Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
UNIT THREE INNOVATIONS
FOR GRADE 12 UNIT THREE INNOVATIONS
2
Do you think Ali has got a car? The students like mathematics.
I love you. Do you think? (Düşünür müsün?) Do you think I love you? (Seni sevdiğimi düşünüyor musun?) Ali has got a car. (Ali bir arabaya sahip.) Do you think Ali has got a car? (Sence Ali’nin bir arabası var mı?) The students like mathematics. (Öğrenciler matematiği seviyor.) Do you think the students like mathematis? (Sizce öğrenciler matematiği seviyorlar mı?)
3
Do you know? + How much do I love you?
(Seni ne kadar seviyorum?) Do you know? (Biliyor musun?) Do you know? + How much do I love you? (2. cümleyi OLUMLU cümle yap sonra birleştir) How much I love you Do you know how much I love you? (Seni ne kadar sevdiğimi biliyor musun?)
4
Do you know? + Where are the students? ? Where are the students?
(2. cümleyi OLUMLU cümle yap sonra birleştir) ? Where are the students? + Where the students are Do you know where the students are? (Öğrencilerin nerede olduğunu biliyor musun?)
5
Do you know? + How old is Ali?
(2. cümleyi OLUMLU cümle yap sonra birleştir) How old Ali is Do you know how old Ali is? (Ali’nin kaç yaşında olduğunu biliyor musun?)
6
A change (n) (değişim, değişiklik) changeS (değişiklikler)
Technological changes (teknolojik değişiklikler) An important technological change (önemli bir teknolojik değişiklik) important technological changes (önemli teknolojik değişiklikler) The most important technological changes (en önemli teknolojik değişiklikler)
7
Changes (değişme, değişiklik)
Changes in recent years (son yıllardaki değişiklikler) invent(v): icat etmek invention (n): icat The photos of the inventions (İcatların/buluşların fotoğrafları) The photos of the technological inventions (Teknolojik buluşların fotoğrafları) The photos of the SOME technological inventions (birkaç teknolojik buluşun fotoğrafı) The photos of the OLD MODELS OF some technological inventions (birkaç teknolojik buluşun eski modellerinin fotoğrafları)
8
inventions (buluşLAR) The latest inventions (en son, en yeni buluşlar)
An invention (buluş) inventions (buluşLAR) The latest inventions (en son, en yeni buluşlar)
9
Technology has been developing.
10
It is hard to follow technology.
(Teknolojiyi takip etmek zordur.) It is difficult to understand you. (Sizi anlamak zor.) It is nice to be here with you. (Burada sizinle olmak güzel.)
11
Technology changeS our lives. (Teknoloji yaşamımızı değiştirir.)
DOES technology CHANGE our lives? (Teknoloji yaşamızı değiştirir mi?) How does technology change our lives? (Teknoloji hayatımızı NASIL değiştirir?) A person can’t predict how technology changes his life. (Kişi tahmen edemez teknolojinin yaşamını nasıl değiştirdiğini.) One can’t predict how technology changes his life. (Kişi teknolojinin yaşamını nasıl değiştirdiğini tahmin edemez.) Predict (v): tahmin etmek
12
It is hard to predict the answer.
(Cevabı tahmin etmek zor.) It is hard to guess the answer. (Cevabı TAHMİN ETMEK zor.) It is difficult to answer the question. (Soruyu cevaplamak zor.) It is difficult to solve the problem. (Soruyu çözmek zor.)
13
Scientists have invented technological devices.
They have invented a lot of technological devices. BİLİMADAMLARI icat etmek (alet, aygıt) Scientists have invented a lot of technological devices FOR the last 100 years. (Son yüz yıldır) FOR the last 100 years 2008 1908 F O R
14
Enable (v): make possible, allow, imkan vermek, mümkün kılmak
sağlamak, Technological devices ENABLE us to feel the impact of technology strongly. Her looks ENABLED me to explain her my feelings. Feel: hissetmek Feel the impact: etkisini hissetmek deviceS: alet, aygıt(LAR) Her lookS: onun bakışları İmpact: etki Explain: anlatmak, açıklamak
15
The more……………., the more…………………….
(Ne kadar çok….., o kadar çok…) The more you study, the more you learn. (Ne kadar çok ders çalışırsan, o kadar çok öğrenirsin) The more you work, the more you earn. (Ne kadar çok iş yaparsan, o kadar çok para kazanırsın.) The more you love, the more you are loved. (Ne kadar çok seversen, o kadar çok sevİLirsin.) The more we discover technology, the more our lives improve. (Teknolojiyi ne kadar çok keşfedersek, yaşamımız o kadar gelişir.)
16
BE + V3 = Passive Structure (edilgen)
Paint (v): boyamak BE paintED: boyaNmak Cut (v): kesmek BE cut: kesiLmek Break (v): kırmak Be broken: kırıLmak Kiss (v): öpmek BE kissED: öpülmek answer (v): cevaplamak BE answerED: cevaplaNmak Can paint: boyayabilir Can BE paintED: boyaNabilir Can cut: kesebilir Can BE cut: kesİLebilir Can break: kırabilir Can BE broken: kırILabilir Can kiss: öpebilir Can BE kissED: öpÜLebilir Can answer: cevaplayabilir Can BE anwerED: cavaplaNabilir BE + V3 = Passive Structure (edilgen) Be = be, am, is, are, was, were, been, being (8)
17
They can do A LOT OF THINGS
They can do A LOT OF THINGS. (aktif) (Onlar bir çok şey yapabilir.) Birçok şey yapılabilir. (pasif) They can do A LOT OF THINGS A LOT OF THINGS (birçok şey) Can do (yapabilir) Can BE DONE (yapılabilir) By them (onlar tarafından) A LOT OF THINGS can BE DONE.
18
p a s s i v e The students can answer THE QUESTIONS.
(Öğrenciler soruları cevaplayabilir.) Sorular öğrenciler tarafından cevaplanabilir. THE QUESTIONS Can answer (cevaplayabilir ) Ama sorular CEVAPLAYAMAZ ki, değil mi? can BE ANSWERED (cevaplanabilir) by the students. (öğrenciler tarafından) THE QUESTIONS can BE ANSWERED by the students. p a s s i v e
19
Quick (adjective “sıfat”) hızlı She walked with QUICK steps. (adım)
QUICK STEPS = HIZLI ADIMLAR Easy (adjective “sıfat” ) kolay Ali can answer the EASY questions. EASY QUESTIONS = KOLAY SORULAR quickLY (adverb “zarf” ) hızlı bir şekilde She walked quickLY. easILY (adverb ”zarf” ) KOLAY bir şekilde/KOLAYCA Ali can answer the questions easiLY
20
By the help of devices (araç, aygıt) araçların yardımıyla
-nın yardımıyla By the help of devices (araç, aygıt) araçların yardımıyla By the help of SOME devices BAZI araçların yardımıyla
21
Lead (v) : live in a certain way, sürdürmek, bir şekilde yaşamak
Easy kolay easIER daha kolay Life (tekil) yaşam, hayat liveS (çoğul) yaşamLAR, hayatLAR Lead (v) : live in a certain way, sürdürmek, bir şekilde yaşamak We can lead Sürdürebiliriz We can lead easIER lives. We can lead easier lives BY THE HELP OF COMPUTERS. BİLGİSAYARLARIN YARDIMIYLA daha rahat bir yaşam sürdürebiliriz.
22
We can lead: sürdürebiliriz We can lead practical lives.
Pratik bir yaşam (yaşamlar) sürdürebiliriz. We can lead MORE practical lives. DAHA pratik bir yaşam sürdürebiliriz. We can lead more practical lives BY THE HELP OF solar cells. Güneş pilleri SAYESİNDE (yardımıyla) daha pratik bir yaşam sürdürebiliriz. Practical: pratik, elverişli, kullanışlı
23
Try to use: kullanmaya çalış Try to understand: anlamaya çalış
Try (v): çalış, uğraş Try to use: kullanmaya çalış Try to understand: anlamaya çalış Try to use technology: teknolojiyi kullanmaya çalış
24
Bit: parça, saha,bölüm, kesit in very bit: her dönemde
A life Lives My life Our liVES Bit: parça, saha,bölüm, kesit in very bit: her dönemde in every bit of our lives Hayatımızın her anında
25
Let’s = Let US Let’s: haydi I = me, Let’s listen to music. You = you
He = him She = her It = it We = US They = them Let’s: haydi Let’s listen to music. Let’s play football. Let’s go out. Let’s dance Personal pronouns: şahıs zamirleri, özne zamirleri; I, YOU, HE, … ben, sen, o, … Object pronouns: nesne zamirleri; ME, YOU, HIM, … .beni, bana, seni, sana……
26
An advance: progress, move, ilerleme, gelişme An advance Advances
Technological advances Some technological advances Effect (N): etki, sonuç Their effects: (onların) etkileri Their effects ON US Onların üzerimizdeki etkileri
27
Change (n) = advance; yenilik, buluş, icat
Affect (v): değiştirmek, tesir etmek, etkilemek The weather affectS us.
28
p a s t C O M P U T E R S Decade (n): on yıl Last: geçen Last decadeS
A decade A decade A decade 1978 1988 1998 2008 p a s t Three decadeS L A S T decadeS
29
Fast x slow (adjective “sıfat” ) Speed (n): hız
İncredible (adj): unbelievable, inanılmaz, akıl almaz, harika An incredible speed Your excuse is incredible. Senin özrün Your excuse that an elephant fell on you and made you late Üzerine bir fil düştüğü ve (bunun) seni geciktirdiği is just incredible. Fall (v): düşmek excuse: özür, bahane Fell (v2): düştü
30
çalışma şeklimiz/tarzımız The way we spend our leisure time
The way we work çalışma şeklimiz/tarzımız The way we spend our leisure time boş zamanımızı geçirme şeklimiz/tarzımız The way we study our lessons Derslerimize çalışma şeklimiz/tarzımız The way we speak konuşma şeklimiz/tarzımız
31
Diagnose (v): to examine, find out, teşhis etmek, tanılamak,
Technological advances help to DIAGNOSE illnesses. Advance (n): ilerleme, Help to diagnose: teşhis etmeye yardım etmek
32
They help to control the world’s money market.
Help to control: kontrol etmeye yardım etmek Market: pazar, piyasa They can translate a language into another language. Translate into (v): -e tercüme etmek, -e çevirmek Can translate: tercüme edebilir, çevirebilir language (n): dil Another: başka, öteki, diğer
33
yolu ile, üzerinden, -den geçerek
VIA = by way of; yolu ile, üzerinden, -den geçerek We are flying to Denver VIA Chicago. (Chicago üzerinden) VIA = by means of; vasıtasıyla, aracılığıyla We can access information VIA computers. (Bilgisayarlar vasıtasıyla) The concert was broadcast around the world VIA satellite. Konser uydu aracılığıyla dünyanın her tarafına yayımlanDI. (past) The match is broadcast LIVE across Europe. Maç Avrupanın bir ucundan diğer ucuna CANLI yayımlanıyor. (present) broadcast (v): (radyo/tv aracılığıyla) yayımlamak Access (v): ulaşmak, erişmek, elde etmek
34
Computers ENABLE us to communicate. Computers enable us to entertain.
Computers help to diagnose illnesses. Computers help to understand the world’s money markets. Communicate (v): haberleşmek Enable (v): sağlamak, mümkün kılmak, imkan vermek Entertain (v): eğlendirmek Diagnose (v): teşhis etmek Help to diagnose: teşhis etmeye, tanı koymaya yardım etmek Help to understand: anlamaya yardım etmek
35
A space shuttle is a vehicle. (taşıt, vasıta)
S P A C E S H U T T L E S A space shuttle is a vehicle. (taşıt, vasıta) A space shuttle is vehicle. People travel into space in a space shutte. A space shuttle is a vehicle IN WHICH people travel into space. A space shuttle is a vehicle in which people TRAVEL into space and (TRAVEL) back. A space shuttle is a vehicle in which people TRAVEL into space and back.
36
A space shuttle carries a satellite.
Bir uzay mekiği bir uydu A space shuttle SOMETIMES carries a satellite. Carry (v): taşımak carrIES
37
Equipment (n): donatım, gereçler, teçhizat Orbit (n): yörünge
A space shuttle carries a satellite INTO orbit. A space shuttle carries other equipment INTO orbit. Used to V1: yapardı, ederdi (geçmişteki alışkanlıklarımız) Run: koş Used to run: koşarDI Ride a horse: ata bin Used to ride a horse: ata binerDİ Wear a hat: şapka tak Used to wear a hat: şapka takarDI
38
DID Ayla USE to wear a hat? Ayla DIDn’t USE to wear a hat.
Run: koş Used to run: koşarDI Ali useD to run. DID Ali USE to run? Ali DIDn’t USE to run. Wear a hat: şapka tak Used to wear a hat: şapka takarDI Ayla useD to wear a hat. DID Ayla USE to wear a hat? Ayla DIDn’t USE to wear a hat.
39
useD to seem: görünürdü İmpossible: imkansız Totally: tamamen
Seem: görünmek useD to seem: görünürdü İmpossible: imkansız Totally: tamamen This useD to seem impossible. This useD to seem TOTALLY impossible.
40
biz geliştirdiğimiz zaman / geliştirdiğimizde
We develope biz geliştiririz When we develope biz geliştirdiğimiz zaman / geliştirdiğimizde When we develope new space shuttles, yeni uzay mekikleri geliştirdiğimiz zaman, When we develope new models of space shuttles, uzay mekiklerinin yeni modellerini geliştirdiğimizde
41
Can speak = be able to speak Can run = be able to run
Can = be able to Can speak = be able to speak Can run = be able to run Can swim = be able to swim am, is, are (present) be was, were (past) I can speak. = I am able to speak. She can run. = She is able to run. They can swim. = They are able to swim
42
People can travel to space
İnsanlar seyahat edebilir People can travel to space İnsanlar uzaya seyahat edebilir People ARE able to travel People ARE able to travel to space
43
Will travel: seyahat edecek Will be able to travel: seyahat edebilECEK
Will learn: öğrenecek Will be able to learn: öğrenebilECEK Will buy: satın alacak Will be able to buy: satın alabilECEK Will walk: yürüyecek Will be able to walk: yürüyebilECEK
44
İnsanlar seyahat edecek People will be able to travel
People will travel İnsanlar seyahat edecek People will be able to travel İnsanlar seyahat edebilecek People will be able to travel to space İnsanlar uzaya seyahat edebilecek
45
Thousands of people: binlerce insan
Thousands of people will be able to travel to space. Thousands of people will be able to spend their holidays there. Thousands of people will be able to spend their holidays there.
46
Mobile Phones Mobile phones are small. Ali is fat.
Ali is SO fat THAT he can’t run fast. Ali o kadar şişman ki hızlı koşamaz. Veli is hardworking. Veli is SO hardworking THAT he can solve every problem. Veli o kadar çalışkan ki her soruyu çözebilir. That car is cheap. That car is SO cheap THAT everybody can buy.
47
Mobile phones are SO small in size THAT you can carry them.
Çep telefonları o kadar küçük ki onları taşıyabilirsiniz. Mobile phones are SO small in size THAT they can be carried. Cep telefonları o kadar küçük ki taşınabilirler. Computers are SO cheap in price THAT you can buy them easily. Size: büyüklük, beden
48
So hot in temperature THAT
So fast THAT SO fast in speed THAT SO slow THAT SO slow in speed THAT SO deep THAT SO deep in depth THAT SO high THAT SO high in HEIGHT THAT SO safe THAT SO safe in safety THAT SO heavy THAT SO heavy in weight THAT SO hot THAT So hot in temperature THAT
49
Enormous: kocaman, muazzam Efficiently: verimli
indispensable: vazgeçilmez, zaruri Mobile phones’ functions are enormous. Their Mobile phones help you work efficiently. They help you work efficiently. Mobile phones are indispensable. Mobile phones are indispensable in our lives. Hey girl! You are indispensiable in my life.
50
We can reach information IMMEDIATELY.
We can reach important information IMMEDIATELY. We can send messages. We can be connected to services. It is possible to take photos. It is possible to go there early. It is possible to open the door. It is possible to answer the question. It is possible to save photos. It is possible to take photos and save them.
51
It is possible to pass: geçmek mümkün
It is possible: mümkün It is possible to pass: geçmek mümkün It is possible to pass your class. It is possible to get a high mark. It is possible to buy a nice house. It is possible to answer the questions all
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.