Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanGözde Sarı Değiştirilmiş 5 yıl önce
1
BİTKİ FİZYOLOJİSİ BİTKİ GÖVDESİ BİTKİLERDE TAŞIMA BİTKİ YAPRAĞI
SU VE SUYUN ÖNEMİ SUYUN ÖZELLİKLERİ HAZIRLAYAN: MELİH KAYA
2
BİTKİ GÖVDESİ Bitki tohumunun toprakta çimlenmesi ile ortaya çıkan fidenin büyümesinden ve gelişmesinden zaman içerisinde otsu yada odunsu bitki oluşmaktadır. Bitkiler embriyonik karakterlerini meristem yörelerinde bulunan hücrelerin sürekli bölünmeleri ile kazanmakta ve büyüyüp gelişmektedir. Meristem yörelerindeki hücrelerin bölünmesi sonucu oluşan yeni hücreler yanında olgunlaşan hücrelerin farklılaşması ile bitkinin büyüme ve gelişmesi sürdürülmektedir . Bitkilerde iki temel meristem yöresi bulunmaktadır.Bu yöreler ; Apikal meristem Lateral meristem Apikal meristemler kök büyüme ucunda (kök şapkasında,kök apeksinde) yada gövde büyüme ucunda yerleşik durumdadır.Gerek kökün gerekse gövdenin büyüme uçlarında bulunan apikal meristemler kökün ve gövdenin uzamasından sorumludur.
3
BİTKİLERİN KÖK VE GÖVDELERİNDE DİKEY VE YATAY BÜYÜMENİN GERÇEKLEŞTİĞİ MERİSTEM YÖRELERİNİN ŞEMATİK GÖRÜNÜMÜ
4
Meristem hücrelerinin bölünmesi ile oluşan yeni hücreler , şekildeki ok doğrultusunda yerleştikçe kök aşağı doğru gövde yukarı doğru uzamaktadır. Bitkinin kök ve gövdesinde uzama şeklinde gerçekleşen dikine büyüme birincil bitki büyümesi olarak adlandırılır. Bitkinin kök ve gövdesinde yatay olarak enine büyüme ise lateral meristem hücrelerin bölünmesi ve olgunlaşan hücrelerin farklılaşması ile gerçekleşmektedir. Lateral meristem vaskülar kambiyum olarak da anılmaktadır. Bitkilerin kök ve gövdelerinde bölünen hücreler ok doğrultusunda yerleştikçe yatay olarak enine büyüme ikincil bitki büyümesi olarak adlandırılmaktadır. Vaskülar kambiyum aracılığıyla ok doğrultusunda içe doğru büyüme durumunda ksilem iletim boruları ve dışa doğru büyüme durumunda da floem iletim boruları oluşmaktadır. Enine büyüme silindirik bir yapı oluşturacak şekilde gerçekleşmektedir. İkincil bitki büyümesi ile bitki gövdesinde enine büyüme durumunda epidermis hücrelerinin dış yüzlerinde mantar kambiyumu tarafından mantar tabakası oluşturulmaktadır.
5
Bitkilerin toprak üstünde gövde,dal,yaprak ve çiçek gibi temel organları yer almaktadır.Gövdenin temel görevi ise; 1) Bitkinin özelliklerine göre oluşan tacı korumak 2) Suyu,karbonhidratları ve besin elementlerini depolamak 3) Köklerden alınan su ve besin elementlerini bitkide gereksinim duyulan yerlere iletmek 4) Sentezlendikleri yerden hormonları ve besin maddelerini büyüme yörelerine ya da depolanacakları yerlere taşımaktır . Gövdede boğumlar ve boğum araları açık şekilde görülmekte ve genelde gövdede dallanma köke nazaran çok daha az gerçekleşmektedir.Orman ağaçlarında gövdenin uzun,düzgün ve silindirik şekilde olması bitki türüne,bitki yaşına ve birim alanda bulunan bitki sayısına bağlı olarak değişmektedir . Bunun için plantasyon sırasında çok sık dikim yapılmakta ve daha sonra gerektiği gibi seyreltilmektedir. Yapılan araştırmalar anılan özelliklerin kapalı tohumlulara ( Angiospermae ) göre açık tohumlularda (Gymnospermae) göreceli olarak çok daha kolay sağlandığını ve gövde üzerinde dallanmanın çok daha düzgün olduğunu göstermiştir.
6
Köklerden başlayan, gövdeyi katederek dallardan yapraklara ulaşan ve vaskülar doku olarak da adlandırılan sistemi, tüm bitkilerde ksilem ve floem iletim boruları oluşturmaktadır . Ağaç gövdelerinde floem kabuk tabakasını temsil ederken , ksilem tamamiyle odun tabakasını temsil etmektedir. Ksilem yapısal ve işlevsel olarak temelde suyun taşınmasını, depolanmasını sağlayan ve yardım eden kompleks dokulardır . Ksilem iletim borularındaki hücreler özelleşmiş bir yapıya sahiptir. Bu özellik bitkinin gereksinim duyduğu suyun büyük bir verimlilikle taşınmasını sağlamaktadır. Ksilem iletim borularını ise Trakeidler ve trakeler olmak üzere başlıca 2 tip trakeal eleman oluşturmaktadır. Trakeidler ise kapalı tohumlu ve açık tohumlu bitkilerin her ikisinde de yer almaktadır. Trakeidler ve trakeler ölü hücrelerden oluşmaktadır . Bu nedenle işlevsel olarak su taşıyan hücrelerin zarları ve organelleri yoktur. Kalın ve ligninleşmiş hücre duvarlarıyla içlerinden suyun kolayca akabileceği boş borular oluşturulmuştur. Trakeidler mil şeklinde dizilmiş , yan duvarları ligninleşmiş , üst ve alt uçları sivrilmiş ve yassılaşmıştır. Alt ve üst uçlarının birbiri üstüne gelmesiyle oluşan borulardan su yukarı doğru taşınmaktadır . Trakeidlerin yan duvarlarında bulunan çok sayıda geçitler ( Pits) sayesinde bitişikteki trakeidlerle su alış-verişi sağlanmaktadır.
7
Trakeidlerin birinin yan duvarındaki çıkıntı bitişiğindeki trakeidin yan duvarındaki girintiye yerleşerek suyun yanal akışı sağlanmaktadır. Yan duvarlardaki girinti ve çıkıntıların şekli, bitki türünden bitki türüne olduğu gibi bitki organından bitki organına da farklılık göstermektedir. Yan yana bulunan trakeidlerdeki girinti ve çıkıntılar arasında gerçekleşen bağlantı bir trakeidten ötekine hava kabarcıklarının tehlikeli olabilecek geçişine kesinlikle izin vermediği halde yanal olarak suyun kolayca geçişine kolayca izin verilmektedir . Trakeler genellikle trakeidlere göre kısa ve geniş hücreler olup alt ve üst kenarlarında kalbur şeklinde delikli levhalar (perforasyon tabakaları) bulunmaktadır .İyi gelişmiş olan trakeler alt ve üst kenarları tamamen açılır ve büyük bir delik oluştur , bu avantaja sahip olmayan trakeidlerde yukarı doğru su taşınımı ve taşınan su miktarı göreceli olarak daha azdır. Ancak yan duvarlarında daha fazla sayıda geçite sahip olmaları nedeniyle yanal su taşınımı trakelere göre daha fazladır . Yan duvarlarındaki geçitlerle trakeidler , trakeidlerle ve trakeler de trake elemanlarıyla yanal bağlantı sağlamaktadır. Böylece yanal olarak su akışı etkin şekilde gerçekleşmektedir.Trakelerin üst üste yerleşmeleri suretiyle oluşan borularla bitkinin her organına kolayca ve fazla miktarda su taşınmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle çam ve fıstık çamı gibi kozalaklı ağaçlarla çoğu uzun boylu ağaçlarda yukarı doğru su taşınımı trakelerle gerçekleşmektedir. Açıklamalardan da anlaşıldığı gibi topraktan alınan suyun ve bitki besin elementlerinin bitkinin gereksinim duyulan üst kısımlarına taşınması temelde ksilem iletim boruları içerisinde gerçekleşmektedir.Ksilemde taşınan öz su içerisinde inorganik besin elementleri ile köklerde metabolik olarak üretilmiş olan azot bileşikleri bulunmaktadır.
8
Organik bileşiklerin bitki kökünden tepe uç kısmına değin taşınması, diğer bir vaskülar doku olan floem iletim boruları ile gerçekleşmektedir. Büyük bölümü sakkaroz olan fotosentetik ürünler temelde floem iletim borularında taşınmaktadır. Floem dokusunun en belirgin özelliği kalbur elemanı olarak adlandırılan iletim hücrelerine sahip olmasıdır . Kalbur boru olarak bilinen kalbur elemanı olarak adlandırılan ieltim hücrelerine sahip olmasıdır. Kalbur boru olarak da bilinen kalbur elemanı, uzunluğuna bürünmüş bireysel hücreler olup uç uca eklenerek floem adı verilen iletim borusunu oluşturmaktadır. Floemin kalbur elemanları, ksilemin trake elemanlarından farklı olarak, yumuşak yan duvarlar yanında faal ve olgun olanları canlı protoplastlara sahiptir. Eklenti yerlerindeki kalbur plaklar nedeniyle kalbur elemanlarının protoplastları arasında kesintisiz bir bağlantı sağlanmaktadır. Kalburlu plaklar üzerindeki delikçikler göreceli olarak büyüktür. Kalbur elemanlarının yan duvarlarında yer yer delik kümeleri bulunmaktadır. Kalbur elemanları arasında yanal iletişimi sağlayan bu delikçiler göreceli olarak daha küçüktür . Floem dokusunda her bir kalbur elemanına bağlantılı olarak bir yada birden fazla arkadaş hücreleri bulunmaktadır.Kalbur elemanı ile arkadaş hücresi aynı tek bir ana hücrenin bölünmesi ile oluşmuştur. Kalbur elemanlarıyla arkadaş hücreleri arasındaki bağlantı çok kollu plazmodesmata kanallarıyla sağlanmaktadır.
9
BİTKİ YAPRAĞI Bitkilerin büyüme ve gelişmelerinde yaşamsal öneme sahip fotosentetik organlardan biri de yapraklardır.Yapraklar bitkilerin organik madde üreten organları ve fabrikalarıdır. Bitkilerden atmosfere su yitmesi genellikle yapraklarda gerçekleşmektedir. Geniş,düz bir yapıya ve yaprak sapına sahip olan bitki yapraklarında mezopfil hücrelerinin alt ve üst kısımlarında bir sıra epidermis hücre tabakası yer almaktadır.Yapraklarda bulunan hücreler gerek tip ve gerekse anatomik yapı bakımından fotosenteze ve transpirasyona uygun durumdadır. Bitki yaprakları genelde birkaç yüz mikrometre ve 4-10 hücre kalınlığındadır. Yaprağın atmosfere bakan dış yüzü nispeten su geçirmeyen ve kalınlığı genelde 1-5 nanometreden daha az bir kütin tabakası ile kaplanmıştır. Kütin tabakasının kalınlığı gölgede yetişen bitkilerde çok ince buna karşın güneş altında yetişen bitkilerde daha kalındır. Bitkinin genetik yapısı ve türü de buna etki yapmaktadır. Kütin tabaksının temel görevi bitki yaprağından su yitmesini olabildiğince azaltmak ve önlemektir. Kapalı tohumlu çoğu bitki yapraklarının alt kısmındaki epidermis tabakası içerisinde gözenek adı verilen mikroskobik delikçiler bulunmaktadır. Ancak kavak ve söğüt gibi bazı bitki yapraklarının alt ve üst yüzlerinde de gözenekler bulunur. Böyle durumlarda nisbi olarak daha büyük olan gözenekler genelde yaprağın alt yüzünde daha fazla sayıda yer almaktadır.
11
Tipik bir kapalı tohumlu bitki yaprağının dikine kesiti
12
Değişik kavak türlerinde yaprakların alt ve üst tabakalarında gözeneklerin dağılımı
13
Bitki yaprağının iki epidermal tabakası arasında yer alan mezofil dokusu, klorofil içeren palizad ve spongi adlı hücrelerden oluşmuştur. Palizad hücreleri üst epidermis tabakasının hemen altında yukarı doğru dörtgen şeklinde uzanmış hücrelerdir. Spongi mezofil hücreleri palizad mezofil hücreleri ile alt epidermis tabakası arasında ve belirgin şekilde hücreler arasında boşluk oluşturacak şekilde gelişi güzel dizilmiş durumdadır. Anılan boşluklar sayesinde yaprağın içine ve dışına difüzyon eden gazlar ile palizad ve spongi mezofil hücreleri ilişki halinde bulunmaktadır. Spongi mezofil hücreleri genelde çapları 20 nanometre olan küre şeklindedir. Bu hücrelerde 40 kadar kloroplast bulunmaktadır. Buna karşın palizad hücreleri 80 nanometre uzunlukta ve genelde dikdörtgen şeklindedir. Bu hücrelerde ise 60 kadar kloroplast bulunmaktadır. Yaprakların yapısı bitkide bulundukları yere göre de değişmektedir. Örneğin ELMA ağacında yaprak kalınlığı tabandan büyüme ucuna doğru gidildikçe tipik şekilde kalınlaşmaktadır. Büyüme ucuna yakın yörelerdeki yapraklarda palizad hücreleri daha uzun ve daha sık bir yerleşim düzeni içerisindedir ve mezofil dokusunun daha büyük bir bölümü kaplanmaktadır. Bitkinin büyüme ucuna yakın yapraklarda tabana yakın yapraklara göre birim alanda daha fazla gözenek bulunmaktadır.
14
Güneşli bölgede yetişen bitkilere göre gölgede yetişen bitkilerin yaprakları arasında dikkat çekecek düzeyde farklılıklar bulunmaktadır. Genelde gölgede yetişen bitkilerde yapraklar daha geniş,daha ince ve yuvarlak uçludur. Anılan bitki yaprakları güneşte yetişen bitki yapraklarına göre daha az palizad dokuya ve iletim borularına sahiptir. Gölgede yetişen bitkiler birim alanda daha az gözenek içermekte, damarlar arası alan daha geniş olmaktadır. Işık intensitesi de bitki yapraklarında kloroplastların gerek yapısına ve gerekse aktivitesi üzerine önemli etki yapmaktadır. Gölgede yetişen bitkilerin kloroplastları güneşte yetişen bitkilere göre daha fazla tillakoid içermekte ve daha geniş granaya sahip bulunmaktadır. Ayrıca gölgede yetişen bitki yapraklarında bulunan tillakoidlerde klorofil a / klorofil b oranı ile çözülebilir protein/kloroplast oranları daha düşüktür.
15
SU Canlıların yaşaması suyun var oluşuna bağlıdır. Doğadan cereyan eden tüm olaylar su ve suyun dikkate değer özellikleri ile şekillenir. Suyun bitkiler için önemi başlıca 4 grup altında toplanabilir.Bunlar; 1) Su, yaşamın temeli olan hücre protoplazmasının ana bileşenidir. Aktif olarak büyüme durumda olan dokuların %80-90’ı sudan oluşmuştur. 2) Hücreler içerisinde ve hücreler arasında olduğu gibi organlardan organlara gazların, besin elementlerinin ve diğer maddelerin taşınmasında çözücü olarak su olağanüstü öneme sahiptir. 3) Bitkilerde cereyan eden tüm metabolik işlevlerde su esastır. Örneğin fotosentezde CO2nin indirgenmesinde kullanılan hidrojenin ve açığa çıkan O2 nin kaynağı sudur. 4) Hücre ve dokularda turgor oluşumunda, hücrelerin büyüyüp gelişmelerinde, gözeneklerin açılıp kapanmalarında ve bitki yapraklarında lignin oluşturulmasında su temel maddedir.
16
Suyun yapISI VE ÖZELLİKLERİ
Su molekülü polar moleküldür.Başka bir deyişle molekülün bir yönü (hidrojen yönü) pozitif ve bir yönü de (oksijen yönü) negatiftir. Elektriksel yüklerin asimetrik olarak dağılmaları nedeniyle su molekülleri birbirine bağlanırlar (kohezyon). Hidrojen bağı ile birbirlerine bağlanan su moleküllerinin sayılarında is bir sınır yoktur. Bir su molekülündeki + yüklü hidrojen atomunun başka bir su molekülündeki eksi yüklü oksijen atouna bağlanması ile hidrojen bağı veya hidrojen köprüsü oluşur. Her ne kadar molekülleri bir arada tutan ‘’Wan der Waals’’ gücünden hidrojen bağı daha güçlü ise de hidrojen bağı kıovalan veya elektrokovalan tipi bağdan güçsüzdür. Enerji yükelri hidrojen bağında 20 kJ mol iken kovalan yada elektrokovalan bağında birkaç yüz kJ mol ve Van der Waals bağında ise 4 kJ moldür. Benzer molekül büyüklüğüne sahip çeşitli maddeler ile karşılaştırıldığında su molekülleri üstün fiziksel özelliklerini güçlü hidrojen bağı sayesinde kazanmışlardır.
17
Su molekülünün yapısı
18
Benzer molekül büyüklüğüne sahip çeşitli maddeler ile karşılaştırıldığında su moleküllerinin bazı fiziksel özellikleri
19
Su oda sIcaklIğInda SIVIDIR
Bilinen bu olgunun bilimsel olarak açıklaması şöyledir: Oda sıcaklığında molekül ağırlığı 18 olan su (H2O) sıvı şekilde bulunmasına karşın, molekül ağırlığı 17 olan amonyak (NH3) ve molkeül ağırlığı 16 olan metan (CH4) gaz şeklinde bulunmaktadır. Amonyak ve matan gazlarını sıvı veya katı yapmak için sıfırın altında çok düşük sıcaklıkların uygulanması gerekir. Molekül ağırlığı düşük olan suyun oda sıcaklığında sıvı olması ise moleküller arasında kuvvetli hidrojen bağlarının bulunmasından ileri gelmektedir. Bu arada molekül ağırlıkları düşük olan metil alkol(CH3OH),formik asit(CHOOH)ve asetik asit (CH3COOH)gibi bileşiklerin de oda sıcaklığında sıvı olmaları moleküllerinin hidrojen bağı ile bağlanmalarından ileri gelmektedir.Bu bileşiklerde oksijenin bulunması hidrojen bağının oluşmasına yol açmaktadır.
20
SUYUN BUHARLAŞMA ISISI YÜKSEKTİR
Suyun buharlaşma ısısı diğer maddelerle karşılaştırıldığında yaklaşık 2-5 kat daha yüksektir. Buharlaşma ısısının çok yüksek olması su molekülleri arasında bulunan hidrojen bağlarından ileri gelmektedir. Bu olgu bitkilerin ve diğer organizmaların transpirasyon ile serinlemelerinde olağanüstü önem taşımaktadır
21
DONAN SUYUN HACMİ ARTAR VE BUZUN ÇÖZÜLME SICAKLIĞI YÜKSELİR
Doğadaki ister katı ister katı-sıvı-gaz olsunlar hemen hemen tüme maddelerin, soğudukları zaman büzülerek hacimleri küçülmekte ve yoğunlukları azalmaktadır. O nedenle katı sıvıdan, sıvı da gazdan ağırdır.Bu kural yalnızca suyun gaz ve sıvı şekli için geçerlidir.Donma noktasına yaklaşıldıkça suda hacim artar ve ağırlık azalır.Su 0 (sıfır) derecede donarak buza dönüştüğünde hacmi %9 artar.Bu olgu, üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken doğanın bir harikasıdır.Örneğin kışın göllerin , akarsuların yüzeyinde oluşan buz tabakası alttaki suya ve içindeki canlılara bir nevi örtü sağlayarak alt kısmın donmasını ve sıcaklığın dipte azalmasını önlemektedir. Buzun sudan hafif olmasının temel nedeni yine molekül yapısıyla ilgilidir. Suyun donma derecesindeki sıcaklığında su molekülleri arasındaki hidrojen bağları daha büyük güç kazanmaktadır. Bu nedenle hareketleri giderek yavaşlayan su molekülleri tetrahedral bir diziliş ile buz oluşmaktadır. Buza dönüştüğünde su molekülleri arasındaki hidrojen bağları molekülleri hareket edemeyecek şekilde sıkıca bağlamaktadır. Sıvı durumunda ise su molekülleri dans eder gibi sürekli hareket halindedir. Molekül grupları birbirleri çevresinde dönerek hareket ederler. Kopan hidrojen bağları yeniden oluşur. Yeni bağlar yeni çiftlerin oluşmasına yol açar. Su ısıtıldığı zaman moleküllerin hareketi o denli hızlanır ve fazlalaşır ki moleküller ne bağlı olduğu arkadaşlarını ne de yenilerini bulabilirler. Bu surumda su molekülleri gaz şeklinde atmosfere karışır.
22
Donma anında su hacminin genişlemesi nedeniyle artan basınç buzun daha düşük sıcaklıkta çözülmesine yol açar. Sudan başka maddelerde ise artan basınç genellikle çözülme noktasının yükselmesine neden olmaktadır. Bir gram buzun 0 C de çözülmesi için 80 kalorinin bulunması gerekir. Çözülme sıcaklığının yüksek olması yine buzdaki su molekülleri arasında göreceli olarak az da olsa bulunan hidrojen bağı ile yakından ilgilidir. Buz içerisinde her bir su molekülü çevresinde bulunan 4 su molekülü ile dörtgen bir yapı oluşmaktadır. Katı halden sıvı hale geçerken buzun çözülmesi anında su molekülleri birbirinden uzaklaşırlar. Çözülme tamamlandığı zaman su hacmi dikkate değer bir şekilde azalır. Bunun nedeni su moleküllerinin sıvı içerisinde dizilişlerinin , buz içerisindeki dizilişlerine göre çok daha düzgün olmasındandır. Su molekülleri arasındaki hidrojen bağları kırılınca buz çözülür. Buzun çözülmesi anında her bir gram için çevreden 86 kalori ısı alınır.
23
SUYUN SPESİFİK SICAKLIĞI YÜKSEKTİR
Birim su kütlesinin sıcaklığını bir derece arttırabilmek için gereksinim duyulan enerji miktarı spesifik sıcaklık olarak tanımlanır. Bir gram saf suyun sıcaklığını 1 C arttırabilmek için tam olarak 4184 J (1 kalori) enerjiye gereksinim vardır. Sulu amonyak hariç 1 gram suyun sıcaklığını 1 derece yükseltebilmek için istenilen spesifik sıcaklık diğer maddeler için istenilen spesifik sıcaklıktan daha yüksektir. Su molekülleri o şekilde yerleşmişlerdir ki hidrojen ve oksijen atomları bağımsız iyonlarmış gibi hareket edebilirler. Bunun sonucu olarak da su molekülleri aşırı sıcaklık artışına neden olmadan fazla miktarda enerji absorbe eder. Böylece bitkilerde ve yaşayan organizmalarda sıcaklığın durağan kalması da sağlanmış olur.
24
Suyun viskozitesi Suyun akabilmesi için molekülleri arasında bulunan hidrojen bağlarının kırılmış olması gerektiğinden suyun gerçekte olduğundan çok daha yüksek viskoziteye sahip olacağı tahmin edilebilir. Ancak sıvı şekildeki suda her bir hidrojen bağını ortalama olarak başka iki su molekülünün paylaşması nedeniyle bağ bir ölçüde zayıflamakta ve oldukça kolay kırılabilmektedir. Bunun bir sonucu olarak bitkilerde de su kolay hareket edebilmektedir. Buz içerisinde her bir oksijen atomuna göreceli olarak daha az bağlantı gerçekleştiği için çok daha güçlü bir bağ oluşur. Sıcaklık arttıkça suyun viskozitesi önemli derecede azalır. Ancak bu olgu fizyolojik yönden önem taşımaz. Çünkü soğukta bile suyun viskozitesi düşüktür.
25
Suyun adezyon gücü SUYUN KOHEZYON GÜCÜ
Moleküllerinin polar özelliğe sahip olması nedeniyle su öteki pek çok maddelere yapışır. Suyun ıslatma özelliği de bundan gelir. Canlı dokularda bulunan selüloz , nişasta ve protein bu duruma iyi bir örnektir. Birbirinden ayrı olan moleküllerin yapışması , adezyonu , bitki de suyun hareketinde olağanüstü önemlidir. SUYUN KOHEZYON GÜCÜ Hidrojen bağı nedeniyle su molekülleri birbirlerini büyük bir güçle çekerler. Bu nedenle su molekülleri arasındaki kohezyon gücü yüksektir. Bunun bir sonucu olarak kohezyon gücü suya büyük bir gerilim direnci (tensile strengh) kazandırır. Gerilim direnci ; ‘’ çekme gücüne karşı kırılmayı önleyici direnç’’ olarak da tanımlanmaktadır. Bitki gövdesinde bulunan ksilem iletim boruları içerisinde yüksek bir ağacın uç noktasına kadar suyun çıkabilmesi su molekülleri arasında bulunan kohezyon gücünün büyüklüğü ile yakından ilgilidir. İletim boruları içerisinde oluşan su sütunu , suyun yüksek gerilim direnci nedeniyle parçalanmaz ve su taşınması süreklilik kazanır.
26
Suyun iyonizasyonu SUYUN IŞIK ABSORBSİYONU
Su içerisinde moleküllerden kimileri hidrojen ve hidroksil iyonlarına ayrılır. Kitlelerin etkisi yasasına göre hidrojen iyonları konsantrasyonunun hidroksil iyonları konsantrasyonu ile çarpımı olağandır. SUYUN IŞIK ABSORBSİYONU Su asal olarak görülebilir ışığı geçirir.Yalnız kırmızı ışığın kısmen absorbe edilmesi nedeni ile mavimsi yeşil bir görüntü verir.Hidrojen bağının,yaklaşık 3 mikron dalga boyundaki infrared ışınları etkili bir şekilde absorbe ettiği bilinmektedir.Su molekülleri tarafından uzun dalga boyuna sahip termal ışınlar da güçlü bir şekilde absorbe edilmektedir.Bu durum,atmosferde bulunan su buharı ya da bitkilerde bulunan su tarafından radiant ısı enerjisinin absorbe edilmesinde olağanüstü önem taşımaktadır.
27
Suyun çözücü özelliği Yaşamsal olaylarda suyun çözücü özelliği büyük önem taşır.Pek çok bileşiklerin çözülmesine olanak verdiği için suya ‘’Üniversal Çözücü’’de denmektedir.Tüm kimyasal elementlerin yaklaşık yarısı az ya da çok suda çözünür.O nedenle denizde,gölde,gölette vb. yerlerde bulunan sular,sulu bir çözelti niteliğindedir.Bunlar içinde deniz suyu,çözülmüş maddelerce en zengin olanıdır. Suyun çözme gücü hidrojen bağını oluşturabilme özelliğine bağlıdır. Bu da su molekülleri üzerinde elektrik yüklerinin asimetrik dağılışları ile yakından ilgilidir.Öte yandan polar özellikli su molekülleri elektrik yük interaksiyonu nedeniyle çeşitli tuzların suda çözülmelerine neden olur.Eksi yüklü iyona artı yönleriyle, artı yükü iyona da eksi yönleriyle su molekülleri çepeçevre bağlanır.Böylece iyonların birbirleriyle birbirlerine engel olmak suretiyle su,yüksek çözücü gücünü ortaya koyar. Bitki gelişmesi için asal olan çeşitli elementlerle enerji taşınması ve depolanması için gerekli bileşikler suda çözülmüş şekilde bitkiler tarafından alınır ve bitkide çeşitli yerlere taşınır.Suyun ve suda çözünmüş maddelerin alınmalarında ve bitkide gereksinim duyulan yerlere taşınmalarında difüzyon,osmozis ve şişme (imbibition) gibi olaylar önemli rol oynamaktadır.
28
Suda NaCl’nin Çözünme Olgusu
29
sorular
31
KLASİK SORULAR Bitkilerdeki iki temel meristem hücrelerini özellikleriyle yazınız. Gövdenin dört temel görevini açıklamalı yazınız. Suyun özelliklerinden bahsediniz. Apikal meristemler bitkinin hangi yörelerinde bulunur , amaçları nelerdir? Kalbur elemanlarıyla arkadaş hücreleri arasındaki bağlantı çok kollu ………………….kanallarıyla sağlanmaktadır. Bitki yaprağının iki epidermal tabakası arasında yer alan mezofil dokusu, klorofil içeren ………………. ve …………….adlı hücrelerden oluşmuştur. Floem dokusunun en belirgin özelliği …………………….. olarak adlandırılan iletim hücrelerine sahip olmasıdır .
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.