Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TANIMI VE ÖNEMİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TANIMI VE ÖNEMİ"— Sunum transkripti:

1 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TANIMI VE ÖNEMİ

2 DAVRANIŞIN TANIMI Davranış; bireyin herhangi bir durum karşısındaki tepkileridir. Davranış kapsamındaki hareket ve etkinlikler iki başlık altında toplanmaktadır: 1.Görülebilen ve işitilebilen hareketler. 2.Zihinsel süreçler ve etkinlikler (duygu, düşünce, algılama gibi)

3 DAVRANIŞIN TANIMI Davranış tüm canlılar tarafından sergilenen aktiviteleri kapsar ancak ortaya çıkış şekli farklılıklar gösterir. Örneğin; Tek hücrelilerde (amip, bakteriler ve mantarlar) uyaranlardan uzaklaşma ya da uyaranlara yakınlaşma Bitkiler gibi daha üst düzey canlılarda ise (ayçiçeğinin güneşe yönelmesi gibi) refleksler şeklinde ortaya çıkar.

4 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TANIMI
Ancak “davranış billimlerinin” kendine konu edindiği canlı türü “insandır” Yani insan tarafından sergilenen aktiviteleri kapsar. Bu açıdan davranış bilimlerinin kısa tanımı, “insan davranışlarının bilimsel olarak incelenmesi” şeklindedir.

5 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN AMACI
Davranış bilimlerinin amacı insan davranışlarını; 1.Tanımak, 2.Anlamak, 3.Tahmin etmek ve 4.Kontrol etmektir (Etkilemek)

6 ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ Davranış bilimlerinin odak noktasını oluşturan insan günlük yaşantısında çok sayıda organizasyonla ilişki halindedir. Bu ilişki türü bir organizasyonu oluşturmak, bir organizasyonun ürünlerinden yararlanmak ya da belirli bir organizasyonca oluşturulan kurallara uymak şeklinde gerçekleşebilmektedir. Dolaysıyla bu ilişkilerin sonucu olarak organizasyonel bağlamda bir davranış gündeme gelmektedir.

7 ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ Bu anlamda örgütsel davranış; “organizasyonel yapı içindeki insanların faaliyetleri ile ilgili olarak ortaya çıkan tepkiler” olarak tanımlanmaktadır. Yani örgütsel davranış davranış bilimleri disiplininin uygulamalı bir alanıdır. Bu açıdan bakıldığında örgütsel davranış organizasyon içindeki insan davranışlarının yapı, teknoloji ve dış sosyal sistemle ilişkisini inceleyen disiplin olarak görülmektedir.

8 İŞLETMELERDE DAVRANIŞ
İŞLETMELERİN “DAVRANIŞLARINI ANLAMAK VE ETKİLEMEK ZORUNDA OLDUĞU İNSANLAR 1.İç Paydaşlar a. İşletme sahibi ya da sahipleri b. Yöneticiler c. Çalışanlar 2. Dış Paydaşlar a. Müşteriler b. Hissedarlar c. Rakipler d. Devlet ve hükümet yöneticileri e. Tedarikçiler f. Toplumun diğer kesimleri

9 İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Organizasyonlar insanlar tarafından meydana getirilmenin ve onlar tarafından çalıştırılıyor olmanın ötesinde yine insanlar için ve insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurulurlar. Organizasyonlar bu ihtiyaçları karşılamak için insanları kendine çekebilmeli, onları örgütte tutabilmeli, güdüleyebilmelidir. İşte bu çok önemli kaynağı yönetmek, günümüzde işletmelerin ve kurumların en önemli etkinliklerindendir. Geçmişte insan faktörü her zaman için kolaylıkla bulunabilen ve tükenmeyen bir kaynak olarak düşünülmekteydi. Hatta bugün bile gelişmekte olan ülkelerde buna inanılmaktadır.

10 İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Ancak zamanla bu şartlar değişime uğradı. Son yıllarda yapılan çalışmalarda örgütlerin faaliyetlerini sürdürmeleri ve küresel düzeyde rekabet edebilmeleri için bir stratejiye sahip olmaları gerektiği üzerinde durulmakta ve stratejik açıdan insan kaynaklarının değerlendirilmesine çalışılmaktadır. Bu süreçte çalışanlar, “değerlendirilmesi ve geliştirilmesi gereken stratejik bir kaynak” olarak ele alınmaya başlandı.

11 İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Tüm bu şartlarda, hemen hemen her sektör için geçerli olan yoğun rekabet altında şirketlerin başarılı olması ve ayakta kalabilmesi müşteri kazanabilmeye ve müşteriyi sadık bir kitle haline getirebilmeye diğer bir ifade ile müşteri odaklı çalışmaya dayanmaktadır. Ancak sürekli ürün ve marka bombardımanındaki müşterileri kazanmak ya da mevcut müşterilerle ilişkileri koruyabilmek kolay bir iş değildir.

12 İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Bu amaçla 2012 yılı için ABD’de yaklaşık yıllık toplam reklam harcaması 200 milyar dolar civarındadır. Bu rakam dış paydaş olarak insanı tanımanın niçin önemli olduğunu açıklamaktadır. Dış paydaş olarak insanın önemsenmesinin tarihçesi yeni değildir. Örneğin 1870 yılında “Hadika” gazetesi Türkiye’de ilk defa “tohum ve fidandan” oluşan promosyon vermiştir. Bu rakamlar dış paydaş olarak insanın ne düzeyde önemsendiğinin ve önemsenmesi gerektiğinin kanıtıdır.

13 İÇ PAYDAŞ OLAN İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
İnsan işletmeye “ruh” veren unsurdur. Diğer üretim faktörleri “gözün görme yeteneğine sahip olması” kadar önemlidir. İnsan faktörü ise; “göze hayat veren ışık” anlamındadır. Göz ne kadar sağlıklı olursa olsun “göze hayat veren ışık” olmadıkça yani karanlıkta hiç bir şeyi göremez. Yani göz görebilmek için nasıl ışığa ihtiyaç duyarsa aynı şekilde firmalar da sahip olduğu diğer unsurlar ne kadar mükemmel olursa olsun insan unsuruna ihtiyaç duyarlar.

14 İÇ PAYDAŞ OLAN İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Firmaların temininde zorluk çekilen nitelikli elemanlara değer vermeleri ve onların nazı ile oynamaları profesyonelliğin gereği olmaktadır. Çünkü örgütlerin faaliyetlerini sürdürmeleri ve küresel düzeyde rekabet edebilmeleri için duygusal davranma lüksü bulunmamaktadır. Firmalar sadece nitelikli insanlara değil bazen temininde hiç zorluk çekilmeyen, her zaman için kolaylıkla bulunabilen ve tükenmeyen bir kaynak durumunda olan personele de fazlasıyla değer verilebilmektedir. Bu davranışı firmalar bazen sosyal sorumluluk örneği oluşturmak bazen de temininde zorluk çekilen, her zaman için kolaylıkla bulunamayan ve tükenebilen bir kaynak durumunda olan personele mesaj vermek için de sergilerler.

15 DIŞ PAYDAŞ OLARAK İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Bilgi ve teknoloji çağı olarak adlandırılan 21. yüzyılda toplumsal değişim ve işletme alanındaki gelişmelerle pazar ve pazarlama dengeleri de farklılaşmaktadır. Gelişen teknolojilerle üretim kabiliyetleri artmakta, tüketiciler sürekli yeni marka ve ürünlerle karşılaşmakta ve her alanda değişik kalite, fiyat ve çeşit alternatifi yakalayabilmektedirler. Ayrıca her geçen gün farklılaşan ve çeşitlenen medya karşısında tek bir kanaldan geniş kitlelere ulaşmak düşünüldüğü kadar kolay olmamaktadır.

16 DIŞ PAYDAŞ OLARAK İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Diğer yandan bilişim teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak tüm dünyada e-ticaret hızla gelişiyor. İnternet üzerinden ürünlerin pazarlanıp satılması, bu amaçla fiziksel bir dükkan açmaya kıyasla, çok daha kolay ve ucuzdur. Ayrıca günümüzde, şehir, ülke fark etmeksizin, bir bilgisayar ve internet bağlantısı sahibi olan hemen herkes internetten yapılan satışlarda müşteri potansiyelini oluşturuyor.

17 DIŞ PAYDAŞ OLARAK İNSANI TANIMANIN ÖNEMİ
Tüm bu şartlarda, hemen hemen her sektör için geçerli olan yoğun rekabet altında şirketlerin başarılı olması ve ayakta kalabilmesi müşteri kazanabilmeye ve müşteriyi sadık bir kitle haline getirebilmeye diğer bir ifade ile müşteri odaklı çalışmaya dayanmaktadır. Ancak sürekli ürün ve marka bombardımanındaki müşterileri kazanmak ya da mevcut müşterilerle ilişkileri koruyabilmek kolay bir iş değildir.

18 İNSANI TANIMANIN ZORLUĞUNU VURGULAYAN SÖZLER
“Başkalarını tanımak bilgeliktir; kendini tanımak üstün bilgeliktir” “Her şeyi tanıyabiliriz kendimiz hariç” “Bazı insanlar koca kainatı bilirler de kendilerini bilmezler” İnsanı tanımak için onunla 70 kg. tuz yemek gerekirmiş. Hayvanın alacası dışında, insanın ki içinde. Kavun değil ki koklayasın.

19 İNSANI TANIMANIN ZORLUĞUNA NEDEN OLAN SEBEPLER
1.İnsanın “kainatın küçültülmüş bir örneği” olarak tanımlanması yani Alemin, küçük dünya; ademin büyük dünya olarak bilinmesi. Yani yaratılışında (fıtratında) maddi, manevi, nebati, hayvani tüm boyutların varlığı. 2.İnsanın fiziki yapısının (anatomisinin) anlaşılamayacak kadar konpleks olması 3. İnsanın yaratılış itibariyle ihtiyaçlarının, hislerinin ve arzularının sınırsız ve şiddetli olması

20 İNSANI TANIMAYI KOLAYLAŞTIRMAK
Buna karşılık insanı tanımanın kolay olduğunu ifade eden; “insanları gözünden tanırım”; “insan sarrafıyım” gibi sözler ve buna vurgu yapan hikayeler de mevcuttur. Ancak bu söz, hikaye ve olaylardan da anlaşılacağı gibi insanı tanımak için mutlaka bir takım verilere ihtiyaç bulunmaktadır.

21 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
İnsanı tanımanın bir bilim dalını gerektirecek kadar zor hatta imkansız olduğunun düşünülmesi “insanı tanımak” için bir takım çalışmalara yönelimleri artırmıştır. İlm-i Feraset, İlm-i Kıyafet, Yüz Okuma, Nefes Analizi ve Astroloji bu çalışmalardan bir kısmını oluşturmaktadır.

22 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
1.İlm-i Feraset: Görünen ve açıkça bilinen şekil ve davranışlardan canlının huy ve karakterini anlama ilmi. 2.İlm-i Kıyafet:Bireyin bütün vücudunu değerlendirerek kişiliği anlama ilmi.

23 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
3.Yüz Okuma (face Reading); İlm-i Sima (Fizyogrami): Yalnızca yüzdeki özellikleri alıp kişilik tesbiti yapmaya denir. Çok eski dönemlerde bilginler insanların yüz yapısı ile karakteri arasında ilgi kurmaya çalışmışlardır. Bu alan sistemli olarak ilk defa Çin’de gelişmiştir. Robert L.Whiteside ve William F.Burtis fizyografiyi uyguladıkları 1200 denek üzerinde yaptıkları araştırmada insan karakterinin çözümlenmesinde %93 başarıya ulaşmışlardır. General Electric, MCI ve American Airlines gibi tanınmış bir çok şirket bu tekniği insan kaynakları, kariyer planlama, satış artırma, motivasyon, liderlik ve iletişim alanlarında kullanmaktadırlar.

24 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
İlm-i Feraset, İlm-iKıyafet ve yüz okuma gibi tekniklerden yararlananlar; “Allah’ın insanoğlunun simasındaki hiçbir kıvrımı ve çizgiyi boşuna yaratmadığı” düşüncesinden hareket etmektedirler. İnsan vücudu bu anlamda bir kitap gibidir. Ancak her insanın her kitabı okuması nasıl mümkün değilse herkesin bu ilimlerden hareketle insanı tanıması da mümkün değildir.

25 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
4.Nefes Analizi: Kişilere nefes egzersizleri yaptırarak onların nefes alış-verişlerini izlemek ve böylece insanların kişiliği hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla yapılan çalışmalardır. Bu analiz göstergelerine göre; “göğüsten nefes alanlar daha duygusal, karından nefes alanlar ise daha mantıklı karar alabiliyor”

26 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
5. Astroloji:Tarihte gök bilimleri ile ilgilenen ilk medeniyetler Sümerler ile Keldanilerdir. Gök cisimlerine tapan bu kavimler yıldızların hareketlerinden ve aldıkları değişik konumlardan hükümler çıkarırlarmış. Astrolojinin temelinin bu inanca dayandığı ifade edilmektedir. Astrolojiye göre insanların davranışlarında burçların etkisi daima hissedilmektedir. Duygular, ahlak ve sağlık gibi olgular açısından burçlar bazen olumlu bazen olumsuz sonuçlara sebep olurlar. Yani yıldızların burçlar sistemindeki konumları uğurlu veya uğursuz dönüşümlerle doludur.

27 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
İşte uğurlu olduğu tespit edilen veya zannedilen böyle bir zamanda başlanılacak işlerin insana uğur getireceğine inanılır ve buna “eşref saati” denilir. Hemen bütün İslam saraylarında çalışan müneccimlerin uğraştıkları işlerden birisi de “eşref saatini” tespit etmektir. Osmanlı sarayında da “müneccimbaşılık” müessesesi bulunur ve önemli olayların zamanını belirlemede müneccim başı son sözü söylermiş ve işler ona göre yürütülürmüş. Sultan II. Mehmet’in İstanbul’un fethi için müneccimlerin belirlediği eşref saatte sefere çıktığı rivayeti bunlardandır.

28 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
İstanbul’a su getirmekle Kanuni Sultan Süleyman tarafından görevlendirilen Mimar Sinan’ın Kırkçeşme su kemerlerinin inşaatına başlayacağı gün ile ilgili olarak; “UĞURLU BİR GÜN BELİRLENDİ” ifadesini kullandığı bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Yine bir caminin inşaatına başlanacağı günler için Mimar Sinan’ın; “KUTLU BİR GÜNDE VE UĞURLU BİR SAATTE” ifadesini kullandığı da yine bazı kaynaklarda belirtilmektedir. (Diyanet TV.2012 Ağustos)

29 İNSANI TANIMA İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
Osmanlı mimarisine ait tarihî camilerin avlusundaki kubbeli küçük yapılardan olan Muvakkithanelerin inşa amaçlarından birisi de uğurlu günleri hesaplamaktı. Muvakkithanelerde bu görevleri yerine getirene ise “muvakkit” denirdi. Muvakkitler, kapsamlı bir medrese eğitiminden geçer, astronomi, fizik, matematik gibi fenni ilimlere öğrenci yetiştirir ve müneccimbaşılarca imtihana tabi tutulup seçilirdi. Müneccimbaşı, mübarek ayları hesaplayan, “sefere çıkma, padişahın tahta geçme zamanı” gibi en münasip günleri ayarlayan kişiydi. Saraydaki bilim adamı topluluğundan sayılırdı.

30 İNSANI ETKİLEME İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
İnsanı etkilemenin de bir bilim dalını gerektirecek kadar zor hatta imkansız olduğunun düşünülmesi yine insanı etkilemek için bir takım çalışmalara yönelimleri doğurmuştur. Tarihsel süreçte bireyler insanların davranışlarını etkilemek için “etik dışı ve kanunlarla yasaklanan” “subliminal” mesajların kullanımı gibi yöntemlere; büyüye ve Beyin Kontrolü ve Elektromanyetik Dalgalar gibi tekniklere başvurma ihtiyacı duymuşlardır.

31 İNSANI ETKİLEME İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
Kişinin bilinçaltına “subliminal” mesaj göndermenin bir çok yolu bulunmaktadır. Bunlardan birisi de gözle algılanamayacak kadar kısa süreyle ve sık patlayan flaşlar şeklinde sinema ya da televizyon görüntüsü yoluyla bilinçaltına itilen 25. karelerdir. Bu şekilde, bilinç-altına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada yani dış paydaş olan müşterileri etkilemede daha işlevsel olduğu görülmüştür.

32 İNSANI ETKİLEME İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
Bireylerin insanları etkilemek için “denize düşen yılana sarılır” misali başvurdukları yollardan birisi de “büyüdür”. Ancak büyüyü egzotik mistism (hokus-fokus, muska vs) anlamında düşünmek yanlıştır. Büyü; renk, ses, şekil vs gibi unsurlarla insan psikolojisini etkilemek ve aklı bloke etmektir. İnsanların dertlerine çözüm bulmak amacıyla yanına gittikleri cincinin; “filan kişi size büyü yapmış” demesi de 25. Kare de bizzat büyünün kendisidir.

33 İNSANI ETKİLEME İLE İLGİLİ BAZI ÇALIŞMALAR (ARAYIŞLAR)
Büyünün bir gerçek olduğu ifade edilmektedir. Bu ifadeye kanıt olarak “eğer büyü gerçek olmasaydı islam dini onu haram kılmazdı. Nitekim Kur’an’daki bir ayette; ‘büyü ve fal okları şeytandandır’ ayeti ileri sürülmektedir. “Yapılan bazı araştırmalarda insanların %87’ sinin büyüye inandığının ortaya çıktığı” belirtilmektedir. Yine Osmanlı Padişahlarının sefere giderken “tılsımlı gömlek” giymiş olmaları ve bu gömleklerin Topkapı Sarayında sergileniyor olması padişahların da büyüye inandıklarının ve Büyünün bir gerçek olduğunun kanıtı olarak gösterilmektedir.

34 BEYİN KONTROLÜ VE ELEKTROMANYETİK DALGALAR
Beyin kontrolü, kişinin ikna ve telkinle istekleri dışında belirlenmiş bir davranışa yönlendirilmesidir. Kişi psikolojik savunma mekanizmalarından mahrum bırakılıp, sahip olduğu inanç ve düşünce yapısı sarsıldığında ikna ve telkine açık hale getirilmiş olur. Bunların yapılabilmesi için beyin yıkama seansları, kimyasallar, elektromanyetik dalgalar gibi yöntemler uygulanmaktadır. Yaşantımızın vazgeçilmezleri arasına giren kimyasallar, elektromanyetik dalgalar ya da diğer uygulamalar, başta beynimiz olmak üzere tüm çevredeki doğal döngüleri etkilemektedir. Örneğin Kimyasal maddeler yardımıyla insanlar halüsinasyonlar görme, canlı, neşeli, güçlü olma gibi hislere dayalı değişimler oluşturulabilmektedir.

35 BEYİN KONTROLÜ VE ELEKTROMANYETİK DALGALAR
En tehlikeli olanı ise bazı kimyasal maddeleri almış insanlara belirli komutlar verildiğinde, sorgulamadan belirli süre boyunca komutları yerine getirme isteği oluşmasının gözlenmesidir. Kimyasal etki maddeleri arasında kokuların özel bir rolü vardır. Kokular, insan ruhunu ve psikolojisini güçlü şekilde etkileyen faktörlerdir. Belli bir kokunun insanı belli bir tavır ve eyleme yönlendirilebileceği konusunda çalışmalar devam etmektedir. Bazı mağazalarda belli bir koku yayıldığında mal satışının yüksek seviyelere ulaştığı gözlemlenmiştir.

36 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİ OLUŞTURAN DİSİPLİNLER
Gerçekte insan davranışı kesin olarak bir bilim dalının tekeli altında değildir. Farklı disiplinler insan davranışlarının farklı yönlerini ele alır ve inceler. Esas olarak davranış bilimlerinin; sosyoloji, psikoloji ve antropolojinin ortak noktalarından meydana geldiği görüşü ağırlıklıdır. Bu görüşe göre davranış bilimleri Amerikan bilim adamlarının söz konusu üç disiplinin yeni bir gözle algılanmasından ibarettir.

37 SOSYOLOJİ Sosyoloji, toplum bilimi olarak tanımlanmaktadır.
Sosyoloji, toplum içinde yaşayan insanların ilişkilerini, toplumsal kurumları ve grupların bireysel davranışlar üzerindeki etkilerini inceler. Kısaca sosyoloji toplumu (insan grubunu) odak alır ve inceler.

38 SOSYOLOJİ Sosyolojik açıdan toplum, insanları etkileyen gerçek ilişkiler bütünüdür. Bu ilişkilerden kastedilen insanlar arasındaki fiziksel, ekonomik, hukuksal entelektüel ve duygusal ilişkilerdir. Her ne kadar toplum bireylerden oluşmakta ise de bireylerin toplamından farklı bir bütündür.

39 SOSYOLOJİ Toplum Kavramına Mozaik Örneği: Mozaik çakıl taşlarından yapılmaktadır ancak mozaik çakılların toplamından ibaret değildir. Çakıl taşları belli sistematikle ve belirli ilişkiler (renk, şekil gibi) dikkate alınarak farklı yerlere yerleştirilerek mozaiğin değişik bir karakter taşıması sağlanır. Bu taşları gelişi güzel bir yere koyduğumuzda taş yığını ortaya çıkar.

40 SOSYOLOJİNİN TARİHÇESİ
Sosyoloji bağımsız bir bilim dalı olarak ortaya çıkmadan önce çeşitli zaman ve toplumlarda bazı düşünürlerin, bugün sosyolojinin konusu olan alanlarda çalıştıklarını görüyoruz. Bu nedenle toplumsal düşüncenin tarihi insanlığın düşünce tarihi kadar eskidir.

41 SOSYOLOJİNİN TARİHÇESİ
M.Ö yılları arasında yaşamış olan Herakleitos toplumsal sorunları çözümlemek için “aristokratik” bir yönetimi savunmuştur. Pythagoras, toplumda adaletin gerçekleşmesi için akıl, ruh ve arzular arasında eşitlik ve uyum olması gerektiğini ileri sürmüştür. Aristo’ya göre ise en iyi yönetim biçiminin hangisi olduğunu araştırmak yetmez; ele alınan topluma en uygun, en yararlı yönetim biçimini bulmak gerekir.

42 SOSYOLOJİNİN TARİHÇESİ
Eski Yunan’da toplumsal sorunları çözümlemede politik ve siyasi öneriler üzerinde durulmuştur. Roma’da sorunların çözümü sadece hukuk bakımından ele alınmıştır. Batı dünyası Rönesans’a kadar Hıristiyanlığın skolastik katı felsefesinin etkisi altında bir ilerleme gösterememiştir. Buna karşılık Doğu dünyasında Abbasiler devrinden başlayarak düşüncenin özgürce oluştuğu görülüyor. Ortaçağ düşüncesi “doğrunun zaten mevcut olduğu” düşüncesine ve felsefenin okullarda okutularak öğretilmesine dayanan bir yaklaşımdır.

43 SOSYOLOJİNİN TARİHÇESİ
Doğu dünyasında Abbasiler devrinden başlayarak düşüncenin özgürce oluştuğu dönemde toplumsal sorunlarla ilgilenen düşünürler olarak Farabi ve İbn-i Haldun göze çarpmaktadır. Farabi’ye göre toplumun mutluluğu doğruluk ve hakiki iyiliğin kaynağı olan “faal akıl” ile birleşmekle olur. İbn-i Haldun ise ilk defa devlet ile toplum ayrımını yapan düşünürdür.

44 SOSYOLOJİNİN TARİHÇESİ
Sosyolojinin bilimsel bir disiplin olarak gelişmesi ve felsefeden ayrılması ise 19. Asrın başında başlamıştır. Bu anlamda sosyolojinin öncüleri olarak Saint Simon, Auguste Comte ve Karl Marx dikkat çekmektedir. Modern sosyolojinin kurucuları ise, Emile Durkheim, Herbert Spencer ve Max Weber’dir. Modern toplum kuramcıları da Talcot Persons ve Robert Merton’dır.

45 İNSAN DAVRANIŞLARINI ETKİLEYEN SOSYOLOJİ KURUMLARI
1.Aile 2. Din 3.Ekonomi 4.Eğitim 5.Kültür

46 AİLE İnsanın hayata gözlerini açtığı ve üyesi olduğu ilk sosyal gruptur. Bu grubun üyesi olduğu dönemde hafızası boş olduğu için gördüğü ve duyduğu her söz ve davranışı daha uzun süreli kalacak şekilde kopyalamaktadır. Aile ortamındaki çevresel uyaranlar, açıklamalı ve mantıklı tartışma ortamı ve iletişim çocuğun zihinsel gelişmesini ve dil gelişimini destekleyebilmektedir. Yine aile ortamında çocuk hedefli çaba gösterilmesi onların psikolojik gelişimini etkilemektedir.

47 AİLE Bunun yanısıra çocuğa atfedilen değerler yani çocuğun aile içindeki yeri de yine çocuğun zihinsel gelişmesini etkilemektedir. Ailelerin sosyo ekonomik ve kültürel yapıları ile ilgili olan “bağlılık” kavramı da bu açıdan önem taşımaktadır. Bir taraftan yakın aile bağları ve bağlılık kültürü kişilerarası dayanışma sağlarken diğer taraftan da çocuk üzerindeki bağımlılık baskıları çocukların özerklik yönelimlerini engelleyebilmektedir.

48 DİN Din bir toplumda insanlar için bazı davranış kuralları ve standartlar koymakta ve bu kuralları olağanüstü nitelikte, ancak etkili olan yaptırım türleriyle desteklemektedir. Toplumlar değişik kültürel özlelliklere sahip olduğu için din de her toplumda farklı biçimde karşımıza çıkmaktadır.

49 EKONOMİ Ekonomi toplumsal bilimlerin bir bölümüdür ve bir bilim dalı olarak, toplumdaki ekonomik olaylarla ilgilidir. Bu ekonomik olaylar, ekonomik davranış ve eylemleri içerir. Ailelerin çocuk yetiştirmesinde ortaya çıkan sorunların daha çok ekonomik düzeyin yarattığı koşullardan kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Yani ekonomik yapı ile davranış arasında bir ilişki bulunmaktadır.

50 KÜLTÜR Kültür, bir toplumun üyesi olarak insanoğlunun öğrendiği bilgi, sanat, gelenek-görenek, benzeri yetenek ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür. Kültürel olarak yapılanmış davranışlar insanların kendini içinde buldukları ekonomik, politik, yasal, dini, etnik, eğitimsel, teknolojik ve endüstriyel çevrelerden ayırır. Kültürel farklılıklar, doğal olarak, farklı kişilik, benlik ve karakter yapılarının oluşumuna kaynaklık eder.

51 EĞİTİM Eğitim insanın tüm yaşamını düzeenleyen, bireyin toplumsallaşmasını sağlayan bir süreçtir. İnsan dünyaya geldiğinde ailede başlayan eğitim daha sonra okuldaki eğitim ile arkadaş grupları içindeki etkileşim ile ve kitle iletişim araçları ile devam eder. İnsanı tüm diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden birisi insanın öğrenme yeteneğidir. İnsan davranışlarının tamamına yakını öğrenme sonucunda gerçekleşmektedir. Bu nedenle yaşamımızda yaptığımız düşündüğümüz hemen her şeyde öğrenmenin büyük bir payı vardır.

52 ANTROPOLOJİ Kelime anlamı olarak antropoloji; “insanla ilgili düzenli bilgi” anlamındadır. Antropoloji, biyolojik yapısıyla insanı ve insan davranışlarını “tarihsel süreç içinde kültürel ve ortama ilişkin etmenleri” ile çağımıza dek inceleyen bir bilim dalıdır. Antropolojinin konusu; İnsan, toplumlar ve kültürlerdir.

53 ANTROPOLOJİ Antropolojinin bu çerçeve içinde ilgilendiği sorunların başında; İnsanların ve toplumların neden birbirlerine benzediğinin araştırılması ve İnsanların ve toplumların neden değiştiğinin incelenmesi gelmektedir.

54 ANTROPOLOJİ Antropoloji üç temel üzerine oturan bir üçgen piramit gibidir. Bu üç temel; Tarihi yüzey Biyolojik yüzey ve Sosyolojik yüzeyden oluşmaktadır.

55 ANTROPOLOJİ Tarihe ve Sosyolojiye dayanan yüzey “etnoloji” adını alır. Etnoloji; yaşayan toplum ya da kültürlerin tarihi ile ilgilidir.

56 ANTROPOLOJİ Tarihe ve Biyolojiye dayanan yüzey ise; “fiziki antropolojidir” adını alır. Fiziki antropoloji; insan ve ırklar tarihini, biyolojik evrimin ilke ve aşamalarını araştırır. Yani, insanın biyolojik gelişmesinin tarihi ile ilgilidir. İnsanın insan olabilmek için geçirdiği aşamaları ele alır.

57 ANTROPOLOJİ Biyolojik ve sosyolojik temeller de; insanın biyolojik varlığı ile toplumsal varlığının karşılıklı etkilerini inceler. Antropolojinin bu alanı da “kültürel antropoloji” olarak bilinmektedir.

58 PSİKOLOJİ Psikoloji, bireysel farklılıklar ve süreçler üzerinde durarak insan davranışlarını inceleyen bir bilim dalıdır. Bu anlamda incelenen davranışlar üç grupta toplanabilir: Doğrudan gözlenebilir davranışlar Dolaylı gözlenebilir davranışlar Nörofizyolojik davranışlar

59 Doğrudan gözlenebilir davranışlar:
Bireyin jest, ve mimikleri bu gruba giren davranışlardandır ve psikolojide incelenen davranışların çoğu bu gruptadır. Dolaylı gözlenebilir davranışlar: Bu gruptaki davranışlar doğrudan gözlenemez ancak gözlenebilen davranışlardan tahmin edilebilir. Örneğin zeka doğrudan gözlenemez ancak zeka testi ile ortaya çıkarılabilir.

60 Nörofizyolojik davranışlar:
Bunlar doğrudan ve dolaylı gözlenebilen davranışların altında yatan sinir sistemi faaliyetleridir. Bir etki sonucu duyu organları ve kaslarda meydana gelen refleksif davranışlar bu tür davranışlara örnek olabilir.

61 İnsanın sergilediği yukarıdaki üç grup davranışa neden olduğu düşünülen psikolojik nitelikteki unsurların başlıcaları şunlardır: 1. İnanç ve düşünce 2.Bireyin bakış açısı 3. Bireye yönelik bakış 3.Algı

62 İnanç İnançlar; insanların belirli bir konuda tartışmasız olarak kabul ettikleri doğrular ve gerçeklerdir. İnançlar, bilgi, kanaat ve dini duygulan kapsayan bir psikolojik olaydır ve çoğu zaman kişilerin ilkelerinin, kaynağı haline gelirler. Bir başka tanımda inanç için; “hayata anlam kazandıran yargı, hırs ya da prensiptir” ifadesi kullanılmaktadır. Davranış bilimlerinin çeşitli alanlarında çalışan araştırmacılar; birey ve grupların, kendileri ve başkaları hakkında olduğu kadar dünya ve onun işleyişine ilişkin olarak da bir takım inançlarının ve yargılarının olduğunu kabul etmektedirler. İnançlar; insan psikolojisinin vazgeçilmez unsurlarıdır.

63 Bakış ve Nazar Şiirde bakış ve nazar;
“Bir bakış bir aşığa neler neler anlatır Bir bakış bir aşığı senelerce ağlatır “ Halk arasında bakış ve nazar; “nazar deveyi tencereye; insanı kabre koyar” Allahın ifadesiyle nazar; Allah’ Hz. Muhammede hitaben şöyle buyurmaktadır:  "İnkâr edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi”. Peygamberimizin İfadesiyle nazar;    “Göz değmesi hak ve gerçektir. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı, nazar, onun önüne geçerdi”   Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi “insanların bakışının karşı tarafı psikolojik olarak etkileyebileceği” inancı toplumda kabul görmektedir.

64 Algı Algı, duyu organları tarafından kaydedilen uyarıcıların beynimiz tarafından örgütlenip, yorumlanarak anlamlı hale getirilmesidir. Duyu organlarımız tarafından kaydedilen uyarıcıların beynimiz tarafından anlamlı algısal yaşantılar haline dönüştürülmesi, gelişi güzel değil, belirli ilkeler çerçevesinde yapılmaktadır.

65 PSİKOLOJİNİN DALLARI İnsan hayatının değişik yönleri psikolojinin değişik alanlar geliştirmesine yol açmıştır. Bu alanlardan özellikle sosyal psikoloji ve endüstri psikolojiinden işletmelerde yararlanılan yararlanılmaktadır. Sosyal Psikoloji: Bireyin diğer bireylerle olan ilişkilerini anlamayı ve açıklamayı amaçlamaktadır. Sosyal psikolojinin konuları sosyoloji ile benzer gibi görülse de bakış açıları farklılık göstermektedir. Sosyoloji sadece toplumu incelerken sosyal psikoloji bireyin üyesi olduğu toplumun diğer üyeleri ile ilişkisini incelemektedir.

66 PSİKOLOJİNİN DALLARI Endüstri Psikolojisi: Endüstride çalışanlarla ilgili olarak iş hayatına ilişkin problemlere bilimsel temelli çözümler bulmayı amaçlayan bir alandır. Kullanım yerlerinden başlıcaları; personel seçimi, iş tatmini ve motivasyon, örgütsel bağlılık, stress yönetimi, devamsızlık, terfi, nakil, işten çıkarma, iletişim, çatışma yönetimi ve tükenmişlik sendromudur.

67 DAVRANIŞ DÜZLEMİ Bir sosyal grup içerisinde gerçekleşen ve sınırları sosyal anlaşmalar sonucu belirlenen davranışlar topluluğuna “davranış düzlemi” denir. Yani bireysel davranışların toplumsal bir yönü bulunmaktadır ve bu davranışlar bireyin içinde yer aldığı sosyal yapıya gore değerlendirilmektedir. Dolaysıyla bu davranışların sonuçları toplumun kabul alanına gore olumlu veya olumsuz olarak değerlendirilecektir.

68 Davranış Düzlemini Oluşturan Faktörler
1.Genel Kurallar: Bir toplumun tamamını ilgilendiren kurallardır. 1.1. Biçimsel Genel Kurallar: Örnek yasalar. 1.2. Biçimsel Olmayan Genel Kurallar: Örnek gelenek, görenek, örf ve adetler. 2.Özel Kurallar: Bir toplumun belirli bir kısmını ilgilendiren kurallardır. 2.1. Biçimsel Özel Kurallar:. Örnek, yönetmelik, yönerge ve tüzükler 2.2. Biçimsel Olmayan Özel Kurallar: aile ve arkadaşlık kuralları gelir.

69 Kuramsal Davranış Düzlemi
Davranış düzlemi içerisinde geçerli olan kurallardan ve standart davranışlardan hiç bir sapma olmaksızın gerçekleşmesi beklenen davranışlar toplamıdır. Örneğin bir pazarlama elemanından kendisine hedef olarak belirtilen 100 birimlik satışı eksiksiz olarak gerçekleştirmesinin beklenmesidir.

70 Hoşgörü sınırı Kuramsal davaranış düzlemindeki genel ve özel kurallardan Kabul edilebilir ölçüdeki bu sapmalardır. Örneğin bir pazarlama elemanından kendisine hedef olarak belirtilen davranışlar toplamına da 100 birimlik satıştan 20 birimlik eksik satış yapmasının hoş görülmesi.

71 Gerçek Davranış Düzlemi
Kuramsal davaranış düzlemindeki genel ve özel kurallardan hoşgörü alanının çıkarılması sonucu elde edilen davranışlar toplamıdır. Örneğin bir pazarlama elemanından kendisine hedef olarak belirtilen 100 birimlik satış yerine 80 birim satış gerçekleştirmesinin Kabul edilmesidir.

72 Statü ve Sosyal Statü Statü insanların toplum içindeki yerini ifade eden bir kavramdır. Statü kişilerin çocuk, yaşlı, kadın, erkek, öğrenci, memur, doktor, işveren örneklerindeki gibi kim olduklarını belirtir; ona bir takım haklar sağlar ve sorumluluklar yükler. Sosyal statü ise, bireyin sosyal yapıda işgal ettiği yerdir. Diğer bir ifade ile sosyal statü, çevredekilerin toplum içinde kişiye nesnel olarark uygun gördükleri mevki ve pozisyondur.

73 SOSYAL STATÜNÜN KÖKENİ
a.Atfedilen Statü: Bu statüde bireyin yapabileceği hiç bir şey yoktur. Dolaysıyla birey bu statüleri elde etmek için bilinçli bir çaba harcamamıştır. Yani kişinim doğumla birlikte getirdiği statülerdir. yaş, cinsiyet, ırk ve soy gibi. b.Kazanılan Statü: Bireyin çabalarıyla ve belli eğitim süreçlerinden geçmeleriyle toplum içinde belirli bir meslek grubuna girmeleri, örgütün basamaksal sistemi içinde belli bir pozisyona gelmeleri ve bir takım unvanları elde etmeleridir.

74 Statünün Belirleyicileri
1.Soy Bağı: Her toplumda aynı oranda olmasa bile kişiye ayrıcalıklı bir pozisyon verir. 2. Servet: Sahip olunan maddi değerler statü için nesnel bir ölçüttür. Burada servetin kaynağı da önemlidir. Toplumsal olarak onaylanan bir yoldan elde edilen servetin prestiji onaylanmayan yollardan kazanılan servetin prestijinden çok daha fazladır. 3. Statünün İşlevselliği: Statünün sağladığı yararı ifade etmektedir. Mesela hekimlik hamallıktan daha fazla prestije sahiptir. 4. Alınan Eğitimin Düzeyi: Bir statüyü kazanmak için alınan eğitimin düzeyi yükseldikçe o statünün prestiji de artar. 5. Diğerleri: Bireyin dini, biyolojik durum, cinsiyet ve yaş da diğer statü belirleyicilerindendir.

75 ROL Rol statünün dinamik yönü olarak bilinmektedir. Rol ile statü arasındaki ilişki derinlemesine incelendiğinde, statünün teorik, rolün ise uygulamalı olduğu görülmektedir.

76 Rol Çeşitleri Roller gerçekleşme biçimlerine göre üç gruba ayrılmaktadır a.Temel Roller: Biyolojik esaslara (atfedilen statülere) dayanan rollerdir. Yaş ve cinsiyete bağlı roller temel rollerdendir. Örneğin kadınların annelik, erkeklerin babalık rolü gibi. b.Genel Roller: Sonuçları çoğu zaman toplumu toplumu veya grubu etkileeyen rollerdir. Bu roller kazanılan statülere dayanmaktadır. Örneğin öğretmenlik, esnaflık gibi mesleki roller genel rollerdendir. c.Bağımsız Roller: İnsanların yalnızca kendi istek ve iradelerine bağlı olarak gerçekleştirdikleri rollerdir. Bunların kazanılması ve yerine getirilmesi zorunlu değildir. Örneğin hobiler bu tür rollerdendir.

77 Kişi Rol Bütünleşmesi Rolün başarılması için kişinin gerçekleştireceği rolün özelliklerini koruması; bu özelliklerle kendi yeteneklerini bütünleştirmesi ve bu süreçte bazen bireyin kişiliğinden rolüne bir takım davranışsal faktörleri aktarırken, diğer yandan rolün de uzun sürede kişiliği etkilemesidir.

78 Kişi Rol Çatışması Rol çatışması, aynı anda birden fazla rolü gerçekleştirmek durumunda olan kişinin rol gereklerinden birini diğerlerine oranla daha fazla yerine getirmesidir.

79 Rol çatışmasının Diğer Nedenleri
Kişi Rol Çatışması Rol çatışmasının Diğer Nedenleri a.Bireyin aynı anda birden fazla rolü gerçekleştirmek durumunda kalması. b.Bireyin yetenek ve özellikleriyle rol gereklerinin uyumsuzluğu. c.Bireyin yerine getirmek durumunda olduğu rolünü sevmemesi. d.Birey bulunduğu ortamı değiştirmesine rağmen rol davranışını aynı şekilde değiştirememesi.

80 Kişiliğin Tanımı Bireyin dış çevresinde yer alan tüm faktörler, belirli bir zaman dilimi ve belirli bir ortamda benzer özellikler taşır. Buna rağmen aynı çevreden etkilenen bireylerin bu çevredeki uyarıcılara karşı tepkileri yukarıdaki örnekte olduğu gibi farklı olabilmektedir. Bu farklılığın nedenleri araştırıldığında “kişilik” kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bir insan karşısındakine güvenirken diğerinin niçin kuşku duyduğu; ikiz kardeşlerden birisi korkak iken diğerinin neden çok cesur olduğu hep merak edilmiştir.

81 Kişiliğin Tanımı Bu farklılıklara yol açan faktörlerden birisinin “kişilik” olduğu ileri sürülmektedir. Latincedeki “persona” kavramına dayanan kişilik, çok yönlü ve karmaşık bir kavram olduğundan her bilim dalı kişiliği kendi alanlarına göre farklı tanımlamışlardır. Örneğin davranış bilimcilere göre kişilik; “Bir insanının kendine özgü ve az çok her zaman gözlenebilen davranış ve alışkanlıklarının tümüdür”

82 KİŞİLİĞİ OLUŞTURAN FAKTÖRLER
Kişiliği bir zaman dilimi içindeki davranış türü olarak görmek, doğru değildir. Kişilik geçmişin bugünün ve geleceğin oluşturduğu bir bütündür. Karmaşık bir yapıya sahip olan bu kavram aşağıdaki faktörden oluşmaktadır. 1. Genetik ve Bedensel Faktörler 2. Sosyo-Kültürel Faktörler 3. Aile Faktörü 4. Sosyal Yapı ve Sosyal Sınıf Faktörleri 5. Coğrafi ve Fiziki Faktörler 6. Diğer Faktörler

83 Genetik ve Bedensel Faktörler
Genetik yapı, çevrenin etkisiyle köklü olarak değişmeyen özelliklerin anne ve babanın kromozomları ile bir kuşaktan ötekine geçmesi olup, insanın tüm yaşamına biçim veren önemli bir etkendir. Bireyin taşıdığı özelliklerden hangilerinin kalıtım yoluyla geçtiğini ortaya koymak mümkün değildir. Boy, kilo, saç-göz rengi ve zeka gibi özelliklerde genetiğin payının büyük olabileceği ifade edilmektedir.

84 Sosyo-Kültürel Faktörler
Sosyo-Kültürel kavramı, “aynı anda bir toplumu veya toplumsal bir grubu ve kendine özgü olan kültürü ilgilendiren” anlamına gelmektedir. Birey, sosyal bir yapı içinde kültürel değerlerden etkilenerek kişiliğini biçimlendirir. Diğer bir ifadeyle kişilik oluşurken sosyal çevredeki gelenek ve göreneklerden etkilenerek şekillenir. Örneğin sosyal-kültürel çevrenin kurallarına uyulduğunda ruh sağlığı bu durumdan olumlu etkilenir. Sosyal çevrenin kurallarına uyulmadığı zaman kişide anti-sosyal davranışlar gözlenir. Sosyal çevresiyle uyumlu olan kişi, toplumun da kuralları olduğu bilincine vardığından yeni değer yargılan gelişir. Böylece toplum içindeki zorluklara daha kolay göğüs gerer.

85 Aile Faktörü Aile, özel davranışların kazanılmasında rolü olan ve özellikle ilk çocukluk yıllarında gözleyerek öğrenme eğitimi için gerekli olan model ya da örnekleri sağlar. Aile çocuğa karşı sıcak, sevecen bir şekilde davranabilecekleri gibi kuralcı, sınırlayan veya korumacı bir davranış tarzı da sergileyerek kişiliğin biçimlenmesinde etkili olabilirler. Bu davranışlar çocuğun özgüven kazanmasında belirleyici olabilmektedir.

86 Sosyal Yapı ve Sosyal Sınıf Faktörleri
Maddi ve manevi unsurların kendine özgü biçimlenişi o toplumun sosyal yapısını açığa çıkarır. Bireyin dahil olduğu sosyal sınıf ve sosyal yapı, onların kişilik özelliklerini belirleyebilmektedir. Aynı sosyal yapıda bulunan bireylerin benzer davranış eğilimlerinin bulunması bu nedenlerle açıklanabilir.

87 Coğrafi ve Fiziki Faktörler
Coğrafî çevre içerisinde iklim, tabiat ve yaşanan bölgenin fiziki şartlarının, kişilik özellikleri üzerinde belirgin etkileri vardır. Coğrafı ve fiziki çevrenin doğrudan etkileri yanında en fazla dolaylı etkileri mevcuttur. Çünkü bireylerin kişilik oluşumunda etkili diğer faktörler üzerinde özellikle de toplumun kültürü ve antropolojik yapısı üzerinde, coğrafyanın etkileri çok bilinen bir husustur.

88 Diğer Faktörler Kişiliğin oluşumunda etkili olan bu faktörlerin dışında başka belirleyiciler de etkili olmaktadır. Bunların başında kitle iletişim araçları gelmektedir. Kitle iletişim araçlarının en etkinin ve en yaygının televizyon ve internet olduğu ilerisürülmektedir. Televizyon düşük-orta-yüksek gelire sahip neredeyse her ailenin evinde bulunmaktadır ve elde edilmesi çok kolay hale gelmiştir. Ayrıca; radyo gibi sadece işitsel veya gazete gibi sadece çizgisel-görsel bir iletişim aracı değildir. Televizyon mesajını verirken hem sesin hem de hareketli görüntünün gücünden yararlanır ve etkileyiciliği çok yüksektir.

89 Diğer Faktörler Çeşitli yönlerden insanları kendine bağlayan internet, artık her evin bir parçası haline gelmiş bulunuyor. Her şeyin olduğu gibi internetin de insanın hayatına olumlu ve olumsuz etkileri bulunmaktadır.  İnternet bünyesinde birçok bilgi barındırmaktadır ve bu bilgilerden birçok insanın faydalanmasını sağlamaktadır. Ayrıca İnternet üzerinde insanların vakit geçirebileceği, eğlenebileceği alanlar mevcuttur. Buna karşılık    İnternet, bünyesinde barındırdığı çeşitli alanlardaki hizmetleri ile bağımlılık yaratabilmektedir. Birçok insan, internet yüzünden sosyal  yaşamdan kopmuş, hayatını bilgisayar başında geçirmeye başlamıştır. İnternet üzerinde bireylere zarar verebilecek birçok zararlı site mevcuttur. Örneğin bahis siteleri gibi. Yine internet üzerinde bulunan sohbet siteleri ise birçok dolandırıcılık konusuna zemin hazırlamaktadır.

90 KİŞİLİĞİN ÜÇ YÖNÜ Kişiliği belirleyen birçok faktör vardır ve bu faktörlerin tümü kişiliği ortaya çıkarmaktadır. Kişiliği tek bir olgu olarak düşünmek yerine birçok olgunun bütünleşmesi şeklinde algılamak daha doğru olacaktır. Bu olguları, mizaç (huy), karakter ve yetenek olmak üzere üç başlık altında açıklanmaktadır.

91 Mizaç Mizaç, Benlik ve özelliklerinin bireysel ve biricik oluşunun biyolojik temelidir. Mizaç, bireylerin doğasında bulunan, yaşamları boyunca değiştiremedikleri genetik ve yapısal davranış özellikleridir. Mizaca ilişkin en eski sınıflandırma Hipokrat tarafından yapılmıştır. Beden kimyasının mizaç üzerinde önemli etkilerinin olduğunu ileri süren Hipokrat, mizacı dört grupta inceleyerek dört tip belirlemiştir.

92 Mizaç Neşeli mizaç: Bu gruptaki bireyler hareketli ve neşelidirler. İlgi duydukları şeyler kolayca değişebilir. Soğukkanlı mizaç: Az hareketli olan, fazla neşeli olmayan, soğukkanlı ve kuvvetli kişiliği ifade eder. Kızgın mizaç: Çabuk kızan, hareketli, heyecanlı ve kuvvetli mizaç tipidir. Melankolik mizaç: Sıkılgan, üzgün, hareketsiz ve zayıf kişiliği yansıtan mizaç biçimidir.

93 Karakter Karakter, eğitim ve çevresel etkilerin katkıda bulunduğu, zamanla değişebilen bir kavram olarak ele alınmaktadır. Sosyal ortamda öğrenilir ve bir takım değer yargıların benimsenmesiyle gelişir. Karakter özellikleri insanlar arası ilişkilerde gösterilen tutum ve davranışa, onlar üzerinde bırakılan etki sonucuna göre tayin edilir. Karakter, doğumsal nitelik taşımayan, birey tarafından belli bir yaşam biçimine bağlı kalabilmek için sonradan edinilen özelliklerdir.

94 Yetenek Yetenek, kişilerin belirli ilişkileri kavrayabilme, analiz edebilme, çözümleyebilme ve sonuca varabilme gibi zihinsel özelliklerle bazı olguları gerçekleştirebilme gibi bedensel özelliklerin toplamıdır ve davranışlar üzerinde önemli etkiye sahiptir.

95 KİŞİLİK KURAMLARI Kişiliğin oluşumu ve gelişmesi ile ilgili olarak geliştirilen kuramların bazıları kişiliğin oluşum biçiminden hareket ederler, bazıları ise kişiliğin görünümünü esas alırlar. Kişilik kuramlarının başlıcaları şunlardır: 1.Hiyerarşik Kişilik Kuramı: Bu kuramın temeli, kişiliği oluşturan faktörlerin belirli bir hiyerarşi içinde sıralanması veya hiyerarşik olarak oluşması esasına dayanır. 2.Psikolojik Kişilik Kuramı: Kişiliğin oluşumunu bazı psikolojik esaslara bağlayan yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre kişilik, inanç sistemindeki ve güç motivindeki bireysel farklılıklarla; bireylerin belirli kişi ve gruplara bağlanma eğilimindeki farklılıkların görünümüdür.

96 3.Biyolojik Açıdan Kişilik: Bu yaklaşıma göre insan nesiller boyunca belirli özellikleri genetik olarak sonraki nesillere aktarır ve bu şekilde bazı kişilik belirtileri kalıtsal özellik taşır. 4.Duygusal Açıdan Kişilik: Kişiliği duygusal bir olgu olarak ele alan ve kişiliği oluşturan faktörlerin bireyin iç dünyası ile yani duyguları ile ilgili olduğunu ileri süren yaklaşımdır.

97 KİŞİLİK TİPLERİ Kişilik özellikleri ve bunlarla ilişkili birbirinden farklı tiplerin gruplanması ve tanımlanmasına ilişkin araştırmalar başlıca iki temel üzerinde sürdürülmüştür. Bunlardan birinde kişilikle beden yapısı arasında bağlantı aranmış, diğerinde ise kişilik, beden yapısından ayrı olarak ruhsal ve toplumsal özellikleriyle tiplere ayrılmıştır.

98 Friedman ve Rosenman’a Göre Kişilik Tipleri
A Tipi Kişilik Özelliğinde Olan İnsanlar Zamanla sürekli boğuşan, Hareketli, Kısa sürede birçok işi başarmaya çalışan Birçok işi aynı anda yapmaya çalışan, Rekabetçi, Saldırgan ve aşırı duyarlı, Sabırsız, telaşlı, hızlı konuşan tiplerdir

99 Friedman ve Rosenman’a Göre Kişilik Tipleri
B tipi Kişilik Özelliğinde Olan İnsanlar Zamanı önemsemeyen, Hareketsiz, Kısa sürede bir tek işi başarmaya çalışan Birçok işi aynı anda yapmaya çalışmayan, Rekabeti sevmeyen, Sakin ve faza duyarlı olmayan, Sabırlı, telaşsız tiplerdir

100 Friedman ve Rosenman’a Göre Kişilik Tipleri
A tipi kişilik özelliklerine daha fazla eğilimli olanların orta ve alt kademelerde; B tipi kişilik özelliklerine daha fazla eğilimli olanların ise üst kademelerde başarı şansı yüksektir.

101 ROTTER’İN KİŞİLİK SINIFLANDIRMASI
Rotter kişilik tiplerini “denetim odağı” kavramı açısından ele almıştır. Denetim odağı kavramına göre, bireylerin kişilikleri başlarına gelen olayları, yaşadıkları başarı ya da başarısızlıkları ya kendi içlerinde ya da dış faktörlerde aramaları açısından iki gruba ayrılmaktadır. Denetim odağını kendi içinde algılayanlara “içten denetimli” dış faktörlerde algılayanlara ise “dıştan denetimli” denilmektedir.

102 ROTTER’İN KİŞİLİK SINIFLANDIRMASI
İçten denetimliler - Amaçlarına ulaşmada daha etkilidirler, - Daha yaratıcıdırlar, - Kişisel ilişkilerde daha rahat ve başarılıdırlar, - Katılımcı yönetim tarzına daha olumlu yaklaşırlar, - Diğerlerini etkileme güçleri fazladır. Dıştan denetimliler - Endişeli, saldırgan, dogmatiktirler, - başkalarına karşı güvensiz ve şüphecidirler, - başarıdan çok başarısızlık korkusuyla ilgilenirler.

103 İş Hayatında Karşılaşılan Ofis Kişilikleri
1.Lokomotif: İşlerle ilgili olumsuz havayı ve negatif etkiyi çevresindekilerin üzerine püskürten bu tipler çalışılması en zor insan tipidir. 2. Buz Adam: Bu tipler değişime karşı, yeniliğe kapalı ve ısrarcı insanlardır. Değişimi istemediklerini anında dile getirmeseler de kesinlikle bir şekilde karşı çıkarlar. 3. Benim İşim Değilci: Kendi yetki ve sorumluluk alanına giren işlerin dışında hiçbir işe elini sürmeyen bu tiplerin bir miktar komplekse sahip oldukları söylenmektedir. 4.Pesimist: Her şartta her şeyden olumsuz bir yan bulmaya adaydır. En sevinilmesi gereken durumlarda bile kafayı takacak bir şey bulurlar. Çalışma tarzı, “bu tünel hiç bitmez” şeklindedir. 5. Mükemmeliyetçi: Yapılan her işin kusursuz olması gibi bir saplantı içinde çalışırlar. Onların yaptığı ya da yaptırdığı her iş eksiksiz olmalıdır.

104 İş Hayatında Karşılaşılan Ofis Kişilikleri
6.Olmazcı: Bu tip insanlar ne kadar üretici fikir ileri sürülürse sürülsün, kabul etmemeye baştan hazırlıklıdır. 7.Ağlak: En ilginç ofis tiplerinden biridir. Çok itibarlı mevkilere gelen insanlarda dahi görülebilen bu tutum, kişinin en ufak bir olumsuz tepki görmesi durumunda ortaya çıkar. Sinirleri çabuk bozulan “ağlak” hemen odasına kaçar ve çevresine küser. 8. Kurban: İşe herkesten önce gelip, herkesten geç çıkan; diğerlerinin yetiştiremediği işleri üzerine alan ancak tüm bunları hoşnut olmadan yapan bir kişiliktir. İşletmeye verdiklerinin karşılığını alamadığından şikayet eder. 9. Mikro: İşin aslını unutup anlamsız detaylar içinde boğulan tipler bu sınıfın üyesidir.

105 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Öğrenme konusu psikolojide çok önemli bir yer tutar. Çünkü davranışların büyük bir kısmı (çoğunluğu) öğrenme ile elde edilir. Tüm canlılarda öğrenme kapasitesi vardır ancak alt düzeyli organizmalarda bu kapasite daha azdır. Alt düzeyli organizmaların tepkileri daha çok önceden belirlenmiş ve kalıplaşmıştır. Daha üst düzeyli organizmalarda ise sabit tepkiler daha azdır.

106 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Üst düzeyli organizma olan insanlarda da alt düzeyli organizmalar gibi tepkileri daha çok önceden belirlenmiş ve kalıplaşmış bazı davranışlar sözkonusudur. Örneğin, göz kırpma, emme gibi. Ancak insan davranışlarının çok önemli bir kısmı “öğrenilmiş davranışlardan” oluşmaktadır.

107 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Öğrenme; bireyin çevresiyle kurduğu ilişkiler sonucu onun davranışlarında görülen kalıcı değişmedir. Doğal olarak bu değişeme bireyin çevresiyle kurduğu etkileşim sonucu oluşmaktadır. Öğrenmenin kalıcı değişimi ifade etmesi onu “uyum gösterme” sürecinden farklı kılmaktadır. İnsanın yeteneklerini, rol algısını, motivasyonunu ve sonuçta performansını etkileyen öğrenme; “bilgi ve anlayış elde süreci” ya da “bilgi ve beceri kazanma” sürecidir.

108 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Diğer yandan bireyin bilgi ve anlayış elde etmesi ve beceri kazanması örgütlerin stratejik amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için de önemli bir araçtır. Çünkü Yoğun rekabet ortamı içerisindeki örgütler her alanda hızlı değişme ve gelişmeler yaşamıştır. Örgütlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için nitelikli, iyi eğitilmiş, örgütü ile bütünleşmiş ve sürekliliği olan insan kaynağını etkin kullanması gerekir.

109 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Bu da ancak eğitim ve geliştirme ile mümkün olmaktadır. Çalışanın işini etkin bir biçimde yapma yeteneğini arttırarak şu anki ve gelecekteki performansını iyileştirme yönündeki herhangi bir girişim ya da eylem; eğitim ve geliştirmeyi ifade eder.

110 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Eğitim, işle ilgili yetkinliklerin çalışanlar tarafından öğrenilmesini kolaylaştırmada örgüt tarafından plânlanmış çabayı ifade etmektedir. Eğitim, rekabet avantajı sağlama yönünde kullanıldığında, entelektüel sermayeye katkıda bulunur. Geliştirme, kişide bulunan ancak açığa çıkarılmamış beceri ve yeteneklerin ortaya çıkarılmasını ve değiştirilmesi sağlar. Çalışanı geliştirme; birçok örgüt için örgüt kültürünün temel bileşenlerinden olup örgüt misyonunun son derece önemli bir parçasıdır ve örgütün başarısı bakımından da önemlidir.

111 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Örgütte eğitim verilerek ürün ve hizmet kalitesinin arttırılması, personel devir oranının azaltılması, personelin moralinin yükseltilmesi, örgüt içinde çatışma ve örgütsel yabancılaşma duygusunun ortadan kaldırılması amaçlanır. Birçok örgüt, yüksek geri dönüşlü eğitim olarak bili-nen daha geniş perspektifi kabul etmektedir. Yüksek geri dönüşlü eğitim; stratejik iş amaçlarına ve hedeflerine bağlıdır ve etkin olan eğitimi sağlamak için eğitimsel tasarım sürecini kullanır ve diğer örgütlerdeki eğitim programları ile karşılaştırmalar yapar.

112 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Yüksek geri dönüşlü eğitim uygulamaları sürekli öğrenmeyi teşvik eden iş koşullarını yaratmaya katkıda bulunur. Diğer taraftan, yüksek geri dönüşlü eğitim uygulamaları öğrenen örgüt olmak isteyen örgütlerin önemli bir özelliğidir. Bir öğrenen örgüt, devamlı yeni şeyler öğrenmeye ve ürün kalitesini geliştirmek için yeni şeyler öğrenmeye çalışan personele sahiptir.

113 ÖĞRENME VE ÖRGÜTSEL ÖĞRENME
Ancak bireysel öğrenme, örgütün öğrenmesini garanti etmeyeceği gibi bireysel öğrenme olmadan da örgütsel öğrenme meydana gelmez. Öğrenen örgütler, ortak bir vizyon oluşturmak şartıyla öğrenmeyi birlikte gerçekleştirebilen, bilginin kazanımı, paylaşımı ve kullanımı üzerinde yoğunlaşan örgütlerdir.

114 ÖĞRENME TÜRLERİ İnsan davranışlarının tamamına yakınının “öğrenilmiş davranışlardan” oluştuğu düşünüldüğünde yöneticiler personele etkin ve verimli çalışma yollarını öğretebilirler. Öğrenme konusunda yapılan çalışmalar öğrenmenin temelde iki şekilde meydana gelebileceğini belirtmişler ve öğrenme teorilerini bunun üzerine kurmuşlardır.

115 Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme
“Etki-Tepki” ilişkisi olarak bilinen klasik koşullamada öğrenme; “bir etkiye tepki gösterme süreci” temeline dayanmaktadır. Klasik koşullama konusunda yapılan en önemli çalışma Ivan Pavlow’un deneyidir. Klasik koşullandırma “davranış şekillendirme” esasına dayanmaktadır. Davranış şekillendirmede “etki kanunu” önemli yer tutmaktadır. Çevreyi etkileyen, onu şekillendiren ve istendik hale getiren davranışlar sonuçlara bağlı olarak değişir ve tekrar ederler.

116 Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme
Yani olumlu davranışı bir ödül takip ediyorsa genelde bu tür davranışları yeniden yaparız. Ancak davranışın sonucunda olumsuz bir olay yaşamışsak bu tür davranışları yeniden yapmayız. Bu şekildeki davranış şekillendirme üç basamaklıdır. Buna “davranışın ABC’si Modeli” denir. Burada A, önceki durumu; B,davranışı; C ise sonraki durumu ifade eder.

117 Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme
Davranış şekillendirme genelde dört tür sonuç ile ilgilidir ve buna pekiştirme türleri denilir. Pekiştirme, bir davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığını tayin eden etkendir. Olumlu Pekiştirme: Davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığını artırır. Başarılı bir davranıştan sonra ödül bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığını artırır. Olumsuz Pekiştirme: Bir sonucun ortadan kaldırılması ile davranışın tekrarlanma olasılığı artıyorsa bu davranış olumsuz pekiştirme olarak adlandırılır. Buna “kaçınma öğrenmesi de” denilmektedir. Örnek: çalışanların işten çıkarılma tehdidi ile istendik davranışı yerine getirmesi.

118 Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme
Ceza: Bir davranışın sonuçları davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığını azaltırsa ceza olarak nitelendirilir. Bir müşteriyi azarlayan tezgâhtarın işten çıkarılması ceza davranışına örnek olarak verilebilir. Ceza ve olumsuz pekiştirme birbirlerine kolayca karışabilecek kavramlardır. Örneğin müşterilere hizmetin yavaşlatılması halinde patronun çalışanı azarlaması cezadır. Bunun üzerine müşterilere hizmetin hızlandırılmasına bağlı olarak patronun azarlamayı kesmesi olumsuz pekiştirmedir.

119 Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme
Sönme: Hedef veya istendik davranışın azaltılması söz konusudur. Çünkü davranışı hiçbir sonuç takip etmez. Bir işgören işyerinde diğerlerini tehlikeye sokacak şakalar yaparsa ve bu davranış diğer insanlar tarafından destek görmez ise sönmeye bırakılır. İş hayatında klasik koşullandırmadan sıkça yararlanıldığı görülmektedir. Örneğin tüketici davranışlarının yönlendirilmesinde kullanılan reklamlar ile personele ödül ve cezanın uygulanması koşullandırma ile öğrenmenin gerçekleştiğini göstermektedir.

120 Klasik Koşullama Yoluyla Öğrenme
Klasik koşullama yoluyla öğrenmede iki sorun bulunmaktadır. Birincisi uyarıcı kesildiğinde öğrenilmiş davranış sönmekte ya da unutulmaktadır. İkinci sorun; deneylerin hayvanlar için yapılmış olmasıdır. Hayvanlara klasik koşullama ile bir şeyler öğretilebilmek ve onları terbiye edilebilmek kısmen mümkündür. İnsanda hayvandan farklı olarak izzet, onur, akıl, ruh ve vicdan gibi sayısız ve karmaşık duyguların varlığı aynı sonucun insanda alınmasını engelliyor (Ancak suç işleyene ceza vererek terbiye etmek ya da davranışını değiştirmek istisna) Bu teoriyi savunanlar “çaresizliğin” ve “güçlülüğün de öğrenilmiş olduğunu ileri sürmektedirler.

121 Öğrenilmiş çaresizlik
Öğrenilmiş çaresizlik Martin Seligman tarafından geliştirilmiş bir kavramdır. Öğrenilmiş çaresizlik, kişinin herhangi bir durumda çok sayıda başarısızlığa uğrayarak, o konuda bir daha asla başarıya ulaşamayacağına inandığı zihin durumudur. Seligman’a göre “bir kişi yaptığı hiçbir şeyin bir fark yaratmayacağına inanırsa, çaresizliği öğrenecektir.”

122 Öğrenilmiş güçlülük Öğrenilmiş güçlülük; “kişilerin içsel tepkileri düzenlemede kullandıkları davranışsal ve bilişsel beceriler toplamıdır.” Öğrenilmiş güçlülük teorisine göre güçlülük düzeyi yüksek olan bireyler stresin performansları üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirebilir ve stresli durumlarda daha başarılı olabilirler. Bireylerin öğrenme geçmişleri farklılıklar gösterdiği için, öğrenilmiş güçlülük düzeyleri de farklılıklar gösterebilir.

123 Bilişsel Öğrenme Biliş sözcüğü; “düşünme, anlama, akıl yürütme ve problem çözme” gibi zihinsel faaliyetleri ifade etmektedir. Bilişsel öğrenme teorileri genelde öğrenme sürecinin bir “etki-tepki” zincirinden oluşmadığını; öğrenmenin zihinsel bir süreç olduğunu ileri sürmektedirler. Bu teoriye göre organizma “etki-tepki” yerine “beklentileri” algılar. Bu durumda pekiştirici olarak bir ödül ya da ceza gündemde değildir. İçinde bulunulan durum ile davranış arasındaki anlamlı bağ benimsenmiş ve organizma amaca yönelik davranışa başlamıştır.

124 Bilişsel Öğrenme Bilişsel öğrenmede “taklit ederek yeni davranış biçimlerinin” öğrenilmesi önem kazanmaktadır. Diğer bir ifade ile öğrenme sürecinde “etkileşimin” önemli olduğu söylenebilir. Örneğin işe yeni başlayan bir personel yöneticinin büroya girişinde çalışanların ona saygı gösterip gülümsediklerini ve yöneticinin de bunun üzerine memurların yanında oturup onlarla sohbet ettiğini görür. Bu durumu birkaç kez gözlemleyen kişi bir müddet sonra aynı davranışı gösterir. İşte bu tür öğrenme “bilişsel öğrenmedir”.

125 ÖRGÜTSEL ÖĞRENME Örgütsel öğrenme, örgütsel bilgideki (kurallar, roller, gelenekler, stratejiler, teknolojiler, kültür) değişimi; söz konusu bilgiye eklemelerde bulunmayı ya da eksiltmeyi ifade etmektedir. Örgütsel öğrenme ile bir arada kullanılan öğrenen örgüt ise; etkin öğrenme kapasitesine sahip ve bu yüzden de başarılı olan bir “varlık”; ideal bir örgüt tipidir.

126 ÖRGÜTSEL ÖĞRENME Öğrenen örgüt, “kendi geleceğini yaratma kapasitesini sürekli olarak genişleten örgüt” olarak da tanımlanır. Öğrenen örgütün sistem düşüncesi, bireysel ustalık ve yeterlilik, zihinsel modeller, ortak vizyon ve ekip halinde öğrenme ilkelerine sahiptir. Öğrenen örgütler günümüz rekabet ortamında örgütün performansını arttırarak yeni bilgiyi yaratıp tüm örgüte yayması sayesinde diğer rakiplerinden ayrılır.

127 Örgütsel Öğrenmenin Kaynakları
1.Örgütün Kendisi: Örgütsel öğrenmenin bu türü kendi deneyimlerinden öğrenmesini ifade etmektedir. Örgütün kendi deneyimlerinden öğrenmesini en bilinen biçimi, “yaparak öğrenmedir” Yaparak öğrenme, bireyin kendi deneyimlerinden bilgi edinmeleriyle, belirli bir teknolojinin yoğun kullanımıyla ve artan koordinasyonla ortaya çıkabilir.

128 Örgütsel Öğrenmenin Kaynakları
Örgütün kendisinden öğrenmenin bir başka kaynağı birimlerarası bilgi aktarımı ve paylaşımıdır. Örgütün “birimlerarası bilgi aktarımı ve paylaşımı” yoluyla öğrenmesinde yaşanan en önemli sorun; Bilginin aktarımında yaşanmaktadır. Bilginin aktarımındaki zorluk “bilginin sabitliği” olarak tanımlanmaktadır. Bir birimin sahip olduğu bilginin “örtülü bilgi” şeklinde olması diğer birimlere aktarımını çok zorlaştırmaktadır. Örtülü bilgi, kişisel nitelikte olan ve sezgi yoluyla elde edilen bilgi türüdür. Bu yüzden örtülü bilgiyi başkalarına sözle ifade etmek, somutlaştırmak ve iletmek güçtür. Açık bilgi tersine belirgindir ve konuşulan dil aracılığıyla aktarılabilir.

129 Örgütsel Öğrenmenin Kaynakları
2. Başka Örgütler: 1950’lerden sonra örgütlerin rakiplerinden taklit yoluyla öğrenebilecekleri gözlemlenmiştir. 1980’lerde Japon işletmelerinin başarısında; “kendi deneyimlerinden hızlı bir biçimde öğrenmenin” yanı sıra ABD kökenli işletmelerin başarılı uygulamalarını taklit etme yeteneklerinin önemli rol oynadığı vurgulanmaktadır. Örgütler yönetim danışmanlığı yapan kuruluşların deneyimlerinden faydalanarak da öğrenebilirler. İşletmelerin yönetim kurulu üyeleri, başka işletmelerin yönetim kurulunda yer alması, diğer örgütlerin deneyimlerinden öğrenmede önemli yol olmaktadır.

130 Örgütsel Öğrenmenin Kaynakları
Örgütler için başka örgütlerden öğrenmenin önemli bir kaynağı da bu örgütlerden bilgi aktarımı ve diğer örgütlerle bilgi paylaşımıdır. Bazı araştırmacılar örgütler arası deneyim ve bilgi aktarımında rekabetin etkisini tartışmışlardır. Herhangi bir endüstrideki rekabet, genel kanaatin aksine bilgi paylaşımını doğrudan etkilememektedir. Şiddetli rekabetin olduğu endüstrilerde bile, firmalar arası bilgi paylaşımındaki uygulamalar kurumsal çevrenin özelliklerine göre değişmektedir. Ayrıca örgütler arası benzerliklerin söz konusu örgütleri güçlü rakipler haline getirdiği gözlemlenirken örgütlerin kendilerine en yakın rakiplerinden fazlasıyla öğrendikleri de ortaya çıkmıştır. Örgütlerin katıldıkları stratejik ittifaklar ve ortak girişimlerde yaşanan bilgi aktarımı ve paylaşımı da örgütsel öğrenmenin önemli konularından birisi olmuştur.

131 Örgütsel Öğrenmenin Kaynakları
3. Diğer Kaynaklar: Örgütsel öğrenmenin bir diğer kaynağı müşterilerdir. Müşterilerden öğrenmenin en çok bilinen biçimi müşterilerin ürünü kullanmalarından faydalanarak öğrenmedir. Bu şekilde öğrenme, ürünün veya hizmetin özelliklerini bunlarla ilgili deneyimi olan tüketicilerden alınan geri bildirim aracılığıyla belirleme sürecidir. Kimi araştırmacılar başka işletmelerde çalışan kişilerin işe alınmasının önemli bir öğrenme kaynağı olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Örgütler için başka bir öğrenme kaynağı da tedarikçilerdir.

132 KÜLTÜR VE ÖRGÜT KÜLTÜRÜ
Kültürün Tanımı Kültür kavramının kısa tanımı; “paylaşılan inançlar ve değerlerin bir örneği” şeklindedir. Daha geniş bir tanıma göre kültür; “bir toplumun üyesi olarak insanoğlunun öğrendiği (kazandığı) bilgi, sanat, gelenek-görenek ve benzeri yetenek alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütündür”

133 Kültürün Unsurları Kültürün bir takım unsurları bulunmaktadır. Bu unsurların başlıcalar aşağıda sıralandığı şekildedir: 1. Tarih Ekonomi ve teknoloji 2. Aile Politik ve siyasi hayat 3. Dil Bilim ve sanat 4.. Ahlâk Gelenek ve görenekler 5. Eğitim süreci Mimari eserler 6. İnanç ve tutumlar Hukuk 7. Estetik Din ve devlet

134 Kültürün Boyutları Kültürlerin toplulukları farklı davranış biçimlerine yönelttikleri, farklı kültürlerde yaşayan insanların benzer konulara aynı koşullar altında farklı tepkiler verdikleri gerçeği aşikârdır. Bu gerçeği açıklamada rol oynayan temel nokta “kültürel boyutlardır”. Hofstede tarafından yapılan “kültürel boyutlara” ilişkin sınıflandırma bu alanda temel sınıflandırmalardan birisidir. Hofstede kültürün boyutlarını dört başlık altında toplamaktadır.

135 Güç Mesafesi Bu boyut; Toplumdaki güç dengesizlikleri ve otorite ilişkileriyle ilgilenir.Gücün toplumun üyeleri arasında neden olduğu mesafe, o toplumun değerleri ölçüsünde gerçekleşmekte ve güç düzeyinde mevcut olan farklılıklar zamanla benimsenmektedir. Toplumlara göre; yaş, eğitim, makam ve aile gibi faktörlerin bireylere güç verdiği ve güç dengesinin dağılımının toplumdan topluma değiştiği bilinmektedir.

136 Güç Mesafesi Bazı toplumlarda ve kültürlerde gücü az olan insanlar, gücün eşit olarak dağıtılmadığını yani, bireyler arasındaki güç mesafesinin fazla olduğunu kabullenmişlerdir. Bir kültür veya topluluk gücün sebep olduğu mesafeyi azaltmaya çalışıyorsa; “düşük güç mesafesinden”; gücün sebep olduğu mesafeyi artırmaya çalışıyorsa “yüksek güç mesafesinden” söz edilmektedir.

137 Güç Mesafesi Düşük Güç Mesafesinde;
Toplumun eşitlik seviyesi yüksektir. Güç kullanmak yasaldır. Güçlüler ile güçsüzler uyum halindedir. Güçsüzler işbirliği yaparlar. Ayrıcalıklar ön plana çıkarılmaz.

138 Güç Mesafesi Yüksek Güç Mesafesinde;
Güçlülerin ayrıcalıkları belirgindir. Güçsüzler güçlülere bağımlıdır. Doğruyu ve yanlışı güçlü olan belirler. Güçlüler ile güçsüzler çatışma halindedir. Güçsüzler düşük seviyede işbirliği yaparlar. Ayrıcalıklar sürekli vurgulanır.

139 Belirsizlikten Kaçınma
Belirsizlikten kaçınma boyutu; toplumların, bilginin yetersiz olduğu, açık olmadığı veya hiç olmadığı; değişimin hızının ve boyutunun öngörülemediği durumlardan duydukları tedirginlik düzeyi ile ilgilidir. İnsanların belirsizlik içeren ortamlarda, uyum sorunları yaşadıkları bilinmektedir. Çevresel uyarıların yoğun olduğu ve bilgi yükünün hızla arttığı ortamlar bu duruma örnek verilebilir. Bireyler böyle ortamlarda etkin olabilmek için farklılaşabilirler.

140 Belirsizlikten Kaçınma
Bir toplumun üyelerinin belirsizlikten kaçınma eğilimleri yüksek ise; yaşamlarını garantiye almak için biçimsel ve yazılı kuralları artırma, farklı düşüncelere karşı çıkma ve kesin doğruları arama faaliyetlerini gerçekleştirmeleri kaçınılmazdır. Belirsizlik toleransı yüksek olanlar enformasyona eğilimlidirler, ipuçlarını yorumlamaya çalışırlar ve enformasyon iletme becerileri yüksektir. Böyleleri, diğer insanlara karşı da duyarlıdırlar. Ayrıca belirsizlikten kaçınma eğilimi yüksek olan insanların duygusallık seviyeleri, stres seviyeleri yüksek iken süper egoları zayıftır.

141 Belirsizlikten Kaçınma
Belirsizlikten Kaçınmanın Düşük Olması Halinde; Farklı olanlara karşı merak vardır. Tartışmaya ve öğrenmeye dönüktür. Dakiklik ve titizlik öğrenilmelidir. Birden fazla doğru olabilir. Törensel davranışlar azdır.

142 Belirsizlikten Kaçınma
Belirsizlikten Kaçınmanın Yüksek Olması Halinde; Belirsizlik tehlikeli olarak görülür. Duyguların gizlenmesi gerektiğine inanılır. Kurallar katı olmalıdır. Devamlı meşguliyet durumu vardır. Doğru bir tanedir. Törensel davranışlar çoktur.

143 Erillik – Dişillik Hofstede’e göre, bir toplumda atılganlık ve materyalist değerler öne çıkıyorlarsa, insana verilen önem arka planda ise bu topluma erkek kültür hakimdir. Erkek kültürlerin insanlarının öz güven duyguları egemen unsur iken dişi kültürlerin insanlarında alçak gönüllülük egemen unsurdur. Öz güvenin yüksekliği nedeniyle erkek kültürlerin insanları daha gerçekçi olmaktadırlar. Erkek kültürlerde çalışmak için yaşamak ilkesi temel felsefe olduğu halde dişi kültürlerin temel felsefesi ise yaşamak için çalışmaktır.

144 Erillik – Dişillik Eril Kültürün hakim olduğu toplumlarda hakim olan değerler; Saldırganlık Yükselme tutkusu Dediğim dedik Yarışmacı Egemen ve baskıcı Kendine güvenli Bağımsız Tavır koyucu

145 Erillik – Dişillik Dişi Kültürün hakim olduğu toplumlarda hakim olan değerler; Şefkat ve Merhamet Nazik Sadık Başkalarına karşı duyarlı Halden anlar Anlayışlı

146 Toplumsalcılık – Bireycilik
Toplumsalcılık sıkı toplumsal çerçeveleri ifade eder. İnsanlar kendi grupları ile diğerlerini ayrı tutarlar. İçinde etkinlik gösterilen gruplar diğerlerinden farklılaştırılır.Toplulukçuluğun etkin olduğu toplumlarda ise insanlar; kendilerinden önce bağlı oldukları grubu düşünürler ve de kendilerini tanıtırken önce bağlı oldukları grubu ifade ederler. Bireycilik de; insanların kendi ihtiyaçlarına mı yoksa grubun ihtiyaçlarına mı önem verdiği ile ilgilidir. Bireycilik eğilimi yüksek olan insanlar; kendilerinin bağlı oldukları gruptan daha önemli olduklarını düşünürler, bağımsızdırlar ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışırlar.

147 Toplumsalcılık – Bireycilik
Yapılan çalışmalar bakıldığında bireyci toplulukların yaratıcılığın bir gerekliliği olarak kabul edilen özgürlüğe daha çok önem vermeleri ve buluşçuluğun gerektirdiği dışa dönüklük ve örgüte sadakatsizlik gerektirebilecek davranışlara daha yatkın olabilmeleri sebebiyle toplulukçu kültürlere göre daha buluşçu olmalarının beklendiği görülebilir. Ayrıca bağımsızlık, basarı odaklılık, dışa dönüklük ve normlara uyumsuzluk gibi yenilikçiliği desteklediği düşünülen bazı psikolojik karakter özelliklerinin bireyci topluluklarda rastlanma sıklığı da daha yüksektir.

148 Toplumsalcılık – Bireycilik
Toplulukçu Kültürün hakim olduğu toplumlarda bireyler; Diğerleri ile bağımlıdırlar Aynı kaynakları kullanırlar Çözümleme birimi olarak grubu kabul ederler Toplumsal davranışın nedenlerini normlar, görevler ve sorumluluklar olarak kabul ederler Koşulsuz ilişkili olma üzerine yoğunlaşırlar Yarar sağlamasa dahi ilişkileri ve başkalarının ihtiyaçlarını öncelikli sayarlar

149 Toplumsalcılık – Bireycilik
Bireyci Kültürün hakim olduğu toplumlarda bireyler; Gruba dayalı olmazlar ve bağımsızdırlar Çözümleme birimini grup olarak kabul ederler Amaçları grubun amaçlarından farklıdır Toplumsal davranışın nedenlerini tavırlar, kişisel ihtiyaçlar, algılanan haklar ve sözleşmeler olarak kabul ederler Akılcılık üzerine yoğunlaşır; Maliyet/Yarar oranını önde tutarlar

150 Örgüt Kültürü Literatürde “Firma Kültürü” şeklinde de yer alan bu kavrama ilişkin tanımlar, konuyla ilgilenen araştırmacının çalışma alanına göre farklı bakış açıları kazanmakta ve kavrama farklı işlevler yüklenmektedir. Ancak özellikle 1980’lerin başından itibaren örgütsel kültür, örgütsel davranışın ve yönetim kavramının önemli bir boyutu haline gelmiştir.

151 Örgüt Kültürü Örgüt kültürü kısaca; “çalışanlar arasında paylaşılan değerler sistemi bir örgütü diğer bir örgütten ayıran temel özellikler” ya da “bir organizasyona yeni katılanların doğru olarak kabul ettikleri ve bunlar arasında paylaşılan inançların kılavuzu” olarak tanımlanabilmektedir.

152 Örgüt Kültürü Bazı yazarlar örgüt kültürünü 3 kısma ayırmıştır. 1. Giysi çeşitleri, davranış biçimleri, fiziksel semboller, örgütsel törenler ve ofis düzeni gibi örgüt üyelerinin izleyerek görebileceği, duyabileceği ve gözlemleyebileceği görülebilir unsurlar. 2. Görülemeyen fakat çalışanların yaptıklarından ve açıklamalarından fark edilebilen vurgulanmış değerler ve inançlar. Burada değerler, örgüt üyelerinin anlattığı hikayeler, kullandığı ifadeler ve semboller yardımıyla yorumlanabilir. 3. Kültürün içine derinden yerleşmiş değerler. Bunlar ana temeli oluşturan varsayımlar ve inançlar olup; bilinçaltında davranışlara ve kararlara rehberlik eder.

153 Baskın Kültür ve Alt Kültür
Örgütlerde baskın kültür, çalışanların çoğunluğu tarafından paylaşılan temel değerlerdir. Örneğin, bir firma çalışanlarının çoğu, disiplinli çalışma, işletmeye bağlılık ve müşteriye hizmet gibi değerleri onaylamakta ve benimsemektedirler. Belirtilen işletme çalışanlarınca benimsenen bu değerler, aslında onların örgütsel davranışını belirleyen baskın kültürü oluşturmaktadır. Buradan da anlaşılacağı üzere, bir örgütün kültüründen söz edildiğinde, aslında o örgütün baskın kültürü ifade edilmektedir

154 Baskın Kültür ve Alt Kültür
Alt kültür ise, örgüt çalışanları arasında sadece belli bir grup tarafından paylaşılan değerleri temsil etmektedir. Bir örgütte alt kültürler örgüt içi bölumler, örgüte yeni katılımlar, teknolojik yenilikler, ideolojik ve coğrafi farklılıklar gibi etkenlere bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

155 Güçlü ve Zayıf Kültür Güçlü kültür, örgütler tarafından açıkça düzenlenmiş ve paylaşılmış değerledir. Güçlü örgütlerde çalışanlar, kültürün temel değerlere sıkı sıkıya bağlanmışlardır. Bütün çalışanlar, örgütün amacını bilmekte ve onun için çalışmaktadırlar. Zayıf kültürlerde ise tam tersi bir durum söz konusudur. Çalışanlar örgütün temel değerleri üzerinde tam bir uzlaşma sağlayamamışlardır. Zayıf örgüt kültürünün olduğu örgütlerde, çalışanlar arasındaki bağ oldukça gevşektir

156 Örgüt Kültürünün Unsurları
1.Değerler: Örneğin, "açık kapı politikasının uygulandığı“ örgütlerde iletişim önemli bir değerdir. 2.Normlar: Yazılı kurallar şeklinde (açık) olabildiği gibi, Örneğin, “kötü haberi veren sen olma” şeklinde ifade edilen ve örgüt içindeki davranışların nasıl olması gerektiği konusunda bilgiler ileten imalar (kapalı) şeklinde de olabilir 3.Varsayımlar : Çalışanların örgütsel yaşama ilişkin taşıdıkları doğru-yanlış, anlamlı-anlamsız, olanaklı-olanaksız gibi ön kabullerini oluşturan tartışmasız doğrulardır 4.Seremoniler ve Törenler: Seremoniler özel olaylardır. Örneğin; emeklilik Yemekleri, ödül törenleri, açılışlar, piknikler. 5.Adetler (ritüeller): Bunlar genellikle yazılı değildir. Bazı şirketlerde çalışanların birbirlerine "Hanım" "Bey“ ifadelerini kullanarak hitap etmesi istenirken, bazı firmalarda “ağabey” “abla” “ ifadelerini kullanarak hitap etmesi istenebilmektedir.

157 Örgüt Kültürünün Unsurları
6.Hikayeler: Hikayeler ve efsaneler, örgütün geçmişi ve bugünkü durumu arasında köprü görevini yerine getirir. Örneğin Patron hikayeleri; kovulma hikayeleri; terfi hikayeleri gibi. 7.Mitler: kişilere ilişkin ilginç olaylar ve öyküler zamanla belirli bir anlamı taşıyan mesaja dönüşerek mitleşir. Örnek informel grup liderleri. 8.Kahramanlar: Kahramanlar geçmişte, firmaya yararlı hizmetlerde bulunmuş ve bu hizmetleri nedeniyle, firmayı zafere ulaştırmış kişilerdir. 9.Semboller: Logolar, rozetler ve statü sembolleri gibi. 10.Dil: Bazı örgütlerin kendilerine özgü bir dili vardır. Örneğin argo ifadeler, deyimler, şakalar mecazlar, metaforlar, sloganlar ve sözel semboller gibi.


"DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TANIMI VE ÖNEMİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları