sesli “yabancı” lisan? kaç yabancı dil bilirse bilsin insan…
Neden bir zamanlar “Sevgili Öğretmenim” filmiyle büyümüşler, “Sevgi’li Öğretmen” olarak derslere çağrılmaz? Çok dersler anlatılır okullarda; yabancı diller de öğretilir kimi zaman “seçmeli ders” olarak. Ama “Sevgi Dili”, hayatta “Analitilk Geometri” kadar gerekli olduğu halde, neden zorunlu bir ders olarak konmaz?
TED Polatlı Koleji’nde, burslu – burssuz öğrencilerin huzurundayız, o güneşli kış öğleden sonrası. O gün öğrenciler toplanmış salona, iki eski mezunu dinleyecekler. Ciddi ciddi neler anlatılacak kim bilir? Nasıl zor geçecek o saat ve ne zaman dönebilecekler sınıflarına? Nasıl uyarılacak aralarında konuşanlar, ya da uykudan gözleri kapananlar?
Konukların gözleri kapalı:
Yolda karşılaştığımızda, mandalina kabukları korduk gözlerimizin üstüne, artsın acılara dayanıklılığımız diye. Dünyaya gelinebilecek en güzel yıllarda, aynı kuşağın, aynı mahallenin çocuklarıyız. Kenarları tırtıklı, içinde ümit, içinde sevgi - siyah beyaz bir fotoğraftayız. Fotoğrafta gözlerimiz kapalı, acıyı tanımaktayız. Ve yıllar geçince, yolda karşılaştığımız hiç kimsenin, acılara dayanıklılığımız artsın diye, gözlerimize mandalina kabukları koymayacağının farkındayız… Evet; Sevdik… müzikli sunumundan sözleri - yani “Yıllar Geçse de” şarkısının hemen öncesini dinliyordu öğrenciler, o ders saatinde. Kaynak Dil de, Hedef Dil de aynıydı; Google Translate’e gerek yoktu – paylaşılacaklar, yeryüzünün en eski, evrenin de ana dili olan: Sevgi Dili”nde sözlerle anlatılıyordu:
binlerce yıl önce bir mahallede otururduk biz seninle mandalına kabuğu korduk gözlere alışsın acılara diye ne zaman ve kime aynı sevgiyle koyabilecektik yine başka bir çift göze başka bir yüreğe alışsın acılara diye ** ** ** bakarsın geçmişe gelecek geldiğinde masumiyeti görmeye bir duvar tepesinde bir bankın üzerinde sevgiyle çarpan kalplere ** ** ** binlerce yıl önce bir mahallede otururduk biz seninle mandalına kabuğu korduk gözlere alışsın acılara diye… ** ** ** yıllar geçse de acıları bilsek de seni hiç görmesem de bitmez sevgiyle ararım ümitle o duvar üstünde bizim mahallede ararım ümitle bıraktığım yerde bizim mahallede ** ** **
O gün hayatta sadece üniversite sınavında gerekecek bazı formülleri, ya da seçmeli ders olarak Fransız kalmayı, ya da sert bir tonda: Achtung! diyebilmeyi değil; alırken vermeyi, esirgememeyi, göktaşı düşmemiş bir çocukluğu, düş kurmayı, yolculuğu, sevilmeden önce sevmeyi, sabırla, karşılık beklemeden, ezberlemeden sevmeyi, yaşamı emek emek üretmeyi, işini severek yapmayı, sevdiği işi yapıncaya kadar yılmamayı, ekrana değil, insana dokunmayı, paylaşmayı… anlatmaya gelmişlerdi. ** ** ** Acaba bu kadar dikkatle dinleyebilir miydi acıları tanımış büyükler? Nasıl bu kadar sessiz duruyordu kablosuz bir araya gelebilmiş çocuklar? İlk defa duydukları eski bir okul şarkısını nasıl bu kadar çabuk öğrenip, bu kadar coşkuyla söyleyebiliyordu bir sağ tıkla albümler indiren ruhlar – bitiminde “keşke annemle babam da burada olsaydı” diyen, insana, masumiyete, sevgiye susamış çocuklar?
Binlerce yıl sonraydı; Polatlı’da Sevgi Dili’nde bir ders yapılmıştı - artık yolculuk vardı. Dersten geriye boş sandalyeler, içinde ümit, içinde sevgi olan siyah beyaz fotoğraflar, sözlerde serin esen rüzgar, bekleyen arkadaşlar ve gözlerde mandalina kabukları kalmıştı… düş hekimi yalçın ergir içinde ümit, içinde sevgi olan siyah beyaz fotoğraflar: soprano leyla çolakoğlu & düş hekimi yalçın ergir TEŞEKKÜRLERİMİZLE: Kemal Savran – Türk Eğitim Derneği Genel Sekreteri Funda Esen – TED Sosyal Hizmetler Komitesi Başkanı (fotoğraf) Demet Aydın – TED Sosyal Hizmetler Komitesi Saymanı (fotoğraf) Şule Cizreli – TED Sosyal Hizmetler Komitesi Üyesi (fotoğraf) Yahya Akdağ – TED Polatlı Koleji İlköğretim Okul Müdürü İbrahim Hakkı Pülten – TED Polatlı Koleji Lise Müdürü
sevgi dilinde – hep sevgiyle…