En çok neyi yakıştıramadım ki kendime? Aşk acısı çekmeyi mi, yaralanmayı mı, gülüp geçmeyi, Beceremediğime öfkelenmeyi mi, kendimi sorgulamayı mı? Belki de, aşkın kısa süreli bir ahenk olduğunu unutup, Çocuksu bir saflıkla, belki dalgınlıkla, belki de bile bile ladesle, Zaten aşkın sorumluluğunu üstlenmiştim bir şekilde… Herkesin kafası karışık artık günümüzde, Mevsimler bile karıştı baksanıza... Sonbahara inat, hala maviler, pembeler, beyazlar uçuşuyor sokaklarda… Güneş serin geçen yazın izlerini yok etmek istercesine tenimde ışıldıyor. Bir mevsimden diğerine tükenirken ömür, nadastaki toprak gibi daha çok, Ama kesinlikle daha fazla üretebilmek için durmalı mı biraz yoksa? Yorgun gönlü biraz tatile mi göndermeli acaba?
‘Aşk ya çılgınlıktır ya da hiç bir şey!’ diyerek, Geçirilen ömüre, o inançlara, adrenalinin tavan yaparak Başladığı sevdalara neler oluyor? Şimdi neresinden tutunmalı ki yeniden aşkın? Neresinden tutunmalı ki, avuçlara önce mavi boncuk Bırakıp sonra da en olmadık yerinden yaralayan hayatın? Neresinden tutunmalı ki, yine bu hayat dolu kalbin Çılgınca çarpması, gülen gözleri Tekrar geri getirebilmesi için, umutların? Neresinden??? Anne beni tekrar çocuk yap! Çocuk yap ki her şeye tekrar çocuksu neşeyle, Heyecanla bakabileyim, dünyanın kirliliğini, İlişkilerin yozlaştığını görmeden, ne olursa olsun, Çocuksu rahatlığımla hayatın neresinde, Tutunacağımı bileyim…