Rivayet Dönemi Hicri Üçüncü Asır 4. Ders
Hicri üçüncü asır İslam düşünce tarihi açısından en yoğun fikri tartışmaların olduğu dönemdir. Bu dönemde Ehl-i hadis, Mutezile ve Ehl-i rey arasındaki tartışmalar hadis tarihi açısından önem arz etmektedir.
Ekoller Arası Tartışmalar Hicri ikinci asırda başlayan tartışmalar, üçüncü yüzyılda derinleşmiş ve kullanılan argümanlar sistematik hale gelmiştir. Ehl-i hadis, sahabe aracılığıyla nakledilen bilgilere dayanıyor, ondan başka kaynak kabul etmiyordu. Mutezile ise felsefe, mantık, matematik, tıp vb. ilimlerden yararlanıyordu. Mutezile’nin Ehl-i hadise yönelttiği en önemli tenkit haber-i vahitlerin bilgi değerinin olmamasıdır. 1. Haber-i vahidin bilgi değeri: Haber-i vahit, her tabakadan çok sayıda insan tarafından bildirilen mütevatir haberin aksine, bir veya birkaç kişi tarafından nakledilen haberlere denir.
Ehl-i hadis Mutezilenin rüyetullah, insanın fiilleri, kader , Allah’ın sıfatları gibi görüşlerine, ayet ve hadislerden örnekler sunarak karşı çıkıyor, Mutezile ise, Ehl-i hadisin bu ayetleri yanlış anladığını söyleyerek tevil ediyor, hadisleri ise bunların haber-i vahit olması nedeniyle bilgi değerinin olmadığını, dolayısıyla hiçbir şeyi ispatlayamayacağını söylüyordu. Mutezileye göre haber-i vahit, ancak akla ve tecrübeye dayanan bir destekle birlikte kabul edilebilirdi. Ehl-i hadis ise, haber-i vahidin bilgi değerinin olduğunu, yine rivayetlere dayanarak ispat etmeye çalışıyordu (Buhari, Kitabu ahbâri’l-âhâd).
2. İnsanın filleri ve kader: Mutezile, insanın kendi fiillerinden sorumlu olmasından hareketle, bu fillerin yaratıcısının insan olduğunu savunuyordu. Ehl-i hadis ise tek yaratıcının Allah olduğunu ileri sürüyor, insanın kendi fiillerini yaratması düşüncesini şirk olarak kabul ediyordu. Onlara göre insanlar yalnızca kendileri için belirlenmiş kaderi yaşarlar. 3. Rü’yetullah: Ehl-i hadis ayet ve hadislerden hareketle Allah’ın ahirette müminler tarafından görüleceğini savunurken, Mutezile Allah’ın cisim olmadığını, dolayısıyla hiçbir şekilde görülemeyeceğini ileri sürmüş, konuyla ilgili ayetleri tevil; hadisleri ise reddetmiştir.
4. Allah’ın sıfatları: Mutezileye göre ilahi sıfatlarda asıl olan tenzihtir. Allah duyularla algılanamayan kadim, ezeli bir varlıktır. Allah’ın Kur’an’da belirtilen alim, semi gibi özellikleri, insan zihninin onu anlayabilmesi içindir. Dolayısıyla bu sıfatların ayrı bir gerçeklikleri yoktur. Onları kabul etmek teşbihe götürür. Ehl-i hadis ise Allah’ın çeşitli sıfatları olduğunu fakat bunların kullarınkine benzemediğini ileri sürer. 5. Halku’l-Kur’an: Ezeli tek varlık bulunduğu düşüncesinden dolayı Allah’ın sıfatlarını reddeden Mutezile, aynı gerekçeyle Kur’an’ın ezeli olduğu düşüncesini de reddetmiştir. Ona göre Kur’an yaratılmış bir kitaptır. Ehl-i hadis bu düşünceyi reddeder.
Tartışmaların Sonuçları: 1. Mihne Olayı: Mutezili görüşün iktidara geldiği Abbasi halifelerinden Me’mun, Mu’tasım ve Vâsık dönemlerinde , Mutezile rakibini sindirmek için Halku’l-Kur’an meselesini imani bir konu haline getirerek, onu kabul etmeyenlere baskı uygulamaya başladı. Bu baskılara mihne olayı denir. Ehl-i hadisin Mutezileye yazdığı reddiyeler: Mutezilenin haber-i vahidi reddetmesi başta olmak üzere sahip olduğu görüşlerine reddiyeler yazılmıştır. Ahmed b. Hanbel’in er-Red ale’z-Zenâdıka’sı ve İbn Kuteybe’nin Tevilü muhtelefi’l-hadis’i bu kitaplar arasındadır. Ayrıca hadis kitaplarında tartışılan konularla ilgili bab başlıkları bulunur; Kitabü’l-kader gibi.
3. Cerh ve ta’dile etkisi: Ehl-i hadis, selefin görüşleri dışında görüşlere sahip olanları bidat ehli olarak nitelemiş ve bazı istisnalarla birlikte onlardan hadis alınamayacağını ileri sürmüştür.
Temel Hadis Kaynaklarının Yazılması Hicri üçüncü asır temel hadis kitaplarının telif edildiği dönemdir. Hadis alimleri bid’ate bulaşmamış bir İslam anlayışının ayet hadis ve selefin görüşleriyle ortaya konulabileceğini düşünmekteydi. Bunlar içerisinde özellikle belirleyici ve bağlayıcı olan Hz. Peygamber’in hadisleriydi. Yabancı etkilere karşı hadis rivayetini mümkün olduğunca mükemmel bir hale getirmek için hadisçiler bütün güçleriyle çalıştılar. Önceki dönemlerde sahih ve zayıf hadislerin birlikte yer aldığı kitaplar yerine bu asırda Buhari ile birlikte yalnızca sahih hadisleri içeren kitaplar telif edildi.
Bu devirde telif edilen eserlerin tasnifi, genelde iki türlüdür. Birincisi Ale’r-ricâl tasnif: Bu türde hadisler konularına bakılmaksızın son veya ilk ravilerine göre sıralanırlar. Örneğin Ebû Davud et-Tayalisi (ö. 204) ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned adlı kitapları bu şekilde tasnif edilmiştir. İkincisi Ale’l-ebvâb tasnif: Bu türde ise hadisler kimden rivayet edildiğine bakılmaksızın konularına göre tasnif edilirler. Bu şekilde düzenlenen kitaplar Cami’ / Musannef / Sünen adlarıyla anılmışlardır. Cami’ türü kitaplar, ahkam konularıyla birlikte iman, zühd, yeme içme adabı, siyer, menakıb, fiten, melahim, tefsir gibi çok sayıda konulara yer verir. Bu kitaplardaki hadisler çoğunlukla merfudur. Buhari ve Müslim’in Cami’leri en tanınmış örnekleridir.
Sünen türü kitaplar, fıkıh konularına göre tasnif edilmiş ahkam hadislerini içermektedir. Bu tür kitaplarda da genel olarak merfu rivayetler yer alır. TirmizÎ, Ebû Davud, Nesâî ve İbn Mâce’nin Sünen’leri bu türün en tanınmış örnekleridir. Musannef: Cami’ler gibi çok sayıda konuları içine alır. Bununla birlikte musanneflerde merfu hadislerin yanında çok sayıda sahabe ve tabiin aözlerine rastlamak mümkündür. Abdurrezzak b. Hemmâm (ö. 211) ve İbn Ebî Şeybe’nin (ö. 235) Musannef’leri bu türün en tanınmış örnekleridir.
Hadis Usûlü ile İlgili Gelişmeler Önceki yüzyılda yazının gelişmesi, isnad konusuna önem verilmesi hadis usûlüne ait konuların gelişmesine neden olmuştur. Bu yüzyılda dağınık halde de olsa hadis usulü konularına yer veren eserler yazılmıştı. Örneğin İmam Şafii’nin (ö. 204) er-Risalesi gibi. Üçüncü yüzyılda ravilerin durumlarının incelendiği ilel türü eserler yazılmıştır. Örneğin İbn Ebî Hatim’in el-Cerh ve’t-Ta’dîl’i, Ali İbnü’l-Medînî’nin İlelü’lü’lhadîs’i, Ahmed b. Hanbel’in Kitabü’l-ilel’i gibi. Bu dönemde hadislerin ihtilaflarını ortadan kaldırmayı amaçlayan kitaplar yazılmıştır. İbn Kuteybe’nin (ö. 276) Te’vîlü muhtelefi’l-hadis’i gibi.
Yine ravi ansiklopedileri olarak açıklanabilecek rical kitapları yazılmıştır., İbn Sa’d’ın et-Tabakâtü’l-kübrâ’sı, Buhârî’nin et-Tarîhü’l-Kebîr’i gibi. Yalnızca sika ravileri veya yalnızca zayıf ve metruk olanları içeren rical kitapları da yazılmıştır; Ebu’l-Hasan el-İclî’nin Tarihu’s-sıkât ve Nesâî’nin ed-Duafâ ve’l-metrûkûn’u gibi. Ravi isimlerindeki karışıklıkları düzeltmek, isimlerinden ziyade künyeleriyle meşhur olan ravileri tanıtmak gibi amaçlarla da kitaplar yazılmıştır. Örneğin, Ahmed b. Hanbel’in el-Esmâ ve’l-künâ’sı gibi.