Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanZEYNEP NARİN Değiştirilmiş 5 yıl önce
1
ANADOLUDA TOPRAK SİSTEMI
2
Küçük Asya olarak da bilinen Anadolu’nun ortası yüksek bir yayladır. Taş devrinden beri Anadolu’da insanlar yaşamış ve bunlar Mezopotamya ve Mısır ile karayolu vasıtasıyla ilişki kurmuşlardır. Klikya denilen Çukurova ve Amik ovası, verimli tarım arazileriyle insanları kendisine çekmiştir. Doğu Anadolu’daki nehirlerin suladıkları alanlar, eski devirlerden beri yerleşim yeri olarak insanların ilgisini çekmiştir. Yüksek ovalarda iklim şartlarının da etkisiyle bazen kuraklık ve kıtlık çekilmiş, dağlık bölgelerde ise hayvancılığa dayalı bir tarım ve özellikle koyun, keçi, tiftik keçisi yetiştiriciliği yapılmıştır.
3
Anadolu’nun M.Ö. 2000-1800 devrinde Asurlu tüccarlar Anadolu’dan altın, gümüş, simli kurşun, keçi kılı ve yapağı toplayıp Asur’a sevk etmekte, oradan da kumaş ve kalay getirmekte idiler. Yerli halk tarımla uğraşmakta ve borçlarını hasat dönemlerinde ödemekteydi. Karum ve Kültepe kazılarında hububat daneleri, el değirmenleri, hububat muhafazası olarak kullanılan küpler ile taş ambarlar bulunmuştur. Buğday ve mısır yetiştiriciliğinin yapıldığı ve tarlalarda borca karşılık işçi çalıştırıldığı ifade edilmiştir.
4
Hitit devletinin (M.Ö. 1800-1200) ekonomisi tarıma dayalı idi. Buğday, arpa, çavdar yetiştiren büyük çiftliklerde meyve bahçeleri ve üzüm bağları yer almakta ve arpadan bira, üzümden şarap yapılmaktaydı. Çiftçilik, öküz keçi gücü kullanılarak saban ile yapılıyordu. Meyvecilik olarak, incir, elma ve zeytin yetiştirildiği tarihçiler tarafından iade edilmektedir. Hayvancılığın yanında arıcılık yapılmış, at yetiştiriciliğine özel önem verilmiştir. Frikya ve Asurluların istilası ile Hitit devleti yıkıldı ve M.Ö. 1100’de Yunanlılar Anadolu’nun batı kıyılarına yerleşerek geniş zeytinlikler kurdular. Anadolu’da göçlerin olduğu yıllarda içe kapalı bir ekonomi yapısı içerisinde tarım ve ürün işleme ile uğraşılmıştır.
5
A.SELCUKLULAR Selçuklularda toprak üç kısma ayrılmıştır. Birincisi, fethedilen toprakların fethedenlere ve diğer müslümanlara taksim taksimi ile oluşan “öşri” topraklardır. İkincisi, savaş sırasında alınan ve oradaki müslüman olmayan arazi sahiplerine bırakılan ve “haraci”vergisi alınan haraç topraklardır. Üçüncüsü ise, kimseye verilmeyen, hazine için alıkonulan ve mülkiyeti devlette olmak kaydıyla kullanım hakkı başkalarına verilen “miri” topraklardır. Bu miri toprakların, padişaha ayrılan kısmına “hass”, taşrada oturup gerçekten askerlik hizmetinde bulunanlara verilen ve onlar adına tescil ettirilen kısmına ise “ikta” arazisi denilmiştir.
6
Anadolu Selçuklu devletinde toprak devletindi ve “ikta”, “vakıf” ve “mülk” arazi olmak üzere üç kısma ayrılmıştır. İkta arazisi, hükümdar, hükümdar ailesi, vezir, emir, sipahi ve devlet adamlarına tahsis edilmiştir. Görevlerinden uzaklaştırılanların İkta arazileri elinden alınır, tımarlı sipahilerin arazisi hizmet şartıyla erkek evlada geçerdi ve bunlara “ocakzade tımarı” denirdi. Vakıf arazileri, miri arazi olup, vergileri sonradan ilim ve sosyal müesseselerin masraflarına karşılık olarak tahsis edilen arazilerdir. Selçuklu devlet adamları, kendilerine tahsis edilen arazileri sonradan vakıf şekline sokup ilmi ve toplumsal eserler meydana getirmişlerdir.
7
Köylü işleyebildiği kadar araziyi kendi mülkü gibi tasarruf ederdi, ancak satamaz, vakfedemez ve hibe edemezdi. Köylü, işlediği toprak için üretimin bir kısmını kira karşılığı olarak İkta sahibine verirdi. Kira olarak arazinin verimliliği dikkate alınır, ve ürünün en az onda biri kadar bir kira ödenirdi. Selçuklu Anadolu devletinin ekonomik gücünü, tarım, ticaret ve el sanatları oluşturuyordu. Tarımsal faaliyet, müslüman ve bir kısım hıristiyan halkın köylerde yaptığı tarla tarımı, yaylacılığa uygun yerlerde Türkmen halkın ve çiftlik sahibi devlet adamlarının geniş meralarda besledikleri koyun başta olmak üzere hayvancılık ve kasaba ve şehir kenarlarında meyve yetiştirme ve bağcılıktan meydana geliyordu.
8
Tarla tarımı ve hayvancılık yarı göçer ve göçerlerin uğraşı alanıydı. Meyvecilik ve bağcılığın Selçuklu şehir hayatında önemli bir yeri vardı. Meyvelikler ve bağlar, üretim için olduğu kadar, mesire ve eylence yeri olarak da önemli idi. Özellikle meyveler, bağ ürünleri ve hayvansal ürünler Bizans, Trabzon Rum İmparatorluğu ve Arap ülkelerine satılarak gelir elde ediliyordu. Buğday, pirinç ve pamuk tarımı çok yapılırken, hayvancılıkta keçi, koyun, sığır ve at yetiştirmeye önem verilmiştir.
9
B.OSMANLILAR 14. yüzyıl ile birlikte 600 yılı aşkın süre tarihte önemli bir yer almış olan Osmanlı İmparatorluğu’nda tarım ağırlıklı bir iktisadi hayat varlığını sürdürmüştür. Başlangıçta konar göçer bir hayat yaşayan toplum imparatorluğun gelişmesi ve idari düzenin yerleşmesi ile yerleşik hayata geçmiştir. Osmanlı döneminin sosyal, kültürel ve ekonomik tarihi hakkında bilgi veren Tahrir Defterlerindeki kayıtlar nüfusun %80-90’ının tarımsal faaliyetlerden gelir elde ettiğini göstermektedir. 1520-1530 yılları arasında da tahriri defterlerinden elde edilen bilgiler de tarım nüfusunun yüksekliği hakkında bilgi vermektedir
10
Köylü ırsi ve ebedi kiracı olarak toprağı işlemektedir. Köylü topraktaki tasarruf hakları karşılığında devlete vergi ödeme yükümlülüğüne sahip olmuştur. Bu vergilerin toplanması makam ya da kişilere belirli görevler karşılığında bırakılmıştır. Bu kişiler sahibi-i arz olarak anılmıştır. Fethedilen topraklar mir-i rejim uyarınca dirliklere ayrılıp buralarda sahibi-i arz’lar görevlendirilmiştir. Sahibi-i arz, bu görevleri karşılığında devlete silahlı asker (cebeli) yetiştirmek, donatmak ve gerektiğinde savaşa katılmakla mükellef olmuşlardır Osmanlı mir-i rejimi 3 farklı toprak sistemin içinde barındırmıştır.
11
Geliri 100 bin akçeden fazla “has” adındaki dirlikler olup üst düzeydeki idarecilere tahsis edilmişlerdir. Has sahipleri tımardan farklı olarak her beş bin akçe için 1 asker hazırlamakla yükümlü olmuşlardır. Has göreve bağlı olarak verildiği için sahipleri de sık sık değişmiştir. Geliri 20-100 bin akçe arasında olan ikinci derecedeki emirler, beyler ve sancak beylerine verilen “zeamet” adındaki dirliklerdir. Zeamet sahipleri (zaim) de her beş bin akçe için 1 asker hazırlamakla yükümlü olmuşlardır. Ekonomik açıdan toprakları rasyonel bir şekilde işleterek hububat üretiminin ara verilmeksizin sürdürülmesini amaçlayan tımar sistemi ise, Osmanlı tarımının temelini oluşturmuştur.
12
Tımar sistemi, bilindiği gibi, devletin birtakım gelirlerini hizmet karşılığında dirlik sahibi denilen ve genellikle askeri ve idari görevler yüklenen kişilere verilmesine dayanmaktadır. Tımar geliri 3-20 bin arasında olan dirliklerdir. Daha çok savaşta yararlılık gösteren askerlere ve sipahilere sürekli toprakların başında durma zorunluluğu ile tahsis edilmiştir. Tımarlı sipahiler her üç bin akçe karşılığında bir asker besleme, donatma ve savaşa hazırlama yükümlülüğünde olmuşlardır.
13
Devlet, tımar sistemi ile vergi gelirlerini toplamak için büyük bir mali örgüt kurup bunun devamını sağlama yükümlülüğünden kurtulmuş, aynı zamanda vilayetlerde düzeni sağlamış ve savaşlar için de büyük bir askeri güç oluşturmuştur. Merkezi yönetim anlayışına sahip Osmanlı sistemi açısından, bu düzenin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, tımar sistemine tabi topraklardan sağlanacak vergilerin doğru tespit edilmesine bağlı olduğu için kayıt sistemine ihtiyaç duyulmuş ve tahrir defterleri oluşturulmuştur.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.