DUYULAR
Genel duyu reseptörlerinin özellikleri Reseptörler 5 gruba ayrılır: 1. Kemoreseptörler, kimyasal maddeler ile uyarılır. Koku ve tat reseptörleri bu gruptandır. Ayrıca iç organlarda, kandaki oksijen, hidrojen, glikoz konsantrasyonlarına duyarlı kemoreseptörler bulunmaktadır. 2. Termoreseptörler, sıcaklık değişikliklerine duyarlıdır. 3. Mekanoreseptörler, reseptörü deforme eden fiziksel güçlere duyarlıdır. Kan damarlarındaki baroreseptörler kan basıncına duyarlıdır. Akciğerlerdeki gerim reseptörleri nefes aldığımızda göğüs kafesinde oluşan gerime duyarlıdır. Propriyoseptörler, kas ve tendonlardaki gerime duyarlıdır. 4. Fotoreseptörler, gözde bulunur, ışık enerjisine duyarlıdır. 5. Nosiseptörler veya ağrı reseptörleri, aşırı şiddetteki mekanik, kimyasal, termal uyarının veya elektrik enerjisinin neden olduğu doku hasarına duyarlıdır.
Genel duyu bilgisinin merkezi sinir sistemine iletimi Duysal bilgi medulla spinaliste iki farklı yoldan talamusa taşınır. Bir kısmı medulla spinalise girdiği tarafta yukarı yol alır ve medulla oblongata seviyesinde karşı tarafa geçer (çaprazlaşma), bir kısmı ise medulla spinalise girdiği seviyede karşı tarafa geçer (çaprazlaşma) ve yukarı yol alır. Her iki yoldan gelen bilgi de talamusa ulaşır
Dokunma – Basınç Dokunma, basınç ve vibrasyon duyusu Bu reseptörler mekanoreseptör grubundandır Serbest sinir uçları, Meissner korpuskülü, Merkel diski, Pacinian korpuskülü, Ruffini sonlanması gibi özelleşmiş reseptörler tüysüz deride, yüzeyde ve derinde, eklem bağları ve tendonlarda, eklem kapsüllerinde bulunurlar. Çabuk adaptasyon gösterirler. Kıl diplerinde de sinir sonlanmaları bulunduğundan bu bölgeler de reseptör işlevi görür. Kıl hareketi uyarılmalarına yol açar. Bütün bu reseptörler aynı zamanda vibrasyon duyusu için de duyarlıdırlar.
Sıcaklık Sıcak ve soğuk duyusu için iki farklı reseptör bulunmaktadır. Bunlar ciltte serbest sinir sonlanmalarıdır. Sıcak reseptörü 25 ºC ile 45 ºC arasında en çok duyarlılığa sahipken, soğuk reseptörü ise 10 ºC ile 20 ºC arasında duyarlıdır. 10ºC’nin altında ve 45ºC ‘in üstünde ağrı reseptörleri de uyarıldığından kişi yanmanın ve donmanın yarattığı ağrıyı hisseder.
Omurilik ve Beyin Sapında İkili Ağrı İletimi Neospinotalamik ve Paleospinotalamik Yol Hızlı Ağrı için Neospinotalamik Yol Hızlı tip A ağrı lifleri başlıca mekanik ve akut termal ağrıyı iletirler. Glutamat nörotransmiter Yavaş (Kronik) Ağrı İletimi için Paleospinotalamik Yol C lifleri ile iletir. Glutamat ve P maddesi
Sinir Liflerinin Genel Sınıflandırması
Derin duyu-pozisyon duyusu Pozisyon duyusunun diğer adı propriosepsiyondur Hem derideki yüzeyel reseptörler hem de eklem ve tendonlardaki derin reseptörlerden gelen bilgiler birlikte kullanılır. Propriyosepsiyon ile ilgili reseptörler mekanoreseptörlerdir ve vücut pozisyonu, kasların uzunluğu ve gerimi ile ilgili bilgileri beyne iletirler. Bu bilgi vücudun el, kol, bacak, parmak gibi bölümlerinin birbirlerine göre pozisyonunun ve hareket ettirildiğinde hareketin hızının algılanmasında önemlidir.
Viseral duyu “Viseral” iç organlarla ilgili demektir. İç organlardaki reseptörler vücudumuzun içinden aldıkları bilgileri beyne taşırlar. Bağırsak duvarında gerim, mide çeperinin gerimi, akciğerlerin nefes almayla dolmasına bağlı gerimi gibi bilgileri beyne iletirler.
Tat Beş temel tat vardır Tatlı, ekşi, acı, tuzlu ve umami. Bunlardan dördü uzun süredir bilinmekle birlikte umami 2001 yılında keşfedilmiş, et ve balıkta bulunan bir proteinle bağlantılı tat duyusudur. Tat, tat tomurcukları tarafından algılanır. Tat hücreleri kimyasal uyaranlara duyarlı (kemoreseptör), tat reseptörü olarak işlev gören özelleşmiş, uyarılabilir epitel hücreleridir. Tat tomucuklarında çok sayıda tat hücresi ve epitel destek hücresi bulunur. Bu tomurcuklar yoğunlukla dilde bulunmakla birlikte ağız boşluğu, damak, farinks ve epiglottiste de bulunur.
Karbonhidratlar genelde tatlı, asitler ekşi, Na+ gibi pozitif yüklü iyonlar tuzlu, bazı organik bileşikler ve Mg2+, Ca2+ acı tada neden olurlar. Beşinci tat kategorisi ise umami diye tanımlanır. Et aromasına sahip güzel bir tat olarak tarif edilmektedir. Özellikle Japonya’da bilinmektedir. Glutamat, aspartat gibi aminoasitlerden kaynaklanmaktadır. Günümüzde yiyeceklerde lezzeti arttırmak için kullanılan monosodyum glutamat (MSG) umami reseptörlerini uyarır.
Tat bilgisinin merkezi sinir sistemine iletimi Tat duyusunu beyne iletecek olan sinir liflerinin dendritleri tat hücrelerinin etrafında sonlanır. Her bir duysal sinir lifi birçok reseptörden sinyal alır. Tat hücresinin yakınındaki sinir lifi nörotransmiter ile uyarılır. Sinir lifleri (7. 9. ve 10. kafa çiftleri) beyin sapındaki (medulla oblongatada) traktus solitariusta sonlanır
Koku Burun boşluğunun tavanında septumun her iki tarafında koku epiteli ve lamina propriyadan oluşan koku organları yer alır. Koku epitelinde koku reseptörleri ve destek epitel hücreleri bulunur. Lamina propriyada ise kan damarları ve sinirler bulunur.
Koku bilgisinin merkezi sinir sistemine iletimi Koku epitelinden çıkan reseptörlerin aksonları (1. kafa çifti- olfaktör sinir), etmoid kemiğin içinden geçerek beynin öne doğru genişlemesiyle oluşan bulbus olfaktoryusa ulaşır. Burada 2.nöronlarla sinaps yaparlar Bulbus olfaktoryustan çıkan 2.nöronların lifleriyle koku sinyali beyin korteksinde, her iki temporal lobda bulunan koku bölgesine ulaşır ve koku algılanır. Tüm duyular talamusa uğrarken, doğrudan beyin korteksine giden tek duyu, koku duyusudur.
GÖRME VE İŞİTME FİZYOLOJİSİ
Işığın Kırılması Işık Işınlarının, Farklı Kırma İndekslerine Sahip İki Ortamın Geçiş Yüzeyinde Kırılması
Merceğin Kırma Gücünün Ölçümü Diyoptri Bir mercek ışık ışınlarını ne kadar fazla kırıyorsa, “kırma gücü” de o kadar büyüktür. Kırma gücü diyoptri birimiyle ölçülür. Konveks bir merceğin diyoptri türünden kırma gücü 1 metrenin odak uzaklığına bölünmesiyle bulunur. Paralel ışık ışınlarını 1 metre ötede odaklayan bir küresel merceğin kırma gücü + 1 diyoptridir. Işık ışınlarını gücü +1 olan bir merceğin iki katı daha güçlü kırabilen bir mercek ise + 2 diyoptri gücünde bir mercek olarak tanımlanır ve ışık ışınlarını 0,5 m ötede odaklar.
Gözün mercek sistemi dört kırıcı geçiş yüzeyinden oluşmaktadır: 1) hava ve korneanın (Çok katlı yassı nonkeratinize epitel) ön yüzü arasındaki geçiş yüzeyi, 2) korneanın arka yüzü ve humör aköz arasındaki geçiş yüzeyi, 3) humör aköz ile göz merceğinin ön yüzü arasındaki geçiş yüzeyi, 4) merceğin arka yüzü ile korpus vitreum arasındaki geçiş yüzeyi.
Akomodasyon Mekanizması Merceğin önemi, “akomodasyon”u (uyum) sağlamak üzere eğriliğini belirgin ölçüde artırabilmesidir. Gençlerde mercek visköz, protein içeren fakat saydam liflerle dolu, güçlü, esnek bir kapsülden oluşmaktadır. Suspansuvar bağlar (Ligament) merceği dış çeperine doğru gerecek şekilde lensin çevresine radyal olarak tutunmuştur. Bu bağlar, koroid ile retinanın ön sınırındaki silyer cisimlere bağlantıları ile sürekli olarak gerilmiş durumdadırlar. Bağların gerimi normal dinlenme koşullarında merceğin görece yassı bir şekilde kalmasını sağlar. Mercek bağlarının silyer cisme girdikleri yerde silyer kas bulunur.
Silyer kas meridyenel ve sirküler lifleri içermektedir. Meridyenel lifler korneoskleral bağlantı bölgesine uzanırlar. Kasıldığında mercek bağlarının periferik kısmı öne ve medyal kısmı korneaya doğru çekilir ve mercek üzerindeki gerimi belirli ölçüde azaltır. Sirküler lifler gözün etrafında dairesel olarak düzenlenmişlerdir ve kasıldıklarında sfinktere benzer bir etki oluşturarak ligament bağlantılarının oluşturduğu çemberin çapını azaltarak yine bağların mercek kapsülünü daha az germelerini sağlarlar. Böylece, her iki tip düz kas lifinin kasılması da mercek kapsülüne bağlı olan bağları gevşeterek, merceğin daha küresel bir şekil almasını sağlar. Bu nedenle, silyer kas gevşediğinde merceğin diyoptrik gücü olabilecek en küçük değere sahiptir. Silyer kasın en güçlü kasılması sırasında merceğin diyoptrik gücü en yüksek değerine ulaşır.
Akomodasyon Parasempatik Sinirlerle Denetlenir Silyer kas, hemen tümüyle beyin sapındaki üçüncü kafa çiftinin çekirdeğinden göze iletilen parasempatik sinir sinyalleriyle denetlenir. Parasempatik sinirlerin uyarılması silyer kasın kasılmasına ve mercek bağlarının gevşemesiyle merceğin kırma gücünün artmasına yol açar. Göz kırma gücünün artması ile kırma gücü daha az olan göze göre daha yakın nesnelere odaklama özelliği kazanır. Sempatik uyarma silyer kas üzerinde zayıf bir gevşetici etkiye sahiptir, normal akomodasyon mekanizmasında bu hemen hemen hiç rol oynamaz.
Presbiyopi Kişi yaşlandıkça mercek büyür, kalınlaşır ve kısmen mercek proteinlerinin ilerleyici denatürasyonu sonucunda esnekliğini yitirir. Merceğin şekil değiştirebilme yeteneği yaşla birlikte azalır. Akomodasyon gücü çocuktaki 14 diyoptri değerinden, 45 ila 50 yaş arasında 2 diyoptriye ve 70 yaşta 0 diyoptriye kadar iner. Mercek hemen hemen tüm akomodasyon yeteneğini kaybetmiş, “presbiyopi” olarak adlandırılan durum oluşmuştur. Göz sürekli olarak hemen hemen sabit bir uzaklığa odaklanmış olarak kalır. Gözler artık yakın ve uzak görmeye uyum yapamaz. Bu nedenle, yaşlı bir kişi uzak ve yakın nesneleri net olarak görebilmek için üst kısmı uzak, alt kısmı ise yakına odaklamayı sağlayan bifokal gözlük kullanmak zorundadır.
Pupilla Çapı İrisin önemli bir işlevi karanlıkta göze giren ışığı artırırken aydınlıkta azaltmaktır. Pupilladan göze giren ışık miktarı pupilla alanı veya pupilla çapının karesi ile doğru orantılıdır. Pupilla açıklığındaki değişimlere bağlı olarak göze giren ışık miktarı 30 kat kadar değişebilir.
Mercek Sisteminin Odak Derinliği Pupilla Çapının Azalmasıyla Artar. Üstteki gözde pupilla açıklığı küçük, alttaki gözde ise büyüktür. Retina öne veya arkaya doğru odak dışı bir konuma getirildiğinde, üstteki gözde her iki ışık noktasının büyüklüğü fazla değişmezken alttaki gözde her iki ışık noktasının büyüklüğünde de önemli bir artış ortaya çıkacak. Olası en büyük odak derinliği, pupilla açıklığı en küçük olduğu durumda elde edilir. Bunun nedeni, çok küçük bir açıklıkta tüm ışık ışınlarının merceğin merkezinden geçmeleri ve daha önce de belirtildiği gibi merkezden geçen ışınların çoğunun her zaman odakta olmasıdır.
Görme Optiği Emetropi (Normal Görme) Uzak bir nesneden gelen paralel ışık ışınları, silyer kas tümüyle gevşek durumdayken retinada tam odaklanıyorsa, göz normal veya “emetrop” kabul edilir. Bunun anlamı, emetrop gözün silyer kaslar gevşemiş durumdayken tüm uzak nesneleri net olarak görebilmesidir. Ancak, yakın nesnelere odaklayabilmek için göz silyer kasını kasmalı ve bu sırada uygun derecede akomodasyon sağlamalıdır.
Kırma Kusurları Hipermetropi (Uzak Görme); Göz küresinin çok kısa olması, ya da mercek sisteminin çok zayıf olmasına bağlı olarak oluşur. Gevşemiş mercek sistemi paralel ışınları retina üzerinde odaklanabilmeleri için gerekli ölçüde kıramamaktadır. Silyer kaslar merceğin gücünü artırmak üzere kasılmalıdırlar. Bu nedenle, hipermetrop kişi akomodasyon mekanizmasını kullanarak uzak nesneleri retina üzerine odaklama yeteneğine sahiptir.
Miyopi (Yakın Görme) Silyer kaslar tümüyle gevşediğinde uzak nesnelerden gelen ışık ışınları retinanın önünde odaklaşır. Bu genellikle çok uzun bir göz küresi nedeniyle ortaya çıkarsa da, gözün mercek sisteminin kırma gücünün çok yüksek olmasına da bağlı olabilir.
Miyop kişi uzak nesneleri retina üzerinde net olarak odaklayabilmek için herhangi bir mekanizmaya sahip değildir. Ancak, nesne göze yaklaştıkça sonunda görüntüsünün retina üzerine odaklanabildiği bir uzaklığa gelir. Bu noktadan sonra, cisim göze daha da yaklaşırsa, kişi akomodasyon mekanizmasını kullanarak görüntüyü net olarak odaklanmış durumda tutabilir. Bu nedenle, miyop kişinin net görme için sınırlayıcı kesin bir “uzak noktası” bulunmaktadır.
Miyopi ve Hipermetropinin Mercek Kullanımıyla Düzeltilmesi Eğer gözün kırıcı yüzeyleri miyopide olduğu gibi çok fazla kırma gücüne sahiplerse, bu aşırı kırma gücü gözün önüne yerleştirilen ve ışınları ıraksayan konkav küresel bir mercek ile nötralize edilebilir. Hipermetropisi olan, gözün önüne yerleştirilen konveks bir mercekle kırma gücü eklenerek düzeltilir.
Astigmatizm Astigmatizm, gözün görüntüyü bir düzlemde buna dik olan düzlemden daha farklı bir uzaklıkta odaklaması nedeniyle oluşan bir kırma kusurudur. Bu genellikle, korneanın düzlemlerinden birindeki eğriliğinin çok büyük olmasından kaynaklanır. Astigmatizmin Silindirik Bir Mercekle Düzeltilmesi. Astigmatik bir gözün farklı güçlerde iki silindirik merceğin birbirine dik açıyla yerleştirilmesinden oluşan bir mercek sistemine sahip olduğu düşünülebilir. Astigmatik merceğin iki düzleminden birinde odağı düzelten bir küresel merceğin “deneme ve yanılma” ile bulunmasıdır.
Katarakt Katarakt genellikle yaşlı kişilerde ortaya çıkan yaygın bir göz bozukluğudur. Katarakt, mercekte yer alan bulutlu veya opak bir alan veya alanlardır. Katarakt oluşumunun erken safhasında, bazı mercek liflerinde proteinler denatüre olur. Daha sonra, bu proteinler normal saydam protein lifleri yerine, opak alanlar oluşturacak şekilde koagüle olurlar.
GÖZÜN SIVI SİSTEMİ GÖZİÇİ SIVILARI Merceğin önü ve kenarlarında yer alan humör aköz ve mercekle retina arasında yer alan humör vitrözdür. Humör aköz serbestçe hareket edebilen bir sıvı iken, vitröz cisim (humör vitröz) büyük ölçüde uzun proteoglikan moleküllerinden oluşan jelatin kıvamında bir kitledir.
Humör Aközün Silyer Cisimler Tarafından Üretimi Aköz humör gözde dakikada ortalama 2-3 mikrolitrelik bir hızla üretilmektedir. Bu sıvının neredeyse tümü silyer uzantılar tarafından salgılanır.
Humör Aközün Gözden Dışarı Akışı Aköz humör merceğin bağları arasından ve daha sonra pupilladan geçerek gözün ön kamarasına akar. Burada sıvı kornea ve iris arasındaki açıya doğru akar ve daha sonra trabeküllerin oluşturduğu bir ağın içinden geçerek ekstraoküler venlere boşalan Schlemm kanalına geçer. Schlemm kanalı, gözün etrafını çember şeklinde dolaşan ince duvarlı bir vendir. Schlemm kanalı bir venöz kan damarı olmakla birlikte içine dolan bol miktardaki humör aköz nedeniyle, kanla değil, tümüyle humör aköz ile doludur. Schlemm kanalından gözün büyük venlerine bağlantı yapan aköz venler de sadece humör aköz içerirler.
Göziçi (Intraoküler) Basıncı Normal göz içi basıncı ortalama 15 mm Hg’dır, ve 12-20 mm Hg arasında normal kabul edilir. Glokom Glokom körlüğün en sık nedenlerinden biridir. Bu, göziçi basıncını patolojik düzeylere, bazen akut olarak 60-70 mm Hg’ya kadar yükseltebilen bir göz hastalığıdır. Sıvının iridokorneal açıda, trabeküler alandan Schlemm kanalına geçişte karşılaştığı direncin sonucudur.
Retinanın Tabakaları Işık, gözün mercek sistemini ve vitröz ortamı geçtikten sonra iç taraftan retinaya girer. Önce gangliyon hücrelerinden ve sonra pleksiform tabakalardan, nükleer tabakadan ve retinanın dış tarafında tüm yol boyunca yerleşmiş koni ve basil tabakasına ulaşmadan önce sınırlayıcı zarlardan geçer.
Retinanın Fovea Bölgesi ve Keskin Görme . Fovea olarak adlandırılan retinanın merkezindeki küçük alan 1 milimetre kareden biraz fazla bir toplam alana sahiptir ve özellikle keskin ve ayrıntılı görme yeteneğine sahiptir. Yalnızca 0,3 milimetre çapındaki foveanın merkezi fovea adını alır; bu alan tümüyle konilerden oluşmuştur. Ayrıca, bu bölgede, kan damarları, gangliyon hücreleri, hücrelerin iç nükleer tabakası ve pleksiform tabakalar konilerin dosdoğru üstlerinde durmak yerine bir tarafa doğru yer değiştirmişlerdir. Bu, ışığın engellenmeden konilere geçmesini sağlar.
Basil ve Koniler Konilerin dış bölümü koni biçimindedir. Dış bölümde, ışığa hassas fotokimyasal madde bulunur. Bu basillerde rodopsindir ve konilerde üç “renk” fotokimyasal maddeden biridir: genellikle basitçe renk pigmenti olarak adlandırılır, spektral duyarlılığındaki farklılıklar dışında neredeyse tamamen rodopsin gibi işlev görür. Retinanın Pigment Tabakası; Pigment tabakasındaki siyah melanin pigmenti göz küresindeki ışık yansımalarını önler; bu net bir görüş için çok önemlidir. Bu pigment, bir fotoğraf makinasındaki körüğün içindeki siyah boyanın işlevinin aynısını gerçekleştirir. Pigment tabakası aynı zamanda büyük miktarlarda A vitamini bulundurur.
GÖRMENİN FOTOKİMYASI Koni ve basiller ışığa maruz kaldıklarında parçalanan kimyasal maddeler içerir ve sonuçta gözden çıkan sinir liflerini uyarırlar. Basillerdeki kimyasal madde rodopsindir; konilerdeki kimyasal maddeler koni pigmentleridir, bileşimleri rodopsinden çok az farklıdır. Rodopsin-Retinal Görme Döngüsü ve Basillerin Uyarılması Rodopsin ve Rodopsinin Işık Enerjisi İle Parçalanması. Bu madde skotopsin proteini ile karotenoid pigment retinalin bir kombinasyonudur. Ayrıca, retinalin 11-sis retinal adını alan özel bir tipi vardır. Retinalin bu sis formu önemlidir, çünkü yalnız bu tipi rodopsin sentezlemek üzere skotopsinle bağlanabilir.
basillerdeki elektriksel değişiklikleri uyaran görüntüyü merkezi sinir sistemine ileten, aktive olmuş rodopsin de denen metarodopsin II A vitamini, hem basillerin sitoplazmasında hemde retinanın pigment tabakasında bulunur.
Rodopsin Oluşumunda A Vitamininin Rolü. hep-trans retinalin 11-sis retinale dönüşebilmesi için ikinci bir kimyasal yol bulunur. Bu, hep-trans retinalin, ilk olarak A vitamininin bir şekli olan hep-trans retinole dönüşür. Sonra hep-trans retinol, izomeraz enziminin etkisiyle 11-sis retinole dönüşür. En son olarak 11-sis retinol rodopsin oluşturmak üzere skotopsinle birleşen 11-sis retinale dönüşür. Gece Körlüğü ciddi A vitamini eksikliğinde görülür. Bunun basit nedeni uygun miktarda retinale dönüşecek yeterli A vitamini olmamasıdır. Bu duruma gece körlüğü denir, çünkü gece ışık miktarı yeterli bir görüş için çok azdır, oysa gün ışığında aynı biçimde renk pigmentlerinde de azalma olduğu halde koniler yine de uyarılabilirler.
RETİNANIN SİNİRSEL İŞLEVİ Hücre tipleri: 1. Fotoreseptörler: basiller ve koniler. Bipolar hücreler ve horizontal hücreler ile sinaps yaparlar. 2. Sinyalleri dış pleksiform tabakada, basil ve konilerden bipolar hücre dendritlerine ileten horizontal hücreler. 3. Sinyalleri basil, koni ve horizontal hücrelerden, gangliyon hücreleri ve amakrin hücreler ile sinaps yaptıkları iç pleksiform tabakaya ileten bipolar hücreler. 4. Sinyalleri bipolar hücrelerden doğrudan gangliyon hücrelerine ya da bipolar hücre aksonları, gangliyon hücreleri dendritleri ve/veya diğer amakrin hücreler arasında ileten amakrin hücreler. 5. Çıkış sinyallerini retinadan optik sinir aracılığıyla beyne ileten gangliyon hücreleri. 6. İnterpleksiform hücre inhibitör sinyalleri retrograd olarak, iç pleksiform tabakadan dış pleksiform tabakaya iletir. Sinyalleri horizontal hücreler tarafından dış pleksiform tabaka içinde lateral yayılımını kontrol ettiğine inanılır.
Retinal Nöronlar Tarafından Salınan Nörotransmiterler Basiller ve konilerin her ikisi de bipolar hücrelerle yaptıkları sinapslarda glutamat serbestlerler. İnhibitör transmiter olarak işlev gören, gama-amino bütirik asit, glisin, dopamin, asetilkolin ve indolamin serbestleyen bir çok tipte amakrin hücreler bulunur.
Görsel Kontrastı Artıran Lateral İnhibisyon - Horizontal Hücrelerin İşlevi Horizontal hücrelerin outputları her zaman inhibitördür. Bu yüzden, bu lateral bağlantı, tüm diğer duysal sistemlerde önemli olan aynı lateral inhibisyon olayına olanak sağlar, yani görsel paternlerin uygun görsel kontrastla merkezi sinir sistemine kadar iletilmesini sağlamaya yardım eder.
GÖRME KORTEKSİNİN ORGANİZASYONU VE İŞLEVİ Görme sinyallerinin primer görme korteksinden sekonder görme alanlarına iletimi. Şekil, üç boyutlu duruş ve hareketi temsil eden sinyallerin esas olarak yukarıdan oksipital lobun üst bölümlerine ve pariyetal lobun arka bölümlerine iletilir. Tersine, görsel detay ve rengi taşıyan sinyaller esas olarak oksipital lobun anteroventral bölümüne ve arka temporal lobun ventral bölümüne iletilir. Brodmann’ın 17. kortikal alanı / striat korteks
Primer Görme Korteksinin Tabakalı Yapısı Lateral genikülat çekirdeğin (LGN) magnosellüler tabakasından kaynaklanan bağlantılar ve siyah ve beyaz görsel sinyalleri iletir. Sağdaki yollar lateral genikülat çekirdeğin parvoselüler tabakalarından (III. ila VI. tabakalar) kaynaklanır; rengin yanısıra keskin detayları çözen sinyalleri iletir. Renk tespiti için gerekli olan “renk damlaları” adı verilen alanlar görme korteksinde bulunur.
İŞİTME DUYUSU
KULAK ZARI VE KEMİKÇİK SİSTEMİ malleus inkus stapes
Kulak zarı koni şeklinde olup zarın merkezine çekiç (malleus)’in sapı bağlanmıştır. Öte yandan çekiç, örs (inkus)’e ligamentlerle bağlı olduğundan çekicin her hareketinde örs de hareket eder. Örsün diğer ucu üzengi (stapes)’nin tepesi ile eklem yapmıştır. Üzenginin tabanlığı oval pencerenin girişindeki zarsı labirentin üstüne oturmuştur. Ses dalgaları iç kulak, yani koklea’ya iletilir. Örs ve üzenginin yaptığı eklem; üzengi tabanlığını oval pencere deliği üzerinde içe ve dışa doğru hareket ettirerek, kulak zarı ve çekiç kolunun içe doğru her hareketinde üzengi koklea sıvısının ileri doğru itilmesine ve çekicin her dışa doğru hareketinden ise koklea sıvısının arkaya doğru çekilmesine neden olur.
Sesin Kemikler Üzerinden İletimi İç kulak, yani koklea temporal kemik içinde yer alan bir kemik boşluğu olan kemik labirent içine gömülüdür. Kafatasına ait titreşimler koklea içindeki sıvıda titreşimlere neden olur. 3 tüpten oluşmuştur: 1) vestibüler skala, 2) skala media 3) timpanik skala
Vestibüler ve medial skalalar birbirlerinden Reissner zarı (vestibüler zar) ile ayrılırken timpanik skala ile medial skala birbirlerinden baziler zar ile ayrılmıştır. Baziler zarın yüzeyinde, tüy hücreleri adı verilen bir seri elektromekanik duyarlı hücre içeren Corti organı yerleşmiştir. Tüy hücreleri alıcı son organlar olup ses titreşimlerine yanıt olarak sinir uyarıları üretirler.
Corti Organının İşlevi Corti organındaki gerçek duysal reseptörler iki tip tüy hücreleridir: tek sıra halinde yerleşmiş, internal tüy hücreleri üç ila dört sıra halinde yerleşmiş eksternal tüy hücreleri. Tüy hücrelerinin tabanları ve kenarları koklear sinir uçlarının yaptığı bir ağ ile sinaps yapmaktadır. Bu sinir sonlanmalarının iç tüy hücreleri üzerinde sonlanmaktadır. Bu sonlanmalara ait sinir lifleri kokleanın modiolusunda (merkezinde) yer alan Corti’nin spiral gangliyonu’na yönelmiştir. Spiral gangliyon sonra aksonlar önce koklear sinir’e, buradan da üst medulla düzeyinde merkezi sinir sistemine göndermektedir.
Tüy Hücrelerinin Uyarılması Tüylerin belli bir yöne doğru bükülmesi tüy hücrelerini depolarize ederken aksi yönde bükülme bu hücreleri hiperpolarize etmekte ve bu hücrelerin tabanlarında sinaps yapan sinir lifleri uyarılmaktadır.
Tüy hücrelerinin üst uçları, baziler liflerin tabanlarına sıkıca bağlanmış üçgen şeklindeki Corti çubukları ile desteklenerek retiküler lamina adı verilen yassı bir plakadan oluşan sert bir yapıya sıkıca tesbit edilmiştir. Baziler lifler, Corti çubukları ve retiküler lamina hep beraber sert bir birim halinde hareket etmektedir. Baziler liflerin yukarı doğru hareketi ile retiküler laminayı yukarı ve modiolusa doğru içe sallamaktadır. Daha sonra baziler zar aşağı doğru hareket ettiğinde retiküler lamina aşağı ve dışa doğru sallanır. Bu içe ve dışarıya yönelik hareket, tüylerin tektoryal zar üzerinde arkaya ve öne doğru sürtünmesine neden olur. Böylece baziler zarın her titreşmesinde tüy hücreleri uyarılırlar.
Tüy Hücre Reseptör Potansiyeli ve İşitme Siniri Liflerinin Uyarılması Her tüy hücresinin apikal (tepe) kenarında 100 kadar stereosilyum bulunur. Stereosilyumlar modiolustan kenarlara doğru gidildikçe boyları uzar. Stereosilyumların tepeleri kendisine komşu daha uzun stereosilyumun arka tarafına bağlanmıştır. Silyumlar daha uzun boylu olanların yönünde büküldüğünde daha küçük stereosilyumların tepeleri tüy hücrelerinin yüzeyinden dışarı doğru kuvvetle çekilecektir. Bu olay 200-300 adet katyon-iletici kanalı açan mekanik bir dönüşüme neden olacak ve sonuçta pozitif yüklü potasyum iyonlarının stereosilyumların tepelerine doğru hızla hareket etmelerine izin vererek, tüy hücre zarının depolarizasyonuna neden olacaktır.
Yani baziler lifler vestibüler skalaya doğru büküldüğünde tüy hücreleri depolarize olurken zıt yönde bükülme bu hücreleri hiperpolarize etmektedir. Daha sonra bu potansiyel tüy hücrelerinin tabanları ile sinaps yapan koklear sinir uçlarını uyarır. Depolarizasyon esnasında bu sinapslara hızla etki yapan bir nörotransmiterin tüy hücreleri tarafından serbestlendiğine inanılmaktadır. (glutamat?)