Sunuyu indir
Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz
1
İLET208 İletişim Kuramları
İbrahim Beyazoğlu Doğu Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi
2
İLET208 Bu ders, kitle iletişimine dair tarihsel ve çağdaş kuramlara genel bir bakış sunmayı amaçlar. Bu dersin amacı, farklı kuramsal geleneklerin iletişim süreçleriyle ilgili soruların niteliğini ve bu sorularla ilişkili olarak üretilen bilgiyi nasıl etkilediğini, ayrıca bunun, iletişim medya ve toplum arasındaki ilişkiyi algılama biçimimizi nasıl belirlediğini tartışmaktır. Dersin İçeriği 1. Hafta Kitle İletişiminin özellikleri 2. Hafta Kitle iletişim kuramlarındaki yaklaşımlar (Ana Akım / Eleştirel) 3. Hafta Etki çalışmaları: Sihirli mermi modeli 4. Hafta İki kademeli enformasyon akışı modeli; Eşik bekçiliği; 5. Hafta Gündem kurma; Lasswell’in 5N1K modeli 6. Hafta Aktif izleyici: Kullanımlar Doyumlar Kuramı; Suskumluk Sarmalı 7. Hafta ARA SINAVLAR 8. Hafta Gerbner’in Ekim Kuramı Yetiştirme teorisi, 9. Hafta Eleştirel Kitle İletişim Kuramları 10. Hafta Marksist İletişim Kuramları 11. Hafta Medyanın demokratik rolü: 4.Kuvvet Medya 12. Hafta Küreselleşme; McLuhan’ın Teknolojik Belirleyicilik kuramı 13. Hafta Medyanın Ekonomi Politiği 14. Hafta Final Sınavları
3
Yardımcı Kaynaklar Nurçay Türkoğlu (2003) Kitle İletişimi ve Kültür, Naos Yayınları. Prof. Dr. Ünsal Oskay (2000) Kitle Haberleşmesi Teorilerine Giriş, Der Yay. NAZIFE GÜNGÖR (2011) İletişim: Kuramlar-Yaklaşimlar, Siyasal Yayınevi. Işık Metin (2006) Kitle İletişim Teorilerine Giriş, Eğitim Kitabevi.
5
Medya Metni Metin: Yazılı, Görsel, İşitsel tüm medya ürünlerini içerir: televizyon programı reklam Fotoğraf film Gazete yazıları Radyo programı, cıngıllar billboardlar, Video oyunları Web sayfaları İmge, söz, basılı dil, ses efekti, müzük, renk, ışık gibi belli bir etki yaratmaya yönelik her türlü teknik
6
KİTLE İLETİŞİMİN ÖZELLİKLERİ
Teknoloji Kullanılması İzleyici kitlesinin Büyüklüğü İzleyicisinin heterojen olması ve biribirini tanımaması Kitle iletişiminin kamuya açık olması Farklı mekanlarda farklı izleyici ile buluşabilmesi Karmaşık resmi kurumları içine alması 7. Profesyoneller tarafından mesajın hazırlanması İletişimin tek yönlü olması İletişim cihazlarının pahalı Medya ürünlerinin ucuz olması
7
Ana Akım Paragidması ( Egemen Yaklaşımlar)
Kitlesel olarak üretim & tüketime dayanan kapitalist sistemde, insanlara kitlesel olarak hitap edebilmek onları belli ürünleri tükettirmek ve kendilerine sunulan düşünce ve görüşleri onaylamalarını sağlamak için en uygun araçlar Kitle iletişim Araçlarıdır. İletişim çalışmalarında egemen yaklaşım, liberal çoğulcu toplum kuramına, bu yaklaşım getirdiği liberal demokrasinin bireyci kapitalist kültür kuramına ve Amerika’nın egemen toplumsal yapısına denk düşer.(Kejanlıoğlu,1996) Temelde Alana iki paradigma hakimdir. a-) Eleştirel Yaklaşımlar ; İnceledikleri konuyu ve toplumu dönüştürebilecekleri hatta dönüştürmeleri gerektiği düşüncesinden hareket ederler. b-) Egemen Yaklaşımlar ; İnceledikleri konuyu evrimci bir yaklaşımla ele alırlar.buna göre incelenen konunun ve toplumun kendine özgü değişme mantığı ve kuralları vardır.
8
Ana Akım Paragidması ( Egemen Yaklaşımlar)
Egemen olan yaklaşım, bilimsel çalışmalarda tam denetimli deneylerle ispatlamaya önem verdiği için Frankfurt Okulunun kültür endüstrileri yaklaşımı ile diğer eleştirel yaklaşımları “laf kalabalığı” , “bilimsel olmamak” ve “ideolojik olmakla” suçlayarak red eder. Burjuva devrim çağında kendi çıkarını toplumun genel çıkarı olarak sunan burjuva sınıfı egemen güç haline geldikten sonra kendi denetimindeki bilimi çalışan sınıfları denetlemek ve var olan üretim ilişkilerini sürdürmek için kullanılmıştır İletişim bilimleri de örgütlü bir araştırma faaliyeti olarak kitleleri denetlemek ve yönlendirmek ihtiyacından kaynaklanmıştır.
9
Ana Akım Paragidması ( Egemen Yaklaşımlar)
Medya çalışmalarından Amerikan tarzı egemen araştırma geleneği, toplumbilimlerin işlevselci yaklaşımına dayanır. Bu gelenek 1930’lu ve 40’lı yıllarda ticari amaçlı kitle iletişim araştırmalarına uygulanmıştır. Bu yaklaşım medyanın amacını, mesajları ya da etkileri bütün toplumsal süreçlerden soyutlar. Bu tip araştırmaların temel amacı toplumsal kontrol, ikna ve davranış değişikliklerine yönelik verileri toplamaktır. Araştırmalara mali destek sağlayan kuruluşların temel amacı, ne tip siyasi propagandaların ya da ikna tekniklerinin istenilen etkiyi ürettiğini öğrenmektir .Böylece onların amacı insanların oy verme,satın alma yönündeki tutum ve davranışlarını etkileyerek bu insanlarda kendi istedikleri tutum ve davranış değişikliklerini yaratmaktır.
10
Ana Akım Paragidması ( Egemen Yaklaşımlar)
Gerekli gerçekler ve veriler toplanırsa ve modeller inşa edilirse insan davranışı tahmin ve kontrol edilebilir. Hükümetler ve diğer yönetim organları gelişmekte olan bu alanı yönetim ve düzeni sağlamak ve kaotik alanların kontrolünde anahtar bir alan olarak görmüşlerdir. Aynı zamanda sanayiciler tahmin edilebilir esnek insan ruhu düşüncesinden çok etkilenmişlerdir. İletişim çalışmaları 1930’larda ve 40’larda tamamen siyasi bir yönelimdeydi. Gerek sağda gerekse solda kitle hareketlerinin yükselişi ortaya çıkmakta olan propaganda araştırmalarına hız kazandırmıştır. 1. Dünya savaşında ve sonrasında Nazi propagandaları sayesinde bir çalışma alanı olarak kitle iletişimine ilgi artmıştır. Bu dönemin kitle iletişim araçları BASIN ve RADYO dur.
11
Ana Akım Paragidması ( Egemen Yaklaşımlar)
Ana Akım Yaklaşımlarınınn kavramsal donanımına ilişkin ilk yapıtın tarihi 1927’dir. Bu yapıt Harold D. Lasswell tarafından yazılmış olan “ Propaganda Techniques in the world war” dır. Lasswell’e göre propaganda bundan böyle demokrasiye uyaklıdır İletişimin etkileri konusundaki ilk önemli çalışmaların tarihi 1920’li yıllara kadar gider.Bu konudaki önemli ilk çalışmalardan birisi Walter Lipman’ın 1921 yılında yazdığı “Kamuoyu” ( Public Opinion) isimli kitaptır
12
Hipodermik İğne Modeli
19. yüzyılda toplumbilimlerinin temel konusu burjuva toplumunun doğuşu ve işleyişiydi. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan bu kitleler atomize, birbirinden yalıtılmış yabancılaşmış ve kuralsızlaşmış varlıklar yıkıcı bir güç olarak görülüyordu.19. yüzyılın sonundan İkinci dünya Savaşı’na kadar geçen dönemde kitle hareketlerinin ortaya çıkması, Faşizmin Almanya ve İtalya’da iktidara gelmesi, Rus Devrimi sonucunda SSCB’nin kurulması, kitlelerin yönlendirilmesinde propagandanın çok güçlü bir araç olduğu yönünde bir görüş ortaya çıkmıştır. Chicago Üniversitesi’nde siyaset bilimi üzerine dersler veren Harold Lasswell, siyasal iktidarların sadece fiziksel güç kullanmadıklarını, bunun yanında kamuoyunun kitle iletişim araçları vasıtasıyla oluşturulduğunu belirtmiştir.Onun yaklaşımı kitle iletişim araçlarının propaganda amaçlı olarak kullanıldığını ve böylece kamuoyunun etkilendiği görüşüne dayanıyordu.Çünkü kitle insanı propagandaya karşı direnecek bir eleştirel bir akıldan ve bilgi birikiminden yoksun olarak görülüyordu.
13
Hipodermik İğne Modeli
Bu yaklaşımla geliştirilen ilk kuram hipodermik iğne, olarak da bilinen modeldir.Ana akım iletişim çalışmalarının temelini oluşturan bu kuram, doğrusal bir nedensellik anlayışına dayanır. Gönderici, ileti ve alıcıyı basit bir nedensellik ilişkisine dayalı olarak birbirinden yalıtılır.Bu yaklaşıma göre göndericinin gönderdiği mesaj alıcı konumundaki bireylerin davranışını etkiler.Elitlerin kitle iletişim araçlarını kullanarak kitlelere gönderdikleri mesajların onlar üzerinde deri altına enjeksiyon yapan bir şırınga gibi doğrudan ve anında bir etkide olduğu düşünülmektedir.
14
Ana Akım Paragidması ( Egemen Yaklaşımlar)
İlk dönemlerde medyanın ( güçlü ) etkisi konusunda 30 ekim 1938’de Orson Wells’in H.G.Wells’in “Dünyalar Savaşı” adlı romanından adapte ettiği ve CBS radyosunda yayınlanan oyunun dinleyiciler tarafından gerçekmiş gibi algılanmasının sebep olduğu panik ve olaylar örnek gösterilmektedir.Bu oyun dinleyiciler üzerinde büyük duygusal patlamalara ve aşırı heyecana neden olmuş ve bunun neticesinde binlerce insan evlerini ve şehirlerini terk ederek güvenli bölgelere kaçmaya başlamışlardır.
15
2.Dünya Savaşı Prop. Örnekleri
16
2.Dünya Savaşı Prop. Örnekleri
17
Shannon ve Weaver’in Enformasyon Kuramı
Bu yaklaşım iletişimi tek yönlü ve doğrusal bir süreç olarak kabul eder. Enformasyon kaynağı, istenen mesajı olası mesajlar kümesinden seçer. Seçilen mesaj yazılı veya sözlü kelimelerden, resimlerden, müzikten, vb. oluşabilir. İletici, mesajı iletişim kanalı aracılığıyla alıcıya gönderilecek sinyale dönüştürür. Alıcı, iletici tarafından gerçekleştirilen işlemin tersini yaparak, sinyali yeniden mesaja dönüştürür ve bu mesajı hedefe ulaştırır. Bu iletim sürecinde ne yazık ki enformasyon kaynağı tarafından iletilmesi istenmemiş olan bazı şeyler sinyale eklenir. İletilen sinyaldeki bu değişikliklere gürültü adı verilir.
18
Shannon ve Weaver’in Enformasyon Kuramı
Matematiksel İletişim Kuramı, yukarıda belirtilen sistemle ilgili aşağıdaki sorulara yanıt arar: Enformasyon miktarı nasıl ölçülür? İletişim kanalının kapasitesi nasıl ölçülür? Mesajın iletici tarafından sinyale dönüştürülmesi işlemi bir kodlama süreci gerektirir. Verimli bir kodlama sürecinin özellikleri nelerdir? Eğer kodlama olabildiğince verimliyse, kanal hangi oranda enformasyon taşıyabilir? Gürültünün genel özellikleri nelerdir? Gürültü, hedef tarafından alınan mesajın doğruluğunu ne ölçüde etkiler? Gürültünün istenmeyen etkileri nasıl en aza indirilebilir ve ne ölçüde elimine edilebilir?
19
Kanaat Önderleri Theorists: P. Lazarsfeld, B. Berelson, and H. Gaudet
Date: 1944 Primary Article: Lazarsfeld, P., Berelson, B., Gaudet, H. (1944) "The People's Choice." New York: Duell, Sloan and Pearce
20
Lazarsfeld’in İki Aşamalı Akış Modeli
21
Lazarsfeld’in İki Aşamalı Akış Modeli
Kitle iletişim araçlarının etkisi kamuoyu önderleri denilen aracı kişilerin etkisine bağlıydı. Kanaat önderleri medya içeriklerini yoğun bir şekilde tüketmekte ve kitlelere yayılan görüş ve düşünceler onların yorumundan geçerek topluma yayılmakta idi. İşte iki aşamalı akış kuramının temel düşüncesi burada yatar. Yani kamuoyu önderleri kitle iletişim araçlarından gelen bilgileri yorumlayarak mesajları yeniden biçimlendirir. Kanaat önderleri (Kamuoyu önderi), toplumda güvenli ve saygıdeğer bir kişi olarak görüldükçe etkinliğe son derece fazladır. Kitle iletişim araçlarının gönderdiği mesajlar, kişisel etki aracılığıyla yayılır. Bu model izleyicilerin yaptıkları tercihlerde KİA’dan aldıkları mesajın değil, içinde yer aldıkları grubun yöneliminin etkisinde kaldıklarını belirtir
22
Kuramın üç temel sorusu vardır:
1) Konuları kim seçer ve sunar? Eşikbekçileri (gatekeepers) kimdir ve süreci nasıl etkiler? 2) Gündem nasıl sonuçlara yol açar? 3) Sunulan gündemin önemi hakkında toplum ne düşünmektedir?
23
Bu modelin temel önermeleri şunlardır:
1- Bireyler, toplumsal dokudan yalıtılmış ve parçalanmış değildirler. Her birey, farklı grupların (birincil, ikincil) bir parçasıdır. 2- Medyanın bireyler üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Etkileri, toplumsal ilişkiler içinde aşamalanmaktadır. 3- Toplumdaki bazı kişiler, özellikle önderler, diğer üyelere medyadan daha fazla ileti üretmektedirler. İletiler diğerlerine ulaşmadan önce bu önderler tarafından “süzülmektedir.”
24
İki aşamalı akış ve kamuoyu önderi yaklaşımı,
medya etkisini genellikle “tutum ve davranışlardaki kısa dönemli etkiler” olarak görür ve değerlendirir. “İki Aşamalı Akış” görüşünde kanaat önderi, yeni-sömürgeciliğin yaygınlaşmasında, kalkınma adı altında sürdürülen programlarda, “az gelişmiş” ülkelerde, kırsal alanlarda muhtarlar, köy öğretmenleri ve kentsel alanda ise burjuva entelektüelleri olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlama ile birlikte, etki arayışında “kapıyı tutan fikir liderleri” etkilenmeye (satın alınmaya, bağımlı yapılmaya) çalışılmıştır. Bu model, “eşik bekçisi” olarak adlandırılan yeni bir kavramı daha ortaya koymuştur. “Kapı tutucular” şeklinde de adlandırılan bu olgu, kısaca tanımlandığında; “kişiler arası iletişim sistemlerini dışarıdaki bir şeye bağlayan kişiler” olarak nitelenir.
25
«EŞİK BEKÇİLİĞİ» YAKLAŞIMI
“Eşik Bekçisi” kavramını ilk kez 1947 yılında Kurt Lewin kullanmıştır. Lewin, aile içindeki yiyecek alımına ilişkin bir araştırmasında bu kavramdan ilk kez söz eden kişidir. Kavram, daha sonra gazeteye alınacak haberler için kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra D. M. White tarafından geliştirilen “eşik bekçiliği” modelinde, medya mesajlarını belirleyen kişi olarak eşik bekçileri üzerinde durulmuştur.
26
Eşik bekçileri, genellikle haber editörleridir.
eşik bekçisi Medya kurumlarında, haber üretim sürecinde neyin haber olacağına ya da olmayacağına karar verir Eşik bekçileri, haber üretim sürecinin ilk aşamasında karar alan kişilerdir. Eşik bekçileri, haber olmak üzere gelen olayların seçimini ve yorumlamasını yaparlar. Eşik bekçileri, hangi olayın hangi sırada ve ne kadar süreyle haber olacağına karar verirler. Eşik bekçileri, genellikle haber editörleridir. Eşik bekçileri öncelikle çalıştıkları kurumların gündemini belirlerler ve böylece toplumun gündeminin belirlenmesine katkıda bulunurlar.
27
Eşik bekçileri birden fazla yerde konumlanmışlardır.
Haber ajansları editörlerinden önce ve sonra yer alırlar ve haberin seçildiği “sahadan”; sahada habercilerin ilişki kurduğu “haber kaynaklarından” “haber servisine”, oradan da bu servisi kullanan “haber örgütlerine” ve sonunda da “halka” gönderilmesine kadar geniş bir alanda yer tutarlar. Eşik bekçileri yoluyla çeşitli alanlarda kaynak ve enformasyon seçme ve süzme işlemi yapılır.
28
Festinger’in Bilişsel Uyum Kuramı
insanların sahip oldukları tutumlar, inançlar ve değerler, kendi arasında tutarlı ve uyumludur. Bunlar arasında bir uyumsuzluk ve tutarsızlık meydana geldiğinde insanlar, çatışmaları azaltmak suretiyle dünya görüşlerini kendi içinde tutarlı hale getirmeye çalışırlar. İnsanlar medyadan yada herhangi bir enformasyon kaynağından kendi tutum ve düşünceleriyle tutarlı olmayan mesajlar aldığında yapacakları birkaç şey vardır.Ya kendi düşünceleriyle tutarlı olan mesajları alırlar ya da kendileriyle çelişen mesajları red ederler.Böylece İzleyiciler, medyadan gelen mesajları algılamada seçici davranırlar.
29
Festinger’in Bilişsel Uyum Kuramı
Algı seçiciliği kuramında iki alan “ seçici maruz kalma “ ve “seçici hatırlatma” birbirine benzer. Bazı insanlar bilerek televizyon kanallarını izler, bazı dergileri ve gazeteleri okur.Bazı insanlar kendi düşüncelerine karşı olan ve onların düşünceleri ile uyuşmayan televizyon kanallarını izlemez,gazete ve dergileri okumazlar.Bu davranış seçici maruz kalma davranışıdır. Seçici hatırlamaya göre ise insanlar medyadan edindikleri enformasyon ve düşüncelerden kendi istediklerini hatırlar,istemediklerini hatırlamazlar.
30
GÜÇLÜ ETKİLERE GERİ DÖNÜŞ: GÜNDEM KURMA
Maxwell McCombs and Donald L. Shaw 1972/1973 McCombs, M., & Shaw, D.L. (1972). The agenda-setting function of the mass media. Public Opinion Quarterly, 36,
31
GÜÇLÜ ETKİLERE GERİ DÖNÜŞ: GÜNDEM KURMA
1960’lı yıllardan itibaren yapılan araştırmalarda, özellikle “tutum” kavramı üzerinde odaklanılmıştır. Kitle iletişim araçlarının “doğrudan ve kısa vadeli etkileri” olduğu yönündeki görüşler, yerini, “dolaylı ve uzun vadeli” etkilere yol açtığı şeklindeki görüşlere bırakmıştır. Teknolojik gelişmelerle birlikte, TV’nin yaygınlaşmasının da etkisiyle, 1970’li yıllarda, kitle iletişim araçlarının etkileri konusunda dile getirilen “Gündem Kurma” ve “Suskunluk Sarmalı” gibi kuramlar ise, kitle iletişim araçlarının toplum ve bireyler üzerinde güçlü etkiler oluşturduğu yönündeki görüşlerin yeniden ağırlık kazanmasına neden olmuştur
32
GÜNDEM KURMA (“AGENDA SETTİNG”)
Gündem Kurma Teorisi 1972 yılında ortaya atılmıştır. Teori, kitle iletişim araçlarının haberleri sunuş biçimi yoluyla bazı konulara ağırlık vererek, kamuoyunun gündemini belirlediği görüşüne dayanmaktadır. Buna göre, medya haber ve bilgilerin önem sıralamasını belirleyerek, toplumun neyi ne kadar bilmesi gerektiğine onlar adına karar vermektedir. Medyanın gündemine alarak büyük ağırlık ve yer verdiği konuların kamunun da gündemine girdiği ve kamu tarafından önemli olarak algılandığı; medyada yer almayan konuların ise önemsiz olarak nitelendirildiği varsayılmaktadır.
33
GÜNDEM KURMA GÜNDEM KURMA (“AGENDA SETTİNG”) Medyanın hangi bilgilerin toplum için yararlı olduğunu belirleyebilmesinin temelinde ise, bireyin, yaşamına ilişkin düzenlemeler yaparken, kendisine bir referans veya dayanak noktası araması olgusu yatmaktadır. Kitle iletişim araçları, toplumda meydana gelen bazı olaylara daha çok ilgi gösterirken; bazılarına daha az ilgi gösterir ya da tümüyle onları görmezden gelirler. Başka bir deyişle, insanlar, medyanın kurmuş olduğu gündem sayesinde olayların hangi önemde olduklarını öğrenirler. Bu kuramın temeli, medyanın haberleri sunuş biçimiyle, vatandaşın üzerinde kafa yorduğu ve konuştuğu konuları belirlediği düşüncesine dayanır.
34
GÜNDEM KURMA (“AGENDA SETTİNG”)
- Gündem kurma yaklaşımının temelini daha çok siyasal olaylar, özellikle de seçimler ve seçim kampanyaları oluşturur. Bu modele göre, medya tarafından ortaya atılan iddialar, kısa bir süre içinde dikkat çekmezse, hızla unutulup gidecektir. Gündem Kurma teriminin mucitleri Maxwell McCombs ve Donald Shaw, tezlerini 1976 yılında Watergat Skandalı, yani telekulak ve sonrasında yaşanan siyasi rüşvet olayları konusuyla sınamaya çalışmışlardır. Medyanın bu konuyu sürekli gündemde tutmasıyla, adı geçen olay, uzun süre Amerikan toplum ve politikasının gündeminde kalmış ve sonuç olarak Başkan Nixon istifa etmek zorunda kalmıştır.
35
“Tutum değişikliği” ancak üçüncü aşamada görülürken,
GÜNDEM KURMA (“AGENDA SETTİNG”) McCombs ve Shaw’a göre, medya iletilerinin etkisi bir zincir içinde gerçekleşiyordu. İlk aşamada etki “haberdar etme” ya da “farkındalık yaratma” biçiminde ortaya çıkıyor; ikinci aşamada, insanlar haberdar oldukları sorunlar hakkında daha fazla bilgi edinme yoluna gittikleri için, etki “biliş düzeyinde” ortaya çıkıyordu. “Tutum değişikliği” ancak üçüncü aşamada görülürken, son aşamada “davranış değişikliği” söz konusu oluyordu. Çerçeveleme”, “öne çıkarma” ya da “önemlileştirme” gibi başka araştırma yaklaşımları da gündem belirleme sürecine müdahale eden unsurlar olarak ele alınmıştır. Daha sonraları da medya, kamu ve siyaset gündemine ilişkin çalışmalar “gündem belirleme süreci” adını taşıyan modeller içerisinde tanımlanmaya çalışılmıştır.
36
Medyanın kamu gündemini oluşturma yeteneği sorunlar bazında gösterdiği farklılıklar
Gündem oluşturma, hızlı gelişen olaylarda daha çok geçerli olurken, bazı dramatik gelişmeler olmadığı sürece yavaş gelişen olaylarda pek görülmemektedir. Gündem oluşturma ile ilgili bir diğer faktör, konunun medyada daha önce ele alınıp alınmamasıyla ilgilidir. Konu daha önce medyaca aktarılmış ise, daha sonra verilen haberlerle konuya yeni bir bakış açısı getirilmesi söz konusu olsa bile, olay, daha önceki haber çerçevesinde yorumlandığından, olayın kamu gündemindeki etkisi azalmaktadır. Yüksek öğrenim görmüş kişilerin siyasal bilinci daha üst seviyede olduğundan, bu kişilerin yönetim gereksinimleri de daha az olmakta ve gündem oluşturma sürecinin bu insanlar üzerindeki etkisi azalmaktadır. Konuyla ilgili bireylerin başvuracakları bilgi kaynakları azaldıkça gündem oluşturma etkisi artmakta; başvuru kaynakları çoğaldıkça, etki azalmaktadır. Haberin yayınlandığı sayfa ve sütun, seçilen başlık ve spot, haberin sunum biçimi gibi hususlar da kamu gündemini etkileyebilmektedir. Kamu, kahramanlarla birlikte sunulan açık seçik olaylara karşı daha duyarlı olmakta, buna karşılık, yanlışların belirtilmediği ve sonuçları bilinmeyen konularda ise daha az duyarlılık göstermektedir.(Deprem Dede)
37
Rogers ve Dearing’in “Farka Dayalı” Gündem Koyma ve Saptama Modeli
Rogers ve Dearing’e göre, gündem, “belli bir zaman diliminde, önem hiyerarşisi halinde sıralanmış konular ve olaylar listesi” olarak tanımlanmıştır. Olaylar belli bir zaman ve mekânla sınırlı ayrı ayrı gelişmelerken; konular, birbiriyle bağlantılı olaylar dizisidir. Rogers ve Dearing’e göre Gündem Belirleme, iletişim araçlarındaki gündemin toplum üzerindeki etkileriyle ilgilidir. Gündem Kurma ise, iletişim araçlarının ve kamunun gündemlerinin kamusal siyaseti etkilediği daha geniş bir süreci anlatır.
38
Rogers ve Dearing’in “Farka Dayalı” Gündem Koyma ve Saptama Modeli
Rogers ve Dearing, 3 farklı gündem ayırt ederler: 1 Kitle İletişim Araçları Gündemi: Kitle iletişim araçları içeriğinin önceliği olan konu ve olaylara yöneltilen dikkati ifade eder. 2 Kamu Gündemi: Kamuoyu bilgisindeki konulara verilen farklı önemi anlatır. Siyasa Gündemi: Politikacıların konu ve siyasa tekliflerini anlatır. 1975 Danimarka Genel Seçimleri’nde muhabirlerin neyi izleyecekleri konusundaki enformasyonu siyasetçilerden aldıklarını bulmuşlardır. Yani izleyicilerin kitle iletişimi gündeminin belirlenmesinde hemen hemen hiçbir etkisi yoktur. Rogers ve Dearing’e göre, gündem koyma ve saptama “amaçlı” veya “amaçsız” olabilir; kitle iletişimi veya siyasa oluşturucular tarafından başlatılabilir. Kamunun bizzat kendisinin de kitle iletişim gündemini etkileme olasılığını dikkate almak gerekir (Örneğin “Cumhuriyet Mitingleri”).
39
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI
Theorists: Harold Laswell and Charles Wright Date: 1948, 1960 Primary Articles: Laswell, H (1948). The structure and function of communication and society: The communication of ideas. New York: Institute for Religious and Social Studies, Wright, W. R. (1960). Functional analysis and mass communication. Public Opinion Quarterly,(24), ELUHU KATZ (1970)
40
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI
1970’Lİ yıllar görevselci medya toplumbilimi Kullanımlar ve Doyumlar yaklaşımıyla “insanlar medyadan nasıl yararlanıyorlar?” sorusunu ortaya atıorlar: “kullanıcıların doyumu” Psikolog Elihu Katz’ın araştırmalarına ve çalışmalarına dayanır. Katz’a göre, insanların toplumsal ve psikolojik kökenli ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar sonucunda insanlar, medyadan ve diğer kaynaklardan bu ihtiyaçlarını gidermek için birtakım beklentiler içine girerler.
41
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
Bu yaklaşıma göre - Medyanın etkisi sınırlıdır, izleyicilerin “seçiciliği” bu etkiye engel oluşturur - Medyanın etkisi doğrudan değildir, çünkü arada başkaları vardır - Medyanın etkisi hemen olamaz, çünkü etkileme süreci zaman alır Bu yaklaşıma göre, bireyler medyaya bakarak “ne düşünmeleri gerektiğine” değil, “ne hakkında düşünmeleri gerektiğine” karar verirler. Burada medya, adeta bir ilan tahtası işlevi görür. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, izleyici merkezli olduğundan, iletişim sürecinde izleyiciyi aktif olarak kabul eder.
42
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
Bu yaklaşıma göre - Katz, 1959’da kitle iletişim araçlarının halka ne yaptığından çok, “halkın bu araçlarla ne yaptığına” dikkat edilmesi gerektiğini söyler. - İletişim alanında, kişi kendi enformasyonunun yaratıcısıdır. - Burada enformasyon, “kişinin zaman ve mekân içinde hareket ederken yaşamdan çıkardığı anlam” olarak nitelenir. - Kuramın epistemolojik varsayımı, “gerçeğin çoğul olduğu”na ilişkindir. çünkü -İnsanlar medyayı farklı nedenler ve gereksinimler için kullanırlar. -insanların büyük çoğunluğu özgür iradelerine göre davranır(kurama göre).
43
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
- Kişiler kitle iletişim araçlarından çeşitli doyumlar arayışındadır. Bunlar “dinlenme” “yalnızlığı giderme” “eğlence” “heyecan” “sorunları unutma”
44
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
Okuyucuların gazete okuyarak elde ettiği doyumlar nelerdir? (berelson ve arkadaşlarına göre) Kamu işleri ve yorum için Günlük yaşantı için bir araç olarak Dinlendiriciliği için Sosyal prestij için Sosyal temas için Bir şey okumuş olmak için
45
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
McQuail, Blumler ve Brown ise, elde edilen doyumları 4 gruba ayırmışlardır Vakit Geçirme: Günlük baskılardan, sıkıntılardan ve sorunlardan kaçma. Kişisel İlişki: Arkadaşlık, toplumsal yarar. Kişisel Özdeşlik: Toplumla ilgili olaylar hakkında bilgilenme, değerleri destekleme ve gerçekleri arama. Gözetme: Çevreyi bilip tanıma, olaylar ve tüketim ürünleriyle ilgili bilgi edinme
46
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
Yaklaşıma İlişkin Bazı Araştırma Örnekleri Kullanımlar ve Doyumlar yaklaşımına yönelik araştırmaların çoğu 1960’lı ve 70’li yıllarda yapılmıştır. Bazı araştırmacılar ve konuları şunlardır. Schramm, Lyle ve Parker: Çocukların televizyonla ne yaptığını incelemişlerdir. Buldukları sonuçlara göre; Çocuklar, genellikle büyüklerin seyrettiği programları seyretmektedirler ve bunların çoğu fantezi ve eğlence programlarıdır. Okul öncesi dönemde birçok şeyi fantezi programlarından öğrenirler, büyüdükçe basılı iletişim araçlarına yönelirler Çocuğun toplumsal ilişkileri kötüleştikçe, televizyon kullanımı ve fantastik içerik arayışı artar.
47
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR (USES AND GRAFITICATIONS) YAKLAŞIMI Yaklaşıma İlişkin Bazı Araştırma Örnekleri Johnson Gençler arasında iletişim araçlarının kullanımı ve toplumsal bütünleşme ilişkisini incelemişTİR. Buldukları sonuçlara göre - Yoğun TV izleme ile statü, düş kırıklığı arasında doğrudan bir ilişki BULUNMAKTADIR. - Bu bulgulara göre, toplumsal bütünleşmede başarısızlık hissi, gençleri yetersizlik duygusundan kurtulmak için TV’yi kullanmaya yöneltmektedir
48
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR (USES AND GRAFITICATIONS) YAKLAŞIMI Yaklaşıma İlişkin Bazı Araştırma Örnekleri Katz ve Peled Savaş gibi durumlarda televizyonun işlevlerini araştırmış Bu durumlarda TV’nin iki önemli işlevi olduğuna işaret etmiştir - “Bilmek gereksinimi” - “gerginlikten kurtulma.” - Gazetelerin ise ek bir enformasyon kaynağı olduğunu ve Radyo ile TV’nin verdiği materyallerin yorumu için kullanıldığını saptamışlardır.
49
KULLANIMLAR VE DOYUMLAR YAKLAŞIMI”
Yaklaşıma İlişkin Bazı Araştırma Örnekleri 1960’lı yılların ardından yapılan araştırmalarda bu yaklaşıma göre ayrıca televizyon kanallarındaki dizi ve filmler incelenmiştir. bireylerin bunları niçin izlediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmalar sonucunda kadınların dizi ve filmleri çok fazla izlediği, zira bunları kendileri için dünyaya açılan pencereler olarak gördükleri saptanmıştır. Deterjan firmalarının bu tür dizilere bol reklâm vermesi ise, sonradan bu dizilerin “sabun köpüğü” (soap opera) olarak nitelenmesine yol açmıştır.
50
Kullanımlar ve Doyumlar yaklaşımına göre bireylerin medyaya yönelme ve medyayı kullanma nedenleri nelerdir? Eğlenmek için Otoriteyi temsil eden kişilerin yüceltilmesini veya aşağılanmasını görmek için Güzelliği yaşamak için Başkalarının tecrübelerinden yararlanmak için Merakı tatmin etmek ve bilgilenmek için Dünyaya düzen verildiğini görmek için Tarihe tanıklık etmek için Tabuları, günaha girmeksizin ele almak için Hoş olmayan duygulardan kurtularak deşarj olmak için Tanrısal ve ilahi olanla özdeşleşmek için Kafayı dağıtmak ve oyalanmak için Empati için Sorumluluk almaksızın uç heyecanları yaşamak için Taklit edilecek modeller bulmak için Bir kimlik kazanmak için Dünya hakkında bilgi sahibi olmak için
51
Suskunluk Sarmalı Elizabeth Noelle-Neumann
Noelle-Neumann, E. (1984). The Spiral of Silence. University of Chicago, Chicago.
52
“SUSKUNLUK SARMALI (SPİRAL OF SİLENCE)”
- Model, aynı zamanda kamuoyunun biçimlenmesi sürecine ilişkindir. - Kitle iletişim araçlarının kamuoyu üzerinde güçlü etkileri olduğu, fakat bu etkilerin geçmişte araştırma kısıtlarından dolayı kestirilemediği fikrinden yola çıkan Neumann, kişinin düşüncesinin “başkalarının ne düşündüğüne ya da başkalarının düşüncesini nasıl algıladığına” bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Neumann’a göre; Toplum, normlardan sapan bireyleri dışlamakla tehdit etmektedir. Bireyler, sürekli olarak dışlanma korkusu içindedirler. Bireyler, dışlanma korkusu nedeniyle kanaat iklimini sürekli gözlemektedirler. Bireyin yaptığı bu gözlem, düşünce ve kanaatlerini açıklayıp açıklamaması sürecine etki etmektedir.
53
SUSKUNLUK SARMALI (SPİRAL OF SİLENCE)”
Bireyler toplumda yalnız kalmaktan ve yalıtılma korkusundan dolayı çevrelerini sürekli denetlemekte, toplumda yaygınlaşan ya da gözden düşen kanıların neler olduğunu saptayarak; kendi fikirleri yaygınlaştıkça fikirlerini açıkça dile getirmekte, aksi durumda ise sessiz kalmayı tercih etmektedirler. Birey, toplumda hangi görüşün kabul gördüğünü kendi gözlemlerine dayanarak öğrenebileceği gibi, ağırlıklı olarak, kitle iletişim araçlarından yararlanır. Bu noktada, belirleyici olan etmen, fikirlerin büyüklüğünden ziyade, taraftarların bu fikirleri ifade etme isteği ve yeteneğidir. Kitle iletişim araçlarında az yer bulan görüşler, daha az sayıda kişi tarafından desteklenip ifade edilebilirken, çok yer bulan görüşler, kişilerin, çoğunluğun yanında yer alma kaygısıyla hareket etmelerinden dolayı, kendine yeni taraftarlar kazanmaktadır. Bireyler suskun kaldıklarında bu görüş daha az yaygın ve geçerli görüleceğinden, bir suskunluk sarmalı oluşmaktadır.
54
Neumann’ın deyimiyle, “kurtlarla birlikte uluma” durumudur bu.
SUSKUNLUK SARMALI Toplumda yaygın görüşlerin dışında bir görüşe sahip olan insanlar seslerini duyurmada daha az istek duyacaklarından, kitle iletişim araçlarınca ifade edilen görüşler daha baskın ve doğru görüş olarak algılanacaktır? neden_? Suskunluk Sarmalı Teorisine göre, bireyin toplumla ve diğer bireylerle bütünleşme amacı taşıması, toplum baskısından uzaklaşmak için diğerlerine benzemesine ve benzer şekilde davranmasına neden olmaktadır. Neumann’ın deyimiyle, “kurtlarla birlikte uluma” durumudur bu.
55
“SUSKUNLUK SARMALI (SPİRAL OF SİLENCE)”
Suskunluk Sarmalı Bağlamında Kitle İletişim Araçlarının Rol ve Etkinliği - Bu teori, iletişim araçlarının rol ve etkinliğini 3 aşamada açıklamaktadır. İlk olarak kitle iletişim araçları toplumda baskın olan düşüncelerin neler olduğu yönündeki izlenimleri şekillendirmektedir. İkinci olarak, yaygınlaşmakta olan düşüncelerin neler olduğuyla ilgili izlenimleri pekiştirmektedir. Üçüncü ve son olarak da, herhangi bir birey tarafından toplum önünde hangi düşüncelerin dışlanmadan açıklanabileceğiyle ilgili izlenimleri belirtmektedir.
56
Azınlık, medyanın düşmanca tutumuyla karşılaşırsa sessizliğe bürünür.
“SUSKUNLUK SARMALI (SPİRAL OF SİLENCE)” Suskunluk Sarmalı Bağlamında Yapılan Bazı Görgül (Ampirik) Araştırmalar Toplumdaki çoğunluk kampı, etkili medya tarafından desteklendiği takdirde konuşmak için azınlığa göre daha isteklidir. Eğer medya karşıt kampı, yani azınlığı desteklerse, çoğunluk kampı sessiz çoğunluk haline gelir. Azınlık, medyanın düşmanca tutumuyla karşılaşırsa sessizliğe bürünür. Azınlık, medyadan destek gördüğü takdirde, çoğunluktan daha fazla konuşma arzusu duyar,? Neden? çünkü etkili medyanın kamusal otoritesi tarafından güçlendirilmiştir.
57
SUSKUNLUK SARMALI MODELİ
Üç “Sosyal Etki” Araştırması 1 Muzaffer Şerif’in (1936) “Grup Normunun Oluşması” Deneyi 2 Solomon Asch’in “Grup Normuna Uyma” Deneyi 3 Stanley Milgram’ın “İtaat” Deneyi Muzaffer Şerif’in (1936) “Grup Normunun Oluşması” Deneyi Muzaffer Şerif (1936), “otokinetik etki” diye bilinen bir görsel algı yanılgısından yararlanarak grup normunun oluşmasına ilişkin bir deney yapmıştır. Tamamen karartılmış bir odada hareketsiz duran bir ışık noktasına bir süre gözümüzü kaçırmadan dikkatlice bakarsak, ışık aslında yerinde durduğu halde, onu hareket ediyormuş gibi görürüz. Bu görsel yanılgıdan yararlanarak Şerif bir dizi araştırma yapmıştır.
58
Laswel’in 5N1K Propaganda kuramı
59
Laswel’in Genel İletişim Modeli
Laswel’in modeli kişiler arası iletişim sürecini anlamak ve tanımlamak için şu soruları sorar : Kim-Kaynak Kime – Hedef Hangi Kanalla –İletim Aracı Hangi Etki ile Ne söylüyor ?
60
Laswel’in Genel İletişim Modeli
Laswel’in bu ayrımına dayanarak ana akım yaklaşımı içerisinde kitle iletişimine yönelik çeşitli çalışma ve araştırma alanları geliştirilmiştir.Kim sorusunun karşılığında iletişim faaliyetinde inisiyatifi elinde tutan ve sürece rehberlik eden iletişim kaynağı ile ; İletişim sürecinde kaynağın ne söylediğiyle yani iletişmek istenen mesajla ilgilenenler içerik analizi ile ; iletişim aracı ya da kanal ile ilgilenenler medya ya da kanal analizi ile; iletilen mesajın ulaşmak istediği izleyici araştırması yada iletilen mesajın izleyici üzerindeki etkisi ile ilgilenenler etki analizi ile uğraşmaktadırlar.
61
ETKİLEŞİM ( INTERACTIVITY )
“Etkileşim” sözcüğü gramer yapısı bakımından işteş bir yapıya sahiptir. Bu da sözcüğün kökünü oluşturan “etkilemek” işinin birden fazla kişi tarafından; beraber ya da karşılıklı yapıldığı anlamını doğurur. Türkiye’deki akademik çalışmalarda ve günlük kullanımda kavramın adının her iki kullanımına da (interaktivite ve etkileşim) rastlanılmaktadır.
62
ETKİLEŞİM ( INTERACTIVITY )
iletişim kavramı interaktivite ile açıklanmaktadır. Örneğin McQuail ve Windahl’a göre: “...en genel anlamıyla iletişim bir gönderen, bir kanal, bir gönderi, bir alıcı, gönderen ile alıcı arasındaki ilişki, etki, iletişimin meydana geldiği ortam ve ‘gönderilenin’ değindiği bir dizi şeyleri belirtir. İletişimde her zaman olmasa da bazen ‘iletme’ veya ‘alma’ niyeti veya amacı vardır. İletişim aşağıdakilerin biri veya hepsi olabilir: Diğerlerine yönelik bir eylem, diğerleri ile etkileşim ve diğerlerine tepki.” Gerbner’in interaktiviteye verdiği daha da temel bir rolle; “İletişim ‘gönderiler aracılığıyla kurulan sosyal etkileşim’ olarak tanımlanabilir
63
Gerbner’in Ekim Kuramı
televizyon dünyasının özellikleri belirlenir. Bu özellikler televizyon dünyasının izleyicilere verdiği potansiyel dersler (ekme) olarak kabul edilir Televizyon izleme az, orta ve çok olarak sınıflandırılır. Cinsiyet, yaş, eğitim düzeyi, gelir ve (kent ve kent olmayan) çevre değişkenleriyle korelasyon analizi yapılır. Toplumsal sınıf sosyoekonomik statü ile tanımlanmış ve işçi sınıfı, orta sınıf ve üst sınıf olarak ayrılır. (Gerbner et al., 1982:103).
64
Gerbner’in Ekim Kuramının amacı
TV’yi çok izleyenlerin sorulara televizyon dünyasının potansiyel derslerini yansıtacak şekilde yanıt vermelerinin (televizyon yanıtı) benzer demografik özelliklere sahip olan fakat az televizyon izleyenlerden daha fazla olup olmadığını bulmaktır. “Ekme” kavramı, izleyicilerin düşüncelerine televizyonun katkılarını açıklar.
65
Gerbner 1960’da Lasswell’in geçmişteki incelemelerin muhasebesini yaparak
medyanın bir kültürde var olan tutumlar ve değerleri “ekip geliştirdiğini” (yetiştirdiğini), böylece bir kültürde “birleştirici rol oynadığını” belirtir. Gerbner’e göre, kitle iletişimi sosyalleştiren ajan olarak rol oynar ve televizyon gerçeğinin izleyicide “ekilmesi” (yani televizyon gerçeğinin izleyicide egemen olması) izleme yoğunluğuyla pozitif bir ilişki içindedir. Çok seyreden izleyicilerin “günlük yaşamın gerçeklerini” tanımlamasında televizyon gerçekleri egemendir. İzleyiciler televizyon dünyasının kültürel dokusunda yatan anlamları emmeye eğilimlidirler, çünkü televizyonu genellikle tercihe bağlı olmayan bir şekilde ve programa göre değil, saate göre kullanırlar (Gerbner, 1979:180).
66
Hawkins & Pingree’e göre (1983)
Yoğun seyredenler üzerindeki etki çoktur; az seyredenlerin diğer enformasyon kanallarını kullanmaları fazladır; genç izleyicilerin ve yalnızlık durumunda olanların üzerinde “ekme” etkisi daha çoktur
67
Ekme kuramının önde gelenlerinden Gross’a göre
televizyon kurulu endüstriyel düzenin bir kültürel koludur ve, süregelen inanç ve davranışları değiştirme, tehdit etme veya zayıflatma yerine, öncelikle koruma, dengeleme ve destekleme hizmetini görür (Boyd-Barrett & Braham, 1987) .
Benzer bir sunumlar
© 2024 SlidePlayer.biz.tr Inc.
All rights reserved.