Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
Yayınlayanerhan şeker Değiştirilmiş 6 yıl önce
2
Ahlâk ile biçimsel olarak din arasında bir ilişki kurmak yanlış olur. Dinin gereği inanç iken, ahlâkın gereği entelektüel bir dürüstlük ile rasyonelliktir ve ilahi yaklaşımlar yerine sadece aklın düzgün kullanılmasını talep eder (Werner, 1993).
3
Dini hüküm ve gerçeklerin nihai, kapalı ve tartışılamaz nitelikleri vardır; ahlâkın öğreti, hüküm ve gerçeklerinde ise, her zaman bir tamamlanmışlık bulunamaz. Ancak, her ikisi de farklı metodolojilere dayanak, insan davranışı için ilke, standart, telkin ve talimat getirir (Yılmazatilla, 1999).
4
Ahlâkın sözlük anlamı, (1) Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda ol dukları davranış biçimleri ve kuralları, ve (2) Huylar (Türk Dil Kurumu Sözlüğü, 2012) şeklindedir.
5
Ahlâk, istemli ve gönüllü insan eylemlerinin doğru ya da yanlışlığını araştıran, değerlendiren, pratik, normatif ve felsefi bir bilimdir (VVerner, 1993). Ahlâk, insanın doğuştan getirdiği veya sonradan kazandığı birtakım davranış şekilleri, huylar, tavırlar ve manevi seviyesini belirten tanımlardır. Diğer bir ifadeyle, toplum içinde insanların uymak zorunda bulundukları davranış kurallarıdır (Tikveş, 1975).
6
Ahlâk, belli bir dönemde belli bir insan topluluğunca benimsenmiş olan, bireylerin birbiriyle ilişkilerini düzenleyen törel davranış kurallarının, yasalarının, ilkelerinin bütünüdür veya farklı toplumlarda ve zamanlarda kapsamı ve içeriği değişen ahlâki değerler alanıdır. Bir kişi veya insan topluluğu tarafından benimsenen eylem kurallarının bütünüdür (Kıllıoğlu, 1998). Toplumun benimsediği normlar, ahlâk anlayışını oluşturur (Demirkent, 1997). Dünya genelinde kendi duygu, düşünce ve davranışları hakkında iyi veya kötü şeklinde değer hükümleri içeren tek varlık insandır.
7
Bundan dolayı ahlâk bilimi, ahlaki davranışın öznesi olarak insanı ve onun akıl, irade, vicdan gibi ahlâki yetenekleri ile öfke, şehvet vb. duygularını, ayrıca bunlardan doğan fazilet ve rezaletleri inceler (Aydın, 2003) Bu yetenek ve duygulardan ahlâki yaşam adına yararlı olanları geliştirmenin, zararlı olanlarını da iyileştirmenin yollarını araştırır ve gösterir.
8
Ahlâk biliminin ilgi alanına giren konular, kısaca şu şekilde ifade edilebilir (Aktan, 1999): Doğru ve yanlış davranışın belirlenmesi, İyi ve kötünün ayırt edilmesi, İnsanların yapması ve yapmaması gereken eylem ve davranışların tespit edilmesi
9
Kant, insan iyiliğinin ve/veya faziletinin, yasal olmayan teşvikler yardımıyla, yerleştirilmiş olan engele karşı mücadele edildiğinde çok önemli olduğunu vurgular. Ancak, iyilik sadece engellerin aşılmasından oluşmaz. Kant, tek bir doğrudan yola çıkarak, görev duygusundan kaynaklanan ahlâki tutum ve davranışları, iyi ve kötüyü değerlendirir. Her insanın ahlâk değerlerini tanıdığını ve insanın kesin güdülenmiş hareketleri sayesinde anlamaya başladığı uygun ahlâk kurallarını tanımlamaktadır
10
YAŞAMIN AMACI SİZCE NEDİR?
11
Aristo (İ.Ö. 384-322) ve Bentham (1748-1832); doğru ve yanlış, iyi ve kötü insan hareketlerinin ölçüsünde hangi kriterlerin kullanılması gerektiğini tartışmışlardır. Aristo açısından iyi, memnuniyet, şeref hatta fazilet değildir, ancak mutluluktur. Onun mutluluğu, iyi davranışı ve iyi olmayı kapsar. Başka bir ifadeyle fazilet ve mut luluk birleştirilmiştir. Ona göre yaşamın amacı, mutluluktur.
12
Her insanda "doğru ya da yanlış", "iyi ya da kötü", "yapılması hoş karşılanabilen" veya "hiçbir şekilde kabul edilmeyen" davranışların neler olduğuna ilişkin yargılar bulunmaktadır (Erden ve Akman, 2004). Bu yargılar, bireyin kendi davranış ve eylemlerini de belirleyen, neleri yapıp, neleri yapmaması gerektiği konusundaki bireye özgü inanç ve değerler sisteminden kaynaklanmaktadır. Bu değerler sisteminin geliştiği sürece ise, ahlaki gelişim süreci denilmektedir.
13
Ahlâki gelişim, kişinin toplumsal değer yargılarını edinerek içinde bulunduğu çevreye uyumunu, bununla birlikte kendi ilke ve değer yargılarını oluşturmasını amaçlar (Özden, 2003). Ahlâk gelişimi ile ilgili çalışmalar incelendiğinde, bu konunun tarihsel gelişim içinde daha çok filozof ve din adamlarının ilgisini çektiği görülmektedir. Ancak, psikolojinin gelişmesiyle birlikte ahlâk, bir öğrenme gelişim konusu haline gelmiş ve bu doğrultuda çeşitli kuramlar ortaya konulmuştur (Aydın, 2003).
14
Ahlâki gelişimi açıklayan kuramlar, dört grup altında incelenebilir.
16
Sigmund Freud, ahlâk ve kişilik gelişmesini duygusal-güdüsel bir süreç olarak ele almıştır. Freud, duygusal-güdüsel ahlâk gelişimini; id, ego ve süper- ego ilişkilerinde denge kavramına bağlamaktadır (Kağıtçıbaşı, 1988; Kaya, 1997; Zel, 2001; Selçuk, 2001; Cüceloğlu, 2001; Kağıtçıbaşı, 2006):
17
İd (alt-ben), kişiliğin bilinçaltı kısmıdır. İnsanın doğuşundan itibaren sahip olduğu tüm güdülerin toplamıdır ve temel olarak cinsiyet ve saldırganlık güdülerinden oluşur, sürekli olarak isteklerine tatmin arar. İd, insanın ruhsal hayatında bilinçaltı özelliğini kaybetmeden, ömür boyu varlığını korumaktadır. Ego, kişinin çevreyle etkileşimi sonucu ortaya çıkan, kişiliğin gerçekçi ve ussal öğesidir.İd'in isteklerine ancak ego'nun amaca yönelik işleyişi doyum sağlayabilir. Bu yüzden id, sürekli olarak isteklerinin karşılanması için egoya baskı yapar. Ego bilinçlidir ve id'in isteklerinden toplumca kabul edilenlerin bilinç düzeyine çıkmasına izin verir, diğerlerini "bastırma" mekanizması kullanarak bilinçaltında tutar.
19
Süper ego (üst-ben), toplumun ahlak kurallarının, sosyal değerlerinin kristalleştiği yerdir ve bireyin vicdanını temsil eler. Süper ego, bireyi toplumun kurallarına uymaya ve diğer kimselerle uyum içinde yaşamaya iter. Ego'nun hangi isteklerinin bilinç düzeyine çıkmasına izin vereceğini, hangisinin bilinçaltında tutulması gerektiğini belirler. Süper ego, çocuğa ailesi ve toplum tarafından aktarılan değerleri, ahlâki kuralları ve gelenekleri temsil eder.
20
Freud'a göre ahlâk gelişimi, çocuğun kişiliğinde süper egonun gelişmesi ile elde edilmektedir. Ahlâk gelişimi için en önemli devre, 3-4 yaşlara rastlayan devre ile bunun sonuçlanmasıdır (5 yaş). Freud, kişilik ve ahlâk gelişmesinin ana hatlarının ilk beş yılda tamamlandığını ve daha sonra önemli bir gelişme olmadığını öne sürmüştür. Freud tarafından beş yaş civarında oluştuğu belirtilen süper egonun ortaya çıkmasından önce, çocuk oral ve anal evrelerde sosyalleşme süreci ile yeme alışkanlıkları, tuvalet eğitimi ve saldırganlığın engellenmesi süreçleri içerisinde "iyi çocuk", "kötü çocuk" tanımları ile buna yönelik duyguları yaşamaktadır.
21
Bu sürecin devamında, süper ego gelişiminde ödüllendiren ve cezalandıran ana-baba özelliklerinin içselleştirildiği oluşuma özdeşleşme denilmektedir. Özetle Freud'un ahlâktan anladığı, suçluluk, utanç ve aşağılık duyguları aracılığıyla cinsel ve saldırgan dürtülerin süper ego ile kontrol edilmesidir.
22
Psikanalitik kuram konusunda çalışan diğer önemli bir isim ise, Erik Erikson'dur. Erikson, ahlâki gelişimin yetişkinliğin ilk dönemlerine kadar sürdüğünü belirtmektedir. Erikson, süper ego gelişiminin, sekiz aşamalı "İnsanın Evreleri"nin üçüncü aşaması olduğunu belirtmiştir. Erikson, Freud'dan farklı olarak cinsel gelişimden ziyade sosyal gelişim üzerinde durmuştur. Ona göre, bireyler yaşamları boyunca sekiz evreden geçer ve bu evrelerde birtakım çatışmalarla karşılaşarak, olumlu-olumsuz çözümlerden birisini tercih eder:
23
1. Güvene karşı güvensizlik 2. Özerkliğe karşı utanç ve kuşku 3. Girişkenliğe karşı suçluluk 4. Çalışmaya karşı aşağılık duygusu 5. Kimliğe karşı kimlik karmaşası 6. Yakınlığa karşı yalıtılmışlık 7. Üretkenliğe karşı durgunluk 8. Bütünlüğe karşı umutsuzluk
24
Davramş kuramcıları, davranışı "uyaranı takip eden etki" olarak tanımlar. Dışsal dünyaya ilişkin deneyimler değiştikçe, davranışların değiştiği ileri sürülür. Davranış kuramcılar, insan davranışlarının kökeninde ceza, ödül ve koşul lanma olduğunu savunurlar ve bu alanda öne çıkan iki yaklaşım Skinner ve Thorndike tarafından geliştirilmiştir (Tierney, 1997; Can, 1999; Çelen, 1999; Altımşık, 2001; Koçel, 2005; Kağıtçıbaşı, 2006):
25
Skinner, istenen davranışları gösteren insanların ödüllendirildiklerinde bu davranışları daha fazla göstereceklerini belirtmiş, ödülün hemen davranış sonrasında verilmesinin de daha etkili olduğunu savunmuştur. Motivasyon kapsamında da sıkça sözü edilen bu teoriye göre, ödüllendirilmeyen veya cezalandırılan davranışlar daha az tekrar edilir.
26
İnsan davranışlarını etkileyen değişik nedenler vardır. İstek ve ihtiyaçlarımız, doğrular veya yanlışlar konusundaki inançlarımızdan daha ağır basabilir. Sonuçta kişisel baskılar, kendi ihtiyaçlarımızı diğer insan- larmkinden daha üstün görmemize neden olabilir. Bazen baskılar öylesine yoğundur ki, ahlaka aykırı davranışa neden olabilir. Nihayetinde kişinin ahlâki davranması, çevreden elde ettiği ödül veya karşılaştığı cezaya göre şekillenebilir.
27
Edward L. Thorndike tarafından geliştirilen "etki kuramına" göre, kişi kendisine haz verecek davranışları tekrarlar, fakat acı verecek davranışlardan kaçınır. Buna göre insan ahlâkı da, çevrede bulunan şartlanma faktörüne bağlı olarak oluşur.
28
Sosyal öğrenme kuramcıları, ahlâk gelişimini ani bir değişim olmadan kademeli olarak ve sürekli bir şekilde ilerleyen birikimli bir toplumsallaşma olarak görürler. Davranışçı yaklaşımdan gelen Albert Bandura, şartlanma kavramlarını kabul etmekle beraber insan öğrenmesinin sosyal bir ortamda oluştuğunu ve gelişim boyunca en önemli öğrenme olaylarının, başkalarının davranışlarını gözlemleyerek gerçekleşmekte olduğunu öne sürmektedir (Can, 1999; Çelen, 1999; Aydın vd., 2002).
29
Ona göre biz, sadece kendi davranışlarımızı pekiştirerek değil, başka insanların davranışlarını ve bunların sonuçlarını gözlemleyerek de, dolaylı pekiştirme aracılığıyla öğreniriz.
30
İnsanın kendisi ve çevresini anlamaya yönelik zihinsel çaba ve faaliyetlere bilişsel gelişim denilir. Bilişsel kuramcılar, ahlâk gelişimini, belirgin değişimlerle ilerleyen ve birbirinden temel farklılıklarla ayrılan evrelere dayandırırlar (Onur, 2004).
31
Bilişsel kuramcılara göre, öğrenmeyi uyarıcı-davranış kalıpları içinde açıklamak yeterli değildir. Dışarıdan alınan uyarıların algılanması, önceki bilgilerle karşılaştırılması, yeni bilgilerin oluşturulması, elde edilen bilgilerin öğrenilmesi, hatırlanması ile zihinsel ürünlerin kalite ve mantık yönünden değerlendirilmesi, biliş kapsamına giren zihinsel süreçlerle ilgili faaliyetlerdir (Fidan ve Erden, 2004). Ahlâki gelişim ile ilgili olarak en fazla öne çıkan çalışmalar Piaget ve Kohlberg'e aittir.
32
Piaget, çocukların değerlendirmelerinden yola çıkarak ahlâk gelişimini dışa bağlı (ahlâki gerçeklik) ve özerk olmak üzere iki döneme ayırır Dışa Bağlı Dönem Çocukların dokuz yaşma kadar ki ilk ahlâki dönemidir. Kuralların sabit,değişmez olduğu ve izlenmesi gerektiği inancıyla nitelendirilmiş olan dönemdir. Piaget, bu dönemi "heteronomi" olarak nitelendirir. Heteronomi, başkalarının yasalarına boyun eğme anlamındadır. Bu dönemdeki çocukların otoriteye saygısı, yetişkinlerin kurallarına kutsal ve değişmez olarak saygı duymalarından kaynaklanır. Çocuğun ilk ahlâksal duyguları, gelişmenin tüm bu dönemine özgü düşüncede olduğu gibi sezgisel kalır. Gerçekte küçük çocuğun ahlâkı, önemli ölçüde türe dışıdır, yani davranış üzerindeetkili olan buyruklarıdışarıdanalır.(anne,baba gibi)
33
Piaget, bu döneme otonom adını vermiştir. Ona göre otonom ahlâk, kendi yasalarına uyma anlamındadır. Otonom ahlâk, zihinsel gelişimin yanı sıra akranlar arasındaki karşılıklı saygının gelişmesinden dolayı da oluşmaktadır. Bu dönemde çocuklar, eylemleri yorumlayarak kişilerin niyetlerine önem vermeye başlarlar. Ahlâki yargı konusunda gelişen çocuklar, başkalarının bakış açısına ve isteklerine değer vermekte ve başkalarının da kendilerini anlayabileceğini ve değer vereceğini düşünmektedir. Bu dönemde, kurallardan sapmaların her zaman dürüst olmama şeklinde değerlendirilmeyeceği gözlemlenmektedir. Bu dönemde, adalet karşılıklı haklar ve zorunluluklardan doğar düşüncesi yer almakta ve gene adaletin yapılan zararları tazmin etme işlevi gördüğüne inanılmaktadır.
34
Ahlâk gündelik hayatta önemli bir rol oynar: İnsanın bütün davranış şekillerinde ve dilsel alışkanlıklarında, belli değer tasarımlarına dayanan bir ahlâki bağlılık az çok ifadesini bulur (Tepe, 1999).
35
Bir sosyal topluluğun üyesi olan bireyi özellikle insan kılan tavır ve tutum; onun birlikte olduğu diğer insanların söyledikleri ve yaptıklarının tümüne karşı kayıtsız kalmayıp, aksine övgü veya yergi, hoşgörü veya hoşgörüsüzlük, onay veya ret yönünden davranışlar göstermesi; kendisinin neyi iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış bulduğunu göstererek taraf olmasıdır (Mc Hugh, 1992) Olup biteni eleştirmeden kabullenmek yerine, gerek kendi çıkarları, gerek inançları, gerekse de genel olarak ulaşılmaya değer bir amaç adına birbirleriyle konuşan ve eyleme giren bir toplulukta, kişinin kendi kişisel tavrını ortaya koyması olanağı, özgürlüğün göstergesidir (Acar, 2000).
36
Özgürlük, herkesin istediği gibi davranacağı kuralsız bir keyfilik anlamındaki özgürlük değildir. Ahlâki özgürlük anlamındaki özgürlük; insanın ihtiyaç ve dürtülere bağımlı, ama bütünüyle bunlarla belirlenmemiş bir duyu- varlığı olarak kendine kurallar koyması ve özgür olduğu için, bu özgürlüğün korunması adına kendi koyduğu kurallara uyması demektir (Pieper, 1999). Çünkü ancak bu özgürlüğün kurallarına kendini bağımlı kıldığında, kuralların bağlayıcılığı ve bu sayede de ahlâk oluşacaktır.
37
Ahlâki davranışın üzerinde kurulduğu temel, insana özgü istek ve eylemlerin sınırsızca özgür olmadığı, kişinin birlikte yaşadığı diğer insanlarla ilişkileri nedeniyle özgürlüğün de belli ölçüler içinde tutulduğudur (Tepe, 1999). Kişi, doğal istek ve taleplerini yalnızca kendisine öyle emredildiği için ya da kendisine sorun çıkarmayacağını düşündüğü şekilde gerçekleştirdiğinde veya öylesi daha kolayına geldiği ya da ödüllendirileceğini bildiği için şöyle veya böyle davrandığı sürece, esasen ahlâki davranmış sayılmaz (Merrill, 1989).
38
Değer kelimesinin sözlük anlamı: (1) Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet; (2) Bir şeyin para ile ölçülebilen karşılığı, bedel, kıymet, paha; (3) Üstün nitelik, meziyet, kıymet; (4) Üstün, yararlı, nitelikli olan kimse, (5) Bir ulusun sahip olduğu sosyal, kültürel, eko nomik ve bilimsel değerlerini kapsayan maddi ve manevi öğelerin bütünü şeklindedir (Türk Dil Kurumu Sözlüğü, 2012). Basit anlamda değer, herhangi bir şeyin diğerlerine göre önemini ve durumunu ayırt etmeye yarayan soyut ölçü biçimidir.
39
Değerler, bireyin yaşamında farklı etmenlere yüklediği önemdir ve birey için önemli olan her türlü düşünce yapısı veya etkinlik olarak tanımlanabilir (Pehlivan, 1998). Değer sisteminin girdisi yaşantılar, çıktısı ise davranışların değerini yargılamak ve onları yönlendirmektir. Fichter, sosyolojik anlamda değerleri, grubun toplumun veya kişilerin davranış örneklerinin, amaçlarının ve diğer sosyo-kültürel etmenlerinin ölçülmesine yarayan ölçütler olarak tanımlamıştır (Pehlivan, 1998). Değerler, insan davranışlarının anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar ve çatışmaların kökeninde değerlerdeki farklılıklar yatar.
40
Değerler ve ahlâk, birbiriyle yakın ilgi içinde olan iki kavramdır. Ahlâk, bir yönüyle değerler dünyasının parçasıdır. Çünkü "iyi" ve "kötü" başta olmak üzere her türlü ahlâki yargılar, birer değer olarak karşımıza çıkar (Ural, 1999). Öte yandan, "güzel" veya "faydalı" gibi değerler de, ahlâki açıdan görülüp ele alınabilir. Örneğin, "neyin faydalı olduğu veya güzel olduğu" üzerinde ahlâki açıdan durabilmek mümkündür. Başka bir ifadeyle değer, kendisine yöneldiğimiz özelliktir; ahlâk ise, ne tür değerlere yönelmenin gerektiğini belirler Dolayısıyla, ahlâk ve değerler, birçok yönleriyle örtüşen özellikler taşırlar, ama aralarında bir özdeşlikten söz edilemez.
41
Değerler, kişisel davranışları şekillendirip ona yön vermesinin yanında, mesleki yaşantıyı da önemli düzeyde etkilemektedir (Şen, 1998). İnsan, hem toplum içinde yaşayan bir varlık, hem de toplumun bir parçası olarak yaşantısında, davranışta bulunurken veya başkalarının davranışlarını değerlendirirken, toplumun benimsemiş olduğu değerlere uygun hareket etmek zorundadır. Yazılı (hukuk) ve yazısız (örf, adet, görgü kuralları vb.) olmak üzere iki boyutta değerlendirilebilen değerler, kişinin davranışlarını kontrol ederek, kişiliğin toplumun isteği doğrultusunda oluşmasını sağlar (Şen, 1998).
42
Norm, bir toplum içerisindeki insanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen ve davranışlarını şekillendiren standartlardır (Pehlivan, 2002). Toplumsal normlar, belli bir grup içindeki bireylerin ilişkilerini düzenler ve eylemlere yön verir (Pehlivan, 1998). Normlar, genellikle değerlerin yansımasıdır ve bir grubun tüm üyelerince paylaşıldığı için kolektiftir.
43
Normlar, grup üyelerinin çoğunluğu tarafından kabul edilir. Normlar, grup yaşamının önemli bir bölümünü kapsar. Normlar, grup üyelerinin duygu ve düşüncelerinden çok ortak davranışları üzerinde odaklaşır. Grup üyeleri normları farklı düzeylerde benimser. Normlardan sapma gösteren bireylere karşı, grup üyelerinin hoşgörü derecesi farklıdır. Normlar, grup sürecinin işleyişini kolaylaştırır. Normlar yavaş gelişir ve yavaş değişir. Gruptaki bireylerin statüleri, normlara uyum derecesini etkiler Belli normlara uymaya ya da uymamaya bağlı olarak kabul edilmiş, bir ödül veya ceza sistemi vardır.
44
Normlar, grubun temel değerlerini yansıttığı için, üyelerin diğer bireylerden ayrılıklarını yansıtır. Normlar, grup üyelerinden beklenen davranışları basitleştirerek, kestirilebilir hale getirir. Böylece, üyelerin davranışları önceden sezilebilir ve bu da, grubun işleyişini kolaylaştırır. Normlar, bireylerin sıkıntılı durumlara düşmelerini engeller. Normlar, grubun yaşamasına yardım eder. Normlar aracılığı ile, üyelerin sapkın davranışları reddedilerek, grubun varlığının sürdürülmesine çalışılır
45
Ahlâkın normları, genellikle yazılmamış yasa anlamındadır. Çiğnendikleri zaman bazı yaptırımlarla cezalandırılır. Örneğin, ayıplama, hoş görmeme ve hor görme, ahlâk dışı davranışı cezalandırmak için çok önemli olabilir. Ahlâki normlar, özgürlüğün herkesin özgürlüğü adına kendini sınırlaması durumunda başvurulacak pratik kurallardır ve bu kurallar, insanın yaşamında karşılıklı olarak birbirini kabullenme süreçlerinden doğar (Pieper, 1999).
46
Eski Yunan döneminde ahlâk anlayışı bireyci bir yapıya sahiptir. Bu dönemde ahlâk felsefesine mutluluk/saadet hâkimdir ve bu anlayış bireysel eylemlerin amacını mutlu olmakta bulur (Arat, 1996). Bu dönem filozofları arasında olan Sokrat (İ.Ö. 460-399), insanın ahlâksal kaynağı olarak tek doğru bulunabileceğini ve erdemlerin tamamen bilgiye dayandığını kabul eder (Arat, 1996). Sokrat'a göre, bilgi insanları doğru davranışa, bilgisizlik ise yanlış davranışa götürür. Bu nedenle ahlâki eylemlerin kaynağını bilgi oluşturur. Bilginin içeriği ise, iyidir. İyi ile doğrunun ne olduğunu bilen kimse erdemlidir. Zaten, bilgi erdemdir. Erdemli olmak da, bilge olmak demektir (Arat, 1996). Öyleyse, mutluluğa erdemlilik ile ulaşılır. Sokrat'a göre bilgi ve erdem aynıdır ve sonuç olarak ahlâki eylemler bilgiye bağlıdır.
47
Aynı görüşü paylaşmayan Sofistlere göre, ahlâki davranışlar tek bir nedene bağlanamaz ve ahlâk anlayışı rölatiftir. İyi ve bun Toplumcu Ahlâk un bilgisinde ölçü, gelişigüzel insan görüşleridir. Sofistler, konuya sürekli olarak kuşkuyla yaklaşmışlar ve yargılayarak bakmışlardır (Akarsu, 1982).
48
Bireyci ahlâk anlayışında toplum değil, insan merkez alınmıştır. Platon (İ.Ö. 427-347), toplumsal ahlâkı temel alır. Tek kişinin değil, toplumun mutluluğu esastır. Mutluluğa devlette erişilir. Bu nedenle Platon'un ahlâkı, devlet öğretisinde bütünleşir (Özkaya, 2000).
49
Ahlâk kavramına toplum temelinde yaklaşan Aristo, "Nicomacheon Ethics" adlı eserindeki tanımlamasına göre, ahlâka mutluluk, erdem ve doğru kavramlarıyla yaklaşılabilir (Özkaya, 2000). Ahlâk, bedenin isteğiyle akim etkinliğinin bulunduğu yerde vardır. Aristo'ya göre hayatın amacı mutluluktur (eudaengmia). Mutluluğun şartı olan zihin hayatına yönelim, erdemi ortaya çıkarır (Akarsu, 1982). Erdem, yiğitlik, eli açıklık, doğruluk, dostluk ve kendine hâkim olmaktır. Aristo, insanın toplumsal yönüne dikkat çekerek onun toplumsal bir varlık olduğunu söyler ve tek başına olan bir insanın ahlâklı olması veya ahlâki değerlere gereksiniminden söz etmenin mümkün olamayacağını vurgular. Platon ve Aristo'ya göre insamn ahlâki davranışları, onun toplumsal yanının bir bölümüdür ve ahlâk, toplumsal davranışlar içinde yer alan bir eylemdir (Özkaya, 2000).
50
Bu kavram, felsefeye Kant sayesinde girmiştir. Kant, ahlâka akıl ile yaklaşır ve her zaman, her yerde, herkes için geçerliliğini koruyarak, asla tezat oluşturmayacak şekilde ortaya konulacak ahlâki değerlerin ne olduğunu bulmaya çaba harcar (Christians, Ferre ve Fackler, 1993).
51
Kant için ahlâksal ölçüt, saf edimsel aklın adaleti ile ilgilidir. Ona göre, "Akıl insanı yönettiğinde ahlâksal varlık olur. İnsan sadece iyiyi hedeflemek zorundadır. Bu birey için yükümlülüktür ve aksi davramşta ahlâklılık yoktur" (Akarsu, 1982). Kant'a göre insan öncelikle saf akılca sağlanandan hareket etmelidir. Böyle bir yaklaşımın fiziksel sonucunun ne olacağı önemli değildir. Kant‘ın ahlâksal anlayışının temeli "iyi"dir ve iyinin egemenleşmesidir.
52
Jeremy Bentham (1806-1873) ve John Stuart Mili (1748-1832), bireysel mutluluk anlayışının yerine toplumcu mutluluk anlayışını benimsemişlerdir ve ahlâka toplumcu bir bakış açısı ile yaklaşmışlardır (Merili, 1989). Bentham ve Mill'in çalışmaları bu kapsamda, mesleki ve yönetsel etiğin felsefi boyutu üzerinde etkili olmuştur.
53
Milli, iyinin yarar olduğunu ve iyi ile kötü ayrımında kullanılacak kıstasın "yarar kıstası" olduğunu vurgularken, ahlâka da toplumcu yarar açısından yaklaşır. Ona göre, toplum içinde yaşama sonucu toplumsal duygularda gelişme ve buna paralel olarak insanların ahlâk anlayışı ve duygusu da, toplumsal yaşam içinde sürekli yenilenir, güçlenir ve kalıcılaşır (Merili, 1989). Bentham ve Mili, ahlâkı, egoizmden ve bireysellikten uzaklaştırarak toplumcu ve sonuçların toplum içindeki çoğunluğa bakılarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
54
Mili, ahlâk problemlerinin toplumsal alanda bulunduğunu ve yeni normların sadece bireyden ve bireyin akla dayanan muhtariyetinden gelişemeyeceği- ne ve sadece birey için kurulamayacağına inanmaktaydı (Akarsu, 1982). Bu yüzden, birçok eserinde toplumsal etik konusunu incelemiş, bireyle toplum arasında denkleşme için formül aramıştır. Herkesin iyiliği ve korunması için zorunlu kurallarla, bütünün gelişmesinde zorunluluk olan bireysel güçlerin çeşitliliği ve bağımsızlığı arasındaki (herkesin iyiliği ilkesi ve gelişme ilkesi arasında) denkleşme olması gerektiğini belirtmiş ve toplumsal mutluluğu sağlamanın, ahlâki eylemlerde temel amaç olması gerektiğini belirtmiştir (Merili, 1989).
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.