Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
YayınlayanCeren Şebnem Baydar Değiştirilmiş 6 yıl önce
1
SÜNNETE ÇAĞDAŞÇI YAKLAŞIMIN TARİHİ ve FİKRİ ARKA PLANI
BİRİNCİ BÖLÜM SÜNNETE ÇAĞDAŞÇI YAKLAŞIMIN TARİHİ ve FİKRİ ARKA PLANI
2
Tarihi Arka Plan: Mutezile ve Sünnet
Mu‘tezilîler’in bir özelliği Kur’an üzerinde yoğunlaşmış olmalarıdır. Onlar bir konuda naklî delil getireceklerse bunun Kur’an’dan olmasına özen gösteriyorlardı. Dirâyet tefsir metodu ilk defa onların başvurduğu bir yöntemdir. Bu konuda gösterdikleri hassasiyet, Kur’an üzerine yazdıkları eserlerden ve cilt sayısı yüzlere ulaştığı nakledilen Kur’an tefsirlerinden anlaşılmaktadır. Çoğu özel hayatında zâhid ve müttaki olmakla beraber Kur’an’a bağlılıkları sebebiyle hermetik felsefeye dayanan tasavvufa karşı çıkmışlardır.
3
Mu‘tezile’nin Ehl-i sünnet’e açık etkisi Eş‘arî ile başlamıştır
Mu‘tezile’nin Ehl-i sünnet’e açık etkisi Eş‘arî ile başlamıştır. Hayatının önemli bir kısmını Mu‘tezilîler arasında geçirdikten sonra onlardan ayrılan Eş‘arî başta kelâm metodu olmak üzere ilâhî sıfatlar, kesb, cüz-i lâ yetecezzâ, te’vil ve hudûs gibi birçok konuda Mu‘tezile’nin etkisinde kalmıştır. Peygamber göndermenin toplum açısından gerekliliği, hüsün-kubuh, akıl-nakil ilişkisi gibi hususlarda Mu‘tezile ile Mâtürîdiyye arasında benzerlikler vardır.
4
Eş‘arî, Abdülkāhir el-Bağdâdî, Şehristânî gibi mezhepler tarihi müellifleri mezhep tasniflerinde Mu‘tezile’yi ana fırkalar içinde sayarken Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî, Şehâbeddin İbn Arabşah gibi yazarlar onlar hakkında tarafsız veya olumlu ifadeler kullanmış, Seyyid Ahmed Han, Emîr Ali, Mevlânâ Muhammed Ali Lahorî, Ferîd Vecdî, Cemâleddin el-Kāsımî, Ahmed Emîn, Fazlur Rahman ve Murtazâ Mutahharî gibi son dönem âlimleri onlardan ilham almışlardır. Bazı şarkiyatçılar, başlangıçta Mu‘tezile’yi İslâm rasyonalistleri olarak nitelendirirken Mu‘tezilî eserlerin yayımlanmasından sonra bu görüşlerinden vazgeçerek onların İslâm teologu olduklarını söylemeye başlamışlardır.
5
Mutezile’nin tartıştığı ve savunduğu konular ile günümüz modernistlerinin temel özellikleri arasında bazı benzerlikler olmakla birlikte konulara yaklaşımları farklıdır. Her iki grup da kendi zamanlarının problemlerini ve etki alanına girdikleri dış tesirleri dini tartışmaların içine taşımışlardır. İlk dönemde diğer din ve kültürlerde tartışılan uluhiyet, risalet, ba’s ahiret, melekler, cin, ruh gibi konular Kur’an ile bağlantılı olarak ele alınmış, Allah’ın sıfatları, kader, Allah’ın görülmesi, Kur’an’ın mahluk olması gibi problemler o dönemin en ateşli tartışma konularını teşkil etmiştir.
6
Siyasi ihtilaflara kadar sünnet, tartışmasız olarak Kur’an’dan sonra ikinci kaynak olarak görülmekteydi. İhtilaflardan sonra sünnetin hüccet oluşu tartışılmaya başlandı. İmam Şafii döneminde Basra’da yaygınlaşmış olan Mutezili hareketin imamları, hadisçilere karşı besledikleri husumetle meşhur olmuşlardı. Şafii’nin Cimâu’l-ilm’de anlattığına göre yalnızca Allah’ın kitabının yeterli olduğu düşüncesini savunanlar, sahabe döneminden itibaren Basra ve Irak’ta yoğunlaşmışlardı. Onların düşüncesi genel itibariyle şöyleydi: “Kur’an’da her şey açıklanmıştır. Zanni olan hadisin kati olan Kur’an üzerine hüküm getirmesi mümkün değildir. Raviler vasıtasıyla nakledilen hadislerin yalan ihtimalinden uzak olması mümkün değildir.”
7
Mutezile’yi hadis karşıtı bir hareket olarak görmek yanlış olur
Mutezile’yi hadis karşıtı bir hareket olarak görmek yanlış olur. Onun hadisle ihtilafı, Kur’an’da olmayan veya ona muhalif olan veya akla ters gördüğü bazı konulara ait hadislere karşıydı. Recm, el kesme, mestler üzerine mesh, rüyetullah gibi konular bunlardandır. Sahabenin adaleti konusunda da Mutezile’nin Cahız, Nazzam gibi önde gelen imamları Ehl-i sünnete aykırı görüşler ileri sürmüşlerdir. Mutezile hadisleri mütevatir ve ahad olmak üzere iki gruba ayırır. Mütevatir haber tanımında bilinen tanımına ilaveten, onun duyular yoluyla elde edilmesi ve Kur’an’a muhalif olmaması şartlarını ileri sürmüşlerdir. Aslında Mutezilenin mütevatir haber tanımına giren yalnızca Kur’an’dır; onun dışındaki haberler ahad olarak kabul edilmektedir.
8
Mutezile alimleri, hadisçiler tarafından yapılan haberi vahidlerin taksimine itibar etmemişlerdir. Mutezili bir alim olan Ebu’l-Hüseyn haberi vahidi dörde ayırmıştır. 1. Şartlarında eksiklik bulunması nedeniyle kendisiyle amel etmek gerekli olmayanlar, 2. İbadet ve muamelatla ilgili olanlar, 3. Akla uygun olanlar, 4. Akla muhalif olanlar.
9
Oryantalistler ve Sünnet
Sünnete karşı ikinci köklü muhalefet oryantalistler tarafından gündeme getirilmiştir. Yirminci yüzyılda Müslüman araştırmacıların çoğunluğu çalışmalarını oryantalistlerin iddialarına cevap vermeye yoğunlaştırmışlardır. Oryantalistler Kur’an’a ve hadislere dini ilahi metinler gözüyle değil, insan ürünü ve her türlü müdahaleye açık metinler gözüyle bakmışlardır. Bu bakış açısıyla başlatılan çalışmalar ilk önce Biblical criticisim adıyla Mukaddes Kitap üzerine denenmiş, daha sonra historical criticism adıyla Kur’an ve hadislere uygulanmıştır.
10
Son zamanlarda yapılan bazı çalışmalar hariç, oryantalistler hadis ya da sünnet terimleri yerine Islamic tradition terimini kullanmayı tercih etmişlerdir. Bu terim, önceki nesillerden sonraki nesillere aktarılan her şey anlamına gelmekte ve gerçekte geleneğin karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu terim aynı zamanda gelenekteki değişim anlamını da içermektedir. Böylece onlar Kur’an’ı da sünneti de İslam toplumuna nispet etmişlerdir. Oryantalistler sünnet ve hadis terimlerini birbirinden farklı görmüşlerdir. Bu ayrımı ilk yapan Goldziher’dir. Onu Lammens ve Morgoliouth takip etmiştir. Onların açıklamasına göre sünnet kelimesi hicri ikinci asırdan sonra terim haline gelmiştir.
11
Schacht, ilk dönemlerde sünnetin living tradition anlamına geldiğini ifade etmiştir.
Oryantalistler hadislerin güvenilirliği meselesi üzerinde de durmuşlar, muhaddislerin bu amaçla kullandıkları yöntemleri güvenilmez görmüşlerdir. Muir hadislerin güvenilir yollarla nakledilmediğini, Hz. Muhammed’in hayatını ortaya çıkarmaya yarayacak tek kaynağın Kur’an olduğunu iddia etmiştir. Goldziher’e göre hadislerin çok az kısmı hariç, Hz. Peygamber’le bir ilgisi bulunmamaktadır. Hz. Peygamber’in saygınlığından yararlanmak için hadisler sonradan uydurulmuştur. Oryantalistler sünnetin oluşumunda önceki dini geleneklerin büyük etkisinin olduğu görüşünü savunmuşlardır. Onlara göre abdest, teyemmüm gibi ibadetler Yahudilikten Arap adetlerine, oradan da sünnete girmiştir.
12
Oryantalistlere göre İslam hukukunda hem cahiliye döneminden hem de önceki din ve geleneklerden izler bulmak mümkündür. Goldziher’le başlayan iddialara göre halifelerin öldürülmesiyle başlayan ihtilaflar ve kargaşalarda her taraf kendi lehine hadis uydurmaya başlamıştır. Oryantalistler hadislerin sözlü olarak nakledilmesi nedeniyle bozulmaya açık görmüşlerdir. Hadis kitapları içinde Buhari’nin Sahih’inin altı yüz bin hadis arasından seçmiş olmasını, hadis uydurmanın genişliğine kanıt gösteren oryantalistler, Buhari’nin de yalnız senet tenkidine önem verdiğini hadislerin metinleri üzerinde düşünmediğini savunmuşlardır.
13
Goldziher hadislerin yazılmasını beyan eden hadislerin ehl-i rey, yazılmamasını beyan eden hadislerin ehl-i hadis tarafından uydurulduğunu söylemiştir.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.