Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

MEHMET AKİF ERSOY MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI,KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "MEHMET AKİF ERSOY MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI,KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ"— Sunum transkripti:

1 MEHMET AKİF ERSOY MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI,KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
İSTİKLAL MARŞI NASIL YAZILDI? MEHMET AKİF ERSOY’UN ANILARI

2 MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI
Büyük Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılında İstanbul’un Fatih semtinde doğdu. 4-5 yaşlarında iken Emir Buhari Mahalle Mektebiyle başlayan öğrencilik yılları, Fatih İlkokulu ve Fatih Merkez Ortaokulu ile devam etti. Akif çocukluğunda, ele avuca sığmayan, çalışkan ama haşarı, okuldan döner dönmez sokağa fırlayan, ağaçlara tırmanan, kabına sımayan bir mizaca sahipti. Ortaokuldan sonra devrin en parlak öğrenim kurumu olan Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne geçti. Fakültede okurken babası vefat etti, evleri de bir yangında yok oldu. Maddî imkânsızlık yüzünden fakülteyi yarıda bırakmak zorunda kalan Akif, mezunlarına daha iyi iş imkânları sağlayan Veteriner Fakültesine geçiş yapmak zorunda kaldı. Akif eğitiminin yanı sıra, Kıyıcı Osman’dan güreş öğreniyor, köylerde yağlı güreş tutuyor, taş yarıştırıyor, boğazı karşıdan karşıyla yüzerek geçiyor, çok sevdiği okulun “Doru” isimli atına biniyor ve uzun yürüyüşlere çıkıyordu. Veteriner Fakültesini birincilikle bitiren Akif, dört sene kadar Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk'ta dolaştı; mesleğiyle ilgili inceleme ve araştırmalarda bulundu. İstanbul'a döndüğü zaman, Halkalı Ziraat Okulu'nda kompozisyon, Üniversite'de edebiyat dersleri verdi. Mehmet Akif Ersoy, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildiğini duyunca; köyleri, kasabaları, şehirleri dolaşmış; camilerde, köy kahvelerinde ve sokaklarda konuşmalar yapmış ve şiirler söylemiştir. Dinlenmeden, yorulmadan Anadolu'yu adım adım dolaşarak, halkı uyarmaya ve uyandırmaya çalışmıştır.

3 MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI
İstanbul’un işgalinden sonra, Anadolu’da başlayan Milli Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya gelen Akif, 23 Nisan 1920 tarihinde açılan TBMM’ye Burdur milletvekili olarak katılmıştır. Ankara’da Tacettin Sultan Dergahı’na yerleşen Akif, İstiklâl Marşı’nı burada yazmış ve 12 Mart tarihinde TBMM tarafından millî marş olarak kabul edilmiştir. Ödünç palto giydiği bir dönemde, kendisine İstiklâl Marşı için verilen ödülü; “O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en büyük hediyemdir.” diyerek kabul etmemiştir. Milli Mücadele sonunda Türkiye’nin tamamen batıya yönelmesi ve bu yolda atılan atımlar Mehmet Akif’in görüşleriyle taban tabana zıttı. Yeni uygulamalar sonucunda yalnızlık duygusu içine düşen Akif, 1925 yılında Prens Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitmiş ve uzun yıllar Mısır’da kalmıştır. 1935 yılında gittiği Lübnan’da hastalanmış ve gurbette ölmek korkusu ile İstanbul’a dönmüştür. Gelir gelmez hastaneye yatırılan, ancak hastalığı gittikçe ağırlaşan Milli Şair, 27 Aralık 1936 Pazar günü, Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanında saat 19.45’te, 63 yaşında iken hayata gözlerini yummuştur. Ne acıdır ki, o dönemin siyasetçileri, devlet adamları sırf siyasi düşünceleri uymadığı için büyük şair ve İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif'in cenazesiyle hiç ilgilenmemişler, hiçbir resmi tören yapılmamış ve Akif'in naaşı onu seven üniversite öğrencileri tarafından tıpkı bir gariban vatandaşın cenazesi kaldırılır gibi defnedilmiştir. Akif'in cenazesi Beyazıt Camii’nden kaldırılarak Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmiştir. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un Safahat isimli dev bir eseri ve pek çok tercüme eserleri bulunmaktadır. Millî Şair, Mehmet Akif Ersoy’u, vefatının 77. yılında rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhu şâd, mekânı Cennet olsun.

4 MEHMET AKİF ERSOY’UN kİŞİLİĞİ
Büyük fikir ve dava adamı. Yiğit bir vatansever. Sözde ve özde gerçek bir Müslüman. Milletin derdini kendine dert edinmiş bir sanatçı. Dizeleri yumrukları gibi vurucu bir sporcu. Taassuba ve cehalete edebiyat silahıyla karşı koyan bir kahraman. Cesur, mert ve... Çağının ilerisinde bir aydındır.

5 MEHMET AKİF’İN KİŞİLİĞİ
O, topluma tepeden bakmayan, milletini hor görmeyen, Batıyı körü körüne taklit etmeyen, çağdaş bir Türk aydınıdır. Savaş, açlık ve sefalet yılları O’nu çok etkiledi. Ancak en zor şartlarda ve günlerde bile asla ümitsizliğe düşmedi. Anadolu yollarına düştü. Halkı İstiklal Savaşı’na çağırdı, teşvik etti. Vaazları cephelerde bastırılarak dağıtıldı. “Silahımız yoksa, dişimizle savaşırız” dedi. Bir destan güzelliğiyle geçen 63 yıllık ömrünü; ülkesine, milletine ve davasına adadı. Dost ve düşman herkes, O’nun doğruluğunu ve dava adamı oluşunu takdirle karşılamıştır. Akif’in Safahat isimli dev eseri; milletimizin bütün değerlerini dile getiren millî bir destandır. Safahat; bilgisizliğimize, taklitçiliğimize ve Batı Dünyası karşısında kapıldığımız küçüklük duygumuza bir İsyan Çığlığıdır. Akif'e göre; “Eski, eski olduğu için atılmaz; zararlı veya faydasız olduğu için atılır. Yeni, yeni olduğu için alınmaz; doğru, güzel ve faydalı ise alınır!” “Milletimiz ancak, ilim, teknik ve fazilet temellerine dayanarak yükselebilir. “ O’nun tek hedefi; bütün Müslümanların başı dik yaşaması, ilim ve teknikte Avrupa’yı geçmesidir. Akif, gençliğe örnek olacak kişilerin en başında gelir. Ülkemizin huzurlu, güvenli ve güçlü olması, Mehmet Akif’in fikirlerine sahip çıkmakla mümkündür. Bugünkü ve yarınki Türkiye’nin aydınlığı, genç nesillerimize Mehmet Akif idealizmi vermekle sağlanabilir. Cumhuriyetimizi ve devletimizi sonsuza kadar yaşatmak için, her Türk genci; İstiklâl Marşı’nı ve Safahat’taki şiirleri içine sindire sindire okumalı, Mehmet Akif’in kişiliğini ve fikirlerini anlamaya çalışmalıdır.

6 İSTİKLAL MARŞI NASIL YAZILDI?
Aralarına Mehmet Akif'in de Burdur Mebusu olarak bulunduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açıldı. Bu esnada Yunan ordusu da 15 Mayıs 1920'de İzmir'i işgal etmiş, ardından da Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Meclis, hiç vakit kaybetmeden aralarından seçtikleri Halk aydınlatma kurulu üyelerini Anadolu'ya gönderdi. Bunlar, halkı Milli Mücadele konusunda aydınlatmakla görevlendirilmişlerdi. Zira Anadolu'daki bozguncu faaliyetlerin önlenmesi ve düşmana karşı direnişin öneminin anlatılması en acil mesele durumundaydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen ve Anadolu'ya giderek halkı Milli Mücadelenin amaçları konusunda aydınlatmakla görevli bulunan İrşad Encümeni üyelerinin halkla ve bilhassa cephede askerlerle yaptıkları görüşmelerde bir Milli bir marşa duyulan ihtiyaç ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine meclisin bir oturumunda marş konusu gündeme geldi. İsmet İnönü ve diğer konuşmacılar bu ihtiyacı dile getirdiler. Böyle bir marş hem cephedeki askerin moralini yükseltecek hem de yeni kurulacak Türk devletini temsil edecek bir marş olacaktı. Ayrıca böyle bir marşa yabancı devletlerle olan ilişkilerde ve resmi törenlerde de ihtiyaç söz konusuydu. Bu arzu çeşitli görüşmelerde dile getirilirken İrşad encümenininden bir grup İsmet paşa ile görüşerek cephede marş konusunu görüştüler. Bu görüşmenin bir sonucu olarak İsmet Paşa, bir gün Maarif Vekili Dr. Ziya Nur Bey'i ziyaret ederek bir marş yazılmasını teklif etti. Bu teklif üzerine mesele, icra vekilleri toplantısında ele alındı. Görüşmeler sonucunda bir Milli marşın yazılması ve bestelenmesi konusunda fikir birliğine varıldı. Maarif vekâletinin bu işi üstlenmesine karar verildi. Ayrıca Büyük Millet Meclisinde güfteleri inceleyecek bir komisyon kuruldu. Milli Eğitim Bakanlığınca konu ile ilgili bir genelge yayımlandı. Bu ilan üzerine kısa denilebilecek bir zaman içerisinde memleketin dört bir yanından vekalete şiirler gelmeye başladı. Süre bitmiş, yarışmaya 724 eser katılmıştı. İçlerinde kıymet taşıyanlar olmakla birlikte hiç biri aranan özellikleri tam olarak taşımıyordu. En önemlisi de yarışmaya katılanlar arasında Âkif'in olmamasıydı. Çünkü böyle bir marşı yazmak hem onun hakkıydı hem de en güzel o yazabilirdi. Zira başından beri Milli Mücadelenin içerisinde yer almış dolayısıyla böyle bir marşı yazabilmek için gerekli olan Milli ve İslami ruha, edebi güce en iyi o sahip bulunuyordu.

7 İSTİKLAL MARŞI NASIL YAZILDI?
Böyle bir şiirin Akif tarafından yazılabileceğini hemen herkes bilmekteydi. Aynı kanaati Hamdullah Suphi ve Mustafa Kemal de paylaşıyordu. Bu şiiri Akif'ten başkası yazamazdı. Şimdilik bilmedikleri şey ise Akif'in bu müsabakaya neden katılmadığı idi. Fakat Akif, para ödülü sebebiyle bu yarışmaya katılmamıştı. Bu konuda kendisini sıkıştıranlara verdiği cevap ise tam ona göreydi: “Milletimin kurtuluş müjdesini verecek, imanını terennüm edecek bir eseri parayla yazacak karakterde bir adam değilim.” Daha sonra ödül konusu onun istediği şekle dönüştürüldü. Şayet kazanırsa bu parayı almayacaktı. Akif, bu kararın ardından Taceddin dergahındaki odasına kapandı ve yazmaya koyuldu. Kimi zaman Mecliste herkes müzakerelerle meşgulken, kimi zaman evde, sokakta, camide vs. mısralar bir bir Akif'in gönlünden kağıtlara dökülmeye başlandı. Şiir, zaten Akif'in gönlünde ve beyninde hazırdı. 1910'lardan beri İstiklal Marşı'nı hatırlatan mısralar, beyitler, kıtalar yazmıştı. Dolayısıyla iş sadece Akif'in gönlündekilerin kağıda dökülmesine ve kimi mısralarını yazdığı marşın tümüyle ortaya çıkıp yazmasına kalmıştı. Ve bu marş iki gecede yani 48 saatlik bir sürede tamamlandı. 7 Şubat 1921'de arkadaşlarından birisi vasıtasıyla Maarif Vekaletine imzasız olarak teslim edildi. Fakat müsabaka heyeti Akif'in şiirini tanımakta gecikmedi. Öte yandan ise ilk önce 17 Şubat 1921 tarihli Sebil'ürreşad ve Hakimiyet-i Milliye gazetesinde “Kahraman Ordumuza” ithaf edilerek basıldı. Ardından 21 Şubat 1921'de Kastamonu'da çıkan Açık söz gazetesinde yayımlandı. Marşın yazıldığından İstanbul'daki yurtseverlerin de haberi oldu. Şiirin yayımlandığı Açık söz gazetesini bir şekilde elde eden Muallim Ahmet Halit, işgal altındaki İstanbul'da gizlice neşrederek halka dağıttı. Milli Eğitim bakanlığına gönderilen şiirler arasından seçilen yedi şiir meclise getirildi. Âkif'in şiiri finale kalan bu yedi şiir arasındaydı. Meclis başkanlığı bakanlığın konuyla ilgili tezkiresini meclisin 26 Şubat 1921 tarihli oturumunda gündeme alarak görüşmeye başladı. Balıkesir milletvekili ve Akif'in yakın arkadaşı Hasan Basri Bey'le Maarif vekili Hamdullah Suphi Bey'in İstiklal Marşı'yla ilgili önergeyi meclise verdiler. Yapılan görüşmelerden sonra 12 Mart 1921 tarihli oturumu da gerçekleşti. Meclis, nihayet aradığı marşı bulmuştu. Akif ise vadedilen 500 lirayı almadı. Oysa o günlerde büyük bir maddi sıkıntı içerisinde idi. Bu paranın Dar'ül mesai (iş evi) denilen ve Müslüman kadın ve çocuklara iş öğretmek maksadıyla kurulan hayır derneğine bağışlandığı belirtilmektedir. Kimileri ise bu paranın Sarıkışla hastanesindeki gazilere hibe edildiğini söylemektedir. Akif, vadedilen mükafatı almadığı gibi bu müstesna şiirini “ O şiir artık benim değildir. O, milletimin malıdır. Benim milletime karşı en kıymetli hediyem budur.”diyerek Safahat'ına almamış ve milletine armağan etmiştir.

8 MEHMET AKİF ERSOY’UN ANILARI
İttihatçılardan (darbeci kesim için kullanılır) birisi I TBMM de Akif'in mecliste dini hamiyet ve gayrete yönelik konuşmalarından rahatsız olur ve ona yaklaşarak kinayeli bir şekilde sorar: -Affedersiniz , siz baytar değil miydiniz?. Akif hiç istifini bozmadan cevap verir: -Evet , yoksa bir tarafınız mı ağrıyordu? Bu sözden bozulan ittihatçı sesini çıkarmadan çekip gider....

9 MEHMET AKİF ERSOY’UN ANILARI
Ben Vani Köyü’nde oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi’nde. Bir gün öğle yemeğini bende yemeyi kararlaştırmıştık. Öğleden bir saat evvel bana gelecekti. O gün öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sel kesildi. Merhum yürümeyi severdi. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabiî gördüm. Miaddan biraz evvelki vapurdan çıkmadı, diğer vapur bir buçuk saat sonra gelecekti. Yakın komşulardan birine gittim. Vapur gelmeden döneceğimi de hizmetçiye söyledim. Yağmur devam ediyordu. Vaktinde evime döndüm, bir de ne işiteyim, bu arada sırılsıklam bir halde gelmiş, beni evde bulamayınca, hizmetçi ne kadar ısrar ettiyse de durmamış, “Selâm söyle” demiş, o yağmurda dönmüş gitmiş! Ertesi gün kendini gördüm. Vaziyeti anlatarak özür dilemek istedim, dinlemedi. “Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felâketle yerine getirilmezse mazur görülebilir” dedi. Benimle tam altı ay dargın kaldı.

10 MEHMET AKİF ERSOY’UN ANILARI
Üstad’ın hâfızası şayan-i hayretti. Ezberlemiş olduğu beyitler, zannetmem ki on binden aşağı olsun. Herhangi mevzu hakkında bir bahis geçse, Üstat ona dair birçok beyitler okurdu. Herhangi kasideden bir parça okunsa, altını üstünü tamamlardı. Bütün divanları kim bilir kaç defa tekrar etmişti. Yalnız Türk edebiyatında değil, Arabî, Fârisî edebiyatında da böyle idi. Hemen bütün meşhur kasideler, şiirler mahfuzu idi. Herhangi bir kaside, yahut bir rubai, bir beyit okursanız size onun şairini bile söylerdi. Bunları ne vakit okumuş, ne vakit ezberlemiş, nasıl ezberlemiş... İnsan hayretler içinde kalır. Dârülfünûn ’ da dersine devam edenler Üstad’ın bu müthiş hâfızasını çok iyi bilirler. Üstat ders okuturken eline kitap almazdı. Herhangi bir kasideyi, herhangi bir şiiri ezbere tahtaya yazar, yahut yazdırır, sonra onu tahlil ederdi. O münasebetle o mevzua müteallik birçok şeyler okurdu. Bir fikri muhtelif şairlerin ne suretle ifade ettiklerini gösterir, talebesini hayretler içinde bırakırdı. Derste yalnız kendi şiirlerini okumaz, kendisinden bahsetmezdi. Onu ayıp telâkki ederdi.

11 MEHMET AKİF ERSOY’UN ESERLERİ
1. Safahat: Siyasal olaylar, mistik duygular, dünyevi görevlerden bahsedilir. 44 şiir, mısra. Üç baskı: 1911, 1918, 1928. 2. Süleymaniye Kürsüsünde: Süleymaniye Camisi'ne giden iki kişinin söyleşileri ile başlar, kürsüde Seyyah Abdürreşit İbrahim'in konuşturulduğu uzun bir bölümle devam eder. Bir şiir, 1002 mısra. Dört baskı: 1912, 1914, 1918, 1928. 3. Hakkın Sesleri: Topluma İslami mesajı yaymaya çalışan on manzumedir. Ateizme, ırkçılığa, umutsuzluğa çatılmaktadır. 10 şiir, 482 mısra. Üç baskı: 1913, 1918, 1928. 4. Fatih Kürsüsünde: Fatih Camisi'ne giden iki kişinin söyleşileri ile başlar, vaizin uzun konuşması ile devam eder. Tembellik, irtica (gericilik), batı taklitçiliği eleştirilir. Bir şiir, 1692 mısra. Dört baskı: 1914 (iki baskı), 1918, 1924. 5. Hatıralar: Akif'in gezdiği yerdeki izlenimleri ve toplumsal felaketler karşısında Allah'a yakarışını içerir. 10 şiir, 1314 mısra. Üç baskı: 1917, 1918, 1928. 6. Asım: Hocazade ile Köse İmam arasındaki konuşmalar şeklinde tasarlanmış tek parça eserdir. Eğitim-öğretim, ırkçılık, savaş vurgunculuğu, batıcılık, gibi pek çok konudan bahseder. Bir şiir, 2292 mısra. İki baskı: 1924, 1928. 7. Gölgeler: arasında yazılmış 41 adet manzumeyi içerir. Herbiri, yazıldıkları dönemin izlerini taşır. Üç tanesi ayet yorumu şeklindedir. 41 şiir, mısra. Bir baskı: 1933.

12 MEHMET AKİF ERSOY

13 MEHMET AKİF ERSOY’UN ANILARINDAN BİRİNİ ANLATINIZ.
SORU MEHMET AKİF ERSOY’UN ANILARINDAN BİRİNİ ANLATINIZ.

14 SORU MEHMET AKİF ERSOY NEREDE VE NE ZAMAN DOĞMUŞTUR?
MEHMET AKİF ERSOY İSTANBUL’UN FATİH SEMTİNDE,1873 YILINDA DOĞMUŞTUR.

15 MEHMET AKİF ERSOY’UN KŞİLK ÖZELLİKLERİNİ SÖYLEYİNİZ.
SORU MEHMET AKİF ERSOY’UN KŞİLK ÖZELLİKLERİNİ SÖYLEYİNİZ.

16 SORU MEHMET AKİF ERSOY KAÇ YILINDA VEFAT ETMİŞTİR?
MEHMET AKİF ARSOY 1936 YILINDA VEFAT ETMİŞTİR.

17 MEHMET AKİF ERSOY’UN ESERLERİ NELERDİR?
SORU MEHMET AKİF ERSOY’UN ESERLERİ NELERDİR? MEHMET AKİF ERSOY’UN ESERLERİ;SAFAHAT,SÜLEYMANİYE KÜRSÜSÜNDE,HAKKIN SESELERİ,GÖLGELER,ASIM,FATİH KÜRSÜSÜNDE,HATIRALAR KİTAPLARINI YAZMIŞTIR.

18 HAZIRLAYAN:HATİCE EYMEN AVCI
TEŞEKKÜRLER


"MEHMET AKİF ERSOY MEHMET AKİF ERSOY’UN HAYATI,KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları