YENİ ÖĞRENCİ SEÇME SINAVI – YÖSS ( film senaryosu / düş hekimi ) (ses düğmesini açabilirsiniz)
Milyon küsur öğrenci hazırdı – Yeni Öğrenci Seçme Sınavı (YÖSS) gelip çatmıştı. Artık hepsi aynı yerde sınava gireceklerdi. Bu işe elbette bir Formula -1 pisti ya da Hezarfen gibi bir havaalanı yetmezdi; kendilerine Konya Ovası tahsis edilmişti. Kimisi nazar boncuklu otobüslerle, kimisi babalarının arabalarıyla gelip, sınav ovasına bırakılmışlardı. Hemen kaynaşılmış, yepyeni dostluklar kurulmuştu. Telefon numaraları, küçük vesikalık fotoğraflar, adresleri alınıp veriliyordu. Sınavdan sonra mutlaka görüşeceklerdi. İlk defa dersanesiz bir gün geçiriyorlardı. Gerçek sekseği, gerçek yakantopu ilk defa oracıkta, Konya Ovası’nda oynamışlardı. Hayatlarında ilk defa gördüklerinden, yere düşüp dizi kanayana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Aralarında internete girmeden aşık olanlar bile vardı, ilk defa damarlarındaki kanın deli gibi dolaştığını hissedenler de. düş hekimi yalçın ergir
Ateşler söndükten, kalem piller bittikten sonra sırt üstü yatılıp zifiri karanlıkta gökte yanıp sönen yıldızlara bakıldı. Acaba oralarda da bir Öğrenci Seçme Sınavı var mıydı? Kayan yıldızlara bakılıp dilekler tutuldu Sınavdan önceki gece bütün ovada ateşler yakıldı, hep birlikte şarkılar, türküler söylendi. Ateşin üzerinden atlayanlar, sarmaş dolaş halay çekenler, horon tepenler, göbek atanlar görülmeye değerdi – o gece kesin hiç unutulamayacaktı. – söylenmedi ama - dileklerin ortak yanı, ertesi sabah kendilerini bekleyen amansız sınavdı. düş hekimi yalçın ergir
Derken sabah oldu. Güneş Konya Ovası’nda gencecik bedenlerin üzerine doğdu; omuzlarını, yanaklarını, kalplerini ısıttı. Sınav alanına kimlik kontrolü ve üst araması ile alındılar, saat 09:30 oldu ve büyük dövüş başladı... düş hekimi yalçın ergir
Kız, erkek; bir ülkenin milyon küsur genci acımadan birbirine vuruyordu. Tekmeler, yumruklar havalarda uçuyor, çığlıklar birbirine karışıyordu. Acımadan yumruğu koymalıydı, bir gece önce verdiği fotoğrafı cüzdanına koyanın suratına. Kafasını kırmalıydı ateş başında halay çektiği halay başının, tekme karnında patlamalıydı hep kadın doğumcu olmayı düşleyenin, hayatı kaymalıydı yıldız kayarken dilek tutan yeşil tişörtlünün. Organizasyon mükemmeldi. Saat 11:00’e kadar dışarı çıkmak yasaktı – dövüşülecekti! Veliler de kesinlikle içeri alınmıyor, içeriyi göremiyor, sadece amansız dövüşün seslerini, haykırışları duyabiliyorlardı. Sadece dua edebiliyor, ses çıkarmadan ağlayabiliyorlardı. Aralarda (çoğu master ya da doktoralı) seyyar satıcılar dolaşıyor – güneş Konya Ovası’nda daha da yükseliyordu. düş hekimi yalçın ergir
sonra bu danışıksız dövüşte düşen düştü, geriye bir avuç hayatının dersini almış öğrenci kaldı. Kalamayan, tutunamayan büyük çoğunluk, koltuklarının altına bir değnek, bir de okey ıstakası verilip, geldikleri yere “sınav sonuç belgesi” olarak geri postalandı; kalabilen bedeni iyileşse bile ruhu iflah olmaz bir avuç ise, dağ başını duman alır, gümüş dere durmaz akarken, okey ıstakalarını bir süre sonra almak üzere, hayatın anlamı boşaltılmış yanlarını anlatan kitapların, dümdüz ekranların başlarına geri gönderildi. Sonra; düş hekimi yalçın ergir
Ve herkescikler gittikten sonra, ovaya güneş yine doğdu, altın sarısı başaklar rüzgarda bir o yana, bir bu yana sallandı. Dersane bilmez bir çoban, bir Karaağaç’ın altına yattı, yanık yanık kavalını çaldı; mama bilmez bir Karabaş’ın gerdanını okşadı... düş hekimi yalçın ergir
Öykümüz burada bitti. Bu anlattıklarım elbette gerçek değildi; gerçek, elbette bu anlattıklarımla “çok” ilgisizdi... düş hekimi yalçın ergir Ankara - Ağustos/2004
kitabından / Çınar Yayınları müzik: “Schindler’in Listesi” film müziği düş hekimi yalçın ergir yazıp, sunan; ay ve güneş fotoğrafları: