Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
TÜRK DİLİ II Okutman Vedat BALKAN Hafta 5
2
5. KONU: YAZILI ANLATIM TÜRLERİ I
(Makale, Fıkra) Günümüzde kullanılan yazılı kompozisyon türleri mektup, dilekçe, tutanak, rapor, makale, fıkra, sohbet, deneme, hatıra, gezi yazısı, biyografi, tenkit, hikâye, roman, tiyatro ve şiirdir. Bunların bir kısmı okuma yazma bilenlerin çoğu tarafından kullanılırlar: mektup, dilekçe, tutanak, rapor, makale gibi. Bu tür kompozisyon çalışmalarında amaç, bilgi, birikim ve düşüncelerimizi başkalarına aktarmaktır. Bir kısmı ise yazma konusunda ustalaşmış kişiler tarafından kaleme alınırlar: şiir, roman, hikâye, deneme, fıkra gibi. Bu tür eserleri yazmadaki amaç ise estetik duygu uyandırmaktır. Bir başka ifadeyle bu türlerin iyi ve güzel bir şekilde yazılabileceğini gösterip insanlarda okuma ve yazma isteğini uyandırmaktır. Burada yazılı anlatım türleri hakkında bilgi verilecek, ayrıntıya girilmeyecektir.
3
5.1. DÜŞÜNCE YAZILARI 5.1.1. MAKALE
Belirli bir konuda bilgi vermek, bir konuya açıklık getirmek, bir düşünceyi savunmak, bir gerçeği ortaya koymak amacıyla belgelere dayanarak yazılır. Makaleler temel bir fikri, birtakım yan fikirlerle destekleyip belge ve delillerle ispatlayan yazılardır. Amacı okuyucunun bilgisini artırmaktır. Her türlü konuda makale yazılabilir. Toplumun büyük bir kesimini ilgilendiren makaleler gazetelerde, bilim adamlarının kendi uzmanlık alanlardaki makaleleri ise daha çok dergilerde yayımlanır. Giriş, gelişme ve sonuç bölümleri makalede de vardır. Girişte konunun tanımı verilip sınırları çizilir. Sonra düşünce, belirli bir yönde geliştirilip belge ve delillerle desteklenir. Yazarın görüşlerine zıt fikirler -varsa- ortaya konur, değerlendirilir, tenkit edilir. Sonuçta, bütün söylenenler toplu olarak özetlenir. Bilimsel makaleler geniş bir araştırma ve incelemeye dayanır. Temel kaynaklar mutlaka incelenip makalede kullanılmalıdır. Kaynaklar çok ve benzer ise bunlar sınıflandırılıp belli gruplara ayrılarak değerlendirilir. Bundan sonra yazar, kendi görüşlerini ortaya koyar ve bunları kuvvetlendiren delilleri gösterir. En sonda da vardığı hükmü kısaca belirtir.
4
FIKRA ( KÖŞE YAZISI ) Fıkra bir yazı türü olarak gazete ve dergi ile beraber edebiyatımıza girmiştir. Hemen her konuda, bilhassa günlük olaylar ve güncel konularda fıkra yazılır. Yazar, gazete veya dergideki genel başlıklı köşesinde bir konudaki görüşlerini açıklar. Bu yazara köşe yazarı veya fıkra yazarı denir. Fıkralar günü birlik olmaları sebebiyle kısa ve öz yazılmalı, yalın ve yoğun bir anlatıma sahip olmalıdırlar. Herkesin kolaylıkla anlayabileceği şekilde yazılmalıdırlar.
5
Fıkralarda yazarın yorumu ve konuya bakışı esastır
Fıkralarda yazarın yorumu ve konuya bakışı esastır. Okuyucu da zaten günlük olaylarla güncel konuların değişik bakış açısından yorumunu öğrenmek için bu yazıları okur. Aslında fıkraların ömürleri bir günlüktür, kısadır. Bunlar yazıldığı günler etkili olsalar da bir süre geçtikten sonra değerlerini yitirirler. Ama yazıldığı tarihten çok sonraları bile okunan fıkralar vardır. Bunlar kitap halinde yayımlanmak suretiyle büyük bir okuyucu kitlesine ulaşırlar. Üslupları ile fıkralarını kalıcı hale getirmiş yazarlarımızdan bazıları şunlardır: Ahmet Rasim, Ahmet Haşim, Yusuf Ziya Ortaç, Falih Rıfkı Atay, Peyami Safa, Burhan Felek, Şevket Rado, Ahmet Kabaklı, Oktay Akbal .
6
Makale ile fıkra birbirine çok benzer
Makale ile fıkra birbirine çok benzer. Aralarındaki en önemli fark şudur: Makale daha uzun yazılır ve konu, delillerle ispatlanmaya çalışılır. Fıkrada ise ileri sürülen görüş ve düşünceler ispatlanmaya çalışılmaz. Ayrıca bu türü, amacı insanları güldürmek, eğlendirmek ve ders vermek olan fıkra (Nasrettin Hoca, İncili Çavuş vb.) ile karıştırmamak gerekir.
7
Örnek: VERİMLİ İNSAN Zararlı bir alışkanlık yazıp bozmak; bir satır bozuk oldu mu hemen o yaprağı yırtmak; birkaç yaprak yırtınca da o defteri kaldırıp atmak... Bu itiyat, çocukla beraber büyüyor. Defterde, kalemde çocuk kadar küçük olan «yeni baştan» usulü, yaş ilerledikçe hayatın her safhasına sirayet etmektedir. Bir şeyi yok etmeden düzeltmeye alışmak da lazım. Başlanan bir şeye devam etmek ve onu bitirmek, insan iradesinin başarısıdır. Bunun zıddına, biz «maymun iştahlılık» deriz. Maymun iştahlı, meselâ bir atkı örmeye başlar, bitirmeden başka bir işe geçer; bir kitabı okumaya koyulur, sekiz on sayfa bile okumadan onu atar, bir diğerinin yapraklarını karıştırmak ister.
8
Hayatın her safhasında muvaffak olmak için, insanlığın uzun tecrübeler sonunda elde ettiği düstur şudur: İyiye başlamak, iyi başlamak ve iyi bir yoldan devam edip onu bitirmek: Kıymeti ne olursa olsun, eser sahibi olabilmek için bundan başka çare yoktur. Başlarken her şey güçtür, ilk zamanda o güçlüğe katlanmalı. Devam edince aynı şey sıkıntı verir: bu sıkıntıyı sineye çekmeli. Fakat eser bittiği zaman duyulan zevk, bütün güçlükleri, bütün bu çekilmiş sıkıntıları karşılayacaktır. Bizzat hayat da bir eserdir. Ölüm gelip de insan, gözlerini doğrudan doğruya dünyaya kapayacağı zaman: «Ben şu işi yaptım, şu kitapları yazdım, şu sözleri söyledim, şu insanları yetiştirdim, şu iyilikleri ettim, şu kalpleri kazandım» diyebiliyorsa, en büyük eseri olan hayatım itminanla bitirmiş olur. Bütün ömrü yaz boz tahtası olanların bu saadete ermelerine, verimli bir insan olmalarına imkân var mı? HASAN ALİ YÜCEL
9
DENEME Yazarın, bir konudaki kişisel görüş ve düşüncelerini, kesin bir hükme varmadan, ortaya koyduğu yazı türüdür. Yazar görüş ve düşüncelerini aktarırken kendisiyle konuşuyormuş gibi verir. Söyleşiden bu yönüyle ayrılır. Deneme türünün en büyük ustası Montaigne: "Herkes önüne bakar, ben içime bakarım; benim işim yalnız kendimledir, hep kendimi gözden geçirir, kendimi yoklarım.“ sözleriyle bu türün özelliklerini güzel bir şekilde ortaya koymuştur. Deneme her türlü konuda yazılabilir. Toplumu ilgilendiren konularda yüksek bir kültürle yeni bir bakış açısı getirmek esastır. Okuyucu bu yolla düşünmeye yöneltilir. Denemenin dili fıkra ve sohbette olduğu kadar senli benlidir; fakat nüktelere ve komik unsurlara yer verilmez. Bu iki türe göre daha mantıklı ve ciddîdir. Denemede yazarın, duygu ve düşüncelerini, kendini merkez yaparak ortaya koyması, yazının okuyucu tarafından çabuk benimsenmesini sağlar. Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sebahattin Eyüboğlu, Mehmet Kaplan, Salah Birsel ve Cemil Meriç vb. isimler, en tanınmış deneme yazarlarımızdandır. .
10
AHLAK Bence ahlâkın bir ilkesi, bir kökü vardır: "Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma." Bu buyruğun doğru olduğunu içinize sindiriniz; siz de düşünerek, daha iyi düşünmeksizin ona uyuyor musunuz, artık korkmayın, ahlâklı bir insansınız, kimsenin size ahlâksız demeye hakkı yoktur. Adam öldüremezsiniz, kimsenin malını çalmazsınız, kimseye yalan söylemezsiniz, kimseyi rahatsız etmezsiniz. Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma... Kolay gibi görünür, ama kolay değildir bu. Birçok kimselerin "Ahlâk... ahlâk...“ diye yasalar, kurallar uydurmaya çalışmaları da zaten bunun kolay olmaması yüzündendir. Size yapılmasını istemediğiniz bir işi siz de başkasına yapmayacaksınız, bencilliğinizden silkineceksiniz. Sizin bir etiniz, kemiğiniz olduğu gibi onun da bir eti, kemiği olduğunu, onun da acılar duyabileceğini düşüneceksiniz
11
O kadar da değil, size yapılmasını istemediğiniz bir takım şeyler de var, siz de onları kimseye yapmıyorsunuz, yetmez ki bu. Belki o adam kendisine başka şeylerin de yapılmasını istemiyor, sizin aldırmayacağınız bazı şeylerden de sinirleniyor, kendinizi onun yerine koyacaksınız, o sinirlenmeyi anlayacaksınız, acısını hayal edeceksiniz, artık o adama o işleri de yapmayacaksınız. Siz yapmayacaksınız, ama sizin yapmamanız da yetmez. O adama başkalarının eziyet etmesine katlanıyorsanız, "Bana dokunmuyorlar ya, bana ne!" derseniz, kendinizi gerçekten onun yerine koymuyorsunuz demektir. Çünkü siz bir haksızlığa uğrarsanız, çevrenizdekilerin kayıtsız kalması gücünüze gider; toplum içinde, bütün dünyada yalnız kalmış olursunuz. Öyle ise size yapılmasını istemediğinizi siz de başkasına yapmamakla yetinmeyeceksiniz. Başkasının uğradığı, çektiği sıkıntıyı, sizin yüzünüzden olmasa dahi gidermeye hafifletmeğe çalışacaksınız, hiç olmazsa onun acılarını siz de duyup ona yapayalnız olmadığını bildireceksiniz.
12
Ahlâk, sadece kötülük etmekten çekinmek değildir, başkalarının edecekleri kötülükleri de önlemeye çalışmayı buyurur. İnsanlar vardır, dünyanın neresinde, her kimin başına gelmiş olursa olsun, her kötülüğe, kendilerine edilmiş gibi üzülürler. Yalnız kötülüğe uğrayana mı acırlar? Hayır. Kötülüğü edene de acırlar. Size yapılmasını istemediğinizi siz de başkasına yapmayın. Siz kötü olmak ister misiniz? Öyle ise başkasının kötü olmasına katlanamazsınız; onun ettiği kötülüğü siz etmişsiniz gibi, sizin yüzünüzden edilmiş gibi, içinize yediremezsiniz. Nurullah ATAÇ Sözden Söze, İstanbul, 1952
13
ELEŞTİRİ(Tenkit) Sanat eserlerini çeşitli yönleriyle ele alıp inceleyen, farklılıklarını açıklayan, kolaylıkla anlaşılmasını sağlayan ve eser hakkında bir karar vermek için yazılan yazılara eleştiri denir. Eleştiri yazacak kişinin eseri ortaya koyan yazardan daha fazla bilgiye sahip olması gerekir. Ayrıca eleştiri yaparken tarafsız olmak lazımdır. Eleştiri yapanlara eleştirmen adı verilir. Eleştirmen ele aldığı eseri ne övmeli ne de yermeli eserdeki olumlu ve olumsuz yönleri bilgilere dayanarak ortaya koymalıdır. Eleştirinin sonucu olumlu veya olumsuz olabilir. Başlıca eleştiri yöntemleri şunlardır:
14
Tarihi Eleştiri: Bu yöntemde eser, yazarın hayatına, yetişme şartlarına ve devrin özelliklerine göre değerlendirilir. Sosyolojik Eleştiri: Bu yöntemde yazarı, eseri ve okuyucuyu sosyal şartlar belirlediği için eser buna göre değerlendirilir. İzafi(göreceli) Eleştiri: Bu yöntemde herkes kendi düşüncesi ve zevkine göre eseri değerlendirebilir. İzlenimci Eleştiri: Sosyolojik eleştiriye tepki olarak ortaya çıkan bu eleştiri yönteminde tek ölçü eserden zevk almaktır. Bu yöntemde geleneğe bağlılık ve ortak değer yoktur. Yapısal eleştiri: Bu yöntemde eser tek başına bir yapıdır. Bu yapıyı anlamak için yardımcı araçlara gerek yoktur. Namık Kemal, Muallim Naci, Hüseyin Cahit Yalçın, Ali Canip Yöntem, Reşat Nuri, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan eleştiri yazarlarımızdan bazılarıdır.
15
NEYE YARAR ELEŞTİRİ? Evet, neye yarar eleştiri? İşte size, daha birinci bölümün ilk adımında eleştirinin yakasına yapışan geniş ve korkunç bir soru işareti. Önce sanatçı; resim yapmak istemeyen, şiir yazmayı aklının ucundan geçirmeyen burjuvalara – hatta eleştirinin doğmasını sağlayan sanata bile bir şeyler getirmediği, öğretmediği için eleştiriye çıkıştı. Oysa, zamanımızda, nice nice sanatçı, yalnız ona borçludur ününü! Eleştiriye çıkışmaları için tek neden budur belki de. Gavarni’nin bir resmini görmüşsünüzdür herhalde; hani tablosunun üzerine eğilmiş bir ressam var ya, işte o. Ressamın arkasında, elinde son yazısını tutan ağırbaşlı, kupkuru. Dimdik, beyaz kıravatlı bir adam vardır. “Sanat soyluysa eleştiri kutsaldır.” – “Kimmiş bunu diyen?” – “Eleştirmen.” Sanatçı kendine düşen işi böyle bu kadar kolaylıkla yapıyorsa, bu, hiç şüphesiz, eleştirmenin, sürüsüne bereket eleştirmenlerden biri olmasındandır.
16
İçten söylüyorum; en güzel eleştiri, şiir diliyle yazılan, eğlendiren
Eserlerden çıkartılıp ortaya konulacak araçlardan ve usullerden, burada, halkla sanatçının hiçbir şey öğrenmeyeceğini ben de biliyorum. Bu çeşit işler yalnız atölyelerde öğrenilir, halk ise yalnız sonuçla ilgilenir. İçten söylüyorum; en güzel eleştiri, şiir diliyle yazılan, eğlendiren eleştiridir; yoksa, her şeyi açıklayacağım diye, sevgiyi de kini de bir yana iteleyen, isteye isteye kendini her çeşit duygudan yoksun eden o soğuk ve matematik eleştiri değil; zaten –güzel bir tablo her zaman sanatçının yansıttığı doğa olduğundan- zeki ve duygulu bir varlığın yansıttığı bu tablonun eleştirisi de aynı nitelikte olur. Böylece, bir tablo üzerinde en güzel bilgiyi bize ya bir sone ya da bir ağıt verir. Ama bu çeşit eleştiriler şiir demetleriyle şair ruhlu okuyucular içindir. Gerçek eleştiriye gelince, umarım ki filozoflar ne demek istediğimi anlayacaklar doğruluktan ayrılmamak için, yani varlığını kabul ettirmek için, eleştiri taraf tutmalı, tutkulu olmalı, politik olmalı; yani tek görüşlü olmalı; ama bu, öyle bir tek görüşlülük olmalı ki, alabildiğine ufuk açabilsin.
17
Rengi bırakıp çizgiyi göklere çıkarmak, ya da çizgiyi bırakıp rengi göklere çıkarmak, elbette bir görüştür; ama ne öyle aşırı derecede geniş, ne de öyle aşırı derecede doğru bir görüştür; üstelik böyle bir görüş özel yaşantılar üzerinde büyük bir bilgisizliği de ortaya çıkarır. Yaratıcı, şu ya da bu yaratıkta ne ölçüde çizgi zevkiyle renk zevkini karıştırmıştır, sonucu bir tablo olan bu kaynaşmayı hangi gizli usullerle meydana getirmiştir, bilemezsiniz. Bundan ötürü de, daha geniş bir görüş doğal olarak bireycilik olur: Sanatçıya, yeteneğinin sağladığı bütün olanakların yardımıyla mizacının saflığından ve bunun iç belirtilerinden yararlanmayı salık vermeli. Kendine öz bir mizacı olmayan kişi, tablo yapamaz, böylesi – taklitçilerden, hele seçmecilerden usandığımız için kendine öz mizacı olan bir ressamın buyruğu altında işçi olarak çalışmalı. Bu yazımın son bölümlerinden birinde bunu açıklayıp göstermeğe çalışacağım. Bundan böyle, elinde kesin bir ölçü, doğadan alınmış bir ölçü bulunan eleştirmen, görevini tutkularıyla yerine getirmeli; kişi, eleştirmen olmakla insanlığını yitirmez de ondan; tutku ise birbirine benzeyen mizaçları yaklaştırır, aklı da yepyeni tepelere doğru yükseltir.
18
Stendhal bir yazısında: “Resim, diyor; kurulmuş bir ahlâktan başka bir şey değildir.” Şu ahlâk sözcüğünü az çok geniş bir anlamda alırsanız, bütün sanatlar için aynı şeyi söyleyebilirsiniz. Sanat dediğimiz şey öteden beri herkesin duygusuyla, tutkusuyla, hayal gücüyle ortaya koyduğu güzel olduğuna göre, yani birlikte değişiklik, ya da saltığın(mutlağın) çeşitli görünüşleri olduğuna göre, eleştiri her an metafiziğe dokunuyor demektir. Her yüzyıl, her insan topluluğu güzelliğin de, ahlâkın da kendine öz bir anlatımını elinde bulundurduğundan, romantizmden amaç eğer güzelliğin en yeni, en modern anlatımı ise aklı başında ve tutkulu eleştirmen için büyük sanatçı yukarıda belirtilen şartlara saflığı, yani mümkün olduğu kadar çok romantizmi birleştiren kişi olacaktır. Charles BAUDELAIRE (Curiosites esthetigues) ‘den çeviren: Fehmi BALDAŞ
19
İNCELEME: Bir konuyu veya eseri en ince özelliklerine kadar anlatan, tanıtan ve ayrıntılarıyla ortaya koyan yazı türüne denir. İncelenecek eser şekil ve anlam açısından incelenerek ortaya konur. Bir eseri İnceleme Planı Eserin adı Yazarı (varsa çevireni) Basıldığı yer, matbaa ve basılış tarihi Kaçıncı baskı olduğu Sayfa sayısı, fiyatı Eserin boyutları Yazar hakkında bilgi(hayatı, sanat anlayışı) Türü Kişiler Özeti Ana düşünce Dil ve anlatım özelliği Değerlendirme(Eserle ilgili olarak okuyucunun olumlu-olumsuz görüşleri, yargıları)
20
SÖYLEŞİ (SOHBET) Güncel bir konuyu, okuyucu ile konuşuyormuş gibi samimî bir üslupla ele alan, özentiden uzak yazılardır. Sohbette genellikle gündelik olaylar, herkesi ilgilendiren ortak değerlerle sanat ve edebiyat konuları ele alınır. Yazar, fikrini zorla kabul ettirmeyi değil de samimî bir şekilde ortaya koymayı amaçlar. RÖPORTAJ Gazetelerde ve dergilerde yayınlanan güncel konu ya da sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği ve konuyla ilgisi olan kişilerle yapılan konuşmaların yazıya aktarılmasıdır. Röportaj yazarı, duyduklarını , gördüklerini ya da ilgi çekici bir olayı yasayan kişilerle yaptığı konuşmayı resimlerle zenginleştirerek okuyucuya sunar.
21
Bölüm (Hafta) Özeti DENEME
Yazarın, bir konudaki kişisel görüş ve düşüncelerini, kesin bir hükme varmadan, ortaya koyduğu yazı türüdür. Yazar görüş ve düşüncelerini aktarırken kendisiyle konuşuyormuş gibi verir. Söyleşiden bu yönüyle ayrılır. ELEŞTİRİ (TENKİT) Sanat eserlerini çeşitli yönleriyle ele alıp inceleyen, farklılıklarını açıklayan, kolaylıkla anlaşılmasını sağlayan ve eser hakkında bir karar vermek için yazılan yazılara eleştiri denir. İNCELEME: Bir konuyu veya eseri en ince özelliklerine kadar anlatan, tanıtan ve ayrıntılarıyla ortaya koyan yazı türüne denir. İncelenecek eser şekil ve anlam açısından incelenerek ortaya konur.
22
SÖYLEŞİ (SOHBET) Güncel bir konuyu, okuyucu ile konuşuyormuş gibi samimî bir üslupla ele alan, özentiden uzak yazılardır. Sohbette genellikle gündelik olaylar, herkesi ilgilendiren ortak değerlerle sanat ve edebiyat konuları ele alınır. Yazar, fikrini zorla kabul ettirmeyi değil de samimî bir şekilde ortaya koymayı amaçlar. RÖPORTAJ Gazetelerde ve dergilerde yayınlanan güncel konu ya da sorunun değişik boyutlarıyla ele alınıp işlendiği ve konuyla ilgisi olan kişilerle yapılan konuşmaların yazıya aktarılmasıdır. Röportaj yazarı, duyduklarını , gördüklerini ya da ilgi çekici bir olayı yasayan kişilerle yaptığı konuşmayı resimlerle zenginleştirerek okuyucuya sunar.
23
Kaynaklar 1. SARI, Mehmet, Türk Dili I-II, Okutman Yayıncılık, Ankara 2011. 2. GÜLSEVİN, Gürer vd., Türk Dili I-II, Afyon Eğitim, Sağlık ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı Yayını, Afyonkarahisar, 2008. 3. Türk Dil Kurumu, Yazım Kılavuzu, Ankara,2009. 4. Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, Ankara, 2011 5. Türk Dil Kurumu, Yabancı Kelimelere Karşılıklar, Ankara, 1998.
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.