Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanSu Usta Değiştirilmiş 6 yıl önce
1
Sulama yöntemi Sulama yöntemi, kök bölgesindeki tuzları kontrol etmede önemli bir rol oynayabilir. Yağmurlama sulama bu bakımdan ideal bir yöntemdir. Su uygulama nispeti, toprağın infiltrasyon kapasitesinden daha düşük olduğunda, çözünebilir tuzların yıkanması daha etkin bir şekilde gerçekleşir ve böyle bir durum salma sulama yöntemi ile başarılamaz. Yapılan tarla denemelerinde, yağmurlama sulama ile toprak tuzluluğunda sağlanan aynı düzeydeki bir azalma için, salma sulamada gereken su miktarının, yağmurlama sulamanın üç misli olduğu saptanmıştır. Yağmurlama sulama, keza tarla tesviyesinde küçük lokal farklılıklar olduğunda bir avantaja sahiptir.
2
Sulama yöntemi Damla sulama metodunda su, bitki köklerinin hemen yakınına bir nokta kaynaktan sürekli şekilde sağlanır. Yöntem çok yıllık ve mevsimsel sıraya ekilen bitkiler için uygundur. Özellikle yöntem, yüksek tuzlu sulama sularıyla sulama yapıldığında faydalıdır. Yöntem kök bölgesinde toprak nemini sürekli yüksek tuttuğundan ve bu nedenle de tuz düzeyini düşürdüğünden avantaja sahiptir. Yetişen bitkilerin kökleri, damlatıcıların yakınındaki nemli toprak bölgesinde kümelenme eğilimindedirler. Bundan dolayı, ıslanma bölgesinde biriken tuzlardan uzakta kalırlar.
3
Sulama suyunun EC'si, dS/m
Domates verimi üzerine su kalitesi ve sulama yönteminin etkisi (ton/ha) Sulama Yöntemi Sulama suyunun EC'si, dS/m 0.4 3.0 Damla 66.7 65.0 Yağmurlama 52.0 39.2 (Munsuz ve ark., 2001)
4
Sulama yöntemi Karık ve yağmurlama sulama yöntemlerine kıyasla damla sulamayla mısır yetiştirildiğinde toprak profilinde tuzların dağlımı daha uygun bulunmuştur. Bununla beraber, damla sulama yönteminde, damlatıcı noktalar arasında sıra genişliği ve aralığına bağlı olarak muhtemelen dikkate değer tuz birikimi olmaktadır. Yağmurlama ve damla sulama yöntemleri gerek su kullanımı gerekse tuzluluk kontrolü yönünden etkili yöntemlerdir. Her ikisinin başlangıçtaki yüksek maliyetleri, nakliye, alt yapı ve pazar ekonomisinin gelişmediği yerler kullanımlarını engellemektedir.
5
Karık sulamada tuz birikimi
(Abrol et al., 1988)
6
Tohum yatağı ve sulama yöntemine bağlı olarak tuz birikme deseni
(Munsuz ve ark., 2001)
7
Malçlama Nadas periyodları ve iki sulama arasında yüksek evapotranspirasyon dönemleri esnasında yıkanmış tuzların, toprak yüzeyine geri dönme eğilimi vardır. Taban suyu tuzlu ve yüzeye yakınsa, toprak tuzlanması fazladır. Toprak yüzeyinden buharlaşmayı azaltacak veya toprak suyunun aşağı hareketini teşvik edecek herhangi bir pratik, kök bölgesindeki tuzluluğu kontrol etmeye yardımcı olacaktır. Bazı araştırıcılar, çıplak nadas ve anız malçlı nadasın toprak tuzluluğunda neden olduğu değişiklikleri araştırmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre, tuzluluğu azaltmada anızlı malç toprak malçına göre çok daha etkili olmuştur. Araştırıcılar malçlı toprağa periyodik olarak yağmurlama yöntemiyle su uygulamasının, önemli miktarda tuzu uzaklaştırdığını ve bu nedenle yıkama etkinliğinin, çıplak toprağın yağmurlama veya salma sulamayla yıkanmasından daha fazla olduğunu belirtmişlerdir.
8
Malçlama İspanya’da kurak ve doğal koşullarda malçlı ve malçsız koşullarda tuzdan etkilenmiş topraklarda tuzluluk parametrelerindeki değişimin izlendiği bir çalışmada; Malç malzemesi olarak bazaltik tüf kullanılmıştır. Araştırıcılar malçsız topraklarda çok yüksek tuzdan etkilenme (EC= 43 dS/m ve ESP= 44) değerleri bulurken, malçlı topraklarda alkalilik ya da tuzluluk belirlememişlerdir (EC= 1,5 dS/m ve ESP= 9). Malçlı topraklarda, tuzluluk ve alkalilikteki azalmayı toprak nem rejimindeki değişime bağlı olarak, infiltrasyonun artması, evaporasyonun ve yukarı doğru sodyum ve diğer tuzların azalmasına bağlamışlardır. Tejedor et al., (2003)
9
Malçlama Malç iriliği ve malç kalınlığının evaporasyona etkisinin incelendiği bir laboratuvar çalışmasında; 2, 5 ve 10cm malç kalınlıkları ile ince, orta ve kaba olarak adlandırılan farklı irilikteki bazaltik tüfler denemede kullanılmıştır. Birikimli evaporasyonun malçlı topraklarda malçsız topraklara göre önemli derecede düşük olduğunu, azalmanın %92 ile en fazla 10cm kalınlıktaki malç uygulamasında olduğunu onu sırsıyla %83 ve %52 ile 5 ve 2 cm malç uygulamalarının takip ettiğini belirtmişleridir. Araştırıcılar malç iriliği dikkate alınırken materyalin en az yarısının < 4mm olmasını tavsiye etmişlerdir.
10
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Belli bir tuzluluk düzeyinde bitkinin verim ve gelişimi, normale göre bitkinin beslenmesi bozulduğunda daha fazla etkilenecektir. Toprak çözeltisinde orta düzeyde bir tuzluluk söz konusu olduğunda, bitkiler mümkün olduğunca arzu edilmeyen iyonları almamaya ve bitki besin maddeleri alımını artırmaya çalışılırlar. Tuz konsantrasyonunun artması ile sodyum ve klor iyonlarının alımı hızlı bir şekilde artar. İyonların bu lüks tüketimi, dışarıda artan ozmotik basıncı düzenlemek için gerekli olmakla beraber, bu durum bitki gelişiminin yavaşlamasına sebep olur. Belli iyonların aşırı alımı, çoğunlukla bazı temel bitki besin maddelerinin alımının azalmasına ve bu da besin maddelerinin eksiklik ve dengesizliğine neden olmaktadır. Pek çok araştırma sonucu, tuzlu topraklarda potasyum ve kalsiyum elementleri eksikliğinin bitki gelişiminin azalmasında önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
11
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Düşük veya orta tuzluluktaki toprakların uygun gübrelenmesi aşağıdaki amaçlara hizmet etmelidir: Yetersiz miktarda olan besin maddelerinin ilave edilmesi, Yeterli miktarlarda olsalar bile antagonistik etkiler nedeniyle yetersiz miktarda alınan besin maddelerinin (K, Ca) ilave edilmesi ve zararlı iyonların alımının azaltılması; örneğin, sodyuma karşı potasyum veya klora karşı fosfat.
12
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Yüksek tuzluluk, topraktaki mikrobiyal popülasyonun aktivite ve gelişimine etki yapabilir. Bunun sonucu olarak, temel besin maddelerinin transformasyonu ve alınabilirliği dolaylı olarak etkilenebilir. Simbiyotik azot fiksasyonunun tuzların toksik etkilerinden dolayı azaldığı bilinmektedir. Örneğin, bezelyede faaliyet gösteren rhizobium bakterileri, maksimum 4.5 dS/m lik bir tuz konsantrasyonunu tolere edebilmektedirler.
13
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Keza bakteriyel aktivite üzerine toksik etkisi olan iyonlar ve yüksek tuzluluk nedeniyle nitrifikasyon oranının azalması, muhtemelen tuzlu topraklarda yetiştirilen bitkilerin azot beslenmesini etkileyen faktörlerden biridir. Tabansuyu seviyesi yüzeye yakın olan bazı tuzlu topraklarda, bitkilerin beslenme ihtiyaçları önemli derecede değişebilir. Yapılan çalışmalar, şeker pancarı, tahıllar ve patates gibi ürünlerde azotlu gübrelerin ilavesinin, yüksek tabansuyu seviyesinin olumsuz etkisini azalttığını ortaya koymaktadır.
14
Sulama suyunda (me/L) veya KDK’de (%)
Ca:Mg <3:1 Kalsiyum eksikliği >8:1 Magnezyum eksikliği Mg:K <2:1 Magnezyum eksikliği >10:1 Potasyum eksikliği Ca:K <10:1 Kalsiyum eksikliği >30:1 Potasyum eksikliği
15
Bitkilerce Besin Maddelerinin Alımı ve Alınabilirliği
Mikro bitki besin maddeleriyle ilişkin olarak, bitkilerin beslenmesi üzerine tuzluluğun etkileriyle ilgili çalışmalar sınırlı sayıdadır. Makro besin maddelerinin bileşimi ve alımında bozulan denge, mikro besin maddelerinin bitkideki bileşimini etkilemektedir. Bundan başka genellikle borun toksik etkileri bilinmektedir. Bunun yanında demir, mangan, bakır ve çinko gibi mikro besin maddelerinin toprak tuzluluğuna bağlı olarak limit değerlerinin ne olması gerektiğinin daha iyi bilinmesi gerekir. Mevcut bilgilerimiz sadece normal topraklar içindir. İyi düzenlenmiş bir gübreleme bitki verimini arttırmaktadır.
16
Tuzlu topraklarda dengesizliği gidermede gübrelemenin etkisi
(Abrol et al., 1988)
17
Alkali Topraklarda Bitkiler
(Abrol et al., 1988)
18
Değişebilir sodyuma bitkilerin toleransı
ESP'ye olan duyarlılık ve etkilenme aralığı Bitki Tarla koşullarında bitkinin responsu Aşırı duyarlı (ESP=2-10) Yapraklarını döken meyve ağaçları Sert kabuklu meyveler Turunçgiller Avakado Düşük ESP değerlerinde bile sodyum toksisitesi Duyarlı (ESP=10-20) Fasulye İyi toprak koşulları olsa bile söz konusu ESP lerde zayıf bitki gelişimi Orta toleranslı (ESP=20-40) Üçgül Yulaf Kamışsı yumak Çeltik Adi yabancı darı Kötü toprak koşulları ve beslenme faktörlerine bağlı zayıf bitki gelişimi Toleranslı (ESP=40-60) Buğday Pamuk Yonca Arpa Domates Bahçe pancarı Kötü toprak fiziksel koşullarına bağlı olarak zayıf bitki gelişimi Çok toleranslı (ESP>60) Otlak ayrığı Yüksek otlak ayrığı Rodos parmak otu Kötü toprak fiziksel koşullarına bağlı olarak zayıf bitki gelişimi (Munsuz ve ark., 2001)
19
Çayır bitkileri Çayır bitkileri, genelde alkali koşullara tarla bitkilerinden daha toleranslıdır. Tarla ve sera denemeleri Karnal otu, Rodos parmak otu, Kol otu ve Köpek dişi bitkilerinin alkali koşullara çok dayanıklı olduğunu ve alkali topraklarda başarıyla yetiştirilebileceğini ortaya koymuştur. Karnal otu ESP değeri % 80-90’ lara varan topraklarda bile, herhangi bir ıslah edici materyal uygulanmadan yetişebilmektedir.
20
Yetiştirilen bazı çayır bitkilerinin nispi verimleri (%)
1, 2, 3 rakamları sırasıyla 0, 5.2, 10.4 ton/ha jips uygulamasını göstermektedir. (Abrol et al., 1988)
21
Ağaçlar İyi kalitedeki arazilerin kültür bitkilerine tahsis edilmesinde bir rekabet yaşanması nedeniyle, nispeten marjinal arazilerin ormancılıkta kullanılma olasılığı artmaktadır. Alkali topraklar bu grubun bir öğesini oluşturmaktadır. Daha önceleri fazla alkali topraklarda ağaç yetiştiriciliği ile ilgili teşebbüsler genellikle başarısızlığa uğramıştır. Bununla beraber, Eucalyptus hybrid, ve Acacia nilotica gibi türlerin fidanlarının 90 cm derinliğinde ve 90 cm çapında açılan çukurlarda jips ve çiftlik gübresi ilavesinden sonra yetiştirilebileceği belirlenmiştir. Yapılan bir çalışmada, 150 cm derinlikte açılan çukurlarda, orjinal toprağa 2 kg jips ve 7-8 kg çiftlik gübresi ilavesinden sonra, fidanların mükemmelen yetişebileceği ve % 100'e varan bir tutma oranına ulaşıldığı saptanmıştır.
22
Azot Düşük organik madde içerikleri nedeniyle, alkali topraklar genellikle yarayışlı azot bakımından fakirdirler. Ayrıca değişim komplekslerindeki fazla sodyum, toprağın kötü fiziksel özellikler kazanmasına sebep olan strüktür bozulmasına yol açmaktadır. Alkali topraklarda en önemli azot kayıpları, ardışık aerobik ve anaerobik koşullar altında elementel azot şeklinde ortaya çıkmaktadır. Alkali topraklarda keza yüksek pH nedeniyle, muhtemelen amonyak formunda azot kayıplarının olması da beklenmelidir. Yüksek pH ve zayıf toprak fiziksel özellikleri, ilave edilen azotlu gübrelerin alınabilirliğini ve dönüşümlerini de olumsuz etkilemektedir.
23
Azot Alkali topraklarda yüksek pH ya bağlı olarak üreaz enzim aktivitesi de azaltmaktadır. Yukarıda belirtilen faktörlerin ışığı altında, alkali topraklarda bitki verimi, denitrifikasyon ve buharlaşmadan kaynaklanan azot kayıpları nedeniyle, ilave azot ile takviye edilmedikçe düşük olacaktır. Alkali topraklar gibi kötü strüktürlü topraklarda, gereksinilen azot miktarı, iyi strüktürlü toprakların iki misli kadardır.
24
Solonetzik topraklarda, şeker pancarı verimi üzerine azot ve jipsin etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada, bitki veriminin artan jips ve azot dozuna bağlı olarak arttığı, jips uygulanmamasına rağmen artan azot dozlarının verimi arttırdığı belirlenmiştir (Abrol et al., 1988).
25
Fosfor Araştırıcılar, üzerinde bitki bulunmayan alkali topraklarla yaptıkları çalışmalarda, bu toprakların yüksek miktarlarda ekstrakte olabilir fosfor içerdiklerini ve toprağın elektriksel iletkenliği ile çözünebilir fosfor durumu arasında pozitif bir korelasyonun olduğunu belirtmişlerdir. Bu topraklarda, sodyum karbonatın varlığı, çözünebilir sodyum fosfatların oluşumu ile sonuçlanmakta ve bundan dolayı, elektriksel iletkenlik ve çözünebilir fosfor durumları arasında pozitif bir ilişki bulunmaktadır. Jips gibi toprak ıslah edici bir materyal toprağa ilave edildiğinde, çözünebilir sodyum-fosfatlar, daha az çözünebilir kalsiyum-fosfatlara dönüşmektedir. Yine ıslah edilmiş topraklarda, yüksek düzeydeki fosfor statüsünden dolayı ilk 4-5 yıl içinde fosforlu gübrelemeye respons alınamamaktadır.
26
Potasyum Yapılan bir çok çalışma, artan toprak alkaliliğinin pek çok bitkide potasyum alımını azalttığını ortaya koymuştur. Bununla beraber, bazı bitkiler için bunun tersi de söz konusudur. Aşağıdaki çizelgede, bitkilerin potasyumlu gübreleme ihtiyaçlarında, artan ESP ile azalan potasyum alımının önemi görülmektedir. (Abrol et al., 1988)
27
Kalsiyum Artan toprak alkaliliği, genellikle bitkilerce kalsiyum alımının azalması ve sodyum alımının artması ile sonuçlanmaktadır. ESP deki artış ile bitkilerin sodyum konsantrasyonundaki artış, kalsiyum konsantrasyonundaki azalış ile kıyaslandığında çok fazladır. Bundan dolayı, bitki gelişimi için kalsiyum sınırlayıcı olmadan önce, bitkiler çoğunlukla toksik düzeylerde sodyum biriktirirler. Bu nedenle değişebilir sodyum düzeyleri çok yüksek olduğunda, kalsiyum çoğunlukla ilk sınırlayıcı bitki besin maddesidir.
28
Mikro Elementler Yüksek pH, düşük organik madde içeriği ve kalsiyum karbonatın varlığı, alkali topraklarda bitkilerce alınabilir mikro bitki besin maddelerinin miktarını önemli ölçüde değiştirir. Çinko eksikliği alkali topraklarda sıklıkla görülmektedir. Pek çok tarla denemesi, çinko uygulamasına bağlı olarak bitki veriminde dikkate değer artışlar olduğunu göstermiştir. Yüksek düzeydeki alkali topraklarda yetişen çeltik bitkisinde, çinko eksikliğini gidermede önerilen doz 10 kg ZnSO4/ha dır. Çinkodan sonra, alkali topraklarda yüksek pH ve kalsiyum karbonat varlığına bağlı olarak, bitki gelişimini sıklıkla sınırlayan besin maddesi demirdir. Eksikliği gidermede demir tuzlarının kullanılması, toprakta oksidasyon durumu değiştirilmedikçe genellikle faydasızdır.
29
Mikro Elementler Bor ve molibden, alkali topraklardaki bitkilerin beslenmesinde sınırlayıcı element değildirler. Aslında, bu elementler alkali topraklarda çoğunlukla toksik düzeylerde bulunurlar. Bağımsız bor ile toprağın EC ve pH sı arasında pozitif bir ilişki saptanmıştır. Fazla alkali topraklarda, jips ilavesi ile suda çözünebilir bor tuzları kapsamında önemli azalmalar olduğu saptanmıştır. Yüksek pH ve alkalilik koşullarında bor, fazla çözünebilir sodyum metaborat şeklinde olup, jips ilavesine bağlı olarak, bu bor formu nispeten daha az çözünebilir kalsiyum metaborat formuna dönüşmektedir. Borda olduğu gibi molibdenin çözünebilirliği pH nın yükselmesi ile artar. Bundan dolayı, alkali topraklarda yetiştirilen çayır bitkilerinde, hayvanlara zararlı olabilecek düzeyde fazla molibden birikebilir.
30
Spesifik iyonlar ve etkileri
Toksisite, toprak-su sistemi yolu ile belirli iyonların alınması ve transpirasyon esnasında bu iyonların bitki yapraklarında bitkiye zarar verecek miktarda birikmesi olayıdır. Zararın derecesi zamana, konsantrasyona, bitki duyarlılığına ve bitkinin su tüketimine bağlıdır. Eğer zararlanma şiddetliyse ürün verimi azalır. Sulama suyundaki başlıca toksik iyonlar Cl, Na ve B dur. Zarar tek tek ya da bu iyonların kombine etkisiyle ortaya çıkabilir. Toksisite sorunu genellikle tuzluluk ve infiltrasyon sorunu ile beraber oluşmakla beraber tuzluluğun düşük olduğu zamanlarda bile gözükebilmektedir.
31
Spesifik iyonlar ve etkileri
Sodyum ve klor gibi toksik iyonlar, yağmurlama sulama esnasında doğrudan nemli yapraklar yoluyla absorbe edilebilmektedir. Bu durum özellikle düşük nemlilik ve yüksek sıcaklık dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Yaprak absorpbiyonu, toksik iyonların birikim oranını hızlandırmakta ve toksisitenin birincil kaynağı olabilmektedir. Sodyum, klor ve bora ilaveten bir çok iz element, çok düşük konsantrasyonlarda bitkilere toksiktir. İyi bir tesadüf olarak, pek çok sulama suyu kaynağı bu iz elementleri çok düşük miktarda içermekte ve bunlar bir sorun yaratmamaktadır.
32
Klorür Sulama suyundaki en yaygın toksisite, klordan kaynaklanır. Klor toprakta adsorbe edilmediğinden, toprak-su sisteminde kolaylıkla hareket etmekte, bitki tarafından alınmakta ve transpirasyonun etkisiyle yapraklarda birikmektedir. Yapraktaki klor konsantrasyonu, bitkinin tolerans değerlerini aştığında, yaprak yanığı ve yaprak dokularının kuruması gibi zararlanma belirtileri ortaya çıkmaktadır. Normal olarak bitki zararlanması, ilk başta yaprak uçlarında görülmekte, (yaygın klor toksisitesi) daha sonra zararlanmanın şiddetine bağlı olarak, yaprak kenarları boyunca uçtan arkaya doğru gelişmektedir. Duyarlı bitkilerde, kuru ağırlık üzerinden klor konsantrasyonu yaprakta % ulaştığında, söz konusu belirtiler görülmekle beraber, duyarlılık bitkilere bağlı olarak değişmektedir.
33
Sodyum Sodyum toksisitesi, klor toksisitesi gibi kolaylıkla teşhis edilmemekle beraber, sudaki yüksek sodyum konsantrasyonlarının bir neticesi olarak, belirgin sodyum zararlanmaları tespit edilmiştir. Tipik toksisite belirtileri, klor toksisite belirtisinin aksine yaprak uçlarında değil, yaprakların dış kenarları boyunca, yaprak yanığı, ölü doku ve yanma şeklindedir. Toksik konsantrasyonlara ulaşmadan önce oldukça uzun bir süreye gereksinim vardır. Belirtiler, ilk önce yaşlı yapraklarda dış kenarlardan başlamakta, miktar artarken damarlar arasından merkeze doğru ilerlemektedir. Sodyuma başlıca duyarlı bitkiler, fındık, turunçgil, avakado ve fasulyedir. Ağaçlar dikkate alındığında, yaprak dokusundaki sodyum miktarı (kuru ağırlık) % nin üzerinde olduğunda, sık sık sodyum toksisitesi ile karşılaşılmaktadır.
34
Bor Sodyumdan farklı olarak bor, bitki gelişiminde temel bir elementtir. Borun nispeten düşük miktarlarına ihtiyaç duyulurken, ihtiyaç duyulandan fazla miktarları toksik olmaktadır. Bazı bitkiler için, sudaki 0.2 mg/l bor gerekli miktar iken, bu miktar 1-2 mg/l değerine ulaştığında toksik olmaktadır. Yüzey suları nadiren toksik miktarda bor içerirken, kuyu ve kaynak suları bazen toksik miktarlarda bor içermektedirler. Bu sular, özellikle jeotermal alanlar ve deprem fayları yakınında bulunmaktadırlar. Sudan kaynaklanan bor sorunları, topraktan kaynaklananlardan daha yaygındır. Bor toksisitesi, tuzlulukta olduğu gibi neredeyse tüm bitkileri etkilemektedir. Bununla beraber, bitkilerin bora toleransları bakımından önemli farklılıklar vardır.
35
Bor Bor toksisitesi belirtileri, yaprak uç ve kenarlarında yaprak kuruması, beneklenme ve sararma şeklinde ilk başta kendi göstermektedir. Bor birikimi zamanla artarken, kuruma ve kloroz, damarlar arasından merkeze doğru ilerlemektedir. Badem ve diğer ağaçlar, bordan şiddetli şekilde etkilendiklerinde, tipik yaprak zararlanmaları göstermemekte, gövde ve dallarda sakız veya sızıntı oluşumu görülmektedir. Pek çok bitkide bor toksisitesi belirtileri, yaprak bor içeriği mg/kg (kuru ağırlık) değerini geçtikten sonra ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber, tüm bora duyarlı bitkilerde bor birikimi yaprakta görülmez.
36
Bor Örneğin, sert ve yumuşak çekirdekli meyve ağaçları (badem, şeftali, erik, elma, armut vd.) bordan kolayca zarar görmekle beraber, yaprak analizlerine dayanarak yapılacak testlerde bitki yapraklarındaki bor birikimi fazla bulunmayabilir. Bu çeşit bitkilerde, bor fazlalığı toprak ve su analizleri, ağaç belirtileri ve gelişim karakteristikleri ile desteklenmelidir. Turunçgillerde sulama suyunda 0,6ppm bor içeriği bile toksisite belirtilerinin görülmesine yol açarken, 1ppm’den daha fazla bor içeriği turunçgil ve bazı sert çekirdekli meyvelerde verimi azaltabilmektedir.
37
(Munsuz ve ark., 2001) Çok duyarlı (<0.5 mg/l)
Orta Duyarlı ( mg/l) Limon Böğürtlen Citrus limon Rubus spp. Biber, kırmızı Bezelye Capsicum annuum Pusim satuva Duyarlı ( mg/l) Havuç Turp Daucus carota Raphanus sativus Avakado Greyfurt Portakal Kayısı Şeftali Kiraz Erik Persimmon İncir Üzüm Ceviz Pekan Yem börülcesi Soğan Persea americana Citrus x Paradisi Citrus sinensis Prunus areriaca Prunus persica Prunus avium Prunus domestica Diospyros kaki Ficus carica Vitis vinifera Juglans regia Carya illinoiensis Vigna uyguiculata Allium cepa Patates Hıyar Orta toleranslı Marul Lahana Kereviz Şalgam Çayır salkım otu Yulaf Mısır Enginar Tütün Hardal Hint taş yoncası Kabak Kavun Solanum tuberosum Cucumis sativus ( mg/l) Lactuca satuica Brassica oleravea Capitutu Apium graveolens Brassica rapa Poa pratensis Zea mays Cynara scolymus Nicotiana tabacum Brassica juncea Melilotus indica Cucurbita pepox Cucumis melo ( mg/l) Toleranslı ( mg/l) Sarımsak Tatlı patates Buğday Arpa Ayçiçeği Börülce Susam Acı bakla Çilek Jerusalem Fasulye, kidney Fasulye, Lima Yer fıstığı Allium sativum Ipomoea batatas Triticum eactivum Hordeum vilgare Helianhus annuus Öigna radiata Sesamum indicum lupinus hartwegii Fragaria spp. Artichoke, Jerusalem Helianthus tuberosus Phaseolus vulgaris Phaseolus lunatus Arachis hypogaea Kocadarı Domates Yonca Fiğ Maydanoz Hayvan pancarı Şeker pancarı Çok toleranslı Pamuk Kuşkonmaz Sorghum bicolor Lycopersicon lycopersicum Medicago sativa Vicia menghalensis Petroselinum cripspum Beta vulgaris ( mg/l) Gossypium hirsutum Asparagus officinalis (Munsuz ve ark., 2001)
38
Analiz Sonuçlarının Kontrolü
Toprak çözeltisinin EC’si (dS/m)10 ile çarpıldığında, me/L olarak toplam çözünebilir katyon konsantrasyonunu verir. ∑ Katyon = ∑ Anyon olmalı pH>9.0 olduğunda karbonat iyonu toprak çözeltisinde olmalı Karbonat iyonlarının varlığı halinde bikarbonat iyon içeriği nadiren 10me/L değerini geçer. pH 7 ve küçükse bikarbonat iyon içeriği 3-4me/L değerini pek geçmez. pH>9.0 olduğunda Ca+Mg içeriği 2me/L değerini nadiren geçer
39
Analiz Sonuçlarının Kontrolü
Saturasyon ekstraktında 20 me/L daha fazla kalsiyum varsa toprakta jips kontrolü yapılmalıdır. Kireçli bir toprağın saturasyon ekstraktında pH>7 ve genellikle >7.5 dir. Kireçli olmayan bir toprakta pH kadar yükselebilir. Saturasyon ekstraktında jipsli toprakların pH değeri ESP değerine bakılmaksızın genellikle 8.2’den daha düşüktür. Saturasyon çamurunda 8.2’den daha yüksek pH ESP’nin 15’den fazla olduğunu gösterir. Toprakta ESP ile SAR arasında ilişki olup biri artarken diğeri de artmaktadır.
40
Analiz Sonuçlarının Kontrolü
41
Analiz Sonuçlarının Kontrolü
Sulama suyunun SAR değeri ile toprak ekstraktı’nın SAR değeri arasındaki ilişki Y= 0.88 x Sulama suyunun SAR değeri 20 iken toprak ekstraktında beklenen SAR; Y= SAR=17 Sulama suyu ya da saturasyon ekstraktında %tuz = ppm/10 000 %Tuz (toprak)= EC (dS/m) . % Saturasyon / 100
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.