastalık veya başka bir zor durum karşında toplumun insanlara yardımcı olması gerektiği düşüncesi Müslümanlarda oldukça yayılmıştı. 9. yüzyılda halife Harun Reşit zamanında Bağdat'ta bir hastane yapılmıştı. İkinci hastane ise yüz yıl sonra Bağdat’ta halife El-Muktedir tarafından açılmıştır. 970’de Bağdat’ta açılan üçüncü hastanede ise 25 doktor bulunuyor ve tıp öğrencileri eğitimlerini burada yapıyorlardı. İslamiyet’in hüküm sürdüğü bu dönemde 34 hastane bulunuyordu.

4 Anadolu'da ise Türklere ait ilk hastaneler Selçuklular devrinde meydana getirildi. Bunlar yalnızca hasta bakım yeri değil aynı zamanda hekim yetiştirmek üzere eğitim yapan tıp mektepleri olarak kullanıldı. Çoğu medrese tarzındadır ve düşman hücumuna karşı şehir surları içine yapılırdı. Bunlara şifahane, bimaristan, maristan, darüssıha, darüttıp, bimarhane, tımarhane olarak adlandırılan darüşşifalar dönemin önde gelen sosyal yardım kuruluşlarından biridir.

5 ŞİFAHANELER Selçuklularda ortaya çıkan bu kavramın iki ana işlevi gerçekleştirdiği görülmektedir; biri halk sağlığına hizmet, diğeri tıp eğitiminin sürdürüldüğü yerler olması. Şifahanelerin ana gayelerinden diğeri ise tıp eğitiminin burada yapılmasıydı. Kullanılan eğitim metodunun usta-çırak şeklinde olması ve bu kuruluşların müesseseleşmemiş olmasına rağmen tıp öğrencilerine verilen mesleki belge hoca tarafından verilmekteydi.

6 Şifahaneler hastaların zengin, fakir, dil, din ve ırk ayrımı yapmaksızın tedavi edildiği bir yapıya sahipti. Sağlık kuruluşlarının önemli bir diğer görevi ise tedaviyi gerçekleştirecek ilaçların buralarda imal edilmesiydi. Bu ilaçlar hastanenin koyduğu şartlar çerçevesinde hastaya verilmektedir. Bu yapılarda ilaçlar ve yiyecekler hastalara ücretsiz verilirken tedavileri de ücretsiz yapılmaktadır. Bu uygulamaların sağlık hizmetlerinde sosyalizasyonun ilk örneklerinden biri olduğu görülmektedir. Şifahaneler tüm gelirlerini devletin hazinesinden yardım almaksızın vakıflardan sağlamaktaydılar. Ayrıca şifahane çalışanlarının da gelirleri bu vakıftan sağlanmaktaydı.

7 O DÖNEMDE AVRUPADA HASTALAR
Aynı dönemlerde Avrupa’da ise hastane ve hastaların durumu içler açsıydı. Bu konuda gözlemlerini anlatan batılı cerrah Tenon 1788’de Paris’te incelemede bulunmuş ve gözlemlerini kaleme almıştır. Buna göre İslam ve Avrupa toplumlarının anlayış farklarını sergileyecek önemli noktalara değinmiştir. Hastanedeki gözlemlerine göre ateşli hastalar, lohusalar, çiçek hastaları bir arada yatmaktaydı. Tek kişilik yataklara 6 kişi yatmakta, hijyensiz koşullar altında hastalar ölüme terk edilmekteydi. Ayrıca hastalar başka hastaların yanında ameliyat edildiği için psikolojik açıdan da hiç uygun değildi. Hatta genel olarak bakarsak Avrupada 19. yüzyıla kadar “şeytanla iş birliği yapan lanetli mahluk” olarak görülür, içindeki şeytanı çıkarmak için işkence edilip sonuç alınmazsa diri diri yakılmaktaydı. Bu hastanelerde ölenler enfeksiyon yüzünden ölmekteydiler.

8 SELÇUKLU ŞİFAHANELERİ
Selçukluların ilk hastanesi ve tıp medresesi Alparslan’ın ( ) veziri Nizamü’l-Mülk tarafından Nişaburda kurulmuştur. 1055’ten itibaren Bağdat, Şiraz, Berdeşir, Kaşan, Zencan, Harran ve Mardin’de kurulan diğer hastaneler günümüze ulaşamamışlardır. Selçuklular döneminde yoğun olarak açılan hastanelere ihtisas sahibi yetenekli tabipler, cerrahlar, hemşireler, hasta bakıcılar tayin edilmiştir.

9 Haçlı seferleri esnasında Haçlılar çok insan katletmişler ve her tarafı yakıp yıkmışlardır. Buna rağmen savaş sonrası yaralı düşen haçlı askerlerinin tedavileri şifahanelerde yapılmıştır. Selçuklular genel hastanelerin dışında cüzzamlıların tecrit edilerek bakıldığı miskinler tekkesi veya cüzzamhaneler ile akıl hastalarının tedavileri için hususi merkezler de kurmuşlardır

10 Selçuklular devrinde kurulan şifahaneler günümüze dek ulaşamamıştır ancak beylikler devrinde kurulan şifahanelerden bazıları ulaşabilmiştir. Bunlar: 1. Kayseri, Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Mâristânı (1206), 2. Sivas, İzzeddîn Keykâvus Dârüssıhası (1217), 3. Divriği, Turan Melek Dârüşşifâsı (1228), 4. Çankırı, Cemâleddin Ferruh Dârülâfi­yesi (1235), 5. Kastamonu, Ali bin Süleyman Mâristânı (1272), 6. Tokat, Mu‘înüddîn Süleyman Dârüşşifâsı ( arası), 7. Amasya, Anber bin Abdullah Dârüşşifâsı (1308/9), 8. Mardin, Necmeddîn İlgazi Mâristânı ( arası) 9. Konya Darüşşifası (Maristan-ı Atik) (XII. yy. sonu XIII. yy. başı), 10. Konya Alâeddin Darüşşifası ( /38), 11. Aksaray Darüşşifası (XIII. yy)

11 Öte yanda bazı kaynaklarda adı geçmekle birlikte üzerinde araştırma yapılması gereken darüşşifalar ise şunlardır: 1. Silvan Darüşşifası (1176/ /85), 2. Eski Malatya Darüşşifası (XIII. yy. ortası), 3. Akşehir Darüşşifası (XII. yy. sonu XIII. yy başı), 4. Erzincan Darüşşifası (?), 5. Kastamonu Atabey Darüşşifası ( ) 6. Kütahya Darüşşifası (XIII. yy. ikinci çeyreği) 7. Sivas Şehzadeler Darüşşifası (?) 8. Harput Darüşşifası (19-21), 9. Kars Darüşşifası (XII. yy)

12 AMASYA BİMARHANESİ Anadolu Selçuklularının yıkılmasından sonra Amasya’nın İlhanlı hâkimiyeti döneminde, İlhanlı hükümdarı Olcayto Mehmet Hüdabende ve eşi yıldız hatun adına köleleri Amber Bin Abdullah tarafından yılları arasında yaptırılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde yapılan darüşşifalar diğer sosyal ve tıbbi yapılardan farklıdır. Çünkü bunlarda akıl hastalarının müzik ve su sesiyle iyileştirilmesi öncelik kazanmıştır.

13

14 Amasyalı bir hekim olan Sabuncuoğlu Şerefettin burada 14 yıl hekimlik yapmış ve tıp dünyasına önemli gelişmeler katmıştır. Mücerrebname adında bir kitap ve Cerrahiye-i Al Haniye isimli tıbbi minyatürlerle süslü bir kitap yazmıştır.

15 XIX. yüzyılda Bimarhane önemini yitirmiş ipek böceği kozacılarının yeri olmuş sonra esnaf burayı depo olarak kullanmıştır Erzincan depreminden sonra harap olmuş, 1945 yılında dış cephesi, yıllarında tümü restore edilmiştir. Yapı 1999 yılından sonra belediye konservatuvarı olarak kullanılmıştır, şu anda ise Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Tarihi Müzesi olarak kullanılmaktadır.

16 GEVHER NESİBE TIP MEDRESESİ VE MARİSTANI
Selçuklu döneminde Kayseri’de şifahane olarak yapılan çifte medrese Anadolu’daki ilk tıp merkezi olarak bilinmektedir. Çifte medrese yıllarında Selçuklu hükümdarı II. Kılıçaslan’ın kızı Gevher Nesibe Sultan adına kardeşi I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır.

17 OSMANLI DARÜŞŞİFALARI
Osmanlı darüşşifalarının çoğu padişah anneleri ve eşleri tarafından hayır kurumu olarak yaptırılmıştır. Masrafları içinse büyük yardımlar yapıyorlardı. Osmanlı darüşşifaları Selçuklulardaki gibi bağımsız yapılar değildi. Şehir merkezlerinde kurulan külliyelerin bir parçasıydı. Bunlar: Bursa Yıldırım Darüşşifası (1400) Fatih Darüşşifası (1470) Edirne II. Beyazıd Darüşşifası (1488) Manisa Bimarhanesi Hafsa Sultan Bimarhanesi (1539) Haseki Darüşşifası (1550) Süleymaniye Darüşşifası Ve Tıp Medresesi (1555) Toptaşı Veya Atikvalide Darüşşifası (1583) Sultan Ahmed Darüşşifası (1621)

18 EDİRNE II. BEYAZID DARÜŞŞİFASI
II. Beyazıd’ın 1484 yılında Akkirman seferlerinden elde ettiği ganimet gelirleriyle yılları arasında yaptırılan külliyenin bir parçası olan darüşşifada ücretsiz tedavi hizmeti verilmekteydi. 1850’li yıllardan sonra darüşşifa sadece ruh hastalarının tecrit edildiği bakımsız bir kurum haline geldi Osmanlı-Rus Savaşında Edirne işgale uğradı ve hastalar İstanbul’a gönderildi yılında onarım gördü. 1916’ya kadar hizmet verdi. Kültür Bakanlığının tarihli onayı ile müze olması resmileşmiştir. 30 Haziran 2000 tarihinde şifahane kısmı psikiyatri bölümü olarak düzenlenmiştir.

19 İşte 2. Beyazıd külliyesinin ilgi çekici yanlarından birisi
İşte 2. Beyazıd külliyesinin ilgi çekici yanlarından birisi...Hikayeyi şairin mısralarıyla takip ediyoruz...  AĞAÇLA SARMAŞIK  Burada,bu eski Darüşşifa'da  Birbirine aşık iki genç varmış  Kızın bulunduğu yer loş bir oda  Oğlanın kaldığı yer daha darmış  Her sabah avluda buluşurlarmış  Doluncaya kadar kum saati  Kızın etrafını periler sarmış  Oğlanın altında bir sihir atı  Nihayet bir zaman gelmiş, sıhhati  Düzelmiş bu iki sevdalı gencin  Bir anda kaybolmuş hayatın tadı  Meğer saadet bu onlar için  Son defa yanyana gelmiş ikisi  And içmiş bir daha ayrılmamaya  Kandırıp bu iki aşık herkesi  yeniden girmişler Darüşşifa'ya  En sonda acımış onlara hızır  Yaptığı bir iksir varmış kendinin  Uyuduğu zaman başhekim,nazır  İlacına katmış her ikisinin  İçince iksirden bu iki aşık  Dünyası değişmiş her iki canın  Kız bir ağaç olmuş, oğlan sarmaşık  ıssız bahçesinde Darüşşifa'nın 

20 DARÜŞŞİFALARDA İŞLEYİŞ VE TEDAVİ
Darüşşifalar kimsesiz, muhtaç hastalara ücretsiz hizmet vermek için soylu kesim tarafından yaptırılırdı. Hastalar kapıcı tarafından karşılanıp, yıkanarak muayeneye hazır hale getiriliyordu. Bütün öğrencilerin ve hekimlerin katıldığı muayenenin ardından hastanın ilaçları ve tüketeceği gıdalar belirleniyordu. Ağır hastalara çok az yemek verilir, genellikle su ve ekmek tercih edilirdi. İyileşmeye başlayan hastaya ise iştah açıcı ya da ne isterse o verilirdi. Hekimler hastalarını günde iki kez ziyaret ediyor, psikolojilerini dikkate alarak tüm hizmetlerini güler yüzle, hoşgörüyle yapıyorlardı.

21 Nabızla hastalık teşhisi koymak önemli bir yöntemdi
Nabızla hastalık teşhisi koymak önemli bir yöntemdi. Hemen hemen tüm hastalıkları bu yolla anlayabilen hekimler mevcuttu. İlk yöntem vücuttan zararlı maddeleri atmaktı. Hastaya ilaç verilmeden önce bedenin temizlenmesi önemli bir kuraldı. Bunun için hastaya müshil ilacı verilir, hastadan kan alınır, kanı temizlensin diye kupa çekilir, hacamat yapılırdı. Tedavi başladığında hastaya hastalığına uygun merhem, macun, tiryak, şerbet verilmekte su sesi, kuş sesi, renk, koku ve müzikle birlikte tedavi desteklenmekteydi. Dışarıdaki hastalar için haftada iki gün bedava ilaç dağıtılırdı.

22 Darüşşifalarda bir bölüm akıl hastalarına ayrılabiliyordu
Darüşşifalarda bir bölüm akıl hastalarına ayrılabiliyordu. Buraya kimsesiz ve ruh sağlığı yerinde olmayan hastalar alınmaktaydı. Onlar için birkaç oda açılırdı. Şifahaneler akıl hastalıklarına iyi geldiği düşünüldüğü için bütün hastalara açık olan bir yapıdan sadece akıl hastalarına yönelik tımarhaneler haline gelmiştir. Osmanlı hekimlerine göre delilik bir hastalıktır ve tedavi edilebilirdir bu nedenle akıl hastalarını ferahlatan, rahatlatan uyku veren şerbetler yapılırdı. Bunların yanı sıra işin psikolojik boyutu olarak hastalar renk, koku, su sesi, kuş sesi ve en önemlisi de müzikle tedavi ediliyordu.

23 MERHEM, MACUN VE TİRYAKLAR
Hekimler hastalar için özel olarak formül hazırlar bunun dışında ateşlenmelerde, baş ağrılarında, mide ağrısı ve kusmalarda kullanılan belirli formüller vardı. Bu ilaçlar merhem, macun, şerbet ve hap şeklinde olurdu fakat en önemlisi tiryaklardı. Tiryaklar bağışıklığı artırır ve zehirlenme, akrep veya yılan sokması gibi durumlarda etkiliydi. Bunların dışında sindirime yardım eden, iştahı açan, balgamı kesen macunlar bulunuyordu. Macunlar saklanması bakımından çok daha uygundu. Eczacıların kullandığı ilaçların bir kısmı da deri yoluyla kullanılan merhemlerdi. Ateşli yanmalara, deri hastalıklarına iyi geliyordu ve malzeme olarak bal mumu, gül yağı, zeytinyağı gibi maddeler kullanılıyordu.

24 MÜZİKLE TEDAVİ Musiki ile hasta tedavisi denilen ve dönemin darüşşifasına özgü yöntemle 10 kişiden oluşan musiki topluluğu, akustiği çok hassas olan kişiler tarafından hastaları iyileştirmek amacıyla hastalara konser verirdi. Bu konserler haftada 3 gün uygulanırdı ve hastalar yıllarca doğal bir tedavi yöntemiyle tedavi edilirdi. Hastaların kendine gelmesinde sosyal ilişkilerinin gelişmesinde olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Edirne başta olmak üzere Kayseri, Sivas, Amasya, Manisa ve Bursa’da bu tedavi yöntemi uygulanmıştır. Evliya Çelebi’nin anlatımına göre hekimler müziğin insan ruhu üzerindeki olumlu etkisini anlıyor, kalp atışlarına göre çeşitli makamlar dinletiyorlardı.

25

26      Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre şöyle sınıflandırılmıştır:
1. Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir. 2. Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir. 3. Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir. 4. Büzürk makamı: İnsana havf(korku) verir. 5. Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir. 6. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir. 7. Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir. 8. Zirgüle makamı: İnsana uyku verir. 9. Saba makamı: İnsana cesaret, kuvvet verir. 10. Buselik makamı: İnsana kuvvet verir. 11. Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir. 12. Hicaz makamı: İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir.

27 Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkilerini de şu şekilde göstermiştir:
1. Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili 2. Hüseyni makamı: sabahleyin etkili 3. Rast makamı: güneş iki mızrak boyu iken etkili 4. Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili 5. Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili 6. Uşşak makamı: öğle vakti etkili 7. Hicaz makamı: ikindi vakti etkili 8. Irak makamı: akşam üstü etkili 9. Isfahan makamı: gün batarken etkili 10. Neva makamı: akşam vakti etkili 11. Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili 12. Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir.

28 HANGİ MAKAM HANGİ HASTALIĞA İYİ GELİYOR?
1) NİHAVEND MAKAMI: Oğlak Burcu (Yay Burcu). Satürn, Jüpiter. Toprak- Ateş tabiatlı. Sıcak-kuru yapıdadır. Öğleden sonra ( ikindi ) zamanı etkisi fazladır. Sarı safra, gündüz ve erkek bağlantılıdır. Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. Kuvvet ve barış duygusu verir. Akıl hastalıklarına etkili olduğu konusunda önemli bilgiler vardır. En eski makamlardandır. Ebu-selik kelimesinden geldiği söylenmektedir (Güzel yazma ve söyleme yeteneği). 2) RAST MAKAMI: Koç Burcu Ateş tabiatlı, kuru-sıcak tabiatlı makam. Gece yarısı ve seher zamanları etkilidir. Soğuk organlar olan kemik, beyin ve yağlara etkilidir. Fazla uyumayı engeller. Düşük nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için; bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltir. Akıl hastalıklarına iyidir. Sarı safra bağlantılıdır. Erkek karakter gösterir. Gündüz, Salı günleri etkisi fazladır. Oğlak burcu ve su ile ilişkilidir. Tedavi değeri yüksek olan dört esas makamdan birisidir. Sefa, neşe, iç huzuru ve rahatlık verir. Felç illetine devadır. Başa ve göze etkilidir. Kaslara tesiri vardır. En eski makamlardandır. Farsça “doğru” “dosdoğru” “sağ” ve “gerçek” demektir. Spazmı çözücü özelliği nedeniyle spastik ve otistik hastaların tedavisinde yararlıdır. Mars gezegeni ile bağlantılıdır.

29 3) REHAVİ MAKAMI: Terazi Burcu. Rüzgar tabiatlı. Sıcak ve kuru
3) REHAVİ MAKAMI: Terazi Burcu. Rüzgar tabiatlı. Sıcak ve kuru. Seher zamanı ve ikindiyle yatsı arası etkilidir. Aslan Burcu, Güneş ve Pazar günüyle ilgilidir. Nemli ve kuru, sarı safra, erkek, sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır. Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ve yan böğür (basen) için faydalıdır. Sonsuzluk ve yer çekiminden kurtulma duygusu verir. Urfalı; Urfa'ya ait demektir. X. Yüzyıldan önceye giden bir geçmişi vardır. İbn-i Sina ve Evliya Çelebi’de bahsi çok geçer. Sonraları Rast makamı, Rehavi makamının yerini almıştır. Diğer adı Ruhavi’dir.  4) HÜSEYNİ MAKAMI: Akrep Burcu ( Kova Burcu). Su tabiatlıdır. Satürn etkilidir. Nemli ve sıcak. Sabah ve gün ağarırken etkilidir. Sabah- öğlen arası etkisi fazladır. Cumartesi özel gündür. Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer, kalp ve ruhların iltihabını söndürür ve yok eder. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Büyük erkeklerde görülen gizli ateşli nöbeti ve günde bir kere gelen ateşli nöbetin giderilmesinde faydalıdır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyidir. Barış duygusu verir. İç organlara etkilidir. Tabiat ile birleştirir. İçindeki, gizli pentatonik yapı sebebiyle, kendine güven ve kararlılık duygusu verir; bundan dolayı otistik ve spastik hastalara faydalıdır. En eski makamlardan biridir. En az altı asırlıktır. Mert bir ifadesi vardır. Kalp, karaciğer ve mide için faydalıdır. “Küçük sevgili” ve ” Hüseyin ile ilgili” demektir.

30 5) HİCAZ MAKAMI: Yay Burcu. Ateş tabiatlı. Sıcak özellik gösterir
5) HİCAZ MAKAMI: Yay Burcu. Ateş tabiatlı. Sıcak özellik gösterir. Jüpiter bağlantılıdır. Yatsıdan sabaha kadar olan zamanda etkisi fazladır. Kuru- soğuk nedenli hastalıklar için faydalıdır. Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etki alanıdır. En eski makamlardandır. Zengüle ve Zirgüle makamları ile yakınlık gösterir. Adını Arabistan’daki Hicaz bölgesinden almıştır.  6) PENTATONİK MELODİLER: Pentatonik müzik, Asya kökenli Türk musikisinin en önemli ve karakteristik özelliğidir. Bir gam içindeki 7 sesten ikisinin azalması ile, 3 adet tam ve 2 adet 1,5 sesten olmak üzere 5 sesten oluşmuştur. Kendine güven ve kararlılık verir, rahatlık sağlar. Çocuklara, 9-10 yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi tavsiye edilmektedir. 7) ACEMAŞİRAN MAKAMI: Ateş tabiatlıdır. Kuru-sıcak makamdır. Fecirden kuşluk vaktine kadar etkilidir. Kemiklere ve beyne etkilidir. Vücutta yağ dengesine yardım eder. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındaki çocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır. Lezzet verir, gevşemeye yardımcı olur. En eski şed makamlardandır.

31 8. ) UŞŞAK MAKAMI: Balık Burcu. Su tabiatlı. Soğuk-nemli. Jüpiter
8.) UŞŞAK MAKAMI: Balık Burcu. Su tabiatlı. Soğuk-nemli. Jüpiter. Fecirden kuşluk vaktine kadar ve günbatımında etkisi fazladır. Beyaz balgam, gece ve dişi bağlantılı olup; Perşembe günü özellik gösterir. Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları verir. Çocukların bütün organlarını etkileyen kuru ve sıcak yellerde ve büyük erkeklerde görülen ayak ağrılarına faydalıdır. Derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtasıdır. En eski makamlardandır. “Aşıklar” demektir. Uyku ve istirahat için faydalıdır, gevşeme hissi verir. 9) SEGAH MAKAMI: Su ve toprak tabiatlıdır. Soğuk makamdır. Kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkilidir. Hararetten meydana gelen şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturur. XIV. Yüzyıldan eskidir. 10) SABA MAKAMI: Şecaat, cesaret, kuvvet ve rahatlık verir. Seher vaktinde daha etkilidir. 11) BUSELİK MAKAMI: Nihavend makamı ile benzer özelliği gösterir

32 12) ISFAHAN MAKAMI: İkizler Burcu (Yengeç Burcu); Hava tabiatlı, ikindi ile yatsı arası etkilidir. Su bağlantısı vardır. Soğuk ve nemlidir. Beyaz balgam ile ilgilidir. Dişi, gece karakterli, Pazartesi bağlantılıdır. Soğuk tabiatlı olduğu gibi, ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönül yenileme, düzgünlük verme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır. En az yedi asırlık bir makamdır. 13) NEVA MAKAMI: Kova Burcu (Oğlak Burcu); Satürn. Hava tabiatlı, kuru-soğuk özellik gösterir. Kara safra bağlantılıdır. Dişi özellik gösterir. Gece ve kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkisi fazladır. Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir. Kötü fikirleri kovduğu, cesaret ve yiğitlik verdiği, gönül sevinci oluşturduğu ileri sürülür. Kuvvet ve kahramanlık duyguları meydana getirir. Akıl hastalıklarının tedavisinde faydalıdır. En eski makamlardandır. Buluğ çağındaki kız çocuklarının kadın hastalıklarına tedavi etkisi vardır. “Ses, seda, makam ve ahenk” demektir. 14) BAKSI DANSI: Eski Türklerde baksı adı verilen koruyucu hekimlerin, tedavi esnasında transa geçmek ve bilgi almak için kullandıkları dans. – İmprovize – Kılkopuz ve dombra ile yapılan improvize müzik uygulaması.

33 15) ARŞETİPİKAL HAREKETLER: Kol omuz ve baş hareketleri ile hazırlık ve terapi sağlar. İmaj Müzik: İmaj göstererek tedavinin kolaylaşması sağlar. 16) SEMA – SEMAH: Sema ve Semah örnekleri. 17) IRAK MAKAMI: Boğa Burcu; Venüs bağlantılıdır. Toprak tabiatlıdır. Kuşluk ve ikindi vakti etkilidir. Kuru-soğuk karakterdedir. Kara safra ile ilişkilidir. Karakteri dişi olup, etkisi Cuma günü ve geceleri fazladır. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol, sol kol ve ellere etkilidir. Başın üst tarafına etkisi belirtilmektedir. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir. Korku gidericidir. Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır. Tarih olarak en az 7 asırlıktır. Spiritüel tesiri görülür. Irak-ı Acem’den gelmektedir. 18) BÜZÜRK MAKAMI: Aslan Burcu. Ateş, Güneş. Soğuk ve sıcak-kuru tabiatlıdır. Fecirden kuşluk vaktine kadar etkili olmaktadır. Kara safra, dişi ve gece bağlantılı olup, Merkür gezegeni ve Çarşamba günü ile ilgilidir. Zihni temizler, vesvese ve korkuyu def eder. Fikre yön verir. Kulunç ve beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli hastalıklara yararlıdır. Güç kazandırır. Boyun, boğaz, göğüs, ciğer ve kalp ve yan böğür (basen) için etkilidir. Farsça “büyük” demektir. Yedi-sekiz asırlık bir makamdır.

34 19) ZİREFKEND MAKAMI: Yengeç Burcu. Merkür. Su tabiatlı
19) ZİREFKEND MAKAMI: Yengeç Burcu. Merkür. Su tabiatlı. Uyku vakti etkilidir. Sıcak- nemli özelliğe sahiptir. Kan, erkek ve gündüz bağlantıları vardır; günü Çarşamba’dır. Sırt, mafsal ağrılarına ve kulunca faydalıdır. Beyinle ilgili ağız çarpılmasına, kalp, ciğer, göğüs, kalça ve sağ omuza etkilidir. Meclisin neşesini arttırır, derin duygu hissi verir. Farsça ” döşek ( yatak)” demektir. XIII. asırdan önceye aittir. 20) ZENGÜLE MAKAMI: Başak Burcu ( Terazi Burcu). Venüs etkisi. Toprak tabiatlı, sıcak ve nemli. Günbatımından sonra etkilidir. Hava bağlantılıdır. Kan, erkek, gündüz ve Cuma günü ilişkisi vardır. Kalça eklemleri ve bacak içleri ile ilgisi bulunur. Kalp hastalıklarına, menenjit ve beyin hastalıklarına etkilidir. Beyin hastalıkları ve ruh hastalıklarının tedavisi için mide ve karaciğer ateşini yok eder. XIII. asırdan önce Hicaz makamından ayrılarak oluşmuştur. Hayal ve sırlar telkin eder, uyku verir masal duygusu verir. Farsça “çıngırak, def pulu, zil” demektir. İran mitolojisinde bir Türk kahramanın adıdır.

35 MÜZİKLE TEDAVİ BİLİMSEL BİR GERÇEKTİR
1977’de Amerika müzikle tedaviyi bilim dalı olarak kabul etmiştir. Farabi, Razi, İbn-i Sina ve Gevrekzade Hasan Efendi gibi ünlü Türk alimleri bu alanda çok önemli çalışmalar yapmışlardır. Batı dünyası da XX. yüzyılın ortalarında müziğin bir tedavi şekli olduğunu kabul etmiştir. Büyük İslam bilgini ve filozoflarından İbn-i Sina ( ) tedavinin en iyi yollarından en etkililerinden birini hastanın akli ve ruhi güçlerini artırmak olduğu kanaatindedir.  Depresyon, şizofreni, zeka geriliği, alkol, madde bağımlılığı gibi durumlarda müzikle tedaviye başvurulmuştur. Batıda hastane, klinik, gündüz bakım evi, okul, madde bağımlılığı merkezi gibi yerlerde 5000’den fazla uzman müzik terapisi uygulamaktadır. Müziğin beyinde mutluluk, neşe, öfke, nefret gibi alanları tetikleyen bir enerji bandı olarak tanımlar. Ses, ritim, melodi, vurgu ve armoninin beynin sağ yarım küresinde frekans ve şiddetindeki değişmelerle birlikte müzikle ilgili düşünce kalıplarının beynin sol yarım küresine kaydedildiği saptanmıştır.

36 TÜMATA (TÜRK MUSİKİSİNİ ARAŞTIRMA VA TANITMA GRUBU)
TÜMATA 1676 yılında Türk musikisini, doğuşunu, gelişmesini, tedavide yerini, repertuar ve enstrüman zenginliğini araştırmak ve tanıtmak amacıyla Prof. Dr. Rahmi Oruç GÜVENÇ tarafından kurulmuştur. Çeşitli üniversitelerde çalışmalarına devam etmiştir. En az 6000 yıllık bir geçmişi olduğu ileri sürülen Türk musikisini günümüze ulaşabilmiş repertuar, icra şekilleri, dansları, kıyafet ve dekorları, sosyo-kültürel ve psikolojik kaynakları modern tıpta yeniden keşfedilen müzik terapinin uygulama malzemeleri genel faaliyet konularıdır. Çeşitli ülkelerden çeşitli bireylerle, topluluklarla iş birliği yapmaktadır. Çeşitli etkinlik, programlarda da konserler, danslar ve tanıtım yapılmaktadır.

37

38

39

40

41

42


"TARİHTE İLK HASTANELER : ŞİFAHANELER" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları