Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
KADIN HAKLARININ GELİŞİMİ
2
İslamiyet’ten Önce Türk Kadını
İslamiyet’ten Sonra Türk Kadını Osmanlı Devleti’nde Türk Kadını Cumhuriyet Döneminde Kadın Türkiye'de Kadın Hakları Kronolojisi
3
İslamiyet’ten Önce Türk Kadını
Eski Türklerde Şamanizm, kadının kutsallığını ortaya koymaktadır. Ayrıca islam öncesi Türklerde erkek ve kadın eşitliğinin en önemli simgesi, ailede çocuklarının sorumluluğunun sadece annede değil babada da olmasıyla anlaşılmaktadır Eski Türk toplumunda dul kalan kadınlar çocuklarının tek koruyucusu, evinin tek idarecisi sıfatındadır. Kadınlar bütün etkinliklere ise yüzleri açık olarak katılmaktadırlar. Böylece eski Türklerde ailenin, kadınla erkeğin aynı sorumluluğu paylaştığı aile tipine benzeyen bir sistem temeline dayandığı görülmektedir. Eski Türklerde kadın, her zaman evin sahibiydi ve kadına saygı duymak gerekirdi. Nitekim kadına, erkeğin boyun eğmesi gerektiği en eski Uygur şiirlerinde işleniyordu. Türklerde en değerli konu, ev ve kadındır. İyi kadın evin dayanağı idi.Kadın yalnız evde değil, dışarıda da kocasının bir dayanağı olmalıydı. Gerekirse savaşlarda kocasının yanında savaşmalıydı. Türk devletlerinde katunlar da (hatun) söz sahibiydiler. Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti idare edenler de vardı.
4
Ayrıca eski Türklerde kadınlar, umumiyetle devlet meclislerine katılırlar, bazen elçileri özel kabul ederlerdi. Birçok araştırmadan anlaşıldığı üzere; eski Türk toplumlarında (Hunlar, Göktürler, Uygurlar) kadın özgür olduğu gibi, önemli hak ve yetkilere de sahiptir. Tarihsel gelişim süreci incelendiğinde, Türk toplumunda kadına gereken değerin verildiği anlaşılmaktadır. İslamiyet’ten önce çeşitli Türk devletlerinde kadın önemli bir yer ve saygın bir konumdadır. Yine Türk toplumuna her alanda yön veren kadındır. Bu bir Türk yaşam tarzıdır. Bunu bir milletin dilinde, edebiyatında ve sanatında görmek mümkündür. Türk toplumunda kadın, yalnız evde değil; tarlada, pazarda ve hatta devlet işlerinde eşinin yardımcısı olur, özellikle sosyal etkinliklerde ön planda yer alır. Nitekim eski Türklerde, kadının meclislerde yer alması, yaşlı kadınların söz sahibi olması, tek eşlilik modelinin yaygınlığı Türk kadının taşıdığı değeri ortaya koymaktadır.
5
İslamiyet’ten Sonra Türk Kadını
İslamiyet, Arap toplumunun içinde öylesine bir zamanda doğdu ki bu dönem,manevi bir çöküntünün yaşandığı ve ahlak kurallarının tamamen yok olduğu bir dönemdir. Kuran-ı Kerim ve diğer dini kitaplar, bu devre, “Cahiliye Devri” adını verdiler. Bu dönemde Arap ülkelerinde kadının hiçbir hak ve hukuku yoktu. Bir erkek istediği kadınla evlenebilir, isterse onları öldürebilir ve kız çocuklarını toprağa diri diri gömebilirdi. Buna karĢılık İslam dini, çok eşliliğe karşı çıkarak, eşlerin sayısına bir sınır koymakta ve boşanma durumunda erkeği kadına nafaka ödemekle yükümlendirmektedir. Kadınlara daha saygılı davranılmasını öngörülmekte ve eşlerin ihaneti halinde her ikisine de aynı cezayı uygulamaktadır. İslam dininin modern dünya için en büyük önemi, kadınlara bazı ekonomik haklar tanıyarak, onları kocalarının hükümranlığından kurtaran ilk sistem oluşudur. Selçukluların Anadolu‟da var olduğu dönemden beri, İslamiyet‟in tesirlerine rağmen Türk kadını aktif hareket etti. Selçukluların 300 yıllık egemenliği boyunca kadın hapsedilmedi ve harem kapsamına alınmadı. Hatta kadınlarına ilgili davranan Selçuklu sultanlarının onlar adına birçok mimari yapılar, sağlık kuruluşları, kitabeler yaptırdıkları da bilinmektedir. Bunlara; Kayseri‟de Gevser Nesibe Sultan şifahanesi, Honat Hatun‟un yaptırdığı külliyeler ve Divik‟te, Turan Melek Hatun Külliyesi örnek gösterilebilir.Ayrıca Selçuklu siyasi idaresinde kadın söz hakkına da sahipti. Nitekim Tuğrul Bey‟in eşi Altun-Can Hatun ile Melikşah‟ın eşi Terken Hatun‟un devlet işlerinde sözlerine her zaman itimat edilirdi.
6
Osmanlı Devleti’nde Türk Kadını
Osmanlı Devleti‟nin kuruluş döneminde hâlâ eski Türk gelenekleri yaşatılmaktaydı. Osmanlı hükümdarının eşi, elçileri kabul eder ve misafir ağırlayabilirdi. Kadınların yüzleri kapalı değildi. Devletin güçlenmeye başladığı devirlerde ise kadının toplum hayatından uzaklaştırılarak hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı görülür. Osmanlı‟da kadın, giderek ev içinde, toplumdan uzak bir hayat sürmeye başladı. Şehirlerdeki kadınların yaşamı böyle iken, devletin sınırları içindeki köylü kadınlar için ise durum farklı idi. Dini taassup, köylerde çok da etkili olmadı. Kırsal kesim kadını, erkeği ile birlikte tarlada çalışırdı ve örtünme zorunluluğu da yoktu. Hem tarımda, hem de evde çalışan köylü kadının ekonomiye katkısı büyüktü. Kadın; kilim, çarşaf, halı dokur, örgü örer, ev halkının giysilerini dikerdi. Osmanlı toplumunun kadınları, kentlerde kapalı olarak yaşam sürdürürken, kırsal kesimde bu durum biraz daha farklıdır. Nitekim üretim ile uğraşan köylü kadınlar ve pratik işlerde çalışan hanımlar da bu dönemin özellikleri arasında sayılmaktadır. Bu dönemde kırsal kesimde kadınlar, mecburi olarak geçim amaçlı tarlasına gidebilir ve çalışabilirdi. Bununla beraber, özellikle kentlerde kadınların mesleki faaliyetlerde bulunma zorluğu, kadını, kocasına ya da çocuklarına tümüyle bağımlı kılardı.
7
Osmanlı Devleti‟nde kapsamlı bir toplumsal değişmeye yol açan en önemli gelişme, Tanzimat Fermanı‟nın ilânıyla başlayan yeni tarihi dönemdir. Batı dünyasında tanık olunan birçok gelişmenin, Osmanlı bürokrasisini etkilemesi ve batılı devletlerin Osmanlı Devleti‟ni yönlendirmeye dönük politikaları nedeniyle ilân edilen bu ferman, Osmanlı Devleti‟nin sosyal yapısında ciddi değişmelere neden oldu. Bu değişmelerin niteliği ve boyutu, yüzyıllar boyunca Osmanlı Devleti‟nin tarihi gelişimi ile karşılaştırıldığında, etkileri açısından o denli şiddetli oldu ki, bunun sonucunda yaşanan kavramsal ve kurumsal değişmeler, sonraki önemli değişmelerin de nedeni haline geldi. Bu önemli tarihsel evreyi, önce kazanılan özgürlüklerin geriye doğru gidişi demek olan istibdat rejimi, ardından da daha ciddi birtoplumsal dönüşüm olan II. Meşrutiyet hareketi izledi. Tanzimat‟la başlayan çağdaşlaşma hareketi çerçevesinde Türk kadını, gerek düşünce alanında gerekse doğrudan doğruya siyasi ve toplumsal haklar yönünde ciddi adımlar atmıştır. Bu gelişmeler ancak, söz konusu dönemlerin düşünce yapılarının ve kendine özgü ideolojik kalıpların içinde anlam kazanabilmektedir. Tanzimat döneminin reformcu havasında Namık Kemal, Şemseddin Sami, Abdülhak Hamit Tarhan gibi düşünürler, dönemin gazete ve dergilerinde konu olarak kadını ele almışlardır. Bu fikir adamları yapmış olduğu çalışmalarıyla; Batıdaki feminist hareketlerin etkisiyle Türk kadınının çeşitli mesleklere girmesini, görücü usulüyle evlenmenin zararlarını belirterek, Türk kadınının geçirdiği sarsıntıya çözüm yolları bulmaya çalışmışlardır.
8
Cumhuriyet Döneminde Kadın
Bilindiği gibi Türk kadını istiklâl savaşı sırasında gerek cephede, gerekse cephe gerisinde tüm gücü ile hizmet vermiştir. Cephede erkekle omuz omuza düşmana karşı savaşırken cephe gerisinde de çeşitli faaliyetleri ile savaşa destek vermiştir. Bu faaliyetlere katılan kahraman kadınlarımız aynı zamanda öğretmenlik gibi bazı meslek dallarında da kendilerini kanıtlamışlardır.Atatürk Türk kadınının bütün bu fedakârlık ve hizmetlerini takdir etmiş ve Cumhuriyetin ilânından itibaren Cumhuriyet öncesi plânladığı ve değişik verilerle ifade ettiği gibi kadının sosyal, ekonomik ve siyasal konumunu iyileştirici uygulamalarına başlamıştır.Meşrutiyet döneminin bütün düşünce akımlarını ilgiyle izleyen, ülkesinin sorunlarını yakından inceleyerek bunlar üzerinde düşünen Atatürk Türk kadınını “ikinci sınıf insan konumundan kurtarmanın zorunlu olduğu sonucuna ulaşmıştır.Atatürk 1916’da Doğu cephesi kumandanıyken çevresindeki kişilerle sohbet sırasında kadınla ilgili sorunları tartışıyor, kadınların iyi yetiştirilmeşinin topluma sağlayacağı yararları, çalışma yaşamında kadına da yer verilmesi gibi hususları vurguluyordu. Atatürk Cumhuriyetin ilânından dokuz ay önce kadın hukukunda inkılâp ihtiyacı konusundaki düşüncelerini şu sözleri ile açıklamıştır: ‘’Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır…” Yaşamak demek faaliyet demektir. Bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur… Bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lazımdır. Malumdur ki, her safhada olduğu gibi sosyal hayatta dahi iş bölümü vardır… Bugünün gereklerinden biri kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir”
9
Kadınların sosyal ve siyasal hakları elde etmeleri de aşamalı bir şekilde gerçekleşmiştir 1924’de Tevhid-i Tedrisat kanunu kabul edilmiştir. Siyasal ve sosyal yaşamda bilimin ve aklın önderliğine inanan Atatürk, eğitimin önemini vurgularken, toplumun bütün fertlerinin kadını, erkeği, çocuğu, köylüsü ve işçisiyle eğitilmesi gerektiğini ifade ediyordu. Çünkü toplumun her bir parçasının ayrı bir fonksiyonu olduğuna, bu fonksiyonların mükemmel bir şekilde yerine getirilmesi ile sosyal bütünleşmenin ve kalkınmanın mümkün olacağına inanıyordu.Atatürk’ün kadın konusundaki uygulamalarının en önemlilerinden biri olan Medeni Kanun, 4 Nisan I926’da kabul edilerek yürürlüğe girdi.Atatürk’ün medeni kanunda yaptığı değişiklikler O’nun, ailenin sosyal yapıdaki önemini bilmek Türk ailesini sağlam temellere oturtmak ve aile içinde kadının statüsünü iyileştirmeyi amaçladığının belirgin bir göstergesidir. Atatürk sadece ailenin sosyal yaşam için önemli bir kurum olduğunu belirtmekle kalmıyor, detaylı bir şekilde bu kurumun kuruluş aşamasından itibaren varolması gerekli ön şartları da belirtiyor. O’na göre, ailenin devamlı olabilmesi için kuruluşunda bazı şartlar varolmalıdır:
10
Atatürk’e göre: “Evlilikte iyi bir geçimin sağlanması ve devamlı olabilmesi için varolması gereken şartlar incelenip anlaşıldıktan sonra dini, milliyeti, iyiliği, terbiyesi, ahlakı, adetleri farklı iki insanın birleşmelerindeki gariplik kadar dikkati çeken bir şey olmadığı kolaylıkla anlaşılıyor”. “Karakter ve ahlakımıza uygun eş arayalım ve onunla evlenme şartlarını açık ve kesin olarak kararlaştıralım. Ona uymakta kusur edince onun gereğini yapalım. Kadın da böyle hareket etsin.’’ ‘’Atatürk, aile yaşamını sağlam temellere dayandırmak için uygulamalarını yasalarla güvence altına almıştır yılında Medeni Kanun’da yapılan değişikliklerle erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanıyor, böylece aile ilişkilerine düzen ve huzur kazandırılıyordu. Ayrıca kadın Evlenme ve Miras Hukuku’nda erkekle eşit hale getiriliyor ve dini nikah yerine medeni nikah şart koşularak, evlilik yaşamı süresince olduğu gibi sonrasında da kadın ekonomik ve hukuksal yönden güvence altına alınıyordu.’’
11
Türkiye'de Kadın Hakları Kronolojisi
Cumhuriyet Öncesi 1843: Türk kadınları ilk kez, Tıbbiye Mektebi bünyesinde aldıkları ebelik eğitimi ile sosyal yaşamda yerlerini almaya başladı. 1847: Kız ve erkek çocuklara eşit miras hakkı tanıyan İrade-i Seniye yayımlandı. 1856: Osmanlı topraklarında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı. 1858: yılında yayımlanan 'Arazi Kanunnamesi'nde mirasın kız ve erkekler arasında eşit olarak paylaştırılacağı hükmü yer alırken, kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. Aynı yıl Kız Rüştiyeleri açıldı. 1869: Kadınlar ilk dergilerine 1869 yılında kavuştu. Kadınlar için ilk sürekli yayın olarak nitelenen haftalık 'Terakk-i Muhadderat' dergisi yayımlanmaya başlandı. 1869: Kızların eğitimine ilk kez yasal zorunluluk getiren 'Maarif-i Umumiye Nizamnamesi' ise 1869 yılında yayımlandı. Bundan bir yıl sonra da kız öğretmen okulu 'Dar-ül Muallimat' açıldı. 1871: Evlilik sözleşmesinin resmi memur önünde yapılması, evlenme yaşının erkeklerde 18, kadınlarda 17 olması ve zorla evlendirmelerin geçersiz sayılmasını düzenleyen Hukuk-ı Aile Kararnamesi 1871'de çıkarıldı. 1876: 1876'da ise ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ile kız ve erkekler için ilköğretim zorunlu hale getirildi. 1897: Giderek sosyal yaşamda daha çok yer almaya başlayan kadınlar, iş hayatına ilk olarak 1897 yılında 'ücretli işçi' olarak atıldı. Kadınların devlet memuru olmak içinse bu tarihten itibaren 16 yıl beklemeleri gerekti. 1913: Kadınlar ilk kez 1913 yılında devlet memuru olarak çalışmaya başladı. Bunun ardından bir yıl sonra kadınlar, tüccar ve esnaf olarak da iş hayatına girişti. 1914: Kızlar için ilk yüksek öğretim kurumu, 1914 yılında 'İnas Darülfünunu' adı altında açıldı. 1922: Kadınlar bilim dünyasıyla ilk kez 1922 yılında tanıştı. Bu tarihte yedi kız öğrenci, Tıp Fakültesi'ne kayıt yaptırarak eğitime başladı.
12
Cumhuriyet Dönemi, 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı. 1926: Türk Medeni Kanunu'nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1930: Doğum izni düzenlendi. 1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu. 1933: Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi. 1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. 1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi. 1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi. 1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi. 1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.
13
Türkiye'de Kadın İlk’ler
1892: İlk Türk kadın romancı Fatma Aliye Hanım "Muhadarat" adlı ilk romanını kendi adıyla yayımladı. 1909: İlk Türk kadın siyasetçi Emine Semiye Hanım Osmanlı Demokrat Fırkası yönetim kuruluna seçildi. 1913: İlk kadın devlet memuru Bedriye Osman Hanım Telefon İdaresinde göreve başladı. 1930: İlk kadın belediye başkanı [[Sadiye Ardahan) Artvin-Yusufeli/Kılıçkaya Beldesi'den seçildi 1936: Eskişehir Askeri Hava Okulu'ndan mezun olan Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen dünyanın ilk kadın savaş pilotu oldu. Gökçen ertesi yıl Dersim Harekâtı'na da katıldı.
14
TANSU ÇİLLER (Türkiye'nin ilk ve tek kadın başbakanı)
TÜRK KADINI TANSU ÇİLLER (Türkiye'nin ilk ve tek kadın başbakanı)
15
TÜRKAN AKYOL(Türkiye'nin İlk Kadın Bakanı)
16
Şerife Feriha Sanerk ( Türkiye'nin İlk Kadın Emniyet Müdürü )
17
(Dünyanın ilk kadın savaş pilotu ve ilk Türk kadın pilot)
Sabiha Gökçen (Dünyanın ilk kadın savaş pilotu ve ilk Türk kadın pilot)
18
Nene Hatun (93 Harbi sırasında Erzurum'da Aziziye savunmasına katılan, Rus işgaline karşı Erzurum’daki halk direnişinin simgesi hâline gelmiş Türk kadın kahraman.)
19
Kara Fatma (Fatma Seher Erden Kurtuluş Savaşı kahramanı kadın asker
Kara Fatma (Fatma Seher Erden Kurtuluş Savaşı kahramanı kadın asker. İstiklal Madalyası sahibidir.)
20
KAYNAKÇA
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.